Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1223
Rum Suresi Tefsiri 41. Ayet
5.08.2023
503 Okunma, 0 Yorum

RÛM SÛRESİ - 30. Hafta

 

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ لِيُذِيقَهُمْ بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ (41)

İnsanların ellerinin kazanmasından dolayı onlara amel ettiklerinin bir kısmını tattırması için kara ve denizde fesat açığa çıktı. Umulur ki onlar dönerler/döndürürler. (41)

 

ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ لِيُذِيقَهُمْ بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا

İnsanların ellerinin kazanmasından dolayı onlara amel ettiklerinin bir kısmını tattırması için kara ve denizde fesat açığa çıktı.

 

Fiil cümlesi

Mefûlun lieclih

Mefûlun lieclih

Mefûlun fih

Fâil

Fiil

Mecrur

Cârr

Mecrur

Cârr

Mecrur

Cârr

Sıla cümlesi
Fiil cümlesi

Harf-i
mevsûl

Sıla cümlesi
Fiil cümlesi

Harf-i
mevsûl

Mefûlun bih

Fâil

Mefûlun
bih

Fiil

Muzâfun ileyh

Muzâf

الَّذِي عَمِلُوا

بَعْضَ

هُوَ

هُمْ

يُذِيقَ

أَنْ

لِ

كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ

مَا

بِ

الْبَرِّ وَالْبَحْرِ

فِي

الْفَسَادُ

ظَهَرَ

 

ظَهَرَ: “Açığa çıktı” demektir. ظهر kökünden üçüncü şahıs eril tekil mazi malum fiildir. Açık ve net görülebilmeye imkân sağlayan bir mevkide olmak, görünür olmak manasındadır. بطن kökünün zıttıdır.

الْفَسَادُ: “Fesat, bozukluk” demektir. فسد kökünden ikinci bâbdan mastardır. فَسْد mastarı bir işin veya bir şeyin yapısının bozulup daha kötü bir hale gelmesidir. Bu mastarın mübalağalısı فَسَاد mastarıdır. Bu, bozulmanın mübalağalı şekilde olmasıdır. صَلَاح ın zıttıdır. صَلَاح amellerinin, fiillerinin yaratılışına, yapısına uyumlu hale gelmesi, düzgünlük demektir.

فِي: “İçinde” demektir. Harf-i cerdir.

الْبَرِّ: “Kara” demektir. Denizin (بَحْر) zıttıdır. برر kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan mastar olarak çevresinden daha yukarıda olmak, daha şerefli olmak manasındadır. Bu mastar manasından yukarıda olan manasında بَرّ ıstılahi olarak suyun örtmemesi ile suyun örttüğü kısımlardan daha yukarıda olan yeryüzü parçası olan “kara” anlamında camid isimdir.

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. الْبَرِّ ye الْبَحْرِ yi atfetmektedir.

الْبَحْرِ: Deniz” demektir. بحر kökünden gelmiştir. Üçüncü bâbdan mastar olarak genişlemek, alanca büyümek manasındadır. Yine süslü, güzel bir şekilde yazmak manasındadır. Bu mastar manasından alanı büyük olan şey manasından ıstılahi olarak “deniz” anlamında camid isimdir. Erildir. İkili بَحْرَانِ (merfu) ve بَحْرَيْنِ (mensub ve mecrur) dir. Çoğulu أَبْحُرٌ ve بِحَارٌ dur.

الْبَرِّ وَالْبَحْرِ: “Kara ve deniz” demektir.

فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ: “Kara ve denizde” demektir.

بِ: “İle” demektir. Harf-i cerdir.

مَا: “-me, -ma” demektir. Harf-i mevsul olarak mastar harfidir.

كَسَبَتْ: “Kazandı” demektir. كسب kökünden ikinci bâbdan üçüncü şahıs tekil dişil mazi malum fiildir. Fâili أَيْدِي النَّاسِ (insanların elleri) olduğu için fiil dişil tekil gelmiştir. Gayr-i âkil cemler için tekil dişil kullanılmasından dolayı bu şekildedir. Kesb etmek maddi veya manevi bir şeyi kendi varlığına katmak demektir.

Kuran’da kesb edilenler

سَيِّئَة

طَيِّبَة

خَطِيئَة

خَيْر

إِثْم

 

Miras kalan mallar kesb edilmiş değildir. Kesb için kesb edenin onu elde etmeyi irade etmesi ve bunun için gerekli olan amelleri yapması gereklidir. Kesb bir ameli takiben elde edilen somut veya soyut şeydir. İktisab da bu kökün iftial bâbıdır. Kesbden farklı olarak kazanç elde etmek için daha uzun süreli bir gayret, çaba vardır.

بَلَى مَنْ كَسَبَ سَيِّئَةً وَأَحَاطَتْ بِهِ خَطِيئَتُهُ فَأُولَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

Tersine, kim seyyieyi (kötüyü) kazanırsa ve onu kasıtlı yaptığı yanlışı kuşatırsa onlar ateş ashabıdır, onlar onda kalıcıdırlar. (Bakara 81)

Burada maddi bir kesb değil manevi bir kesb vardır. Kazanılan seyyiedir. Seyyieler yalnızca amellerin sıfatıdır. Varlıklara sıfat olmaz. Bu nedenle bu ayetteki kimse bir seyyie amel sonucunda soyut cüzdanına kötülük eklemiştir. Kazanılan mal veya para değildir.

وَالَّذِينَ كَسَبُوا السَّيِّئَاتِ جَزَاءُ سَيِّئَةٍ بِمِثْلِهَا

Kötüleri kazananlar, bir kötünün cezası onun misliyledir. (Yunus 27)

وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا

Kazandıklarının kötüleri onlar için açığa çıktı. (Zümer 48)

فَأَصَابَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا

Kazandıklarının kötüleri onlara isabet etti. (Zümer 51)

Bu ayetlerde de seyyie amel yaparak soyut cüzdanlarına kötülük depolayanlardan bahsedilmektedir.

وَمَنْ يَكْسِبْ إِثْمًا فَإِنَّمَا يَكْسِبُهُ عَلَى نَفْسِهِ

Kim bir kötülük kazanırsa onu yalnızca kendisi üzerine kazanır. (Nisa 111)

Bu ayette soyut cüzdanına kötülük ekleme durumu vardır.

إِنَّ الَّذِينَ جَاءُوا بِالْإِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَكُمْ بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ

Algıyı getirenler sizden bir usbedir. Onu sizin için şer sanmayın. Aksine o sizin için hayırdır. Onlardan her kişi için kötülükten iktisab ettiği vardır. (Nur 11)

Bu ayette ifk olayı anlatılmaktadır. Kötülükten iktisab etme durumu vardır. İktisab çaba ve gayret içinde kazanmadır.

وَمَنْ يَكْسِبْ خَطِيئَةً أَوْ إِثْمًا ثُمَّ يَرْمِ بِهِ بَرِيئًا فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا

Kim kasıtlı bir yanlış veya kötülük kazanır ve onu bir suçsuzun üstüne atarsa bir büyük suç ve açık bir kötülük yüklenmiş olur. (Nisa 112)

خَطِيئَةً hata değildir. Kasıtlı yapılan yanlıştır. Bu ayette kötülük veya خَطِيئَةً kazanıp da bunu başkasının üstüne atan kimseden bahsedilmektedir. Burada da kazanılan soyut cüzdana eklenenlerdir.

يَوْمَ يَأْتِي بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ لَا يَنْفَعُ نَفْسًا إِيمَانُهَا لَمْ تَكُنْ آمَنَتْ مِنْ قَبْلُ أَوْ كَسَبَتْ فِي إِيمَانِهَا خَيْرًا

Rabbinin ayetlerinin bazısının geldiği gün önceden iman etmemiş veya imanının içinde hayr kazanmamış nefse imanı fayda etmez. (En’am 158)

Bu ayette imanın içinde hayr kesb etme vardır. Doğrudan hayrı kesb etme ifadesi yerine imanının içinde hayr kazanma ifadesi gelmiştir. Hayr fiilin sıfatıdır ve kazanılan soyut bir kavramdır.

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَنْفِقُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّا أَخْرَجْنَا لَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ

Ey iman edenler kazandığınızın tayyibelerinden ve sizin için yerden çıkardığımızdan harcayın. (Bakara 267)

Burada harcama yapıldığı için maddi bir kesb söz konusudur. Kesb edilenlerin tayyibeleri helal olan yiyeceklerdir.

مَا أَغْنَى عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَ

Onu malı ve kazandığı korumadı. (Tebbet 2)

Bu ayette mal ile kazanılanın farklı olduğu anlaşılmaktadır. Burada kazanılan soyut cüzdandaki kötü fiillerdir.

وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا أَيْدِيَهُمَا جَزَاءً بِمَا كَسَبَا نَكَالًا مِنَ اللَّهِ

Erkek hırsız ve kadın hırsız, ikisinin kazandığına karşılık olarak, Allah’tan bir caydırma olarak ikisinin ellerini kesin. (Maide 38)

Bu ayette hırsızların kazandığı çaldıkları mal değildir. Kötü amelleridir. Kötü amelleri nedeniyle kazandıklarına karşılık elleri kesilmektedir.

تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْ وَلَا تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ

O geçmiş bir ümmettir. Onun içindir kazandığı ve sizin içindir sizin kazandığınız ve onların amel ettiklerinden size sorulmayacaktır. (Bakara 134, Bakara 141)

Burada da geçmiş ümmetin ve bizim kazandığımızın amellerimizle olduğunu anlıyoruz. Kesb edilenin amellerle kesb edildiği anlaşılmaktadır.

لَا يُؤَاخِذُكُمُ اللَّهُ بِاللَّغْوِ فِي أَيْمَانِكُمْ وَلَكِنْ يُؤَاخِذُكُمْ بِمَا كَسَبَتْ قُلُوبُكُمْ

Allah yeminlerinizdeki lağvden sizi sorumlu tutmaz ve ancak kalplerinizin kazandığından sizi sorumlu tutar. (Bakara 225)

Kalplerin kazandığı ifadesi kesbin soyut cüzdanını anlatmaktadır. Kötü veya iyi işleri yapanlar soyut cüzdanlarına iyi veya kötü şeyleri koyarlar ve bundan sorumludurlar.

لَا يُكَلِّفُ اللَّهُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ

Allah nefsi yalnızca taşıyabildiğinden mükellef kılar. Kesb ettiği lehinedir ve iktisab ettiği aleyhinedir. (Bakara 286)

Kesb edilen iyi olursa iyi, kötü olursa kötü karşılığa sebep olur. İktisab edilen için de bu geçerlidir ama iktisab da çabalama, gayret yüksek düzeyde olduğu için iktisab eden iyi de kötü de iktisab ediyorsa bundan üst düzeyde sorumlu olacaktır.

الْيَوْمَ تُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ

O gün her nefse kazandığıyla karşılık verilir. (Mümin 17)

Bu ayette de her nefsin kesb ettiğine karşılık alacağı söylenmektedir. Bir şeyi irade ederek kendinize ait kıldığınızda bunun karşılığını göreceksiniz demektir.

كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَهِينَةٌ (38) إِلَّا أَصْحَابَ الْيَمِينِ (39) فِي جَنَّاتٍ

Cennetlerin içindeki sağ yanın ashabı dışında her nefis kazandığıyla rehinedir. (Müddessir 38-40)

Kesb edilenlere rehine olanlar cennette olmayanlardır. Cennettekiler kesb ettiklerinin rehinesi değildir. Birisi kötüleri kesb edenler, diğerleri hayrları kesb edenlerdir.

وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ (201) أُولَئِكَ لَهُمْ نَصِيبٌ مِمَّا كَسَبُوا وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ (202)

Onlardan “rabbimiz bize dünyada iyilik ve ahirette iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru” diyenler vardır. Onlar, onlar için kazandıklarından bir nasip vardır ve Allah hesabı seri olandır. (Bakara 201-202)

وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ مَاذَا تَكْسِبُ غَدًا وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ بِأَيِّ أَرْضٍ تَمُوتُ

Hiçbir nefis yarın ne kazanacağını kavrayamaz ve hiçbir nefis hangi yerde öleceğini kavrayamaz. (Lokman 34)

فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِأَيْدِيهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هَذَا مِنْ عِنْدِ اللَّهِ لِيَشْتَرُوا بِهِ ثَمَنًا قَلِيلًا فَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا كَتَبَتْ أَيْدِيهِمْ وَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا يَكْسِبُونَ

Vay, onu az bir değere satmak için kitabı elleriyle yazıp sonra “bu Allah’ın indindendir” diyenlere. Vay, onlara elleriyle yazdıklarından dolayı ve vay onlara kazandıklarından dolayı. (Bakara 79)

لِلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِمَّا اكْتَسَبُوا وَلِلنِّسَاءِ نَصِيبٌ مِمَّا اكْتَسَبْنَ

Adamlar için iktisab ettiklerinden bir nasip vardır ve kadınlar için iktisab ettiklerinden bir nasip vardır. (Nisa 32)

Bu ayetlerdeki kesb maddi kazançtır.

لَوْ يُؤَاخِذُهُمْ بِمَا كَسَبُوا لَعَجَّلَ لَهُمُ الْعَذَابَ

Onları kazandıklarıyla sorumlu tutsaydı onlar için azabı acilleştirirdi. (Kehf 58)

وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللَّهُ النَّاسَ بِمَا كَسَبُوا مَا تَرَكَ عَلَى ظَهْرِهَا مِنْ دَابَّةٍ وَلَكِنْ يُؤَخِّرُهُمْ إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى

Allah insanları kazandıklarıyla sorumlu tutsaydı onun sırtında hiçbir dabbe bırakmazdı ve ancak onları isimlendirilmiş bir ecele erteler. (Fatır 45)

فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ

Kazanıyor olduğunuzla azabı tadın. (Araf 39)

أُولَئِكَ مَأْوَاهُمُ النَّارُ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

Onlar, kazandıklarından dolayı yuvaları ateştir. (Yunus 8)

الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَى أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

O gün, ağızlarını mühürleriz ve elleri bizimle konuşur ve ayakları kazanıyor olduklarına şahitlik eder. (Yasin 65)

وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا

Mümin erkeklere ve mümin kadınlara iktisab ettiklerinin gayrısıyla eziyet edenler bir suç ve açık bir kötülük yüklenmişlerdir. (Ahzab 58)

Bu ayetlerdeki kesb soyut kesbdir.

أَيْدِي: “Eller” demektir. يدي kökünden çoğul isimdir. Tekili يَد dir. İkili يَدَانِ (merfu) يَدَيْنِ ve (mensub-mecrur) dir.

Arapçada يَد (el) Türkçedeki gibi bilekten aşağısı demek değildir. Omuzdan parmak uçlarına kadar olan kısımdır.

النَّاسِ: “İnsanlar” demektir. Tekili إِنْس dir. ءنس kökünden gelmiştir. أَنَسٌ mastarı birisini sosyal, yakın, arkadaşça hissetmek, tanıdık ve alışık olmak manasındadır. Bu mastar manasından sosyal, yakın, arkadaş olarak hissedilen, tanıdık olan manasında إِنْس ıstılahi olarak “insan” anlamında camid isimdir. Erildir. Çoğulu أُنَاس dur. Marife olduğu zaman sık kullanıldığı için başındaki hemze düşmüştür. النَّاس (الْأُنَاس النَّاس) şeklindedir.

أَيْدِي النَّاسِ: “İnsanların elleri” demektir.

كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ: “İnsanların elleri kazandı” demektir.

مَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ: “İnsanların ellerinin kazanması” demektir.

بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ: “İnsanların ellerinin kazanmasından dolayı” demektir.

لِ: “İçin” demektir. Harf-i cerdir.

يُذِيقَ: “Tattırır” demektir. ذوق kökünden if’âl bâbından üçüncü şahıs eril tekil mensub muzari malum fiildir. Fâili bir önceki ayetteki Allah’tır. ذَوْق tatmaktır. Bir şeyi veya bir işi anlamak, o işin veya durumun gerçeğini bilmek için o şeyin veya o işin izlerini duyuları kullanarak tecrübe etmek demektir. Yemeği tatmak, acıyı tatmak, sıcaklığı tatmak şeklinde kullanılır. Bu tatma dille, deriyle (dokunmak, basınç), burunla (koklamak) olabilir. Sözcüklerle, rakamlarla tarif edilemeyen bir duygudur. Bu nedenle görme duyusu tatma fiiline dahil değildir. Görme tarif edilebilir, görülen şeyin fotoğrafı çekilebilir, renkler bile rakamlarla ifade edilebilir. Günümüzde RGB sistemi ile tüm renkler kodlanmıştır ve bilgisayarlarda renkler bu rakamlarla kaydedilir ve gösterilir. Rakamlarla ifade edilebildiğinden, fotoğrafı gösterilebildiğinden görme duyusu tatma değildir.

Birinci babdan ذَاقَ - يَذُوقُ şeklinde bir şeyi tatmak manasındadır. Birinci bâb if’âl bâbına (أَذَاقَيُذِيقُ) ziyadetü-t tadiye etkisi ile gelir. Tattırmak anlamına gelir.

Bu fiil için iki ayrı kıraat vardır.

Kıraat

Ravi

Kari

(لِيُذِيقَهُمُ) بالياء وصلة الميم

قالون

نافع المدني

(لِيُذِيقَهُمْ) بالياء وإسكان الميم

متفق عليه

نافع المدني

(لِنُذِيقَهُمُ) بالنون وصلة الميم

قنبل

ابن كثير المكي

(لِيُذِيقَهُمُ) بالياء وصلة الميم

البزي

ابن كثير المكي

(لِيُذِيقَهُمْ) بالياء وإسكان الميم

متفق عليه

أبو عمرو بن العلاء

(لِيُذِيقَهُمْ) بالياء وإسكان الميم

متفق عليه

ابن عامر الدمشقي

(لِيُذِيقَهُمْ) بالياء وإسكان الميم

متفق عليه

عاصم الكوفي

(لِيُذِيقَهُمْ) بالياء وإسكان الميم

متفق عليه

حمزة الكوفي

(لِيُذِيقَهُمْ) بالياء وإسكان الميم

متفق عليه

الكسائي الكوفي

(لِيُذِيقَهُمُ) بالياء وصلة الميم

متفق عليه

أبو جعفر

(لِيُذِيقَهُمْ) بالياء وإسكان الميم

رويس

يعقوب

(لِنُذِيقَهُمْ) بالنون وإسكان الميم

روح

يعقوب

(لِيُذِيقَهُمْ) بالياء وإسكان الميم

متفق عليه

خلف العاشر

يُذِيقَ kıraatinde tattıran Allah’tır. نُذِيقَ kıraatinde tattıran bizdir.

هُمْ: “Onlar” demektir. النَّاسِ ye racidir.

بَعْضَ: “Bazı” demektir. İsim tamlamasında muzaftır. بعض kökünden gelmiştir. Üçüncü bâbdan mastar olarak birilerini veya bir şeyleri sayıca farklı gruplara ayırmak manasındadır. Bu mastar manasından ayrılan gruplardan bir tanesi manasında بَعْض “bazı” anlamında isimdir.

الَّذِي: Eril tekil has ism-i mevsuldür.

عَمِلُوا: “Amel ettiler” demektir. عمل kökünden üçüncü çoğul şahıs mazi malum fiildir. Amel hukuki sonuç doğuran fiildir. Amelle bir ürün üretebilirsiniz ve üründen pay alırsınız, bir iş yaparak ücret hak edebilirsiniz, birisine zarar vererek cezayı hak edebilirsiniz, birisine fayda ederek ödülü hak edebilirsiniz. Amel fiilin alt kümesidir. Tüm ameller fiildir ama tüm fiiller amel değildir.

عَمِلُوا fiilinin mef’ûlü hazfedilmiş olan هُ dur ve الَّذِي has ism-i mevsulünün aid zamiridir.

الَّذِي عَمِلُوا: “Amel ettikleri” demektir. الَّذِي tekildir ve has ism-i mevsuldür. Bu nedenle burada amel edilen şey tektir ve belirlidir. Hepsi ortak bir şekilde belirli bir ameli yapmışlardır.

بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا: “Amel ettiklerinin bazısı” demektir. Amel ettikleri tek bir ameldir. Bu nedenle o amelin bir kısmı ifade edilmektedir.

يُذِيقَهُمْ بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا: “Onlara amel ettiklerinin bir kısmını tattırır” demektir.

لِيُذِيقَهُمْ بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا: “Onlara amel ettiklerinin bir kısmını tattırması için” demektir.

ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ لِيُذِيقَهُمْ بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا: “İnsanların ellerinin kazanmasından dolayı onlara amel ettiklerinin bir kısmını tattırması için kara ve denizde fesat açığa çıktı” demektir.

Bu ayette “insanların kazandığı” (مَا كَسَبَ النَّاسُ) dememiş de “insanların ellerinin kazandığı” (مَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ) denmiştir. Niçin bu şekilde kullanılmıştır? Eller ifadesi niçin eklenmiştir?

وَلَا تُلْقُوا بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ

Ellerinizle tehlikeye ilka olmayın. (Bakara 195)

Bu ayette ellerle tehlikeye ilka olmak tehlikeye bile bile atılmak demektir.

ذَلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيكُمْ

O, ellerinizin takdim etmesi sebebiyledir. (Enfal 51)

Ellerinizle takdim ettiğiniz demek bilinçli, kasıtlı olarak yaptığınız demektir.

وَمَا أَصَابَكُمْ مِنْ مُصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَنْ كَثِيرٍ

Musibetten size her ne isabet ederse ellerinizin kazandığı sebebiyledir ve O çok sayıda affeder. (Şura 30)

Bu ayette de ayetin muhatabı olanlar kendi ellerinin kazandığı sebebiyle musibet isabet edenlerdir. Musibetin geleceğini bile bile, kendi iradeleri ile bir baskı olmadan ameller işlemişler ve musibete uğramışlardır.

İnsanların ellerinin kazanması demek, insanların yaptıklarının ne sonuç doğuracağını bilerek, herhangi birisinin baskısı ve zorlaması olmadan kendi iradeleri ve rızaları ile kazanç elde etmeleri demektir.

Rum suresinin bu ayetindeki insanların elleri de gerçek eller demek değildir. Ameli kasıtlı olarak, ne sonuç doğuracağını bile bile yapmayı ifade etmektedir.

الْبَرِّ “kara”, الْبَحْرِ “deniz” anlamında الْبَرِّ وَالْبَحْرِ ise “kara ve deniz” anlamındadır. Ancak bunun sıradan bir “kara ve deniz” şeklinde anlamlandırılması doğru değildir. Kuran’da hiçbir yerde الْبَحْرِ وَالْبَرِّ (deniz ve kara) denmez. Sıra hiç değişmez. Önce “kara” sonra “deniz” gelir. İkisi de tekildir. Hiçbir yerde biri tekil, biri çoğul veya ikisi de çoğul gelmez.

وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَا إِلَّا هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ إِلَّا يَعْلَمُهَا وَلَا حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الْأَرْضِ وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ

Gaybın anahtarları O’nun indindedir. Onları yalnızca O bilir ve kara ve denizde olanı bilir ve bir yaprak yalnızca O’nun onu bilmesi haliyle düşer ve yerin karanlıklarındaki bir tane ve yalnızca açık bir kitapta olan kuru ve yaş. (En’am 59)

قُلْ مَنْ يُنَجِّيكُمْ مِنْ ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ تَدْعُونَهُ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً لَئِنْ أَنْجَانَا مِنْ هَذِهِ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ (63) قُلِ اللَّهُ يُنَجِّيكُمْ مِنْهَا وَمِنْ كُلِّ كَرْبٍ ثُمَّ أَنْتُمْ تُشْرِكُونَ (64)

“Kara ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarır? O’na yalvararak ve gizlice ‘eğer bundan bizi kurtarırsa kesinlikle şükredenlerden olacağız’ diye dua edersiniz.” de. “Allah sizi ondan ve her beladan kurtarır sonra ortak edersiniz.” de. (En’am 63-64)

وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُوا بِهَا فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

O, kara ve denizin karanlıklarında onlarla yol bulasınız diye sizin için gök cisimlerini kıldı. Biliyor olan bir kavim için ayetleri tafsil etmiştik. (En’am 97)

هُوَ الَّذِي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ

O, sizi kara ve denizde seyrettirendir. (Yunus 22)

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ

Kesinlikle Âdem oğullarına cömertlik etmiştik ve onları kara ve denizde taşıdık. (İsra 70)

أَمَّنْ يَهْدِيكُمْ فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ

Yoksa kara ve denizin karanlıklarında size yol gösteren kimse mi? (Neml 63)

Tıpkı evren anlamında terim olan السَّمَوَاتُ وَالْأَرْضُ (gökler ve yer) gibi bir terimdir. الْبَرِّ وَالْبَحْرِ terimi أَرْض teriminin zıttıdır. الْأَرْض (Yer) bir mekânın bereketli, verimli olması, hayrının çok olması ve yerleşme ve ikamet için uygun olması manasındaki أَرَض mastarından gelmektedir. Bu mastar manasından yerleşme için uygun olan manasında أَرْض “yer” anlamındadır. Yerleşme için uygun olan her yer arzdır. Ay’a, Mars’a, uzay istasyonuna yerleşirseniz, oraları arz olur. أَرْض ın tersine الْبَرِّ وَالْبَحْرِ yerleşim ve ikamet için uygun olmayan yer demektir. Bu yer yeryüzünde olabileceği gibi uzayda da olabilir. Bugün yerleşim ve ikamet için uygun olmayan Ay الْبَرِّ وَالْبَحْرِ ye dahilken ileride Ay’da insanların yaşadığı şehirler kurulunca orası da أَرْض (arz) olacaktır. Geçmişte الْبَرِّ وَالْبَحْرِ olan yerler günümüzde arz olmuştur. Bugün الْبَرِّ وَالْبَحْرِ olan yerler ileride arz olacaklardır. Tersi de olabilir. Geçmişte arz olan yerler günümüzde الْبَرِّ وَالْبَحْرِ haline gelmiş olabilir. Günümüzde arz olan yerler ileride الْبَرِّ وَالْبَحْرِ olabilir. Daha önceden tarım yapılan, medeniyetlerin yaşadığı yerler çöl haline geldiği zaman arzdan الْبَرِّ وَالْبَحْرِ haline gelmiş olurlar. Yeryüzünde insan medeniyetinin olmadığı vahşi yaşamın olduğu doğa ve canlı yaşamın olmadığı yerler bu tanıma girer.

Kara ve denizde yani medeniyetin olmadığı, insan yaşamayan bölgelerde fesadın açığa çıkması ne demektir? Gizli olup da mı açığa çıkmıştır? Bozuldu demiyor, bozulma açığa çıktı diyor. Çünkü bu yerler bozulmamış, bu yerlerde bozulma açığa çıkmıştır. Bu yerlerin içinde bir denge vardır. Sürekli olarak fesat olmakta, salah olmaktadır. Bir yandan bozulma diğer yandan düzelme vardır. Bu denge fesat lehine olduğunda fesat görünür olmaya başlar yani açığa çıkar.

Bu ayette iki mef’ûlün lieclih vardır. Mef’ûlün lieclih fiilin işlenme sebebidir. Bu ayette de fesadın açığa çıkmasının iki sebebi vardır. İlk mef’ûlün lieclih olan بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ (İnsanların ellerinin kazanmasından dolayı) fesadın açığa çıkmasından önce gerçekleşen ve fesadın açığa çıkmasının sebebidir. İkinci mef’ûlün lieclih olan لِيُذِيقَهُمْ بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا (Amellerinin bazısını onlara tattırması için) fesadın açığa çıkmasından sonrasına aittir. Fesadın açığa çıkmasının gelecekteki sebebidir.

İnsanlar sonucunu bile bile, fesadın açığa çıkacağını bile bile kendi iradeleri ile kötü ameller yapmışlardır ve fesat ortaya çıkmıştır. Ancak fesat vahşi doğada, medeniyetin olmadığı, insanların yaşamadığı yerlerde açığa çıkmıştır. Bu nasıl olmuştur?

İnsanlar acelecidir. Kısa vadede kazanç peşinde koşarlar. Oysa elde ettikleri o kazanç bozulmaya sebep olmaktadır. İnsanlar kendi elleriyle yani bile bile, sonucunun nasıl olacağını bile bile sadece kazançları için doğayı kirletmişlerdir. Bunu da kanunlarla korumuşlardır.

Tarım ilaçları olmadan tarım neredeyse yapılmamaktadır. Daha fazla kazanmak için insanlar bunun zararlı olduğunu bile bile tarım ilaçlarını rutin olarak kullanıma sokmuşlardır. Bu durum o kadar yaygınlaşmıştır ki evinin küçük bahçesinde domates yetiştirenler bile ilaç olmadan tarım olmayacağını düşünerek tarım ilaçlarını kullanmaktadırlar. Doğanın dengesini bozmakta ve bazı böcek türleri yok olmakta, bazı türler hâkim hale gelmekte ve bundan sonra artık tarım ilacı olmadan elde edilen ürünlerin miktarı çok çok azalmaktadır. Normal olması gerekene organik tarım denmekte, anormal olan normal tarım şeklinde ifade edilmektedir. Böylece fesat açığa çıkmaktadır. Artık bozulma normal hale gelmiştir. Bozulma sürekli devam etmektedir. Doğa kendi kendini düzeltememektedir.

Sigara ve kirli hava üreten gazlar insan eliyle doğaya salınmaktadır. Parfümler ham petrolden elde edilen toksinlerdir. Artık parfüm sıkmayan insan neredeyse yok. Alışveriş merkezleri, mağazalar sürekli oda parfümleri yayarak ortamı ve insanları zehirliyorlar.

Sonuçta bu toksinler ortama salınıyor ve doğa içinde yayılıyor. Öyle bir yayılmıştır ki endüstriyel yaşamdan ve yerleşim yerlerinden en uzakta olan kutup ayıları zehirli kimyasal maddelerden en çok etkilenen canlı haline gelmiştir.

Doğa o kadar kirlenmiştir ki sonucunda algler ve planktonlar kirli hale gelmiştir. Onları yiyen daha büyük deniz canlıları onların toksinlerini almakta, onları yiyen küçük balıklar toksinlerini almakta, onları yiyen büyük balıklar küçük balıkların toksinleri almakta, onları yiyen foklar büyük balıkların toksinleri almakta, böylece toksinler besin zincirinde üste doğru giderek birikmektedir. En sonunda fokları da yiyen kutup ayıları toksinleri en fazla barındıran canlı haline gelmektedir.

Fesat açığa çıktıktan sonra ikinci mef’ûlün lieclih olan لِيُذِيقَهُمْ بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا (Amellerinin bazısını onlara tattırması için) gerçekleşmiş olmaktadır. Doğa artık bozulmuştur. İnsanlar yaptıklarını tatmaktadırlar. Tatma hislerle olur. Sayılarla ifade edilemez. Görme duyusu tatmaya dahil değildir. Bu nedenle burada bahsedilen insanların yaptıklarının sonucunu görmeleri değil, tatmalarıdır. Toksinlere maruz kalmakta ve yavaş yavaş hastalanmaktadırlar. Bu da insanlarda semptomlara yol açmaktadır. İşte bu tatmadır. Başınız ağrır ama ağrıyı sayısallaştıramazsınız, mideniz bulanır ama bulantıyı ifade eden bir sayısal değer yoktur. Bu nedenle burada insanların tatması hastalıkların sonucunda hissettikleri rahatsızlıklarıdır, semptomlarıdır. İnsanlar vücutlarındaki aşırı toksin yükünü atamadıkları için kronik hastalıklarla uğraşmak zorunda kalmaktadırlar. Durum çok kötüdür.

Dünya Doğal Yaşamı Koruma Fonu (World Wildlife Fund - WWF) doğal ortamda uzun süre yaşayanlarda toksik kimyasalların miktarını ölçen çalışmalar yapmış ve bu deneklerin kanında test edilen 109 kimyasalın 42’sini toksik seviyelerde tespit etmiştir.

Bütün dünya kirlenmiştir. 2004 yılında yapılan bir çalışmada yeni doğan bebeklerin kordon kanında toksin analizi yapılmıştır. Bu çalışmada 287 farklı kimyasal madde tespit edilmiş olup bunlar kaplama maddeleri, çok sayıda tarım ilacı, kozmetikler ve benzin atığı kimyasallardır. Bu toksik kimyasalların 180 tanesinin kanserojen, 208 tanesinin doğuştan anormalliklere yol açıcı, 217 tanesinin beyin hücreleri, sinirler için toksik olduğu tespit edilmiştir.

Bütün toksinler içinde en büyük sorun tarım ilaçları, gıda katkıları ve kozmetiklerdir. Herkes için rutin kullanım halinde olan bu ürünler insanların elleriyle kazanç için yaptıklarıdır ve doğada bozulmaya neden olmaktadırlar ve sonunda bunları yine insanlar tatmaktadırlar. Kronik hastalıklar artık çocuklarda görülmektedir. Kronik hastalığı olmayan insan neredeyse yok hale gelmiştir.

Öncesindeki ayette şirk anlatılmıştı. Arkasından konu aniden doğaya geldi. Şirkin tanımı Allah’ın doğal ve sosyal kanunlarına aykırı kurallar koymaktır. İnsanlar doğayı bozmada da şirk batağına saplanmışlardır. Doğayı bozan uygulamalar kanunların koruması altındadır. Tarım ilaçları yasaldır. Parfümler yasaldır. Gıda katkıları yasaldır. İnsanlar yasal olan şeyleri sağlıklı sanmaktadırlar ve çok büyük bir çoğunluk bunun bilincinde değildir. En kötüsü bilincinde olanlar da bunlardan kaçamamaktadırlar. Bu nedenle bu zararlıları koruyan kanunlar şirktir. Benim yanıma gelen insanın sürdüğü parfümdeki toksinleri koklayarak zarar görmekteyim. Bir alışveriş merkezine gittiğimde oda parfümlerinden zarar görmekteyim. Sokakta yürürken, otobüste, uçakta, gemide yanımdan geçen, yakınımda oturan kimsenin parfümünden zarar görmekteyim. Tarlama ilaç kullanmadan ektiğim ürüne yan tarlalardan uçarak gelen ilaçlardan zarar görmekteyim. Onlar ilaç sıktığı için tüm böceklerin benim ürünlerime gelmesinden zarar görmekteyim. Apartmana girdiğimde kimyasal kullanılarak yapılan sözde temizliğin yaydığı kokudaki kimyasalları soluyarak vücuduma aldığım için zarar görmekteyim. Sokakta da olsa sigara içen birisinin dumanı havaya karışmakta ve ben de bundan zarar görmekteyim. İşte Allah’ın doğal kanunlarına aykırı olan şirkin örneği.

 

لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

Umulur ki onlar dönerler/döndürürler.

 

Mensuh isim cümlesi

Haberi
Fiil cümlesi

İsmi

Lealle

Fâil

Fiil

و

يَرْجِعُونَ

هُمْ

لَعَلَّ

 

لَعَلَّ: “Umulur ki, belki, ola ki, ihtimal ki, -bilir” demektir. Terecci harfidir. Umma, bekleme bildirir. Temennide bu umma yoktur, olması imkânsız olan bir şeyi isteme durumu vardır. Türkçede temenni yanlış kullanılmaktadır. Tereccide ise olması beklenen bir durum vardır. İnne ve benzerlerindendir.

İnne ve Benzerleri

إِنَّ

أَنَّ

كَأَنَّ

لَكِنَّ

لَيْتَ

لَعَلَّ

Bunlara hurufu-l müşebbehe bi-l fiil (الْحُرُوفُ الْمُشَبَّهَةُ بِلْفِعْلِ) denir.

هُمْ: “Onlar” demektir. Mensub muttasıl zamirdir. النَّاسِ ye racidir.

يَرْجِعُونَ: “Dönerler, döndürürler” demektir. “Başlangıç noktasına geri dönerler, başlangıç noktasına geri döndürürler,” demektir. رجع kökünden ikinci bâbdan üçüncü çoğul şahıs merfu muzari malum fiildir. Bu kökün bir özelliği vardır. Hem lazım (geçişsiz) hem de müteaddidir (geçişli). Lazım fiiller mef’ûl almazlar yani fiilden etkilenen fiili yapanın kendisidir, etkilenen başka birisi yoktur. Müteaddi fiillerde ise fâilin yaptığı fiilin etkilediği bir mef’ûl vardır. Bu kök aynı bâbdan geldiği halde hem lazım hem de müteaddi olabilmektedir. Fark mastardadır.

 

Mastar

Muzari

Mazi

Lazım

رُجُوع

يَرْجِعُ

رَجَعَ

Müteaddi

رَجْع

يَرْجِعُ

رَجَعَ

Ayetlerde lazım ve müteaddi geçişlere örnek verecek olursak:

 

Ayette geçiş

Anlam

Lazım

لَمَّا رَجَعُوا إِلَى أَبِيهِمْ قَالُوا يَاأَبَانَا مُنِعَ مِنَّا الْكَيْلُ

Babalarına döndüklerinde dediler ki “Ey babamız, keyl bizden men edildi”. (Yusuf 63)

Burada fiil lazımdır. Mef’ûlü yoktur. Kendileri dönmüşlerdir.

Müteaddi

رَجَعْنَاكَ إِلَى أُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ

Gözü aydın olsun ve hüzünlenmesin diye seni annene döndürdük. (Taha 40)

Burada fiil müteaddidir. Mef’ûlü كَ (sen) zamiridir, döndürülendir.

Burada يَرْجِعُونَ malum fiildir ve lazım da müteaddi de (geçişsiz de geçişli de) olabilir. Bu nedenle her iki mana da doğrudur.

لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ: “Umulur ki onlar dönerler/döndürürler” demektir. Fesada sebep olan amellerinden dönerler veya kara ve denizi fesattan önceki durumuna geri döndürürler.

Burada iki ayrı mana olması çok önemlidir. Birincisinde kendileri amellerinden dönmektedirler. İkincisinde bozulmuş doğayı eski haline döndürmektedirler. İşte bu ayet bozulmuş doğanın yeniden düzeltilebileceğini göstermektedir.

Bunun için insanlar organize olmalıdır. Adil Düzende bunların çözümü vardır. Adil Düzende ambar genel hizmeti vardır. İsteyen ürettiği ürününü ambara getirmekte ve ürüne karşılık senet yani gerçek parayı almaktadır. Böylece ürün ambara girmekte ve ürünü temsil eden para dışarıda dolaşmaktadır. En sonunda o para ile ürün alınmaya geldiğinde para girmekte ve ürün dışarı çıkmaktadır. Bu da üreticinin depolama sorununu ortadan kaldırmakta, ürününü üretirken bunun kaygısını duymamaktadır. Aynı zamanda gerçek para basılmış olmaktadır, ürün karşılığı paradır. Bütün ürünler ambara alınmamaktadır. Ambara ürün alınırken analizler yapılmaktadır. Ambara toksik kimyasal içeren ürün alınmamaktadır. Bu da üreticinin zararlı ürün üretmesini engellemektedir. Sigara, alkollü içecekler gibi zararlı madde üreten ve satan yerlerden vergi alınmamakta ama onlar da korunmamaktadır. İşletmelerinde meydana gelen zararlar, soygunlar, yangınlar için tazminat ödenmemekte, soruşturma yapılmamaktadır. Çevreye ve canlılara zarar veren işletmeler hakem kararı ile kapatılmaktadır.

Bozulma geri döndürülebilir ama bunun için insanların önce kendilerinin bu yanlış amellerinden dönmeleri gerekmektedir. Allah’ın doğal kanunlarına aykırı kurallar olan şirkten dönmeleri gerekmektedir. Sonra da bu fesadı geri döndürüp dengeyi yeniden sağlayacak uygulamalar yapmalıdırlar. Ayetin sonu رجع kökünün iki manasını da ziyan etmeyecek şekilde gelerek bu iki çözümü uygulamanın mümkün olduğunu bildirmektedir.

 

Teşvikiye, Yalova

05 Ağustos 2023

M. Lütfi Hocaoğlu

 

 






Son Eklenen Seminerler
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1266
Lokman Suresi Tefsiri 33. Ayet
16.11.2024 23 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1265
Lokman Suresi Tefsiri 32. Ayet
9.11.2024 66 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1264
Lokman Suresi Tefsiri 31. Ayet
26.10.2024 98 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1263
Lokman Suresi Tefsiri 30. Ayet
12.10.2024 131 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1262
Lokman Suresi Tefsiri 29. Ayet
5.10.2024 147 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1261
Lokman Suresi Tefsiri 28. Ayet
7.09.2024 176 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1260
Lokman Suresi Tefsiri 27. Ayet
31.08.2024 168 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1259
Lokman Suresi Tefsiri 25-26. Ayetler
24.08.2024 185 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1258
Lokman Suresi Tefsiri 24. Ayet
17.08.2024 167 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1257
Lokman Suresi Tefsiri 23. Ayet
3.08.2024 195 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1256
Lokman Suresi Tefsiri 22. Ayet
27.07.2024 192 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1255
Lokman Suresi Tefsiri 21. Ayet
20.07.2024 188 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1254
Lokman Suresi Tefsiri 20. Ayet
13.07.2024 204 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1253
Lokman Suresi Tefsiri 19. Ayet
29.06.2024 196 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1252
Lokman Suresi Tefsiri 18. Ayet
22.06.2024 210 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1251
Lokman Suresi Tefsiri 17. Ayet
25.05.2024 264 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1250
Lokman Suresi Tefsiri 16. Ayet
18.05.2024 274 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1249
Lokman Suresi Tefsiri 15. Ayet
11.05.2024 255 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1248
Lokman Suresi Tefsiri 14. Ayet
20.04.2024 348 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1247
Lokman Suresi Tefsiri 13. Ayet
13.04.2024 394 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1246
Lokman Suresi Tefsiri 12. Ayet
6.04.2024 327 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1245
Lokman Suresi Tefsiri 11. Ayet
30.03.2024 377 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1244
Lokman Suresi Tefsiri 10. Ayet
16.03.2024 321 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1243
Lokman Suresi Tefsiri 8-9. Ayetler
9.03.2024 304 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1242
Lokman Suresi Tefsiri 7. Ayet
24.02.2024 333 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1241
Lokman Suresi Tefsiri 6. Ayet
17.02.2024 283 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1240
Lokman Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
10.02.2024 442 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1239
Rum Suresi Tefsiri 60. Ayet
27.01.2024 368 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1238
Rum Suresi Tefsiri 59. Ayet
20.01.2024 347 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1237
Rum Suresi Tefsiri 58. Ayet
6.01.2024 378 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1236
Rum Suresi Tefsiri 57. Ayet
30.12.2023 383 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1235
Rum Suresi Tefsiri 56. Ayet
16.12.2023 457 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1234
Rum Suresi Tefsiri 55. Ayet
25.11.2023 460 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1233
Rum Suresi Tefsiri 54. Ayet
11.11.2023 483 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1232
Rum Suresi Tefsiri 53. Ayet
4.11.2023 407 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1231
Rum Suresi Tefsiri 51-52. Ayetler
21.10.2023 478 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1230
Rum Suresi Tefsiri 50. Ayet
14.10.2023 440 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1229
Rum Suresi Tefsiri 48-49. Ayetler
30.09.2023 441 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1228
Rum Suresi Tefsiri 47. Ayet
16.09.2023 463 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1227
Rum Suresi Tefsiri 46. Ayet
9.09.2023 566 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1226
Rum Suresi Tefsiri 44-45. Ayetler
2.09.2023 416 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1225
Rum Suresi Tefsiri 43. Ayet
19.08.2023 438 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1224
Rum Suresi Tefsiri 42. Ayet
12.08.2023 473 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1223
Rum Suresi Tefsiri 41. Ayet
5.08.2023 503 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1222
Rum Suresi Tefsiri 40. Ayet
29.07.2023 428 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1221
Rum Suresi Tefsiri 39. Ayet
22.07.2023 443 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1220
Rum Suresi Tefsiri 38. Ayet
15.07.2023 408 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1219
Rum Suresi Tefsiri 37. Ayet
17.06.2023 406 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1218
Rum Suresi Tefsiri 36. Ayet
3.06.2023 457 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1217
Rum Suresi Tefsiri 35. Ayet
27.05.2023 454 Okunma


© 2024 - Akevler