RÛM SÛRESİ - 32. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ الْقَيِّمِ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ يَوْمَئِذٍ يَصَّدَّعُونَ (43)
Bu sebeple onun için Allah’tan hiçbir geri döndürme olmayan bir gün gelmeden öncesinde doğru din için yüzünü ikame et. O gün darmadağın olurlar. (43)
فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ الْقَيِّمِ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ
Bu sebeple onun için Allah’tan hiçbir geri döndürme olmayan gün gelmeden öncesinde doğru din için yüzünü ikame et.
Emir fiil cümlesi | Fâ-u isti’nâfiye |
Mefûlun fih | Mefûlün bih GS | Mefûlun bih | Fâil | Fiil |
Mecrur | Cârr |
Muzâfun ileyh | Muzâf |
Sıla cümlesi Fiil cümlesi | Harf-i mevsûl |
Fâil | Fiil |
Sıfat Mensuh isim cümlesi | Mevsûf |
Haberi | İsmi | Cinsini nefyeden Lâ |
لَهُ مِنَ اللَّهِ | مَرَدَّ | لَا | يَوْمٌ | يَأْتِيَ | أَنْ | قَبْلِ | مِنْ | لِلدِّينِ الْقَيِّمِ | وَجْهَكَ | أَنْتَ | أَقِمْ | فَ |
فَ: İsti’nafiyye edatıdır. Buna Fâ-u isti’nâfiye (الْفَاءُ الاِسْتِئْنَافِيَّةُ) denir. Cümle başında bulunur. Arkasından öncesindeki cümle ile i’râb yönünden ilişkisi olmayan yeni bir cümle başlatır. İ’râbsal ilişki olmamasına rağmen öncesindeki cümle ile sonrasındaki cümle arasında anlamsal irtibat vardır. Bu irtibata göre fâ-u isti’nâfiye; fâ-u ta’liliyye (الفَاءُ التَّعْلِيلِيَّةُ), fâ-u tafsiliyye (الفَاءُ التَّفْصِيِلِيَّةُ أَوِ التَّفْسِيرِيَّةُ), netice fâsı (فَاءُ النَّتِيجَةِ), irtibat fâsı (فَاءُ الْاِرْتِبَاطِ) şeklinde sınıflandırılır.
Bu ayette öncesindeki cümle ile bu emir cümlesi arasında sebep-sonuç ilişkisi vardır. Bu nedenle bu fâ, fâ-u ta’liliyyedir. Öncesinde yerde gezin, öncekilerin akıbetine bakın, onların çoğunluğu müşriklerdi denmiş ve onların durumuna düşmemek için sebep sonuç ilişkisi kurularak yapılması gerekenler bu fâ’dan sonrasında söylenmiştir. Şirk sistemi içinde kalmış olsan bile o sistem içinde yapılacaklar bundan sonra anlatılmıştır.
أَقِمْ: “İkame et” demektir. قوم kökünden if’âl bâbından ikinci tekil şahıs emir fiildir. Birinci bâbdan قَامَ - يَقُومُ şeklinde kalkıp bir hedefe yönelerek dik durmak manasındadır. Lazım fiildir. Birinci bâb if’âl bâbına (أَقَامَ – يُقِيمُ) tadiye etkisi ile gelir. “Doğrulttu, doğru uyguladı, gerektiği gibi yaptı, yerleşik, süregelen ve etkili hale getirdi” anlamına gelir. Mukim (مُقِيم) ise “devam eden, süregelen, değişmeden duran, yerleşik” anlamlarındadır.
وَجْهَ: “Yüz, surat” demektir. وجه kökünden gelmiş isimdir. Çoğulu وُجُوه dur.
(وجه) الواو والجيم والهاء: أصلٌ واحد يدلُّ على مقابلةٍ لشيء. والوجه مستقبِلٌ لكلِّ شيء.
Vâv ve Cim ve Ha: Tek kök bir şey için karşılaşmaya delalet eder. Vech her şey için karşılayandır. (Makayisu-l Luga)
Vech yüz demektir ancak her zaman fiziksel olarak yüzü ifade etmez. Genellikle kişinin yönelimini ifade eder. Çünkü kime yönelirse insan yüzünü ona çevirir.
أَيْنَمَا يُوَجِّهْهُ لَا يَأْتِ بِخَيْرٍ
Onu her nereye yöneltirse hiçbir hayır getirmez. (Nahl 76)
Bu ayetteki gibi tef’îl bâbından geldiğinde “yöneltmek” anlamına gelir.
وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَاءَ مَدْيَنَ قَالَ عَسَى رَبِّي أَنْ يَهْدِيَنِي سَوَاءَ السَّبِيلِ
Medyen’le karşılaşmaya yöneldiğinde “Belki rabbim beni yolun ortasına rehberlik eder” dedi. (Kasas 22)
Bu ayetteki gibi tefe’ûl bâbından gelince “yönelmek” anlamındadır. Türkçede de “teveccüh” şeklinde “yönelim, yönelme” anlamında doğru bir şekilde kullanılmaktadır.
كَ: “Sen” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir.
وَجْهَكَ: “Senin yüzün” demektir.
لِ: “İçin” demektir.
الدِّينِ: “Din, düzen” demektir. Din kelimesi mana değişikliğine uğramıştır. Günümüzde sosyolojik manada kullanılan din kelimesi ile Kuran’da geçen din kelimesi farklı anlamlardadır.
Günümüzde din kelimesi “inanç” anlamında kullanılmaktadır. Hıristiyanlık dini, Yahudilik dini, İslam dini şeklinde kullanılmaktadır. Kuran’da Hıristiyanlık dini ve Yahudilik dini ifadesi geçmediği gibi İslam dini ifadesi de geçmez, “din olarak İslam” ifadesi geçer, “Allah’ın dini” ifadesi geçer. Din kelimesi Kuran’da düzen (hukuk düzeni) anlamındadır. Uyulması gereken kurallar bütünüdür.
Burada الدِّينِ şeklinde harf-i tarifle gelmiştir. Ahd içindir. Allah’ın dini demektir.
الْقَيِّمُ: “Doğru” demektir (eğrinin zıttı). قوم kökünden birinci bâbdan sıfat-ı müşebbehedir. Burada i’lâl gerçekleşmiştir. Aslı فَيْعِل kalıbından قَيْوِم dur.
“Sakin vavı harekeli ye takip ederse veya sakin ye’yi harekeli vav takip ederse vav harfi ye harfine kalp edilir ve oluşan iki ye idgam edilir.” kuralı gereği sakin vâv ye’ye dönüşmüş ve iki ye idgam edilmiştir. Daha önceden aynı ayette beraber geçtiği حَنِيف (hanîf) olması gereken eğriliği ifade ederken قَيِّم olması gereken doğruluğu ifade eder.
الدِّينِ الْقَيِّمِ: “Doğru din” demektir. Din olduğuna göre uyulması gereken kural ifade etmelidir. Bu cümle iki ayette daha geçmektedir.
إِنَّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِنْدَ اللَّهِ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا فِي كِتَابِ اللَّهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ مِنْهَا أَرْبَعَةٌ حُرُمٌ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ
Kesinlikle Allah’ın indinde ayların sayısı gökleri ve yeri yarattığı dönemde Allah’ın kitabında 12 aydır. Onlardan dördü haramdır. O doğru dindir. (Tevbe 36)
Bu ayette doğru din yani uyulması gereken kural 12 ayın dördünün haram olmasıdır.
مَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِهِ إِلَّا أَسْمَاءً سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍ إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
O’nun dununda ibadet ettikleriniz yalnızca sizin ve atalarınızın onları isimlendirdiği isimlerdir. Allah onlara hiçbir güç indirmemiştir. Hüküm yalnızca Allah’a aittir. Yalnızca kendisine ibadet edin diye emretti. Bu doğru dindir. Ancak insanların çoğunluğu bilmezler. (Yusuf 40)
Bu ayette uyulması gereken kural hükmün yalnızca Allah’a ait olması ve ekseriyet demokrasisi gibi isimlendirilmiş isimlere ibadet edilmemesidir (çalışılmamasıdır). Yalnızca kendisine ibadet edilmesidir.
لِلدِّينِ الْقَيِّمِ: “Doğru din için” demektir.
مِنْ: “-den, -dan” demektir. Harf-i cerdir. Zarfların önüne gelerek zarfiyeti müphemlikten çıkarır muayyen hale getirir.
قَبْلِ: “Önce” demektir. Zarftır. İzafe edildiği kelimeden öncesindeki zamanı ifade eder.
أَنْ: “-mek, -mak” demektir. Harf-i mevsuldür. Sıla cümlesi eğer muzari fiilse mensub hale gelir. Burada da muzaridir ve mensubdur (يَأْتِـيَ).
يَأْتِيَ: “Gelir” demektir. ءتي kökünden üçüncü şahıs, tekil, mensub muzari malum fiiildir. Fâili يَوْمٌ dür. Birisine veya bir şeye gelmek, ona ulaşmak ve onun yakınında olup onunla muamele, etkileşim içinde olmak manasındadır. جَاءَ “geldi” anlamında iken أَتَى “gelip etkileşti” anlamındadır.
يَوْمٌ: “Gün, dönem” demektir. Birincil anlamı gündüzdür. Buradaki anlamı dönemdir.
لَا: “Hiçbir” demektir. Cinsini nefyeden Lâ’dır. Umumi olumsuzluk bildiren Lâ da denir. İsminin kapsadığı bütün varlıkların, olayların cinsinin tümünün olumsuzluğunu ifade eder. Bu harf isim cümlesinin önüne gelir ve mübtedayı mahallen mensub, lafzen fetha üzerine mebni yaparken, haberi merfu yapar.
مَرَدَّ: “Geri döndürmek” demektir. ردد kökünden birinci bâbdan mimli mastardır. Ona doğru ilerleyen bir şeyin hareketini arkaya veya başka bir yöne doğru değiştirmek yani geri döndürmek manasındadır. Muzaaf fiildir, muzarisinin orta harfi zammelidir ve kıyasa uygun olarak مَفْعَل kalıbından gelmiştir. Cinsini nefyeden Lâ’nın ismi olduğu için fetha üzere mebnidir (مَرَدَّ). رجع kökünde başlangıç durumuna, başlangıç noktasına geri dönme durumu vardır. ردد kökünde ise başlangıç noktasına dönme yoktur, varılmak istenen noktadan herhangi bir noktaya geri dönmek vardır.
لِ: “İçin” demektir. Harf-i cerdir.
هُ: “O” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. يَوْمٌ e racidir.
لَهُ: “Onun için” demektir.
مِنَ: “-den” demektir. Harf-i cerdir.
اللَّهِ: “Allah” demektir. Alemlerin rabbinin özel ismidir.
مِنَ اللَّهِ: “Allah’tan” demektir.
لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ: “Onun için Allah’tan hiçbir geri döndürme yoktur” demektir.
يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ: “Onun için Allah’tan hiçbir geri döndürme olmayan bir gün” demektir.
يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ: “Onun için Allah’tan hiçbir geri döndürme olmayan bir gün gelir” demektir.
أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ: “Onun için Allah’tan hiçbir geri döndürme olmayan bir günün gelmesi” demektir. أَنْ mastar-ı müevveli mensub muzari ile beraber gelecek zamanı bildirir.
قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ: “Onun için Allah’tan hiçbir geri döndürme olmayan bir gün gelmeden önce” demektir.
مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ: “Onun için Allah’tan hiçbir geri döndürme olmayan bir gün gelmeden öncesinde” demektir.
أَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ الْقَيِّمِ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ: “Onun için Allah’tan hiçbir geri döndürme olmayan bir gün gelmeden öncesinde doğru din için yüzünü ikame et” demektir.
Bu yevmin gelmesi Kuran’ı okuyan kimse için gelecek zamanda gerçekleşecektir. Çünkü أَنْ يَأْتِيَ şeklinde mastarı-ı müevvelle ve mensub muzari fiille kullanılmıştır. Burada şirk durumunun devam etmesi durumunda kaçınılamayacak olan, hiçbir şekilde geri döndürülemeyecek, geldiği zaman geri çevrilemeyecek olan bir dönemdir. Bu yevm (يَوْمٌ) nekredir. Kıyamet yevmi değildir. Çünkü o gün gelmeden öncesinde yapması gereken Kuran okuyana emrediliyordur. Kıyamet yevmi için o yevm gelmeden önce denmez. Kuran okuyan için kıyamet yevmi zaten öldükten sonrasıdır. Bu nedenle buradaki yevm her dönemde şirk içinde olanların başına gelecek olan büyük felaketin yevmidir. O yevm Allah’tan gelmektedir. O yevm geldiğinde hiçbir şekilde geri dönüşü yoktur. O yevm gelmeden önce yapılacak olan burada anlatılmaktadır.
فَ ile önceki ayetle arasında bağ kurulmuştur. Önceki ayette geçmiştekilerin çoğunluğunun müşrik olduğu söylenmektedir. Ardından bu فَ ile irtibat kurulmakta ve onların durumuna düşmemek için ne yapmak gerektiği söylenmektedir. Dikkat edilmesi gereken nokta emrin topluluğa değil müfred olarak tek bir muhataba olmasıdır. Kuran’ı okuyana demektedir. Topluluk şirkte olabilir, onlar kurallarını Allah’ın kurallarına göre koymayabilirler. Siz tek başınıza olsanız da onlara uymayın. Allah’ın doğru dinine, düzenine yöneliminizi ikame edin. Onu anlatın, olması gereken budur. Mevcut şirk düzenine meyletmeyin, aksi takdirde siz de onların durumuna düşersiniz. Gelecek olan yevmden önce yapılması gereken emredilmektedir. Bireysel olarak “doğru dine yönelimini ikame et” denmektedir. Doğru olmayan düzene, çoğunluk demokrasisine, şirk düzenlerine meyletme denmektedir. Allah’ın dinine, Allah’ın kurallarına yönelimini sabitle denmektedir. Ara formüllerle ilgilenme denmektedir. Vechini ikame etmek bu demektir. Şeriklerin nasıl olsa hiçbirisi Allah’ın kurallarına uygun kurallar getirmiyor, bari bana yakın olanı destekleyeyim deme denmektedir. Allah’ın dinine yönel de denmemektedir. Allah’ın dinine yönelimini ikame et denmektedir. Mevcut düzende iktidara gelip ara formüllerle uygulamalar yapma denmektedir. Faizli düzen içinde denk bütçe, havuz sistemi uygulamaları Allah’ın dinine vechini ikame etmek demek değildir. Sadece bozuk düzeni iyi göstermektir. Başka bir işe yaramamıştır da zaten. Adil Düzen uygulaması ile ilgisi de yoktur. Adil Düzende karşılıksız para ile başarılar elde etme hedefi yoktur. Adil Düzende faizi düşürme hedefi de yoktur. Faizi az ödeyelim hedefi de yoktur. Hiçbir ayette faizi düşürün diye bir emir bulamazsınız. Eğer vechinizi doğru dine ikame etmezseniz doğru olmayan dinde başarılar elde edersiniz. Ama Allah da sizi hemen oradan indirir. Daha da kötüsü faizli düzenin bu kadar iyi idare edildiği bu örnek yüzünden insanlar Adil Düzeni denk bütçe ve havuz sisteminden ibaret sanmakta, Adil Düzenin derinlikleri ile ilgilenmemektedirler. Daha da kötüsü Adil Düzeni slogan olarak kullanan partilerin Adil Düzenle ilgileri olmadığı gibi üyelerinin de ezici bir çoğunluğunun Adil Düzenden son derece rahatsız olmasıdır. Adil Düzenin Cebrail’i olan Akevler’den uzak durmak için de büyük bir çaba içindedirler. Vesen vesendir. Vesenler çözüm olamaz. Vesen demek Allah’ın dininden yani uyulmasını istediği kurallarından uzak durmak demektir. Vesenler Adil Düzenci olamaz. Gerçek Adil Düzenci topluluklar Allah’ın dinine vecihlerini ikame ederler. Kuran’la çözümler ararlar. Kuran üzerinde çalışırlar. Kuran’ı anlamak için çaba sarfederler. Hangi vesen bunları yapıyor?
Ayet burada uyarıyı yapmaktadır. O gün gelecektir. Tüm dünyada şirk sistemleri çökecektir. Allah’ın kurallarına aykırı şirk kuralları işe yaramayacak, Allah’tan gelen o yevm yani o dönem toplulukları darmadağın edecektir.
يَوْمَئِذٍ يَصَّدَّعُونَ
O gün darmadağın olurlar.
Fiil cümlesi |
Fâil | Fiil | Mefûlun fih |
Muzâfun ileyh | Muzâf |
و | يَصَّدَّعُونَ | إِذٍ | يَوْمَ |
يَوْمَئِذٍ: “O gün” demektir. يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ yi işaret etmektedir. “O gün”, “o dönem” anlamına gelir.
يَصَّدَّعُونَ: “Darmadağın olurlar” demektir. صدع kökünden tefe’ûl bâbından üçüncü şahıs eril çoğul merfu muzari malum fiildir. Üçüncü bâbdan صَدَعَ - يَصْدَعُ şeklinde bir şeyin kendisine doğru hareketine, onu bir bariyerle veya katı bir cisimle karşı karşıya getirerek karşılık vermesi ve geldiği yere darmadağın parçalar halinde geri dönmesini sağlaması manasındadır. Tef’îl bâbında صَدَّعَ - يُصَدِّعُ şeklinde teksir ve mübalağa etkisi ile çok sayıda veya çok fazla büyük bir şeyi darmadağın etmek anlamına gelir. تَصَدَّعَ - يَتَصَدَّعُ şeklinde tefe’ûl bâbına gelince mutavaat etkisi ile müteaddi fiili lazım fiile dönüştürür. Fiilin fâili bariyere veya sert bir cisme kendi kendine çarparak darmadağın olmuş hale gelir. Geri tepme, katı bir şey tarafından vurulduktan veya katı bir şeye çarptıktan sonra dağılma ve parçalanmayı ifade eder. Tefe’ûl bâbı olduğu için çarpıp dağılma fiili ya da çarpıp dağılan fâilin çok sayıda olduğunu ifade eder.
يَتَصَدَّعُونَ يَصَصَدَّعُونَ يَصَّدَّعُونَ
Bu fiilin aslı يَتَصَدَّعُونَ şeklindedir. ت harfi ص harfine dönüşmüş ve iki ص idgam olmuştur.
فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ
Emrolunduğunla geri teptirerek darmadağın et ve müşriklerden ilgiyi kes. (Hicr 94)
Bu ayette emrolunana “onları çarptırıp geri teptir ve darmadağın et” denmektedir. “Onları şaşırt, şoke et, darmadağın olsunlar” denmektedir.
لَوْ أَنْزَلْنَا هَذَا الْقُرْآنَ عَلَى جَبَلٍ لَرَأَيْتَهُ خَاشِعًا مُتَصَدِّعًا مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ
Bu Kuran’ı bir dağın üzerine indirseydik onu Allah’tan çekinmesinden huşu eden, darmadağın halde görürdün. (Haşr 21)
Bu ayette sanki Kuran dağın üstüne çarpmış ve çarpmanın etkisi ile dağ darmadağın olmuş gibi bir örnek anlatılmaktadır.
يَوْمَئِذٍ يَصَّدَّعُونَ: “O gün darmadağın olurlar” demektir. Darmadağın olanlar kimlerdir? Bir önceki ayette yerdekilerin çoğunluğunun müşrikler olduğu söylenmiştir. Yerdekilerin çoğunluğu Allah’ın istemediği sistemler, kurallar içinde yaşamaktadırlar. Şirk içindedirler. İşte o şirk içindekiler darmadağın olacaklardır. Sayıları da çoktur. Bu nedenle tefe’ûl bâbı ile gelmiştir. Bir sert kayaya çarpacaklar ve darmadağın olacaklardır. Şoke olacaklardır. Kurdukları, içinde yaşadıkları şirk sistemi altüst olacaktır. Şirk sistemini benimseyen, ekseriyet demokrasisinden son derece memnun olan, namazlarını aksatmayan, “Elhamdülillah Müslümanım” diyenler de aynı durumda olacaktır. Onlar da darmadağın olacaktır. Vesenler darmadağın olacaktır. Çoğunluk demokrasisi içinde iktidara gelenler, iktidar çabasında olanlar darmadağın olacaktır. Sahte paralar işe yaramayacak, dijital para saçmalıkları yerle bir olacaktır. Eğitim sistemleri çökecektir. Şirk sistemi içinde konmuş, geliştirilmiş ve sürdürülen bütün müesseseler darmadağın olacaktır. Sadece vechini Allah’ın doğru dinine ikame edenler darmadağın olmayacaktır. Şirk sistemi içinde başarılar aramayan, Allah’ın kuralları dışında kuralları asla ve asla kabul etmeyen, ara geçiş dönemi adı altında şirk sisteminde kendine yer aramayanlar darmadağın olmayacaklardır. Kendisi için bir şerik seçme derdinde olmayan, kendisi şerik olma derdinde olmayan, Allah’ın istemediği sistemler içinde başarıları aramayan azınlığın içinde olanlar darmadağın olmayacaktır.
Kuran peygamber kıssalarını boşuna anlatmaz. Hemen hemen bütün peygamberler kendi çevreleri tarafından tuhaf karşılanırlar. Söyledikleri çok garip gelir. Şiddetle reddedilirler. Çünkü mevcut yaşadıkları ve alıştıkları sistemlerin yanlış olduğu, sonunun felaket olacağını anlatırlar. Günümüzde de durum aynıdır. Artık peygamberler gelmeyecektir, Kuran vardır, peygambere ihtiyaç yoktur. Kuran bu kadar açık açık anlatırken biz de bunları ifade ederken bizim söylediklerimiz de herkese tuhaf geliyor. Mevcut sistemleri kanıksadığı için insanlar bizim söylediklerimizi yanlış görüyor. Bir de sevdikleri eski liderler mevcut sistem içinde başarı aradıkları için “bu sistemde mücadelenin yanlış olamayacağını” düşünüyorlar. Bu çok büyük bir hatadır. Yanlış yanlıştır. Şirk riskini alıp da o günün kendilerini darmadağın etmesinden çekinmiyorlar ve kıyamet yevminden korkmuyorlarsa buyursunlar, yüzlerini Allah’ın dini dışına ikame etsinler. Bizden uyarması.
Teşvikiye, Yalova
19 Ağustos 2023
M. Lütfi Hocaoğlu