Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1220
Rum Suresi Tefsiri 38. Ayet
15.07.2023
213 Okunma, 0 Yorum

RÛM SÛRESİ - 27. Hafta

 

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

فَآتِ ذَا الْقُرْبَى حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ ذَلِكَ خَيْرٌ لِلَّذِينَ يُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ (38)

Yakın olma sahibine hakkını ver ve miskine ve yolun oğluna. O, Allah’ın vechini irade edenler için hayırlıdır ve onlar, onlar iflah olanlardır. (38)

 

فَآتِ ذَا الْقُرْبَى حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ

Yakın olma sahibine hakkını ver ve miskine ve yolun oğluna.

 

Emir fiil cümlesi

Fâ-u
isti’nâfiye

Mefûlun bih

Mefûlun
bih

Mefûlun bih

Fâil

Fiil

Ma'tûf

Atıf harfi

Ma'tûf

Atıf harfi

Ma'tûfun aleyh

ابْنَ السَّبِيلِ

وَ

الْمِسْكِينَ

وَ

حَقَّهُ

ذَا الْقُرْبَى

أَنْتَ

آتِ

فَ

 

فَ: İsti’nafiyye edatıdır. Buna Fâ-u isti’nâfiye (الْفَاءُ الاِسْتِئْنَافِيَّةُ) denir. Cümle başında bulunur. Arkasından öncesindeki cümle ile i’râb yönünden ilişkisi olmayan yeni bir cümle başlatır. İ’râbsal ilişki olmamasına rağmen öncesindeki cümle ile sonrasındaki cümle arasında anlamsal irtibat vardır. Bu irtibata göre fâ-u isti’nâfiye; fâ-u ta’liliyye (الفَاءُ التَّعْلِيلِيَّةُ), fâ-u tafsiliyye (الفَاءُ التَّفْصِيِلِيَّةُ أَوِ التَّفْسِيرِيَّةُ), netice fâsı (فَاءُ النَّتِيجَةِ), irtibat fâsı (فَاءُ الْاِرْتِبَاطِ) şeklinde sınıflandırılır.

Bu ayette bu emir cümlesi öncesindeki cümle ile sebep sonuç ilişkisi içindedir. أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ (Kesinlikle Allah’ın rızkı istediği kimse için açtığını ve ölçülü verdiğini hiç görmediler mi?) cümlesi sebeptir, arkasından haklarını verme emri gelmektedir, bu da sonuçtur. Bu nedenle bu fâ, fâ-u ta’liliyyedir.

آتِ: “Ver” demektir. İf’âl bâbından birinci tekil şahıs emir malum fiildir. İkinci bâbdan أَتَى - يَأْتِي şeklinde birisine veya bir şeye gelmek, ona ulaşmak ve onun yakınında olup onunla muamele, etkileşim içinde olmak manasındadır. Müteaddi fiildir. İkinci bâb if’âl bâbına (آتَىيُؤْتِي) ziyadetü-t tadiye etkisi ile gelir. Verdi anlamına gelir. Gelen, getiren ve veren haline gelir. Buradaki verme normal bir verme değildir. Gelip mef’ûlün bihle etkileşime giren kimse, getirdiğini mef’ûlün bihle etkileşime sokar. جَاءَ fiilinde ise gelme vardır ama etkileşim yoktur.

ذَا: “Sahibi” demektir. Eril tekil mensub çekimidir. Her zaman muzaf olarak kullanılır. Muzafun ileyhinin sahibi olmayı ifade eder. Arapçada beş isim (esma-i hamse) vardır. Bunların i’râblanması özeldir. Diğer isimlere benzemezler. ذَا da beş isimdendir. Bunlar أَب (baba), أَخ (kardeş), حَم (kayınpeder), فَم (ağız), ذُو (sahibi) kelimeleridir.

Bu kelimenin çekimi aşağıdaki şekildedir:

Çoğul

Çoğul

İkil

Tekil

 

أُولُو

ذَوُو

ذَوَا

ذُو

Eril

Merfu

أُولَاتُ

ذَوَاتُ

ذَوَاتَا

ذَاتُ

Dişil

أُولِي

ذَوِي

ذَوَيْ

ذَا

Eril

Mensub

أُولَاتِ

ذَوَاتِ

ذَوَاتَيْ

ذَاتَ

Dişil

أُولِي

ذَوِي

ذَوَيْ

ذِي

Eril

Mecrur

أُولَاتِ

ذَوَاتِ

ذَوَاتَيْ

ذَاتِ

Dişil

الْقُرْبَى: “Yakın olmak” demektir. قرب kökünden mastardır.

ذَا الْقُرْبَى: “Yakın olma sahibi” demektir. Kuran’da sahip olanın tekil, ikil ve çoğul kullanımları vardır.

Nekre

 

Çoğul

İkil

Tekil

 

 

 

Merfu

أُولِي قُرْبَى

1

 

ذَا قُرْبَى

3

Mensub

 

 

 

Mecrur

Marife

 

Çoğul

İkil

Tekil

أُولُو الْقُرْبَى

1

 

 

Merfu

ذَوِي الْقُرْبَى

1

أُولِي الْقُرْبَى

1

 

ذَا الْقُرْبَى

2

Mensub

 

 

ذِي الْقُرْبَى

6

Mecrur

Yakın olma sahipleri çoğul olarak 4 kere, tekil olarak 11 kere geçmektedir. Bir kere de tekil olarak ذَا مَقْرَبَةٍ şeklinde mimli mastarla gelmektedir. Buna göre tekil 12, çoğul 4 olmak üzere bu kombinasyon toplam 16 kere geçmektedir.

حَقَّ: “Hak, gerçek, geçerli, gerçeklik, geçerlilik” demektir. حقق kökünden gelmiştir. İkinci bâbdan mastar olarak bir olayın, bir durumun gerçekleşmesi manasındadır. Birine izafetle gelirse o kişinin hakkı demektir.

هُ: “O” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. ذَا الْقُرْبَى ya racidir.

حَقَّهُ: “Onun hakkı” demektir. Yakın olma sahibinin hakkıdır.

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. ذَا الْقُرْبَى ya الْمِسْكِينَ yi atfetmektedir.

الْمِسْكِينَ: “Miskin, yoksul” demektir. Kökü سكن dir. Birinci bâbdan lazım fiilden türeyen mübalağalı ism-i fâildir. Hareketsiz olmak manasından gelmiştir. Buradan maddi imkânsızlıklar nedeniyle hareket etme imkânı bulamayan kimse olarak yoksul anlamında kullanılmaktadır. Çoğulu مَسَاكِينَ dir.

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. الْمِسْكِينَ ye ابْنَ السَّبِيلِ yi atfetmektedir.

ابْنَ: “Oğul” demektir. بنو kökünden gelmiştir. Camid isimdir. Erildir. Dişili kız çocuk anlamında ابْنَةٌ dür. Eril ikili ابْنَيْنِ (mensub-mecrur), dişil ikili ابْنَتَيْنِ (mensub-mecrur) dir. Düzensiz eril çoğulu أَبْنَاءٌ (merfu), أَبْنَاءً (mensub) ve أَبْنَاءٍ (mecrur) dir. Kıyas dışı olarak düzenli eril çoğulu gelir. بَنُونَ (merfu) ve بَنِينَ (mensub-mecrur) şeklindedir. Dişil çoğulu بَنَاتٌ (merfu) ve بَنَاتٍ (mensub-mecrur) dir. Yalnızca biyolojik oğul anlamında değildir. Bir şeye mecazi mana vermek için ilgisi olduğu, yakın ilişkide olduğu başka bir şeye ابْن olarak izafe edilerek kullanılır.

السَّبِيلِ: “Yol” demektir. Kökü سبل dir. Bir kimseyi ya da kendisini başka bir kimseye veya bir mekâna veya bir işe, bir hedefe, bir amaca ulaştırmak manasındaki fiilden gelmiştir. Bir amaca ulaşmak için gidilen yöntemleri ifade eder. Fiziksel olarak yolu da ifade eder. Çoğulu سُبُل dur.

لَا تَتَّبِعَانِّ سَبِيلَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ

Bilmeyenlerin yoluna ikiniz uymayın. (Yunus 89)

Bu ayette Allah’ın Musa ve Harun’dan uymamalarını istediği yol, üzerinde yaya veya araçla gidilen yol değildir. Onların uyguladığı yöntemler dizisidir.

فَاغْفِرْ لِلَّذِينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبِيلَكَ

Tövbe edenleri ve senin yoluna uyanları bağışla. (Mümin 7)

Burada da sebil fiziksel olarak üzerinde gidilen yol değildir. Kuran’da çok sayıda geçen sebilillah kavramının fiziksel yolla ilgisi yoktur.

ابْنَ السَّبِيلِ: “Yolun oğlu” demektir. Hiç kimse yolun oğlu olamayacağından buradaki oğulun (ابْن) biyolojik oğul olmadığı gayet açıktır.

آتِ ذَا الْقُرْبَى حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ: “Yakın olma sahibine hakkını ver ve miskine ve yolun oğluna” demektir.

Burada üç tane kavram vardır. Bunlar sadaka dağıtılan herhangi kişiler değildir. Öncelikle hepsi tekil gelmektedir. Bu da bunların kurumsal bir yapı olduğunu göstermektedir. Eğer bireysel olarak haklarını verseydik cümle آتِ أُولِي الْقُرْبَى حَقَّهُمْ وَالْمَسَاكِينَ وَأَبْنَاءَ السَّبِيلِ (yakın olma sahiplerine haklarını ver ve miskinlere ve yolun oğullarına) şeklinde gelecekti. Üç kavramı da ayrı ayrı inceleyelim.

ذَا الْقُرْبَى (Ze-l kurba) akraba demek değildir. Akraba Kuran’da الْأَقْرَبُونَ / الْأَقْرَبِينَ (akrabin) şeklinde yedi kere miras ayetlerinde ve başka ayetlerde geçmektedir.

لِلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْأَقْرَبُونَ وَلِلنِّسَاءِ نَصِيبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْأَقْرَبُونَ مِمَّا قَلَّ مِنْهُ أَوْ كَثُرَ نَصِيبًا مَفْرُوضًا

Adamlar için anne baba ve akrabaların terk ettiklerinden bir nasip vardır ve kadınlar için anne baba ve akrabaların terk ettiklerinden ondan az olandan veya çok olandan farz edilmiş nasip olarak bir nasip vardır. (Nisa 7)

Biyolojik yakınlığı ifade eden kelime budur. Zi-l kurbaya biyolojik yakınlık manası verilmesi doğru değildir.

Burada الْقُرْبَى mastardır. Bir mastarın sahibi olmak ne demektir? Bunun da çözülmesi gerekmektedir.

وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ

Allah büyük fazl sahibidir. (Bakara 105)

Kuran’da bu şekilde altı defa Allah için büyük fazl sahibi denmektedir. Mastara sahiplik izafe edilmiştir. Hiçbir yerde الْفَضَّال (faddâl) veya الْفَاضِل (fâdıl) sıfatını kullanmamaktadır. Faddâl veya fâdıl şeklinde mübalağalı ism-i fail veya ism-i fail olarak gelseydi Allah’ın her an her zaman herhangi birisi üzerinde bu fazl vasfını gösterdiğini anlardık. Oysa Allah fazl vasfını gerektiği zaman gereken kimse üzerinden göstermektedir. Bu nedenle ذُو الْفَضْلِ şeklinde gelmiştir.

وَاللَّهُ عَزِيزٌ ذُو انْتِقَامٍ

Allah azizdir, intikam sahibidir. (Maide 5)

Kuran’da bu şekilde dört kere Allah’ın intikam sahibi olduğu söylenmektedir. Burada da mastara sahiplik izafe edilmiştir. Hiçbir yerde Allah için الْمُنْتَقِم (muntakim) denmemektedir. Eğer denseydi Allah’ın her an her zaman herhangi birisi üzerinde bu intikam alma vasfını gösterdiğini anlardık. Allah gerektiği zaman gereken kimseden intikam almaktadır. Bu nedenle ذُو انْتِقَامٍ şeklinde gelmiştir.

Zi-l kurba da bu şekilde değerlendirilmelidir. Bu tek kişi değildir, kurumsal bir yapının içindekilerdir. Yakın olma sahibi olduklarından akraba gibi sürekli var olan bir yakınlık yoktur. Yakın olmaları gereken kimseye yakın olmaktadırlar. Görevleri budur. Bakıma muhtaç olan kimseye bakmak, yardıma ihtiyacı olan kimseye yardım etmek için yakınında bulunma potansiyelini taşıyan kimselerdir. Yakınlık bir müessesedir. Bu müessesenin çalışanları da zi-l kurbadır. الْقُرْبَى kelimesi müennes ism-i tafdil kalıbından bir mastardır. Yani aslında en yakın manasından gelmiştir. En yakınında olanlardır. Dikkat edilmesi gereken burada mastarın الْقُرْبَى şeklinde marife gelmesidir. Bu da yakın olmanın tanımlandığını göstermekte, müessese olduğunu ifade etmektedir. Kuran’da ذَا قُرْبَى şeklinde nekre olarak da gelmektedir.

وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى

Söylediğinizde adil olun, bir yakın olma sahibi olsa bile. (Enam 152)

Bu ayetteki ذَا قُرْبَى nekre olduğundan herhangi bir yakın olmayı ifade etmektedir. Akraba, arkadaş, komşu gibi hepsini kapsayabilir.

Zi-l kurba ise yakınlık müessesesinin çalışanlarıdır. Sabit bir yakınlıkları yoktur. İhtiyacı olan kimsenin yakınındadırlar, onun işlerini yaparlar, ona yardım ederler. Zekâttan payları vardır. Bu nedenle hak sahibidirler. Çalıştıkları için haklarının onlara verilmesi gerekir. Eğer bir kimse biyolojik bir yakını hasta olduğu için ona bakarsa baktığı dönemde o da zi-l kurbadır ve zekâttan payını alır. İsterse babasına, isterse anasına baksın, o sırada o kişi zi-l kurbadır ve payını alır.

الْمِسْكِينَ (miskin) de tekil gelmiştir. Harf-i tarifle marife olarak gelmiştir. Bunun da tanımlanması gerekir. Topluluk içinde kimlerin miskin olduğunun belirlenip onlara da hakları verilmelidir. Maddi imkânsızlıklar nedeniyle hareket etme imkânı bulamayan kimse olan miskin için bir kriter belirlenmeli ve bu kritere uyan kimseler bu tanıma dahil edilerek zekâttan payları verilmelidir. Zekât deyince kimsenin aklına günümüzde zekât olarak adlandırılan ve zekâtla uzak yakın ilgisi olmayan uygulamalar gelmesin. Zekât vergidir ve kamu tarafından toplanılıp dağıtılır. Allah’ın dini olmayan yerlerde ki maalesef şu anda hiçbir yerde yok, Kuran’ı hayatın dışına çıkarmak için üretilen ruhban sınıfı tarafından tuhaf şekillerde zekât tanımları yapılmış ve zekât müessesesi de bu büyük tahriften nasibini almıştır.

ابْنَ السَّبِيلِ de anlamı “yolun oğlu” olduğu halde “yolda kalmış” manası verilerek tahrif edilmiş kavramlardandır. Bir kere sebil kelimesi öncelikle coğrafi yol anlamına gelmez. Coğrafi yol anlamına gelmesi için bir karine gereklidir.

Sebil bir amaca ulaşmak için sistematik bir şekilde yapılan uygulamalardır. Karar ağacı ile bir dizi uygulama ve bu uygulamaların gerçekleşme yöntemlerinden oluşur. Amacınızı gerçekleştirmek için işlerin sırasını belirlersiniz, hangi işi kimin nasıl yapacağını belirlersiniz, işin ilerleme sürecini belirlersiniz, algoritmalar oluşturursunuz. İşte bu sebildir. Bu sebil sizi bir hedefe ulaştıran yol haritasıdır.

Buradaki sebil harf-i tarifle gelmiştir. Bu nedenle Allah’ın yolu demektir. İbn-i sebil ise bu yolda çalışan kimselerdir. Kamu görevlileridir. Kamu adına iş yapan kimselerdir. Allah’ın dini yani düzeni içinde çalışan, uygulamaları yapan kimselerdir. Burada da tekil gelmiştir. Yolun oğulları denmemiştir. Çünkü bu da müessesedir. İbn-i sebil günümüzdeki gibi daimî olarak memur olup başka iş yapmayan kimse değildir. İbn-i sebil kendi işini yaparken kamu adına da işler yapar. Allah’ın yolunun kurallarına, metodolojisine tabi olarak işlerini yaparlar. Zekâttan yani vergiden paylarını alırlar. Bu yolda çalıştıkları için onların hakkıdır ve “haklarını ver” denmektedir.

Aşağıdaki tabloda Kuran’da mali olarak işlem yapılması gereken kimseler görülmektedir:

 

İhsan

Malı ita

Ganimetin beşte biri

İta

Hakkını ita

Ehl-i Kura’dan Allah’ın resulüne ifa ettiği

Fazıl sahiplerinden onlara ita

Miras taksiminde hazır bulunurlarsa rızıklandırılma

Sadakayı ita

İt’am

İnfak

Kendi malını ona verme

Ona şükretmek

Mallarda hakkı olmak

Tahrir

Fekk

Rızıkta eşit olmak

Mukatebe

Malla ve canla cihad

Mirasından nasibi olmak

Valideyn

x

 

 

 

 

 

 

 

 

 

x

 

x

 

 

 

 

 

 

 

Zi-l kurba

x

 

x

x

x

x

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Uli-l (Zevi-l) kurba

 

x

 

 

 

 

x

x

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Cari zi-l kurba

x

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yetimler

x

x

x

 

 

x

 

x

 

x

x

x

 

 

 

 

 

 

 

 

Miskinler

x

x

x

 

x

x

 

x

x

x

x

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İbn-i sebil

x

x

x

 

x

x

 

 

x

 

x

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sailler

 

x

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

x

 

 

 

 

 

 

Mahrum

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

x

 

 

 

 

 

 

Rakabe ve Fi-r rikab

 

x

 

 

 

 

 

 

x

 

 

 

 

 

x

x

 

 

 

 

Cari-l cunub

x

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sahibi bi-l cenb

x

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ma meleket

x

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

x

x

 

 

Allah

 

 

x

 

 

x

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Resul

 

 

x

 

 

x

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Fakirler

 

 

 

 

 

x

 

 

x

 

x

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Baise-l fakir

 

 

 

 

 

 

 

 

 

x

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Amiline ala sadaka

 

 

 

 

 

 

 

 

x

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Müellefe-i kulub

 

 

 

 

 

 

 

 

x

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Garimin

 

 

 

 

 

 

 

 

x

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Fi sebilillah

 

 

 

 

 

 

 

 

x

 

x

 

 

 

 

 

 

 

x

 

Akrabin

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

x

 

 

 

 

 

 

 

 

x

Esirler

 

 

 

 

 

 

 

 

 

x

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ayette “hakkını ver” denmektedir. “Hakkını verin” denmemektedir. Bu durumda bu verme emri topluluk adına başkanadır. Toplanan zekâttan onların hakları verilmelidir ve bu görev başkana aittir.

 

ذَلِكَ خَيْرٌ لِلَّذِينَ يُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ

O, Allah’ın vechini irade edenler için hayırlıdır.

 

İsim cümlesi

Haber

Mübteda

Sıfat

Mevsûf

Mecrur

Cârr

Sıla cümlesi
Fiil cümlesi

İsm-i
mevsûl

Mefûlun bih

Fâil

Fiil

Muzâfun ileyh

Muzâf

اللَّهِ

وَجْهَ

و

يُريدُونَ

الَّذِينَ

لِ

خَيْرٌ

ذَلِكَ

 

ذَلِكَ: “O” demektir. Uzak ism-i işarettir. Muhatap كَ yani “sen”dir. “Sana söylüyorum, o” anlamına gelmektedir. Bu uzak ism-i işaret yakın olma sahibine, miskine ve yolun oğluna hakkını vermeye işaret etmektedir. Böyle anlamlara işaret etmede uzak ism-i işaretler kullanılır. Muhatap tekil geldiği için herkesi birey birey ilgilendirmektedir. Eğer ذَلِكُمْ şeklinde gelseydi topluluğu ilgilendirecekti.

خَيْرٌ: “Hayırlı” demektir. Sonu, sonucu iyi olan demektir. Başlangıcı kötü de olsa sonuç iyiyse o hayırlıdır.

كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَكُمْ وَعَسَى أَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ وَعَسَى أَنْ تُحِبُّوا شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

Sizin için hoş olmadığı halde size kıtal yazıldı. Sizin için hayırlı olduğu halde hoşunuza gitmeyen bir şey olabilir ve sizin için şer olduğu halde hoşunuza giden bir şey olabilir. Allah bilir ve siz bilmezsiniz. (Bakara 216)

Bu ayet hayrın başlangıçta hoşa giden bir durum olamayabileceğini gösteriyor. Şerrin de başlangıçta hoşa giden bir durum olabileceğini gösteriyor. Hayr sonucu iyi olan, şer ise sonucu kötü olandır. Her ikisinden de başlangıçta hoşlanma veya hoşlanmama durumu olabilir.

لِ: “İçin” demektir. Harf-i cerdir.

الَّذِينَ: “Kimseler” demektir. Has ism-i mevsuldür.

يُرِيدُونَ: “İrade ederler” demektir. رود kökünden if’âl bâbından üçüncü şahıs çoğul muzari merfu malum fiildir. Birinci bâbdan رَوْد mastarı bir fiilin gerçekleşmesini istemek, o fiilin gerçekleşmesi için çabalamak manasındadır. İf’âl bâbında (أَرَادَيُرِيدُ) sayruret etkisi ile gelir. Fiilin gerçekleşmesini ister hale gelmek, o halde olmak anlamındadır.

وَجْهَ: “Yüz, surat, vech” demektir. وجه kökünden gelmiş isimdir. Çoğulu وُجُوه dur.

(وجه) الواو والجيم والهاء: أصلٌ واحد يدلُّ على مقابلةٍ لشيء. والوجه مستقبِلٌ لكلِّ شيء.

Vâv ve Cim ve He: Tek kök bir şey için karşılaşmaya delalet eder. Vech her şey için karşılayandır. (Makayisu-l Luga)

Vech yüz demektir ancak her zaman fiziksel olarak yüzü ifade etmez. Genellikle kişinin yönelimini ifade eder. Çünkü insan kime yönelirse yüzünü ona çevirir.

أَيْنَمَا يُوَجِّهْهُ لَا يَأْتِ بِخَيْرٍ

Onu her nereye yöneltirse hiçbir hayır getirmez. (Nahl 76)

Bu ayetteki gibi tef’îl bâbından geldiğinde “yöneltmek” anlamına gelir.

وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَاءَ مَدْيَنَ قَالَ عَسَى رَبِّي أَنْ يَهْدِيَنِي سَوَاءَ السَّبِيلِ

Medyen’le karşılaşmaya yöneldiğinde “Belki rabbim beni yolun ortasına rehberlik eder” dedi. (Kasas 22)

Bu ayetteki gibi tefe’ûl bâbından gelince “yönelmek” anlamındadır. Türkçede de “teveccüh” şeklinde “yönelim, yönelme” anlamında doğru bir şekilde kullanılmaktadır.

اللَّهِ: “Allah” demektir. Alemlerin rabbinin özel ismidir.

وَجْهَ اللَّهِ: “Allah’ın vechi” demektir.

يُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ: “Allah’ın vechini irade ederler” demektir.

الَّذِينَ يُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ: “Allah’ın vechini irade edenler” demektir.

لِلَّذِينَ يُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ: “Allah’ın vechini irade edenler için” demektir.

خَيْرٌ لِلَّذِينَ يُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ: “Allah’ın vechini irade edenler için hayırlı” demektir.

ذَلِكَ خَيْرٌ لِلَّذِينَ يُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ: “O, Allah’ın vechini irade edenler için hayırlıdır” demektir. Allah’ın vechini irade etmek ne demektir? Birisinin vechini irade etmek o kimsenin yüzünü, sana bakmasını, sana yönelmesini, seninle ilgilenmesini irade etmek demektir. Burada الَّذِينَ يُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ şeklinde has ism-i mevsulle gelmiştir. Organizasyonu ifade eder. Allah’ın vechini irade edenler bu iradeyi organize bir şekilde gerçekleştirmektedirler. Öyle organizasyon yapmışlardır ki yaptıkları her uygulama Allah’ın istediği gibidir. Allah’ın istediğini yapmak istemektedirler. Bu organize yapıda çoğunluk demokrasisi yoktur. Çoğunluk demokrasisini isteyenler, o yolda çaba içinde olanlar Allah’ın vechini irade etmemektedirler. Çoğunluğa uymanın nasıl da kaynakları kuruttuğunu, sistemi çökerttiğini canlı olarak görmekteyiz. Bu organize yapı öyle bir sistem kurar ki bu sistem Allah’ın istediği sistemdir, Allah’ın dinidir. Allah’ın istediği sistemden, Allah’ın dininden taviz vermezler. Ancak böyle Allah’ın vechi irade edilir, vesenler içinde değil.

Bu sistem içinde zi-l kurba, ibn-i sebil ve miskinlerin hakkı verilmektedir. Vesenler Allah’ın diniyle ilgilenmediği için bu terimlerle de ilgilenmezler. Ancak Allah’ı vechini irade edenler bunlarla ilgilenir ve onlar için hayırlıdır. Allah’ın vechini irade etmeyenler için hayırlı değildir anlamına gelmez ama onlar Allah’ın sistemi içinde değil genel geçer çoğunluk sistemi içinde çözümler üretmeye çalıştıkları için başarılı olma şansları yoktur. Sistem kendi içinde dengesizdir. Memura zam yapar, asgari ücreti artırır ama yaptığı her hamle karşılıksız para sistemi içinde olduğu için hiçbir işe yaramaz, daha da kötü sonuçlar ortaya çıkarır. Allah’ın vechini irade edenler ise tüm sistemi düşünürler, palyatif çözümler getirmezler. Çoğunluk sistemini irade edenler ise vesenler içinde boş yere çabalar dururlar.

 

وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

Ve onlar, onlar iflah olanlardır.

 

İsim cümlesi

Atıf
harfi

Haber

Fasıl
zamiri

Mübteda

الْمُفْلِحُونَ

هُمْ

أُولَئِكَ

وَ

 

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. ذَلِكَ خَيْرٌ لِلَّذِينَ يُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ cümlesine أُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ cümlesini atfetmektedir.

أُولَئِكَ: “Onlar” demektir. Eril çoğul uzak ism-i işarettir. الَّذِينَ يُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ ye işaret etmektedir.

هُمُ: “Onlar” demektir. Merfu munfasıl zamirdir. Fasıl zamiridir. Te’kid için gelir.

الْمُفْلِحُونَ: “İflah olanlar” demektir. فَلَاح “arzu edilen, aranan, edinilmek istenen rahatlık, başarı, kazanç” demektir. İf’âl bâbında (أَفْلَحَيُفْلِحُ) sayruret etkisi ile gelir. “Felah sahibi olmak, rahat, başarı, kazanç sahibi olmak, iflah olmak” anlamına gelir.

أُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ: “Onlar, onlar iflah olanlardır” demektir. Onlar arzu edilen başarıya ulaşanlardır. Başarı yalnızca Allah’ın vechini irade etmekle olur, çoğunluğun oyunu almayı irade etmekle olmaz.

Bizi başarısız görmekteler. Onlara göre iyi ki başarısızız. Onlara göre başarı çok oy, çok mürid, çok mal, çok paradır. Mevcut sistem içinde, kapitalist düzen içinde iyi ki başarılı değiliz. Allah’ın vechini irade ediyoruz ve bu düzen içinde yükselmeyi irade etmiyoruz. Vesenlere dahil olup algılar oluşturup oyları toplayıp bir gün önce söylediğimizin tersini söyleyerek sözde başarılar elde etmek çabasında da değiliz. İnsanların inançlarını sömürerek Evliya A.Ş.ler, Evliya holdingler de kurup lüks içinde yaşayıp lüks içinde de ölmüyoruz. İşçilik sistemi içinde kısa zamanda insanların emeklerini sömürerek, kapitalist sistemin yatırım araçlarını kullanarak zengin olma derdinde de değiliz. Allah’ın vechini irade ediyoruz. Biz başarılıyız. Asıl başarısız olanlar bize başarısız diyenlerdir. Bu ayet bunu söylemektedir. Biz Allah’ın dini için çalışıyoruz. Biz iflah olanlarız. Başkalarının söyledikleri, vesenler, milyonlarca müridi olanlar, tonlarca paraları olanlar, sayılamayacak malları olanlar bizi ilgilendirmiyor. Onlar iflah olanlar değildir. Biz iflah olanlarız. Bizim taviz vermediğimiz bu yol Allah’ın vechini irade edenlerin yoludur.

 

Teşvikiye, Yalova

15 Temmuz 2023

M. Lütfi Hocaoğlu

 

 






Son Eklenen Seminerler
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1248
Lokman Suresi Tefsiri 14. Ayet
20.04.2024 67 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1247
Lokman Suresi Tefsiri 13. Ayet
13.04.2024 128 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1246
Lokman Suresi Tefsiri 12. Ayet
6.04.2024 61 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1245
Lokman Suresi Tefsiri 11. Ayet
30.03.2024 86 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1244
Lokman Suresi Tefsiri 10. Ayet
16.03.2024 92 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1243
Lokman Suresi Tefsiri 8-9. Ayetler
9.03.2024 76 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1242
Lokman Suresi Tefsiri 7. Ayet
24.02.2024 105 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1241
Lokman Suresi Tefsiri 6. Ayet
17.02.2024 69 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1240
Lokman Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
10.02.2024 116 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1239
Rum Suresi Tefsiri 60. Ayet
27.01.2024 134 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1238
Rum Suresi Tefsiri 59. Ayet
20.01.2024 134 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1237
Rum Suresi Tefsiri 58. Ayet
6.01.2024 170 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1236
Rum Suresi Tefsiri 57. Ayet
30.12.2023 183 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1235
Rum Suresi Tefsiri 56. Ayet
16.12.2023 236 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1234
Rum Suresi Tefsiri 55. Ayet
25.11.2023 215 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1233
Rum Suresi Tefsiri 54. Ayet
11.11.2023 244 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1232
Rum Suresi Tefsiri 53. Ayet
4.11.2023 200 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1231
Rum Suresi Tefsiri 51-52. Ayetler
21.10.2023 283 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1230
Rum Suresi Tefsiri 50. Ayet
14.10.2023 231 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1229
Rum Suresi Tefsiri 48-49. Ayetler
30.09.2023 235 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1228
Rum Suresi Tefsiri 47. Ayet
16.09.2023 259 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1227
Rum Suresi Tefsiri 46. Ayet
9.09.2023 308 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1226
Rum Suresi Tefsiri 44-45. Ayetler
2.09.2023 208 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1225
Rum Suresi Tefsiri 43. Ayet
19.08.2023 219 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1224
Rum Suresi Tefsiri 42. Ayet
12.08.2023 221 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1223
Rum Suresi Tefsiri 41. Ayet
5.08.2023 263 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1222
Rum Suresi Tefsiri 40. Ayet
29.07.2023 223 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1221
Rum Suresi Tefsiri 39. Ayet
22.07.2023 218 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1220
Rum Suresi Tefsiri 38. Ayet
15.07.2023 213 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1219
Rum Suresi Tefsiri 37. Ayet
17.06.2023 201 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1218
Rum Suresi Tefsiri 36. Ayet
3.06.2023 250 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1217
Rum Suresi Tefsiri 35. Ayet
27.05.2023 236 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1216
Rum Suresi Tefsiri 33-34. Ayetler
20.05.2023 272 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1215
Rum Suresi Tefsiri 31-32. Ayetler
13.05.2023 247 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1214
Rum Suresi Tefsiri 30. Ayet
6.05.2023 329 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1213
Rum Suresi Tefsiri 29. Ayet
29.04.2023 252 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1212
Rum Suresi Tefsiri 28. Ayet
15.04.2023 286 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1211
Rum Suresi Tefsiri 27. Ayet
8.04.2023 291 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1210
Rum Suresi Tefsiri 26. Ayet
1.04.2023 267 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1209
Rum Suresi Tefsiri 25. Ayet
25.03.2023 286 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1208
Rum Suresi Tefsiri 24. Ayet
18.03.2023 399 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1207
Rum Suresi Tefsiri 23. Ayet
11.03.2023 287 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1206
Rum Suresi Tefsiri 22. Ayet
4.03.2023 405 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1205
Rum Suresi Tefsiri 21. Ayet
25.02.2023 412 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1204
Rum Suresi Tefsiri 20. Ayet
18.02.2023 471 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1203
Rum Suresi Tefsiri 19. Ayet
11.02.2023 298 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1202
Rum Suresi Tefsiri 17-18. Ayetler
4.02.2023 450 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1201
Rum Suresi Tefsiri 14-16. Ayetler
28.01.2023 325 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1200
Rum Suresi Tefsiri 12-13. Ayetler
21.01.2023 308 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1199
Rum Suresi Tefsiri 11. Ayet
14.01.2023 320 Okunma


© 2024 - Akevler