EN’AM SÛRESİ - 14. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَأَنْ أَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَاتَّقُوهُ وَهُوَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ (72) وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَيَوْمَ يَقُولُ كُنْ فَيَكُونُ قَوْلُهُ الْحَقُّ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ (73)
***
وَأَنْ أَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَاتَّقُوهُ وَهُوَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ (72)
Va EaN EaQIyMuv elÖaLAvta Va itTaQUvHUuVa HuVa eLaÜIy EiLaYHi TuXŞaRUvNa
“Salatı da ikame edin. O’na ittika edin. O, kendisine haşr olunacağınız kimsedir.” (72)
- وَأَنْ deki وَ nereye atfediyor?
لِنُسْلِمَ deki “lam” أَنْ manasındadır. أَنْ mastar harfidir. لِ ise talil harfidir. Aslı لِأَنْ نْنُسْلِمَ dir. أَنْ hazf olmuş sadece لِ gelmiştir. Burada لِ hazf olur. Buradaki وَأَنْ oradaki mahzuf أَنْ‘e atfedilmiş oluyor. Âlemlerin Rabb’ine teslim olmakla emrolunduk, bir de salatı ikame etmekle emrolunduk deniyor.
- وَأَنْ نُقِيمَ demiyor da أَقِيمُوا diyor, neden?
أَقِيمُوا yerine لِنُسْلِمَ kalıbında لِنُقِيمَ diyebilirdi. “Va kale rabbi en ekımı” şeklinde söylemesi ile salat emrini genişletmiş olmaktadır. Sadece müminlerin değil müslimlerin de namaz kılmaları gerektiğine işaret etmiştir.
- “Salat” neden maarife müfrettir?
Salat sıradan bir salat değildir. Kur’an’da emredilen ve son nebi tarafından gösterilen salattır. Kur’an’da abdest bir yerde tarif edildiği halde salat tarif edilmemiştir. Secde edin, kıyam edin benzeri emirlerle anlatılmıştır.
- وَأَنْ نُقِيمُوا demiyor da أَقِيمُوا deniyor?
İslam olmak kişilere aittir. Herkes kendisi islam olacaktır. Oysa salat birlikte yapılan bir şeydir. İçinde belli hareketler vardır, ancak sadece hareketlerden ibaret değildir.
Öğle namazı kılınır, toplantı başlar. İkindi namazı kılınır ve dağılınır.
Bugün uygulanamamaktadır.
Ancak Kur’an’ın ifadeleri ile Cuma kılınır, görüşmeler sona erince ikindi kılınır ve dağılınır. لِلصَّلَاةِ ise نُودِيَ ile başlar. Sonra إِذَا قُضِيَتْ demiyor. إِذَا قُضِيَتِ الصَّلَاةُ diyor.
Demek ki bu başka bir salattır.
- أَقِيمُوا çoğul, الصَّلَاةَ ise müfreddir; neden böyle gelmiştir?
Tek başına kılınacak namaz için صَلِّ kelimesi getirilir. Emredilen salat etmek değildir. Emredilen tarif edilen salat kurumunun ikamesidir, yaşatılmasıdır.
- وَاتَّقُوا daki وَ nereye atfediyor?
وَاتَّقُوا daki وَ أَقِيمُوا ye atfediyor. İslami emirleri içermektedir.
“İttika” da nehiyleri içermektedir. Tek başına emirleri yerine getirmek islam değildir, sadece nehiyleri de terk etmek de islam değildir. İkisi birden yapılmalıdır.
Buradaki وَ birisinin yapılmasının yeterli olmadığını gösterir.
- هُ zamiri nereye racidir?
هُدَى اللَّهِ kelimesine racidir.
Bu ayette üç defa “Allah” kelimesi geçmektedir. İzmar değil de izhar etmesi bizim kurallarımızla uygulayın anlamına gelir. Allah kelimesi halifesi olan topluluğu da ifade etmiş olur.
Allah’a ittika etme demek topluluğun sözleşmelerle oluşturduğu şeriata uymak demektir.
Kur’an düzeni temsiliyeti içeren, nisbiliği içeren demokratik düzendir. Herkes kendi içtihadı ile hareket edecektir. Cemaatler kendi ittifakları ile hareket edeceklerdir. Herkes kendi seçtiği hakemlerin kararına uyacaktır. “Allah’a ittika” kelimesi bunları içermektedir
- وَهُوَ deki وَ ne “vav” ıdır?
Hal “vav” ıdır. اتَّقُوهُ daki هُ zamirinin halidir.
- هُوَ zamiri ne zamiridir?
هُوَ zamiri mübtedadır, الَّذِي cümlesi ile beraber haberdir.
- الَّذِي tekil marifedir, kimi ifade ediyor?
Bu الَّذِي âlemlerin Rabbini ifade edebilir. تُرْجَعُونَ denseydi bu manayı verebilirdik. Haşr olmak demek ona rücu etmek değildir.
Biz bunu şöyle açıklıyoruz. İnsanlar yeryüzünde topluluk içinde yaşamak için yaratılmışlardır. İnsanlar kişilere zulmetmiş olmazlar, topluluklara zulmederler. İttikaları da topluluktur. Allah kendi haklarını topluluklara devretmiştir. Ahirete vardıklarında da hesaplarını topluluklar verecektir. Kişiler haklarını topluluklardan Allah adına alacaklardır. Borçlarını da O’na vereceklerdir. Allah’la en sonunda cennet veya cehennemde muhatap olacaklardır.
Dolayısıyla الَّذِي dendiği zaman âlemlerin Rabbi olan Allah’a değil de onun halifesi olan her dönemdeki toplulukları ifade eder.
- إِلَيْهِ deki zamir nereye gidiyor?
Herkesin kendi topluluğuna gidiyor. Bundan dolayı لَهُ veya عَلَيْهِ denmemiştir.
Topluluk kabe gibi bir hedeftir. Topluluklarda Allah tezahür etmektedir.
- Haşr olmak ne demektir?
Haşr olmak toplanmak demektir. Mezardan kalkan herkes mensup olduğu topluluğun karargâhına götürülecek, orada topluluğun geçmiş ve gelecek fertleri olacak ve herkes kendi topluluğuna hesabını verecektir. Topluluklarını değiştirenler bir yerde hesap verdikten sonra diğer yere gideceklerdir. Tek hesap defterleri ile muhakeme edileceklerdir.
- Nerede haşr olacağız?
Dünyada yaptıklarımızın hesabını vereceğiz. Cennete layık isek oraya gideceğiz, değilsek ya cehenneme gideceğiz ya da arafta kalıp eğitimimizi tamamlayacağız.
Dünyada da insanlar sıkıntılar içinde olgunlaşır. “Çile” tabiri vardır Türkçede.
- Aşağıdaki kavramları inceleyiniz.
- EaQIyMuv - itTaQUvHUu / أَقِيمُوا - اتَّقُوهُ
- TuXŞaRUvNa – elÖaLAvta / تُحْشَرُونَ - الصَّلَاةَ
- HuVa/ هُوَ
Eşleştirilmemiştir.
- elLaÜIy -EiLaYHi / الَّذِي - إِلَيْهِ
- Va- Va / وَ- وَ
- Va -EaN / وَ - أَنْ
وَ atıf harfidir. أَنْ de fiili isme çevirir, genelleştirir, ilave yapar وَ de öyledir.
وَأَنْ أَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَاتَّقُوهُ وَهُوَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ (72)
***
وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَيَوْمَ يَقُولُ كُنْ فَيَكُونُ قَوْلُهُ الْحَقُّ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ (73)
Va HuVa elLaÜIy PLaQa elSaMAvVAvTı Va eLERWa Bi eLXaqQı Va YaVMa YaQUvLu KuN FaYaKUVNu QaVLuHu eLXaqQu Va LaHuv eLMuLKu YaVMa YuNFaPu Fıy eLÖURi GAvLiMu eLĞaYBi Va elŞaHAvDatı Va HuVa eLXaKIyMu eLPaBIyRu
“O samavat ve arzı hak ile halk etmiş olandır. ‘Ol’ diye kavl edeceği ve olacağı yevmi (zikret). O’nun kavli haktır, sura nefh olunacağı yevm mülk O’nundur. Gayb ve şehadetin alimi O’dur. O hakimdir habirdir.”
- وَهُوَ deki هُ zamiri nereye gidiyor?
Bu surenin ikinci ayeti “هُوَ الَّذِي” ile başlar ve ondan sonra وَهُوَ الَّذِي leri ile atıf yapar.
Bundan önceki ayette, ayet içinde إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ gelmişti.
Ondan önce 60. ayette يَتَوَفَّاكُمْ olarak geçmişti.
Demek ki bu süreyi هُوَ الَّذِي lerle ayırmaktadır.
Buna göre birinizin baştan okuyarak surenin konu ve tasrifine bakmanız gerekmektedir.
2- هُوَ kime racidir?
هُوَ zamiri, ikinci ayetteki هُوَ'nin gittiği yere gider.
Birinci ayetteki اَلْحَمْدُ لِلَّهِ’ye gitmektedir.
3- الَّذِي ‘nin cümledeki yeri nedir?
Birinci ayette “semavatı ve arzı halk etmiştir” demişti.
Burada “hak ile” kelimesini eklemiştir.
Bu surede başka semavat ve arzın hilkati ile başlayan “ve hüve” yoktur.
Demek ki sure burada ikiye ayrılmaktadır.
4- Neden مَنْ gelmemiş de الَّذِي gelmiş?
Allah marife olduğu için الَّذِي'leri sıfat yapmıştır. مَنْ marifeye sıfat olmaz.
5- خَلَقَ mazi gelmiştir, neden?
Arşta hepsi zaten ezelden beri mahlûktur. 13.7 milyar yıl önce de üç boyutlu uzayın içine koymuştur. Şimdi halk etmiyor. Geçmişte halk etmiştir. Kur’an’da semavat ve arzın nasıl halk edildiği zikredilmiyor. Varsayımlarımız hep doğrulanmaktadır.
6- Semavat neden dişi kurallı çoğuldur?
Çünkü semavat yedi tabaka olarak yaratılmıştır, birbirine uyumludur.
Yağmur, hava, ışık, ay, güneş, yıldızlar, yıldız kümeleri (galaksiler).
7- Neden marifedir?
Çünkü bizim yaşadığımız üç boyutlu uzaydadır. Dört boyutta kürsüde oluşmaktadır. Beş boyutlu arşın içindedir.
8- وَالْأَرْضَ deki وَ ne “vav”ıdır?
Atıf vavıdır. İkisi birden olursa kâinat var olmuş olur. Arz kütle çekim kuvvetini, sema merkezkaç kuvvetini temsil eder.
9- Neden arz sonraya alınmıştır?
Arz aslında semavatın cüz’üdür. Arz semamız içinde yer alır. Bizim semamıza göre 7 tabaka olur. Onun içim tekildir ve sonraya alınmıştır.
10– بِالْحَقِّ daki بِ nereyle taliktir, ne Ba’sıdır?
Buradaki بِ harficeri فِي manasında olabilir. O zaman hak içinde yarattı ama haktan belli bir yerde yerleştirdi demek olur.
Hak semavat ve arzdan daha geniş alanı kaplar. Beş boyutlu uzay demek olur. Beş boyutlu uzay içinde yarattı anlamanı taşır.
بِ eğer sebep Ba’sı ise Allah hakkı alet yaparak kâinatımızı var etmiş olur. O zaman da beş boyutlu uzayın üstünde bir hak vardır. Bu hak yaratılmamıştır. Allah’la beraber ezelidir ve ebedidir. Allah’ın vasfıdır. Ne aynıdır ne gayrıdır.
11- وَيَوْمَ deki وَ nereye atfediyor?
خَلَقَ ya atfetmektedir. 13.7 milyar yıl önce halk edilen semavat ve arz değişecek ama yok olmayacak, yenisi halk olmayacak. Kendi oluşması içinde yeni duruma geçecektir. وَ ile atfetmektedir. Bu dünya ile ilişkisi vardır, وَ ile atfetmektedir, bu dünyadan farklıdır.
12- يَوْمَ kelimesini inceleyiniz.
يَوْم kelimesi الْيَوْم şeklinde gelirse bugünü ifade eder. Tenvinsiz üstün mebni olarak gelirse günlerden herhangi günü ifade eder. Diğer kelimelerdeki الْ varmış gibi mana alır. Tenvinli nekre gelirse diğer kelimeler gibidir.
13- Kavl eden kimdir?
Kavl eden Allah’tır. Gaibden mütekellime dönüşmüştür. Kur’an’ın Allah kelamı olduğunu böyle devamlı ifade etmektedir.
14- كُنْ deyince nasıl kevn olur?
Arşta zaten her şey mevcuttur. Üç boyutlu uzay oraya uğrasın demek olur.
- Olmayan şeye nasıl duyuracak?
Beş boyutlu uzay içinde vardır. Ona كُنْ denmektedir. Şuursuz varlığa değil görevlisine كُنْ demektedir. Her zerre ile görevli melek vardır, zerreyi o yönetmektedir.
Demek ki şuurlu varlıkların sayısı şuursuz eşya kadardır.
16- فَيَكُونُdeki فَ ne Fa’sıdır?
Kavl “ol” sebebiyle demektir. كُنْ demesi bizim seslerle harflerle كُنْ dememize benzemez. Anahtarı çevirmeye benzer. Bugün biz de “ol” dediğimiz zaman olan olaylar vardır.
Allah buna da işaret etmektedir.
17-Bir şeyin kevn olması ne demektir?
Bir şeyin kevn olması demek zaman dışı olan varlığın zaman içine girip kâinatın üç boyutu içinde dört boyutlu uzayı, kürsiyi oluşturmasıdır.
18– قَوْلُهُ ve الْحَقُّ kelimelerinin ikisi de marifedir. Hangisi mübtedadır?
İkisi marife ise birincisi mübteda, ikincisi haberdir.
19- Yoksa ikisi haber midir?
Onunla birdir, halidir şeklinde de mana verebiliriz, o zaman mübteda hazf olmuş olur. “Hüve” zamiri mübtedadır. كُنْ kavlinin hak olduğunu ifade eder. Bizim kavlimiz her zaman hak olmayabilir ama O’nun kavli haktır. Söylenen olmuştur veya olacaktır.
20- وَلَهُdeki وَ nereye atfediyor?
“Kavlı haktır, mülk de O’nundur” demektir. Kavl ile fiil birleştiriliyor. Allah içinde kavl vardır, fiil de vardır.
يَقُولُ diyor أَقُولُ demiyor. Kendisi söylemiyor, meleklere söyletiyor.
Sebep-sonuç ilişkileri beş boyutlu uzayda da vardır. Mutlaka yüksek geometriyi öğrenmeniz gerekmektedir. Her akşam en az iki saat ders yapmalıyız. Beşikteki çocuklar da derselere katılmalı. Usulü ve Matematiği öğrenmeliyiz. Sonra ne söylerlerse onu anlama imkânına sahip oluruz. Recep’in, Zübeyir’in, Şeyma’nın ve Emin’in zamanlarını ayırmaları gerekir.
21- لَهُ haber mi mübteda mı? Neden takdim edilmedi?
لَهُ nun marifeliği zamirdendir, nekreye hal olabilir. Takdim edilmiştir, mülkün yalnız Allah’a ait olduğunu göstermesi için takdim edilmiştir.
22- Mülk nedir? Neden marife tekil gelmiştir?
Mülk elle karılan çamurdur. Türkçedeki bilek buradan gelir. Ustalık istediği için mülk sonraları kendisinin tasarruf etmeye yetkili olduğu çevredir. Kâinat Allah’ın mülküdür. Bize temlik etmiyor, bize işletmesini ve yararını veriyor. Onun içindir ki herkes mülkü şeriat içinde kullanmak zorundadır. Batı’da ise mutlak mülkiyet söz konusudur. İslamiyet’te bu yoktur.
23- Buradaki يَوْمَ neyin zarfıdır?
Kavluhu hakka atıf da olabilir, Allah’ın hakkı da olabilir. Bunları siz düşünmeye başladığınızda Arapçayı bir iki sene içinde yüksek seviyede öğrenirsiniz.
24- Sura üflemek ne demektir?
“ÖVR” içi boş yuvarlak boynuzdur. “Karn” halkalı boynuzdur. Kamıştan yapılan boru da “SVR”dır. İnsanları çağırmak için kullanılmıştır. Yahudiler borozan diyorlar. Askerlikte hala geçerlidir. Osmanlılar davul kullanmışlardır. Hıristiyanlar çan kullanmışlar. Kur’an ehli ise ezanı kullanmaktadır. Suret aynı zamanda biçim anlamındadır. Resim ve heykeller suretleri gösterdiği için suret denmektedir.
نفخ körük demektir. ن belirsizliği, ف kopmadan ayrılmayı, خ harap olmayı ifade eder.
Yatağa yattığınızda farkında olmadan uyuyorsunuz ama uyuduğunuzu bilmezsiniz. Uyanırken de birden gözünüzü açarsınız. Uyumanız ve uyanmanız sizin bilginizin dışındadır.
Demek ki sizin ruhunuz siz farkında olmadan alınmaktadır. Sonra da yine siz farkında olmadan uyanıyorsunuz.
Bunun gibi kâinat da birden bilinçsiz hale gelecek.
Uyanma “sur” ile ifade edilmiştir. كُنْ mecazidir, temsilidir. Oranın yapmadığını yapan sur vardır, nefh vardır. فَيَكُونُ nün bir uygulamasını açıklamaktadır.
25- Fizikteki manası nedir?
Beş boyutlu uzay içinde ceviz veya fındık büyüklüğünde sıkışmış kâinatımız bulunurken, bundan 13,7 milyar yıl önce patladı. Bu Kur’an’da zikrediliyor. 20. yüzyılın ilmi de bunu kanıtlamıştır. Patlamadan sonra kâinat ışık hızına yakın hızla genişlemeye başlar. Bugün kâinatın çapı 13,7 milyar ışık yılıdır. Sonra birbirlerinden ayrılan gaz kümeleri galaksileri oluşturdu. Galaksiler de yıldızlar şeklinde oluştu ve yıldızlar bir eksen çevresinde dönmeye başladılar. Karadelik dediğimiz merkezde toplanmaktadırlar. Belli bir yoğunluğa ulaşınca ikinci defa patlayacak ve yeni kâinat oluşacaktır.
“Sura nefh edilme” demekle bu patlamalar kasd edilmiş olabilir.
Böyle yorumlayanlar vardır.
24- “Âlim” kelimesi fasl edilmiş, neden?
يُنْفَخُ meçhul gelmiştir. “Nefh eder” demiyor da “nefh olunur” diyor. Sonra da yenfuhu (يَنْفُخُ) kelimesini hazf ederek failini söylemektedir.
Arapçada “Hasan boğulmaktan kurtarıldı, polis Hasan’ı kurtardı” dersiniz. Ama Kur’an’da bu hazf edilerek söylenir “Hasan boğulmaktan kurtarıldı. Polis kurtardı” dersiniz.
Görevliler nefh eder ama görevlilere emri veren Allah’tır. Görevliler hazır beklerler. Emir geldiği zaman hareket ederler. İtfaiye arabaları garajda bekler. Yangın ihbarı gelince yetkili emreder, arabalar yola koyulur.
Sura üfürme emri verme yetkisi kimseye verilmemiştir, kendisindedir, onu ifade ediyor.
25- Haber midir, vasıf mıdır?
“Âlim Ahmet geldi” yerine “âlim geldi” dediğimizde ya Ahmet hazf olmuştur, âlim mahzufa sıfattır ya da sıfat isimleşir, kendisi faildir. Sıfat isimleşmişse Ahmet’in gelmesi ile âlimliği arasında bir ilişki yoktur demektir. Yok, eğer mahzufa sıfatsa, gelişi ile âlim arasında bir ilişki var demektir. Karine ile bilinir.
26- Kimin vasfıdır veya haberidir?
Halk eden Allah’ın, sura üfleme emri veren Allah’ın vasfıdır. Hilkatla sura nefh arasında ilgiyi kurmaktadır. Semavat ve arzı halk ederken sura nefh de takdir edilmiştir. Kaderin bazısı melek ve insanlara bildirilmiş, bazısı gayb haberi olarak kendisinde durmaktadır.
27- “Gayb” ve “şehadet” kelimelerini inceleyiniz.
“Şehadet” şimdi yaşanandır. Geçmiş bizim için gaybidir. Gelecek de bizim için gaybidir. Allah ise kaderin bazısını ilgililere bildirmiş, bu şehadettir. Bazılarını bildirmemiştir, bu da gaybdır. Senelerin hesabını Allah insanlara bildirmiştir, saatin vaktini kimseye bildirmemiştir. İnsanın vefatı da böyledir.
28- وَهُوَ deki وَ nereye atfediyor?
وَهُوَ deki “vav” hal “vav”ıdır. Âlimin halidir.
29- هُوَ zamiri nereye racidir?
Âlime racidir.
30- الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ kelimelerini inceleyiniz.
الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ Kur’an’da üç yerde geçmektedir. İkisi bu surede geçer, biri de Sebe Suresi’nde geçer. Nekre olarak da Allah’ın hakim habir oluğunda geçer.
“Habir” gelecekte olacakların bildirilmesidir veya bilinmesidir.
“Hakim” de geleceğe yön verme anlamındadır.
Habir haberdar olan demek olduğu gibi haber veren anlamına da gelir.
31- Aşağıdaki kavramları inceleyiniz.
- PLaQa/ خَلَقَ
- KuN –YaKUVNu/ كُنْ-يَكُونُ
- YuNFaPu- YaQUvLu / يُنْفَخُ- يَقُولُ
- elSaMAvVAvTı- eLERWa/ السَّمَوَاتِ - الْأَرْضَ
Beş boyutlu arzın içinde üç boyutlu uzayımız dört boyutlu kürsiyi oluşturmaktadır.
Bu üç boyutlu uzayımızın adı السَّمَوَاتِ وَالْأَرْض‘dır.
Kur’an’da kâinatımız bu kelimeyle anlatılmaktadır.
- YaVMa- YaVMa/ يَوْمَ - يَوْمَ
- GAvLiMu- QaVLuHu / عَالِمُ - قَوْلُهُ
İnsanlar bir bütün olan kâinatı parçalamakta ve her parçasına bir ad vermektedir. Sonra bu parçalar arasındaki ilişkileri cümlelerle ifade etmektedir. İnsan dil ile düşünmektedir. Farklı dillerdeki ifadeler de farklıdır. Tepelerde kentleri olanların dilinde kentler birbirini görür. Çukurda kentleri olanların dilinde kentler birbirini görmez. İlim dilde oluşan kâinatın canlı haritasıdır.
- eLXaqQı- eLXaqQu/ لْحَقِّ- الْحَقُّ
- eLXaKIyMu- eLPaBIyRu/ الْحَكِيمُ - الْخَبِيرُ
“Hükmetme” demek, gelecekte olacakları şimdi bilmemektir.
“Hakim” hükmettiği zaman geçmişe dayanır ama gelecekte olması gerekeni söyler.
“İçki haramdır” dediğimiz zaman geçmişten değil gelecekten söz ediyoruz.
Haber de gelecekte olacak olayları bildirmektir. Demek ki haber ile hüküm arasında birisi bizim olmasını istediğimizi, diğeri ise bizim etkimiz olmadan olacakları bildirmektir.
- eLĞaYBi- elŞaHAvDatı / الْغَيْبِ -الشَّهَادَةِ
Bizim için şehadet yaşadığımız günlerdir. Gayb da geçmiş ve gelecektir. Ayrıca duyu organlarımızla algıladıklarımız şehadettir. Gayb ise zihnimizdeki düşüncelerle vardığımız ilmi sonuçlardır. Allah için şehadet; var olacaklardan kullarına bildirdiğidir, bildirmediği ise gaybdır.
- eLMuLKu- eLÖURi / الْمُلْكُ - الصُّورِ
“Mülk” iradenin etkilediği alandır. Mutlak irade Allah’a aittir. Dolayısıyla kâinatın mülkü O’nun elindedir. Bize mülkün bir cüz’ünde kısmı tasarruf imkânı sağlamıştır, o da cüz’i iradededir. Külli iradenin kullanılmasını Allah sura nefh ile bildirmektedir. Sura nefh ile külli iradeyi beyan etmiş olacaktır.
Bizdeki anayasa değişikliklerine benzer. Parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçme sura nefh ile olmaktadır.
Kırgızistan’da ruble kullanılırdı. Bir gün ruble işlemez oldu, Som (Kırgız parası) devreye girdi, bu sura nefh etme demektir. Herkes bir gün maske ile dolaşmaya başladı, bu sura nefhtir.
- HuVa- HuVa/ هُوَ - هُوَ
- elLaÜIy –LaHuv/ الَّذِي - لَهُ
عَلَيْهِ görevleri, لَهُ hakları ifade eder.
İnsanlar borçlu ve alacaklı olan varlıklardır. Borçlar ve alacaklar onlarla tespit edilmektedir. Onlar leh ve aleyhtedirler.
Bu durum yalnız insanlarda olduğu için yalnız insanlar borçlu ve alacaklı olurlar.
- Fa/ فَ
- Va –Va- Va- Va –Va- Va/وَ
- Bi- Fıy/ بِ - فِي
فِي zarftır. بِ sebep harfidir. Bazen فِي yerine geçer ve fiil içinde yerini belirler. Bilinen yer belirlemede etkiliyse بِ, değilse فِي getirilir.
وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَيَوْمَ يَقُولُ كُنْ فَيَكُونُ قَوْلُهُ الْحَقُّ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ (73)
Genel Yorum
- Enam Suresi’nin ilk sekiz suredeki yeri nedir?
Fatiha’dan sonraki ilk sekiz sure İslam düzeninin hükümlerini anlatır. İlk dört sure Medine sureleridir. İslam devlet yapısı anlatılır. İlk dört surenin birincisi İslam şeriatını dolayısıyla Musa’yı anlatır. İkincisi İslam tarikatını dolayısıyla İsa’yı anlatır. Son iki sure Kur’an’ın içtihat sistemi içindeki İslam’ı anlatır. Üçüncü sure içtihatlı şeriatı, dördüncü sure içtihatlı tarikatları anlatır.
Sonra gelen dört sureden ikisi Mekkîdir.
En’am Suresi İslam şeriatına geçiş, A’raf Suresi İslam tarikatına geçişi anlatır. Bunlar barış yolu ile geçişi anlatırlar.
Ondan sonraki iki sure Tevbe, A’raf savaş durumlarını ortaya koyar. En’am’ı yorumlarken İslam şeriatına barış içinde geçişi anlatan bir sure olarak incelemek gerekir.
- Kredileşmeli ortaklık uygarlığına geçerken bu sureden nasıl yararlanırız?
Sure İbrahim’in usulünü takip etmektedir. İnsanlara ilim yoluyla kâinatı ve onun halıkını anlatmaktadır. Sorunları ilmi yoldan ele almaktadır.
(1الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَ ثُمَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ (1)
(2هُوَ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ طِينٍ ثُمَّ قَضَى أَجَلًا وَأَجَلٌ مُسَمًّى عِنْدَهُ ثُمَّ أَنْتُمْ تَمْتَرُونَ (2)
(3وَهُوَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُمْ بِاللَّيْلِ وَيَعْلَمُ مَا جَرَحْتُمْ بِالنَّهَارِ ثُمَّ يَبْعَثُكُمْ فِيهِ لِيُقْضَى أَجَلٌ مُسَمًّى ثُمَّ إِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ ثُمَّ يُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ (60)
(4وَأَنْ أَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَاتَّقُوهُ وَهُوَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ (72)
(5 وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَيَوْمَ يَقُولُ كُنْ فَيَكُونُ قَوْلُهُ الْحَقُّ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ (73)
(6 وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُوا بِهَا فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ (97)
(7وَهُوَ الَّذِي أَنْشَأَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ فَمُسْتَقَرٌّ وَمُسْتَوْدَعٌ قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَفْقَهُونَ (98)
(8وَهُوَ الَّذِي أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجْنَا بِهِ نَبَاتَ كُلِّ شَيْءٍ فَأَخْرَجْنَا مِنْهُ خَضِرًا نُخْرِجُ مِنْهُ حَبًّا مُتَرَاكِبًا وَمِنَ النَّخْلِ مِنْ طَلْعِهَا قِنْوَانٌ دَانِيَةٌ وَجَنَّاتٍ مِنْ أَعْنَابٍ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُشْتَبِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍ انْظُرُوا إِلَى ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَيَنْعِهِ إِنَّ فِي ذَلِكُمْ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ (99)
(9أَفَغَيْرَ اللَّهِ أَبْتَغِي حَكَمًا وَهُوَ الَّذِي أَنْزَلَ إِلَيْكُمُ الْكِتَابَ مُفَصَّلًا وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْلَمُونَ أَنَّهُ مُنَزَّلٌ مِنْ رَبِّكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ (114)
(10وَهُوَ الَّذِي أَنْشَأَ جَنَّاتٍ مَعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفًا أُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍ كُلُوا مِنْ ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَآتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهِ وَلَا تُسْرِفُوا إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ (141) وَهُوَ الَّذِي جَعَلَكُمْ خَلَائِفَ الْأَرْضِ وَرَفَعَ بَعْضَكُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَبْلُوَكُمْ فِي مَا آتَاكُمْ إِنَّ رَبَّكَ سَرِيعُ الْعِقَابِ وَإِنَّهُ لَغَفُورٌ رَحِيمٌ (165)
Sure 10 bölümden oluşur. وَهُوَ الَّذِي lerle ayrılmaktadır.
Beşinci bölümde semavat ve arzın hılkatı tekrar edilmektedir, ondan sonraki bölüm İbrahim’le başlamaktadır.
Üstünde düşünelim diye çıkardım.
İstanbul, Yenibosna; 31 TEMMUZ 2021
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yayına Hazırlayan Adil Düzen Çalışanları:
AYŞE AYDIN
REŞAT NURİ EROL
***