Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1237
Rum Suresi Tefsiri 58. Ayet
6.01.2024
423 Okunma, 0 Yorum

RÛM SÛRESİ - 44. Hafta

 

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فِي هَذَا الْقُرْآنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِآيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا مُبْطِلُونَ (58)

Yemin olsun, insanlar için bu Kuran’da her örnekten verdik ve yemin olsun onlara bir ayet getirirsen kesinlikle küfredenler “siz yalnızca boş işlerle uğraşanlarsınız” diyeceklerdir. (58)

 

وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فِي هَذَا الْقُرْآنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ

Yemin olsun, insanlar için bu Kuran’da her örnekten verdik.

 

Cevap cümlesi
Fiil cümlesi

Yemin
cümlesi

Vâv-u
isti’nâfiye

Mefûlün bih GS

Mefûlun fih

Mefûlun lieclih

Fâil

Fiil

Tahkîk
edatı

Cevap
lâmı

Mecrur

Cârr

Mecrur

Cârr

Mecrur

Cârr

Muzâfun
ileyh

Muzâf

Bedel

Mübdelün
minh

مَثَلٍ

كُلِّ

مِنْ

الْقُرْآنِ

هَذَا

فِي

النَّاسِ

لِ

نَا

ضَرَبْنَا

قَدْ

لَ

 

وَ

 

وَ: Vâv-u isti’nâfiyyedir.

لَقَدْ: İki harfin birleşimidir.

لَقَدْ

قَدْ

+

لَ

لَ: Yeminin cevap lâmıdır. Yemin iki cümleden oluşur. İlk cümle üzerine yemin edilendir. İkinci cümle yeminin kendisidir. İlk cümleye yemin cümlesi, ikinci cümleye yeminin cevap cümlesi denir. Bazı durumlarda yeminin cevap cümlesinin başına لَ gelir. Buna cevap lâmı denir. Kuran’da çoğunlukla yemin cümlesi hazf edilir (söylenmez). Cevap cümlesinde öncesinde yemin olduğuna dair delil varsa yemin cümlesi hazf edilebilir (söylenmez). Genellikle لَقَدْ ile başlayan mazi veya muzari fiiller, لَ ile başlayan isim cümleleri, övme ve yerme cümleleri öncesindeki yemin cümlesi hazf edilmiş olarak gelir. Te’kîd lâmı ile başlayan muzari fiil cümlelerinin öncesindeki yemin cümlesi hazf edilmiş olabilir. لَئِنْ ile başlayan şart ve cevap cümlelerinin de öncesinde yemin cümlesi hazf edilmiştir.

Bu ayette de cevap cümlesi لَقَدْ ile başladığından yemin cümlesi hazf edilmiştir.

قَدْ: Harftir. İsim cümlesinden önce gelmez. Her zaman olumlu fiillerden önce gelir, olumsuz fiillerden önce gelmez. Fiil ile arasında başka bir şey bulunmaz. Mazi fiilden önce gelince tahkîk (gerçekleştirme) edatı (حَرْفُ التَّحْقِيقِ) veya tevakku (beklenti) edatı (حَرْفُ التَّوَقُّعِ) veya takrîb (yaklaştırma) edatı (حَرْفُ التَّقْرِيبِ) olur. Muzari fiilden önce gelince tahkîk edatı olur. لَقَدْ şeklinde geldiğinde yeminin cevap lâmından sonra geldiği için قَدْ tahkik edatıdır. Kesinlik ifade etmek için gelmiştir. Hem yemin gelmesi hem de tahkik edatı gelmesi kesinliği daha da belirgin hale getirmektedir.

ضَرَبْنَا: “Vurduk” demektir. ضرب kökünden ikinci bâbdan, birinci çoğul şahıs, mazi malum fiildir. Birinci manası vurmaktır. Birisine, bir şeye onu yerinden oynatacak bir güçle etki etmektir. Burada vurulan varlıkta az veya çok fiziksel bir hareket, en azından bir titreşim meydana getirilerek etki edilmektedir. Temastan (مس) en önemli farkı budur. Fiziksel etkiden kinaye olarak soyut sarsıcı etkiler de bu fiille ifade edilir. Türkçede de “vurucu cümle”, “vurgu”, “vurgulama” gibi ifadeler de “vurmak” fiilinden gelir ve fiziksel bir etkiyi değil, soyut olarak etkilenmeyi ifade ederler. Kuran’da bu fiil hem somut darbe hem de soyut darbe olarak iki şekilde de kullanılır. مَثَل (örnek) veya çoğulu olan أَمْثَال (örnekler) ile beraber kullanıldığında anlam “örnek vermek” şekline dönüşür. Burada da كُلِّ مَثَلٍ ile gelmiştir, “örnek verdik” anlamına gelmektedir.

لِ: “İçin” demektir. Harf-i cerdir.

النَّاسِ: “İnsanlar” demektir. Tekili إِنْس dir. ءنس kökünden gelmiştir. أَنَسٌ mastarı birisini sosyal, yakın, arkadaşça hissetmek, tanıdık ve alışık olmak manasındadır. Bu mastar manasından sosyal, yakın, arkadaş olarak hissedilen, tanıdık olan manasında إِنْس ıstılahi olarak “insan” anlamında camid isimdir. Erildir. Çoğulu أُنَاس dır. Marife olduğu zaman sık kullanıldığı için başındaki hemze düşmüştür. النَّاس (الْأُنَاس النَّاس) şeklindedir.

لِلنَّاسِ: “İnsanlar için” demektir.

فِي: “İçinde” demektir. Harf-i cerdir.

هَذَا: “Bu” demektir. Eril tekil yakın ism-i işarettir.

الْقُرْآنِ: “Kuran, küme” demektir. قرء kökünden camid isimdir. قُرْآن bir şeyi ya da şeyleri toplamak, bir araya getirmek ve bazısını bazısının üstüne eklemek, yığmak manasında üçüncü bâbdan mastardır. اقْرَأْ “kıraat et” demektir. Birbiri ile ilişkili sesleri, sözcükleri bir araya toplamak ve bir anlam oluşturmak manasından düz okumak değil inceleyip analiz ederek değerlendirmek ve sonuca varmak manasındadır. Bu nedenle اقْرَأْ “bir araya getir, analiz ederek değerlendir, incele ve sonuca ulaş” demektir. Bir yazılı metinden veya hafızadan aktarmak kıraat değil, tilavettir (تِلَاوَة). Kıraat uygulama için bir sonuca ulaşmaktır. Bir araya getirirsin, analiz eder, değerlendirir ve elde ettiğin sonucu uygularsın.

ق harfinin piktografı ufuktaki güneşin resmidir. Işığın toplanmasını ifade eder. ر harfinin piktografı ise adam başının resmidir. İkisinin kombinasyonu olan قر adamların toplanmasıdır. Adamların toplanıp bir yerde kalmasını ve bu toplanılan yeri ifade eder. Bu haliyle قَرَار kelimesi yerleşik, kalıcı olan yere denir. Çabalamanın zıddıdır. Üçüncü harf olan hemzenin piktografı öküzün başıdır. Güç, kuvvet, liderliği temsil eder. Bu nedenle قرء kökü adamların toplanıp bir yerde kalması ve burada bir güç oluşmasını ifade eder. Buradan bu kök verilerin toplanması, incelenmesi ve bu incelemenin sonunda “güçlü kararlar alınması” anlamına gelir. Bu kökten gelen اسْتِقْرَاء da bu nedenle tümevarım anlamında kullanılmaktadır.

Kıraat her yerden yapılabilir. Çeşitli kitaplardan, çeşitli veri kaynaklarından kıraat yapılabilir. Kuran’ın kıraat edilmesi ise Kuran’ı inceleyip ondan toplanan verilerle yapılan analizlerle güçlü kararlar alınması anlamındadır. Kıraatte inceleme, değerlendirme ve karar verme durumu vardır.

Bir araya toplanılıp kendi içinde de sınıflandırılan yani sınıflandırılarak bir araya toplanılan manasında ve harflerden, sözcüklerden bir araya toplanarak okunan, üzerinde incelemeler yapılarak sağlam kararlara varılan manasında قُرْآن “Kuran” anlamında camid isimdir. Erildir. Çoğulu yine aynı kelimedir, قُرْآن dır. Bir kuran alt kuranlardan oluşabilir, kendisi de bir kuranın alt kuranlarından biri olabilir. Matematikteki küme kelimesi kuran ile ifade edilebilir. Küme-alt küme kavramı da kurana uygundur. Her alt küme bir kümedir. Her alt kümenin de alt kümeleri olabilir. Kuran’ın içindeki surelerin her biri de Kuran’dır, surelerin içindeki ayetlerin her biri de Kuran’dır. Sure grupları da Kuran’dır, ayet grupları da Kuran’dır.

وَلَقَدْ آتَيْنَاكَ سَبْعًا مِنَ الْمَثَانِي وَالْقُرْآنَ الْعَظِيمَ

Sana mesaniden olan yediyi (Fatiha) ve büyük kuranı indirdik. (Hicr 87)

Büyük kuran Fatiha dışındaki 113 sureden oluşan kısımdır. Tüm Kuran-ı Kerim değildir. Bu nedenle الْقُرْآن şeklinde gelirse Allah tarafından indirilen kitabın tamamı ya da o kitabın alt bölümlerinden oluşan bir bölümü manasındadır. Kuran-ı Kerimin tamamı anlatılmak istendiğinde هَذَا الْقُرْآنُ (Bu Kuran) şeklinde kullanılır.

Bir küme alt kümelerden oluşur (Bir kuran alt kuranlardan oluşur). Bir alt küme yine bir kümedir (Bir alt kuran yine bir kurandır).

هَذَا الْقُرْآنِ: “Bu Kuran” demektir. Tüm Kuran-ı Kerim bu şekilde ifade edilir. Tüm Kuran-ı Kerimi ifade eden ikinci bir ifade ذَلِكَ الْكِتَابُ (O kitap) dür.

هَذَا الْقُرْآنِ

ذَلِكَ الْكِتَابُ

الْقُرْآنِ

هَذَا

الْكِتَابُ

ذَلِكَ

Kuran = Küme

Okunma

Bu

Kitap = Kodlama

Yazılma

O

Yakın ism-i işaret

Uzak ism-i işaret

هَذَا الْقُرْآن Kuran’da 16 kere geçerken ذَلِكَ الْكِتَاب Kuran’da sadece bir kere geçer ve geçtiği yer Bakara suresinin hemen başıdır.

ذَلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِلْمُتَّقِينَ (2) الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ (3) وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَبِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ (4) أُولَئِكَ عَلَى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ (5)

O kitap, onda hiçbir rayb yoktur, gayba iman eden ve salatı ikame eden ve onları rızıklandırdıklarımızdan harcayan ve sana ve senden öncesinde indirilene iman eden ve ahirete inanan muttakiler için rehberdir. Onlar rablerinden bir rehberlik üzerinedir ve onlar, onlar iflah olanlardır. (Bakara 2-5)

Rayb bulanıklık, karışıklık demektir. Bu ayette “o kitap” ifadesiyle Kuran’ın yazılı metni üzerinde, kodlanması üzerinde durulmuştur. Bu kodlanmasından dolayı hiçbir karışıklık yoktur. Kuran çok net bir kitaptır.

هَذَا الْقُرْآن ise kıraatleriyle beraber tüm Kuran’ı ifade eder. Kümelenmesini, incelenmesini, analizini temsil eder.

فِي هَذَا الْقُرْآنِ: “Bu Kuran’da” demektir.

مِنْ: “-den” demektir. Harf-i cerdir.

كُلِّ: “Her” demektir. Mutlaka izafetle gelir ve her zaman muzaf olur. Muzafun ileyhi nekre gelirse muzafun ileyhinden olan her şeyi kapsar, marife gelirse muzafun ileyhinin tamamı anlamına gelir. كُلُّ كِتَابٍ derseniz “her kitap” anlamına gelir. كُلُّ الْكِتَابِ derseniz “kitabın tamamı” anlamına gelir. كُلُّ nün muzafun ileyhi hazf edilirse yani cümlede söylenmezse كُلٌّ, كُلًّا, كُلٍّ şeklinde tenvinle gelir. Böyle tenvinlere ivaz tenvini denir. Bu tenvinin yerine hazf edilen kelimenin takdir edilmesi gerekir.

مَثَلٍ: “Örnek” demektir. مثل kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan مُثُول mastarı bir şeye, bir kimseye şekil, ölçü veya değer olarak benzemesi, tam olarak aynısı olmaması manasındadır. Bu manadan gelerek مَثَل kendisine benzeyen manasında “örnek” anlamında isimdir. Erildir. Çoğulu أَمْثَال dir.

كُلِّ مَثَلٍ: “Her örnek” demektir.

مِنْ كُلِّ مَثَلٍ: “Her örnekten” demektir.

لَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فِي هَذَا الْقُرْآنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ: “Yemin olsun, insanlar için bu Kuran’da her örnekten verdik” demektir.

Kuran’da her örnekten anlatılmıştır. Bu nedenle Kuran her sorunun cevabını verir. Önemli olan o örneği bulabilmektir. Bunun için Kuran üzerinde çalışmak, düşünmek, hayattaki her olayı Kuran’la değerlendirmek gereklidir. Bir müddet sonra yaşanılan her olayın Kuran’da bir örneği olduğunu görmeye başlarsınız.

وَمَا مِنْ دَابَّةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ إِلَّا أُمَمٌ أَمْثَالُكُمْ

Yerde ne bir dabbe ne de iki kanadıyla uçan kuş yoktur ki sizin emsaliniz ümmetler olmasın. (Enam 38)

Bu ayette aslında sosyal olayların örneği vardır. Burada iki kanadıyla uçan kuş denmektedir. Kuş zaten iki kanadıyla uçar. Bunun sebebi bunun kuş sürüsü değil tek bir kuş olmasıdır. Dabbe de yer üzerinde hareket eden hayvandır, insanlar da dabbedir. Bu ayette bizim örneğimiz ümmet olanlar dabbe toplulukları veya kuş toplulukları değildir. Sadece tek bir dabbe ve tek bir kuş bizim mislimiz bir ümmettir. Aslında tek bir insan ve tek bir kuş bir ümmet olmaktadır. Nasıl oluyor da bizim ümmetlerimizin benzeri ümmetler oluyorlar. Çünkü bir dabbenin veya bir kuşun biyolojik yapısı bizim sosyolojik ümmetimizin örneğidir. İşte Kuran bir mesel vermiş oldu. Sosyolojik olaylarla biyolojik olaylar arasında analoji kurmamız gerektiği bize anlatılmış oldu. O zaman bunu değerlendirmemiz ve buna göre hayatımızı şekillendirmemiz, topluluk kurallarımızı buna göre koymamız gereklidir.

Bu analojiye göre örnekler verelim:

Beyin-başkan analojisi: Biyolojik bedendeki beyin topluluklarda başkan ile analogdur. Buradaki beyinden kasıt beynin korteks kısmıdır. Beyin bir karaciğerin, akciğerin, kalbin veya herhangi bir organın işleyişine karışmaz. Sadece kalp kası hariç çizgili kasları yönetir. Düz kaslara müdahale edemez. Karaciğer hücresi, böbrek hücresi, hormon üreten bezler ve diğer bütün hücreler kendi mekanizmaları içinde bir dengede çalışırlar. İşte başkan da her işe karışmaya başlarsa o topluluk altüst olur. Merkezden alınan ve sürekli olarak topluluktaki insanların neyi nasıl yapacağına en ince ayrıntısına kadar karar veren kanunlar yapmak bu mesele aykırıdır. Topluluğu çökertir. Beynin karaciğer hücresinin hangi maddeyi nasıl temizleyeceğine karar veren yönetmelikler yayınladığını ve karaciğerin de o yönetmeliğe göre çalışıyor olduğunu düşünün. O yönetmeliklerde olmayan maddeler geldiği anda karaciğer ne yapacağını bilemez ve toksinler ile vücut zehirlenmeye başlar. İşte günümüz merkezi yönetim sistemleri bunun meselidir. Kanun çıkartılır, yetmez, tüzük çıkartılır, o da yetmez, yönetmelikler çıkartılır, o da sorunları çözmez. İnsanları hareket edemez hale getirir. Mevzuatta olmayan yeni bir durumla karşılaşıldığında merkez bununla ilgili bir düzenleme yapana kadar iş durur. Eğer mevzuatta yoksa ve siz kendi görüşünüze göre bir işlem yaparsanız otomatikman engellerle karşılaşırsınız. Oysa namaz kılmak bile başkanlık sisteminin ne kadar saçma olduğunu göstermektedir. İmam yani başkan önde durur. Arkasında kimin namazda olduğunu namaz başladıktan sonra bilmez. Yeni katılanlar olabilir. Başkan sadece kurallara uygun hareketleri yapar. Kıyam, kıraat, rükû, secde hareketlerini yapar ve arkasındaki topluluk da ona uyar. Başkan uyup uymadıklarını denetlemez. Başkan namaz sırasında takla hareketi yaparsa veya alkışlama yaparsa arkasındakiler o hareketi yapmaz. Başkan sadece senkronizasyonu sağlar. Kural dışı bir iş yapamaz, kafasına göre hareket etmez. İşte hayatı düzenleyen İslam budur. Kuran’da bize verilen örnekleri değerlendirirseniz namazı bile bu gözle görürsünüz. Aksi takdirde batının çoğunluk demokrasisi, merkezi yönetim sistemlerinin peşine takılırsınız ve darmadağın olursunuz.

Kanser-terör, immün sistem-güvenlik güçleri analojisi: Kanser vücudumuzda kendi hücrelerimizin kötü yönde bir değişime uğrayarak kontrolsüz bir şekilde çoğalmasıdır. Terör de kendi vatandaşlarının kötü yönde bir değişime uğrayarak kontrolsüz bir şekilde çoğalmasıdır. Kanser de terör de zarar verir ve durdurulmazlarsa bedenin ve topluluğun ölümüne neden olurlar. İmmün sistem organizmada çok önemli bir role sahiptir. Zarar verici hücreleri bulur ve yok eder. Kanser hücresi kendini saklamak için bazı proteinler üretir ve immün sistem hücreleri bu proteini görünce o hücreyi zararsız hücre zanneder ve dokunmaz. Böylece kanser büyümeye devam eder. Terörist de normal vatandaşmış gibi hareketlerine devam ederken gizli bir şekilde zararlı faaliyetlerde bulunur. Güvenlik güçleri onu normal vatandaş zanneder. Terör merkezi şubeler kurar ama o şubelerin çok fazla güçlenmesini istemez. Çok fazla güçlenirse otonomi kazanırlar. Bu nedenle onlara çok fazla lojistik sağlamaz, kendi emrinde olmalarını sağlayacak kadar destekler ve çalıştırır. Kanser de metastaz yapar. Aynı terör örgütü gibi metastazların otonomi kazanmaması için bir madde salgılar ve bu madde metastazların aşırı derecede büyümesini engeller. Kanser nasıl yok edilecekse terör de o şekilde yok edilmelidir. Terör örgütünde metastazlar varken örgütün merkezini yok ederseniz şubeler otonomi kazanır ve büyürler. Kanserde de metastazlar varken ilk odağı yok ederseniz metastazlar otonomi kazanır ve olay kontrolden çıkar. Her iki durumda da önce şubeler/metastazlar yok edilmelidir. Metastazı olmayan tümör uygunsa büyümeden ve metastaz yapmadan hemen cerrahi olarak çıkarılmalıdır. Şubesi olmayan terör örgütü küçükken ve şubeler oluşturmadan hemen yok edilmelidir. Kanser hücreleri nasıl sağ bırakılmıyorsa terör örgütü üyeleri de öldürülmelidir.

Kuran bize bu şekilde örnekler verir. Siz onu elinizdeki bilgilerle değerlendirir ve tüm sorunlarınıza cevap bulursunuz. Kuran size yol göstermiyorsa muhakkak başka yol göstericiler edinirsiniz. Tarih bunun örnekleriyle doludur.

 

وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِآيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا مُبْطِلُونَ

Ve yemin olsun onlara bir ayet getirirsen kesinlikle küfredenler “siz yalnızca boş işlerle uğraşanlarsınız” diyeceklerdir.

 

Cevap cümlesi

Yemin
cümlesi

Atıf
harfi

Cevap cümlesi
Fiil cümlesi

Şart cümlesi
Fiil cümlesi

Lâmul
muvattaa
Cevap
lâmı

Mefûlun bih
İsim cümlesi

Fâil

Fiil

Mefûlün
bih
GS

Mefûlun
bih

Fâil

Fiil

Şart
edatı

Haber

Mübteda

Olum-suzluk
edatı

Müstesna

İstisna edatı

Müstesna minh

مُبْطِلُونَ

إِلَّا

أَحَدٌ

أَنْتُمْ

إِنْ

الَّذِينَ كَفَرُوا

لَيَقُولَنَّ

بِآيَةٍ

هُمْ

ت

جِئْتَ

إِنْ

لَ

 

وَ

 

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. لَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فِي هَذَا الْقُرْآنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ cümlesine لَئِنْ جِئْتَهُمْ بِآيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا مُبْطِلُونَ cümlesini atfetmiştir.

لَ: Lâmu-l muvattaa’dır. Yemin cümlesi ile şart cümlesi bir arada gelip ortak bir cevap cümlesinde birleşebilir. Burada yemin cümlesi önce gelir. Bunu takiben bir lâm gelir. Yeminin cevap lâmı gibi olan bu lâma lâmu-l muvattaa (اللام الموطئة للقسم) denir. Bunu takiben şart cümlesi gelir. Şart cümlesini takiben de cevap cümlesi gelir. Bu cevap cümlesi aslında hem yeminin hem de şartın cevap cümlesidir. Ancak yemin cümlesi önce geldiği için bu cevap cümlesi gramersel olarak yeminin cevap cümlesi olarak davranır. Bu nedenle bu cevap cümlesi için cevap lâmını alıp almama kuralları yeminin cevap cümlesi kurallarıdır.

Yemin ve şartın ortak geldiği durumlarda şart cümlesi her zaman إِنْ şart edatı ile gelir. Her zaman şart cümlesi mazi ya da لَمْ ile muzaridir ki bu da mazi anlamlıdır. Burada da şart cümlesi tıpkı parantez cümlesi olan şart cümlesi gibi davranır.

Genellikle yemin cümlesi hazf edilir ve sadece lâmu-l muvattaa gelir. Çok nadiren hazf edilmez. Çünkü lâmu-l muvatta ve arkasından gelen إِنْ şart edatı ve yeminin cevap cümlesi olarak davranan cevap cümlesi başta hazf edilmiş olan yemin cümlesine delalet etmektedir.

Cevap cümlesi

Yemin
cümlesi

Cevap cümlesi

Şart cümlesi

Lâmul muvattaa
Cevap lâmı

 

Cevap lâmı

 

Fiil

Şart edatı

...

لَ

...

فَعَلَ /لَمْ يَفْعَلْ

إِنْ

لَ

 

إِنْ: “-se” demektir. Şart edatıdır. Bu edatı takiben şart cümlesi ve sonrasında cevap cümlesi gelir.

جِئْتَ: “Geldin” demektir. جيء kökünden ikinci bâbdan ikinci tekil şahıs mazi malum fiildir.

هُمْ: “Onlar” demektir. Mensub muttasıl zamirdir. النَّاسِ ye (insanlara) racidir.

بِ: “-i, -ı” demektir. Harf-i cerdir. Aslında “ile” demektir. Musahebe için gelmiştir. جِئْتَ fiili ile geldiği için “ile geldin” anlamında olduğundan “getirdin” anlamına da gelir. Getirilen bu harf-i cerden sonraki kelimedir.

آيَةٍ: “Ayet” demektir. ءيي kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan mastar olarak bir kimse ya da bir şey hakkında onun bilinmesini sağlayacak bir işaret koymak manasındadır. Bu mastar manasından konulan işaret manasında آيَةٌ “gösterge” anlamında isimdir.

لَئِنْ جِئْتَهُمْ بِآيَةٍ: “Yemin olsun onlara bir ayet getirirsen” demektir.

لَيَقُولَنَّ: “Kesinlikle söyleyecek” demektir. قول kökünden birinci bâbdan üçüncü şahıs eril tekil te’kîd lâmlı ve nûnlu merfu muzari malum fiildir. Başındaki te’kîd lâmı yeminin cevap lâmı hükmündedir.

الَّذِينَ: “Kimseler” demektir. Eril çoğul (müzekker cem) has ism-i mevsuldür. Kendisinden sonra sıla cümlesi gelir ve bu sıla cümlesinde eril çoğul bir aid zamiri bulunur.

كَفَرُوا: “Küfrettiler, görmezden geldiler” demektir. Fâil olan و (كَفَرُوا) has ism-i mevsulün aid zamiridir.

الَّذِينَ كَفَرُوا: “Küfredenler, görmezden gelenler” demektir. الْكَافِرُونَ ile الَّذِينَ كَفَرُوا arasında fark vardır. Genelde eş anlamlı olarak değerlendirilmektedirler. الْكَافِرُونَ marife kurallı eril çoğuldur. Küfredenler yani görmezden gelenler marife yani tanınan kimselerdir. الَّذِينَ كَفَرُوا da ise küfredenler de marifedir, tanınmaktadırlar, küfretme şekilleri de belirlidir, tanınmaktadır. Görmezden gelmenin çeşitli yöntemleri vardır. Bunlardan hangisini kullandıkları bellidir. Organize işler bu has ism-i mevsulle ifade edilmektedir.

إِنْ: “Değil” demektir. Olumsuzluk edatıdır. Genellikle istisna edatı olan إِلَّا ile veya istisna edatı olan لَمَّا ile olumsuzluğu bozulur.

أَنْتُمْ: “Siz” demektir. Merfu munfasıl zamirdir.

إِلَّا: “Yalnızca” demektir. İstisna edatıdır.

مُبْطِلُونَ: “Boş işle uğraşanlar, iptal edenler, geçersiz kılanlar” demektir. بطل kökünden if’âl bâbından marife eril çoğul ism-i fâildir. İkinci bâbdan بَطَلَ - يَبْطِلُ şeklinde bir işin, bir amelin, bir fiilin, bir şeyin işe yaramaması, hükümsüz olması, ürün vermemesi, geçersiz olması manasındadır. İkinci bâb if’âl bâbına (أَبْطَلَيُبْطِلُ) tadiye etkisi ile gelir. Geçersiz kıldı, iptal etti, yaptığı işleri işe yaramaz, ürün vermez hale getirdi, boş işlerle uğraştı anlamına gelir.

إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا مُبْطِلُونَ: “Siz yalnızca boş işlerle uğraşanlarsınız” demektir.

لَيَقُولَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا مُبْطِلُونَ: “Kesinlikle küfredenler ‘siz yalnızca boş işlerle uğraşanlarsınız’ diyecekler” demektir.

لَئِنْ جِئْتَهُمْ بِآيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا مُبْطِلُونَ: “Yemin olsun onlara bir ayet getirirsen kesinlikle küfredenler ‘siz yalnızca boş işlerle uğraşanlarsınız’ diyeceklerdir” demektir.

Siz Kuran’da anlatılan örnekleri değerlendirirsiniz ve bundan bir sonuç çıkarırsınız. Çözümler üretirsiniz. Bunu çıkardığınız Kuran ayetini de insanlara götürürsünüz. O insanlar içinden küfredenler hemen bundan rahatsız olur. Küfredenler görmezden gelenlerdir. Bu ayette neyi görmezden gelenlerdir? Kuran’ın ayetlerini görmezden gelenlerdir. Onlar için Kuran’ın ayetlerinin bir anlamı yoktur. Onlar için başka kriterler vardır. Kazançları vardır, vesenlerinin başarıları vardır. Kazanacakları oy vardır. Eğer getirdiğiniz ayet onlara bunları sağlamıyorsa bir değeri yoktur. Bu durumda hemen sizin boş işlerle uğraştığınızı söyleyeceklerdir. İlginç olan ifadenin senden size dönmesidir. Ayeti getiren “sen” iken küfredenler (görmezden gelenler) “siz yalnızca boş işlerle uğraşanlarsınız” demektedirler. Bunun sebebi ayetleri getirenlerin hepsini bir grup olarak görmeleridir. Bunlar “Kuran’cılar”, bunlar “Akevler”, bunlar “sapıklar” şeklinde isimlendirmeleridir. Akevler’in durumu budur. Kuran ayetlerini getiririz, anlatırız, çözümün bu olduğunu söyleriz ama çok para kazanmadığımız için, parti kurup saçma sapan bir şekilde oy peşinde koşmadığımız için bizi “boş işlerle uğraşanlar” şeklinde isimlendirirler. Bu ayet ne güzel anlatmış bu durumu. Bu ayeti de onlara götürsek, bak sizin durumunuzu bu anlatıyor dersek yine aynı cevabı alacağımız kesindir.

Kuran vesenleri anlatır. Bize örnek olarak İbrahim Peygamberin topluluğunu verir. Nasıl onların sorunu buysa günümüzün sorunu da budur. O yüzden vesenlerden uzak durmadan hiçbir şey düzelmeyecektir. Kuran bunu bize örnek verirken hala vesenlerin çözüm üreteceğini düşünmenin manası nedir? Bu örnek bize boşuna mı anlatılıyor?

Kuran çoğunluğa uymayla ilgili defalarca örnek verir. Çoğunluğun dalalette olduğunu ve seni de Allah’ın yolundan saptıracağını söylerken çoğunluk demokrasisinin peşinde koşmanın manası nedir? Bunlar bize boşuna mı anlatılıyor?

Gazze darmadağın oldu. Biz ayetleri getirdik. Ne yapılması gerektiğini anlattık. Konuştuklarımızın %99’u bunun yanlış olduğunu söyledi. O toprakları bırakmamaları gerekir dediler. Şimdi bunlar Allah’ın ayetlerini görmezden gelenler değil midir? Eğer yanlış yorumluyorsak Kuran’dan başka örnek bulsunlar da biz yanlışımızı anlayalım. Kuran hiçbir yerde toprağı kutsallaştırmaz, toprak için, vatan için ölün demez. Allah yolunda ölün der. Allah yolunda ölmek Allah’ın emirlerini yerine getirmek için ölmek demektir. Allah yolunda ölenler sorgusuz cennettedirler. Ama çıkma imkânı olduğu halde çıkmayarak mustazaf olarak Gazze’de ölenler maalesef Kuran’ın ifadesine göre cehennemdedirler. İşte bunu söyleyin bakalım insanlara. Acayip ters tepkiler alacaksınız. Boş konuştuğunuzu söyleyeceklerdir. Onlar sadece şunu söylemek istemektedirler: “Orada ölsünler, ölmeyenler sakat kalsın, sürünsünler, biz burada mitingler yapalım, lanetleyelim, onların kolalarını, gazozlarını, kahvelerini içmeyelim, biz en büyük cihadı bu şekilde yapıyoruz”. Sanki Allah bunu emrediyor. Kuran’dan bunun bir örneğini bulsunlar da görelim bakalım.

Bu ayette iki tane yemin vardır. Birinci yemin her örnekten verildiğinin yeminidir. İnsanların Kuran’da bazı şeyler yok, Kuran dışındaki kaynaklar olmadan Kuran bize yetmez demelerine cevaptır. İkinci yemin getirilen ayete küfredenlerin vereceği cevapla ilgilidir. Hem de yemini takiben te’kîd lamlı ve nun-u müşeddedeli cümle gelmiştir ki bu da üç te’kîd eder. Yani dört te’kîdle garanti edilmiştir bu cevabın verileceği: siz yalnızca boş işlerle uğraşanlarsınız. Bize söylenen de hep budur. Mevcut işçilik sistemi içinde başarılar aramayıp ortaklık sisteminin örneğini vermeye çalışıyoruz. Bizim bu çabamız boş iş olarak görülüp para veya oy peşinde koşmak asıl iş olarak görülmektedir. Dolar kazanmak, vesenlerin içinde çalışıp algılar oluşturup oy toplamak dolu iş olarak değerlendirilmekte, bizim çabalarımız boş işler olarak görülmektedir.

Bu ayetteki küfredenler yani görmezden gelenlerin durumuna düşmemek için kendimizi yoklayalım. Ayetlerin izinde miyiz yoksa başka şeylerin peşinde mi koşuyoruz, iyi düşünelim. Rehberimiz Kuran olsun, referansımız ayetler olsun.

 

 

Teşvikiye, Yalova

06 Ocak 2024

M. Lütfi Hocaoğlu

 

 

 






Son Eklenen Seminerler
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1270
Secde Suresi Tefsiri 4. Ayet
28.12.2024 17 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1269
Secde Suresi Tefsiri 3. Ayet
14.12.2024 40 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1268
Secde Suresi Tefsiri 1-2. Ayetler
7.12.2024 73 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1267
Lokman Suresi Tefsiri 34. Ayet
30.11.2024 83 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1266
Lokman Suresi Tefsiri 33. Ayet
16.11.2024 128 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1265
Lokman Suresi Tefsiri 32. Ayet
9.11.2024 124 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1264
Lokman Suresi Tefsiri 31. Ayet
26.10.2024 150 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1263
Lokman Suresi Tefsiri 30. Ayet
12.10.2024 171 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1262
Lokman Suresi Tefsiri 29. Ayet
5.10.2024 215 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1261
Lokman Suresi Tefsiri 28. Ayet
7.09.2024 220 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1260
Lokman Suresi Tefsiri 27. Ayet
31.08.2024 200 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1259
Lokman Suresi Tefsiri 25-26. Ayetler
24.08.2024 234 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1258
Lokman Suresi Tefsiri 24. Ayet
17.08.2024 209 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1257
Lokman Suresi Tefsiri 23. Ayet
3.08.2024 238 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1256
Lokman Suresi Tefsiri 22. Ayet
27.07.2024 230 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1255
Lokman Suresi Tefsiri 21. Ayet
20.07.2024 233 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1254
Lokman Suresi Tefsiri 20. Ayet
13.07.2024 253 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1253
Lokman Suresi Tefsiri 19. Ayet
29.06.2024 237 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1252
Lokman Suresi Tefsiri 18. Ayet
22.06.2024 250 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1251
Lokman Suresi Tefsiri 17. Ayet
25.05.2024 304 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1250
Lokman Suresi Tefsiri 16. Ayet
18.05.2024 314 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1249
Lokman Suresi Tefsiri 15. Ayet
11.05.2024 294 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1248
Lokman Suresi Tefsiri 14. Ayet
20.04.2024 403 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1247
Lokman Suresi Tefsiri 13. Ayet
13.04.2024 433 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1246
Lokman Suresi Tefsiri 12. Ayet
6.04.2024 368 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1245
Lokman Suresi Tefsiri 11. Ayet
30.03.2024 421 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1244
Lokman Suresi Tefsiri 10. Ayet
16.03.2024 361 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1243
Lokman Suresi Tefsiri 8-9. Ayetler
9.03.2024 347 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1242
Lokman Suresi Tefsiri 7. Ayet
24.02.2024 373 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1241
Lokman Suresi Tefsiri 6. Ayet
17.02.2024 319 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1240
Lokman Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
10.02.2024 496 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1239
Rum Suresi Tefsiri 60. Ayet
27.01.2024 412 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1238
Rum Suresi Tefsiri 59. Ayet
20.01.2024 384 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1237
Rum Suresi Tefsiri 58. Ayet
6.01.2024 423 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1236
Rum Suresi Tefsiri 57. Ayet
30.12.2023 422 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1235
Rum Suresi Tefsiri 56. Ayet
16.12.2023 502 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1234
Rum Suresi Tefsiri 55. Ayet
25.11.2023 500 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1233
Rum Suresi Tefsiri 54. Ayet
11.11.2023 521 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1232
Rum Suresi Tefsiri 53. Ayet
4.11.2023 442 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1231
Rum Suresi Tefsiri 51-52. Ayetler
21.10.2023 516 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1230
Rum Suresi Tefsiri 50. Ayet
14.10.2023 483 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1229
Rum Suresi Tefsiri 48-49. Ayetler
30.09.2023 483 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1228
Rum Suresi Tefsiri 47. Ayet
16.09.2023 503 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1227
Rum Suresi Tefsiri 46. Ayet
9.09.2023 625 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1226
Rum Suresi Tefsiri 44-45. Ayetler
2.09.2023 461 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1225
Rum Suresi Tefsiri 43. Ayet
19.08.2023 490 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1224
Rum Suresi Tefsiri 42. Ayet
12.08.2023 512 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1223
Rum Suresi Tefsiri 41. Ayet
5.08.2023 555 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1222
Rum Suresi Tefsiri 40. Ayet
29.07.2023 475 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1221
Rum Suresi Tefsiri 39. Ayet
22.07.2023 490 Okunma


© 2024 - Akevler