Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 415
BAKARA SÛRESİ 238-242.-AYETLER TEFSİRİ
30.06.2007
1072 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969....AKEVLER 40 YILDIR ÇALIŞIYOR....2005...2006...2007

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 415

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi                       30 Haziran 2007                             Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 415. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Hedefimiz; “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunmasıdır. S. KARAGÜLLE, Reşat EROL

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ

AVRUPA UYGARLIĞI VE FAİZ

AVRUPA UGARLIĞINDA SİYASİ SORUN

***

BAKARA SÛRESİ TEFSİRİ - 77. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلَاةِ الْوُسْطَى وَقُومُوا لِلَّهِ قَانِتِينَ(238) فَإِنْ خِفْتُمْ فَرِجَالًا أَوْ رُكْبَانًا فَإِذَا أَمِنتُمْ فَاذْكُرُوا اللَّهَ كَمَا عَلَّمَكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ(239) وَالَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنْكُمْ وَيَذَرُونَ أَزْوَاجًا وَصِيَّةً لِأَزْوَاجِهِمْ مَتَاعًا إِلَى الْحَوْلِ غَيْرَ إِخْرَاجٍ فَإِنْ خَرَجْنَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِي مَا فَعَلْنَ فِي أَنفُسِهِنَّ مِنْ مَعْرُوفٍ وَاللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ(240) وَلِلْمُطَلَّقَاتِ مَتَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ حَقًّا عَلَى الْمُتَّقِينَ(241) كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ(242)

حَافِظُوا (XAFıJUv)  “Muhafaza ediniz.”

Hıfzetmek” kelimesi “hapsetmek” kelimesi ile akrabadır, yahut “havzetmek” kelimesi ile akrabadır; korumak demektir; dağıtmamak, kaçırmamak demektir. “Hıfzetmek” geçişli fiildir, koruyunuz anlamındadır. Burada mufaale bâbı getirilmiştir.

Kur’an’da onlar namazlarda karşılıklı olarak korunurlar şeklinde ifade edilmiştir.

Âyetin tahliline girmeden önce âyetin yeri üzerinde duralım. Talak âyetlerinin arasında namaz âyetlerini getirdi; hem de cemaatle kılınan beş vakit namazı getirdi. Burada fasıl yaptı, yani “Ve” harfi getirmedi. Başka konuya geçtiğini belirtti. Bunun hikmeti nedir?

Beş vakit namaz aşiret içinde yani ocak içinde kılınır. Evlenme ve boşanmalar da aşiret içinde olur demektir. Buradaki emirler kabile imamlarına değil de aşiret imamlarına emredilmiş, böylece aşiret imamlarının görevleri ortaya konmuştur. Aşiret yaşama yeridir, ailelerin topluluğudur. Birlikte yaşayanlar ailelerdir. O halde ekonomi ile ilgili işler bucakta, yaşama ile ilgili işler ocakta gerçekleşir. Aile yaşama ile ilgili konuları, nafaka ile ilgili konuları içerdiğinden beş vakit namaza devam burada emredilmiş bulunmaktadır.

“İhfezû” denmemiş de “hâfizû” denmiştir. Karşılıklı muhafaza emri ile ne anlıyoruz? Nafaka ile ilgili konular arasında yer aldığına göre burada kadınlar ile erkekler arasındaki muhafazadır. Kadınlar bucakta, ilde ve ülkede nöbet tutmak veya cizye vermek zorunda değildirler. Oysa aşirette kadınlar da erkekler gibi nöbet tutarlar. Burada mufaale bâbı geldiği için kadınlar ayrı, erkekler ayrı nöbet tutarlar demektir. Nöbetleri ayrı tutmaları demek, cizyeleri de ayrı vermeleri demektir. Erkekler ne nöbeti kadınlar ne nöbeti tutarlar? İşbölümü esas olduğuna, dolayısıyla savunma ve nafaka nöbetleri erkeklere, temizlik ve ev işleri de kadınlara ait olduğuna göre, işbölümü ilkesine dayalıdır. Erkekler bekçilik, kadınlar temizlik nöbetlerini tutarlar. Temizlik gündüz yapılacağına göre gündüz nöbetlerini, bekçilik ise geceleri olacaklara karşı olduğu için gece nöbetlerini tutarlar.

“Adil Düzen İnsanlık Anayasası”nda istihsan ile tesbit ettiğimiz husus burada nass ile teyit edilmiş olmaktadır. Kullanılan kelimenin bir vezni bize ne kadar büyük hükümleri içermektedir.

Şimdi şu sorulabilir: Peki, kadınlar ayrı topluluk mu olacaklardır? Onların da başkanları olacak mıdır? Yukarıdan beri hep “mutallakât” deyip kadınların cemaat oluşturmalarını istediğine göre, evet. Kadınların ayrı başkanı, erkeklerin ayrı başkanı olacaktır. Kadınlar aşirette kadına biat edecekler, erkekler erkeğe biat edeceklerdir.

Namaz konusu ne olacaktır? Buradaki “hâfizû” kelimesi namazı birlikte kılacağımızı yani tek imama uyacağımızı bildirmiş olmaktadır. Peki iki imam ne olacaktır? Kıyas yolu ile biri vezir olacaktır. Çünkü Kur’an vezirlik müessesesini tesis etmiştir.

Peki, şu sorulabilir: İmamla müezzin neyi bölüşecektir? Karı-koca arasındaki iş bölümü aşirette kadınlarla erkekler arasında da geçerli olacaktır. Şimdi dişi kurallı çoğul kullanmasının hikmeti daha iyi anlaşılmaktadır. Aşiret içinde söz kadın başkanındır. Aşireti dışarıda temsil eden erkek imam olacaktır.

Namazı kim kıldıracaktır? Aşireti dışarıda temsil eden erkek imam mı, yoksa aşiretin iç işlerini yürüten kadın imam mı? “Hâfizû” kelimesine diğer aşiretlerle dayanışma içinde olunuz anlamını verirsek, o zaman erkek imam kıldıracaktır demektir. Kadın imam müezzinlik yapacaktır demektir. Kadının beş vakit namazda imam olmasını caiz görenler vardır ama biz bu âyetten onlar için vezirliği istidlâl ediyoruz.

عَلَى الصَّلَوَاتِ (GaLAv eöÖaLAVAvTı)  “Salatlar üzerinde birbirinizi muhafaza ediniz.”

İnsanlar beş vakit namazı cemaatle kılınca dayanışma içine girecek, birbirlerini muhafaza edeceklerdir.

Salavât” çoğuldur. O halde burada emredilen en az üç vakittir. Bunlar hangi vakitlerdir? Sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı. Sabah kalkma ve işe başlama, öğle-ikindi resmi işin tatili, akşam-yatsı uyuma.

Demek ki bizim üç türlü işimiz var. Öğleden önce yapacaklarımız var, öğleden sonra yapacaklarımız var. Öğleden önce erkekler semt veya ilçe merkezlerine gider ve oradaki işyerlerinde çalışır, öğleyin dönerler. Öğleden sonra ise aşiret içinde kirlilik yapmayacak işlerde çalışırlar. Öğleden önce kadınlar aşiret içinde erkeklerden ayrı işler yaparlar, erkekler diğer kabile erkekleri ile birlikte ayrı işler yaparlar. Öğleden sonra evlerine dönünce kadın, erkek ve çocukların katıldığı ortamda birlikte iş yaparlar.

وَالصَّلَاةِ الْوُسْطَى (VaeöÖaLAvTi elVuÖOAy)  “Ve orta namazı.”

Burada “Ve” harfi ile atfedilmiştir. Yukarıdaki en az üç namazdan farklıdır. Dördüncü namazdır. Ne var ki dördün vustası yani orta namazı yoktur. Orta namaz olabilmesi için en az beş olması gerekir. İşte, demek ki cemaatle kılınması farz edilen namaz beş vakittir. Vitir de farzdır ama cemaatle kılınması farz değildir. Evde kılınacaktır. Namaz vakitlerinin beş olduğuna kesin delalet budur.

a) Vitirden önce kalkılıyor, temizlik yapılıyor, üç rekat namaz kılınıyor. Yemek yeniyor. Gerekiyorsa temizlik yapılıyor ve mescide geliniyor.

b) Mescitte sabah sohbeti yapılıyor, o gün kimin ne işe gideceği belirtiliyor ve namaz kılındıktan sonra herkes işine gidiyor. Erkekler uzak işlere gidiyorlar, kadınlar yakın işlere gidiyorlar. Yaşlı erkeklerle yaşlı kadınlar torunları ile, varsa hasta ve sakatlarla birlikte ocağın dinlenme ve park yerlerine gidiyorlar. Semtin ortak yeri varsa, oraya da gidip bütün semt çocukları ile tanışıyor ve oynuyorlar. Hattâ zaman zaman bucağın başka köylerine yani semtlerine gidiyorlar.

Öğle vakti ezan okunuyor. Herkes ocak mescidine geliyor. Uzakta çalışanlar orta namazı kılıyorlar. Birlikte kendi aşiretlerine dönüyorlar. Evlerine çekilip öğle istirahatını yapıyorlar.

İkindi namazı için ezan okunuyor, herkes ikindi vakti meclise geliyor. Artık ailece yapılacak tarım işleri gibi işler yapılıyor. İsteyenler ilimle meşgul oluyorlar. Kadın erkek bucak medreselerine gidip tahsil işleriyle ilgileniliyor.

Akşam üstü tüm aile toplanıyor ve akşam namazını kılıyor. Sonra birlikte kadın, erkek, büyük ve küçükler olarak gece sohbetine katılıyorlar. Burada günlük istişareler yapılıyor, genel eğitim yapılıyor. Çocuklar yapılanlara bakarak ve konuşulanlara kulak vererek büyüyorlar.

Sonunda yatsı namazı kılınıyor ve herkes eve dönüp yatıyor, istirahata çekiliyor. Birlikte iş ve birlikte uyku gerçekleştiriliyor. Herkes kendi evinde ve yatağında kendi eşiyle yaşıyor, ama diğer zamanlar birlikte geçirilmek üzere ayarlanmıştır. İşler de böyledir. Herkes kendi işini kendisi yapıyor, çalışma saatleri birlikte ayarlanmış, iş yerlerine giden vasıtalar belli zamanda ve saatte kalkıyor.

Namaz vakitleri yaza ve kışa göre uzayıp kısalabilir. Hattâ öğle ile ikindi veya akşam ile yatsı mevsimine göre birleştirilebilir.

İşte, beş vakit namaz böylesine insanların çalışma ve yaşama saatlerini düzenleyen bir müessesedir. Her bölüm değişmesinde insanlar bir araya geliyor, yaptıkları işleri birbirlerine anlatıyor, gerekli işbölümünü yapıyor, ihtiyaçları varsa dayanışma içine giriyor ve eğitim görüyorlar.

Namazlara doğan yeni çocuklar da katılmaya başlar ve ölünceye kadar devam ederler. Yaşlılar veya hastalar sitenin mescidinin kenarındaki odalarda yatarlar. Bunlara yalnız çocukları veya yakınları değil, nöbetleşerek tüm aşiret hanımları bakarlar. İşte, evlilik ve boşanma ile ilgili tüm sorunlar bu şekilde imamın önderliğinde ve cemaat içinde çözülür. Onun için talak hükümleri arasında bu konuyu anlatmış oluyor.

Kur’an her şeyi bir misal üzerinde anlatıyor. Aşiret cemaatinin yetkileri burada anlatılmış oluyor. Diğerleri bunlara yakın talak hükümlerine kıyas edilecektir, nikah hükümlerine kıyas edilecektir.

وَقُومُوا لِلَّهِ (Va QUvMUv LilLAHi)  “Ve Allah için kıyam ediniz.”

Burada namazları muhafaza ediniz ve ayrıca Allah için kanit olarak durunuz diyor. Salatı kıyam dışında sayıyor. Salat toplanmadır, görüşmedir, müzakere etmedir. Kıyamın şartlarını içerir. Yani ezan salatın şartı değildir, ezan kıyamın şartıdır, salatın ise rüknüdür. Salattan farklıdır. Toplanma yapmadan kunut yapılabilir, kıyam yapılabilir. Kıyamsız da toplanma olabilir. Ama burada emredilen toplanmadır. Onu belirtmek için onu da zikrediyor. Şimdi, bildiğiniz malum tartışma vardır: Cemaatle namaz kılmak farz mıdır?

Evet, namazı cemaatle kılmak farz değildir, namaz gibi beş vakit toplanma farzdır. Toplandığımızda zaten ayrıca farz olan kıyamı orada birlikte yapıyoruz. Bunu neden yapıyoruz? Bir araya geldiğimiz zaman artık kendi özel işlerimizi de beraber yapacağız demektir. Birlikte bulunduğumuz zaman yemek vakti gelmişse birlikte yiyeceğiz demektir. Yemek için toplanmadık ama toplandığımız için birlikte yemek durumunda oluruz.

Pikniğe birlikte gittiğimiz zaman artık orada birlikte yemek yememiz gerekmektedir. Şöyle ki, herkes getirdiğini koyar. Getiremeyenler de olabilir. Azsa bölüştürülerek dağıtılır, çoksa isteyen istediği yerden alır.

Cemaatle namaz da bize ayrı ayrı farz olan şeylerin nasıl bir arada yapılacağını anlatır. Sünnet namazları mescidin içinde kılmak Hazreti Peygamber tarafından bunun için men edilmiştir. Herkes evinde kılsın, yahut cemaat dağıldıktan sonra isteyen orada kılabilsin. Bu hususta çok açık hadisler vardır. Hazreti Peygamber selam verir ve sadece ‘Allahümme entesselamu ve minke’s-selâm tebarekteâza’l-celâli ve’l-ikrâm’ der, ondan fazla oturmazdı. Biz şimdi sünnetleri kılıyor, tesbihleri yapıyoruz. Aslında öğleden sonra da iki rekat namazı birlikte kılmamamız gerekir. Ama kılmazsak biz sünneti hiç kılmıyoruz, sünnete karşıyız gibi bir mânâ çıkar diyoruz. Şimdilik namazdan sonraki iki rekat namazı kılıyoruz.

قَانِتِينَ(238)  (QAvNıTIyNa)  “Kunut ederek.”

Kunut etmek” demek, kulak kesilmek, dinlemek demektir. Yani ayrı namaz kılarken okumakla mükellef olduğumuz kıraati imam kıraat eder, cemaat dinler. Cemaat ayrı ayrı kıraat etmez. İşte buradaki “kanitîn” kelimesi de bunu ifade etmektedir. Allah için kanıt olunuz. İmamın kıraatini dinleyiniz. İmam kıraat ederken kendi sözlerini kıraat etmez, topluluğun sözlerini tekrar eder.

Önce karar yazılı hâle getirilir. Yazılı hâle getirildiği zaman yürürlüğe girmez. Yürürlüğe başkan okuduğu zaman girer. Başkan hutbeye çıkacak, basılmış karar metnini topluluk adına okuyacaktır. İşte o zaman karar metni yürürlüğe girer. Bugün ise yayımlandığı tarihin ertesi günü yürürlüğe girmiş olur. İslâmiyet’te kıraat tarihinden itibaren yürürlüğe girmiş olur.

Her bucağın kanunu ayrıdır. Merkez bucağın kanunları da merkez bucakta geçerlidir, taşra bucaklarında geçerli değildir. Dolayısıyla ilzam eden kanun bucak kanunudur. Aşirette ise beş vakit namazdan sonra orada kıraat edilen kararlar geçerli olur. İşte, Kur’an bütün soruları cevaplamış, bütün sorunları çözmüştür.

Kanitîn” kelimesi burada erkek kurallı çoğul olarak kullanılmıştır.

Demek ki beş vakit namazı birlikte kılanların tüzel kişilikleri vardır. Kur’an düzeni Kur’an’ın yorumları ile öğrenilecektir. Benim yorumlarımla değil, her cemaatin kendi yorumları ile oluşacaktır. Ben sadece usulde size yardımcı oluyorum. Kur’an’ı nasıl anlamamız gerektiği hususunda geçmiş ulemadan öğrendiklerimizi aktarıyorum. Geçmiş dediğimiz zaman da, içtihat kapısının kapandığı tarihten önceki dört asırdan bahsediyorum, yani bin seneden geriye gidiyorum. Birinci Kur’an Uygarlığı Miladi 1000 tarihlerinde başlar. Ondan öncesi “Kur’an’ın tebliğ dönemi”dir. O dönem gelecekteki tüm uygarlıklara örnek olacaktır. Bizi ilgilendiren “içtihat ve icma dönemi”dir. Ondan sonraki oluşanlar bizi ilzam etmez. Onlarınki onlara, bizimki bize ait olacaktır. Dört yüz senelik saadet asırları ise kıyamete kadar bütün uygarlıklar için örnek olacaktır. Bizim içtihatlarımız da dördüncü bin yıl uygarlığını bağlamayacak, onlara örnek bile olmayacağız.

***

فَإِنْ خِفْتُمْ (Fa EiN PiFTuM)  “Havf ederseniz.”

Buradaki “Fa” harfi fa-i tafsiliyedir. Her korkulduğu zaman ne yapılacağını anlatmaktadır. Her zorluk bir kolaylığı, yalnız bir kolaylığı çağırır. İki çeşit kolaylık vardır. Biri ertelemedir, diğeri tahfif etmedir. Oruçta erteleme, namazda tahfif kolaylığı getirilmiştir.

Buradaki “havf” namazı geçirmekten havf ediyor yani korkuyorsanız demektir. Yani arabanız yola devam ediyor. Gemidesiniz. Durma ve bekleme imkanı yok. Devam edeceksiniz. Araba içinde iseniz arabada, ata binmiş iseniz atın üstünde namaz kılacaksınız. Hattâ sokakta yürürken bile vakit geçiyorsa, hem yürüyüp hem de namazınızı kılabilirsiniz.

فَرِجَالًا أَوْ رُكْبَانًا (Fa RiCALaN EV RuKBaNan)  “Yürüyerek veya binerek.”

Yürüyerek namaz kılıyorsunuz. Arabayı sürerken namaz kılabiliyorsunuz. Adımlarınızı atıyor ama namaza devam ediyorsunuz. Bu aynı zamanda yürürken iş yapma demektir.

Zamanımızda denizde yüzen fabrikalar kurulmuştur. İşçi lojmanları vardır. Gidip şehirlerden birinden ham madde alınmakta, imalat bitince bir kente boşaltılmaktadır. Artık yüzerek sürdürülen hayat başlamıştır. Yarın uçarak da hayat başlayacaktır. İşte Kur’an bütün bunlara izin vermektedir. Çünkü orada kıble her zaman değişmektedir. Yürürken veya binerken de tabii ki teyemmüm de yapılabilmektedir. Namaz için kabul edilen usulün yapılabildiğini yapmak demektir. İmalatta da durum aynıdır. Ya yapabildiğini yapıp vaktinde teslim etmek gerekir, noksan bıraktığını tazmin edersin, ya da bırakır sonra tamamını yaparsın.

Buradaki “Fa” şartın cevabıdır. Yalnız namazda değil, diğer işlerde de havf varsa rıcal veya rukban yapılabilmektedir. Havfın dışındakiler kıyas yoluyla sabit olmaktadır. Mesela özür de öyledir.

Şimdi şu sorulabilir: Sandalyede namaz caiz midir? Atın üzerinde oturarak namaz kılmak caiz olunca, mazeret esnasında sandalye üzerinde oturarak namaz kılmak caizdir.

Bizim şimdi hep sandalyeler üzerinde oturarak iş yapmamız, yerde oturarak bulunmamızda zorluk çekmemiz asıl değildir. Diz çökerek veya bağdaş kurarak oturmalarda bulunmak asıldır. Adil Düzen sitelerinde yerlerde rahleler üzerinde tedrisat yapma geliştirilecektir. III. Bin Yıl Uygarlığının çözeceği çok sıkıntılı işler vardır. Batı uygarlığı bizleri sandalyelere alıştırdı. Evde de artık yer minderlerinde oturmuyoruz.

فَإِذَا أَمِنتُمْ (Fa EiÜAv EaMıNTuM)  “Emin olduğunuzda.”

Artık havf eder olmaktan çıktığınızda, yeter vaktiniz varsa veya normal durumlarda, Allah’ın öğrettiği gibi zikrediniz. Mazeret kalkınca özür biter. Su bulununca teyemmüm bozulur. Ondan sonra artık teyemmümle namaz kılamazsınız.

Kur’an ibadetleri hep öğretmek için teşri etmiştir. Burada havfı düşmandan ve saldırılardan havf şeklinde yorumlayanlar vardır. Şüphesiz o da dahildir. Ancak saldırıdan korkmanın yürümekle bir ilgisi yoktur. Dururken saldıranlar yürürken daha çok saldırırlar. Eğer o saldırı düşman saldırısı olsaydı cevabı rukban veya rıcal olmazdı. Namazın geçeceğinden havf ederseniz demek olur.

Kur’an’ın burada öğrettikleri, yürürken namaz kılmaktır, iş yaparken namaz kılmaktır. İş yerinde vardiye devam ediyor, makineleri durduramıyorsunuz. Makineler çalışacak, siz hem işe devam edeceksiniz hem de namazınızı kılacaksınız. Bugün arabalarda namaz kılınmaktadır. Bu hususa ulema itiraz etmemektedir.

Ama iş başında, mesela bir hastahanede ameliyat devam ediyor; namaz ne olacaktır? Yahut mahkemede duruşma devam ediyor; namaz ne olacaktır? İş devam edecek, namaz da kılınacaktır. Ne kadar ne mümkünse o yapılacaktır. Ama normal zamanlara dönünce namaz normal şartlarla kılınacaktır.

فَاذْكُرُوا اللَّهَ (Fa üÜKuRu elLAHa)  “Allah’ı zikrediniz.”

Burada namaz “zikir” ile ifade edilmiştir. Allah’ı zikretmek, Allah’ı anlamak. İnsan belli zamanlarda namaza durunca Allah’ı zikretmiş oluyor.

İnsanın birçok sıkıntılı anları olmaktadır. Namaz onları unutturmaktadır.

Günümüzde insanlar niçin yaşadıklarının mânâsını kaybetmişlerdir. Sanki para kazanmak için yaratılmışlar gibi inanmaktadırlar. Allah’a değil paraya güvenmektedirler. Ama ne kadar paraları olursa olsun güvende olacaklarını bilmedikleri için durmadan kendilerine paralar edinmeyi hedef edinmişlerdir. Oysa para kaşıntıya benzer; kaşınırsınız, kaşınırsınız, sonra daha çok kaşınmak istersiniz. Para bir amaçla kazanılmalıdır. Önce parayı niçin kazanmalıyız diye düşünmeliyiz. Bazıları da makam peşine düşmüşlerdir. Yükselmek istemektedirler ama niçin yükselmek istediklerini bilmemektedirler. İnsan önce niçin yaratıldığını bilmelidir.

a)      İnsan borçlu doğar, 15 yaşına kadar borçlanarak ergin olur. O halde ilk iş olarak borcunu ödemesi gerekir. Bu da evlenip kendisini yetiştirenler gibi o da çocukları yetiştirmelidir. Birinci işi budur. Evlenme farzdır. Bunu iki bakımdan yapmalıdır. Birincisi, kendisi borçludur, borcunu evlenerek ödeyecektir. İkincisi, kendisi evlenmeyince bir başkası da, yani bir kız veya bir erkek de evlenemez. Böylece karşısındaki birinin farzını eda etmesine mâni olmaktadır. O halde zamanımızın dindar erkekleri mutlaka evlenmelidirler. Yoksa âhirete büyük veballe giderler. Bu görüşümüze karşı çıkanlar olacaktır. Bediüzzaman’ı ve Fethullah Gülen’i örnek olarak gösterebilirler. Onların hedefleri var, cihat yapmak. Allah onları bağışlayabilir. Ben şahsen onların bu içtihatlarına iştirak etmiyorum. Demek ki, namaz Allah’ı anmak demektir, topluluğu anmak demektir. Kişi her an bilmelidir ki, ben Allah’ın bir görevlisiyim ve bana verdiği vazifelerimi yapmalıyım. Bunu içtihatla tesbit etmiş olacaktır. Allah kendi haklarını topluluğa havale etmiştir.

b)      Sonra yaşlanacak ve kendisine de kendi çocukları bakacaktır. O da şimdi yaşlılara bakmalı; yani anne babasına ve diğer yaşlı akrabalara, sakat akrabalara bakmalıdır ki, Allah’tan yani topluluktan alacaklı hâle gelsin, kendisi yaşlandığı zaman çocukları da ona baksın. Böylece insan çocuklarını yetiştirirken huzur içindedir. Yaşlı anne babasına bakarken de huzur içindedir. Çocuklara bakarken borcunu ödediği için sevinmektedir: Anne babasına bakarken de kendisini sigortaladığı için sevinmektedir.

c)       Kendini, çocuklarını, anne ve babayı geçindirmek amacıyla onlara hizmet etmek günlük işlerdendir. İnsanı tatmin eder ama, mesut olmak için daha başka işler yapacaksınız. İnsanlar genel olarak para biriktirmeye çalışırlar. Çağımızın insanı bunu yapmaktadır. Halbuki eskiden insanlar vakıf kurmak için uğraşırlardı. Kişi hayatında çalışır, artırır ve hayır olmak üzere çeşme yapar, yol yapar, mescit yapar; hâsılı, insanlar için hayırlı tesisler oluştururdu. Böylece insan olarak dünyaya geldim, gidiyorum ama hayratım kaldı diye düşünürdü. Ben gelmeseydim o hayrat olmayacaktı diyerek mesut olurdu.

d)      İnsanın hedefi bir işletme kurup gelecek nesle iş ve aş yeri bırakmak olmalı. Bu bizim, -bilinen meşhur deyimle söylersek, ‘ot gibi gelip saman gibi gitmemizi’ önler. Hedefiniz bir işletme kurmak ve işletmek olmalıdır. Bu işletme ekonomik olabilir, dinî olabilir, ilmî olabilir. Bir kitap yazıp bırakmak da hayırdır. Bir kooperatif kurup da o alanda çalışmaların olmasını sağlamak da hayırdır.

Allah’ı zikretmek demek, topluluğu zikretmek demektir. Yani benden önce var olan topluluğa benden sonra da yaşayacak şekilde katkıda bulunayım demek insan için gaye olmalıdır. İşte, Allah diyor ki; siz böyle yaparsanız, ben bunlara karşılık size mükafat vereceğim, cenneti vereceğim diyor. Bunları yapmazsanız sizi cezalandıracağım diyor. Ben sizi boş yere yaratmadım, bir işiniz vardır diye yarattım.

Siz de bunu yapmak için beş vakit namaza devam edin de öğrenin. Mü’minlerin görevleri nelerdir?

a)      Günde beş defa toplanarak topluluğun işlerini anlamak ve anlatmak.

b)      Çalışarak, ayrıca ilim tahsil ederek gelecek nesle bir değer bırakmak. Akevler Yenibosna cemaati bunu yapmaktadırlar. Birlikte gelecek nesillere ilim bırakmayı istemektedirler. Ayrıca muhasebelerini oluşturup bir işletme kurmaktadırlar. Yenibosna cemaati bunun bilincinde olmalıdır. Hedefe giderken gerçekleşen bazı aksamalar hedefe doğru ilerlemekten alıkoymamalıdır.

c)       Çocuklarımızı yetiştirmeliyiz. Sadece bizim çocuklarımızı değil, aşiretin çocuklarını da yetiştirmeliyiz. On beş yaşını dolduran çocuğu babasına yük olmaktan kurtarmalıyız. Çalışarak okumak ilkemiz olmalıdır. Bunun için öğrenciler ve gençleri için işyerleri tesis etmeliyiz.

d)      Yaşlılarımıza bakmalıyız ve onların geçmiş tecrübelerinden yararlanmalıyız. Bunun için bazı dayanışma ilkeleri getirebiliriz ama önce on aile Yenibosna’da yerleşmeliyiz.

كَمَا عَلَّمَكُمْ (KaMAv GalLaMaKuM)  “Size nasıl talim etmişse.”

Allah size nasıl talim etmişse ona göre namazları ikame ediniz. Burada öğreten kimdir? Allah. Allah size nasıl öğrettiyse Allah’ı ona göre zikrediniz diyor. Allah bize ne zaman öğretti, nasıl öğretti? Allah bize dört delil ile öğretti.

a)      Allah bize kitap gönderdi, kitapla bize ne yapacaklarımızı öğretti.

b)      Allah bize nebi/ler gönderdi ve o bize göstererek öğretti, Kur’an’ı nasıl anlayacağımızı öğretti.

c)       Allah bizden öncekilere öğretti, bizden öncekiler de bize kitabı öğretti, sünneti öğretti, ayrıca kendi içtihat ve icmalarını öğretti. Onlar da Allah’ın öğrettikleridir, çünkü o görevi onlara o verdi.

d)      Nihayet, Allah bize akıl verdi. Akıl, yalnız başkalarının aracılığı değil de, Allah’ın doğrudan bize öğrettikleridir. Doğru düşünüp küfür içinde olmazsak, aklımıza ne yapacağımız ilham edilir.

مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ(239)  (MAv LaM TaKUvNUv TaGLaMUvNa)  “İlmetmediklerinizi talim ettiği gibi.”

İlmetmediklerinizi öğretenin öğrettiği gibi Allah’ı zikredin, yani içtihadınızı yapın demektir.

İnsan dışındaki bütün canlılar hatasız bilgiye sahip olarak yaratılmışlardır. Onların beyinlerindeki disketlerine yeni bir şey yazamazsınız. Oysa insan öyle değildir, beyindeki disketleri açıktır, yeni şeyler yazabiliyorsunuz. İşte, devamlı olarak beşikten mezara kadar ilim tahsil edilecektir. Çünkü insan cahil yaratılmıştır ve öğrenmek için dünyaya gelmiş, eğitilmek için dünyaya gelmiştir.

Allah insana bilmediklerini öğretti, Adem’e esmayı öğretti. Melekler bilemedi. Melekler kendilerine verilen projeyi çok iyi uygularlar. Ancak keşifler yapıp icatlar yapma işi ise insanlara verilmiştir. Namaz kılma işi eğitim işidir. Allah ibadetleri emretmiştir. İbadetler birer okuldur.

Bunları yani insana bilmediklerini öğreten müesseseler beş tanedir.

a)       Okumak, Kur’an okumak, mânâsıyla Kur’an okumak, onu zikretmek, onu fıkhetmek. Kur’an tilavet et emriyle bunu bize farz etmektedir. Sonra, onlar namazdan evvel veya sonra Allah’ın kitabını tilavet ederler diyor. Kur’an’dan sana ne vahyolunuyorsa onu tilavet et diyor.

b)       Namaz nasıl yaşayacağımızı öğretmektedir. Temizliğimizden başlayıp toplanmak, cemaat olmak, oturmak, giyinmek hususlarında bizi eğitmektedir.

c)       Zekât nasıl çalışıp kazanacağımızı bize öğretmektedir.

d)       Oruç kötülüklerden nasıl korunacağımızı bize öğretmektedir.

e)       Hac dilimizi bilmeyen insanlarla nasıl buluşup anlaşacağımızı anlatmaktadır. Bu husustaki müesseseler henüz tamamlanmış değildir. Yeryüzünde yüze yakın dil olacak, bunlar devlet dilleri olacaktır. Türkçe böyle bir dildir. Kürtçe gibi, Lazca gibi bine yakın dil de vardır. O diller de konuşulacaktır ama devlet dili tek olacaktır. Herkes kendi dilini bildiği devletin dilini bilecektir. Mekke’de devlet dilleri için birer site oluşacaktır. Bu sitede oturanlar devlet dillerinin yanında Arapçayı da öğreneceklerdir: Arapçadan o dillere, o dillerden Arapçaya tercümeler yapılacaktır.

Burada namaz vakitleri belirtildikten ve namazın hiçbir zaman terk edilmeyeceği anlatıldıktan sonra tekrar evlilikle ilgili kısma geçilmiştir.

***

وَالَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنْكُمْ (Va elLaÜIOyNa YuTaVafFaNa MiNKuM)  “Sizlerden biri teveffi ederse.”

“Sizden biri vefat eder de eş bırakırsa” denmiyor, “Sizlerden vefat edenler eşler bırakırlarsa” deniyor. Böylece ölen insanların da topluluk oluşturacağı ortaya çıkmaktadır. Ölenler kurallı çoğulla ifade edilmiştir. “Minküm” diyerek onların yaşayanlardan oldukları ifade edilmiş olmaktadır.

Bu bize ölenlerin çocuklarına ve eşlerine bakacak bir vakfın kurulmasını bildiriyor. Bu vakfın gelirleri ile kocaları ölmüş kadınlar korunacaklardır. Bugün kadınlar ölen kocalarının maaşlarını almaktadırlar. Bu aidatlı sigorta ile olmaktadır. İnsanlar için evlenme asıldır. Bu dünya hayatı ile âhiret karıştırıldığı için kadınların dul kaldıktan sonra evlenmesi iyi karşılanmamaktadır. Kur’an bunu Hazreti Peygamber’in hanımları için teşri etmektedir. Kıyas yoluyla bucak başkanlarının hanımları için de aynı hükmü istidlâl edebiliriz.

Bunun sebebi eşlerin sonra fitne çıkarmasıdır. Başkasıyla evlenme sonucunda erkeğin veraset yoluyla yönetimde fitne çıkarmaması içindir. Bu husustaki hükmü Adil Düzen bucakları kurulduğu zaman çıkan olaylarla tesbit edebiliriz. Başkanların eşleri evlendikleri zaman ne olur? Diğer insanlar için şunu söyleyebiliriz.

Kadınlara kızları bakacaktır. Erkeklere ise eşleri bakacaktır. Doğurma devresinde kocasız kadın bırakmamak için evlenmeler olacaktır. Yaşlılar ile ise bakımsız erkek kalmaması için evlenmeler olacaktır.

Burada atfolunmuştur. Nereye atfolmuştur?

وَيَذَرُونَ أَزْوَاجًا (Va YaZaRUvNa EaZVAvCan)  “Zevceler bırakırlarsa.”

“Eşler bırakırlarsa.” Ölenlerin her biri kendi eşini bırakırsa veya eşler bırakırsa. Nekire gelmiştir.

Kur’an düzeninde gelişigüzel bırakılmış hiçbir şey yoktur. Her şey vakıflara bağlanmıştır.

Çocuğun büyütülmesi, yaşlıların bakılması, boşanmış kadınlar ve dullar. Bunların sıkıntılı duruma düşmemesi için vakıflar oluşturulmuştur. Yetimler ve yaşlılar vakfı dışında dullar ve boşanmışlar vakfı da kurulmuştur. Bu iki vakıf ayrı ayrı vakıflardır. Boşanmışların vakfı dulların vakfından ayrıdır. Bunu, bundan sonraki âyetin buna “Va” harfi ile atfetmiş olmasından anlıyoruz.

Vakıflar nasıl çalışırlar? Vakıflarda şunlar vardır:

a)      Vakfın tesisleri vardır. Müstahaklar o tesislerden yararlanırlar. Bunlara “hayriye” denir. Vakıfnamede yazılı olduğu şekliyle onlar ayarlanmış olurlar. Dulların kalacağı yerler, boşanmışların kalacağı yerler bunlardandır. Sorun, kadını çalışmak zorunda bırakmamaktır. Nasıl evli kadınların nafakaları kocalarına ait ise, dul ve boşanmış kadınların nafakaları da bu müessese tarafından karşılanır.

b)      Vakfın giderlerini karşılamak için gelirlerinin olması lazımdır. Bu gelirleri getiren kuruluşlara “galliye” denir. Bunlar kiraya verilir ve elde edilen gelirlerle giderler karşılanır. İşte, kamu bütçelerinden de bunlara pay ayrılır. Bu vakıflar vergiye tâbi değildir, yani zekât vermezler.

c)       Vakıflarda hizmet veren insanlar olacaktır. Bunlar orada yaşayan insanlar olabilir. Kaldıkları yerin temizliğini ve aşçılığını kendileri yapmış olurlar. Bunların nasıl yapılacağı vakıf senedinde zikredilir.

d)      Nihayet, vakfın asıl gayesi oradan yararlanan kimselerdir. Bizim bahsettiğimiz vakıflarda yaşlılar ve yetimler yanında dullar ve boşanmışlar da yer alırlar. Buradaki “ellezîne” ile mutalakadaki kurallı çoğul bunları ifade etmektedir.

وَصِيَّةً (VaÖıyYaTan)  “Bir vasiyet”

234. âyette ve burada bir deyim kullanılmaktadır. Onlar ki vefat ettirilirler ve zevceler bırakırlar deniyor, sonra kadınların kendi başlarına iddet beklemeleri isteniyor. Türkçede böyle cümle yapma tam değildir. Mübteda olarak eşler bırakan erkekler zikrediliyor, haber olarak eşlerinin kendi kendilerine iddet bekleyeceklerini söylüyor. Arapçada erkekli dişili olduğu için bu cümlede bir fesahat veya belagat eksikliği yoktur. Şimdi bu âyette de hem aynı ifadeyi getirmekte, hem de atfederek zikretmektedir.

Burada dul kadınlar için iki vakıf tesis edilmiştir. Biri, koca öldüğü zaman iddeti içinde nafakasını alacaktır. Bu nafakayı kendi mamelekinden alacaktır; yani kadın bir taraftan mihrini alacak, miras payını alacak, ayrıca iddeti içindeki nafakasını da alacaktır. Bu terekeden karşılanacaktır. Ayrıca bir sene de yine meta sözkonusudur. Çıkarılmayacaklardır, yani iddet dolduktan sonra da onların eski evlerinde oturmaları için izin verilmiştir. İddet zamanında isteseler de çıkamazlar yani evlenemezler demektir. İddet içindeki halleri ile iddetten sonra bir senelik hallerinin hükümlerinin farklı olduğu “Va” ile atfedilmiştir.

Vasiyet” şeklinde gelmiş; burada “vasiyet ederler” kelimesi hazf olmuş ve yerine mastar gelmiştir. Eşler bırakanlar “vasiyeti vasiyet ederler” deneceğine, sadece mastar söylenir ve bu yeterli olur.

Arapçada mef’ulü mutlak vardır. Bunlar fiilden sonra gelen mastarlardır. Kendi köklerinden gelirler. Sadece mastarı söyleyerek cümle tamamlanmış olur.

لِأَزْوَاجِهِمْ (Li EaZVAvCıHıM)  “Zevceler için vasiyet ederler/etsinler.”

Eğer bu eşlerin hakları ise neden vasiyet ediyorlar? Kur’an zaten onlara bu hakkı vermiş olmaktadır. İnsanlara kısıtlı vasiyet hakkı tanınmıştır. Karısına bu vasiyeti yapma demek, diğer mirasçıları mahrum etme demektir. Bu âyet ölenin karıları için böyle vasiyet yapmasının yetkilisi olduğunu belirtiyor. Ama eşler üzerinde böyle vasiyet yapma yükümlülüğü vardır. Eşlerin hakkı olarak vardır demektir. Babaları böyle bir vasiyet yapmazsa mirastan verilmez demektir.

Demek ki burada şu getirilmiş olmaktadır. Kadının böyle bir hakkı kullanabilmesi için kocası ile iyi geçinmek durumundadır. Hasta iken bırakıp gitmiş ve ona bakmamış bir eşin bir sene daha oturması istenemez.

Buradan şu sonucu çıkarabiliriz ki, eğer vasiyet yapmadan ölmüşse vasiyet yapmış sayılır. Ama ihracını isterse o zaman artık kalma durumu olmaz.

مَتَاعًا إِلَى الْحَوْلِ (MaTAGan EiLAy ElXaVLı)  “Havla dek meta olmak üzere.”

Meta’” kelimesi barınmayı içermektedir. Nafakayı da içerir mi, yani nafaka da verilmeli midir?

Bunu anlayabilmemiz için “meta’” kelimesini ele alalım. Kur’an’da, “sizin için yeryüzünde mustakarr ve meta’ vardır” diyor. O halde meta’ nafakayı da içerir. Demek ki bir yıl evde oturacak ve nafakası da temin edilecektir.

Burada eşe sekizde bir veriliyor. İlk bakışta ona haksızlık yapılıyor gibi geliyorsa da, kadın fazlasıyla korunmuştur.

a)      Önce mihir verilmiştir. Erkek bununla mükellef kılınmıştır. Kadın bu hakkından vazgeçemez.

b)      İddet ölüm hâlinde dört ay on güne çıkarılmıştır.

c)       Bir yıl daha nafaka sağlanmış, evde oturma sağlanmıştır.

d)      Çocukları yanında bulundurma hakkı verilmiştir.

Havle kadar” denmektedir, yani sene doluncaya kadar demektir.

غَيْرَ إِخْرَاجٍ  (GaYRa İPRACin)  “İhraç edilmeksizin.”

Nerden ihraç edileceği zikredilmiyor. Kocası ile birlikte kaldığı evden bir yıl çıkarılmayacaktır. Kocası ölse de akrabalık devam ediyor, dolayısıyla mahremdirler, çıkmalarına gerek yoktur. İddet doluncaya kadar civar hısımlarla akrabalık devam etmektedir. İkinci çıkarılmayan yer dullar yurdu olabilir. Burada şu sonuca varıyoruz ki, kadın bir yıl dullar yurdunda kalabilir demektir. Masrafları eski eşleri tarafından karşılanacaktır.

فَإِنْ خَرَجْنَ (Fa EiN PaRaCNa)  “Huruç ederlerse.”

Teklif yapan kimse bekler. Eğer rücu ettiğini beyandan önce ben kabul ettim diye birisi çıkarsa ondan asla rücu edemez. Teklif yapan kimse için zorunluluk var, kabul eden kimse ise muhayyerdir. Bunun gibi şartlı bey’ de caizdir. Ben bunu satın aldım ama üç gün içinde vazgeçebilirim diyebilir. Bu geçerlidir. Satın alan tarafından bağlayıcılığı yoktur, satan tarafında bağlayıcılık vardır. Buna göre akitleri şöyle sıralayabiliriz.

a)      Peşin alınıp verilen satış. Akitle beraber mal verilmiş, para alınmıştır.

b)      Mal verilmiştir. Para sonra alınacaktır. Sorun yoktur. Çünkü paranın dımanı daima zilyede aittir.

c)       Para verilmiş, mal sonradan alınacaktır. Mal mevcuttur. Artık bu mal satın alanındır. Burada mal satıcıda hangi şartlarda bulunabilir? Emanet olmuş olabilir. Kişi koruduğu için ücret istihkak edebilir. Kirada bırakılmış olur, kişi yararlandığı kadar kira verme durumunda olur. Bir de ariyet olur, ne kira istihkak eder ne de ücret. Hangisini kararlaştırırlarsa o olur. Kararlaştırılmamış ise ariyet muamelesi görür.

d)      Alıcı tarafından hıyar/seçme hakkına sahip olur, yani belirlenen müddet içinde satın almak veya almamakta muhayyer olur. Satıcı tarafından muhayyerlik olur. Satıp satmamakta serbest olur. Her ikisinin muhayyer olduğu akit bâtıldır.Akit yapılmamış olur.

Şimdi, burada da kadın iddeti içinde beklemek zorundadır. Başkası ile evlenemez, akit yapamaz. Ama iddet dolduktan sonra bir yıl daha evde oturma ve nafaka alma hakkı vardır. İşte bu müddet içinde kadın evden çıkıp çıkmamada muhayyerdir.

Burada şu sorulacaktır: Bu bir yıllık müddet ölümle mi başlar, yoksa iddetin bitmesi ile mi başlar?

“Ölür ve ezvac bırakırsa” deniyor ve “ve” harfi ile atfediyor. Ölümü iade etmesi, ölümle beraber başlar demektir. Beraatı zimmet asıldır. Dolayısıyla yükümlülük en kısa olmalıdır. Bununla beraber vasiyet hakkı da asıl olduğu için koca isterse bu müddeti iddetten sonra başlatabilir. Benzer soru hıyari şart için de söz konusu olabilir. Önce akit yapıp sonra hıyarda mutabık kalırlarsa, müddet mutabakattan sonra mı, akitten sonra mı başlar, sorulabilir. Akitten itibaren başlar diyerek basitleştirmiş oluruz.

فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ (Fa LAv CuNaXa GaLaYKuM)  “Size cunah yoktur.”

Burada sadece izin mi vardır, yoksa yetkisizlik mi vardır?

Eğer “cunah”ı sadece mübahlık şeklinde anlarsak, müdahale etmeniz size emrolunmuyor, ama siz edebilirsiniz çıkar. Ama “lâ cunaha” demek, size vaciptir mânâsında alırsak, onlara müdahale etmemize bir yetkimiz yoktur demektir. Biz de zaten böyle anlıyoruz. Yani kendileri isterlerse çıkarlar, sizin ona müdahaleniz gerekmiyor. Demek ki “lâ cunaha” demek, göreviniz değildir, yetkiniz de yoktur demektir.

فِي مَا فَعَلْنَ فِي أَنفُسِهِنَّ (FIy MAv FaGaLJNa FIy EaNFuSiHinNa)  

“Nefisleri içinde ne fi’lederlerse sizin için cunah yoktur.”

Siz onları çıkmaya ve evlenmeye zorlamayın, hattâ teşvik etmeyin. Onlar kendileri kendi başlarına ne yaparlarsa size kusur isnat edilemez, karışmanızda da yetkiniz yoktur.

Bu âyet bize gösteriyor ki, dul veya boşanmış kadın, evlenme hususunda anne babasına veya başka kimselere sormak, onlardan izin almak durumunda değildir. Velisini değiştirme yetkisine sahip olduğu için velinin fazla yetkisi yoktur. Şimdi şu sorulabilir: Kız evlenmek istediği zaman kendisine veli seçer ve istediği erkekle evlenebilir. Kocasından başka ona izin verecek veli bulamıyorsa kocasının velayeti ile evlenebilir mi? Önce dul veya boşanmış evlenebilir. Kız da kıyasla gidersek evlenebilir. Ama mefhumu muhalefetle gidersek evlenemez. Ancak eğer duhul olmuşsa, artık o dul hükmünde olduğu için muamele geçerlidir. Yani nişanlılık muteber değildir. Ama duhul olursa nikah kocanın velayeti ile geçerli olur.

مِنْ مَعْرُوفٍ (MiN MaGRUvFın)  “Maruftan”

Başka yerlerde “bi ma’rufin” geçtiği halde, burada “maruftan ne fiil ederlerse” denmektedir. Yani burada dul kadınların ne yapacaklarına dair maruf bir şey yoktur, sadece genel olarak maruf şeyler olmalıdır. Yani o topluluğun örflerine göre ne yapılacaksa onlar yapılmalıdır.

Kur’an burada bir noktaya daha temas etmektedir. Topluluk bazı şeyleri hoş görmez. Mesela, kadın-erkek toklaşmasını hoş görmez. Eğer o topluluk hoş görmüyorsa onlar için o maruftur. Kadın eli erkek eline değmesin diye. Ama bazı topluluklar da aksini yapar. Kadın elini uzattığı zaman siz elinizi çekerseniz ona hakaret sayılır. Kötü niyetle uzatmış gibi olur. Reddedince onu bozmuş olursun.

Benim memleketimde komşu kız ve delikanlılar birlikte büyürler, normal kadın erkek ayırt etmeden birlikte yaşarlar. Ama eğer erkek bir kıza talip olursa, artık o kız yalnız o delikanlı ile değil, tüm erkek tarafı ile görüşmeyi keser. Düğün oluncaya kadar bu böyle devam eder. Eğer görüşürse saygısızlık kabul edilir.

Dolayısıyla yaşanan yerde örfle değil marufla bunlar tesbit edilmeli yani istişare ile tesbit edilmeli, ondan sonra maruf ne ise ona riayet edilmelidir. Hele evlilik hususunda mutlak surette maruf oluşturulmalıdır. Örfe bırakılmamalıdır. Denge gözetilmelidir. İsraf olmamalıdır. Ama erkek de yük altına girmemelidir. Mesela, gereksiz mobilya aldırtma, salonlarda masraf yapma olmamalıdır. Ama evlenen çifte oturulacak daire verilmelidir. Mihri hiç olmazsa yarım daire kadar olmalıdır. Yani evlenecek kimse maddi masraflara girmelidir ama bunlar kalıcı olmalıdır. Diğer hususları ise kendileri sonra çalışıp kazansınlar. Buna dair örfler geliştirilmelidir.

Adil Düzen Fıkhı” yazma zamanı gelmiştir. Akevler Yenibosna’da Yasin Kılar’la yaptığımız doktora çalışmalarına Hasan Özket, Lütfi Hocaoğlu, Emine Hocaoğlu, Meryem Özket, Hakan Kandal, Selim... katılmalıdır. İşte burada içtihatlarımızla evleneceklerden neler istenmelidir meselesini çözmeliyiz. İsraftan kaçınan ama erkek tarafını da maddi külfete sokan bir dengeli çözüm bulmalıyız.

وَاللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ(240)  (Va elLAHu GaZiZun XaKIYMun)  “Allah azizdir, hakimdir.”

Aziz” demek, söz geçiren demektir. Bir şey söylediği zaman o söz dinlenmelidir.

İstişarî kararlar geçerlidir. Topluluk oluşup marufları ortaya koyarsa, halk da o sözü dinler. Halk bu hususta istişarî kararları benimser. Kararlar alınacak ve bu kararları beş vakit namazda imamlar halka anlatacak. Karar bucak şurasında alınır. Başkan onu Cuma günü hutbede ilan eder. Aşiret başkanları beş vakit namazda bunları cemaatlerine anlatır, cemaatler de bunları öğrenir ve uygular. İsteyerek uygular. Ayrıca niza olursa hakemlere gidilir. Hakemlerin kararları da kesindir. İlgililer isteseler de istemeseler de karara uymak zorundadır.

***

وَلِلْمُطَلَّقَاتِ مَتَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ (Va LiLMuOalLAQAvTi MaTAvGuN Bi eLMaGRuVFi)  

“Mutalakalar için maruf meta’ vardır.”

Meta’” burada nekredir, “maruf” ise marifedir. Yani boşanmışlar için istişarî kararlarla tesbit edilmiş nafakaları ve barınmaları vardır ama bu hepsi için aynı değildir. Değişik şartlara göre tesbit edilir. Evliyken ne ile yaşıyor iseler, evlendikten sonra da onunla yaşayacaklardır. Yahut bu nekrelik bucaktan bucağa değişen bir nekreliktir.

حَقًّا عَلَى الْمُتَّقِينَ(241)  (XaqQan GaLaY eL MutTaQIyNa)  “Muttakilere hak olmak üzere.”

Muttakiler üzerinde bu vaciptir. Fasıklar bunu yapmaz demektir. “Muttaki” burada erkek kurallı çoğulla getirilmiştir. Bucak halkı muttakilerden oluşmaktadır. İttikanın konusu da dengedir. Marufa uymalıdır.

Kur’an zaten bugün yaşadıklarımızı anlatmaktadır. Kur’an’da düzen yok deniyor. Bunlar düzen değil midir? Bucak kararları bütün bunları içermiyor mu?

***

كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ (KaÜAvLiKa YuBayYıNu elLAHu LaKum EaYATiHIv) 

“Allah size âyetlerini böylece beyan eder.”

Allah size âyetlerini böylece açıklar. Buradaki “âyetler” nelerdir? Buradaki âyetler Kur’an’ın cümleleridir. Kur’an’ın her cümlesi bir âyettir. Şiir gibidir. Siz orada değişiklik yapamazsınız.

كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ َ âyetini ele alalım.

كَذَلِكَ    لَكُمْ    اللَّهُ     يُبَيِّنُ    تَعْقِلُونَ      آيَاتِهِ

Burada üçü tarif edilen üçü de mebni altı kelime vardır. Mebnilerden ikisi harfi cerdir. Tasrif edilenlerden biri fiildir. Eğer zamirleri ayrı kelime sayacak olursak 3*4=12 kadar kelime olmuş olur. Demek ki burada ikili, üçlü  ve yedili sistem vardır. Şimdi harflere geçelim. (EGGHH) boğaz, (QKKKK) (YYYYI) arka kameriye, (LLLL LLLL NN) yarı sürekli, (BMMUA) dudak, (ÜTTAA) diğerlidir.

Buradaki harflerin onlu sisteme göre nasıl sıralandığına bakınız.  Burada 4 “A” vardır. “Allah”taki elif harekeden dönüşmüştür, ayrı harf sayılmaz. “Âyât”taki “A” da çoğul ceminden dönüşmüştür “U” sayılır. Diğer iki “A” yani“Kezalike”deki “A”lar ile “Âyât”taki “A”lar ise “V”den dönüşür.

İşte, görülüyor ki bu kısa âyet bile mucizedir. Allah bunlarla âyetlerini açıklamaktadır. Bir de getirdiği hükümler de âyet olmaktadır.

Beş bin nüfuslu siteler kuracağız. Bu sitelerde her bucak kendi şeriatını kendisi tedvin edecektir. Kur’an’a göre oluşan siteler refahta diğerlerine fark atacaklardır. O da âyet olacaktır.

لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ(242)  (LaGalLaKuM TaGQıLUNa)  “Akledersiniz diye.”

Demek ki âyetleri anlamanın yolu akıldır, muhakemedir, müsbet ilimdir.

Tuttuğumuz yol doğrudur.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-415 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-245 İstanbul, 30 Haziran 2007

 

AVRUPA UYGARLIĞI VE FAİZ

Avrupa uygarlığı İslâmiyet’ten öğrendiği demokratik, lâik, liberal ve sosyal hukuk düzenini kendi çelişkili sisteminin içinde uygulamaya çalışmaktadır. Demokrasi ve lâikliği bilindiği üzere ‘ekseriyet sistemi’yle, ‘merkezî yönetim sitemi’yle, hakemler yerine ‘hakimlik sistemi’yle katletmiş bulunmaktadır. Liberalliği ve sosyalliği de ‘faizli sistemi’yle, ‘karşılıksız para sistemi’yle, ‘gümrük ve gelir vergisi sistemi’yle katletmiş bulunmaktadır. Bir yerde eğer ‘faiz’ varsa, orada liberallik yoktur demektir; liberallik olmayınca da sosyallik yoktur demektir.

Faizli bir düzeni ele alalım. Gelişmiş ekonomilerde ülkede ne kadar mal varsa o kadar da para vardır demektir. Çünkü artık kimse ürettiğini tüketmemektedir. Herkes malını satmakta, karşılığında para almaktadır. Mal tüccarın ambarında durmakta, kişilerin cebinde de para durmaktadır. Satın alıp da tükettiği zaman para tüccarın eline geçmekte, mal da ortadan kalkmaktadır.

O halde, gelişmiş ekonomilerde “Para = Fiyat x Mal”ların toplamından ibarettir.

Faiz nedir? Malı elinde tutanların onları koruması için sıkıntıya girmeleri, parayı elinde tutanların ise çalışmadan paralarını artırmalarıdır. Yeni para basılmadığını farz edelim. O zaman parası olanların paraları %10 artacaktır. Nasıl artacaktır? Aslında artmaz. O halde olan şey şudur. Yeni para basılacak, piyasaya yeni para sürülecektir. Bu da basılan para kadar enflasyon demektir. Tüccarın elindeki mallar pahalanacak, tüccar devamlı zenginleşecektir. Tüccarlar arasında da rekabet olduğu için birbirlerini iflas ettirecekler ve sonunda tekel oluşacaktır. Parası olan siyasete, ilme ve dine de hakim olacaktır. Böylece artık demokrasi ortadan kalkacak, ekseriyet baskı ile sermayenin eline geçecektir.

Nitekim tarihte de böyle olmuş, günümüzde de onun savaşı verilmektedir.

Avrupa Birliği ABD ile savaş hâlindedir.

Avrupa müstemlekecilikle dünyaya hakim iken, dünya Avrupa devletleri tarafından bölüşülmüş iken; II. Cihan Savaşı’ndan sonra dünya ABD ve Sovyetler arasında bölüşüldü, ikili hakimiyete dönüştü. Sovyetlerin yıkılması ile tek ABD ekonomisi dünyaya hakim olmaya başladı. Şimdi EURO ile DOLAR arasında çekişme vardır. Greşam tarafından keşfedilen bir kanun vardır: Kötü para iyi parayı piyasadan kovar. Bu tam doğru değildir. Doğru olan, piyasada iki para dolaşmaz, sonunda bir para hakim olur. Dünya piyasasında kötü para iyi parayı kovsaydı, YTL dünyada tek geçerli para olurdu. Ama şu bir gerçektir ki, bugün yeryüzünde DOLAR ile EURO arasında çekişme vardır. Bundan elli sene sonra bu paralardan biri devreden çekilip gidecektir. Büyük ihtimal dolardan ve altından başka “altın para” hakim olacaktır. Birleşmiş Milletler’in kuracağı bir Merkez Bankası olacaktır. Bu Merkez Bankası “altın parası”nı basacak ve kuyumculara kredi olarak verecektir. Kuyumcular bu para ile altın satın alarak vitrine koyacaklardır. Yeryüzünde altın para kuyumculardaki altın stokları kadar olacaktır.

Ayrıca, İnsanlık Merkez Bankası ülkelere toprakları nisbetinde altın parayı kredi olarak verecektir. Bunların hepsi faizsizdir. Ülke Merkez Bankaları bu altın paraya karşılık “toprak paralar” çıkaracaklardır. İnsanlık Merkez Bankası illere nüfus ve toprakları ile orantılı olarak “altın para”yı kredi olarak verecektir. Her ilde bir “demir parası” çıkarılacaktır.

İnsanlık Merkez Bankası her bucağa altın para verecektir. Bu para nüfuslarına göre verilecektir. Bucaklar “buğday parası”nı çıkaracaklardır. Böylece artık dolar da euro da tarihe karışmış olacaktır. İşte o zaman liberallik gelmiş olacaktır. Şimdi ise karşılıksız faizli paranın düzeni sadece tekel yönetimle sağlanabilir. Bu da kapitalizmi doğurur.

Liberalliğin olmadığı yerde sosyallik de olmaz.

Sosyallik demek, insanların primsiz-aidatsız sigortalanmaları, masrafların vergilerle karşılanması demektir. Böyle bir düzen kapitalizmde sağlanamaz. Çünkü halka faizli kredi verseniz ödeyemez, iflas eder. Zorunlu olarak işçi olmak vardır. İşçinin de işe gelmesini sağlamak için onu aç bırakmak gerekmektedir. Sigortayı yalnız çalışan işçiler için yapmak demektir. Çalışmayanların canı çıksın demektir.

Bugün İslâmî aile tipi vardır. Aile fertleri dayanışma içindedirler. Eğer bu dayanışma olmasa insanlar niçin evlensin, insanlar niçin yaşlı anne babasına baksın, niçin sakat çocuğunu sırtında taşısın?

İşte bu düzen çökmektedir. Faizli sistem varlığını sürdüremez.

Tek yol vardır, insanlığı kurtaracak tek yol vardır, o da şeriat düzenidir.

Şeriat düzeni demek, ekseriyet sistemine dayanmayan demokrasi demektir.

Bu konularda bizimle kimse oturup konuşmuyor, konuşamıyor. Kur’an bize diyor ki; bırak onlar kendi havuzlarında yüzsünler. Biz “Adil Düzen”in gelmesi için çalışmaya devam ediyoruz…

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-415 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-245 İstanbul, 30 Haziran 2007

 

AVRUPA UGARLIĞINDA SİYASİ SORUN

Tarihte Sümer, Babil, İbrani, Hıristiyanlık ve İslâm uygarlıkları kurulmuş ve bin yıllık ömürlerini doldurarak geçmişlerdir. Bunlar hukuk ve yönetimde oluşmuş uygarlıklar idi. Bunlara karşılık batıda bu uygarlıklar teknik ve ekonomik uygarlıklara dönüşmüş ve Mısır, Yunan, Bizans ve Avrupa uygarlıkları doğmuştur. Bu uygarlıkların ömürleri de biner yıl sürmüştür. Uygarlıklardan biri zirvede iken diğeri yeniden doğmaya başlar. Bugün Avrupa uygarlığı zirvededir; II. Kur’an uygarlığı doğmaktadır.

Günümüz Türkiye’sinde Avrupa uygarlığına ulaşma çabasında olanlar vardır, yani bunlar batmakta olan bir gemiye binmek için çaba göstermektedirler.

Türkiye III. bin yıl uygarlığını kuracaktır. Biz buna inanıyor ve bunun için çalışıyoruz. Gaflet ve dalâlet, hattâ ihanet içinde olan eski Adil Düzen kaçkınları şimdi krizler geçirmektedirler.

Avrupa’yı çökerten nedir? Avrupa’yı iki şey çökertmektedir. Bunlardan biri ekseriyet sistemi, diğeri ise faizdir. Bu yazımızda ekseriyet sisteminin nasıl sorunlar çıkardığını ele alalım.

İslâmiyet Batı’ya demokrasiyi, lâikliği, liberalliği ve sosyalliği öğretti. Tarihî gelişmeler içinde Batı dünyası bunları benimsedi. Ama Batı bunları benimserken bu sistemle çelişen ilkeleri de kabul etti. Demokrasiye ve lâikliğe aykırı olan ekseriyet sistemidir; ekseriyet sistemi demokrasiye aykırıdır. Çünkü halk kendi istediğini değil de, ekseriyetin istediğini yapmak zorunda bırakılmıştır. Demek ki demokrasi yoktur. Kaldı ki lâiklikle ekseriyet demokrasisi hiçbir zaman bir araya gelmez. Ekseriyetin dediğini yaparsak lâiklik olmaz, lâiklik olursa ekseriyetin dediği olmaz. Bu iki kere iki dört eder kadar açıktır. Biz bunu birçok vesileyle söyledik ve yazdık. Ama kimse sesini çıkarmıyor. Çünkü herkes ekseriyet demokrasisinin kandırmaca olduğunu çok iyi bilmektedir. İşte böyle bile bile yanlışı savunma küfürdür. Hıristiyanlar veya Budistler kâfir değil, ekseriyeti ve lâikliği bir arada savunan insanlar kâfirdir.

Bugünkü Türkiye’de temel sorun ekseriyet sistemidir. Müslümanlar çoğunluktadır. Ne var ki çoğunlukta, hem de kahir çoğunlukta olan Müslümanlar devlete hakim değildir. Anayasa ekseriyetini işgal eden Müslümanlar hiçbir şey yapamamaktadırlar. Bunun sebepleri nelerdir?

a)      Kahir ekseriyette olanlar Müslümanlardır. Bunları karşı kutup olarak dengede tutan dinsiz lâiklerdir. Böylece ülkede herkes yaşayabilmektedir. Düşünün ki, anayasa ekseriyetini dinsiz lâikler alsa, o zaman Türkiye’de yaşamamız mümkün olur mu? Biz mü’minler ya ülkemizden kaçmak veya ölmek zorunda kalırız. Aksini düşünelim. Bugün dinsiz lâikler devletin gücünü ellerinde tutuyorlar; ya onu da Müslümanlar ele geçirseler, artık dinsiz lâiklerin Türkiye’de yaşaması mümkün olur mu? Bırakınız onların yaşaması; ekseriyet sistemi devam ettikçe, bu dini güç önce bizim adil düzeni yok edecek, sonra birbirlerini yok etmeye çalışacaklar. O halde bu ekseriyet sistemi oldukça biz hiçbir zaman huzur içinde olamayacağız. Ekseriyet sistemi sorunu çözmez.

b)      Müslüman olan Türkiye İslâmiyet’i bilmemekte, Batı’yı da kabul etmemektedir. Müslümanlar bin sene önceki içtihatlarla Türkiye’yi yönetemiyor. Yönetemiyor, çünkü İslâmiyet’in ruhuna aykırı olan ekseriyet sistemi ile İslâmiyet’e uygun yönetmek istemektedir. Ekseriyet İslâmiyet ile çelişkilidir. Doğa çelişkiyi kabul etmez. İşte, İslâmiyet’i benimsedikleri halde ekseriyet sistemini benimseyen yöneticiler çelişki içindedirler. Her sistemde kendi kurallarını uygulama zorunluluğu vardır. Ekseriyet sistemi demek, güçlünün yönetimi demektir. Seçim baskıya alınmak zorundadır. Ben baskı yapmayacağım dediğiniz zaman güçsüz iktidar olur ve o da devleti yönetemez. Batı Türkiye’de seçimde baskı istemiyor, Türkiye devletinde çatışma olsun istiyor. Böyle muktedir olamayan iktidar olacağına, muktedir anti demokratik yönetim daha iyidir. O halde ya ekseriyet sisteminden vazgeçmek ya da lâiklikten vazgeçmek gerekir. Bu hâliyle Müslümanlara iktidar teslim edilemiyor. Başaramıyorlar, beceremiyorlar. R. Tayyip Erdoğan bunu anlamış olmalıdır ki, kendi diktasını kurmak için Müslümanları partiden temizlemektedir.

c)      Merkezi yönetim çağımızın sorunlarını çözmüyor, çözemiyor. Çünkü sorunlar o kadar çeşitlenmiştir ki, merkezde alınan kararlarla topluluk yönetilemez. Bu da sonunda bir ekseriyet hastalığıdır. Türkiye’de en büyük parti iktidar olacak, sonra tüm ülkeyi sömürecektir.

d)      Nihayet, ekseriyetin atadığı hakimlerle yargı yürümez. Yargının üstünlüğünü sağlayamayan bir ülkede ne demokrasi ne de lâiklik olabilir. Yapılacak iş “hakimlik sistemi”nden “hakemlik sistemi”ne geçmedir. Yani, ekseriyetin dedikleri değil, hakemlerin dedikleri son karar olacaktır.

Avrupa Birliği sorunu da ekseriyet sistemidir. ESAM’ın araştırma dergisinde yayınlanacak bir makalemizde bu husustaki çözümler anlatılmıştır.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3476 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2671 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2643 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2161 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2538 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2557 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2291 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2179 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2190 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2600 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2487 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2347 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2303 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2444 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2445 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2408 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2451 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3054 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2683 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2680 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2759 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2964 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3152 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5496 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3560 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3089 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3878 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3726 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3886 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3845 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4126 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4638 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3026 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3127 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3982 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3858 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2867 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2957 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3968 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7743 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5625 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4186 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3586 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3727 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4749 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4469 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4758 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4679 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4834 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4559 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3411 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4489 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3637 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5187 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3864 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5163 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5031 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4949 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3552 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3490 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3702 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5166 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4218 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5440 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4099 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5285 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4430 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4438 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4582 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4779 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5324 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4126 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5272 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4537 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3856 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4393 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4601 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4132 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4109 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4095 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4549 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5662 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9839 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4661 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3711 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3859 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3359 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3391 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3757 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5717 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4253 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3454 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler