Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 407
BAKARA SÛRESİ 220-221.-AYETLER TEFSİRİ
5.05.2007
1550 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969....AKEVLER 40 YILDIR ÇALIŞIYOR....2005...2006...2007

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 407

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi                       05 Mayıs 2007                  Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 407. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Hedefimiz; “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunmasıdır. S. KARAGÜLLE, Reşat EROL

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ

AK PARTİ VE CUMHURBAŞKANI SEÇİMİ

TÜRKİYE NASIL KURTULUR?

***

BAKARA SÛRESİ TEFSİRİ - 69. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَيَسْأَلُونَكَ عَنْ الْيَتَامَى قُلْ إِصْلَاحٌ لَهُمْ خَيْرٌ وَإِنْ تُخَالِطُوهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ الْمُفْسِدَ مِنْ الْمُصْلِحِ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَأَعْنَتَكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ(220) وَلَا تَنكِحُوا الْمُشْرِكَاتِ حَتَّى يُؤْمِنَّ وَلَأَمَةٌ مُؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكَةٍ وَلَوْ أَعْجَبَتْكُمْ وَلَا تُنكِحُوا الْمُشْرِكِينَ حَتَّى يُؤْمِنُوا وَلَعَبْدٌ مُؤْمِنٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكٍ وَلَوْ أَعْجَبَكُمْ أُوْلَئِكَ يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ وَاللَّهُ يَدْعُو إِلَى الْجَنَّةِ وَالْمَغْفِرَةِ بِإِذْنِهِ وَيُبَيِّنُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ(221)

 

فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ (FIy elDuNYAv Va eLEaPıRaTı)  “Dünyada ve âhirette.”

Burada besmelede olduğu gibi cümlenin kendisi ortadan kalkmış, yalnız “dünya ve âhirette” denmiştir.

Ankara’da bir barış mitingi yapsak; Irak’ta savaş dursun, Türkiye Irak’a saldırmasın diye pankartlar tutsak, afişler assak, üstünde “YURTTA ve CİHANDA” yazsak; herkes bunu “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” diye anlar. Kürsüye çıkan herkes “YURTTA ve CİHANDA” diyor ve susuyor! Herkes düşünüyor ve onu kendi beyninde yoğuruyor.

İşte, burada da “dünyada ve âhirette saadet istiyor musunuz, ona göre amel ediniz” demek olur. “Dünyada ve âhirette saadete ulaşmak için düşünmeniz gerekmektedir” gibi uzun uzun cümleleri beyninizde kurarsınız.

Bununla beraber âyet her zaman cümlelere bölünmez. Âyetin bittiğini gösteren cümle orta yerde olabilir. O zaman dünya ve âhiret üzerinde tefekkür ediniz demek olur.

Fi’l-Dünya ve’l-Âhireti” denmiştir; “Ve Fi’l-Âhireti” denmemiştir. İkisi üzerinde birlikte düşününüz anlamı çıkar. Âhiret ile dünya bir kumaşın iki yüzü gibidir. Tamamen simetridir. Dünyada kötü olan âhirette de kötü olacaktır. Âhiret dünyada kazanılacaktır. İbadetler hem dünya için yararlıdır, hem âhiret için. Kişi çıkarları dünya, topluluk çıkarları âhiret olarak alınırsa, çıkar paralelliğini esas alın demek olur.

O zaman âyet iadeli okunur. “Lealleküm Tetefekerûn” denir, durulur. Tekrar edilir. “Tetefekerûne Fi’l-Dünya ve’l-Âhireti” denmiş olur.

Bu takdirde dünya ve âhiret üzerinde düşünürsünüz demek olur. Yahut dünyada ve âhirette düşünürsünüz denmiş olur. “Fi” getirilmediğine göre bu ikinci mânâ uzaktır. Eğer bu uzak mânâyı kabul edecek olursak o zaman âhirette de düşünme vardır demektir. O zaman bu bizi âhirette de amel vardır anlamına götürür. Çünkü düşünmek yapmak içindir.

Burada lafzî mucize vardır. Bu âyet sahifenin sonunda gelmektedir. Eğer âyet cümleyi bölmeseydi satır sonu olmayacak, sayfa sonu âyetle bitmeyecekti. Cümle bunun için iki âyet arasında bölünmüştür. Ama aynı zamanda iki ayrı mânâ yüklenmiştir. Tek cümle veya iki cümle olarak düşünebilmekteyiz.

Demek ki, burada hem lafzî hem de manevi bedaat vardır. 

وَيَسْأَلُونَكَ  (Va YaSEaLUvNaKa)  “Ve senden sual ediyorlar.”

Yes’elûneke Ani’l-Cibali”, “Yes’elûneke Ani’r-Ruhi”, “Yes’elûneke Ani’s-Saati” gibi ilmî soruları soruyorlar denmektedir.

Bu bize şunu anlatıyor ki, her bucak çocuklarına ne öğreteceğini istişare ile tesbit edecektir. Okunacak ilimlerin resmî kitapları olacaktır. O kitaplardan imtihan yapılarak diplomalar verilecektir. Öğrenim serbesttir ama imtihanlar ve diploma tektir. İlk öğrenim bucaklarda, orta öğrenim illerde, yüksek öğrenim ülkelerde ve akademik öğrenim insanlıkta yapılacaktır.

Bunu nereden biliyoruz?

Biliyoruz, çünkü Kur’an rasih, fakih ve ehli zikr diyor. Merkez bucakların derecelerini veriyor.

Yes’elûneke” bunun dışında istişare ile tesbit edilecek hükümler için getirilmektedir, yani istişare ile konabilecek hükümler “Yes’elûneke” ile ifade edilmektedir. Kıyasla bunlara yeniler ilave edilebilir.

عَنْ الْيَتَامَى (GaNı elYaTAvMAv)  “Yetimlerden sual ediyorlar.”

İnsanlar anne karnında oluşurlar, doğarlar, büyürler ve on beş yaşına gelinceye kadar anne babalarına muhtaç durumdadırlar. Allah’a yani topluluğa borçlanarak yaşarlar. Kişi kişiye borçlanmaz, herkes topluluğa yani Allah’a borçlanır.

Anne babası olmayanları kim büyütecektir. İşte Kur’an’da bu hususta hükümler konmuştur.

a)      Bir çocuğa bedenî hizmeti verecek olan annesidir. Çocuğa hizmet verdiği gibi onu büyütmek için uygulayacağı metodu tesbit etmek de anneye aittir. Sorumlu olan da annedir. Bu sorumlunun felsefesi, kendi borcunu ödemekte olduğu için borcunu tam olarak yerine getirmek zorundadır. İnsan olgunluk çağında iken çalışır, fazla kazanır ve borcunu öder. Babası onun nafakasını temin etmekle yükümlüdür. Velayet hakkı yani çocuğu dışarıda temsil etme görevi onundur. Bu borcunu kendisi çocuklarını yetiştirmekle öder. Evlenmeyen ve çocuk yapmayan kimseler âhirete borçlu olarak giderler.

b)      İnsan olgun yaşta iken kazanır ve borcunu öder. Hizmet eder ve borcunu öder ama anne-babası yaşlanmışlarsa, onlara karşı da hizmet verir, onlara bakar. Kızlar hizmet eder, erkekler maddi şeyleri temin eder. Yaşlandıkları zaman Allah’tan ve topluluktan alacaklı hâle gelirler. Onlara çocukları bakar. Böylece yetim ve yaşlılar toplulukta çalışmadan yaşama imkanına ererler. İşte bu hususları düzenleme görevi bucak yönetimine verilmiştir. İstişarî kararlarla bunlar düzenlenmelidir.

قُلْ  (QuL)  “Kavlet”

Söyle” istişare esnasında istişarenin sonunda ağzdan çıkan sözler kanun olur, kural olur.

Bugün yürürlüğe girmesi için imzalanıp yayınlanması gerekir. Bize göre yazılmalı ama yazıldığı tarihte değil, imam hutbede irat ettiği zaman yürürlüğe girmiş olur. “Yaz” denmemiş, “Kellim” denmemiştir. Resmi yerde resmen söylenmesi gerekir. Önce yazılıp sonra söylenmesi daha sıhhatlidir. “Fa Kul” denmemiş, sadece fasletmiştir. İstişare ederken istişarenin sonunda söyleyecek ve istişare sonunda söylenenler yazılacak, sonra o yazılan hutbede okunacaktır. Okunduğu cumadan sonra yürürlüğe girmiş olacaktır.

إِصْلَاحٌ لَهُمْ (IÖLAPun LaHuM)  “Onlar için ıslah”

Sulh” Türkçeye yanlış anlamda geçmiştir. “Silm” yani barış anlamında kullanılmaktadır. Oysa “İslâm” barışta olmak, savaşta olmamaktır.

Sulh” ise insanların organize olmaları, işbölümü yapmaları demektir. Bir satıcı değişik araba parçalarını mağazaya koyar; bunlar birbirini ezmiyor ve kırmıyorlarsa barış içindedirler, sulh içindedirler. Sulh içinde olmaları için parçaların monte olması ve birbirine uyması gereklidir. Başka arabanın parçası bu araba içinde sulhta/uygunlukta değildir ama barıştadır.

Kişiyi de doğduğu zamandan itibaren öyle yetiştiriyorsunuz ki, o onbeş yaşına geldiği zaman topluluğun içinde yalnız barışta değil, aynı zamanda sulhta olması gerekir. Büyüdüğü zaman önce o toplulukta kendisine eş bulmalıdır. Ondan sonra o toplulukta iş bulmalıdır. İşinde kazandıklarına harcayabilmelidir. Aş bulabilmelidir. Eğer çocuk bunları yapacak şekilde eğitilmişse, işte o sulhtadır.

Çocuk o topluluğun dilini öğrenmek zorundadır, o topluluğun tekniğini öğrenmek zorundadır, o topluluğun örfünü öğrenmek zorundadır, o topluluğun estetik anlayışını da kavramak zorundadır. İşte, eğitim bu dört konuda olmaktadır.

Nasıl insanın vücuduna yabancı maddeler girmiyorsa, hattâ kan bile uyuşmuyorsa, bucaklarda da ananeler değişiktir. Herkes kendi bucağının kültürünü alacak, kendi ilinin kültürünü alacak, böylece çocuk o topluluğun bir parçası hâline gelecektir. Anne babası olmayan çocukların da topluluk içinde bir makine parçası gibi uyarlanması gerekmektedir. Buna “ıslah” denmektedir.

Islah etmek” eğitmek anlamına gelir. Eğitme işi de ibadetlerle yapılmaktadır.

Anne yoksa, annenin yerine diğer kadın akrabaları yer almaktadır. Bunlar usul ve fürudur. Annenin annesi ve kızın kızı yer alır. Baba yoksa onun yerine erkeğin erkek akrabaları yer alır, yani babanın babası ve oğulun oğlu. Buradaki kural şudur. Yakını varsa uzaktaki yer almaz. Oğullar ve kızlar birlikte iseler, yaşta atalar için yaşta büyük olanlar, çocuklar için baliğ olup yaşta küçük olanlar yer alırlar.

Usul ve füru yoksa kardeşler, onlar da yoksa usulün kardeşleri ve kardeşlerin füruu yer alırlar. Yetimlere usul bakar, yaşlılara füru bakar. Bunlar da yoksa, değişik usuller ittihaz edilebilir.

a)      Eğer azatlı varsa yakınlık onlara intikal eder. Evlatlık yoktur ama azatlık vardır. Onlar da birbirleriyle evlenememektedirler.

b)      Sıhri akrabalar yer alır. Gelinin kayın validesine bakması bu tür bir ilişkidir. Yahut damadın kayın validesine nafaka temini bu tür ilişkilerdir.

c)       Süt akrabaları da devreye girebilir. Bunlar da birbirleriyle evlenemiyor.

d)      Aynı aşirette olan diğer mahrem olmayan akrabalar da bu görevleri yüklenirler.

Burada Kur’an’ın kabul ettiği çok önemli bir husus vardır. Çocuk aşiret reisinin veya kabile reisinin sorumluluğuna bırakılmamıştır. Mutlaka doğal yakınları onu himayeye çağırılmaktadır. Bu sorumluluk devlet aşamasından da öncedir. Bir sorumlu çocuğa karşı görevi yerine getirmezse, diğer sorumlular hakemlere giderek ondan sorumluluk yetkisini alabilirler. Bu hak komşularına bile verilmiştir. Görevleridir de.

Demek ki, “ıslah” yani çocuğu topluluğun bir parçası hâline getirip topluluğa monte etme görevi en yakınları olan kadın ve erkeğe aittir. Onu denetleme görevi de aynı derecede olan diğer yakınlarına aittir, yani kardeşler denetlemek için dava edip velayeti kendilerine alma yetkisine sahiptirler. Bu sebeple onlar da aynı derecede mirasçı olmaktadırlar.

خَيْرٌ (PaYRun)  “Hayırdır.”

Yetimler için iki yol vardır.

Biri, onları topluluğun bir parçası hâline getirip topluluğa monte etmek ve onları ayrı aile hâlinde yaşatmaktır. Ancak bütün ihtiyaçlar giderilmektedir. Buna ıslah denmektedir. Islahta parça varlığını kaybetmemekte, sadece diğerlerine uygun hâle gelmiş bulunmaktadır. Bunun iyi bir şey olduğu buyurulmaktadır. Çünkü sonraları onlara mallarını iade etmek kolay olmaktadır. Bağımsız yetiştirildikleri için herhangi bir sıkıntı olmamaktadır.

İkinci çözüm ise, monte değil de karıştırmadır. Karışımı sonradan ayırmak zordur. Parçayı değiştirirsiniz ama karışımı değiştirmezsiniz, parçalar birleşmiştir. Birlikte helâk veya gelişme vardır. Teknolojide de montaj ve karışım vardır. O halde topluluk da bir makine gibidir. Kişiler monte edilmektedir veya karıştırılmaktadır.

وَإِنْ تُخَالِطُوهُمْ (Va EıN TuPAvLiOUvHuM)  “Onlarla muhalata ederseniz.”

Islahta ayrı sofra kurulur, onlar birlikte yerler, bir evde otururlar. Ayrı şartlarla yaşarlar. Oysa aynı sofrada ve aynı evde oturanlar eşit şartlarla yaşar ve aynı haklara sahiptirler. Aile içinde ferdi tüketim yoktur. İhtiyaca göre ortak bütçeden yararlanırlar, ortak hizmet alırlar.

Islah daha iyi olmakla beraber, muhalata da meşrudur. Muhalatada yetimlerin malları karz-ı hasen olarak vasiye verilir. Artıp eksilme vasiye aittir. Mallar kendi malları ile karıştırılır ve çocuklar kardeş olmuş olurlar. Gelir-gider ortaktır. Çocuklar büyüdükleri zaman malları kendilerine teslim ederiz.

فَإِخْوَانُكُمْ (Fa EiPVAvNuKuM)  “Ehlerinizdir. Kardeşlerinizdir.”

Burada “çocuklarınızdır” denmiyor, “kardeşlerinizdir” deniyor. Birlikte büyüyen bu kimseler birbirleriyle evlenemezler. Evlat edinme yoktur ama kardeş edinme vardır demektir. Birbirlerine vâris olamazlar. Nitekim kardeşler usul ve füru’ varsa miras alamazlar. Onların eşleri ile evlenilebilir demektir. “Evladukum” denseydi, dul kalan gelin gibi kardeş eşiyle sonradan evlenmek mümkün olmazdı.

Burada “kardeşlerinizdir” derken, bize birçok hükümleri ortaya koymaktadır. Büyüyünceye kadar kardeşler gibi birlikte yaşayacaklar ama büyüdüklerinde birbirlerine vâris olmayacaklardır. Bu hususlar Nisa Sûresi’nde de anlatılmış idi. Burada “Fi’d-Dini” denmemiştir. Dolayısıyla buradaki kardeşlik beşeridir. Din ayrılığı bu mükellefiyetlikleri ortadan kaldırmaz.

وَاللَّهُ يَعْلَمُ (Va elLAHu YaGLaMu)  “Allah ilmetmektedir.”

Bilmek” kelimesi öğrenmeden bilmek ve öğrenerek bilmek anlamlarına geldiği gibi, ayırmak anlamına da gelir. Eğer iki kelime “MİN” ile bağlı olarak gelirse bilir değil de ayırır anlamındadır. Müfsidi muslihten ayırır anlamındadır.

Toplulukta bu nasıl sağlanacaktır? Muslihi müfsidden kim ayıracaktır? Hakemler ayıracaktır. Ama hakemlere gitmeden diğer kardeşler ayıracaktır. Yani yukarıda istihsan ile söylediğimiz burada nassla ifade edilmiştir.

Eğer bir veli yetimlere kendi çocukları gibi bakmıyor veya önem vermiyorsa, diğer vârisler Allah’ın halifesi olarak devreye girer ve hakemler nezdinde dava açarlar. Hakemler de muslihi müfsitten ayırır, yahut uzlaşarak görevi yerine getirene devreder; yani ben bu işi yapamıyorum, sen al diyebilir. Onun için burada sadece “Allah bilir” dedi de, “Allah ve resul bilir” demedi. Çünkü hakemlere gitmeden de çözüm vardır.

الْمُفْسِدَ مِنْ الْمُصْلِحِ  (eLMuFSiDe MiNa eL MusLıHı)  “Müfsidi muslihten.”

Asıl olan muslihtir, yani aksi sabit oluncaya kadar herkes muslihtir. Muslih olmak için delil ikame etmek gerekmiyor. Müfsidin hakemlerce tesbiti ve muslih olmadığı kanıtlanmalıdır. Bu sebeple “Min” “Muslih”in başına gelmiştir.

وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَأَعْنَتَكُمْ (Va LaV ŞAvEa elLAHu La EaGNaTaKuM)  

“Allah’ın meşieti olsaydı sizi i’nât ederdi.”

Müfsidi muslihten ayırmazdı. Bunun anlamı nedir? Yetimler bir velinin vesayetine verilmiştir. Onu yetiştirmek yetkisi velisine aittir. Veli veya vasi muslih olmalıdır. Müfsit olursa velayet yetkisi alınmalıdır.

Allah bu hükümleri koydu, size kolaylık sağladı. O kolaylık nedir?

Eğer veli kötü idare eder de yetimler zarar görürlerse, onu kabile dayanışması öder. Dolayısıyla tazminata iştirakle sıkıntıya girerdiniz. Yani veli veya vasi küçüğe gerekli ihtimamı göstermezse, hakemler onları görevden alır. Âkilesine gidilmez. Hukuk düzeninde kişiye ceza verilir, önlem alınmaz. Ama burada yetimlerin korunması için tedbiren velayet eden kimseler görevden alınmaktadır. Demek ki böylece polisiye davranışlar da hukukta geçerli olmaktadır. Buna kıyas yapılarak polisin müdahale edeceği sahalar belirlenir.

إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ(220) (EinNa elLAHa GaZIyZun XaKIyMun)  “Allah azizdir hakimdir.”

Azizdir” demek, söz geçirendir, güçlüdür demektir. “Hakimdir” demek, hakemlerin denetimindedir demektir. Yani istişarî kararlarla yetimler hakkında mevzuat geliştirilecektir. Bu mevzuat hakemler yoluyla denetlenecektir. Mevzuata uymayanlar da hakemler yoluyla cezalandırılacaklardır.

Burada “aziz” ve “hakim” kelimeleri nekire gelmiştir. Demek ki bu işler yönetimce de ele alınmalıdır.

***

وَلَا تَنكِحُوا الْمُشْرِكَاتِ (Va LAv TaNKıXUv elMuŞRiKAvTı)  “Müşrik kadınları nikâhlamayın.”

Mü’min, müslim, kâfir ve müşrik vardır. Mü’min, savaşa bedenen katılan erkeklerle bunlarla velayette olan kadınlardır. Bunlar hakem kararlarını teyid ederler. Müslim ise bedenen savaşa katılmamakla beraber, onun yerine bedel veren, cizye veren erkekler ile onlarla velayette olan kadınlardır. Bunlar hakem kararlarını mâlen desteklerler. Kâfirler ise hakem kararlarına uyan ama cizye de vermeyen erkek ve onlarla beraber yaşayan kadınlardır. Biz bunlarla savaşmayız ama bunların güvenliğini de sağlamayız. Müşrikler ise hakem kararlarını kabul etmeyen kimselerdir. Onları aramıza alıp birlikte yaşamayız. Ama onlar saldırmadıkça biz de onlara saldırmayız. Kâfirlerle sosyal ilişkiler kurarız. Bunlarla sosyal ilişkiler de kuramayız.

Burada kadınlar kurallı dişi çoğulla çoğaltılmıştır. Onlarla beraber yaşıyorsa, onlardan hicret etmemişse, bununla evlenmek yasaklanmıştır. Ama onlardan ayrılır, bizim topluluğumuza katılır da yine şirke devam ederlerse, onunla evlenmede meşruiyet vardır. Haram olsa da hukuken geçerlidir.

Bir erkek onlardan ülkemize gelse, bizimle yaşamaya başlasa, ona da kız verilebilir mi?

Kıyasla verilebilir. Ancak onun lâik anlayışlı olması gerekir, yani dini baskı yapmaması gerekir. Burada da dinde baskı var mı yok mu, ona bakılır; baskı varsa verilmez.

حَتَّى يُؤْمِنَّ  (XatTAv YuEMınNa)  “İman edesiye kadar.”

Burada kadınların birlikte iman etmeleri söz konusudur. Bu da hakemlerin kararlarına uymalarını kabul etmeleridir. Burada bir sorun çıkıyor. Müşrikler arasındaki kadın taifesi birlikte mü’min erkekleri kendilerine veli yaparlarsa ve kadınlar hakemliklerini kabul ederlerse, kocaları müşrik olarak kalsalar, yani hakem kararlarını kabul etmeseler de kadınların mü’min olmaları kabul edilmektedir. Ama bunların müslim olmaları kabul edilmemektedir. Bu bize başka bir hükmü de ortaya koymaktadır.

PKK’nın erkekleri dağlara çıksa ve bize saldırsa, eşkıyalık yapsa, biz onların kadınlarına, çocuklarına, yaşlılarına, dağa çıkmayanlara dokunamayız.

Erkeklerin şirki kadınlara, çocuklara, yaşlılara sirayet etmez. Yeter ki ya toptan iman etsinler, yahut onlardan ayrılsınlar. Hakem kararlarını dinlemeyen erkeklerin malları müsadere edilir. Ancak bu onların eşleri ile çocuklarının topluluk içinde salih olarak yaşamalarına mâni değildir.

Yukarıda yetimlerin ıslahından yani topluluğa uymalarından bahsedilmiştir. Burada da müşriklerden bahsediliyor. O halde ıslah etmek, hakem kararlarını kabul etme anlamına gelmektedir. Onun için burada müşriklerden bahsetmektedir.

Mü’minât, müşrikât ve diğer bu kalıptaki çoğullar bize göstermektedir ki, toplulukta erkekler organize olabildikleri gibi, kadınlar da organize olmaktadır. Kadınlar cemiyetler kurar ve örgütlenirler. Onların erkekler cemiyetine katılıp haklarını kullanmaları ayrı şeydir, kendilerinin kadın olarak örgütlenmeleri ayrı şeydir. Silahlı güçleri erkekler oluşturur. Dolayısıyla devlet erkeklerin cemiyetidir. Kadınlar bu örgüte katılma hakkına sahiptirler ama katılmak zorunda değildirler. Oysa kadın örgütlerine erkekler katılamazlar. Bugün kadınlara verilen haklar arasında erkekler gibi kamuda görev alma şeklindedir. Bu yanlıştır. Asıl kadınlar toplulukta etkin olacaklarsa, kadınların olduğu örgütler kurulmalıdır ve bunlara bütçeden pay verilmelidir.

Kadınların kuracakları örgütler neler olabilir?

Bunlar şimdiye kadar uygulanmadığı için izahı zor konulardır. Biz bazı prensipleri koyabiliriz.

1- Dinde kadın-erkek ayırımı yoktur. Dini toplantılarda erkek ve kadınlar aynı mabette toplanmalıdırlar. Bu aynı zamanda kadın ve erkeklerin birbirlerini tanımaları ve eşlerini seçmeleri için gereklidir. Bugün ise en çok burada ayrımcılık yapılmaktadır.

2- İlimde de ayrımcılık yoktur. Kız-erkeklerin ayrı olduğu okulları Kur’an teşri etmemiştir. Aynı okullarda kızlarla erkeklerin beraber okumaları son derece normaldir. Bunun için karışık oturmaları gerekmez.

3- Ekonomide ise kadınlarla erkekler arasında büyük farklar vardır. Önce erkekler çalışıp kazanmak ve aileyi geçindirmekle yükümlüdürler. Bu bakımdan kadınlarla erkekler aynı örgütlerde yer almazlar. Kadınlar kendi işlerini kendileri tesis etmelidirler. Kur’an böyle emrediyor. Erkeklerin işyerlerini açma zorunluluğu vardır. Çünkü salihat üretim ancak böyle olabilir.

Kadınlar ise isterlerse çalışacaklardır. Dolayısıyla işyerlerini her zaman açık bulundurma mükellefiyetleri yoktur. Kadınlar ağır işler yapamazlar, hafif işler yapmalıdırlar. Kadınlar evlerinden uzak işler yapmazlar, ancak evlerine yakın işyerlerinde çalışabilirler. Bu sebepledir ki kadınlar mesleki örgütler kurmalıdırlar. Esnaf dernekleri veya kooperatifleri oluşturmalıdırlar.

Kadınlar ne gibi işler yapabilirler.

a)       Üretim erkeklere aittir, tüketim ise kadınlara aittir. Erkekler kazanmaktan, kadınlar harcamaktan hoşlanırlar. Erkekler kazanmak için harcarlar, kadınlar harcamak için kazanırlar.

b)       Demek ki, kadınlar ambalajlanıp halka ulaştırılacak işlerle uğraşırlar. Toptan elde edilen maddelerin ve malların ambalajlanıp perakende sunulabilmesi işlerini kadınlar yaparlar.

c)       Tarımla erkekler meşgul olurlar. Ancak tarım ürünleri sanayisi ile yani yiyecek sanayisi ile kadınlar meşgul olurlar. Temizlik işleri de kadınlara ait olduğu için bu husustaki üretim de onlarca yapılabilir.

d)       Kadınlar daha dikkatli ve sabırlıdırlar. Evrak ve muhasebe kayıtları, dosyalama, büro hizmetleri gibi işler de kadınlar tarafından yapılır.

İşte, kadınlar bu işlerle ilgili örgütleri kurabilirler ve kurmalıdırlar.

Bakkalları da emekliler ve kadınlar işletmelidirler.

4- Siyaset de tamamen erkeklerin işidir. Kadınlar askere alınmamakta, diyet tazminatına katılmamaktadırlar. Bununla beraber silah taşımakta, gerektiğinde polis görevini yapabilmektedirler. Bununla ilgili teşkilat kurabilirler.

وَلَأَمَةٌ مُؤْمِنَةٌ (VaLaEaMaTun Mu’MiNaTun)  “Mü’min emet”

EMV” kök olarak gelmektedir. “EMH” veye “EMM” kelimeleri hep birbirine akrabadır. Kadın köleye “EMET” denmektedir, erkek köleye “ABD” denmektedir. “EMV”nin cemi “ÎMA’” gelmektedir.

Savaşta esir alınanlar köleleştirilmeden bırakılırlar. Hürdürler. Esirler köle değildir. Ganimette taksim edildikleri zaman köle olurlar. Kölelerden erkek olanlar aile içine alınırlar, o zaman erkekler ailenin akrabası olurlar. Kadın kölesi ile evlenemez, mahremdir. Kardeşi gibi veya süt kardeşi gibi akraba olmuştur. Kadın için eğer sahibi erkekse, onu kendisine mamelek yapabilir, eşi hâline getirir. Onu çalıştırır, hizmet ettirir. İsterse onu kendine akraba yapar ve artık bir daha onunla evlenemez. Bunlara “emet” denir. Emetler kölelerle ve başka hürlerle evlenebilirler. Bunlar sahiplerine hizmet ederler. Nafakaları sahipleri tarafından görülür. Kocaları ile aile hayatı yaşar, evlat yetiştirirler. Bunlara mihir verilmesi de gerekmez. Sadece çocuk yetiştirmek ve baba olmak için evlenirler. Karı koca hayatı yaşarlar.

İşte, müşrik kadınla evleneceğine, böyle emet kadınla evlenmek daha hayırlıdır. Kölelerin diğer kısmı ise aile dışında tutulur. Onlar çalışıp kazanırlar ve geçimlerini kendileri temin ederler. Efendilerine belirlenmiş değer öderler. Bunlar akraba mıdır, yani böyle biri yani kadın kölesini azad edip evlenebilir mi? Yahut mukatep olur, o da belli parayı ödeyince hür olur. Bunlarda azatlık bağları doğar mı?

Bütün bunları Kur’an’ın âyetlerini okuyarak ve yorumlayarak öğreneceğiz.

خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكَةٍ (PaYRun MıN MuŞRiKaTin)  “Müşrikeden daha hayırlıdır.”

Burada müşrik kadın ile köle mü’min kadın karşılaştırılmaktadır. Mü’min erkeklerle evlenebilmesi için veliyi mü’minlerden seçmelidir, yani kendisi mü’min olmalıdır. Müslim kölelerle evlenme yasaklanmıyor ama hayır olduğu da ifade edilmiyor.

Şeriat düzeninin ne olduğunu beynimizde iyice yerleştirmeliyiz. Kur’an’ı yorumlarken kendi sorunumuzu sorarak yorumlamalıyız. Allah’a şirk etmeyi sadece ibadetlerde bir Allah’tan başka Allah vardır diyerek yorumlayıp ondan sonra lâik hayat yaşamak şirktir. Lâik düzen başkadır, lâik hayat başkadır.

Lâik düzen, dinde baskı yapmamak, insanlarla uzlaşırken onun hayat anlayışına saygı göstermektir; onun da senin hayat anlayışına saygı göstermesidir. Birbirimize hayat anlayışlarımızı dayatmamaktır.

Lâik hayat yaşamak ise kuralsız yaşamak, bir hayat düzenini kabul etmemek, düalist bir yaşam yaşamaktır. İşte bu anarşidir ve şirktir. Çünkü insan kendisini tanrı kabul ederek keyfî bir şekilde yaşıyor. Tanrı bile böyle yapmıyor. Onun da kuralları var, sünnetleri var. Ona göre hükmediyor.

Lâik düzeni bırakmak küfür ise, lâik hayatı yaşamak da şirktir. İşte böyle bir kadınla evlenerek onunla hayatı zehir etmek vardır. Bunun yanında bir hayat anlayışına inanmış, ona göre yaşayan ve başkalarının inançlarına baskı yapmayan düzenin laik insanı mü’mindir. Onun belli hayat anlayışı olduğu için siz onunla barış içinde yaşayabilirsiniz, ama kuralsız kimselerle barış içinde yaşamak zor, hatta imkansızdır.

وَلَوْ أَعْجَبَتْكُمْ (Va LaV EaGCaBaTKuM)  “Sizi i’cab etse de.”

“ACİBE” hoş oldu, güzel oldu demektir. “İ’CAB” ise hoşa gitti demektir. “Acaba” kelimesi “acem” kelimesi ile akrabadır. Acem, Arapça bilmeyen kişi, yabancı demektir. Bunun iki mânâsı vardır. Biri, Araba benzemediği için davranışları tuhafınıza gider. Bir de insanın hep yabancılara meyli vardır. Onlarla olmak hoşuna gider. Müşrikler serbest davrandıkları için size kendilerini beğendirirler, yalan söyleyip sizi kandırırlar. Bugün böyle söyleyip yarın vazgeçerler. Çünkü onları bağlayan bir inançları yoktur.

وَلَا تُنكِحُوا الْمُشْرِكِينَ (Va LAv TuNKıXUv eLMuŞRıKIyNa)  “Müşrikleri inkâh etmeyiniz.”

Yukarıda “müşrik kadınları nikâhlamayın” demiştir; burada “müşrik erkekleri nikâh etmeyiniz” demektedir. Kadınlarla evlenmeyiniz, erkekleri evlendirmeyiniz denmektedir. Oysa kadınları evlendirmeyiniz, erkekler olarak evlenmeyiniz olması gerekmektedir. Burada şuna işaret etmektedir ki, evlilik müessesesi sosyal müessesedir. Başka yerde de “eyamayı nikâh ediniz”, evlendiriniz diyor.

Yani, evli olmayanları evlendirme işi topluluğa yüklenmiş bir vecibedir. Bunu nasıl sağlayacağız? Evlenecek çiftin oturacakları evlerini topluluk sağlamalıdır. Evlenecek çiftler çalışabiliyorlarsa onlara iş vermeliyiz, çalışamıyorlarsa fakirlik, yoksulluk faslından destek vermeliyiz. Bunu nasıl yapıyoruz? Bir çocuk doğduğu zaman 15 sene sonra evleneceğini hesap edip onun için bir ev yapmalıyız. Oğlan ve kız için yarımşar evler yapılır. Bugünkü değeri 100 bin YTL’dir. Bunun % 30 - % 45’i de vergidir. Kalan % 25 daire maliyetidir. Yarısı olacağına göre her çocuk için senede 1000 lira yatırırsak, 15 sene sonra daire sahibi olunur. Bu da doğduğunda 10 000 lira yardımla olur. Babası, asıl akrabaları ve devlet bu yardımı yapmalıdır. Büyüdüğü zaman ev evlenmiş erkeğe verilir. Senede bin lira kira öder gibi bunun taksitlerini ödeyebilirse öder. Ev çocuklarına kalır. Ödeyemezse ev vakfa kalır. Bunun gibi doğan çocuğa 15 sene sonra bir işyeri açmamız gerekecektir. Bunları artan nüfusa göre planlayacağız. İşte sosyal devlet budur. Adil düzen bunu yapacaktır. Bunları yapmak için sanıldığı gibi IMF’den dolarları borç almak gerekmez. YTL kredisi yeterlidir. Bu da devlet için bedavadır.

حَتَّى يُؤْمِنُوا (XatTAy YuEMiNUv)  “İman etmedikçe.”

Burada bize verilen vazife vardır. Böyle nikah yapmak istedikleri zaman nikah reddedilmez. İman ediniz, tasdik edelim denir. Yani hakem kararlarını kabul ediyorum diye beyanatta bulununca nikahı da sahih sayıyoruz. Müşriklerle nikah yapmak yasaklanmıyor. İman etmemelerinden dolayı yasaklanıyor. Sonra burada yine çoğul getirilmiştir. Kişi onlardan ayrılır bize katılırsa veya onlar toptan iman ederlerse kabul edilir. Onların arasında kalıp da ben iman ettim demelerini biz kabul etmemekteyiz.

Kur’an topluluğun ıslahını istemektedir. Düzeltemiyorsanız oradan hicret edilmesini istemektedir. Tek başına şirk içinde yaşamamıza müsaade etmemektedir. Eğer hakem kararlarına uyuyorlarsa, bize cizye vermeseler bile biz onların ülkelerinde yaşayabilir, onlara tebliğimizi yapabiliriz. Ama hakem kararlarını kabul etmeyen müşrikler arasında tebliğ için ancak geçici olarak kalabiliriz.

وَلَعَبْدٌ مُؤْمِنٌ (Va La GaBdun MUMiNun)  “Mü’min abd.”

ABD” kelimesi “AMD” ile akrabadır. Amud, cümle kapılarını durduran direklerdir. Burada bekleyen kapıcılara da “abd” denmektedir. Bütün vaktini efendisine satmış kimse demektir.

Kölelik önce insanlar arasında meşrulaştırılmıştır. Oysa şeriat köleliği yalnız savaş esirleri için meşru görmüştür. Savaşı kazanan komutan esirleri bedelsiz bırakabilir, bedelli serbest bırakabilir. Cizye alarak kendi topraklarını kendilerine bırakabilir. Yahut esirleri köleleştirebilir. Komutan bunları geleceği düşünerek yapar.

Böylece “abd” ve “emet” hâline gelen köleler çeşitli şartlarla kölelikten kurtulurlar.

a) Bir hürün yakın akrabası hür olur da o hür onun bir payına varis olursa köle tamamen hür olur, köle diğer vârislere borçlanır. b) Kefaret cezaları karşılığı köleler azat edilmektedir. Köle böylece hür olmaktadır.c) Taksitlerini ödeyip hür hâle gelebilir. Köle dava ederek bu hakkı efendisinden alabilir. d) Çeşitli sebeplerle sahiplerinin kendi istekleri ile hür hâle getirilmesi de azat olmaya sebeptir.

Azat edilen azat edenin ailesinin soyunda hür kimsedir. Diğer hürlerden hiçbir farkı yoktur. Böylece kölelik, köle olan kişileri vatandaşlığa ıslahtır. Yani, nasıl yetimlerin ıslahı söz konusu ise kölelerin de ıslahı söz konusudur. Bu hususta yine aile müessesesinden yararlanırız.

خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكٍ  (PaYRun MiN MuŞRiKin)  “Müşrikten daha hayırlıdır.”

Evlenme yasağı meşruiyet için konmuştur, yani müşrikle nikahlanırlarsa sosyal yardım almamaktadırlar. Nikâh yine de meşrudur. Doğan çocuk nesebi sahihtir. Böyle bir nikâh zina cezasına çarptırılmamaktadır. Onun için burada “daha hayırlıdır” denmektedir. Bunun anlamı nedir?

Öyle bir nikâh bile nikâhsızlardan iyidir. Dolayısıyla zaruret hâlinde böyle bir nikâh geçerli olduğu gibi, nikâh yapmışlarsa artık biz onu muteber addederiz. Hakem kararlarına uyması için sosyal baskı yaparız.

وَلَوْ أَعْجَبَكُمْ (Va LaV EaGCaBaKuM)  “Sizi i’cab etse de”

Hoşunuza gitse de” köle müşrikten iyidir. Burada da yine şunu öğreniyoruz ki, müşriklere dini baskı yapılamaz, müşrikler köleleştirilemez. Suçu ne olursa olsun ceza olarak köleleştirme yoktur. Kısas vardır ama savaş dışında köleleştirme yoktur. Müşrik köleden daha aşağıdır ama yine de hürdür. İslâm ettiği zaman hemen hür müslim olur. Oysa köle iman etse bile hiç bir zaman hür olmaz.

Savaşı önlemek, gereksiz savaşları ortadan kaldırmak için kölelik müessesesi konmuştur. Eşkıyalar bile ayaklandıkları zaman köleleştirilemezler. Öldürülürler ama köle yapılmazlar. Demek ki kölelik bir nimettir, bir lütuftur. Savaştık, bir beldeyi istila ettik; halkını ne yapacağız? Onları serbest bıraksak yarın yeniden başımıza dert olacaklar. Kendilerini dağıtıyoruz ama insanlar onları öldürmüyor, asimile ediyoruz. Böylece ırklar dinamizm kazanıyor, dejenerasyondan kurtuluyor. Buna biyolojik olarak zaruret vardır. Kölelik lütuftur. O sayede katliam yani soykırımlar kalkıyor. Köleliği kaldırdık diyorlar, ondan sonra insanları kırıp geçiriyorlar.

أُوْلَئِكَ يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ (EuLAvEıKa YaDGUvNa EiLAy elNARı)  “Onlar ateşe dâvet ediyorlar.”

Burada ateş marifedir. Cehennem ateşi kastedilmektedir. Canlılar atomlardan oluşur. Atomlar Hidrojen atomundan oluşur. Onlar ateşe dâvet ediyorlar.

وَاللَّهُ يَدْعُو إِلَى الْجَنَّةِ (Va elLAHu YaDGUv EiLay eLCanNatı)  “Allah cennete dâvet ediyor.”

Yüz kadar element vardır. Bütün yer yuvarlağı bunlardan oluşmuştur. Cinler ve cehennemlikler bu atomların çekirdekleri arasındaki ilişkilerle oluşmaktadır. Bu ateşteki canlılardır. Cennettekiler bu dünyada insanların hayatı ile cennet ehlinin hayatıdır. Birileri bir tarafa, diğerleri diğer tarafa gideceklerdir.

Allah insanları oraya dâvet ediyor. Çünkü Allah oradakilerle dost olacaktır, onlarla sohbet edecektir. Cennet yüksek hayattır, saadet hayatıdır. Cehennem ise dünyadan daha kötü hayattır. Bu dünyaya gelip sınıfta kalanlar daha kötü hayata gitmektedirler. Sınıfı geçenler daha üstün hayata gitmektedirler.

Allah buraya dâvet ediyor. İnsanlar kendi emekleri ile buraya geleceklerdir.

وَالْمَغْفِرَةِ  (Va eLMaĞFıRaTi)  “Ve mağfirete dâvet etmektedir.”

Mağfiret” demek, eksik olan işlerin tamamlanması demektir. “Hamd etmek” demek, Allah’ın nimetlerinden yararlanarak iş yapmak demektir. Gözün hamdı görmektir. Kulağın hamdı işitmektir. Ayağın hamdı yürümektir. Bunları Allah’ın işlerinde, topluluğun yararlarında kullanırsanız şükretmiş olursunuz.

Tesbih etmek demek, Allah’ın nimetlerinden yararlanıp O’nun emrettiği işleri yapmak, görevleri yerine getirmek demektir. Bu arada yapamadıklarımız olursa eksiklikleri Allah’a yani topluluğa arz ederek onları tamamlamak, böylece yeniden huşua geçip gelecekte yapacaklarının talimatını almaktır. Baştan da başlayabiliriz.

Huşu, emirleri telakki etmek, hamd imkanları kullanmak, tesbih görevleri yapmak, mağfiret ise eksik kalanı tamamlamak, yapılan işlerden doğan zararların giderilmesi istiğfardır. Cennette amel ederek eksik bıraktığımız işler tamamlanacak ve eksik bir şey kalmayacaktır. Cennette de ameli salih vardır. Orada ceza yoktur, eziyet yoktur, sadece mağfiret vardır.

Mağfiret” burada cennete atfedilmiş demektir ki, bu da cennette olacaktır. Önce “mağfiret” sonra “cennet” zikredilseydi, cennete girmeden önce mağfiret söz konusu olabilirdi. “Mağfiret” sonra getirilince, âhiret hayatında yani cennette mağfiret söz konusudur demektir.

بِإِذْنِهِ (Bi EiÜNıHİy)  “İzni ile”

İzin” kelimesini kullanmakla, mağfiretin yani eksiklikleri giderme işinin yine bizim tarafımızdan olacağını anlatmaktadır. Biz amel edeceğiz, eksiklikleri biz tamamlayacağız, dünyada kazanamadığımız sevapları orada kazanma şansına ulaşacağız demektir.

Allah izin verecek” demek, yapabilmemiz için bütün imkânları sağlayacak demektir. Ama oluşması bizim irademizle olacak demektir. Burada zamir getirilmiştir. Dâvet eden bunun için cennete dâvet etmektedir. 

وَيُبَيِّنُ آيَاتِهِ (VaYuBayYıNu EaYAvTiHi)  “Ve âyetlerini beyan etmektedir.”

Âyetler” deliller demektir. Bu beyanları âyet olarak saymaktadır. Müşrik ile mü’mini ayırmaktadır. Köleden daha kötü olduklarını ifade etmektedir. Burada beyan edilen müşriklere, aynı hakem kararlarına rıza göstermeyenlere olduğu gibi şiddetle tavır almamız gerektiğini ifade etmektedir.

Bir topluluğun en kötü tarafı o kimselerle evlenmemektir. Sosyal baskının başında bu güç gelmektedir. Çocuğumuz olunca önce onu büyütme derdine düşeriz. Evlenecek çağa gelince en büyük sorun evlendirme sorunu olur. Baliğ olan kimsenin temel sorunu evlenme sorunudur. Kız erkek hayatın ilk yıllarını evlenme işiyle işgal ederler. Evlenemeyenler de sonraları aynı derde düşerler. Böylece müşriklerle evlenme gerçekleşmeyince tecrit edilmiş olurlar, bunun için şirkten vazgeçerler. İlkel toplulukların tek ceza sistemi vardır, o da tecrit. Tecridin başı da evlenmemeleridir.

لِلنَّاسِ (Li elNaSı)  “İnsanlar için”

Bütün insanlara tavsiye ediyor, yani müşriklerle kimse evlenmemelidir. Bunların kimler olduğu hususu mahkemece sabit olması gerekiyor. Yani bir topluluğun müşrik olması mahkeme kararı ile sabit olur.

PKK terör örgütüdür. Onlara verilecek ceza onları tecrittir. Onların yemeklerini yemiyor, onlarla evlenmiyoruz. PKK’yi destekleyenlere vereceğimiz ceza bu olabilir; yoksa onlara başka cezalar uygulayamayız.

لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ(221) (LaGalLaHuM YaTaÜakKaRUvNa)  “Tezekkür etsinler diye.”

Zikretmekle, anmakla, tezekkür etmekle; anlamadıkları âyetleri Allah beyan ediyor, insanlar bunları çok kolay şekilde anlayabilirler. Böylece müşriklerle ilgili hükümleri beyan etmiş olmaktadır.

Yetimlerle olan ilişkiler de böylece açıklanmış bulunmaktadır.

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-407 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-237  İstanbul, 05 Mayıs 2007

AK PARTİ VE CUMHURBAŞKANI SEÇİMİ

AK Parti Cumhurbaşkanı adayını açıkladı.

Sayın Erdoğan’ın aday olmaması ile AK Parti yüzde elli başarılı bir iktidar oldu denebilir.

Sayın Gül’ü çetin günler beklemektedir. Ama başarı şansı galip durumdadır.

Ben AK Parti’ye oy verdim; oy verirken de anayasa ekseriyetini temin etsin, bir mazereti kalmasın diye düşündüm. AK Parti “Adil Düzen” istikametinde bir adım atmadı, sorunları çözmedi.

Ama bazı sorunlar kendiliğinden çözüldü.

a)      AK Parti para değerini korudu ve istikrarlı bir ekonomi düzenini kurdu. İşsizlik sorunu çözülemedi ama 28 Şubat öncesi devreye kendiliğinden gelindi. İyiye gitmektedir. Dış borç sorunu çözümsüz duruyor. Basın yani millî medya sorunu çözümsüz duruyor. Tarafsız, bağımsız, etkin ve saygın yargıya kavuşma sorunu hâlâ çözümsüz duruyor.

b)      AK Parti ordu ile siyaseti barıştırdı; ordu-siyaset çatışması, dolayısıyla ordu-ulus çekişmesi sona erdi. Bu büyük başarıdır. Bugünün istikrarı ve geleceğin istikrarı buna dayanmaktadır.

c)       AK Parti Türkiye’yi Amerikan oyuncağı olmaktan kurtarmıştır. Türkiye dünyada saygın devlet hâline gelmiş; AB, Rusya ve Çin nezdinde değerini artırmıştır. ABD de akıllanmaya başlamıştır.

d)      AK Parti’nin en önemli başarısı olarak diyebiliriz ki, insanlara huzur gelmiştir. İnsanlar belli ölçülerde rahat yaşamaktadırlar. Devlet halkın üzerine kâbusvari çökmemektedir.

AK Parti’ye bu başarıları sağlayan nedir?

1)      2002 Seçimlerini ordu yaptırmıştır ve ordu artık dış güçlerin etkisiyle müdahaleler yapmamaya karar vermiştir. Millî iradeye saygılı olmayı ve sivil yöneticilere yardım etmeyi kendisine yeni strateji yapmıştır. Bunda da büyük başarı kazanmıştır. Ne dış güçler, ne sermaye ve ne de derin güçler bu hususta ordu ile baş edememiştir.

2)      Amerika Birleşik Devletleri’ndeki sömürü sermayesi gücünü yitirmeye başlamış ve Türkiye’ye başkaca bir müdahale imkanı bulamamıştır, Türkiye rahat kalmıştır.

3)      Tezkerenin geçmemesi ile dünyanın ABD’ye karşı olan süper güç inancı zayıflamış, bu ülkeler Türkiye’nin yanında yer alarak onu rahat bırakmışlardır.

4)      Sayın Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanı olarak atanması ile fitne odakları sinmiş ve etkilerini kaybetmişlerdir.

SONUÇ: Bugün (şayet geçekleşirse) Sayın Gül’ün cumhurbaşkanı olmasıyla/seçilmesiyle şu sonuca varıyoruz ki; dört yıldır korktuğum AKP iktidarına karşı ABD’nin oynayacağı oyunlar başarıyla atlatılmış, velhasıl korktuğum başımıza gelmemiştir. Böylece ben de tahminlerimde yanılmışım. Hepimizin Allah’a şükretmemiz gerekmektedir.

Ancak, bendeki endişe bitmemiştir.

Sayın Gül kolayca etki altında kalır gibi görünür. Gül için bu hususta bir şey diyemem ama; Gül’ün anası tarafını da babası tarafını da yakından tanırım. Çok uyar gibi görünürler ama, bir gün ‘hayır’ derlerse, artık hiç kimse onlara ‘evet’ dedirtemez. Bu durumda Sayın Gül’ü bekleyen sıkıntı onların bu durumu tahminidir.

Sömürü sermayesi istediklerini Gül’e yaptıramayacak ve yaptıramayınca da cephe alacaktır. Erdoğan da istediklerini ona yaptıramayacak ve o da cephe alacaktır. Böylece herkes ona karşı birleşecek ve cephe alacaktır.

Bana göre Sayın Gül bu tehlikeye karşı kendisini nasıl koruyabilir?

1-      Sayın Gül kendisine danışmanlar almalıdır. Bu danışmanlar;

a)       Siyasi parti temsilcilerinden olmalıdır.

b)       Ordu temsilcilerinden oluşmalıdır.

c)       Batı ilim adamlarından oluşmalıdır.

d)       Adil Düzen ilim adamlarından oluşmalıdır.

Böylece öyle kararlar almalıdır veya öyle gerekçelerle öneriler çevrilmelidir ki, hiç kimse bunlardan dolayı Sayın Gül’ü suçlu bulmasın.

2-      Her olayda her zaman Türk ordusunun görüşünü almalıdır. Onları ikna etmeden hiçbir uygulama yapmamalıdır. Çünkü sonunda bu ülkeyi onların kanı koruyacaktır. Türk ordusunun daha da güçlenmesini sağlayacak hükümetin iç işlerine karışmamayı da iyice öğrenmesi gerekir.

3-      Dış siyasette tarafsızlığı esas almalıyız. Ne Avrupa Birliği’nin ne de ABD’nin uydusu olmalıyız. Gerek bloklar gerek dinler arası diyalogda daima hakkın yanında olmalıyız. Haklı kim ise o konuda onun yanında yer almalıyız.

4-      En önemli olan; artık hedefimiz insanlığa demokratik, lâik, liberal ve sosyal düzeni getirmek olmalıdır. Artık Gül şunu öğrenmelidir ki; demokratik demek şeriat demektir, lâiklik demek İslâmlık demektir, liberallik demek adillik demektir, sosyallik demek hak düzeni demektir. Bunları insanlığa Kur’an öğretmiştir. Kur’an düzeninden başka çıkış yoktur.

Bu hususta ona en çok yardım edebilecek kişi Bülent Arınç’tır. Gerçek olan şudur ki, Gül’ü oraya getiren Erdoğan ile Arınç’tır. Erdoğan’ın meşgalesi fazladır, ona fazla yardım edecek vakti yoktur ama Arınç’ın vakti çoktur, yardımcı olabilir.

Ben son olarak tekrar söyleyeyim ki, “zalim düzen”de başarı şansımız yoktur; tek çözüm “Adil Düzen”dir.

[25-26 NİSAN 2007 ÇARŞAMBA-PERŞEMBE GÜNLERİ YAZILMIŞTIR]

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-407 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-237  İstanbul, 05 Mayıs 2007

TÜRKİYE NASIL KURTULUR?

XX. yüzyıl içinde insanlık varolan sorunlarına çözümü “sermaye tekeli” veya “devlet tekeli”nde aramış; yani çözümü “sermaye” veya “devlet” getirecektir sanılmıştır. Oysa, artık ayan beyan bilinmektedir ki, çağımızın sorunlarını ne “devlet tekeli” ne de “sermaye tekeli” çözebilmiştir. Ülkemizde de yüz yıllık çaba sonuç vermemiş, “muasır medeniyetin fevkine çıkacağız” sloganı bir etki yapmamıştır.

İnsanlığın sorunları ancak ve ancak “Adil Düzen”le çözülebilecektir.

AK Parti’nin artık hiçbir bahanesi kalmamıştır. Neler yapmalıdır?

AK Parti şunu iyi bilmelidir ki;

a)      Faizli sömürü düzeni ile hiçbir sorunu çözemez. Her başarı daha büyük bir yıkılışın kaynağı olur. Faizsiz “Adil Düzen”e geçmek için gayret sarfetmelidir. Yapacağı iş çok basittir. Ödenen vergi karşılığı faizsiz kredi verecektir. Ödeyemeyenin üstüne yürümeyecektir. Halka faizsiz selem kredileri ile çalışma kredilerini verecektir.

b)      Maaşlı bürokratlarla hiçbir sorun çözülemez. Çözüm için gerekli olan “yüksek kurullar” kurulacak ve serbest meslek sistemi içinde sorunlar çözülecektir.

c)      Vergiler elektrik bedelleri üzerinden tahsil edilecektir. Defter tutma, fatura kesme mükellefiyeti devam etse bile, vergi onlara göre tahsil edilmeyecektir.

d)      Bürokratların hükmetme metodu kaldırılacak, hakemler önünde herkes eşit olacaktır. Davacı vatandaş değil, devlet görevlisi olacak, yani işler vatandaşın beyanına göre yürüyecektir. Devlet aksini ispat etmekle mükellef tutulacaktır.

Türkiye’nin en büyük sorunu dış borçlarıdır. Ekonomiyi bu borçlar çökerttiği gibi, maalesef ülke bağımsızlığını da tehdit etmektedir. Hattâ Osmanlılar da işte bu borçlar sebebiyle yıkılmıştır. Aynı tehdit daha şiddetli olarak Türkiye Cumhuriyeti’ne yapılmaktadır. Bunu mutlaka çözme zorunluluğu vardır.

Bunun çözümü için “Dış Borçlar Yüksek Kurulu” kurulmalıdır. Siyasi partiler bu kurula aldıkları oylar nisbetinde üye vermelidirler. AKP 7, CHP 4, DYP 2, MHP 2, ANAP 2, GP 2, ve SP 1 üye vermelidir.

Türkiye’nin özel mülkiyete geçmemiş arazileri ile tüm KİT’ler bu kurulun emrine verilmeli, ormanlar da tahsis edilmelidir. Kurum bunları dolarla Türklere satmalı ve borçlarını ödemelidir.

Devletin elindeki imkanlar nelerdir?

a)      Kamu arazilerinin mülkiyeti halka satılacaktır.

b)      Orman ve SİT alanlarından yararlandırma yetkisi ile dolar değeri ile kiraya verilecek, bedel iade edilip toprak geri alınabilecektir.

c)      Tüm kamu tesisleri pay senetleriyle halka satılacaktır.

d)      Halkla dolar kredileşmesi yapılacaktır. Dolar vereceklere biz YTL vereceğiz, yani dolar getirip YTL alabileceklerdir.

Halkın elinde bulunan imkanlar bu yollarla devlete intikal edince, devlet borçlarını ödeyerek bağımsız ve borçsuz devlet hâline gelecektir.

Dış borçları tasfiye etmek için başka yollar da takip edilebilir. Daha önce bunlar defalarca anlatılmıştır; kısaca tekrar edelim:

a) Dış borç iç borca çevrilebilir.

b) Faizli borç kredileşme borcuna çevrilebilir.

c) Nakit borç mal borcuna çevrilebilir.

d) Borç iştirake çevrilebilir.

Böylece dış borçlar iki sene bile sürmeden tasfiye edilebilir. Bu sayede faizsiz ekonomi düzeni de kurulmuş olur.

Faizsiz ekonomide bankalar nasıl çalışacaktır.

Devlet bankalara faizsiz kredi verecek; bankalar da işletmelere faizsiz kredi verecektir. İşletmeler bununla işletmelerini işletecek ve üretim yapacaklardır. Buna karşılık devlete vergi vereceklerdir. Bu vergiden bankalara da pay düşecektir.

İşletmeler vergilerini üretim miktarı ile orantılı ve mal olarak verecektir.

Kredi miktarı geçmiş yıllarda işletmelerin getirdikleri vergi nisbetinde ayarlanacaktır.

Böylece bankalar faiz almayacak ama işletmelerin cirosundan bir pay alacaklardır.

İşte, AK Parti’nin başarılı olması için bu sorunu yani dış borç sorununu acilen çözmesi gerekir.

Sermaye bu çözümden hoşlanmıyor ama Allah da sömürüden hoşlanmıyor.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3476 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2671 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2644 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2161 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2538 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2557 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2291 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2179 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2190 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2600 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2487 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2347 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2303 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2444 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2273 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2445 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2408 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2451 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3054 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2683 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2680 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2759 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2965 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3152 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5498 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3560 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3089 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3878 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3726 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3886 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3845 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4126 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4638 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3026 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3127 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3982 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3858 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2867 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2957 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3968 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7743 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5625 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4186 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3586 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3727 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4749 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4469 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4758 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4679 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4834 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4559 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3411 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4489 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3637 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5187 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3864 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5163 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5031 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4949 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3552 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3490 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3702 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5166 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4218 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5440 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4099 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5285 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4430 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4438 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4582 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4779 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5324 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4126 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5272 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4537 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3856 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4393 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4601 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4132 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4109 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4096 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4549 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5662 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9840 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4661 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3711 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3859 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3359 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3391 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3757 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5717 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4253 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3454 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler