Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 418
BAKARA SÛRESİ 247.-AYETLER TEFSİRİ
21.07.2007
1047 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969....AKEVLER 40 YILDIR ÇALIŞIYOR....2005...2006...2007

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 418

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi                       21 Temmuz 2007                             Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 418. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Hedefimiz; “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunmasıdır. S. KARAGÜLLE, Reşat EROL

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ

KARŞILAŞITIRMALI EKONOMİ

AK PARTİ’NİN AKIBETİ

***

BAKARA SÛRESİ TEFSİRİ - 80. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ إِنَّ اللَّهَ قَدْ بَعَثَ لَكُمْ طَالُوتَ مَلِكًا قَالُوا أَنَّى يَكُونُ لَهُ الْمُلْكُ عَلَيْنَا وَنَحْنُ أَحَقُّ بِالْمُلْكِ مِنْهُ وَلَمْ يُؤْتَ سَعَةً مِنْ الْمَالِ قَالَ إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَاهُ عَلَيْكُمْ وَزَادَهُ بَسْطَةً فِي الْعِلْمِ وَالْجِسْمِ وَاللَّهُ يُؤْتِي مُلْكَهُ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ(247)

 

وَقَالَ   (Va QAvLa) “Ve kavletti.”

İsrail oğulları nebilerinden kendilerine savaşmak için bir melik başkomutan atamalarını isterler. Nebileri onlara “sonra savaşmazsınız” demiş, onlar da “neden savaşmayalım” demişler. Peygamber de bunun üzerine “size Talut’u melik tayin ettim” demiyor. Öyle olsaydı, “kâle”nin başına “ve” gelmezdi, sadece “kâle” denmiş olurdu. Karşılıklı konuşmalarda “ve” eklenmez. “Ve” gelirse aynı tarafın ilave sözler söylediği anlaşılır. Burada da öyledir, yani tartışmalar sürüp giderken bir ara savaş meşru hâle getirildi ve Talut’un melik olarak atandığını söyledi denmiş olmaktadır.

Benzer durumu Mekke’de de görüyoruz. Mekke Müslümanları ‘savaşalım, savaşalım’ diyorlar. Hicretten evvel buna müsade edilmemiştir. Hicretten sonra savaşa izin verildi ve savaşılması farz kılındı.

Bugünkü Türkiye’mizde de durum budur. Biz Adil Düzen Siteleri kurup örnek olarak insanlığa sunmadıkça, iktidara talip olamayız. Kendimiz “Adil Düzen”i öğrenmeliyiz. Binlere ulaşıp “Adil Düzen Sitesi”ni oluşturmalıyız. Adil Düzen sitelerinden yüz kadarını, yani her ilde bir “Adil Düzen Sitesi”ni kurmalıyız. İşte ondan sonra iktidara talip olabiliriz, yani millî mutabakat hükümetini kurabiliriz. Ondan sonra bize karşı çıkan olursa, iktidarımıza baş kaldıran olursa, işte o zaman kimsenin gözünün yaşına bakmayız.

لَهُمْ نَبِيُّهُمْ (LaHuM NaBıyYuHuM)  “Onlara nebileri dedi.”

Şartlar olgunlaşınca nebileri onlara melikin yani başkomutanın atandığını haber vermiştir.

Bugün Batı’da büyük sıkıntılar vardır. Sermayenin isteğine uyarak devletleri çökertmek için askerlerin elinden yönetim alınmış ve sivillere verilmiştir. Sermaye istediği zaman savaş çıkarıyor ve kanlar akıtıyor. Milyonlarca insan ölüyor. Sonra savaş bitiyor. Galip belli, mağlup belli. Ama masa üzerinde bu sefer savaşı körükleyen Yahudi sermaye patronları geliyor, mağlupları ortadan kaldırmıyor; kölelik yasaktır, toprakların alınması ve verilmesi yasaktır diyor. Savaşacaksın, öleceksin, ekonomin harap ve bitap hâle gelecek. Ondan sonra da o masa başına oturacak ve ahkam kesecek. İşte, Batı düzeni şimdi bu sömürü sermayesinin sömürme tezgahı düzeni olmuştur.

Kur’an ne diyor?

Kur’an diyor ki; önce meclis seçilmiş -ama ilim adamlarından seçilmiş- insanlardan oluşacak. Çünkü meclis yasama organıdır. Yasama ilme dayanır, ekseriyetin arzusuna değil. 1000’e yakın üyenin katıldığı mecliste olanlar, dayanışma ortaklıklarını kurarlar. Bunların sayısı yaklaşık on kadardır. İlmî dayanışma ortaklıkları kurarlar. İlmî dayanışma ortaklıklarının sorumluları ilmî şurayı oluşturur.

İşte bunlar kendilerine bir başkan seçer. Bu başkan meclisin başkanıdır. Ama Kur’an’a göre bu aynı zamanda devlet başkanıdır. Bunun bir veziri vardır; başveziri vardır, yani sadrazamı vardır, başbakanı vardır. Sivil yönetimin başıdır. Hükümet vezirlerden oluşur, vezirleri şura üyeleri atarlar.

Bu meclis başkanı -aynı zamanda devlet başkanı olan zat- başbakanın yanında bir de başkomutan atar. Bu da askerin başıdır. İşte bu atama yetkisi meclis başkanının yani aynı zamanda devlet başkanı olan zatın yetkisindedir. İsrail oğulları öyle görüyor.

Demek ki, bu âyetlerden öğrendiğimize göre, meclis başkanı aynı zamanda devlet başkanıdır. Çift başlılık yoktur. Çift başlılığı icat eden ve dünyayı fitne içinde boğmak isteyen Ebu Leheb teşkilatıdır, sömürü sermayesidir. İslâmiyet’in kabul ettiği temel prensip budur, iş bölümüdür, yani görevler farklıdır, her görevin bir görevlisi vardır. Görevli aynı zamanda yetkilidir, yani görev hakkında kararı daima kendisi alır, son söz onundur. Görevler arasında kesin sınırlar vardır. Dolayısıyla yetkiler arasında da kesin sınırlar vardır. Bir görev iki kişiye verilmez. Dolayısıyla görev tecezzi kabul etmez. Yetkiler sınırlı ama kesin olduğu gibi sorumluluk da sınırlı ve kesindir. Bir iş yapılmadığı zaman biz o işi kimin yapmadığını çok açık ve net olarak biliriz. Görevli görevden dolayı ücret istihkak eder, o da onun hakkıdır.

Halk nebilerinden melikin ba’sedilmesini istemiştir. Allah’a söyle bize melik ba’setsin dememişlerdir. Halk daima  din adamlarından talepte bulunur. Başkan yetkilileri atar. Bu cemaatte birliğin esasıdır. Başkanın her şeyi yapamayacağını bilir. Ama yine de her şeyin onun tarafından yapılmasını ister. En azından görevliyi onun tayin etmesini ister. Bu başkanlar nebiler olmuşlardır. Başlangıçta hanedanlık sistemi sürmüştür. Çünkü bunların yetişeceği aile dışında bir müessese mevcut değildir. Görevde esas olan ehliyettir. Çünkü görev bir hak değildir. Cumhurbaşkanlığı da hak değildir. Başkomutanlık da hak değildir. Başbakanlık da hak değildir.

Eğer bir şey soya dayanılarak daha iyi hallediliyorsa, soya dayalı olarak çözülür. Başka bir yol daha iyi ise, mesela ekseriyet seçimi ile oy kullanılır. Yetmiş milyon insan sıraya girip ben başkanlık yapacağım gibi hak iddia edemez. Seçme de bir hak değildir. Yani insanlar oy kullanırken kendilerinin hakkı olarak oy kullanmazlar, kendilerinin görevi olarak oy kullanırlar. Allah’ın halifesi olarak yaratıldıkları için O’nun adına oy kullanırlar. Topluluk adına oy kullanırken topluluğun çıkarlarını düşünerek oy kullanırlar. Yani ben oyumu verirken topluluk çıkarlarını düşünerek oy vermem gerekir. Kendi çıkarlarımı düşünerek oy versem görevimi yerine getirmemiş olurum.

إِنَّ اللَّهَ (EinNa elLAHa)  “Allah”

Karşı taraf yanlış biliyorsa, yanlışını düzelten cümleyi kullandığınızda başına “inne” getirirsiniz. Yani, siz yanlış düşünüyorsunuz, benim başkomutanı seçmem doğru değildir, “Allah” seçecektir, “Allah” atayacaktır. Onun için başına “inne” gelmiştir. Demek ki nebinin doğrudan başkan atama yetkisi yoktur. Bu yetki Allah adına topluluğa verilmiştir. Nebi sadece haber vericidir, yani kimin seçildiğini ilan eder.

Bugün de öyle değil midir?

Meclis başkanı kendisi atama yapmaz. Seçimi yaptırır ve seçimi kimin kazandığını bildirmiş olur. Buradaki “inne” bize bunu anlatmaktadır. Demek ki şura üyeleri talep etmektedirler. İstişare edecek yahut bir usulle seçim yapılacaktır. Yine topluluk seçecektir. Yani nebileri diyor ki, ben değil Allah ba’setmiştir.

Şimdi buradaki sorun ve soru nedir? Vahyin alındığı zamanlarda melek gelir, nebiye işte filan kimse başkomutan olsun der, nebiye bildirir, nebi halka filan baş komutandır diye insanlara duyururdu. Kur’an’dan sonra vahiy olmadığına göre Allah alimlere, meclis başkanlarına nasıl bildirecektir?

Kur’an bunu şöyle düzenlemiştir:

a)      Aşirette meclis aşiretin erginlerinden oluşur. Onların kararları Allah’ın kararı olmaktadır.

b)      Bucakta ilk ehliyetliler meclisi oluşturulur. İlk ehliyetlilerin kararları Allah’ın kararı olmuş olur.

c)       İl merkez bucağı o ildeki yüksek ehliyetlilerden oluşur. Onların merkez bucakları için aldığı kararlar Allah’ın yani topluluğun kararı olur.

d)      Devlet meclisi üstün ehliyetliler arasından seçilmiş üstün ehliyetlilerden oluşur. O bucağın merkez kararları devlet kararıdır, Allah’ın kararıdır.

Burada takip edilen yol şudur. Ancak alim olanlar seçilebilir. Alimlik imtihanla sabit olmaktadır. İmtihan daha önceki alimler tarafından talip olanlar içinden yapılmaktadır. Önce filan kişi milletvekili olur diye kişilere diploma verilmektedir. Kim vermektedir? Dayanışma ortaklıkları vermektedir. Sonra halk bunların arasından kendilerine temsilci seçmektedir. Meclis bunlardan oluşmaktadır. Seçerken bunlara oy kullanmaktadırlar. Onlar da temsil ettikleri kimselerin adlarına oy kullanmaktadırlar. Böylece meclisin kararı tüm ülkenin kararı hâline gelmektedir.

Buradan şunu öğreniyoruz. Başkomutan meclis tarafından seçilecektir. Bunu seçtirecek olan meclis başkanıdır. Seçilecek kimse ehliyetli olmalıdır. Ama ehliyetli olma demek başkomutan olma demek değildir. Başkomutanı meclis seçmelidir. İşte bu sebepledir ki Kur’an da “Allah” diyor.

Demek ki bugünkü seçim doğrudur. Meclisi başkanı atamıyor, meclis başkanı seçtiriyor. Burada yanlış olan bu seçimin ekseriyetle yapılmasıdır. İkincisi de atanmışın meclis başkanının üstüne getirilmesidir.

Burada yine sorunlarla karşılaşıyoruz. Devleti dışarıda kim temsil edecektir? Meclis başkanı mı, yoksa başkomutan mı? Dışişleri demek savaş işleri demektir. O halde savaş işlerini tedvir eden yetkili melik olduğuna göre, devleti dışarıda başkomutan olan melik temsil edecektir. İçeride kim temsil edecektir? İçeride de sadrazam olan başbakan temsil edecektir. Nasıl ailede baba çocuğu dışarıda temsil ediyor, annesi çocuğu içerde temsil ediyorsa; bugün olduğu gibi devleti de dışarıda başkomutan temsil edecek, içeride ise başbakan temsil edecektir.

Değişecek olan nedir?

Başbakan da başkomutan da meclis başkanının emrindedirler. Yasama organı en üst kuruluştur. Bugün de anayasamızda bu böyledir. İkincisi, bugün sözde genelkurmay başkanı başbakana bağlıdır. Böyle olmayacaktır. İki eşit seviyede kişidirler. Biri idareyi, diğeri de orduyu temsil eden iki kişidir. Bunların üstünde meclis başkanı vardır. O bunlar arasındaki dengeyi korur. Biz İstiklâl Savaşı’mızı bu usul ile kazandık.

قَدْ بَعَثَ (QaD BaGaÇa)  “Şimdi size ba’setmektedir.”

Kad” kelimesi fiili mazilere geldiği zaman hâli de içeren bir mazidir. Türkçede hâli ve geleceği içeren hâl kipi vardır. Arapçada hâli ve geçmişi içeren “kad”lı cümleler vardır. Yani burada nebiler, meclis başkanları seçimlerin sonucunu ilan etmektedir.

Seçimi nasıl yaptırmaktadır?

Seçilecek kimse yani devlet başkanı, başkomutan buna ehil olmalıdır. Bizim ülkemizde buna ehil olan kimseler ordu komutanlığı yapmış orgenerallerdir. Bunun neden böyle olduğu bundan sonra açıklanacaktır.

1)      İlmî dayanışma sorumluları milletvekillerine yardımcı olmak üzere cumhurbaşkanlığına askerlerden adaylar gösterirler. %5 oy için bir aday gösterilebilir. Bu adaylar ehliyete sahip değilseler, diğer parti başkanları hakemler nezdinde dava ikame ederek adaylığı iptal ettirebilirler.

2)      Milletvekilleri sıralama yaparlar ve birinci gelen kimse başkomutan olarak atanmış olur. Böylece görev başlar.

3)      Sonra başkomutan orgenerallerden ordu komutanları atar. Türkiye’de 12 ilde 12 ordu vardır. Bunlar birer emir atar. Halk bu emirlerden kendi bölgeleri dışında olan komutanlara biat eder. Onun birliğine katılır. Böylece %5 asker toplayabilen ordu komutanı olur. 12 ordu komutanına halkı bağlayan kimse başkomutan olmuş olur. Bu safhalardan her biri yargı denetimindedir.

İşte bu şekilde seçilen kimse Allah tarafından ba’sedilmiş olur. Artık bu kimse başkomutandır.

Bu görevden nasıl alınacaktır? Yargı kararı ile alınacaktır.

Yargı neye dayanarak kararlar alır?

1)      Komutanlarından biri mağlup olursa başkomutanlığı sona erer. Çünkü merkezi sorumluluk vardır. Bu esasa uyulduğu zaman saltanatın kaldırılması son derece normal bir olaydır. Madem ki mağlup olmuştur, başkomutanlığı yani devlet başkanlığı/melikliği son bulur.

2)      Melik görev sınırlarını aşar da kuvvete dayanıp sivil idareye müdahale ederse, onların işlerine karışırsa, hakemler kararı ile görevden alınır. Hakemler nezdinde davayı yine parti başkanları, ilmî dayanışma ortaklıkları sorumluları açarlar.

3)       Komutanları atamış ama komutanları halk tarafından kabul olunmamış, dolayısıyla ordularının teşkilini tamamlayamamış melikin melikliğine son verilir. Bunun için belli mühletlerin verilmesi gerekir.

4)      Yaş haddini dolduran komutan görevinden alınır. Ölüm veya ağır hastalık bunların içindedir. Yaş haddi 63’tür. Bu yaşa ermedikçe başkomutan değiştirilebilir mi?

Burada bir soru gelebilmektedir. Acaba bir başkomutan kaç seneliğine atanır? Kur’an’da en büyük iş akitleri sekiz sene olarak belirlenmiştir ama on sene de olabilir. 63 yaşına gelmese de, on seneden sonra emekliye ayrılması esasını kabul edebiliriz, yahut sekiz sene olarak kabul edebiliriz.

Bir de büyük hac günü deniyor. Bu da Cuma ile kurban bayramının aynı güne rastlaması yılıdır. Bu yedi senede bir olmaktadır. Kur’an’ın işareti ile büyük hac olması, devlet başkanının o zaman atanması anlamında alınabilir. Demek ki sınırlı görevlendirme usulünü kabul ederiz.

Demek ki meclis başkanı seçmeyecek, meclis başkanına seçtirecektir. Bu seçilen melik babasının melik olduğu kimse değildir. Soy seçilmemektedir, kendisi seçilmektedir. Kur’an geçmişteki bir olayı anlatmaktadır ama aynı zamanda şimdi bizim ne yapacağımızı bildirmektedir. Fıkıhçılara göre; bizden önceki şeriat bizim için de şeriattır. Ancak bizim dört delil içinde şeriat olduğu sabit olmalıdır.

Demek ki biz bu tefsirleri yaparken yeni usul icat etmiyoruz, icma ile sabit bulunan usulü uyguluyoruz.

لَكُمْ (LaKuM)  “Size komutan atamaktadır.”

Kimlere? Mele’ olanlara. Kimlerdir bunlar? Dayanışma ortaklıkları başkanlarıdır. Eğer bunlar asker olacaklarsa onun emrinde olacaklardır. Her mü’minin iki türlü hayatı vardır. Askeri hayatta kişi komutanına tabidir. Savaş dışında komutanını değiştirebilir ama seçtiği komutana uymak zorundadır. Herkes kendi ordusunu kendisi seçer ve onun emrine girer. Ordu komutanları da melikin emrindedirler. Böylece artık kişi olarak başkomutanın emrinde olmayan kimse yoktur. Başkomutanın emrine girmek istemeyen komutan ülkeyi terk eder. Burada “leküm” emri onların da komutanı olduğunu, artık onun emrinde olacaklarını bildirir.

Kimler mele’dirler veya mele’lerden olurlar?

Kur’an bu hususta açık hükümler koymamıştır. Bu husus topluluğa bırakılmıştır.

Türkiye’de olanlar ise iki grupta toplanırlar. Askerler, orgeneraller mele’dirler. Bu askeri meclis oluşturulmalıdır. Bunlar mele’ olacaktır. Bunlar başkomutanın emrinde olmalıdırlar. Askerlik çarkında eğitile eğitile bu duruma ulaşmışlardır. Sonunda halk onları komutan yapmıştır. Askeri meclisin içinde emekli ve muvazzaf orgeneraller yer alacaktır. İkincisi de, siyasi partiler ve onların milletvekilleridir. Mele’ bunlardır. Türkiye Cumhuriyeti geleneği bunlara dayanır.

Türkiye’de bunların dışında halkı temsil eden bir kuruluş yoktur. Odalar ve sendikalar halkı değil, kendilerini temsil ederler.

Adil Düzen Anayasası’nda ise dini ve mesleki dayanışmalar da yer almaktadır.

طَالُوتَ (OAvLUT)  “Talut’u”

Harut, Marut, Talut, Calut adları vardır.

Talut” kök olarak uzun anlamında “tul”dan gelmektedir. Uzun boylu demektir. Başkomutanlığın vasıflarından biri boylu poslu olmaktır. Böyle olursa düşmanlar onun heybetinden korkarlar. Ayrıca askerler de komutanlarının güçlü olmasından cesaret alırlar.

Talut” kişinin ismi de olabilir. Yahut iri boylu kocaman kimse anlamımda da olabilir. Harfi tarifsiz gelmiştir. O zaman nekre olup gayri munsarif olmuş olur.

Demek ki siyasi partiler devlet başkanı adaylarını gösterirken vücut yapısının heybetli olmasına da dikkat etmelidirler. İmamlık vasıflarını sayarken; a) En çok bilen olacak, b) En çok yaşlı olacak, c) En çok o işte deneyimli olacak, kıdemli olacak, d) En çok güçlü olacak.

Güçlü olma ne ile ölçülecektir? Kilosu ve ağırlığı uygun olma şartı ile en çok boylu olan başkanlığa layık olacak demektir. Şişmanlığı ölçmek için orta parmak bileğe sarılır. Değiyorsa, normal insan demektir. Boşluk kalıyorsa zayıftır. Değmiyorsa şişmandır.

مَلِكًا  (MaLıKan)  “Bir melik”

Melik” sıfatı müşebbehe bir kelimedir. Malik demektir. Meleke, kabiliyet demektir. Mülk kelimesi buradan geldiği gibi, melek kelimesi de buradan gelmektedir.

Nebiler bizzat komuta da ederler. Nebi var, resul var. Nebi-resul de vardır. Yalnız nebi vardır.

Nebiyi meclis başkanı, resulü devlet başkanı, meliki de başkomutan olarak adlandırmış oluyoruz.

Kur’an’da imam da geçmektedir. Beş vakit namaz kıldıran başkana imam denmektedir. Cuma imamı da imamdır. Melik ise devlet başkanıdır. Savaşma görevi ve izni ona verilmiştir. Savaşta iki cephe kurulur, karşılıklı vuruşurlar. İslâm düzeni barış düzenidir. Halkı zorla askere alıp savaştırmaz.

Melik” hâl olduğu için nekiredir ve mensubdur. Haller nekire olarak gelirler. Başka hâl onların türü sayılır. “Raeytü er-recüle el-hasene” dendiği zaman, hasen olan racülü/adamı görmüş olursun. Hasen burada sıfattır. Tavsifî olur, yani racül zaten güzeldir. Sadece vasfını da belirtmiş olur. Takyidî ise çirkin olan değil de hasen olan racülü görmüş olur. Yani hasen olmayan recüller de vardır demektir. “Raeytü er-racüle hasenen” dediği zaman ben racülü hasen olarak gördüm demektir. Bir adamın değişik hallerini ifade eder.

Bu sebepledir ki “melik” nekiredir ama “Talut” ise özel isim olduğu için marifedir.

Bu ifade şunu gösterir. Melikin muvakkat olması caizdir. Hâldir. Değişebilir demektir. Yani melik olan ölünceye kadar melik olacak demek değildir. Savaş için atanan melikin savaş bitince görevi sona erdiği gibi, vekil atama olduğu için geçici görevlendirme ve bitince onu görevden alma caizdir demektir. Böylece bugünkü belli zamanlar için atamaya Kur’an’da delil bulmuş oluyoruz. Meşruluğu ifade eder.

Meseleyi baştan ele alalım. Ben yetkimi temsilcime veriyorum, istediğim zaman ondan temsilciliğimi alıyorum. Temsilci olma şartı yani %5’ten az temsilci ile kaldığı zaman onu temsilci atayanları bir başkasına aktarma durumundadır. Bu hâli muhafaza ederse temsilciliği sona ermez. Şura üyeleri de başkanı sıralama usulü ile sonunda ittifakla seçmişlerdir. Ancak ittifak ederek başkanlığını düşürebilirler. Böyle yaparak yeni komutan atarsanız, eski komutanın komutanlığı fahri komutanlığa dönüşür. Protokolde yeni başkandan önce gelir. Ama yetkileri sadece yeni başkana üst olma durumundadır. Halk artık onu kendisine başkan olarak tanıyamaz.

قَالُوا (QAvLUv)  “Kavlettiler.”

Kendilerine melik ba’setmesini istediklerini nebiye söylüyorlar, sonra sonuçları beğenmiyorlar.

Bugün de öyle yapılmıyor mu?

‘Seçim yapalım, seçim yapalım’ derler; sonra istedikleri oyu alamayıp kendileri seçilemeyince de ‘seçimi yenileyelim’ demeye başlarlar. Çıkan sonuçlara karşı çıkarlar. Kendi koydukları kurallara kendileri uymazlar. Onlar için kural yoktur. Onlar için şeriat yoktur, onlar için kanun yoktur. Kanun onlar için kanuna uyan insanları istismar için kullandıkları bir araçtır. ‘Mü’minler nasılsa kurallara itaat ederler, kuralları Allah’ın emri kabul edip onun dışına çıkmazlar. İslâmî kuralları onlara öğretmezsek, bizim koyduğumuz kuraları Allah’ın emri kabul edip bize uyarlar, böylece onları sürü hâlinde idare ederiz! Biz ise kuralları öyle koyar ve öyle ayarlarız ki, bizim işimize gelsin. İşimize gelmezse, bir izah yolunu buluruz ve değiştiririz. O halde meclis ne güne duruyor, kanunları oradan geçirir ve istediğimiz şekilde yönetiriz!’ derler.

Önce seçim istiyorlar ama sonra istedikleri seçilmeyince bu sefer seçim hileli oldu deyip iptal ediyorlar. Çok sıkışırlarsa bir akılsızı destekleyip başa geçiriyor ve ona istediklerini yaptırıyorlar.

İnsanlık ne kadar büyük zulüm içindedir.

1924’e parti kapatıldı. 1933’te parti kapatıldı. 1938’de İsmet İnönü zorla cumhurbaşkanı yapıldı.

1960’ta müdahale edildi, 1971’de müdahale edildi, 1980’de müdahale edildi, 1997’de müdahale edildi, 2007’de müdahale edildi. Çünkü o yıllarda istemedikleri kimseler seçildi.

Seçim var ama; onlar kazanırlarsa seçim meşrudur, değilse o zaman o seçim hilelidir.

Medreseler kapatıldı. Tarikat yasaklandı. Hedef neydi? Halk şeriatı bilmesin. Ne yaptılar? Atatürk’ü Koruma Kanunu çıkardılar. İşlerine gelenleri aynen bırakıyor, sonra Atatürk’e hakaret ediyorsunuz diyorlar! Size kanun değiştirtmiyorlar. Başörtüsü kanunu olmadığı halde, Anayasa Mahkemesi yasakladı diyorlar ve kimse değiştiremiyor! Ama Mustafa Kemal’in hakimiyet-i milliye kuralı hakimiyeti Avrupaiye oluyor!

Elimizde Kur’an olmasa önümüz karanlıklarla dolmuştur. Ama Kur’an önümüzü aydınlatıyor.

Bütün bu oyunlar berhava olmaktadır. “Adil Düzen” geliyor. İlâhi düzen geliyor, şeriat düzeni geliyor. Gerçek demokrasi geliyor, gerçek lâiklik geliyor, gerçek liberallik geliyor, gerçek sosyallik geliyor. Kâfirler istemese de geliyor. Onlar oyun oynuyor, Allah da oynuyor ve sonunda Allah hayırlısını yapıyor.

1900’lerde dine saldırdılar, içtihat doğdu.

1910’larda imparatorluğu yıktılar, Kuvva-yı milliye doğdu.

1920’lerde hilafeti kaldırdılar ama bu arada bütün Anadolu Müslümanlaştı.

1930’larda lâikliği anayasaya koydular, muasır medeniyetin üstüne çıkma hedeflendi.

1940’larda çok partili sistem geldi.      

1950’lerde Atatürk kanunu çıktı ama Türkiye’ye demokrasi geldi, ülkenin İslâm kalacağına karar verildi.

1960’larda Müslümanlar örgütleşti.

1970’lerde Müslümanlar hükümete ortak oldu.

1980’lerde Türk ordusu İslâmiyet’e sahip çıktı.

1990’larda Müslümanlar ekseriyeti ellerine aldılar ve iktidar oldular.

2000’lerde Müslümanlar anayasa ekseriyetini aldılar.

Demek ki bütün hileler kâr etmiyor.

Ufukta ne mi görünüyor?

Mağlup olacaksınız ve yaptıklarınızın karşılığında cehennemde haşr olunacaksınız.

Türkiye’de iş adamları ve siyasiler vardır, kendi geçici çıkarları için kanun çıkartırlar. Bazen çıkarttıkları kanun işlerine yaramaz, sonra kendileri karşı çıkarlar.

Yüzde on barajını Millî Görüşün iktidar olmaması için çıkardılar. Ama o barajda kendileri boğulunca şimdi bizzat kendileri barajı yüzde beşe indirelim diyorlar. Cumhurbaşkanını halk seçsin diyorlar, sonra kıyametler koparıyorlar. Gümrükler bir yükselir, bir düşer. Kotalar konur, sonra kalkar. Vergiler bir yükselir, bir düşer. İşte, önce talep, sonra olmadı yeniden talep. Bu yaptıkları inanmayanların temel kuralıdır.

Mü’minler Hazreti Nuh zamanından beri inandıkları kurallara hâlen inanıyor ve savunuyorlar. 5000 senedir değiştirmediler. Şimdi de sadece sanayi devrimine uyarlayacaklar, eskisini bozmayacaklar.

أَنَّى يَكُونُ لَهُ الْمُلْكُ عَلَيْنَا (EanNAv YaKUvNU LeHu elMüLKü GaLaYNAv)  

“Bizim üzerimize onun mülkü nasıl olur?”

Komutan ba’set de savaşalım diyorlar. Yani aslında istedikleri nedir? Bizi komutan yap demek istiyorlar. Herkes komutan olmaya talip, herkes melik olmaya talip. Ama kendisi seçilmeyince bu sefer doğrusunu seçmedin diye itiraz ediyorlar. Onlar nebilerinden melik atamasını istiyorlar, nebi de Allah atadı diyor. Onlar Allah’ın atadığına itiraz ediyorlar.

İşte, bugünkü insanlığın hâli budur. Allah’a inanıyorlar ama Allah böyle deyince, nasıl böyle emir olur diye karşı çıkıyorlar. Allah eğer onların istediğini emrederse kabul ama Allah onların hoşlanmadığını emrederse ret cevabını veriyorlar. Bu yalnız inanmayanların hâli değildir.

Günümüzde maalesef Allah’a inandık diyen kimselerin hâli de budur. Gelin televizyonda halka fıkıh kitabını okuyalım, mezhepleri anlatalım diyoruz. Kabul etmiyor ve halkın kafası karışır diyorlar. Kendilerini Allah’tan daha akıllı görüp Allah’ın emrettiklerini gizlemeye çalışıyorlar. Bizim üzerimize O’nun mülkü vasıl olur diyorlar. Allah bunu bize gönderdi diyorlar ama onlar yaptıklarıyla Allah’ın yanlış yaptığını söylemiş oluyorlar.

Bununla beraber, ‘bizim işimize gelmiyor, biz olmalıyız’ demiyorlar. Kural koyuyorlar, esbabı mucibe ile itiraz ediyorlar. İnsanların buna hakları var mıdır? Bizim Allah niçin bunu yaptı demeye hakkımız var mıdır?

Nebi bunlara cevap verirken, ‘Allah böyle istiyor’ deyip o da gerekçesini izah etmeseydi, bizim buna hakkımız olmazdı. Ama Allah sormamızı, itiraz etmemizi istiyor. Bizimle tartışıyor. Niçin? Biz söylediklerini anlayalım, hikmetlerini ve illetlerini bilelim diyor.

Nitekim Hazreti İbrahim aleyhisselâm da ‘ölüleri nasıl diriltirsin’ diye sormuş, Allah da ona ‘inanmıyor musun’ demiş. Allah ‘inanmıyor musun’ deyince, ‘inanıyorum ama kalbimin tatmini için’ demiş. Allah, dört kuş al, onları sana alıştır, çağırdığın zaman sana gelsinler. Nasıl alıştırıyorsun? Yem veriyorsun, kırmızı bez gösteriyorsun. Kuşlar kırmızı bezi görünce yeme koşuyorlar. Bu hayvanları eğitmenin temel kuralıdır. Sonra kuşları uzaklara tepelere koyuyorsun. Hepsi ayrı tepede. Kırmızı bezi gösterince sana koşup geliyorlar.

İşte, ölüler de kıyamette aldıkları işaretle koşup geleceklerdir. Allah Hazreti İbrahim’e orada nasıl dirileceğini anlattığı gibi burada da İsrail’in meleine Talut’u niçin melik seçtiğini anlatmaktadır.

Böylece anlıyoruz ki, bizim de öğrenmek için itirazlar yapmaya, Kur’an’a bile itirazlar yapmaya hakkımız vardır. Nitekim burada okurken de yani seminer ânında aklımıza uymayanlara itiraz ediyoruz. Bu bize Allah’ın izin verdiği, hattâ emrettiği bir şey olmaktadır.

وَنَحْنُ أَحَقُّ بِالْمُلْكِ مِنْهُ (Va NaXNu EaXaqQu BieLMuLKı MiNHu)  

“Biz mülke ondan daha ehakkız.”

Burada önemli bir gerekçe ileri sürüyorlar. Birinin üst olabilmesi için ondan daha ehak olması gerekir. Burada imamlık için genel kural getiriliyor, kim daha lâyık ise o seçilecektir.

Şimdiki parti başkanları listeleri alıyor, kumar oynar gibi tanzim ediyor ve adayları sıraya koyuyorlar. Oysa, öyle bir mekanizma olmalıdır ki, kim ehak ise o listede yer almalıdır.

Bunu mele’ de kabul ediyor. İtirazları kurala değildir, sadece kurala göre kendilerinin daha ehak olduklarını ileri sürüyorlar. Herkesin itirazsız kabul ettiği bir kural vardır, o da ehak olan melik olmalıdır.

Aynı ilke devlet başkanı seçimi için de kullanılmalıdır.

R. T. Erdoğan tek seçici olarak A. Gül’ü cumhurbaşkanı adayı seçmiştir. Bu seçim şeriata aykırıdır. Meclis’in seçmesi gerekir. İkinci hata da, A. Gül cumhurbaşkanlığına ne ilmen ne de cismen daha ehak değildir. Ama Erdoğan onu seçti. İşte o zaman isyan oldu. Allah izin vermedi. Erdoğan’ın gerekçesini izah etmesi gerekirdi; “Ben adaylar arasından A. Gül’ü şu şu gerekçelerle seçtim” demelidir: “Madem ekseriyet sistemi var, madem ki meclisin kahir ekseriyeti bende var, ben onu temsil ediyorum. Ben seçiyorum. Kimseye danışmıyorum. Ben kendimi ehak görüyorum. Hakkımı A. Gül’e devrediyorum.”

Bu açıklama Batı mantığı içinde doğrudur. Ama şeriatta doğru değildir.

Bir defa, ekseriyet iktidarı yoktur; ikincisi, tek seçicilik yoktur; üçüncüsü, başkanlık hak değil görevdir, devredilemez; dördüncü olarak da, en ehak olduğunu gösteren bir cümlen bile yok.

Mesela, başkanlığa talip olanda ne kural aranacaktır? Kim daha lâyıktır?

Kur’an’a göre layık olmanın kurallarını sıralamamız lazımdır.

a) Bir görev verilirken kim o göreve daha lâyık ise onu görevlendireceksiniz. Ona en lâyık olan kimse o işi yapmayı bilen kimsedir. Pilot olmayana uçağı teslim edip ‘al da şunu uçur’ diyemezsiniz.

b) Bilmek yeterli değildir, bildiğini yapabilme gücüne de sahip olmalıdır. İnşaatı yapmayı bilmek başka, onu yapabilme gücüne sahip olmak başkadır. Görevi yapma imkanına kişi ne kadar sahip ise onu önce seçeceksiniz, onu tayin edeceksiniz. Burada seçeceklerden çok emrine gireceklerin durumu göz önünde bulundurulur.

c) Bunlarda eşit iseler, yaşlılık durumunu ele alırsınız, yaşlı olanı daha çok bilir kabul edersiniz. Bu varsayımdır. Ama başka ayıracınız yoktur.

d) Yaşça da eşitseler, boyuna bakarız, hangisi daha boylu ise o güçlü kabul edilir ve o seçilir.

İşte bu kriterlerden hepsi ekseriyet seçimindeki bir oydan daha makuldür.

وَلَمْ يُؤْتَ سَعَةً مِنْ الْمَالِ (Va LaM YUvTa SaGaTan MiNa eLMAvLı)  

“Maldan ona bir seat verilmemiştir.”

İnsanlarda dört meleke vardır; fikir, his, irade, ünsiyet.

Fikir doğruyu yanlıştan ayırır, his iyiyi kötüden ayırır, irade yararlıyı zararlıdan ayırır, ünsiyet adaleti zulümden ayırır. İyinin kriterleri vardır; varlık yokluktan iyidir, birlik ayrılıktan iyidir, evrim durağanlıktan iyidir, iktisat israftan iyidir.

Bu özelliklere dayanarak sosyal müesseseler ortaya çıkmıştır.

Fikirlerin dille içtimaileşmiş şekli ilimdir.

Hislerin sanatla içtimaileşmiş şekli dindir.

İradenin teknikle içtimaileşmiş şekli ekonomidir.

Ünsiyetin hukukla içtimaileşmiş şekli yönetimdir.

İşte, insanlık tarihte bu şekilde evrim geçirmiştir.

a)      İlk dönemlerde insanları din yönetmiştir. Diğer müesseseler henüz doğmamıştı bile.

b)      Sonra siyasiler yönetim gücünü ele geçirmiş, yönetimi onlar yapmışlardır.

c)       Daha sonra siyasileri para gücü emirlerine almıştır. Bugün yönetimi sermaye yapmaktadır. Sömürü sermayesi dünyayı eline alıp yönetmek istemektedir.

d)      Bugün ilim de sermayenin emrindedir. Ama Kur’an’a göre, insanlığı sermayenin tahakkümünden kurtarmak için bir Talut beklenmektedir. Mehdi geleceğine dair bir işaret yoktur, ama bu âyet bize bir Talut’un geleceğini haber vermektedir. Nereden biliyoruz? Tebbet Sûresi’nden biliyoruz. Savaşlar dünyayı yöneten sömürü sermayesinin çökeceğini haber veriyor. Tebbet Sûresi’ne göre hem mafya hem de CIA yok olacaktır. Bunlara finans sağlayan Masonlar da yok olacaktır. Yani sermayenin hakimiyeti bitecektir. O halde bunu yapacak bir Talut gelecektir demektir. Bunu meclis atayacaktır. Bu bir devletin atadığı mı, yoksa Birleşmiş Milletler’in atadığı bir Talut mu olacaktır, şimdilik Kur’an’dan istidlâl edilmiş değildir.

Bugünkü dünyada yaygın kanaat kim zenginse onun adamının seçilmesi ehaktır. Parası olan milletvekili olacaktır. Bizim arkadaşlar bile paraları ile milletvekili olmayı hayal etmişlerdir.

Servet ancak devlet varsa oluşur. Çünkü devletin olmadığı yerde yağmacılık vardır. Parası olan devlet kuruyor demek, başkasının sağladığı imkanları kullanarak edindiği servetle ona karşı direniyor ve onu istismar ediyor demektir. Ayrıca, devlet dayanışmaya dayanır, oysa mal çekişmenin kaynağıdır.

قَالَ إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَاهُ عَلَيْكُمْ (QAvLa EinNA elLAvHa iSTaFAvHu GaLaYKuM) 

“Allah sizin üzerinize onu istıfa etmiştir.”

Topluluk sizin üzerinize onu seçmiştir. Önce başkanı Allah seçti demiyor. Burada Allah’ın halifesi olan topluluk seçti denmiş oluyor. Sonra da seçilen seçenlerin üstüne hakim oluyor, onlara emrediyor. Bu nasıl oluyor? Seçilen ortak güçle seçilmiştir. Onda artık topluluğu temsil gücü vardır. Oysa sonraki itaatte kişi tek başına itaat etmektedir. Seçerken Allah’ın halifesi olarak oy kullanmıştır, şimdi de itaat ederken Allah’ın kulu olarak hareket etmektedir. Seçerken bir kamu görevlisidir, itaat ederken de kamunun işçisidir.

Onu seçmiştir denmektedir. “İstıfa” saflaştırma demektir. Ayıklaya ayıklaya son olarak onu başa çıkarmıştır.

İşte burada istıfa etme mekanizmasını ortaya koymamız gerekir.

a)      Bir bucakta kişiler çıkar ve ilmî dayanışma ortaklığı kurarlar. Bucak halkının yirmide birini dayanışma ortaklığına üye yapan bucak şurasının üyesi olur ve orta ehliyeti iktisab eder.

b)      Bir ilde en az on, en çok yirmi ilmî ehliyetli kendilerine bir ilmî temsilci seçerler. Böylece il merkez bucağını oluştururlar ve bunlar yüksek ehliyetlidirler. En az on, en çok yirmi il ilmî temsilcisi birleşir ve devlet ilmî temsilcilerini seçerler. Bunlar devlet merkez bucağını oluştururlar ve bu Türkiye Büyük Millet Meclisi demektir. Bunlar akademik kariyer yapmış âlimler sayılır. Bunlar devlet merkezinde ona yakın dayanışma ortaklığını kurarlar. Bu dayanışma ortaklığı aynı zamanda üniversitedir. Sorumlusu rektördür. İlmî şura üyesidir. İşte, devlet başkanlığına adayı bu rektörler, ilmî dayanışma sorumluları, ilmî şura üyeleri aday gösterirler.

c)       Aday olabilmek için her şeyden önce bedelli değil nöbetli olmak gerekir. Sonra, Harp Akademisi’ni bitirmek gerekir, doktora yapmış olmak gerekir. Sonra ordulardan birine katılacaksın ve terfi ede ede korgeneralliğe kadar yükseleceksin. Sonra, yirmi ilmî şura üyeleri korgeneraller arasından sıralama usulü ile orgeneralleri seçeceklerdir. Yani, korgeneralliğe kadar kıtadaki terfilerle yükseleceksin, orgeneral olabilmek için meclis ilmî şurası tarafından sıralama usulü ile orgeneralliğe terfi edeceksin. İşte, ilmî şura üyeleri bunlardan birini devlet başkanlığına aday gösterir.

d)      Milletvekilleri adayları sıralar ve sıraların tersleri alınarak birinci gelen bulunur. Böylece o devlet başkanı seçilmiş olur. Tüm milletvekilleri her adaya oy verdikleri için ittifakla seçilmiş olur.

İşte, buraya kadar olan kısım devlet başkanının istıfası yani seçimidir. Ayıklanmış, ayıklanmış ve buraya kadar gelmiştir. Tüm ulus onu seçmiştir. Çünkü herkesin onun başkan olmasında katkısı vardır.

وَزَادَهُ بَسْطَةً (Va ZavDaHUv BaSOaTan)  

“Ve onu bestat olarak ziyade etti.”

Burada seçilmiş olmak için ehliyete sahip olması gerekir. Yani seçilmiş olmak yetmez. İlim ve cisim sahibi olmak da gerekir. İşte bu sebeple biz bir taraftan halkın oyu ile başkanı seçiyoruz, ama diğer taraftan adaylık için ehliyet arıyoruz.

Burada “bestaten” kelimesi kullanılmıştır Yaygın demektir. İki türlü ilim vardır. Biri ihtisas ilmidir, meslek okullarında öğretilir. İkincisinde ise her konuda bilgi sahibi olma vardır. Bugün bunlar liselerde okutulur. Burada âlim olması gerekir derken yalnız askerliği bilmesi demek değildir, genel kültür sahibi olması demektir. Yine güçlü olması demek sadece kendi birliğinde değil, tüm dünyada güçlü olmalıdır. İç ve dış güçler onun yanında yer almalıdır. Almayanlar ondan çekinmelidir. Bir Mustafa Kemal’in devlet başkanı olduğunu, Kenan Evren’in devlet başkanı olduğunu düşünün; bir de A. Necdet Sezer’i veya S. Demirel’i düşünün. İç ve dış güçlerin ona karşı takınacağı güvence ve davranışı tartın. İşte “bestaten” kelimesi ile genelliği ifade eder.

İlk üç sene sadece genel kültür eğitimi yapılır, okuma yazma öğretilir. Ondan sonraki beş sene de çocuk ilk öğrenime giderek genel kültür alır. Ama ayrıca meslek okullarına da devam ederek seçtiği bir meslekte ihtisas yapar. Bunlar zorunludur. Bundan sonra orta genel okullar gelir. Bunlar liselerdir. Beş seneliktir. Çocuk isterse bu liseye devam eder. Diğer taraftan meslek okullarından birine devam eder. Bu meslek okulu aynı zamanda bir fabrikadır. Ondan sonra yüksek okullar gelir.

Dünyada bu okullar oluşmamıştır. Meslek yüksek okulları vardır. İslâmiyet’te fakülteler vardır. Bunlar genel eğitim verirler. Bestaten tahsilini verirler. Doktora da böyledir. Kur’an’ın istediği devlet başkanlığı için meslek okulu değil, genel kültür veren okullardır. Onun için “bestaten” kelimesini kullanıyor.

Biz “Adil Düzen Anayasası”nda istihsan ile bunu yazdık ama şimdi burada nass ile istihsanımız teyit edilmektedir. Kur’an’ın devamlı okunması gerekir. Doğru varsayımlarınız teyit edilir, yanlışlar ise ayıklanır.

Burada önemli bir kural daha getirilmiştir. İmtihanlar şunu bilmesi gerekir şeklinde değildir. En çok bilen veya en çok güçlü olan başkan olur demektir. İmtihanlar bestateni belirtir. Bu sebepledir ki “ziyade” kelimesini kullanmıştır.

“Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası”nda buna yer verilmiştir. Her fazilet sahibine fazileti verilir denmektedir. Buna dayanarak yarışmalı imtihanı esas aldık. Burada bu âyet onu teyit ve tebyin etmektedir. Böylece Kur’an mübin bir kitap olduğunu göstermektedir.

فِي الْعِلْمِ وَالْجِسْمِ  (FIy eLGılMı Va eLCiSMi)  

“İlimde ve cisimde”

Fi’l-ilmi ve’l-cimi” denmiş de, “fi’l-ilmi ve fi’l-cismi” denmemiştir. “Fi” harfi tekrar edilmemiştir. Çünkü her ikisini aynı kurumdan yani okuldan alacaktır. Kişi öğrenimini yaparken ya müslim olarak veya mü’min olarak yapar. Bu durum 15 yaşından sonra başlar. Liseden başlar. Müslimler bedel verirler. Askeri okullarda değil sivil okullarda okurlar. Oysa mü’minler bedel vermezler, askeri okullarda okurlar. Yani askeri liseyi bitirirler, yani askeri üniversitelere giderler, yani doktoralarını askeri akademilerde yaparlar. Hem ilimlerini hem beden eğitimlerini aynı okullarda yaparlar. Müslimler ise ayrı okul ve üniversitelerde yetişirler. İşte bu askeri okullarda tahsil yapıp doktora yapan kimselerden seçilecektir. Orgeneralliğe bunlardan yükselmiş olacaktır.

Bunları ben uydurup söylemiyorum.

El-ilmi ve’l-cismi” marife gelmiştir. Ve ikisi bir ziyade içinde bestaten bir ziyade içinde zikredilmiştir.

Bugün bunu yapan tek kurum ordudur. El-ilmi ve’l-cismi ordu demektir. Ziyade de en yüksek seviyeye ulaşmış demektir.

Bu âyete benim yaptığım yorumdan başka bir yorum getiren varsa dinleyelim.

Askeri liselerde, harp okullarında ve akademilerde bu genel kültür verilmektedir. Demek ki Adil Düzenin askeri kanadında büyük yenilikler yapmamıza gerek yoktur. Burada tekrar belirtmede yarar görüyorum.

a)      Türkiye’de on iki tane ordu kurulacaktır. Kara, deniz ve hava orduları statüde birleştirilecektir. Demek ki burada yapacağımız sadece sayıları artırma olabilir. Samsun’da, Bursa’da, İzmir’de ve Adana’da deniz orduları; İstanbul’da, Diyarbakır’da, Van’da ve Erzurum’da kara orduları; Eskişehir, Kayseri, Konya ve Afyon’da hava orduları, Ankara’da millî ordu oluşturulacaktır.

b)      Her ordunun askerleri kendi bölgesinden olmayan yerlerden geleceklerdir. Bunlar ordularını kendileri seçeceklerdir. Komutanları kendileri seçecek ve değiştirebileceklerdir.

c)       Orduya gönüllüler alınacak, yani mü’minler alınacak, isteyenler bedelli olabileceklerdir. Bedelli olanların siyasi seçme ve seçilme hakları olmayacaktır.

d)      Askerlik böyle iki yıl birden değil, yılda en az bir hafta, en çok bir ay eğitim yapılacaktır. Herkes kendi kıtasına katılacaktır. Her asker her zaman silahını taşıyabilecektir.

Askeri okullar askeri imtihanlar demektir. Halk eğitimini her yerde serbestçe yapar. Bu hususta okula gitmek, devam etmek yoktur. Buralarda müslimler ile mü’minler arasında fark yoktur. Kişi öğretmenini kendisi seçer ama öğretmenin maaşını devlet öder. Resmi program yoktur. Serbestlik vardır. Mü’min olanlar kıtalarına gidip orada imtihan verirler. Sınıflarını geçerlerse terfi etmiş olurlar. Müslimler için ise sivil imtihan yerleri vardır, oraya gidip imtihan verir ve oradan diploma alırlar. Bu husus genel okullar için de böyledir. Meslek okulları ise tamamen serbest olup teminatlı diplomayı verirler. Asker-sivil ayırımı yoktur.

وَاللَّهُ يُؤْتِي مُلْكَهُ مَنْ يَشَاءُ (VaelLAHu YüETİy MüLKaHUv MaN YaŞAvEu) 

“Allah mülkünü meşiet ettiğine verir.”

Allah mülkünü topluluğa devretmiştir. Topluluk istediğini seçer. Demek ki hakimiyet hilafeten ulusundur, ulus da kendi başkanını kendisi seçer. Sermaye sahiplerinin otel odalarında iktidarları indirip çıkarma yetkileri yoktur. Allah insanlara istediğini ilham eder ve seçimler ona göre sonuç verir.

Türkiye’de seçimler böyle yapıldı. R. Tayyip Erdoğan listede olmadığı halde AK Parti zafer kazandı. Sonra hilelerle onu başbakan yaptılar. Millet mülkünü dilediğine verdi. Şimdi vermezse onlar istediği için değil, o görevi yapamadığı için vermeyecektir. Refahyol için de durum tamamen aynıdır. Adil Düzeni askıya aldıkları için başlarına 28 Şubat gelmiştir. Âyet çok açıktır. Herkes bunları okuyup anlar seviyededir.

وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ(247) (Va elLAvHu VavSIGun GaLIyMun)  

“Allah vasi’dir, alîmdir.”

Burada nekre gelmiştir. Topluluk güçlüdür ve topluluk kimi seçeceğini bilir. Yeter ki seçim mekanizması adil olarak kurulsun. Kurulmasa da sonunda daima topluluk hakim olmaktadır.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

 

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-418 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-248 İstanbul, 21 Temmuz 2007

KARŞILAŞTIRMALI EKONOMİ

Ekonomi, çalışıp yaşama düzenidir. İnsan çalışır ve üretim yapar. Üretilen üründen yararlanarak tüketir ve yaşar. Gelişmiş ekonomilerde kişi ürettiğini satar, karşılığında para alır, sonra gider o para ile istediğini satın alarak yaşar. Gelişmiş ekonomilerde tek başına üretim yapılmaz, emeklerini birleştirerek ortak üretim yapar, sonra ürünlerini satarlar. Herkes kendine düşen payın karşılığını para olarak alır ve onunla ihtiyaçlarını satın alarak tüketir. Böylece insan ortak üretim yapan ama özel olarak tüketen bir varlıktır. Hayvanlar ise ya ayrı ayrı üretirler ve ayrı ayrı tüketirler, ya da ortak üretip ortak tüketirler. İnsanlar ise ortak üretip ayrı ayrı tüketirler. Böylece kişi hem topluluğun üyesi olabilmekte hem de  kişiliğini korumaktadır. İnsan topluluk içinde hür olan varlıktır.

Kişiler ortak üretim yapmaları için ortaklıklar kurar ve işbölümü içinde üretim yaparlar. Buna “işletme” denir. Mikro ekonomi işletmelerin ekonomisidir. Her işletme dışarıdan girdileri alır, buna karşılık girdilere bir bedel öder, ona da “para” diyoruz. Girdileri birleştirerek gerekli işlemleri yapar. İşletme bunları çıktılar hâlinde piyasaya arz eder. Karşılığında para alır. Halk üretirken kattığı değerler karşılığı aldığı para ile mağazalara giderek malları satın alır ve tüketir. İşte bu döngü ekonomik dengedir.

İşçi çalışır, üretim yapar, tüccara satar, tüccar onu mağazalara satar, mağaza çalışanlara satar. Halk, işyeri, tüccar, mağaza, halk olarak dolaşan mal karşılığı para, aksi istikamette işyerinden işçiye, işçiden mağazaya, mağazadan tüccara, tüccardan işverene doğru akar ve aksi istikamette dolaşır.

Şimdi ekonominin çözmesi gereken problem vardır. Birincisi para problemidir. Emek ve mal gerçek değerlerdir. Halkın elindedir. Onları devrederler. Ama para gerçek değer değildir. Sadece devrederken halkın birbirine verdiği belgeden ibarettir. İşte kişiler bunu kendileri icad edemezler. Bunun topluluk tarafından ortaya konması gerekir. Bu para çıkarma mekanizması ekonomik rejimleri ortaya çıkarır. Bugün parayı merkez bankaları çıkarmaktadır. Bankalar vasıtasıyla halka kredi olarak sunulmaktadır. Artık merkez bankaları dışında para basan kurumlar kalmamıştır.

Dört çeşit para dağıtma mekanizmaları vardır.

a)       Liberalistlerde kredi mağazalara verilmektedir. Onlar peşin para ile mal alırlar. Halka satarlar. Kredilerini kapatırlar. Burada işçinin eline para geç geldiği için piyasa sorunu ortaya çıkmaktadır.

b)       Sosyalistlerde kredi işyerlerine verilmektedir. Onlar işçilere ücreti peşin vermektedirler. Maaşlar sonra mağazaya gitmekte, dolayısıyla mal bulamama sorunu ortaya çıkmaktadır. Kıtlıklar oluşmaktadır.

c)       Kapitalistlerde kredi tüccara verilmektedir. Tüccar parayı peşin ödeyerek mağazalara sipariş vermektedir.Üretilen mal mağazalara veresiye verilmekte, böylece denge sağlanmaktadır. Büyük aracı kârı olmadığı için nakıs istihdamda denge oluşmaktadır.

d)       Halk ekonomisinde kredi halka verilmektedir. Ancak sipariş kredisi verilmektedir. Devre başında peşin para ile mağazalar sipariş verilmektedir. Mağazalar da peşin para ile tüccarlara sipariş vermektedirler. Tüccarlar da peşin para ile işyerlerine sipariş vermektedir. İşyerleri de işçileri baştan aldıkları sipariş kredisine karşılık çalışmaktadırlar. Böylece denge oluşmaktadır.

Bu sistemde neler sağlanmaktadır?

a)       Devre başında bütün ihtiyaçlar sipariş verildiği için fazla veya eksik üretim olmadan halk tarafından üretim planlaması yapılmaktadır.

b)       Devre başında serbest sipariş fiyatları ile pazar fiyatları oluşmakta, enflasyon tehlikesi ortadan kalkmaktadır.

c)       Sipariş verenler malları teslim alacakları zaman kredilerini de kapatmış olacaklarından başka teminata gerek kalmamaktadır. Kapatmaılşs a siparişini almamış olur. Elimizde kalır. Bankanın rizikosu budur.

d)       Tüccar aldığı siparişleri içeriden temin edemiyorsa, ülke işyerlerine ihraç edecekleri malları sipariş edecektir. Bunları ihraç edecek ve temin ettiği dövizle aldığı siparişleri dışarıdan temin ederek getirip karşılayacktır. Böylece dış ticaret dengesi de kurulmuş olacaktır.

Mukayeseli ekonomide makro ekonomi ile mikro ekonomi arasındaki benzerlik ve ayrılık mukayese edilir. Makro ekonomide gaye dengedir. Yani arada bir tıkanıklık kriz olmayacaktır. Makro ekonomide kâr faktörü sözkonusu değildir. Bir yol yaparken devletin burada ne kazanacağı hesaplanmaz, bu yoldan ne kadar yolcu ve yükün geçeceği hesaplanır. Hangisinden daha çok yük ve yolcu geçecekse önce o yol yapılır. Yahut savunmak için hangi yola daha çok ihtiyacımız varsa, tehlike nereden daha çok gelirse öncelik ona verilir. Mikro ekonomide ise işletme ortaklarına daha çok kazanç getiren işleri yapar. Kapitalistlerde daha çok kârlı işleri yapar. Sosyalistlerde daha çok üretim yapan işleri yapar. Halk ekonomisinde ise daha çok kazançlı işleri yapar. Kazanç emeğin daha çok ücret alacağı işlerdir.

Mukayeseli ekonomi bir de tekel ekonomi ile halk ekonomisi arasındaki farkları ortaya koymak, onların çözümlerini karşılaştırmaktır. Tekel ekonomilerde eşyayı artırma hedeftir. Kapitalistlerde paranın artırılması hedeflenir. Sosyalistlerde malların artması hedeflenir. Halk ekonomisinde ise sağlıklı nüfusun artması hedeflenir. Dolayısıyla “Adil Düzen” insanların sayısını ve refahını artırıyor. Diğerleri  ise maddi imkanların artmasını hedefliyor.

Diğerleri de insanın refahını düşünmektedirler ama maddi servetin artması için düşünüyorlar. Adil Düzen de maddi servetin artmasını düşünüyor ama insanın saadetine yarayacağı için düşünüyor.

 

 

TEKEL EKONOMİ

HALK EKONOMİSİ

İŞLETME EKONOMİSİ

Kapitalizm (Sektör Tekeli)

Liberal Ekonomi (dengesiz)

DEVLET EKONOMİSİ

Sosyalizm (Devlet Tekeli)

Organize Ekonomi (dengeli)

Mukayeseli ekonomi bu ekonomilerin ortak kurallarını ortaya koyar, aralarındaki farkları belirleyerek tasnif eder. Yenibosna’da her Salı günü Ehabir ekibiyle bu derslere devam etmeye karar verdik.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-418 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-248 İstanbul, 21 Temmuz 2007

 

AK PARTİ’NİN AKIBETİ

AK Parti kendisine gösterilen güler yüze aldanarak Batı’ya güvenmekte, bu da onu uçuruma götürmektedir.

Biz Batı’nın düşmanı değiliz. Kur’an’ın emirlerine uyarak her iyi ve yararlı işte herkesle olduğu gibi Batı ile de işbirliği yapmaya her zaman hazırız. Ama kötülükte ve düşmanlıkta hiç kimse ile -o kişi kardeşimiz olsa da- işbirliği yapmayız. Biz kardeşimize veya herhangi bir kimseye değil, sadece Allah’a güveniriz.

AK Parti’nin hatası, Allah’a değil de Avrupa Birliği’ne ve ABD’ye güvenmesidir. Onlara yardım edeceklerini, dolayısıyla geçmişte Demokrat Parti’nin başına gelenlerin kendilerinin başına gelmeyeceğini sanmasıdır.

Sömürü sermayesi hiçbir zaman AK Parti’nin yanında olmaz, olamaz. Bunun nedenleri vardır.

a)       Önce, AK Parti anayasa ekseriyetine sahiptir. Bu sermayenin işine gelmez, çünkü bu güçteki bir partiye söz geçirmek mümkün değildir. O sebepledir ki geçmişte CHP’yi parçaladı, bu ayrılık hâlâ devam etmektedir. DP’yi parçaladı, ayrılık hâlâ devam etmektedir. MHP’yi parçaladı, ayrılık hâlâ devam etmektedir. Millî Görüşü parçaladı, ayrılık hâlâ devam etmektedir. AK Parti Meclis’te ekseriyeti aldığı müddetçe sömürü sermayesi onu parçalamak için elinden geleni yapacaktır.

b)       Türkiye devletinin yıkılıp/parçalanıp kurulacak büyük İsrail imparatorluğunun birleşik eyaletleri hâline getirilmesi tarihi plandır. Bu plandan günümüzde birisi vazgeçse diğerleri vazgeçmez. Türkiye’de istikrar devam ettiği müddetçe bu planı gerçekleştirmek onlar için hayal olur. O halde Türkiye kalkınmamalıdır. Kalkınmaya adım atan her iktidar onun düşmanıdır. Adnan Menderes bunun için yani Türkiye’yi kalkındırdığı için asıldı. Süleyman Demirel altı yedi defa bunun için indirildi. AK Parti’nin akıbeti bunun için açık değildir.

c)       Sermayenin dünya devletine gidişini durdurup önleyecek tek güç İslâmiyet’tir. Bunun günümüzdeki uygulaması da “Adil Düzen”dir. AK Parti o ekolden gelmektedir. Bu yetmiyormuş gibi AK Partililerin hanımları hâlâ İslâmî kıyafetle dolaşmakta, hepsi hâlâ namazlarını kılmaktadırlar. İki üç solcuyu liste başına koymakla, birkaç Millî Görüşçüyü atmakla düşmanı kandıracaklarını sanmak safdilliktir. R. T. Erdoğan, Emine Hanımı boşar, bir İngiliz aşüftesi ile evlenirse, rakı şişleri ile dolaşırsa, o zaman belki kendisine güvenleri doğar. Ama bunu Turgut Özal bile denedi ve başaramadı. Kokteyllerde kadehlerden bir iki yudum almak yetmiyor.

d)       Avrupa Birliği ikinci güç olmamalı, ABD’den daha aşağıda olmalıdır. Türkiye Avrupa Birliği’ne katılırsa sonunda Rusya, İran ve Arap devletleri de katılacak, böylece Avrupa süper güç, hattâ tek süper güç olacaktır. Sermaye bu güce karşı alternatif olarak ne Çin’i, ne de Hindistan’ı dikemez. Çünkü yarın aynı güçte bir Afrika Birliği oluşacak ve bu birlik de Avrupa’nın yanında yer alacaktır. Güney Amerika da Avrupa’nın yanında yer alacaktır. Kıbrıs Avrupa Birliği içinde yer alacaktır. Böylece sömürü sermayesinin Akdeniz’le bir ilişkisi kalmayacaktır. Dolayısıyla sermaye AK Parti’nin dostu olmaz, olamaz.

İşte bu sebeplerden dolayı, Allah’a değil Batı’ya güvenmesi sebebiyle AK Parti’nin akıbeti korkunç bir şekilde kötüdür. Yapılan yönetim hataları sebebiyle Türkiye Devleti bile tehlikeli duruma doğru sürüklenmektedir.

AK Parti bu gidişten nasıl çıkacaktır?

a)     Cumhurbaşkanı olarak asker birini seçecektir. Göreceksiniz o zaman 367 gerekmeyecektir. Kimse Anayasa Mahkemesi’ne müracaat etmeyecek veya edemeyecek, etse bile kararından hemen çark edecektir. Bunu yapmak AK Parti’nin üzerinde farzı ayn olduğu gibi, emekli orgenerallerin bu göreve talip olmaları da ulusal görevleridir. Müdahaleden çok çok daha iyidir.

b)     Aldığı oy % 50 de olsa, mutlaka Milli Mutabakat Hükümeti kurmalıdır. Bakanlıkları bölüştürüp bütün partilere aldıkları oylar nisbetinde dağıtmalıdır. Katılmayan parti/ler olursa onları muhalefette bırakmalıdır.

c)     Meclis dışında kalmış partiler de hükümette temsil edilmelidir. Ayrıca kurulacak demokratik yüksek kurullara her parti oyları nisbetinde üye vermelidir. Partiler oyları birbirlerine aktarmalıdır. Yüzde beş için bir üye verilmelidir.

d)     Derhal siyasi partilerin oyları nisbetinde üye atadıkları demokratik bir “Anayasa Hazırlama Kurulu” kurulmalıdır. O anayasa hazırlanıp altı ay içinde devreye girmelidir. Beş sene sonunda yeni anayasa ile seçime gidilmelidir.

Dış siyasetimizde de aşağıdaki kararları almalıdır.

a)       Türkiye ABD, AB, Rusya, Çin ülkelerinin bugün süper güç olarak dünya siyasetinde onların kararlarına uymayı taahhüt eder. Bunlar Hindistan’ın, Afrika Birliği’nin, Güney Amerika Birliği’nin katılmasını onaylamaktadır.

b)       Türkiye bu süper güçlere karşı eşit mesafede tarafsız olacaktır. Süper güç olma iddiasında ve idealinde bulunmayacak ama bağımsızlığını kesin olarak koruyacaktır. İç işlerimize hiçbir gücün müdahalesine izin vermeyecektir.

c)       Komşularımızla sınır ihtilafımız yoktur. Komşularımızın iç işlerine karışmamaktayız. Ekonomik ilişkilerimizi daha çok komşularımızla kurmak istiyoruz. İç güvenliği sağlamada ülkemizin içinde idam dahil her şeyi yapmaya kendimizi yetkili görüyoruz. İç güvenliğimizi kendi usulümüzle sağlayacağız.

d)       Biz III. bin yıl uygarlığının Adil Düzen teorisini hazırlıyoruz ve ülkemizi buna doğru götüreceğiz. Hıristiyanlardan, Budistlerden, Hindulardan ve Yahudilerden bu hususta katkılarda bulunmalarını talep ediyoruz. Solun da bir çözümü varsa, dinlemeye hazırız. “Adil Düzen” yalnız Türkiye’nin iç düzeni değil, bütün dünyada adaletin tesis edilmesi için beşeri düzendir.

İşte, AK Parti tevbe eder ve bu yola gelirse, o zaman kendisini de ülkeyi de kurtarmış olur. Allah ve insanlar onun yanında yer alır. Yoksa…

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3476 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2671 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2643 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2161 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2538 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2557 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2291 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2179 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2190 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2600 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2487 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2347 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2303 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2444 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2445 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2408 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2451 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3054 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2683 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2680 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2759 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2964 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3152 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5496 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3560 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3089 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3878 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3726 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3886 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3845 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4126 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4638 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3026 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3127 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3982 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3858 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2867 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2957 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3968 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7743 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5625 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4186 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3586 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3727 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4749 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4469 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4758 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4679 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4834 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4559 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3411 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4489 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3637 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5187 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3864 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5163 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5031 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4949 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3551 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3490 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3702 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5166 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4218 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5440 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4099 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5285 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4430 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4438 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4582 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4779 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5324 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4126 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5272 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4537 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3856 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4393 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4601 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4132 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4109 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4095 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4549 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5662 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9839 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4661 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3711 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3859 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3359 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3391 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3757 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5717 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4253 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3454 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler