Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021
2198 Okunma, 1 Yorum

EN’AM SÛRESİ - 2. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ 

وَلَوْ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ كِتَابًا فِي قِرْطَاسٍ فَلَمَسُوهُ بِأَيْدِيهِمْ لَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ (7) وَقَالُوا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ مَلَكٌ وَلَوْ أَنْزَلْنَا مَلَكًا لَقُضِيَ الْأَمْرُ ثُمَّ لَا يُنْظَرُونَ (8) وَلَوْ جَعَلْنَاهُ مَلَكًا لَجَعَلْنَاهُ رَجُلًا وَلَلَبَسْنَا عَلَيْهِمْ مَا يَلْبِسُونَ (9) وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (10) قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ ثُمَّ انْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ (11) قُلْ لِمَنْ مَا فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ قُلْ لِلَّهِ كَتَبَ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيْبَ فِيهِ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ (12)

 

***

 

وَلَوْ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ كِتَابًا فِي قِرْطَاسٍ فَلَمَسُوهُ بِأَيْدِيهِمْ لَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ (7)

Va LaV Na zZaLNAv GaLaYKa KiTAvBan FIy QıROASinFa LaMaSUvHUv BiEaYDIyHiM LaQAvLa elLaÜIyNa KaFaRUv Ein HAÜAv EilLAv SıXRun MuBIyNun.

“Sana kırtas içinde bir kitap tenzil etseydik, yedleri ile lems etseydiler, küfretmiş olanlar bu mübin bir sihirdir diye kavl ederlerdi.”

Onlar gelen her ayetten iraz ederler. Şimdi de hakkı tekzip ediyorlar. Onlara Kur’an’ın ispatı yönünden basılmış bir kitap gelse, onun kâğıdını analiz ettiğimizde yeryüzünde mevcut kâğıtlardan biri olmadığını tespit etseler bu bir büyüdür derlerdi diyor.

Tarihte sabit olan hadise vardır. DNAları bulan bilginler, canlıların zamanla evrimleşerek oluşmadıklarını, bilinçli ve sonsuz bilgili birileri tarafından düzenlediğini bulmuş oluyorlar. Bunlar bu dizinin tesadüfler sonucu oluşması için 10^250 gibi bir dengeye gerek vardır diyorlar. Oysa kâinat yaratılalı 13,7 10^9 yıl olmuştur. 0.42 10^18 saniye geçmiştir. Yani her saniye bir deney yapılsa, hepsinde başarı ile sonuçlansa, yine yok hükmündedir. Bunu hesaplıyor ama "ben yine Tanrı’ya inanmıyorum" diyor.

Bugün Kur’an’daki ayetlerin, surelerin ve tüm Kur’an’ın harf dizilişleri ile kesin ispatlanıyor ki Kur’an Allah'ın sözleridir. Bunları hesaplamayı onlar bizden iyi biliyorlar ama kâfirlikte devam ediyorlar.

Kur’an “inzal” kelimesi olarak da söylemektedir. Kur’an kitap olarak bize birden gelmiştir. Çünkü biz Kur’an’ı babalarımızdan birden öğrendik. Dolayısıyla Kur’an’ı ona göre yorumlayacağız. Yani önce nazil olmuş sonra nazil olmuş, kitapta önce yer almış sonra yer almış fark etmez. Hepsi aynı derecededir. Yorum yani içtihat ve icmalar ise her zaman nazil olmaktadır. Her yıl yeni yorumlar ortaya çıkmakta, bin yılda bir içtihat ve icmalar yenilenmektedir. Yani bizden önce icmalardan yalnız sahabelerin fiili ve kavli icmaları, o da Kur’an’daki emirlerin bir uygulaması şeklinde ise delildir. Ne var ki böyle bir icmanın varlığının bugünkü Ehli Sünnet âlimlerince icma ile kabul edilmesi gerekir. Bu bakımdan Kur’an tenzildir.

“İleyke” ve “aleyke” kelimelerini kullanmaktadır.

Müminlerin iki görevi vardır.

Biri Kur’an’ı okuyup anlamak ve içtihatlar yapıp amel etmek; bu “ileyke” kelimesi ile ifade edilmekte yani insanın şahsına ait hükümleri içermektedir.

Müminlerin başka bir görevi daha vardır. O da Kur’an’ı anlamları ile gelecek nesillere ve tüm insanlığa ulaştırmadır. Burada kişinin çıkarı ahirete bırakıldığı için bu inzal “aleyke” ile ifade edilmektedir.

“Kırtas” kâğıt demektir. “Karye, Kavm, Kavl, Karar, Qass, Qahr, Kavi, Kuvvet, Vıka” kelimelerini alırsak, güç kuvvet demektir. R dönüşlü tekrar tekrar kullanır demektir. O(Ta) harfi takat, taat da ifade edildiği gibi dayanıklı anlamındadır. Sin dizi demektir. O halde kırtas yazının yapıldığı sahifeler birleştirilerek kitaplaştırılan araçtır.

Kâğıdın Çinliler tarafından bulunduğu söylenir. Oysa Mısırlılar papirüsü kullanıyorlardı. Bergamalılar parşömeni bulmuşlardı. Kur’an’da da geçmektedir. Batılılar, İslam uygarlığını küçültmek için uygarlığı başkalarına aktarıyorlar.

“Eyd” yedler demektir, aynı zamanda güçler demektir. “Lemsetmek” messetmekten farklıdır. Mess size değer. “Lemsetmek” ise araştırmak demektir. Elle lems etmek demek onun ne olduğunu anlamak için elle yoklamak demektir. Lügat manası budur. Kur’an ıstılahında cinsi ilişkiye lamestüm demektedir. Yani o kâğıtlar üzerinde deneylerle araştırma yapıp onun yeryüzü malzemesi olmadığını Kur’an ile görseler, bu açık bir sihirdir derler.

“Sihir” olanı olduğundan başka göstermektir. Türkçede gözbağcılığı olarak ifade edilir. Yani gözlerin bağlanması, yanılmasıdır. Biz algımızı şöyle alırız. Su veya hava dalgası ise ses olarak işitiriz. Işık dalgasını ise gözle görürüz. Gazı ise burnumuzla koklarız, sıvı ise dille tadarız. Cisimleri elle yoklarız. Bunları derimizde bulunan algıçlarla elektrik devrelerine çeviririz. Beyine 01 dijital değerler gider. Bilgisayarınız gibi çalışır. Beyin hücreleri elektrik devreleri ile beynimize ulaştırır ve beynimiz yani ruhumuz onu görür.

Bazı etkilerle dışardan farklı olarak da algılarız. Film böyledir. Dışarıda at olmadığı halde at koşuyormuş olarak görürüz. Buna sihir diyoruz. Rüya da böyledir. İşte, gerçekte olmadığı halde dalgalardaki bozulmalar, algıçların hatalı algılamaları, beyne ulaşırken yolda değişmeler, beyindeki elektrik devrelerinde oluşan farklılık nedeniyle olduğundan farklı görürüz.

  Eğer ben sizin beyninize çeşitli yollardan etki eder olayı farklı gösterirsem, o zaman o sihir olur. Yani sihir gerçekten yapma değil yapmış görünmedir.

وَلَوْ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ كِتَابًا

Va LaV Na zZaLNAv GaLaYKa KiTAvBan

"Sana bir kitap tenzil etseydik."

“Lev” kelimesi “böyle kitap indirilmedi, insanların duyu organlarına hitap eden bir kitap indirilmedi” anlamını ifade eder. Böyle bir kitap indirilseydi onun Allah'ın sözü olduğunu duyu organları ile öğrenseydiler, kâfir olmayanlar onu kabul edebilirdi. Ama içeriğini bilmedikleri için uygulayamazlardı, uygulamazlardı da. Oysa şimdi Kur’an’ın Allah'ın sözü olduğunu kâğıtları ile değil içeriği ile öğreniyoruz. Böylece Allah sözü olduğunu anladığımız zaman aynı zamanda uygulama imkânına sahip oluyoruz. Ne var ki kâfir olanlar şimdi anlamadıkları gibi o zaman da anlamazlardı. Onların bu kitaba inanmamaları delil yetersizliğinden değildir, inanmamaya karar verdiklerinden dolayıdır. Bu ayette biz Kur’an’ı öğrenerek ve onlara ulaştırırken direnişle karşılaşacak ve bu sayede Kur’an’ı öğrenecek, Allah'ın sözü olduğunu tahkik ederek göreceğiz ve iş yapma imkânımız ortaya çıkacaktır.

فِي قِرْطَاسٍ

FIy QıROASin

"Kırtas içinde"

“Kırtas” kâğıt demektir. Kâğıt ağaçtan yapılır. Belli sıcaklıkta su içinde erittiğimiz zaman o ince levha haline gelmektir. Alevden çıkan hamur su içine atılır, nişasta şeker gibi bazı maddeler katarsanız, kuş tüyünün sap kısmını da batırırsanız kâğıt üzerinde yapışır ve kurur. Bazen öyle kurur ki bir daha onu oradan çıkarıp alamazsınız. Bundan iki asır öncesine kadar bu teknoloji hâkim olmuştur. Şimdi kâğıt yine benzer teknolojiyle üretilmektedir. Boya için ise aynı teknoloji geliştirilmiştir.

“Kırtas” kelimesi Kuran’da bir kere tekil bir kere de çoğul olarak geçmektedir. Tevrat’ın kâğıtlar üzerinde yazıldığını söylemektedirler. Oysa Kur’an nazil olduğu zaman Tevrat deri üzerinde yazılmıştır, tuğladan levhalar üzerinde yazılmıştır. Osmanlılardan kâğıt Avrupa’ya gittikten sonra kâğıt üzerinde yazılmıştır. Demek ki Kur’an bugünkü Yahudilere hitap etmektedir. Üzerinde demeyip içinde demektedir. Birkaç top kâğıt birden bir kâğıt sayılmaktadır.

فَلَمَسُوهُ بِأَيْدِيهِمْ

Fa LaMaSUvHUv BiEaYDIyHiM

"Yedleri ile onu lems etselerdi."

Buradaki “Fa” atıftır, cevap Fa’sı değildir. İstikbal ile ilgili şarta Fa harfi gelir ve Fa harfi gelen mazi gelecek zamanı içerir. Geçmişteki gerçekleşmemiş şart Lev ile başlar ve cevabı “Le” harfi ile gelir. “Lev”in “Le”siz cevabı var mı; aranıp bulunmalı ve burada yazılmalıdır.

“Lems, iltimas” araştırma demektir, araştırmayı istemek demektir. “Lems” elle yoklayıp ne olduğunu anlamaya çalışmaktır. “Yed” iş yapan demektir.

İnsanın diğer canlılardan farkları vardır. Dik yürür. Ağzı konuşacak şekilde yaratılmıştır. Eli ve parmakları sanayi üretimi yapacak şekildedir. Yazı yazacak şekilde yaratılmıştır. En önemlisi, kalıcı hafızası vardır.

“Elle lems etmek” demek araştırma yapıp kesin olarak tespit etmek demektir. Göz yanılabilir. Kulak yanılabilir. Amel yanılmaz, yokladığınız zaman maddeyi yakalarsınız. Bu sebeple “gözleri ile görselerdi”, “kulakları ile işitselerdi” demiyor da “elle yoklasalardı” diyor. Çünkü elde yanılma yok gibidir. Böylece bu ayet bize gördüklerinizin hayallerden farkını anlatmaktadır. Acıkan yemek yemezse ölür. O halde ben gerçekte acıkmıyorum, hayal görüyorum diyen kişi için durum gerçekten öyledir çünkü sonunda ölür.

لَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا

LaQAvLa elLaÜIyNa KaFaRUv

"Küfretmiş kimseler kavlederlerdi"

Küfretmiş olanlar delil yetersizliğinden küfredenler değildir. Bile bile veya inatla bilmemekte ısrar edenler kâfirdirler.

Bana ‘itikat sorunun var’ diyenlere, ‘bunun aramızda yeri yoktur, işine son verin’ diyenlere cevabım şudur: Ben herhangi bir yerden karşılık alarak yazmıyorum. Ben www.akevler.org’da yazıyorum. Benim için ‘itikatta sorunu var’ diyenler gerçekleri öğrenmek istemeyenlerdir. Gerçekleri kimse duymasın ve bilmesin istemektedirler. Bana yazı yazdırmama hususunda sıralanmışlar. Yayınlamadıkları zaman bana bir zarar vermezler. Çünkü benim oradan bir çıkarım yoktur. Maddi kazancım olmadığı gibi ne oy ne de ortak istiyorum.

İşitmek istemeyen bana ‘itikatta sorunun var’ diyen kâfirin kendisidir çünkü hem bilmiyor hem öğrenmek de istemiyor.

إِنْ هَذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ (7)

Ein HAÜAv EilLAv SıXRun MuBIyNun.

"Bu mübin sihirdir derlerdi."

Bu açık sihirdir diyorlar. Söylediklerime kulak verip bunu Sermaye yapmalıdır. Amerikalı generaller yoktu, emekli generaller yoktu diyemiyor. NATO katılmadı demiyor. Rothshildler ben yapmadım demiyor. Sermaye’nin organı olan basının saçma yönlendirmelerinin eseri olarak bana saldırıyor. Ona kulak bile vermiyorum.

Birçok yakın arkadaşım da böyle yanılgı içindedirler. Kur’an okuyun, siz de Kur’an’da deliller bulun da zan haktan bir şey ifade eder deyin de zanlıyı mahkeme kararı olmadan mahkûm edin. Oysa zan haktan bir şey ifade etmez. (Kur’an)

Dün Cumhurbaşkanına saldırmışlardı. O gün de bu saldırının şeriata aykırı olduğunu yazdım. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.

Kovsunlar, ben doğru söylemeye devam edeceğim.  

 

***

 

وَقَالُوا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ مَلَكٌ وَلَوْ أَنْزَلْنَا مَلَكًا لَقُضِيَ الْأَمْرُ ثُمَّ لَا يُنْظَرُونَ (8)

Va QAvLUv LaV LAvEuNÜiLa GaLaYHi MAlakUn Va LaV EaNÜaLNAv MaLaKan La QuWıYa eL EMRu ÇümMa LAv YuNÜaRUvNav

"Ve bir de bir melek inzal olunmalıydı, kavl ettiler. Biz melek inzal etseydik, emir kaza olunur ondan sonra inzar olunmazlardı."

Dr. Lütfi Hocaoğlu, Cebrail melek değil ruhtur diyor. Bu ayet de bunu teyit ediyor. Cebrail ruhtur, melek değildir. Melek ile ruh arasındaki farkı şöyle ayırıyoruz.

1- Dalga hızları kendi hızlarından büyük olanlar iki gruptur.

a) Işıktan uzak hızlarda yaşayanlar dalga hızları ile kendi hızları arasında büyük fark vardır. Bunlar insanlardır.

b) Işığa yakın hızlarda yaşayanlar, dalga hızları ile kendi hızları birebir yakındır. Bunlar cinlerdir.

2- Dalga Hızları kendi hızlarından küçük olanlar. Bunlar da ikiye ayrılırlar.

a) Işık hızına yakın yaşayanlar meleklerdir.

b) Işık hızından uzakta olanlar ruhlardır.

Demek ki ruh insanlara meleklerden daha yakındır. Cebrail’in ruh olması ihtimali daha çoktur. Bu ayet de onu teyit etmektedir.

Melekler yıkmak için gelmektedirler. Emir kaza olunurdu sonra izin verilmezdi. Bugün insanlar kerameti soruyorlar. Tanrı'yı görmek istiyorlar. Bunlar olmadığına göre ne Tanrı’ya ne ahirete ne de Kur’an’a inanıyorlar. Varsa melek görünsün diyorlar. Oysa eğer sende onu görecek göz yoksa nasıl göreceksin. Renk körü bir kimse renkli televizyonu nasıl doğru olarak görecektir. Allah insana kendisine yetecek kadar imkân ve bilgi vermiştir. Gereksiz imkânlar sağlanmadığı gibi gereksiz bilgileri de yüklenmemektedir.

Biz Kur’an’la ilmi olarak istidlal ettiğimiz zaman, Allah'a ve kitaplara inandıklarını söyleyenlerin, kulak verip eksiklerimizi tamamlamaları ve yanlışlarımızı düzeltmeleri gerekirken, bunu yapmayıp sadece dedikodu yapıyorlar. Mühendis ne anlar diyorlar. Oysa ben medresede okunan ders kitaplarını anlayarak tam olarak aldım. Ayrıca Batı uygarlığının temel kitaplarını da okudum. Anatomi okudum. Fizyoloji okudum.

Kuran'ı anlayabilmek için klasik medrese arapçasını ve yüksek matematiği bilmek gerekir. Onlardan sayıp sevdiğim arkadaşlarım olmuştur. Ben onları hiçbir zaman küçük görmedim. Süleyman Tunahan ve Bediüzzaman Said Nursi’yi her zaman kendime usta bildim. Çünkü onlar Kur’an’a hizmet ediyorlardı.

Sonra Bediüzaman’ın bir yazısında yazılanları okudum: Ben Kur’an’ın imani hakikatlerini ortaya koyuyorum, Arapça ilmini kardeşim Süleyman Tunahan yapıyor hem de çok iyi yapıyor diyordu. Birkaç senede öğrenileni birkaç ay içinde öğretiyor diye yazıyor. Bunu okuduğumda mutlu oldum. Yarım asır önce gördüklerim doğru imiş dedim.

Bana melek gelmiyor. Şeyhim var, kerametim var da demiyorum. Söylediklerimde eksiğim yok yanlışım yok da demiyorum. Allah iyilik edin dediği için size yardımlaşmayı öneriyorum. Siz siyaset yaptığınız için şimdi o ünvanları taşıyorsunuz, o rütbeleri elde ettiniz. Allah bize görev verdi, size inam etti. Kendiniz için söylediklerimi değerlendirin. Doların peşine koşacağınıza Kur’an’ın peşine koşun diyoruz.

وَقَالُوا

Va QAvLUv

"Ve kavl ettiler"

 “QaLUv” kelimesini iade etmiştir. Oysa “Ve” harfi ile devam edebilirdi. Çünkü yukarıdaki söyleyenler başka, bunlar başkadır. Yukarıda kavl edenler materyalistlerdir, kapitalist ve sosyalistlerdir. İkinci söyleyenler ise vahye inanıp Kur’an’dan sonra artık içtihat ve icmaları kabul etmeyenlerdir.

Hristiyanlar böyledir. Onlar papayı hata etmez kişi kabul ederler.

Şiiler de mehdi beklerler. Gerçi onlar da içtihat ve icmaları kabul etmekle Ehli Sünnet mensubu olmuşlar ama hata etmez bir mehdi beklemekle hata içindedirler. Onlar bugün hata etmez bir mehdi göremediklerine göre aramızda uygulamada hiçbir fark yoktur.

Biz dört halifeyi hata etmez kabul etmiyor değiliz ki; onlar sadece Peygamber’den sonra meşru usullerle seçilmiş kimselerdir diyoruz. Sonra gelen Muaviye dâhil bütün sultanlar şeriat hükümlerine göre hükümdar olmamışlardır.

لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ مَلَكٌ

LaV LAvEuNÜiLa GaLaYHi MAlakUn

"Ona melek inzal olmalı değil miydi"

“Ona melek inzal etseydik” denmemiş de “melek inzal olunmalı değil miydi” denmiş.

Allah kurallar koyar. Melekler kurallara göre hareket eder. Önce fiiller tespit edilir. Yargı fiillere göre karar verir. İnfaz ise Allah'ın iznine tabidir. Melekler beklemektedir. Emir yerine getirilecek, zalimler helak edilecektir. Allah ise cevap vermeyerek erteler.

Halkın hazırlanması, ıslah olmayanların ıslah olması, geminin yapılması, halktan ıslah olanların gemiye binmesi için zaman tanır. İnfaz emrini erteler. Resul tebliğe devam ediyorsa henüz görevi bitmemiştir demektir. Helak ertelenmiştir. Günü gelince peygamber devreden çekilir ve halkın üzerine de helak gelir.

Şimdi Adil Düzen çalışmaları devam ediyor. Çalışma yeteri kadar oluşup günü gelmemiştir. Erbakan Adil Düzeni dünyaya duyurdu. Şimdi de siz Adil Düzen çalışmalarına devam ediyorsunuz. Bu sebepledir ki helak emri meleklere verilmemektedir.

وَلَوْ أَنْزَلْنَا مَلَكًا

Va LaV EaNÜaLNAv MaL

"Ve eğer melek inzal etseydik"

Burada “Ve” harfi getirilmiştir. Hazf edilmiş cümleler vardır. Biz melek inzal etmedik. Çünkü günü gelmemiştir. Henüz Adil Düzen çalışmaları bitmemiştir. Adil Düzen Çalışanları hazır değildirler. Ama hazırlanmaktadırlar. Onun için melekler görevdedirler.

لَقُضِيَ الْأَمْرُ

La QuWıYa eL EMRu

"Emir kaza olunurdu"

Burada bir melekten bahsetmektedir. Bir melek gelseydi denmektedir. Bir melek bile buna kâfi idi. İstiklal Savaşımız, 15 Temmuz olayları meleklerin geldiğini göstermektedir. Beklenmedik sonuçlar alınmıştır.

Melek kelimesi melik kelimesi ile aynı köktendir. Biri esreli biri üstünlüdür. Esre faili, üstün mefulü ifade eder. Amir ile memur gibidir. Allah meliki muktedirdir, orduları da meleklerdir. Melek kelimesi ismi cins olabilir. Melaike çoğuludur.

ثُمَّ لَا يُنْظَرُونَ (8)

ÇümMa LAv YuNÜaRUvNav

"Sonra inzal olunmazlar."

“Fe” harfi hemen başlayan bir hükmü ifade eder. Fiil bitince Fe’den sonraki uygulama da biter. “Sümme”de ise artık hiçbir suretle hiçbir zaman inzar olunmazlar. Günü geldikten sonra alınacak tedbirlerin manası yoktur.

Üçüncü binyıla, ikinci Kur’an uygarlığına gidiyoruz. Son üç asırlık tarihe bakınız. Tüm dünyada ilahi din/düzen giderek gerilemiş ve yirminci yüzyılın ortasında işler değişmeye başlamıştır. Yirmibirinci yüzyılın başında Ak Parti iktidar olmuştur.

Rusya'ya hâkim olmuş ve Müslüman olduğunu duyuran gazetelere ‘hayır’ dememiştir.

Obama bir Müslüman çocuğu olarak Cumhurbaşkanı olmuştur.

Hemen hemen bütün Müslüman ülkeler bağımsızlıklarını kazanmıştır.

Papa İstanbul/Fatih’te dua etmiştir. Papalık Avrupa Birliği’ne hâkim olmuştur.

Adil Düzen çalışmaları devam etmektedir. İnsanlık Adil Düzen ile daha çok ilgilenmeye başlamıştır. Bunlar bize meleğin geldiğini, Adil Düzen çalışmalarının hak yolda çalışmalar olduğunu ifade etmiştir.

 

***

 

وَلَوْ جَعَلْنَاهُ مَلَكًا لَجَعَلْنَاهُ رَجُلًا وَلَلَبَسْنَا عَلَيْهِمْ مَا يَلْبِسُونَ (9)

Va LaVCaGaLNAvHu MaLaKan LaCaGaLNAvHu RaCuLan Va La LaBaSNAv GaLaYHiM MAvYaLBiSUNz

"Onu melek ca’l etseysi biz yine onu racül ca’lederek de lebs ettiklerini lebs ettirirdik."

Burada yönetimin kuralları konmaktadır. Yöneticiler daima kendilerinden olmalıdır. Sınıflaşma olmamalıdır. Halktan kopuk yönetici kadro olmamalıdır. Başkan halkla beraber olmalıdır. Kendilerinden olmalıdır.

Muhammed peygamber, yöneticiye çekik gözlü, zenci de olsa itaat ediniz diyor. Çekik gözle Çinliler kast edilmiştir. Zencilerle de Afrikalılar kast edilmiştir. Arkadaşları soruyorlar, fasık ve facir olsa da yine itaat mı edeceğiz diyorlar. Eğer sizinle namaz kılıyorlarsa, toplantılarınıza katılıyorsa, fasık ve facir olsa da itaat edeceksiniz diyor.

Bu ayette başkanın şartı halkla bir olması, onlarla istişareye devam etmesidir.

“Libas” Türkçede çoğul kullanılmaktadır. “Elbise” diyoruz. Burada kıyafet de çok önemlidir. Kadın ve erkeğin giydikleri elbiseler halkın giydiği elbise olmalıdır. Yabancı kıyafetli üniformalı elbiseler meşru değildir.

İslamiyet’te asker ast üst ilişkisi ile bilinir. Astlar bütün üstleri tanırlar. Üstler de bir ve iki alt astları bilirler. Zaten başkalarına emir vermezler. Sadece çatışma esnasında üniformalı olarak kıtalarda emir verirler. Cephede elbise vardır. Her topluluk kendi kıyafetini belirler.

Doktorlar, mühendisler ayrı ayrı kıyafet giyerler.

Bu ayet bize elbisenin sadece örtünme aracı değil aynı zamanda tanınma aracı olduğunu gösterir. Canlılar da vücut örtüleri ile tanınırlar.

Demek ki örtünmenin dört çeşit fonksiyonu vardır.

a) Dıştan gelen zararlı etkilerden bedeni koruma.

b) Vücudun ısısını dengede tutmak.

c) Cinsi tahriklerden korunmak.

d) Tanınmak.

Bu sebepledir ki her bucak kendisine bir kıyafet seçer. O bucakta yaşayan bucak halkı o kıyafetlerle dolaşır. Devletler de merkez bucakları için kıyafet seçerler ama taşra bucaklara karışmazlar. Devletlerin bütün halka kıyafet dayatması meşru değildir.

وَلَوْ جَعَلْنَاهُ مَلَكًا

Va LaVCaGaLNAvHu MaLaKan

"Onu melek ca’l etseydik"

Resulü melek kılsaydık demiyor, onu melek kılsaydık diyor.

Demek ki önce bir görev belirleniyor. Sonra bir kadro oluşturuluyor. Yani o görevi yapacak kişinin vasıfları belirleniyor. Sonra da görevli atanıyor.

Bugün insana göre kadro üretilmektedir.

Oysa tesis olacak, işe göre kadro üretilecektir. Mevcut işlere yeni kadrolar konmayacak, yeni işyerleri üretilip oralar kadro belirleyecektir.

Yüz lojmanlı işyeri apartmanlarını hazır bulundurunuz. İşsizleri oraya yani yeni işyerlerine yerleştiriniz. Kadrosu tamamlanmış işyerlerine yeni eleman alınamaz. Kadrolara eleman alınırken o kadroda yetişmek üzere alınır. Yeni işyerlerine yetişmiş başka yerlerden işçi aktarılması yapılmaz. İşleri olmayanlara iş bulunur. Bunlar da yetişmiş eleman değildirler. İşyerinde yetişeceklerdir.

Ca’l etme demek aynı zamanda o kadroya ehil hale getirme denmektir.

لَجَعَلْنَاهُ رَجُلًا

LaCaGaLNAvHu RaCuLan

"Onu racül ca’lederdik"

Burada meful “Hu” zamiridir. Melektir. “Racülen” ikinci mefuldür. Bu da kadın ile erkek arasını ayırmaktadır. İnsan topluluk içinde özgür yaşamaktadır.

Erkekler günün yarısını toplulukta topluluk işlerinde geçirirler, yarısını evde geçirirler. Kadınlar ise günün tamamını evde geçirmektedirler.

Erkekler kadınların işlerini yapamamaktadır.

Kadınlar ise erkeklerin işlerini yapabilmektedir.

Bundan dolayı yarım olan kadın değil erkektir. Kadın erkek olmasa da yaşayabilecek durumdadır. Erkek ise kadınsız yaşayamamaktadır. Erkek yarım olduğu için bu durumu dengelemek amacı ile mirasta iki misli pay verilmiştir.

Bir kadın da erkeğin görevini yüklenebilir ama eğitimini erkek gibi yapmalıdır.

Demek ki melek de görevli olsaydı bile o erkek gibi yetiştirilecektir. Birçok zamanlarda kadınlar kocasız kalmakta ve erkek gibi olmak zorunda bulunmaktadırlar.

وَلَلَبَسْنَا عَلَيْهِمْ مَا يَلْبِسُونَ (9)

La LaBaSNAv GaLaYHiM MAvYaLBiSUNz

"Ve lebs ettiklerini onların üzerine lebs ederdik."

“Aleyhim”deki zamir de “yelbisun”daki “vav” da itiraz edenlere gitmektedir. “İltibas” karıştırma demektir. Yani elbisesini başkasının elbisesine karıştırma demektir. Burada anlatılan şudur. Kur’an düzenini tebliğ edenler de insandır, diğer insanlardan hiçbir üstünlükleri olmadığı gibi diğer insanlardan aşağı da değildirler.

Adil Düzen çalışmaları herkese açıktır ve memurun bihtir. Herkes çalışabilir ama kimse başkasının Adil Düzen çalışmasına mani olamaz. Kendileri Adil Düzen çalışmasını yapmayanlar veya yapamayanlar bizi de çalışmamızdan alıkoymaya çalışmaktadırlar.

Bediüzzaman ve Necmettin Erbakan'ın yaptığı gibi ben de bu sebeple sakal bırakmıyorum. Sakal bıraktığım zaman artık halkımın kıyafetini giymemiş olurum.

Sakal sünnet midir,  Kur’an’da yeri var mıdır?

Yeri vardır. Harun aleyhisselam sakallıdır. İslamiyet’te üç nesil vardır. 33 yaşından küçük olanlar gençlerin oluşturduğu meclistir. 33 ile 66 arasındakiler raşid olanların meclisidir. Ondan sonra yaşlı olanlar şeyhler meclisidir. Raşidler siyah sakallıdırlar. Yaşlılar aksakallıdırlar. Bunlar bugün olmadığına göre sakal bırakmak ancak mübah olabilir.

 

***

 

وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (10)

Va LaQaD uSTuHZiEa BiRUsULın MıN QaBLiKa Fa XAvQa BilLaÜIyNa SaPiRUvMiMHuM MAv KANUv BiHİy YaSTAHZİUvNa

"Ve senden kabl resuller istihza edildiler, onlardan masharaya alanları istihza ettikleri hayk etti."

“HZE” kılıç yarasıdır. Kişiyi incitecek sözler söylemektir.

“SPR (Sehr)” yabancı işçidir. Birbirine muhtaç olup dayanışma içine girme anlamına geldiği gibi aşağı görmek de onunla eğlenmek anlamını taşır.

“HZE” kelimesinin ihtizazla da ilgisi vardır.

H harfi helak olmayı, uçurumu ifade eder. Z harfi zelzeleyi, zevali, zecri içerir. E harfi ise gücü, yaptırmayı tazammum eder.

S harfi diziyi, sürekliği ifade eder. P harfi hamr, hınzır, hafr, hasım anlamına gelir. R harfi de tekrarı ifade eder.

“Masharaya almak” aşağı görmek, eğlenmek demektir.

“İstihza etmek” ise kişinin moralini bozmak, onu sarsmak demektir.

Biri benim için diyor ki, itikatta sorunu var. Ben bana yapılan hakaretlere kulak vermem ama yine de bana dokunuyor. O istihzadır. Eden bulur. Ele kuyu kazıyan kendisi kuyuya düşer. Çalma kapıyı çalarlar kapını. Bu ifadeler bu ayette anlatılmaktadır.

Burada geçen “Hayk etme” kelimesi de “Hak etme” kelimesine akrabadır. Havl, hayt kelimelerine benzer. İnsan bir işe girişir. İş seni içine alır. Zarar etseniz de geri dönemezsiniz.

Buradaki çok önemli husus şudur. İnsanlar küçük gördükleri ve masharaya (maskaraya) aldıkları kimseleri istihdam ederler. Zamanla öyle duruma gelirler ki o masharaya aldıkları kimseler onun etrafını çevrelerler. Kişi artık onların oyuncağı olur. Onlar masharaya almazlar ama istihza ederler.

Kendisi çok iyidir ama çevresi kötüdür derler. Gerçekte başlangıçta çok iyi olan insan işlerini onlara kolay yaptırır. Onlar çevresinde toplanırlar. Onlar içinde çok zekileri vardır. Onun her dediğini yaparlar. Çok mütevazı görünürler. Bir müddet sonra öyle duruma gelirsiniz ki artık onlarsız iş yapamazsınız.

Bugünkü Ak Parti’deki durum budur. Kurucular tasfiye olmuş, yerine söz dinler kimseler gelmişlerdir. Şimdiki olağanüstü hal uygulaması bunun açık göstergesidir. Darbe muvaffak olamamış ama darbe ne için yapılmışsa onlar uygulanıyor. Bir devlet orduda asiler var diye orduyu yıkar mı? Askeri okulları kapatıyor, askeri eğitim almasın, savaşmayı öğrenmesin, kitleler halinde halk ölsün. İşte bu ayette anlatılan bunlardır. Askeri okullar iktidara öyle takdim ediliyor ki; onlara göre asker elleri silahlı iktidarda olanları bekliyor!

Birlikte yola çıkıp zamanla zengin olursunuz. İktidar elde edersiniz. Yanlışlar yapmaya başlarsınız. Sizi iktidar edenler yanlışlarınızı söylemeye başlarlar. Onlar sizin iyiliğiniz için söylerler. Siz onlarla istihzaya başlarsınız. Onların direnişini kırmak istersiniz. Kulak vermezsiniz. Sonra söyledikleri gerçekleşir ve yukarıda anlattığınız hayk olmuş olur. Ben yazılarımı yazarken Ak Parti’nin bu çukurdan çıkması için yazıyorum; onlar ise bana ‘sen yaşlandın, sen bunadın’ diyorlar.

İşte meydan! Bu ayeti benden daha iyi açıklayanı görelim. Bu bunak o açıklamayı kabul etmezse gerçekten bunak olur. Benim yazdıklarıma cevap veremeyenler bana saldırıyorlar. Bunlardan biri televizyona çıkıp benimle tartışabilir mi?

Bu ayette başka bir mucize daha vardır. Güçlü olanlar zannediyor ki halk aptaldır. Biz yalan söyleriz. Farklı hedef gösteririz. Halk yutar gider. Basının ve yayının yalanlarla ve tezvirlerle dolu yayınları halkı masharaya almak, onlarla istihza etmektir. Oysa halk sabreder. Zafer onun olur. Aslında halkı küçük görüp onları kandırmaya çalışanlar kendi kendilerini uçuruma itmektedirler.   

وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ

Va LaQaD uSTuHZiEa BiRUsULın

"Ve resuller istihza olundular"

“Resul” nekre gelmiştir. Çoğul üzerine gelmiştir. Üçten fazla resul istihza olundu.

“Lekad” kelimesi gelmiştir. Şimdi de istihza etmektedirler. Sermaye kural koymuş. Dindarlar dinlerine körü körüne bağlıdırlar, dolayısıyla tarafsız düşünemezler, onun için bütün inanmış insanlar müspet düşünemez birer zavallıdırlar. Onların getirdikleri kitaplar da kaynak olamaz. Onlara kulak veren ilmi düşünceden uzak olmuş olur. Böylece halkı gerçekleri öğrenmekten uzak tutmaya çalışmışlardır.

Yirminci yüzyılın ikinci yarısında, makina profesörü olan Necmeddin Erbakan’ın İzmir'de verdiği bir konferans “İslam ve ilim” konusunda olmuştu. Onun konferansta anlattıkları bu anlayışı temelden yıktı. Zaman geçtikçe dünyadaki ilim adamları da seslerini yükselttiler. Sermaye bu sefer İslam’ı “ılımlı” ifadesini ekleyerek kabul etmek zorunda kaldı. Henüz kitaplara girmedi. Henüz öğretmenler akıllanmadı ama sarsılmaya başladı.

مِنْ قَبْلِكَ

MıN QaBLiKa

"Senden önce"

Buradaki “sen” Kur’an’ın kendisine nazil olduğu son nebidir. Yani Kur’an’dan önce de aynı olaylar olmuş, Mekke’de de aynı olaylar olmuştur. “Ke” harfini bugünkü Adil Düzen çalışanına hitap olarak kabul edersek, o zaman da bütün önceki resuller kastedilmiş olur.

فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ

Fa XAvQa BilLaÜIyNa SaPiRUvMiMHuM

"Onları masharaya alanları havk etti"

Burada anlatılan nedir?

İlahi kitapları değersiz saymak, resulleri de anmaya değer bulmamak taktiğidir. İstihza edenler doğrudan ilahi kitaplara ve resullere saldıranlardır. Sosyalistler böyledir. Masharaya alanlar ise bahse değer görmeyenlerdir.

Sovyetler’de dine saldırmak devlet politikası olmuştu.

Batı’da ise İslamiyet’ten veya Hıristiyanlıktan bahsetmek ayıp sayılıyordu.

Biz ilkokulda okurken dinden bahsetmenin ilim dışında olduğuna inanırdık.

مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ

MAv KANUv BiHİy YaSTAHZİUvNa

"İstihza ediyor oldukları"

Burada masharaya alanlarla istihza edenlerin aynı kimseler olduğunu, bir taraftan bahse değer bulmamakta, diğer taraftan saldırmaktadır.

Necmettin Erbakan bir timsahın iki çenesi olarak bunları anlatmıştır. Bunlar karşı karşıyadır. Birbirlerine saldırır gibi görünürler ama arada hak dinleri ezmeye çalışırlar. Sonunda kendi kazdıkları kuyular onları yakalar. Gelişen müspet ilmi kendi lehlerine kullanacaklarını sanmış ama sonuç olarak ilahi kitapların gerçekler etrafında kümelendiğini ilim göstermiştir.

Son SSCB Başkanı Gorbaçov din düşmanlığını bırakmıştır. Çin de ipleri gevşetmiştir. Dünyada sosyalist liderler gidince yeni gelenler artık onlar gibi olmamışlardır.

 

***

 

قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ ثُمَّ انْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ (11)

QuL SAIyRUv Fıy eLEaRWı ÇümMa uNJuRUv KaYFa KAvNa GaQıBaTu eLMuKaüÜıBIyNa

"Arzda dolaşın da sonra inzar edin, mukezziblerin akıbeti nice olmuştur."

Kur’an “Kul” diyor. Buradaki “Kul” Kur’an’ı getiren Resul’e diyorsa, onun ölümü ile bu görev biter. Söylenecek bir şey kalmaz. Yani “Kul” emri ona verilmişti, o da vefat edip gitti, bizim için farz olmaz.

Kur’an’ı Allah sözü kabul ettiğimizde ve her asır hükümleri geçerli olacağına göre buradaki “sen” çağımızın âlimleridir yani sizsiniz.

Başkalarının bulduklarını öğrenmek ilim yapmak demek değildir. İlim yapmak demek, kendin düşünerek ve gözlemleyerek bir şeyler bulmak demektir. Yeryüzü dolaşılarak geçmişte yaşayanlar ve yaşananlar öğrenilecek ve onların akıbetleri dile getirilecektir. Bu ne zaman yerine getirildi? Son bir asırdır kazılar ve değerlendirmeler yapılmaktadır. Burada Allah bize harap olmuş şehirleri ziyaret edip görmemizi istemektedir.

Kazılar yapılarak çeşitli uygarlıklar ortaya çıkmıştır. Kaba taş devri, yontma taş devri, cilalı taş devri olmak üzere devreler ayrılmaktadır. Bunların bu kalıntıları ve yanlarında bulunan kemiklerden DNA’lar ile uygarlıklarını öğreniyoruz.  Burada insanlar taşları kullandıkları gibi ağaçları da değerlendirmişlerdir. Ağaç kalıntıları olduğu için o hususta yararlanamıyoruz. Ancak DNA araştırmalarının gelişmesiyle hangi bitkilerden yararlandıklarını ileride öğreneceğiz. Bunlardan sonra maden devri başlamıştır. Sonra seramik devri vardır.

İnsanlar resim yapmayı çok önceleri yani Peygamber Nuh'tan 50 bin yıl önce öğrenmişlerdir. Resimler şekil yazısına dönüşmüş, sonra çivi yazısı bulunmuş, sonunda harf yazısı keşfedilmiştir. Harf yazılarını bugün kullandığımız için bilebilmekteyiz. Çivi yazısını ilk yazı ile yazılmış metinlerin yardımı ile çözdük. Çivi yazısından sonra şekil yazısını da çözdük. Böylece Kur’an’ın emri yerine gelmiş bulunmaktadır. Ne zaman? Yirminci yüzyılda.

Bu kazılardan ve tarih kitaplarından öğreniyoruz ki insanlık uygarlaşmaktadır.

Son beş bin yılda Mezopotamya-Mısır, İbrani-Grek, Hıristiyanlık-Roma, Kur’an/İslam-Avrupa/Batı uygarlıkları gelmiş ve geçmişlerdir.

Birinci Kur’an uygarlığı dâhil bütün uygarlıklar hep peygamberler tarafından oluşturulmuştur. İlahi kitaplar oluşturmuştur. Bugün yeryüzünde mevcut uygarlıklar dört tanedir; Hıristiyanlık, Hindu, Budizm ve Kur’an uygarlığı. Kur’an kendisinden sonra peygamberin gelmeyeceğini bildirmekte, yeni bir uygarlığın ilimle doğacağını anlatmaktadır. İşte bugün o gündeyiz, o dönemdeyiz. Bugünkü Batı uygarlığının akıbeti de öncekiler gibi olacak, o gidecek ve onun yerini ikinci Kur’an uygarlığı dolduracaktır.

قُلْ

QuL

"Kavl et"

Bu ayette iki emir vardır. Biri müminlere emirdir, söyle emridir.

O halde biz nasıl söyleyeceğiz? Kime söyleyeceğiz?

Tüm insanlığa söyleyeceğiz.

Bunu nasıl yapacağız?

Cemaat bunu dünyadaki okullarla söylemiştir. Onlar İsa'nın yaptığını yapmışlardır. Havariler dünyaya dağılmıştır. Ne var ki Hıristiyanlık gibi bunlar yeni şeriat getirmemişler, sadece şeriatların varlığını düşünmüşlerdir.

Şimdi bize emredilen söyleme başka bir şekildedir. Biz oraya gitmeyeceğiz, onlar bize gelecekler. Bizde öğrenim görecekler. Kur’an’ın emri böyledir.

Bunu nasıl yapacağız, nasıl kuracağız?

Bin Dil Üniversitesi ile yapacağız. Yüz lojmanlı işyeri apartmanları ile yapacağız. Her katta bir dil konuşan yabancılar olacak. Yukarıda Arapça öğrenecekler. Bugünkü Kur’an Arapçası üçüncü binyıl uygarlığının ilim dili olacaktır. Türkiye'de Türkçe, diğer ülkelerde diğer diller çağımızın uygarlığını öğreneceklerdir. Ülkelerden gelen malları lojmanların altında satacaklar. Türkiye'den aldıkları malları da oraya gönderecektir. Böylece gelir ve meslek elde etmiş olarak okuyacaklar. On yıl içinde hem çalışacaklar hem öğreneceklerdir. Biz onların dinlerine dokunmayacağız. Herkes kendi dininde kalacak. Sadece uygarlaşmada birleşeceğiz.

İşte, biz onlara söylemiş olacağız, onlar da on sene sonra ülkelerine dönecek ve tebliğlerini kendi halklarına uyarlayacaklardır.

Evet, Akevler size yardıma hazırdır. Anayasa mı yapmak istiyorsunuz? Hiçbir karşılık istemeden cilt cilt kitaplar ve diğer bütün çalışmalar emrinizdedir. Geleceğin ilmini yapmak istiyorsunuz, Akevler projeleri ile hazırdır.

سِيرُوا فِي الْأَرْضِ

SAIyRUv Fıy eLEaRWı

"Yer’de seyr ediniz."

“Seyr etmek” bir amaçla dolaşmak demektir. Bu emri yerine getirmemiz için ve dünyayı seyretmemiz için bu sefer seyahat vakıflarını kurmak zorundayız. Eski kervanlara benzer bir sistem geliştirmemiz gerekir.

Örnek olarak İpek Yolu’nu canlandırabiliriz. Bunun için şunları yapmalıyız. Bizim geliştirdiğimiz ahşap evlerle yol boyunca ahşap dinlenme evleri koymalıyız. Londra, Viyana, İstanbul, Erzurum, Tebriz ve devam ederek Tokyo'ya varmalıyız. Her 6 saatlik mesafede bir de bir dinlenme sitesini kurmalıyız. Ahşap evlerden oluşan bu sitelere gelen araçlar yolcularını hatta şoförleri bırakarak yollarına devam etmelidirler. Yolcular istedikleri otobüse binebilmelidir. Yolculardan ücret alınmadığı gibi, yolcular bu dinlenme evlerinde ücretsiz kalmalıdırlar. Ülkelerden getirdikleri eşyaları burada mala-mal sistemi ile değerlendirirler. Böylece seyahat son derece kolaylaşmaktadır. Uluslararası taşımacılık son derece ucuzlatılmalıdır. Buralarda kurulan mala-mal marketlerinden elde edilen kârlarla bunlar finanse edilmelidir. Bunları devletler değil kooperatifler yapmalıdır.

Demek ki bu ayet bize Bin Dil Üniversitelerini kurmayı emrettiği gibi, aynı zamanda Kervan Vakıflarını da kurmayı emretmektedir.

Üçüncü binyıl uygarlığının henüz ilk yirmi yılı içindeyiz. Akevler geleceğimiz ile ilgili yapılması gerekenleri programlamaktadır. Asrın sonlarına doğru insanlar üçüncü binyıl uygarlığını yaşamaya başlamış olacaklardır.

ثُمَّ انْظُرُوا

ÇümMa  uNJuRUv

"Sonra nazar edin."

Burada “sonra” kelimesi kullanılmaktadır. Bu “sonra”nın önemi vardır. Önce deliller toplanır, sonra deliller birleştirilerek ilim yapılır. Tüm deliller toplanmadan yapılan içtihat yetersizdir. Bunu da bir kimse yapmaz, ancak bir topluluk yapabilir. Onun için emir çoğul sığası ile gelmiştir.

Adil Düzen Anayasası’nda “Araştırma Genel Hizmeti” var, o seyr etmektir. Bir de “İlmi Dayanışma var, o da nazar etmedir. Bu emirlerin yerine getirilmesi için Genel Hizmetlerin 25’i de yerine getirilmelidir.

Akevler bu hususlarda çalışmalar yapmaktadır. Herkes din ve ırkına bakılmaksızın bu çalışmaları yapmalıdır. Çalışanlar arasında diyaloglar kurulmalıdır. Aslında bugün gerek bazı partiler gerekse bazı cemaatler bu işi hakkıyla başaracak durumdadırlar, bunu yapmak için aralarındaki kavgaları bırakıp Allah'ın emirlerini yerine getirmelidirler.

كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ (11)

KaYFa KAvNa GaQıBaTu eLMuKaüÜıBIyNa

"Mükezziblerin akıbeti nice oldu."

Evet, uygarlıklar ömrünü doldurduklarında müminler yeni uygarlığın projesi ile ortaya çıkarlar. Akevler böyle bir proje ile çıkmıştır. Buna karşı mükezzibler ortaya çıkarlar ve yeni uygarlık projelerini çürütmek için çalışırlar. Çeşitli saldırı araçlarını kullanırlar. Çatışma başlar. Halk bunların çatışmalarını seyreder. Halk önce mükezziblerin yanında yer alır ama günü gelince de cephe değiştirir ve programcıların yanında yer alırlar.

Dünya bugün Akevler’e karşı birleşmiş, onu ezmekle ve susturmakla meşgul.

Akevler’in 300 milyonluk arazisini mevcut son iktidar da maalesef vermemektedir. Vermek istediler ama veremediklerini söylüyorlar. Bize bizim tapulu arsamızı veremiyorlar. FETÖ grubu dediklerine kamu yerlerini karşılıksız temlik ettiler, kendi ifadeleriyle her istediklerini verdiler. Neden böyle yapıyorlar? Olur ki biz parti kurarız; Akevler parti kurmayacak, kuramayacak. Kursa bile iktidar partisini değil, anayasa yapma partisini kurar. Onlar rakip değil refiktirler.

Evet, mükezzibler mağlup olacaklar.

 

قُلْ لِمَنْ مَا فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ قُلْ لِلَّهِ كَتَبَ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيْبَ فِيهِ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ (12)

QuL LiMan MAv Fı elSaMAvVATı Va eLRaRWı QuL LiLLAHi KaTaBa GaLay NaFSiHiy elRaXMata LaYaCMaGanNaKuM EiLAy YaVMi ElQıYAvMati LAv RaYBa FIyHı elLaÜIyNa PaSiRUv EaNFuSaHuM FaHuM LAv YuEMiNUvNa

"Semavat ve arzda olanlar kimindir diye kavl et. Allah'ındır diye kavl et. Kendi nefsine rahmeti ketb etmiştir. Sizi kıyamet yevmine cem edecektir. Onda rayb yoktur. Nefislerine husran edenler, onlar iman etmezler."

Uygarlaşmayı anlattıktan sonra uygarlaşmayı neden ortaya koydu; şimdi onu anlatmaktadır. Rahmet için yapmaktadır. Ben insanları yaratayım da onlara rahmet edeyim diye kendisine yazmıştır. Nasıl insan bir şeyi nezrettiği zaman artık onu yapmak ona farzsa Allah da bir şeyi irade ettikten sonra ilahlık gereği O onu yapmak durumundadır.

Mutezile hulfetmez diyor. Eşari hulfedebilir diyor. Maturidi hulfedebilir ama hulfetmez diyor. Bu ayetteki “ketebe” de onu ifade ediyor. Sizi cem edecektir diyor. Üç boyutlu uzayda yaratılan insan geçmişe ve geleceğe şimdi gidememektedir. Ama dört boyutlu uzayda geçmişi seyredecek hal alacaktır. Âdem'den kıyamete kadar yaratılmış insanlar bir arada olacaklar ve üç boyutlu uzayda değil dört boyutlu uzayda yaşayacaklardır.

Burada "ila yevm’i-lkıyameti" denmektedir. "Fi yevmi’l-kıyameti" denmesi uygunken "ila yevmi’l-kıyameti" demektedir.

Kur’an’ın hemen her ayetinde böyle acayip ifadeler vardır. Birincisi, Kur’an okurken bu acayiplik hiçbir zaman bir yanlışlık sinyali vermez. Nasıl bilgisayarda yanlış kelimelerin altı çizgi olursa, beyinde de böyle yanlış söylersen, zihin hemen beyninizde sıralama yapar.

Daha çocukken bir arkadaşım indir çıkart diyeceğine indir dedikten sonra çıktır dedi. Hemen kulağım onu yadırgadı. Oysa kurala aykırı bir şey yoktu. Yani insanın beyninde yanlış ifadeleri Word’daki gibi kırmızılaştıran programlar vardır. Kur’an hiç böyle bir tırmalama yapmaz. Arapların günlük olarak kullanmadıkları olsa da beyin onu dışlamaz, hata sinyali vermez. Ondan sonra düşünmeye başlarsınız, neden “İla” dedi de “Fi” demedi. Çok derin manaları ifade eder.

Burada kastedilen ahirette cem değil de ahirete kadar bütün insanları cemdir. İnsanları bir yerde toplama var. Bir de insanları yolda tepeleyip de bir araya getirme vardır. Kıyamet yevminde kalınmayacak, birlikte yolculuğa devam edilecek, ya cennete gidilecek ya cehenneme gidilecek. O zamana kadar olanları toplayacak ve cennete veya cehenneme doğru gidişe devam edilecek. O zamana kadar olanların hepsini toplamış olacak, ondan sonra da kimseyi katmayacak. Yani yeni insanlar var edilmeyecek.

Yani canlılarda gelişme çağında nasıl yeni hücreler oluşur, canlı büyür ama ondan sonra artık büyümezse; insanlık da kıyamete kadar çoğalarak büyüyecek ve ondan sonra bedenleri yenilense bile kendileri çoğalmayacaklardır. İşte, “İla” kelimesi bu anlamı içermektedir.

“Orada rayb yoktur” ifadesi ile orada gizli kapalı bilinmeyen bir şey yoktur.

“Rayb” bulanık sudur. Doğruluğu ve yanlışlığı bilinmeyen veya doğru ile yanlışların karıştığı yerde rayb vardır. Bu dünyadaki yargılama raybdır. Hiçbir zaman gerçekler bilinmez. Galip zamana göre hareket edilir. Kıyamet yevminde rayb olmayacak, her şey kesin olarak bilinecektir.

Böyle bir günün olup olmayacağı hususunda kuşkular vardır.

Oysa delillerle kıyamet ilmen sabittir.

a) Dört boyutlu uzayda her şey zaten var olmuştur. Dolayısıyla ölüm yok olma değil gözden kaybolmadır.

b) Hiçbir şey yoktan var olmaz, varken yok olmaz. Ruh da vardır. O halde yok olmayacak.

c) Tüm insanlar ölmek istemiyor, yaşamak istiyor ve tüm insanlar öldükten sonrasını düşünüyor. Ölmekle yok olacağını kabullenmiyor. Doğada yalancılık yoktur. O halde mademki tüm insanlar bunu istiyor ve buna inanıyor, o halde bu geçerlidir.

d) Ölüm daha iyisine yer açmak içindir. Sonbaharda eski otlar kururlar, ilkbaharda yeni otlar daha gelişmiş olarak büyüsünler diye. O halde mademki DNA’larca kodlanmış ölüm var, o halde bir gaye var da ancak yeniden bir dirilme olmaktadır.

En önemli kanıt ilahi söz olduğu ilmen sabit olan Kur’an’ın "la reybe fih" demesidir.

Ahiret yevmine iman etmeyenler, Allah'ın rahmetinden yararlanmayanlardır. Burada şunu söyleyebiliriz ki cehennem de rahmettir. İnsanın var olması ve onu yaşatması da rahmettir. Dersleri veremeyenlere yazın ek kurslar verilir, sonra yeniden imtihan edilirler; bu rahmet değil midir? İşte, cehennem de böyledir. Dünyada Allah'ın rahmetinden yararlanamayanlar ahirette O’nun rahmetinden yararlandırılırlar. Bu ayet bunu çok açık bir şekilde ifade eder.

قُلْ لِمَنْ

QuL LiMan

"Kavl et kime aittir?"

13,7 milyar yıl önce yaratılan kâinat başlangıçta elektronlar ve pozitron çiftlerinden oluşuyordu. İlk hızları ışık hızına yakındı. Kâinat genişleyince depolanmış enerji yetersiz oldu. Bazı parçacıklar ışık hızında kaldı. Bazılarının ise hızları düşmeye başladı. Hız düştükçe parçacıklar birleşip hidrojen atomlarını oluşturdu. Belli sıcaklıklarda belli elementler oluştu.

Diyelim çinko kâinatın sıcaklığı 10 milyonken oluştuğu zaman oluştu. Sıcaklık düşünce artık çinko oluşamadı. Böylece kâinattaki yüze yakın element değişik miktarlarda oluştu. Bundan sonra cisimler birbirini çekmeye başladı ve galaksiler, yıldız kümeleri doğdu. Bunlar birleşip sıcak cisimleri oluşturdular. Bunlar yıldızlardır. Sonra çevrelerinde uydular oluştu. Moleküller meydana geldi, yeryüzü meydana geldi ve birleşik cisimler ortaya çıktı. Sonra canlı var oldu ve özel bir şekilde dizildi. Sonunda insan var oldu.

Böylece bugün trilyonlarca güneş var. Uyduları var. Bunların hiç birisi yerdeki çakıl taşları değildir. Hatasız birbirine uyan makine parçalarıdır. Yani kâinat tek bir varlıktır. Onun dışındaki her şey makinenin parçasıdır. Bir de yakıtı vardır. Çalışan muazzam bir araç. Yakıtı da tükenmektedir.

Peki, bu düzen kimindir diye soruyor.

مَا فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ

MAv  Fı elSaMAvVATı Va ELRaRWı

"Semavat ve arzda olan"

Bir yeri işgal eden varlık arzın parçasıdır. Yani aynı yerde iki parçacık bulunmaz. Diğer taraftan bu parçacıklar birbirini çekerler. Etkileri çevreye yaygındır. Her atomun çevresinde 7 sema vardır. Her gezegenin çevresinde de 7 sema vardır. Bunların her biri bir makinenin parçaları gibi birbirine uyumludur.

Bu kimindir deniyor.  

Bin Dil Üniversitesi’nde önce insanlara kâinat öğretilecek ve sorulacak; kimindir. Önce kâinatın tanrısız olamayacağı ispatlanacaktır.

قُلْ لِلَّهِ

QuL KilLAHi

"‘Allah’ındır’ de"

Sonra da cevap aranacaktır. İşte bu kâinatı kim düzenlemişse onun adı Allah'tır. Kâinat kendi kendine var olmamışsa, aralarında bu uyum varsa, o zaman kâinat Allah'ındır.

Kur’an Allah’ın varlığı üzerinde durmaz, Allah’ın birliği üzerinde durur. Allah’ın varlığı da birliği de tartışılır. Allah birdir dediğiniz anda zaten Allah’ı kabul etmiş olursunuz.

İlmin dört mertebesi vardır. Kâinatta mevcut olanlar tespit edilir. Sayıları ile bilinmeye çalışılır. Sonra bu varlıklar arasında birlik sağlanır. Yani aralarındaki ilişkiler ele alınır. Işık enerjisi zamanla kendiliğinden ısı enerjisine dönüşür.

كَتَبَ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ

KaTaBa GaLay NaFSiHiy elRaXMata

"Nefsine rahmeti ketb etmiştir"

Bir kimseye gidip bir fabrika kurarsınız. Fabrikada işçiler çalıştırırsınız. Ürünleri onlara satarsınız. Bir de çalışamayanlar var, onlara da pay verirsiniz.

Çalışsın-çalışmasın, bütün insanlara yaptığını dağıtma rahman sıfatıdır.

Ayrıca çalışanlara karşılığını vermeniz de rahim sıfatıdır.

Her iki durumda da siz dağıtırsınız. Herkes ihtiyacı kadar almaktadır. Böyle bir düzeni kurmayı kararlaştırdı. Kendi üzerine rahmeti yazdı. Kâinat rahmettir.

Kime rahmettir?  

İnsana, cinlere, meleklere ve ruhlara rahmettir.

لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ

LaYaCMaGanNa KuM EiLAy YaVMi ElQıYAvMati

"Sizi kıyamet gününe cem edecek"

Kıyamet yevmine cem etmektedir yahut yevmine kadar cem etmektedir. Her gün yeni nesil ortaya çıkmakta ve ölmektedir. Ölenler ölüler kervanına katılmaktadır. Kıyamet gününe kadar bunlar toplanacaktır. Kıyamet günü birlikte dirileceğiz ve orada hesaplarımızı verip cennete veya cehenneme yol alacağız.

لَا رَيْبَ فِيهِ

LAv RaYBa FIyHı

"İçinde rayb yoktur"

Zamir yevme gitmektedir. O yevmin içinde rayb yoktur deniyor. O günün olacağından şüphe yok manasında değildir. O gün içinde dünyada mevcut olan rayb yoktur. Orada hatalı işler yapılmaz. Orada herkes içtihat ile hareket eder.

الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ

elLaÜIyNa PaSiRUv EaNFuSaHuM

"Nefislerine husran eden kimseler"

Kur’an’da zulmedenlere eş olarak husran edenler kelimesi geçmektedir.

Zulüm nedir? Hüsran nedir?

Kur’an’da her ikisi geçmektedir.

Zulüm karanlık demektir. Hüsran ise pestil olma, üzülme demektir.

Bu dünyadaki helakler zulümle, öbür dünyadaki cennetten mahrumiyet ise hüsran ile ifade edilir. Bunlar üzerinde hep araştırmaların yapılması gerekir.

Birlikte çalışarak Kur’an lügatini yapmalıyız.

Bu lügatte köklerin çıkışlarını bulacağız. Allah işaret etmiş, bu budur demiştir. Görülmeyen şeyi gösteririz. Sonra harflerin manası ile kökün kalıbını bulmamız gerekir. Sonra halkın kullanış şekilleri göz önüne alınmalıdır. Sonunda Kur’an’ın ona dayandığı manalar kelimeleri karşılaştırılarak tespit edilmelidir. Bunun için sosyal medyayı kullanmalıyız.

فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ (12)

FaHuM LAv YuEMiNUvNa

"Onlar iman etmezler."

Haber üzerine “Fe” gelmez; eğer gelirse o cevap cümlesidir. Yani cümlenin başında “İn” veya “İza” mukadderdir. Her ikisi varsa o zaman bunlar düşer. Buna “hazf” deriz.

Demek ki hazfın sebeplerinden biri de hükmün tamimidir.

Onlar iman etmezler. Bu dünyada iman etmezler. Rayb olmadığı halde raybli görürler.

 

İstanbul, Yenibosna; 15 MAYIS 2021

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlayan: REŞAT NURİ EROL

 

 

 






Son Eklenen Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3199 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2459 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2426 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 1969 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2289 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2302 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2076 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 1950 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 1962 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2350 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2273 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1822 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2168 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2094 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2198 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2180 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2042 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2232 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2182 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2437 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2250 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 2839 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2454 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2752 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2464 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2728 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 2808 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 2762 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3125 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5134 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3221 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 2847 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3537 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3349 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3073 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3592 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3540 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3852 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4311 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 2789 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 2861 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3680 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3555 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2667 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2722 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3688 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7128 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5196 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3906 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00


© 2024 - Akevler