LOKMAN SÛRESİ - 9. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَوَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْنًا عَلَى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ أَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ إِلَيَّ الْمَصِيرُ (14)
İnsana anne-babasına … sorumluluğunu yükledik -Annesi onu gevşeklik üzerine gevşeklikle yüklendi ve sütten kesilmesi iki yıl içindedir- Bana ve anne-babana şükret diye. Bana doğrudur dönüşüm. (14)
وَوَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ
İnsana anne-babasına … sorumluluğunu yükledik.
Müfessera |
Mefûlun bih | Mefûlun bih | Fâil | Fiil |
Mefûlün bih GS | Şibh-i fiil |
Mecrur | Cârr |
Muzâfun ileyh | Muzâf |
هُ | وَالِدَيْنِ | بِ | إِحْسَانًا | الْإِنْسَانَ | نَا | وَصَّيْنَا |
وَ: Vâv-u itirazziyedir. Lokman’ın oğluna öğüt verdiği 13. ayetle öğütüne devam ettiği 16. ayet arasında iki ayet parantez cümlesi olarak araya girmiştir. Bu vâv parantez vâvıdır.
وَصَّيْنَا: “Tavsiye ettik” yani “sorumluluğu yükledik” demektir. وصي kökünden tef’îl bâbından birinci çoğul şahıs mazi malum fiildir. Tavsiye birisine sorumluluğu ve sözü ona riayet etme zorunluluğu ile yüklemek manasındadır. وَصِيَّة “vasiyet” ise yüklenilen sorumluluktur. Türkçede “tavsiye etmek” “önermek” anlamında yanlış olarak kullanılmakta iken vasiyet doğru anlamda kullanılmaktadır.
الْإِنْسَانَ: “İnsan türü” demektir. Kökü ءنس‘dir. Kök aslen bir şeyin ortaya çıkması manasındadır. Okun sivri tarafına وَحْش, okçuya yakın tarafına إِنْس denir. Buradan hareketle her nesnede insana yakın tarafa إِنْسِيّ denmektedir. Kuran’da insan (إِنْسَان) dışında bir de ins (إِنْس) kelimesi geçmektedir. İns kelimesi ism-i cem-i cinstir. Hem topluluğu hem de cinsi bildirir. Eğer bu kelime ile ilgili zamir, işaret ismi ya da fiil müzekker (eril) ise cinsi, müennes (dişil) ise topluluğu bildirir.
وَأَنَّا ظَنَنَّا أَنْ لَنْ تَقُولَ الْإِنْسُ وَالْجِنُّ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا
“İnsan ve cin topluluğunun Allah’a yalan söylemeyeceğini zannettik.” (Cin, 72/5)
الْإِنْسُ وَالْجِنُّ fâilken cümlenin fiili تَقُولَ şeklinde müennes (dişil) gelmiştir. Bu ayette bu nedenle insan ve cin cinsini değil, topluluklarını ifade etmektedir.
قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ إِنَّـهُمْ كَانُوا خَاسِرِينَ
“Onlardan önce cin ve insan topluluğundan geçenler oldu. Onlar kaybedenler oldular.” (Fussilet, 41/25)
Bu ayette de fiil خَلَتْ şeklinde müennes gelmiş ve cins değil, topluluk olduğunu göstermiştir. Buna ilaveten sonrasında إِنَّـهُمْ şeklinde gelen هُمْ ise bu kuralın topluluğu gösterdiğinin delilidir.
لَمْ يَطْمِثْهُنَّ إِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَانٌّ
“Onlardan önce onlara (kadınlara) ne bir insan ne de cin türü temas etmiştir.” (Rahman, 55/74)
Bu ayette ise يَطْمِثْ müzekker fiili getirilerek bunların topluluk değil tür olduğunu göstermiştir.
Bu kelimenin sonuna يّ getirilirse kelimenin müfredi (tekili) elde edilir. Bu şekliyle إِنْسِيّ ins cinsinden bir varlığın adı olur ve bu tekil kelime tekrar çoğullaştırılabilir. Nekre çoğulu da أُنَاس dır. Marife çoğulu aslında الْأُنَاس dır ancak çok kullanılınca hemze düşmüş ve النَّاس şekline dönüşmüştür.
| Camid isim | İsm-i cem-i cins |
Müfred | Cem | Cem ve cins | Müfred | Müfredden cem |
Nekre | إِنْسَان | أَنَاسِيّ | إِنْس | إِنْسِيّ | أُنَاس |
Marife | الْإِنْسَان | - | الْإِنْس | - | النَّاس |
إِنْس kelimesi وَحْش kelimesinin zıttı olarak kullanılır. Okun okçuya yakın olan ucuna إِنْس, sivri ucuna ise وَحْش denir. إِنْس insana yakınlıkla ilişkilendirildiği için sosyal insanı ifade eder.
إِنْسَان kelimesi ise insanın türsel özellikleri, yaratılışsal özellikleriyle ilgilidir. Biyolojik insanı ifade eder. Eğer kastedilen Homo Sapiens ise الْإِنْسَان şeklinde gelir. Eğer kastedilen başka bir insan türü ise nekre olarak إِنْسَان şeklinde gelir. Nekre gelişin çoğulu olan أَنَاسِيّ ise biyolojik insan türlerini ifade eder.
İnsan türünün davranışları türsel özelliği, yaradılışı gereği ise Kuran’da الْإِنْسَان şeklinde gelir.
بِ: “-e” demektir. Harf-i cerdir.
وَالِدَيْ: “Anne-baba” demektir. Aslı وَالِدَيْنِ dir. Eril ikil ve kurallı eril çoğul kelimeler isim tamlamasında muzaf olduklarında sonlarındaki nûn harfi düşer. Burada da هُ zamirine muzaf olduğu için sonundaki nûn düşmüştür. İkinci babdan وِلَادَة mastarı çocuğu olmak (kadın için anne olmak, erkek için baba olmak) manasındadır. وَالِد babayı وَالِدَة ise anneyi ifade eder. Anne-babayı ifade etmek için وَالِدَيْنِ yani “iki baba” kelimesi kullanılır. وَالِد + وَالِدَة = وَالِدَيْنِ’dir. Arapçada tağlib denen bir kural vardır. Bu kurala göre ikil veya çoğul kelimeler kullanılırken bunlardan galip olan ikil veya çoğul getirilir. Erkek ve kadınlar bir arada ise erkek çoğul kullanılır, dişil çoğul kullanılmaz. Baba ve anne bir arada iken “iki anne” değil “iki baba” şeklinde söylenir.
Türkçede de kullandığımız أَبَوَيْنِ kelimesi vardır. Bu kelimede de tağlib vardır. Bu kelime de “iki baba” demektir. أَب + أُم = أَبَوَيْنِ’dir. وَالِد kelimesi sadece babayı ifade ederken أَب kelimesi sadece baba değil, babanın babası, babanın babasının babası gibi yukarı soyları da ifade eden bir kelimedir.
يُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلَى آلِ يَعْقُوبَ كَمَا أَتَمَّهَا عَلَى أَبَوَيْكَ مِنْ قَبْلُ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ
Sana ve Yakup ailesine önceden iki babana, İbrahim ve İshak’a tamamladığı gibi nimetini tamamlayacaktır. (Yusuf 6)
Bu ayette Yakup Peygamber oğlu Yusuf’un rüyasını te’vîl ederken أَبَوَيْكَ kelimesini kullanmaktadır. Bu kelime anne-baban değil iki baban demektir. Babalardan biri Yusuf’un dedesinin babası olan İbrahim, diğeri de dedesi olan İshak’tır.
يَابَنِي آدَمَ لَا يَفْتِنَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ كَمَا أَخْرَجَ أَبَوَيْكُمْ مِنَ الْجَنَّةِ
Ey Âdem Oğulları anne-babanızı cennetten çıkardığı gibi şeytan sizi fitnelemesin. (Araf 27)
Bu ayette ise أَبَوَيْكُمْ (anne-babanız) kelimesi Âdem ve Havva’yı ifade etmektedir.
Valideyn anne-babayı direk ifade ederken ebeveyn hem anne-babayı hem de daha üst nesilleri ifade eder.
أَبَوَيْنِ anne-baba anlamında iken genellikle وَالِدَيْنِ ile eş anlamlı olarak kullanılır ama eş anlamlı değildir. Ebeveyn kelimesi sosyal yönle ilgili, valideyn kelimesi biyolojik yönle ilişkili durumlarda kullanılır. Miras ayetlerinde ebeveyn kullanılmakta, anne-babaya davranış, bakımla ilgili ayetlerde ise valideyn kullanılmaktadır.
هِ: “O” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. الْإِنْسَانَ ye (insana) racidir.
وَالِدَيْهِ: “Onun anne-babası” yani “insanın anne babası” demektir.
بِوَالِدَيْهِ: “Onun anne-babasına” demektir.
وَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ: “İnsana anne-babasına … sorumluluğunu yükledik” demektir. Burada cümle yarım bırakılmıştır. Sorumluluğu yüklenilen fiil hazf edilmiştir. Bunu Kuran’ın diğer ayetlerinden anlıyoruz.
وَوَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْنًا
İnsana anne babasına iyi olma sorumluluğunu yükledik. (Ankebut 8)
Bu ayette yüklenilen sorumluluk iyi olmaktır (حُسْنًا).
وَوَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ إِحْسَانًا
İnsana anne babasına iyi davranma sorumluluğunu yükledik. (Ahkaf 15)
Bu ayette yüklenilen sorumluluk iyi davranmaktır (إِحْسَانًا).
Bunların dışında بِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا şeklinde dört kere vasiyet fiili hazf edilmiş olarak gelmektedir.
Bu ayetlerden Lokman suresinin bu ayetindeki hazf edilen yüklenilen sorumluluğun حُسْنًا veya إِحْسَانًا olduğu takdir edilebilir.
Burada وَصَّيْنَا kullanılmıştır. Biz tavsiye ettik demektedir. “Biz” kullanılması melekler, ruhlar, insanlar, doğal ve sosyal kanunlar içinde gerçekleşen durumları ifade eder. Arkasından الْإِنْسَانَ şeklinde türsel özelliği ifade eden kelime gelmesi ve buradaki “biz” ifadesi yaratılışı gereği bu sorumluluk hissi verildiğini gösterir. Verilen sorumluluk hissi iyi olmak veya iyi davranmaktır. Yani insan tür olarak yaratılışı gereği anne-babasına karşı iyi olma sorumluluk hissini taşır.
Ayette insan denmektedir. Müslimlere, müminlere, kitap ehline değil, insana sorumluluk yüklenmiştir. Çünkü bu bir ayetle, indirilen kitapla gelmiş bir durum değildir. Bu türsel bir özelliktir. İnsanın genlerinde vardır ve zigot halinde iken yüklenmiştir. Hayvanlara baktığımız zaman bu yüklenmeyi görmeyiz. Hayvanlarda tek taraflıdır. Anne-babaya yüklenmiş, yavruya bu özellik yüklenmemiştir.
Ayette وَالِدَيْهِ kullanılmıştır. Bu da direk anne-babayı ifade etmekte, daha üst nesilleri ifade etmemektedir ve biyolojik yönle ilişkilidir. Genetik özelliklerle anne-babaya iyilik hissi verilmiştir.
Diğer önemli bir nokta burada وَصَّيْنَا şeklinde tef’îl bâbından gelmesidir. Kuran’da وصي kökü if’âl bâbından da gelmiştir. Nisa 11’de يُوصِيكُمُ اللَّهُ فِي أَوْلَادِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنْثَيَيْنِ “Allah çocuklarınız hakkında sizi sorumlu tutmaktadır, erkek için iki kız payının misli vardır” denmektedir. Burada if’âl bâbından gelmesiyle sorumlu tutma fiili bir kere gerçekleşmiştir. Bundan sonra sorumluluk bizim üzerimizdedir. Erkeğe kızların iki katı verilmesi gerekmektedir. Ayette ise tef’îl bâbıyla gelmektedir. Tef’îl bâbı teksir yani çokluk ifade etmektedir. Çokluk fiilde, fâilde veya mef’ûlde olabilir. Her doğan insana anne-babaya sorumluluk hissi verilmektedir. Çokluk fiilde ve mef’ûldedir. Bu nedenle tef’îl bâbı kullanılmıştır.
حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْنًا عَلَى وَهْنٍ
Annesi onu gevşeklik üzerine gevşeklikle yüklendi.
Fiil cümlesi |
Fâil | Mefûlun bih | Fiil |
Hâl | Sahibul hâl |
Sıfat | Mevsûf | Muzâfun ileyh | Muzâf |
Mecrur | Cârr |
وَهْنٍ | عَلَى | وَهْنًا | هُ | أُمُّ | هُ | حَمَلَتْ |
حَمَلَتْ: “Yüklendi” demektir. حمل kökünden ikinci bâbdan üçüncü şahıs dişil tekil mazi malum fiildir. Anne için kullanıldığında gebeliği ifade eder. Bu kökten gelen حَمْل dişilerin karnında taşıdığı yavruları için ve ağaçların meyvesi için kullanılırken حِمْل ise meta olan yük için kullanılır.
هُ: “O” demektir. الْإِنْسَانَ ye (insana) racidir.
أُمُّ: “Anne, ana” demektir. ءمم kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan أُمُومَة mastarı anne olmak manasındadır. Bu mastar manasının kökeni olarak أُمّ “anne, ana” anlamında isimdir. Çoğulu أُمَّهَات dur. Burada fazladan bir ه harfi gelmiştir. Bu harfin insan anneleri için kullanıldığı, insan olmayan varlıkların annelerinin çoğulu için أُمَّات kullanıldığı söylenmektedir. Sadece biyolojik anne anlamında değildir. Bir şeyin kökeni, temeli, prensibi anlamına da gelir.
هُ: “O” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. الْإِنْسَانَ ye (insana) racidir.
أُمُّهُ: “Onun annesi” demektir.
وَهْنًا: “Gevşeklik” demektir. Yapısında bulunan bağların ve bağlantıların kuvvetsiz olması yani gevşek olmak manasındadır. وهن kökünden ikinci bâbdan mastardır.
عَلَى: “Üzerine” demektir. Harf-i cerdir.
وَهْنٍ: “Gevşeklik” demektir.
عَلَى وَهْنٍ: “Gevşeklik üzerine” demektir.
وَهْنًا عَلَى وَهْنٍ: “Gevşeklik üzerine gevşeklik” demektir. Bu şekilde söylenmesinin sebebi bir gevşekliğin bitip diğerinin başlamamasından dolayıdır. Bir gevşeklik meydana gelmekte, sonra o devam ederken onun üzerine bir başka gevşeklik başlamaktadır. Bu nedenle عَلَى وَهْنٍ başka bir وَهْنًا in (gevşekliğin) sıfatı olarak gelmiştir.
حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْنًا عَلَى وَهْنٍ: “Annesi onu gevşeklik üzerine gevşeklikle yüklendi” demektir. Burada gevşeklik denmiştir. Zayıflık, güçsüzlük denmemiştir. Buradaki gevşeklik gebelik ilerledikçe çocuğun kadının pelvik bölgesine sığması ve pelvik kemiklerin doğuma hazır hale gelmesi için gerçekleşir. Böylece doğum süreci kolaylaştırılmış ve bebeğin doğum kanalından geçişi desteklenmiş olur. Plasentadan relaksin isimli bir hormon salgılanarak bu gevşemeler gerçekleştirilmiş olur. Bu hormonun etkisi ve bağ dokusunda meydana gelen gevşeme ile pelvik kemikler genişler.
Sakroiliak eklem, pelvik kemiklerin arka kısmında bulunan bir eklemdir. Gebelik sırasında, bu eklemde de gevşeme meydana gelir, bu da doğum sırasında pelvisin esnekliğini artırır. Pelvik kemiklerin ön kısmında bulunan bir eklem olan simfizis pubis pubik kemiklerin birleşme noktasıdır. Gebelik sırasında, bu eklemde de gevşeme meydana gelir ve bu da pelvik kemikler arasındaki uzaklığı artırır. Bebeğin doğum için pozisyon almasıyla birlikte, pelvik kemiklerin yerleşimi ve pozisyonunda da değişiklikler meydana gelerek bebeğin doğum kanalından geçişini kolaylaştırır. Bir gevşeme meydana gelir, o gevşeme düzelmeden üzerine başka gevşeme meydana gelir. Bu nedenle ayette عَلَى وَهْنٍ (gevşeklik üzerine) değil وَهْنًا عَلَى وَهْنٍ (gevşeklik üzerine gevşeklik) denmiştir.
Annenin pelvisi eklemlerde ve bağlarda meydana gelen gevşemelerle genişlemektedir. Anne ciddi bir yük altındadır. Bu gevşeklikler dışında da annenin vücudunda çok sayıda değişiklik meydana gelmektedir.
وَفِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ
Ve sütten kesilmesi iki yıl içindedir.
İsim cümlesi | Atıf harfi |
Haber | Mübteda |
Mecrur | Cârr | Mefûlun bih Muzâfun ileyh | Şibh-i fiil Muzâf |
عَامَيْنِ | فِي | هُ | فِصَالُ | وَ |
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْنًا عَلَى وَهْنٍ cümlesine فِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ cümlesini atfetmektedir.
فِصَالُ: “Sütten kesmek” demektir. فصل kökünden müfâ’ele bâbından mastardır. İki kişinin birbirinden tam ve kesin bir şekilde ayrılmasıdır. Kuran’da emziren bebeğin sütten kesilmesi anlamında kullanılır.
هُ: “O” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. الْإِنْسَانَ ye (insana) racidir.
فِصَالُهُ: “Onun sütten kesilmesi” demektir.
فِي: “İçinde” demektir. Harf-i cerdir.
عَامَيْنِ: “İki yıl” demektir. عوم kökünden gelmiştir. Tekili عَام dır. Birinci bâbdan عَوْم mastarı bir yüzey üzerinde (su yüzeyi, çöl yüzeyi gibi) hareket etmek (denizde yüzmek de dâhil) ve hareketini tamamlamak manasındadır. Bu mastar manasından hareket eden ve hareketi tamamlayan manasında عَام ıstılahi olarak “yıl” anlamında isimdir.
Arapçada bir de sene (سَنَة) vardır. Bununla âm (عَام) arasındaki farkı bilmemiz gerekir. Sene ile bir zaman diliminin tamamı anlatılır. Arada boşluklar olmadan devam eden bir süredir ve onunla ilgili anlatılan olay o süre içinde kesintisiz olarak gerçekleşmiştir. Âm ile anlatılan olay ise zaman diliminin tamamı içinde gerçekleşmemiştir. Zaman diliminin içinde gerçekleşmiş ama zaman diliminin tamamını kapsamamıştır. Süre anlatılmak istendiğinde sene, içindeki olay anlatılmak istendiğinde âm kullanılır.
فِي عَامَيْنِ: “İki yıl içinde” demektir.
فِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ: “Sütten kesilmesi iki yıl içindedir” demektir. Burada emzirme iki yıl denmemiştir. Sütten kesme iki yıl içindedir denmiştir. Buna göre iki yılın tamamında emzirilmesi gerekli değildir. Maksimum iki yıl olması uygun demektir.
وَالْوَالِدَاتُ يُرْضِعْنَ أَوْلَادَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ
Anneler veledlerini iki tam havl emzirirler. (Bakara 233)
Bu ayette emzirmenin iki tam havl olacağı söylenmektedir. İki âm denmemiştir. O zaman havl kavramını anlamamız gereklidir.
وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلَاثُونَ شَهْرًا
Onu yüklenmesi ve sütten kesmesi otuz aydır. (Ahkaf 15)
Bu ayette gebelik süresi + emzirme süresinin toplam 30 ay olduğu belirtilmektedir.
Havl ile âmı eş anlamlı zannettikleri için gebeliğe 30 ay-24 ay= 6 ay kalmaktadır. Bu da geçerli olmayacağı için bunun en az gebelik süresi olacağı söylenmektedir. Oysa Kuran’da çelişki olmaz ve eş anlamı kelime olmaz. Havl kelimesine yıl anlamı verildiğinde bu şekilde çelişkili sonuçlar elde edilmektedir.
Burada dikkat edilmesi gereken şey havlın kâmil yani tam olarak ifade edilmesidir. Kâmil havl varsa nakıs (eksik) havl de vardır.
Havl (حَوْل) حول kökünden birinci bâbdan mastar olarak halinin, durumunun, yapısının değişmesi manasındadır. Bu mastar manasından حَوْل değişme zamanı manasındadır.
حالت الناقةُ وأَحالت إِذا حَمَلْت عليها عاماً ولم تحْمِل عاماً.
Dişi deve havl oldu ve ihâle oldu. Bir yıl boyunca hamile olmuş ve bir yıl boyunca gebe kalmamış duruma geçtiği zaman. (Lisanu-l Arab)
Havl kelimesi gebelikle ilgilidir. Gebe kalmanın başlangıcından gebeliğin tamamlanıp doğum sonrasında yeniden gebe kalabilecek duruma geçene kadar olan süredir. Gebelik vaktinde tamamlanırsa bu süre kâmil havl, erken doğum olursa nakıs havl olur.
Kâmil havlin süresini hesaplayalım. Gebelik süresi son adet tarihinin başlangıcından itibaren 40 haftadır. Gerçek gebelik süresi ise döllenmeden itibaren ise 38 haftadır. 38x7=266 gündür. Bu da kameri aylarla 9 ay eder (9x29.5=265.5). Tekrar gebe kalmak için de yaklaşık 4 hafta geçmesi gereklidir ki bu da kameri aylarla 10 ay eder. Yani bir havl 10x29.5=295 gün eder.
Kuran’da taşıması ve sütten kesmesinin 30 ay olarak söylenmesi böylece anlaşılmış olmaktadır. 30 ay=3 havldir. Gebelik süresi 1 havl (10 ay), emzirme süresi de 2 havldir (20 ay). Buna göre emzirme normal süresinde doğuranlarda 20 kameri ay olmalıdır. Sütten kesmenin iki âm içinde olduğu söylendiğine göre emzirme süresi 2 havl ile 2 âm arasında olmalıdır. Bu da 2x295=590 günle (2 havl) 2x354=708 gün (2 âm) arasındadır.
Böylece Kuran bize emzirme süresinin aralığını da birden fazla ayetin analitik değerlendirmesi ile göstermiş olmaktadır. Kuran her soruya cevap verir, yeter ki bakmasını bilelim.
أَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ
Bana ve anne-babana şükret diye.
Müfessira Emir fiil cümlesi |
Mefûlün bih GS | Fâil | Fiil | Tefsir edatı |
Ma'tûf | Atıf harfi | Ma'tûfun aleyh |
Mecrur | Cârr | Mecrur | Cârr |
Muzâfun ileyh | Muzâf |
كَ | وَالِدَيْنِ | لِ | وَ | ي | لِ | أَنْتَ | اشْكُرْ | أَنْ |
أَنِ: “Diye” demektir. Tefsir edatıdır ((حَرْفُ التَّفْسِيرِ)).
اشْكُرْ: “Şükret” demektir. شكر kökünden birinci bâbdan ikinci şahıs emir malum fiildir. Şükür iyiliği tanımak ve ona fiili olarak karşılık vermek demektir.
لِ: “-e” demektir. Şükretme fiilinin mef’ûlü bu harf-i cerden sonra gelir.
ي: “Ben” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir.
لِي: “Bana” demektir.
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir.
لِ: “-e” demektir. Bu da şükretme fiilinin atfedilen ikinci mef’ûlünden önce gelmiştir.
وَالِدَيْ: “Anne-baba” demektir.
كَ: “Sen” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir.
وَالِدَيْكَ: “Anne-baban” demektir.
لِوَالِدَيْكَ: “Anne-babana” demektir.
لِي وَلِوَالِدَيْكَ: “Bana ve anne-babana” demektir. Arapçada zamir bir harf-i cerden sonra gelmişse ve buna atıf yapılacaksa harf-i cer tekrar edilir. Bu nedenle burada لِ harf-i ceri tekrar edilmiştir. Bu kural nedeniyle burada لِي وَوَالِدَيْكَ denmemiş لِي وَلِوَالِدَيْكَ denmiştir.
أَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ: “Bana ve anne-babana şükret diye” demektir. Müfessiradır. Araya parantez açılmıştır ve birbirine atfedilmiş iki cümle (حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْنًا عَلَى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ) müfessera (وَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ) ile müfessira (أَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ) arasına girmiştir.
Fiil cümlesi |
Müfessira Emir fiil cümlesi | Parantez cümlesi | Müfessera |
Ma'tûf İsim cümlesi | Atıf harfi | Ma'tûfun aleyh Fiil cümlesi |
أَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ | فِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ | وَ | حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْنًا عَلَى وَهْنٍ | وَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ |
Parantezi aradan çıkarırsak cümle وَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ أَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ (Bana ve anne-babana şükret diye insana anne-babasına … sorumluluğunu yükledik) şeklinde olur.
Buradaki أَنْ tefsir edatıdır. Çünkü:
- Burada fiil قول harfleri olmayan ama قَالَ hükmünde olan وَصَّيْنَا dır.
- Öncesinde harf-i cer yoktur. Sonrasında mensub muzari yoktur.
- Eğer أَنْ tefsir edatı çıkarılırsa ve yerine قَالَ konursa iki ayrı cümle ortaya çıkar. İkinci cümle, ilk cümleyi tefsir eder:
- وَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ: İnsana anne babasına … sorumluluğunu yükledik.
- قُلْنَا لَهُ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ: Ona “Bana ve anne-babana şükret” dedik.
“İnsana anne-babasına … sorumluluğu yükledik” cümlesi “biz” fâili ile, “insan” mef’ûlü ile gelirken “Bana ve anne-babana şükret” cümlesi “sen” fâili ve “Ben ve anne-baban” mef’ûlü ile gelmektedir. Sorumluluk yüklenen insan türüdür. Çünkü bu sorumluluk yüklenmesi yaratılış gereğidir. Şükretme emri ise bireyseldir, yaratılış gereği değildir. İster şükredersin ister şükretmezsin. Allah her bir bireyden şükretmesini istemektedir. Şükreden Allah’ın emrini yerine getirmiş olur, şükretmeyen emrini yerine getirmemiş olur.
Burada dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta parantez cümlesinde annesinin onu taşıması ve sütten kesmesi söylenmiştir ama şükretme emri anneye değil anne-babaya verilmiştir.
Hem anne hem de babası onun dünyaya gelmesi için hücrelerini vermiştir. Annesi onu gevşeklik üzerine gevşeklikle taşımış ve emzirmiştir. Babası da annesinin rızkını temin etmiş ve dolayısıyla onun rızkını da temin etmiştir. Sonra onu beslemişler, büyütmüşler, korumuşlardır. İşte bu iyiliklerin karşılığını fiili olarak vermek emredilmiştir. Anne-babadan önce Allah da bana diyerek şükretmenin birlikte olması gerektiğini söylemektedir. Anne-baba hücresini vermiş, ona bakmış, büyütmüşlerdir ama anne-babayı yaratan, o hücrelerden yeni çocuk olmasını sağlayan her şeyi yaratan Allah’tır. Çocuğun büyümesini sağlayan hücrelerindeki program olan DNA’yı yaratan Allah’tır. Bu nedenle kime şükredersek şükredelim önce Allah’a şükretmemiz gerekir. Şükür sözel değildir, amelidir. İyiliğe ameli olarak karşılık vermektir. Yaratılmamız, var olmamız en büyük nimettir. Sadece buna bile ne kadar şükretsek azdır. Allah’a nasıl şükrederiz? Biz Allah’a iyilik yapamayız ki. Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Asıl iyiliği yapan O’dur. Bizim O’na şükretmemiz ancak O’nun istediklerini yapmamızla olur. Emirlerine ve nehiylerine uymakla, O’nun istediği hukuk düzeni olan Allah’ın dinini gerçekleştirmekle olur.
Anne-babaya şükür ise anne-babaya her zaman iyilik yapmakla, onlara iyi davranmakla olur. İhtiyaçları olduğunda onlara bakmakla, onların sıkıntılarını gidermekle olur.
إِلَيَّ الْمَصِيرُ
Bana doğrudur dönüşüm.
İsim cümlesi |
Mübteda | Haber |
Mecrur | Cârr |
الْمَصِيرُ | ي | إِلَى |
إِلَى: “-e, -a” demektir. Harf-i cerdir.
ي: “Ben” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir.
إِلَيَّ: “Bana” demektir.
الْمَصِيرُ: “Dönüşüm” demektir. صير kökünden ikinci bâbdan mimli mastardır. Hâlin veya mekânın başka bir hâl veya mekâna dönüşmesi manasındadır.
إِلَيَّ الْمَصِيرُ: “Bana doğrudur dönüşüm” demektir. Bir şeyin mekânı veya hâli değişmekte ve bu değişim Allah’a doğru ilerlemekte ve O’nun indinde son bulmaktadır.
Allah’a doğru dönüşüm ne demektir? Dönüşerek Allah’a doğru giden nedir?
أَلَا إِلَى اللَّهِ تَصِيرُ الْأُمُورُ
Dikkat edin, Allah’a doğru emirler dönüşür. (Şura 53)
Emir önceden belirlenmiş talimatları takip ederek amacına ulaşmak için programlı bir şekilde uygulanarak gerçekleştirilmesi gereken görev veya iştir.
Allah görevler verir. Görevlerin Allah’a doğru dönüşümü demek bu görevlerin gerçekleşmesi (kaza) ve Allah’ın bu görevleri kontrol altında tutması demektir.
Allah’ın meleklere, ruhlara ve bize verdiği emirler vardır. Melekler ve ruhlar görevlerini eksiksiz yerine getirirler. Bize verilen emirler bizim görevlerimizdir. Görevlerini yapanlar doğru yoldadır, Allah’ın yolundadır. Anne-babaya ihsan etmek görevimizdir. Allah’a ve anne-babaya şükretmek de bizim görevimizdir. Bu görevleri yapmak zorundayız.
Teşvikiye, Yalova
20 Nisan 2024
M. Lütfi Hocaoğlu