Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021
2741 Okunma, 2 Yorum

KASAS SÛRESİ - 13. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَقَالُوا إِنْ نَتَّبِعِ الْهُدَى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ أَرْضِنَا أَوَلَمْ نُمَكِّنْ لَهُمْ حَرَمًا آمِنًا يُجْبَى إِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقًا مِنْ لَدُنَّا وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ (57) وَكَمْ أَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَعِيشَتَهَا فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَنْ مِنْ بَعْدِهِمْ إِلَّا قَلِيلًا وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِثِينَ (58) وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَى حَتَّى يَبْعَثَ فِي أُمِّهَا رَسُولًا يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرَى إِلَّا وَأَهْلُهَا ظَالِمُونَ (59) وَمَا أُوتِيتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَزِينَتُهَا وَمَا عِنْدَ اللَّهِ خَيْرٌ وَأَبْقَى أَفَلَا تَعْقِلُونَ (60)

 

***

 

وَقَالُوا إِنْ نَتَّبِعِ الْهُدَى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ أَرْضِنَا أَوَلَمْ نُمَكِّنْ لَهُمْ حَرَمًا آمِنًا يُجْبَى إِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقًا مِنْ لَدُنَّا وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ (57)

(57) Va QAvLUv EiN NatTaBiGu eLHuDAy MaGaKa MuTPaoOaF MiN EaRWıNAv EVaLaM NuMakKiN KaHuM XaRaMan EAvMiNan YuCBAy EiLaYHi ÇaMaRaTu KülLi ŞaYEin RiZQaN MiN LaunNAv VaLAvKinEaLÇaRaHuMLav YaGLaMUvNa

“Ve ‘Seninle beraber hüdaya ittiba edersek arzımızdan tahattuf olunuruz.’ diye kavl ettiler. Onlar için amin bir harem temkin etmedik mi? Ledünümüzden rızık olarak şey’in küllisinin semeratı oraya cibayet olunuyor velakin ekserisi ilm etmez.”

 

وَقَالُوا إِنْ نَتَّبِعِ الْهُدَى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ أَرْضِنَا أَوَلَمْ نُمَكِّنْ لَهُمْ حَرَمًا آمِنًا يُجْبَى إِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقًا مِنْ لَدُنَّا وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

قَالُوا

يُجْبَى يَعْلَمُونَ

نُمَكِّنْ نُتَخَطَّفْ نَتَّبِعْ

حَرَمًا رِزْقًا آمِنًا شَيْءٍ

ثَمَرَاتُ كُلِّ

 

أَكْثَرَهُمْ مَعَكَ الْهُدَى لَدُنَّا أَرْضِنَا

لَكِنَّ إِلَيْهِ لَهُمْ

لَا لَمْ أَ وَ وَ وَ مِنْ إِنْ

1+2+3+3+2+2+1+2+2+1=28=16+8+2+2

قَالُوا- نَتَّبِعْ نُمَكِّنْ- نُتَخَطَّفْ يُجْبَى- يَعْلَمُونَ  حَرَمًا- رِزْقًا  آمِنًا- شَيْءٍ ثَمَرَاتُ- كُلِّ لَدُنَّا- أَرْضِنَا  مَعَكَ- أَكْثَرَهُمْ

لْهُدَى- لَكِنَّ  إِلَيْهِ- لَهُمْ إِنْ- مِنْ  أَ- وَ لَا- لَمْ

QVL-TBG MKN-POF CBY-GLM XRM-RZQ EMN-ŞYE ÇMR-KLL LDN-ERW MG-KÇR

HDY-LKN EiLaYHiM-LaHuM EiN-MiN Ea-Va Lav-LaM

 

  1. وَقَالُوا‘daki وَ nereye atfediyor?

48. ayetteki “Onlara indimizden hak ciet edince Musa’ya verilenin misline verilmeli idi” deki قَالُوا‘ya atfeder. İlk itirazları ‘yeter delillerle gelmediğin veya gelmediğiniz’ şeklinde olur. “Musa’ya verilen mucize benzeri mucizeler verilmelidir” derler. Ona cevap, Kur’an’ın Musa’ya verilen mucizelerden daha büyük bir mucize olduğu şeklindedir.

O günkü insanlığın ilmi seviyesi Kur’an mucizesini anlayacak seviyede olmadığı için Musa’nın şahsına mucizeler verilmişti. İnsanlık özellikle 20. yüzyılda Kur’an’ın ilahi eser olduğunu kanıtlayan ilmi seviyeye ulaştığı için artık şahsa değil kitaba mucize yüklenmiştir.

Bugünkü Firavun taraftarlarının yani Firavuna uyanların söyledikleri ikinci mazeret ise “Senin söylediklerini yaparsak biz aç kalırız, ülkemizi kaybederiz.” demiş olmalarıdır. İşte buradaki وَقَالُوا tekrar edilerek oraya işaret edilir. Bundan önceki وَقَالُوا‘yu söyleyenler aynı kimseler olsaydı وَقَالُوا’yu getirmeye gerek yoktu. إِنْ نَتَّبِعِ الْهُدَى diye devam ederlerdi. وَقَالُوا tekrar edildiğine göre ya söyleyenler değişmiştir ya da söylenenler değişmiştir.

  1. وَقَالُوا‘daki çoğul vavı kimlere işaret ediyor?

Bugünkü Müslümanlara ve Hıristiyanlara hitap ediyor; Hindular ve Budistler de dâhildir. Yahudilere hitap etmiyor çünkü onlar bugün sömürenlerdir, insanlara Firavun gibi zulüm edenlerdir. Bununla beraber özellikle İsrail Yahudileri aynı şekilde mazlum durumdadırlar. Batıdaki Yahudiler onları ateşe atıp savaştırıyorlar, kendileri dünyayı sömürüyorlar. Yani bugünün Firavunları İsrail Yahudileri değildir; Londra ve Washington Yahudileridir. Eskiden Moskova Yahudileri de vardı, şimdi de Pekin Yahudileri var. Asıl Musa’ya inanmış Yahudiler bizim gibi mazlum durumdadırlar.

  1. الْهُدَى marifedir, kastedilen nedir?

İnsanlıkta dalalet vardır, hidayet vardır. Âdem zamanından başlayan bu gruplaşma bugün en güçlü bir durumdadır ve bu gruplaşma kıyamete kadar devam edecektir.

Peygamberlerin yolunu tutarak benimsenen şeriat هُدَى‘dır. Müstakim sırattır. Burada işaret edilen budur. Peygamberler ve Adil Düzen’i benimseyenler Âdem’den başlayıp kıyamete kadar devam etmekte olan müstakim sırata, هُدَى’ya tabi olmaktadır. هُدَى hidayettir, şeriattır, İslam’dır, haktır.

  1. الْهُدَى‘ya nasıl tabi olunacaktır?

Bugün için هُدَى’ya tabi olmanın yolu açık olarak Kur’an’dan istidlal edilerek belirlenmiş durumdadır. İnanmış olanlar semt kooperatiflerini kuracaklar, 100 lojmanlı işyeri apartmanları yapacaklar, buraya katılanlar şeriat düzeni içerisinde yaşayacaklardır. İster dalalet isterse hidayet yollarını kendileri seçecekler, kendi semtlerinde istedikleri gibi yaşayacaklardır. Ekseriyet demokrasisi yerine hicret demokrasisi geçecektir. İnsanlar her zaman kolayca maddi ve siyasi engellerle karşılaşmadan semtlerini değiştirebilecekler veya yeni semt kuracaklardır. Kendi semtlerinde istedikleri gibi yaşayacaklar, dinde (düzende) zorlama olmayacaktır. Biz bunun cihadını veriyoruz. Akevler 50 senedir bunun için çaba göstermektedir.

  1. مَعَكَ‘deki كَ kime işaret ediyor?

Buradaki كَ ‘sen’ demektir ve Kur’an ilk nazil olduğu zaman Kur’an’ı getiren son Peygamber’e hitap etmiş, sonra da günümüze kadar gelen İslam devletinin hükümdarlarını muhatap almıştır. Bugün gerek İslam gerekse Hıristiyan ve diğer ilahi dinlere mensup olanlar şeriatı benimseyenler mağlup durumdadırlar. O günkü peygamber ve arkadaşlarının yerini bugün şeriata inanmış ilim adamları almıştır. Şeriata inanıp cihada karar vermiş olan herkes buradaki كَ‘ye dahildir.

  1. “Sana ittiba etsek” demiyorlar da “Seninle ittiba etsek” diyorlar, neden?

Kur’an’a kadar insanlar Allah’ın görevlendirdiği resullere ittiba ediyorlardı. Kitaplar vardı ama kitapları resuller yorumluyor ve uyguluyordu. Kur’an’dan sonra artık Allah tarafından görevlendirilmiş resuller yoktur.

Kur’an’dan sonra kendilerini görevli gören âlimler nebilerin yerini almıştır. Onların biat ettiği yöneticiler de resullerin yerine gelmiştir. Her 10 semtin, ilim adamlarının biat ettiği bir resulü vardır ve bucak onlar tarafından yönetilir. Ne var ki bu başkanlar artık usve değiller, onlara değil ilim adamlarının ortaya koyduğu şeriata tabi olmak zorundadırlar. Artık başkanlar da metbu değil, tabi durumundadır. Onun için “Sana tabii olursak” demiyorlar da “Seninle beraber hüdaya tabii olursak” diyorlar.

Artık Bediüzzaman yok, Tunahan yok, Mevdudi yok, Erbakan yok ama hidayet var ve daha gelişmiş şekilde devam etmektedir. Biz insanları bize tabii olmaya davet etmiyoruz, birlikte hidayete davet ediyoruz. 50 senelik İzmir Akevler uygulamaları ve 20 senelik İstanbul Üsküdar ve Yenibosna uygulamaları bunun açık örneğidir.

  1. نُتَخَطَّفْ kelimesini inceleyiniz.

خَطْفَة daldan yapılmış, yaya bağlanan ip ile kuşu birden yakalayan tuzak demektir. خَيْطَف yürüyüşü çabuk olan devedir.

خطف kökü Kur’an’da ivmeyi, hızlanmayı ifade eder. Burada ise sürülmeyi, kovulmayı ifade etmektedir.

  1. نُتَخَطَّفْ fiili neden meçhul gelmiştir?

Musa’nın zamanında belli Firavun vardı. Günümüzde ise Sermaye, Firavunu gizli tutmaktadır. Bugün gerek siyasette gerekse ekonomide oynanan bütün oyunlar Sermaye’nin gizli yöneticileri tarafından oynanır. Her olayın arka planında onlar vardır. Onların kim olduğunu bilmiyoruz ama varlıklarından haberdarız ve her an onların zulmü içinde yaşıyoruz. Dolar bugün altından daha kıymetli ama karşılığı yoktur. Dolara bu kıymeti kazandıran kimlerdir, bilmiyoruz. Krizleri çıkaran kimlerdir, bilmiyoruz. Savaşların, terörün failleri zavallı, kandırılmış veya esir edilmiş kimselerdir. Batı derin devleti güdümlü 15 Temmuz kala kala zavallı, ortaokul mezunu, üstelik medrese düzeyinde molla bile olamamış birisine tamamıyla fatura edilerek gerçek failler örtülmüştür. Bu failler yeni oyunların peşindedirler. Bunun için meçhul sığasını kullanılıyor. Çünkü kimin hatf edeceği bilinmiyor.

  1. Arzları neresidir?

İster sosyalizm ister kapitalizm olsun yeryüzü parsellenmiştir. Kapitalistlerde bu parsellenme kişilere kadar inmiş, sonra kişilerin elinden alınmış sömürenlerin eline verilmiştir. Sosyalizmde ise kişilerin mülkiyetindekiler silah zoruyla alınmış, komünlere verilmiş yani köylerdeki kolhozlara dağıtılmıştır. Böylece herkesin kişi olarak veya küçük topluluk olarak yeryüzünde arazileri olmuştur. Orada çalışarak yaşamaktadırlar. Kentlerde de Solhozlar vardır. Valiler, kaymakamlar, belediye başkanları mevcuttur. Her birinin yönettiği özel topraklar vardır.

Bu toprakların gerçek sahibi devlettir. İstediği zaman halkın elinden gücünü kullanarak alabilmektedir. Devletlere de Sermaye hâkimdir, istedikleri kararları aldırabilmektedir. Bugünkü insanlar bu sebeple şeriata karşı olmuşlardır. Yaşayabilmek, varlıklarını sürdürebilmek için iktidara uymak zorundadırlar. İktidarlar da dolar putuna uymak zorundadır. Sizi haklı görseler de size karşı olmak zorundadırlar. İşte bu mazeretlerini söylemektedirler.

Akevler’e katılan birçok arkadaşımız bundan dolayı bizim karşımızdadır. Hala diğer partiler gibi AK Parti bizimle bunun için görüşemiyor.

  1. أَوَلَمْ‘deki وَ ne Vav’ıdır?

Bizim bunlara vereceğimiz cevaplar vardır. Tarih boyunca şeriat için cihat veren insanlar zulme uğramış, hapishanelere atılmış, şehit edilmiş, ülkelerinden sürülmüş. Ancak her zaman şeriata inananlar galip gelmişler ve yeryüzünde her zaman şeriat hâkim olmuştur. Şeriata karşı gelenler ise tarihten silinip gitmişlerdir. Bugün de böyle olacaktır. Bugün Musa’nın yolunu takip edenlerin sayısı 4 milyardan fazladır. Firavunun tabiileri ise Mısır’daki ihramların içinde yatan, yarı çürümüş bedenlerden ibarettir. Bu söyleyeceklerimiz hazf edilmiştir. Bize bizim onlara söyleyeceklerimizin eki olarak Kur’an’ın ilk nazil olduğu dönem anlatılmaktadır. Musa’nın Kudüs’te oluşturduğu insanlığın merkezi yanında Kur’an’ın geliştirdiği İbrahim’in kurduğu Mekke kentine işaret etmektedir. Bugün biz İstanbul’un insanlığın ekonomik merkezi olduğunu, Mekke’nin ise sosyal merkez olduğunu söylüyoruz. Bu ayette İstanbul anlatılmıyor, Mekke anlatılıyor ama وَ harfiyle İstanbul’a işaret ediliyor.

  1. “Temkin etmek” ne demektir?

“Temkin etmek, mekân sahibi yapmak anlamında olduğu gibi, imkân sahibi yapmak demektir de. “Mekân” yer zarfıdır, “imkân” ise yerin sağladığı yararlar demektir. Yani bir toprağa sahip olmak yeterli değildir, o topraktan yararlanmak durumundasınız. Onun içindir ki toprağa onu ihya edenler sahip olur. Ülkeler güvenliğini sağladıkları için yurtlara sahiptirler. İller iç güvenliği sağladıkları için yerleri vardır. Bucaklar şeriat düzenini kurdukları için toprakları vardır. Kişiler onu işleyip kirasını kamuya vermek suretiyle ona sahiptirler. Faiz ise toprağa onu ihya etmeden sahip olma anlamında olduğu için şeriata uygun değildir.

  1. لَهُمْ‘deki هُمْ zamiri kimlere gitmiştir?

Buradaki هُمْ zamiri 1400 sene evvel yaşayan Mekkelilere gitmektedir. Mekke şehri İbrahim’den bu yana insanların ziyaret ettiği bir kenttir. Oraya herkes bir yerden izin almadan girer ve çıkar. Orada çatışma ve savaşma haramdır.

Bugün Batılılar kendileri İsviçre’yi buna benzer harem yapmışlar, Mekke’yi haremlikten çıkarmışlardır. Yani Müslümanları merkezsiz bırakmış, kendileri ise yeni merkez edinmişlerdir. Kur’an nazil olmadan evvel insanlığın İsviçre’si Mekke olmuştur. Bu sure bize bunu hatırlatır.  

  1. آمِنًا ne demektir?

“Âmin” demek güvende olunan yer demektir. Araplar Mekke’nin içinde savaşmayı örfleriyle yasaklamışlardır. Mekke ve çevresi dışında savaşırlar, Mekke’ye girince birbirlerine dokunmazlardı. Ayrıca haram ayları vardı, haram aylarında da savaşmazlardı.

“Emin yer” demek, belli bir güç tarafından emniyeti sağlanan yer demektir.

“Harem” ise belli kötülüklerin bir yerde ve bir zamanda yapılmaması demektir.

Mekke’nin hükmü vardır. Oraya giren kimse emniyette olur ve oraya giren kimse başkalarını ve doğayı rahatsız edecek işler yapamaz. Yaparsa, kurban gibi, oruç gibi, kefaret cezaları vardır. Mekke’de işlenmiş suçlara orada ceza uygulanır ama dışarıda suç işleyip oraya sığınan kimseye dokunulmaz. Orası bir sürgün yeri olmuş olur. Mağdur olanlar çıkmasını beklerler yahut akileleri tarafından diyetlerini kabul ederler.

Bu ayette bu hükümler anlatılmaktadır.

  1. آمِنًا neden nekre gelmiştir?

Nekre gelmiş olması, başka âmin haremlerde vardır demektir. Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası’nda yeryüzü 10’a yakın kıtaya ayrılır, her kıtanın merkezinde Mekke’ye benzer âmin harem yerler bulunur. Bu ayet bize bu hükmü teyit etmektedir.

  1. يُجْبَى  fiilini inceleyiniz.

جَابِيَة suyun toplandığı çukurdur, meyvelerin saklandığı ambardır. جِبَايَة meyveleri toplamaktır, vergileri toplamaktır.

Mekke serbest bölgedir. Kur’an’dan önce de herkes mallarını oraya getirir, satardı ve istediğini de oradan alıp götürürdü. Kureyşliler ticaret yaparlardı. “Kureyş” tüccar demektir. Türkiye’deki “kuruş” kelimesi buradan gelir. Kureyş tüccarları Mekke’de ticaret yaptıkları gibi Mekke’den aldıkları malları tüm dünya pazarlarına götürüp satarlardı. Oralardan aldıklarını da Mekke pazarlarında satarlardı. Böylece Mekke dünyanın ticaret merkezi olmuş idi. Buna kimse mani olamıyor. Tüm yasaklamalara rağmen hala devam etmektedir.

  1. Neden إِلَيْهِ ile teaddi etmiştir?

Merkezi bir otorite olmaksızın halk tarafından bazı yerler ticari merkezler haline gelir ve taşranın serveti o merkeze doğru akar. İstanbul böyle bir yerdir. İstanbul’u dünyanın ticari bir merkezi olmaktan çıkarmak için Sermaye merkezi Ankara’ya taşımıştır. Ankara’daki TBMM binası Osmanlılar tarafından yapılmıştır. Gümrükler, kotalar, vizeler hep İstanbul’u ticari merkez olmaktan çıkarmak için konmuştur. Bütün bu engellemelere rağmen İstanbul hala dünyanın ticaret merkezlerinden biri olmaya devam etmektedir. Londra, New York gibi merkezlerle daha rekabet edememektedir ama herkesin korktuğu, İstanbul’un tekrar dünyanın merkezi haline dönüşmesi korkusudur. İstanbul Kanalı’na muhalefet bundan dolayıdır. Hava alanına muhalefet bundan dolayıdır. İşte إِلَى ile bütün dünyadaki servet Mekke’ye akmıştır.

  1. إِلَيْهِ‘deki هُ zamiri nereye gidiyor?

هُ zamiri Mekke’ye gider. Haremin/ حَرَمًاnekre olmasından yeryüzünde benzer yerler olur demektir. Bu yerler devletlerin değil insanlığın kendisine ait olan yerler içinde yer alır.

  1. حَرَمًا isim midir, sıfat mıdır?

حَرَمًا kelimesi burada isim yerine geçen sıfattır. Harem demek içinde bazı fiillerin işlenmesinin şeriat dışı olduğu yer demektir. Yerin sıfatıdır. Çoğu zaman sıfatlılar söylenmez, sıfat isim yerine geçer. “Doktor geldi mi?” dediğimiz zaman “Doktor olan Lütfi Hocaoğlu geldi mi?” demiş oluruz.

  1. حَرَمًا ile آمِنًا arasında ne fark vardır?

Harem bazı şeylerin orada yapılmasının haram olmasıdır. Her beldenin haremleri vardır. Taşrada yapılanlar orada yapılmazlar. Kur’an Peygamberi “Mekke’yi İbrahim harem kıldı, Medine’yi de ben harem kılıyorum.” demiştir. Böylece meskûn olan yerlerin, olmayan yerlerden farkı vardır. Taşrada yapılan merkezde yapılmazlar. Âmin ise, güvenin sağlandığı yer demektir. Emniyet teşkilatının olduğu yer demektir. Hala jandarma teşkilatı beldelerin dışındaki emniyeti sağlamaktadır. Polis teşkilatı olan emniyet ise harem olanların güvenini sağlamaktadır.

  1. ثَمَرَاتُ neden kurallı dişi çoğul gelmiştir?

Önce “şeyin küllisi” tabirini ele alalım.

شَيْءٍ nekre gelmiştir. كُلّ kelimesine izafe edilince bütün şeyler anlamındadır. Marife olursa belli bir şeyin bütünü demektir. Nekre olursa o türün hepsi demektir. “Şey” kelimesiyle anlaşılan mana kâinattaki bütün şey değildir. Bizzat tür anlamındadır. Yani Mekke’ye gelmesi gerekenler bir türdür. Onların gelmesi meşiet edilmiştir. İşte, gelmesi meşiet edilenlerin hepsi oraya gelmiştir. Bunu ifade etmek için كُلِّ شَيْءٍ denmiştir.

ثَمَرَاتُ kelimesi nekre gelmiştir ve kurallı dişi çoğuldur. Bunun anlamı şudur ki, değişik pazarların değişik semeratı vardır. Üreticiler ve tüketiciler o pazarda buluşurlar. Yani değişik mallar değişik pazarlarda pazarlanır. Pazarlardan pazarlara ihracat ve ithalat olur. Bu durumu belirten buradaki ثَمَرَاتُ kelimesidir.  

  1. مِنْ ثَمَرَاتِ demiyor da ثَمَرَاتُ diyor, neden?

Mekke pazarına eksiksiz oranın ihtiyacı olan bütün semeratın geldiğine işaret etmek için مِنْ kelimesi kullanılmamıştır. İnsanlık Anayasası’nda bir hüküm daha vardır. Ülke içinde bölgeler birer pazar yeridir. Bölge öyle planlanır ki herhangi bir savaşta veya zelzele gibi afetlerde o bölgeye hiç mal girmezse, o bölgeden hiçbir mal çıkmazsa bile, demir perde arkasında kendisi varlığını sürdürmelidir. Her bölge kendi kendine yaşayabilmelidir.

Bununla beraber normal zamanlarda dünyadaki bütün bölgeler arasında mal mübadelesi, emek mübadelesi, bilgi mübadelesi ve sermaye mübadelesi gerçekleşmelidir. Öyle planlama yapacağız ki bölgenin bütün ihtiyaçlarını kendisi giderecek şekilde işletmelerini yaşatmalıdır ama bütün dünya pazarlarıyla da ekonomik ilişkilerde bulunmalıdır. Bunun çözümü Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası’nda vardır. Bir başka özellik ise miktarların mübadelesi dünyada bin civarında olan bölgeler arasında yapılır. Değerlerin mübadelesi ise on civarında olan kıta merkezlerinde yapılır. Bu ayet bunlara işaret etmektedir.  

  1. رِزْقًا kelimesini inceleyiniz.  

رَازِقِيّ üzüm demektir, sarımtırak parmak üzümdür. ر tekrarı,  ز zamanda diziyi, ق kuvveti ifade eder.

  1.  لَدُنَّا kelimesi neden zikrediliyor?

Bizden rızık olmak üzere denir. Bu kaydın düşülmesiyle semeratın kapsamını bize bildirir. İnsanların yaşaması için gerekli olan özellikle besin maddelerinin üretimine, bölgelerin zararına da olsa desteklenerek devam edilmesi gerekir. Bütün ülkeler bunun için tarımı desteklerler. Türkiye ise tarımı köstekleyen dengeleri destekler. Sermaye “Pancarı ekme seni destekliyorum.” diyor. Hâlbuki Kur’an رِزْقًا kelimesini zikrederek Batı’da olduğu gibi tarımın desteklenmesini emrediyor. Batıdaki faizin getirisi şeriatta destekler için kullanılır. Tarım sektörüne ihtiyacından fazla faizsiz kredi verilir ve üretici tarımdaki zararlarını sanayideki faiz getirisi ile kapatmış olur. Dolayısıyla sanayi, tarımı hukuk düzeni içinde destekler.

  1. أَكْثَرَهُمْ‘daki هُمْ zamiri kimlere gidiyor?

Kur’an nazil olduğu zaman هُمْ zamiri Mekkelilere giderken bugün ise bu هُمْ zamiri bütün dünya insanlığına gider. Büyük kentler oluşmuş ve kentleşmenin getirisi insanlığı bugünkü uygarlığa ulaştırmıştır. Şimdiye kadar Sermaye bu getiriyi sanayileşme alanında değerlendirmiştir. Bugün ise tam istihdam sağlandığı için insanlığın helaki için kullanmaktadır.

  1. مَا كَانَ demiyor da لَا diyor neden?

‘Eskiden bilmediler’ anlamından çok ‘Bundan sonra da bilemeyecekler’ demektir.

Onları helake götürecek bu bilgisizliktir.

AK Parti Sermaye’nin korkusundan dolayı Akevler ile işbirliği yapıp altın bonosunu çıkaramamaktadır. Allah’ın kendisinin dünyaya rızık verdiğini unutarak Amerika’da basılan kâğıt parçalarından korkmaktadır. Asıl korkulacak, Allah’tan gelmekte olan rızkın kesilmesidir.

Burada “Allah” insanlığı/halkı O’nun halifesi olarak ifade etmektedir. Gümrükleri kaldıracaksınız, vizeleri kaldıracaksınız, kotaları kaldıracaksınız, banka transferlerindeki yasakları kaldıracaksınız yani tüm dünyaya açılacaksınız. Bütün insanlıkla irtibat kuracaksınız. Bu Allah’la kurulan irtibattır. İnsanlıktan gelen rızık ülkeyi bereketler içine boğacaktır.

  1. Neyi bilmiyorlar? Bilmemenin manası nedir?

Allah’ın Rezzak olduğunu bilmiyorlar. Batı, Türk ekonomisini bozmak için doları yükseltti. Türkiye’ye zarar verecekti. Dolar yükselince ithalat zorlaştı, ihracat teşvik edildi. Halk kentleri bırakıp köylere gitti ve tarım ürünlerinde miktar olarak %30’lar civarında artış oldu. Türkiye’ye zarar vereceğim derken yarara sebep oldu.

İşte bu gerçeği bugün AK Parti bilmiyor. Bugün Türk ordusuyla savaşı göze alıp Türkiye’yi yıkacak bir güç yoktur. Bundan dolayıdır ki bütün bloklar Türkiye ile barış içinde olmayı istiyorlar ama dış borçlar ve ekonomik krizden dolayı Türkiye de İmparatorluğumuz gibi yıkılmaya doğru gitmektedir.

İşte, AK Parti dolar putundan korkmamalı ve emek karşılığı çıkarılan altın bonosu Allah’ın halifesi olan insanlığa dönme cesaretini göstermelidir. AK Partililerin çoğu bunu bilmiyor. Tabidir ki AK Partili gibi olanlar da bilmiyor.

 

  1. Aşağıdaki kavramları inceleyiniz.
  1. تبع-قول (QVL-TBG)

Batı’da sandığa atılan oy pusulaları ile seçim yapılır. Ekseriyet oyunu alan iktidar olur ve hâkim olur. Şeriat düzeninde ise insanlar oy pusulaları ile değil alenen söylediği sözlerle iktidarı oluştururlar. İktidar korkakların değil cesur olanların hakkıdır. Korkak korktuğu kimseye oy versin. Böylece korkakları da temsil eden birileri mecliste bulunsun, yönetime katılsın, ekseriyet sistemi olmadığına göre korkmayanlar ezilmezler. Onlar da korkanlar gibi temsil edilmiş olurlar. Gizli oyla iktidar olanlar korkanları da temsil ederler ve hayatta korkanlar iktidarı destekleyemezler. İktidar olursunuz ama muktedir olamazsınız.

“İttiba” aynı zamanda iktidar yapma demektir. Sözle ve açık olmalıdır.

  1. خطف-مكن (MKN-POF)

“Hatf etmek” demek insanın elinden imkânlarının alınması demektir. Arsanız var ama inşaat yapamıyorsunuz çünkü siz ya iktidarda olana oy vermediniz veya yetkili görevliye rüşvet vermediniz. Korktunuz ve imkânlarınızı kullanmadınız. Rüşvet verdiniz veya o partiden göründünüz inşaat ruhsatını alabildiniz. Ancak bu inşaatı ya yapamadınız ya da zarar ettiniz. Çünkü ruhsatla iş bitmiyor. İnşaat bitinceye kadar korku içindesiniz, imkânları kullanmıyorsunuz. İnşaatın bitmesi de bir sonuç vermez. O evlerde otururken de imkânlardan korkunuzdan dolayı yararlanamıyorsunuz. Korkaklığı yenmelisiniz. Başka çıkar yolunuz yoktur.

  1.  علم-جبي(CBY-GLM)

جبي bilgileri toplama demektir. “İlim” ise bilgilerden elde edilen malzemeyi kullanarak gelecek hakkında bilgi sahibi olmak demektir. Daha önceki insanların ürettiği bilgilere sahip olmadan, ilmin vergilerini toplamadan ilmi yapmanız mümkün değildir. Burada buna işaret edilmektedir. Bugünkü imarı nasıl atalarımıza vâris olarak elde ettikse, ilim de böyledir. Atalarımızın ürettiklerine vâris olarak ilme sahip olabiliriz.

Sermaye imparatorluğumuzun topraklarını elimizden almakla kalmadı, bizi bin yıllık ilmi birikimimizden polis yoluyla men etti, medreseleri kapattı, yazıyı değiştirdi.

  1. رزق-حرم (XRM-RZQ)

“Rızkın 10’da 9’u ticarettedir.” Bunun manası şudur. Eğer herkes kendi tarlasını ekip biçerek ailece çalışıyorsa elde ettikleri kazanç birdir ama ürünleri değiştirirlerse on misli daha fazla insanın yaşaması mümkün olur. Mübadelenin merkezinde panayırlar vardır, fuarlar vardır. Bir de gidip gelme ve nakliye vardır. Bunlar harem yerleridir. Devlet belli yerlerin ve yolların güvenliğini sağlar ve yolculardan birisine bir şey olursa onu dayanışma içinde karşılar. Hâsılı rızık haremlere bağlıdır.

  1. شيء-ءمن (EMN-ŞYE)

شَيْء planlanmış olanlardır. Eğer siz bir evin planını yapmışsanız o şey olmuştur. “İman etmek” demek güvenliği planlamak demektir. Güvenliğe güvence vermek demektir. Devlet demek güvenlik demektir. Güvenlik de planlama demektir yani şey demektir. Kur’an’ın kelimelerini aralarında çelişkili olmayacak şekilde tanımlarsanız şeriatı ortaya koymuş olursunuz.

  1. كلل-ثمر (ÇMR-KLL)

كُلّ bütünlük anlamındadır, ثَمَرَات ise ürünlerdir.

Ekonominin bir kuralı vardır. Ürünün ürün olabilmesi için onun tüketilmesi gerekir. Üretiyorsunuz ama kullanmıyorsunuz veya kullanamıyorsunuz; elde ettiğiniz bu şey ürün değildir. Semer ürün olduğuna göre devresini tamamlamalıdır. Bu ekonomide çok etkili bir kuraldır. Satamadığınız mal, mal değildir.

  1. ءرض-لدن (LDN-ERW)

لَدُنْ yanında demektir, taraf demektir. عِنْدَ ise içinde demektir, kendisinde demektir. أَرْض toprak demektir ama toprağın üzerinde olan her şey demektir, çevre demektir.

O halde bir biz varız bir de çevre var. Çevreyle bizim aramızdaki ilişki varlığımızı ortaya koyar. Şeriat bu ilişkiyi düzenleyen bir kurumdur. Yani şeriat bizim çevreyle olan görevlerimizi ve haklarımızı öyle belirler ki aramızda da zulüm olmasın. Çevre de tahrip edilmesin.

Şeriat kişilerin varlıklarının ve saadetlerinin sürdürülmesini düzenlediği gibi insanlığın hakkı olarak çevrenin korunmasını da sağlar.

  1. كثر-مع (MG-KÇR)

كَثِير çok, مَعَ ise çokların beraber olması demektir. Kâinat bunun üzerine kurulmuştur. Çok olanlar birleşirse varlık olurlar. Elektron ve pozitonlar birleşip hidrojen atomu olurlar. Hidrojen atomları birleşir, 118’e varan elementler olurlar. Elementler birleşir, cisimler olurlar. Cisimler birleşir, cansız varlıklar olurlar. Özel dizilerle dizilirler, canlı olurlar. Canlılar toplulukları oluştururlar. Böylece çoğalma ve beraber olma kâinatın yapısını ifade eder.

  1. لكن-هدي (HDY-LKN)

هدي ve لكن üzerindeki araştırmalarım daha sonuç vermemiştir.

  1. إِلَيْهِ لَهُمْ (EiLaYHi- LaHuM)

إِلَى‘daki ل  sonucu bildirir. إِلَى‘da etkileşim yoktur. لِ‘de ise لِ‘den sonra gelenin لِ‘den önce gelene gaye olması vardır. İlki sonrakinin oluşması için vardır. İkisi هُمْ zamirine bağlanmıştır. Topluluktaki bu gaye ve sonuç kişilerden çok toplulukları hedef alır. Şeriat topluluk için düzenlenmiştir. Kişi borçlu, topluluk alacaklıdır. Sonra borç yerine gelince ters işlem olur.  

  1. مِنْ - إِنْ (EiN-MiN)

إِنْ şart edatıdır. Bir şey olursa başka bir şeyin başlangıcı olur. مِنْ ise mekanda veya zamanda bir şeyin başlangıcını gösterir. Başlangıç olma özellikleri vardır.

  1. أَ-وَ (Va-Ea)

أَ olumsuzluğu içeren soru edatıdır. Soruda ve وَ‘de belirsizlik vardır. Sıra veya zaman belli değildir. Bu kısmi belirsizlikten dolayı bu iki kelime birbirine benzemektedir.

  1. لَا لَـمْ (LAv–LaM)

İkisi de menfi edattır. لَـمْ‘in özelliği olumsuzluğun halen devam etmesidir. قَدْ جَاءَ cümlesinin olumsuzu لَـمْ يَجِئْ‘dir. لَا ise bu andan başlayıp geleceği içermektedir. لَا ile لَـمْ‘in özelliği لَـمْ‘in geçmişten bugünü de içermesidir. لَا ise şimdiden geleceği de içerir. لَمَّا ile لَ ise geçmişte hiç olmadı, gelecekte hiç olmayacak anlamındadır. Dr. Lütfi Hocaoğlu ile burada ihtilafımız vardır. Biraz araştırıp katkıda bulunmanız gerekir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve dediler ki, ‘Seninle beraber yola gelsek yurdumuzdan yutuluruz.’ Onlar için güvenli korunmuş yer yapmadık mı? Bizden besin olarak nesnelerin hepsinin yemişlerini oraya devşirdik. Çoğu bilmezler.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve ‘Seninle beraber hüdaya ittiba edersek arzımızdan tahattuf olunuruz.’ diye kavl ettiler. Onlar için amin bir harem temkin etmedik mi? Ledünümüzden rızık olarak şey’in küllisinin semeratı oraya cibayet olunuyor velakin ekserisi ilm etmez.”

 

وَقَالُوا إِنْ نَتَّبِعِ الْهُدَى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ أَرْضِنَا أَوَلَمْ نُمَكِّنْ لَهُمْ حَرَمًا آمِنًا يُجْبَى إِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقًا مِنْ لَدُنَّا وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ (57)

 

***

 

وَكَمْ أَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَعِيشَتَهَا فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَنْ مِنْ بَعْدِهِمْ إِلَّا قَلِيلًا وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِثِينَ (58)

(58) Va KaM  EaHLaKNAv MiN QaRYatin BaOiRaT MaGIyŞataHAv FaTiLKa MaSaKiMaHuM LaM TuSKaNMİN BaGWıHıM EilLAv QaLIyLan  Va KunNAv VAvRiÇIyNa

“Ve karyeden nicesini helak ettik. Maişetini beter etmişti. Bunlar onların meskenleridir. Onların arkasından kalilen iskân olundu ve biz vâris olduk.”

 

وَكَمْ أَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَعِيشَتَهَا فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَنْ مِنْ بَعْدِهِمْ إِلَّا قَلِيلًا وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِثِينَ

بَطِرَتْ كُنَّا أَهْلَكْنَا

تُسْكَنْ

قَلِيلًا قَرْيَةٍ

مَعِيشَتَهَا بَعْدِهِمْ مَسَاكِنُهُمْ

الْوَارِثِينَ

نَحْنُ تِلْكَ

وَ وَ فَ كَمْ إِلَّا لَمْ مِنْ مِنْ

3+1+2+3+1+2+(2+2+1+1+1+1)=20=16+4

كُنَّا- أَهْلَكْنَا بَطِرَتْ- تُسْكَنْ قَلِيلًا- قَرْيَةٍ مَسَاكِنُهُمْ- بَعْدِهِمْ مَعِيشَتَهَا- الْوَارِثِينَ  تِلْكَ- نَحْنُ  لَمْ- إِلَّا كَمْ- فَ

KVN-HLK BOR-SKN QLL-QRY SKN-BGD GYŞ-VRÇ TiLKa-NaXNu LaM-EilLAv

KaM-Fa

 

  1. وَكَمْ‘deki وَ nereye atfeder?

أَوَلَمْ نُمَكِّنْ cümlesine atfeder. İnsanlığa sağlanan iyiliklerden sonra onların içinde kötü olanlara karşı getirilen önlemler dile getirilir.

  1. كَمْ‘in manası nedir?

كَمْ ‘nice’ demektir. Sayı sorusudur veya sayı halidir, kaç manasına gelir.

كَيْفَ ise niteliği ifade eder. Nasıl sorusunun karşılığıdır.

Her ikisinde ك vardır, her ikisinde dudak harfleri vardır. م yerine ف gelmiştir. م titrek harftir sayıları ifade eder. ف ise sürekli harftir, özelliği ifade eder.

Burada birçok karyeleri helak ettiğini bildirmiş olur. Birçok yerleri bereketli merkez yapar ve tahrip olmaktan korur, birçok yerleri ise helak eder.

  1. “Biz helak ettik” der, neye işaret eder?

Allah’ın bir takdiri vardır. O takdir değişmez. O takdirin içerisinde alternatifler bulunur. O alternatiflerden birisinin gerçekleşmesi insanların tercihlerine bırakılır. İnsanlar ancak o tercih içinde hareket edebilirler. Bütün bunların ilahi takdir ile olduğunu bildirir ve “İnsanların dolardan korkmasının yersiz olduğu, dolara hâkimiyet verenin de Biz, şeriatı galip getirenin de Biz” olduğunu ifade eder.

  1. قَرْيَةٍ kelimesi nekre gelir, neden?

Bütün karyeleri helak etmez. Karyelerden bir kısmını helak eder ve bu karyeler de belirli değildir. Bundan önce birçok karyeyi helak etmiş, bundan sonra da helak eder. Onun için nekre ve مِنْ ile gelir.

  1. مِنْ قَرْيَةٍ deki مِنْ‘in manası nedir?

Bütün karyeleri değil de karyelerden bazılarını helak ettiğini beyan etmiş olur.

  1. بَطِرَتْ kelimesini inceleyiniz.

بَطَر canlının derisinin yarığı (ağaç ve hayvan için) olabilir. Bir şeyi önemsememek, değer vermemek anlamında mastar olmuştur. بَطِير yarık demektir.

Türkçede ‘rızkı kesildi’ deriz. Burada ‘maişeti kesildi’ denir. Ekonomik kriz geçirdi demektir. Hadiseler olur, bolluk içinde yaşayan kimseler artık orada yaşayamaz hale gelirler ve orasını terk ederler. Bugünkü basit göçler ile tarihi göçlerin sebebi budur. Allah insanları göç etmeye zorlar. Bu sayede insanlık tek uygarlık içinde gelişir.

  1. مَعِيشَة kelimesini inceleyiniz.

عَيْش Ekmek demektir. Kabuklu meyvelerin içinden ekmeğin içi anlamına gelir. Bunu insanlar besin ve yaşama aracı görürler. Toplulukların ana gıda maddeleri vardır. Sindirim organları onları her gün sindirmek üzere ifrazat yapar. O toplulukta yetişen insanlar onu yemezlerse doymayacaklarını, beslenemeyeceklerini sanırlar. Araplarda hurma, Türklerde ekmek bu tür yiyeceklerdendir. Bu kelime sonra beslenerek yaşama anlamına gelir. Kur’an’da 8 defa geçer.

İnsanların psikolojik ihtiyaçları vardır, onu ihtiyaç zannederler, kullandıkları takdirde bedenleri ve nefisleri alışır, ihtiyaç haline gelir. İşte bu ihtiyaçlar içinde yaşamaya “maişet” denir. Sigara gibi zararlı alışkanlıklar haram edilirse de birçok alışkanlık artık ihtiyaç haline geldiği için ihtiyaç muamelesi görür. Elbise böyledir. Yalnız soğuk yerlerde veya sıcak ve çorak yerlerde o da bazı mevsimlerde ihtiyaç iken, artık bugün bütün insanlar onu kendilerine ihtiyaç edinmişlerdir.

Maişetlerini gideremeyen insanlar o yerleri terk etmek zorunda kalırlar.

  1. Meişetin batarı ile helakini açıklayınız.

Burada مَعِيشَتَهُمْ demez de مَعِيشَتَهَا der. هَا zamiri karyeye gider. Karye halkına mecazi olarak gönderebiliriz. Ancak doğrudan doğruya karyenin maişeti kesilir. O topraklarda, o yerlerde artık geçim sağlanamaz ve binalar yapılar değil de orada yaşayan insanlar helak olurlar. Ya da başkaları gelir, onları oradan kovar ve kendileri yerleşirler. İşte bu karyelerden bahseder.  

  1. فَتِلْكَ‘deki فَ neyi ifade eder?

Bundan önce anlatılanların kanıtlarını gösterir. İşte şimdi hala o kentler vardır ama o kentlerde oraları işgal edip yerli halka soykırımı uygulayanlar da şimdi orada değillerdir.

Buradaki تِلْكَ o zamandan kalma kentlere işaret etmiş olur.

  1. مِنْ قَرْيَةٍ kelimesindeki مِنْ‘in manasını فِي olarak alarak ayeti ona göre anlamlandırınız.

Maişeti kesilen birçok karyenin halkı da helak edildi anlamı ortaya çıkar. Yani binalar yıkılmazsa da halk helak olur.

  1. Helaklerinden sonra az da olsa oturulduğuna göre helak olan kimlerdir?

Demek meskenler yıkılmaz. Gelenler onların yerlerine otururlarsa da uzun zaman kalamazlar. Zulüm üzerine oturan yönetim devam etmez. Oysa birçok galip ülkeler zafer kazandıktan sonra oradaki halkla uzlaşırlar, anlaşırlar ve orada yeni düzeni kurarlar.

Bu hususta üç ayrı ırkın farklı metodu vardır.

Sami ırkı girdiği yerlerin halkını kendisine benzetmeye çalışır, onları asimile eder ve birlikte bu şekilde yaşamaya devam ederler.

Batılılar ise işgal ettikleri yerlerin halkını köleleştirirler, sınıflar meydana getirirler ve gelen sınıf yerli sınıfı kendilerine benzetmez, kendilerine hizmet ettirir.

Bugün İngiltere’yi idare eden krallığın soyu İngiliz değildir. Hindistan’daki kast bu sistemin devamıdır. Yunan uygarlığı da böyle sınıf uygarlığı ile kurulmuştur.

Türkler ise halkla birleşip onlarla kaynaşarak yeni ulusu oluştururlar ve yeni uygarlığı meydana getirirler. Varlıklarını sürdürenler mutlaka mağlup olan halkla uzlaşırlar. Yoksa biraz sonra o topraklarda oturamaz hale gelirler.

İşte, Kur’an bu gerçeği ifade etmiş olur.

AK Partililer cemaati açık ara yenmişlerdir. Bu yenmenin tadını çıkarabilmeleri için onların tamamı ile olmasa da bir kısmı ile anlaşmak zorundadırlar. Yoksa onlardan sonra uzun zaman onlar da iktidarda kalamazlar. Bakınız, bunları ayet söylüyor ama tarihte de durum böyledir. Ayetlere inanmayanlar bari tarihe baksınlar.

  1. Neden onların arkasında da az otururlar, kötüleri kim ortadan kaldırır?

Demek ki zafer kazananlar eğer zaferin tadını mağlupların soykırımı ile çıkarırlarsa bunda başarılı olamazlar ama bunun manası, eski mağluplar yeniden galip gelecekler demek değildir. Eski mağluplar kendi suçlarından dolayı mağlup olurlar. Bunlar da eskilerine galip geldiler diye mağlup olmazlar, kendileri şeriata uymadıklarından dolayı mağlup olurlar.

Çok açık olarak burada görülüyor ki AK Parti cemaatin dış güçler tarafından kullanılanlarını iyice tespit edip dinen samimi olanlarına haksızlık etmemelidir. Özellikle suça iştirak etmeyenler ile suçu işlemeyenleri veya hiç silahları olmadıkları ve silahlı darbe hareketlerini desteklemedikleri halde silahlı terör örgütü adı altında eylemleri işlemiş veya böyle bir örgüte katılmış gibi cezalandırılmalarının önüne geçmesi gerekir. Bu ayete göre aksini yapmaya ısrar ederlerse onlar da iktidarda uzun zaman kalamazlar demektir.  

Büyük bir çözüme ulaşmak için benzer şeyler HDP’liler için de söylenebilir.

Teslim aldıktan sonra şeriata göre hareket etmek gerekir. Şeriat da Kur’an’ın bildirdikleridir. O halde AK Parti’nin varlığını sürdürebilmesi için Kur’an’a danışması gerekir. Elinde binlerce ilim adamı vardır. İslam hocaları vardır. Akevler ile onları karşılaştırsın, Kur’an’ın ne söylediğini karşılıklı olarak beyan etsinler.

Böyle bir tartışma ortamı oluşturduktan sonra AK Parti de sonunda kimlerin Kur’an’ı daha iyi anladığına karar verirse ona uymuş olur. Bizler, illa da bize uysun demeyiz. Bizi, bizden güçlü olanlarla tartıştırmasını, sadece bu tartışmada bulunmamızı isteriz. Sonrası kendilerine aittir. İster bizim açıklamalarımızı ister onların açıklamalarını kabul ederler.  

  1. كُنَّا‘daki نَا kimlere işaret eder?

كُنَّا‘daki نَا Allah’a işaret ederse de Allah bunları şimdiki yeni iradesiyle değil kâinatı yarattığı zaman irade ettiği sebep ve sonuç ilişkileri içinde meskenlerinden eder. Yani tarihi bilgiler içinde eder. Biz bunları yalnız Kur’an söylüyor diye söylemeyiz. Aynı zamanda sosyal bilimlerin ve tarihin verdiği bilgilere dayanarak da söyleriz.

  1. وَكُنَّا‘daki وَ ne Vav’ıdır?

وَ hal Vav’ıdır. Yani bütün bu olaylar takdiri ilahiyle olur, sonunda inananlar galip gelirler.

  1. نَحْنُ ne zamiridir?

الْوَارِثِينَ كُنَّا deseydi de aynı mana çıkardı.

نَحْنُ kelimesini getirerek başkaları değil de biz vâris oluruz demektir.

Sonuç olarak gerek cemaat gerekse iktidardakiler Adil Düzen’i bırakarak doların peşinde koşuyorlar. Bunun sonucunda doğal olarak birbirlerine düşüyorlar ve birbirlerini yok etmeye çalışıp duruyorlar. Tövbe etmezlerse onlar gider, onların yerine Kur’an düzenini kabul edenler gelir. Başkaları gelmez. Bu نَحْنُ onu ifade eder.

Bu gidişle bugünkü partiler Cumhuriyete vâris olamadıkları gibi Adil Düzen dışında kurulacak partiler de vâris olamazlar. Allah’ın hilafetini kabul edenler ile onun için çalışanlar vâris olurlar.

  1. الْوَارِثِينَ marife erkek kurallı çoğul olarak gelir, kastedilenler kimlerdir?

Sırat-ı müstakim Âdem’den başlayıp kıyamete kadar devam eder. Sırat-ı müstakimden ayrılıp dalalette olanlarla “mağdubun aleyhim” olanlar hep var olurlarsa da mağlup olacaklardır. Müstakim sıratta olanlar galip geleceklerdir, onlar vâris olacaklardır.

 

  1. Aşağıdaki kavramları inceleyiniz.
  1. هلك-كون (KVN-HLK)

كَوْن oluşma demektir. Oluşma yukarıda anlattığımız gibi birleşmeyle beraber olmakla sağlanır. Yeni varlıklar icat edilmez, varlıkların birleşmesi sonucu kâinat oluşur.

“Helak” da yok olma değildir, dağılmadır.

Buna göre “karyenin helaki” dediğimiz zaman binaların yıkılması anlamında olmadığı gibi halkın da ölmeleri anlamında gelmez. Geçim sıkıntısından dolayı oranın boşalması demektir. Bunun birçok sebebi olabilir. Örneğin iklim değişikliğine dayanabileceği gibi zelzele gibi afetlerle göç olmuş olabilir. Elbette daha başka sebepler de olabilir.

  1. سكن-بطر (BOR-SKN)

بطر operasyondur yani ameliyattır, سكن ise sükûnettir.

Bazı hastalıklar vardır ki çok ağrı yapar. Ameliyat edince beden sakinleşir ve insan iyileşir. Çıbanların acısını herkes çekmiştir, akıttıktan sonra da iyileştiğini görmüştür.

Topluluklarda da böyle olaylar vardır. Dışarıdan gelen mikroplarla insan vücudundaki akyuvarlar olan askerlerin yani emniyetçilerin mücadelesi sonunda teröristler bir yerde sıkıştırılırlar ve oradan ağrı yapmaya başlarlar. Demek ki terörist merkezleri topluluğun çıbanlarıdır. Onları akıttığımız zaman topluluk rahat eder ve zamanla iyileşir. Irak’ta ve Suriye’de yapılan bugünkü harekâtların manası budur.

  1. قري-قلل (QLL-QRY)

Kalil az demektir. Karye de en küçük ekonomik birimdir.

  1. بعد-سكن (SKN-BGD)

Bir yerin sakini olmak demek hep orada bulunmak demek değildir. Dolaşıp çevrede işler yaparsınız ama işlerinizi bitirince evinize dönersiniz. Evin bulunduğu külliye de “mesken”dir.

Uzaklaşma, karyelerle ilişkiyi kesme demektir. Burada bu ilişkiyi işaret eder sanıyorum.

  1. ورث-عيش (GYŞ-VRÇ)

Mirasın manası nedir? Bir karyenin, bir semtin varlığını sürdürmesi için miras müessesesi mevcuttur. Miras sadece emek sahiplerinin emeklerinin hakkı olarak konmuş değildir.

Batılılar mülkü kendilerine yarasın diye edinirler. Hâlbuki şeriat hukukunda mülkiyet mülkün korunması için vardır. Yani bekçidir.

M. Nazif Satoğlu ile ben, bir tarikat toplantısına katılmıştık. Sabahleyin bizi epey uzakta olan yola kadar uğurlayan ev sahibi ile bir yere geldik, güzel bir bahçe vardı, “Biz burada bekçiyiz” dedi. Bizim de biraz tuhafımıza gitti. Bizi ağırlayan ev sahibi nasıl bekçi olabilirdi? “Allah bize bu görevi verdi” dedi.

Evet, şeriatta herkes kendi mülkünde topluluğun görevlisidir, ücreti ondan yararlanmadır. Bundan dolayıdır ki şeriatta mutlak mülkiyet yoktur. Kendi mülküne zarar veremezsin, boş tutamazsın, karşılıklı veya karşılıksız da olsa birilerinin ondan yararlanması gerekir.

Hâsılı, miras karyenin maişeti içindir.

  1.  تِلْكَ-نَحْنُ (TiLKa-NaXNu)

تِلْكَ bunlar, نَحْنُ ise biz demektir.

Bütün olaylar, çevredeki her şey biz insanlar içindir. Onlara bakmakla görevli olduğumuz gibi onlardan yararlanma hakkımız vardır ama bu görev ve haklar ayrı ayrı değil birlikte olur. Kademe kademe insanlıktan aileye kadar her görevi birlikte ama ayrı ayrı sorumlu olarak yaparız. Yararlanma da ayrı ayrı olur.

  1. لَـمْ - إِلَّا(LaM-EilLAv)

لَـمْ nefy edatıdır, إِلَّا da ise istisna olarak nefy vardır.

  1. كَمْ - فَ(KaM-Fa)

كَمْ sayıyı, miktarı ifade eder. فَ ise miktarlar arasındaki ilişkiyi gösterir.

Oluşlar miktarlardır. Bir Batılı diyor ki, “Eğer bir şeyi sayılarla gösterebiliyorsanız onu biliyorsunuz demektir.” Isının bir güç olduğu çok eskiden beri bilinir. Ancak ondan yaralanma kalorimetrenin bulunması ile mümkün olmuştur. Öyleyse doğadaki kanunlar sayılarla ifade edildiği takdirde manası vardır. Başka bir ifadeyle kâinat matematikle ifade edilecek şekilde yaratılmıştır.

كَمْ ile فَ‘nin birbirleriyle ilişkisi çok derindir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve köyden nicesini yok ettik. Geçinmeleri kesilmişti. Bunlar onların evleri, onların arkasından azı dışında oturulmadı, biz yerlerini aldık.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve karyeden nicesini helak ettik. Maişetini beter etmişti. Bunlar onların meskenleridir. Onların arkasından kalilen iskân olundu ve biz vâris olduk.”

 

وَكَمْ أَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَعِيشَتَهَا فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَنْ مِنْ بَعْدِهِمْ إِلَّا قَلِيلًا وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِثِينَ (58)

 

***

 

وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَى حَتَّى يَبْعَثَ فِي أُمِّهَا رَسُولًا يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرَى إِلَّا وَأَهْلُهَا ظَالِمُونَ (59)

Va MAv KAvNa RabBuKa MuHLiKa eLQuRAy XatTAv NaBGaÇa FIy EumMiHAv RaSUvLan YaTLUv GaLaYHiM EAvYAvTıNAv Va MAv KunNAv MuHLiKiy eLQuRAy EilLAv Va EAHLuHAv JAvLiMUvNa

“Ve Rabbin ayetlerimizi onlara tilavet eden bir resul ümmilerine ba’s etmedikçe karyeleri helak eder olmamıştır. Ehli zalim olmadıkça karyeleri helak eder olmadık.”

 

وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَى حَتَّى يَبْعَثَ فِي أُمِّهَا رَسُولًا يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرَى إِلَّا وَأَهْلُهَا ظَالِمُونَ

كُنَّا كَانَ

يَتْلُو يَبْعَثَ

ظَالِمُونَ رَسُولًا

الْقُرَى الْقُرَى مُهْلِكِي مُهْلِكَ

أُمِّهَا أَهْلُهَا رَبُّكَ آيَاتِنَا

عَلَيْهِمْ

وَ وَ وَ مَا مَا إِلَّا فِي حَتَّى

2+2+2+2+2+2+2+1+2+3+3=23= 16+4+2+1

يَتْلُو- يَبْعَثَ ظَالِمُونَ- رَسُولًا رَبُّكَ- آيَاتِنَا أَهْلُهَا- أُمِّهَا فِي- حَتَّى إِلَّا- وَ

TLV-BGÇ JLM-RSL RBB-EYY EHL EMM FIy- XatTAy ElLAv-Va

 

  1. وَمَا كَانَ‘deki وَمَا nereye atfeder?

كَمْ أَهْلَكْنَا‘ya atfeder.

Helak ettiği toplulukların hepsine tebliğ ulaşır. Uyarıcılar gelir. Onlar uyarıcıların dediklerini yapmadıklarından dolayı helak olurlar. Bu tebliğin içinde hicret de vardır. Tufan olacak gemileri yapalım, tufandan kurtulalım denirse de kimse kulak vermez. Sonra da kulak vermeyenler helak olur.

Bugün de biz diyoruz ki, sanayi döneminin getirdiği çevre kirliliği ve sosyal kirlilik dolayısıyla sosyal tufan geliyor, hepimiz boğulup gideceğiz. Gelin Nuh’un gemilerine benzer semt kooperatifleri kuralım. Sosyal tufan geldiği zaman o kooperatiflere sığınalım. 100 lojmanlı işyeri apartmanlarında tufanın geçmesini bekleyelim. Buna kulak verenler yok.

Biz Akevler’de bu konuları Kur’an’dan çıkararak öğrenmişizdir. Bizlerden biri olan Prof. Erbakan ortaya çıkmış, bu konuları tüm dünyaya duyurmuştur. Bugün Adil Düzen’in duyulmadığı bir ülke kalmamıştır. Türkiye’de yapılan zulümden kaçarak Avusturalya’ya giden bir ilim adamı da orada tebliğini yapmıştır.

  1. مَا كَانَ‘ler kaç defa geçer?

Bu ayetlerde burada geçer. أَهْلَكْنَا kelimesine مُهْلِكَ şeklinde atfedilir. Bundan sonra da وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ olarak atfedilecektir. Yani helak kelimeleri bu ayetlerde beyan edilmiş olur.  

  1. كُنَّا değil de, كَانَ رَبُّكَ gelir, neden?

“Rab” kelimesi terbiye edici eğitici anlamındadır. Neden sünnetullahta helak vardır?

Allah kendisine muhatap olacak bir varlığı yaratmak istemiştir. Kendisine muhatap olması için onda da yaratıcılık vasfı olmalıdır. Ancak Allah bir başka ilahı var edemez çünkü iki ilah olması muhaldir. Halik kendisi olacaktır. İnsan ise Allah’ın ona verdiği imkânlar içinde tercih sahibi olacaktır. Bunun için kendisinin karar vermesi gerekecektir. İyiliğe karar verebilmesi için kötülüğün olması gerekir. Demek ki kötülük de insanın iyiyi seçebilmesi için vardır ve bu sayede insan kendi iradesiyle kendisini yükseltir. Yani Allah’ın karşısında onun iradesiyle yarışacak bir varlığın var olması gerekir.

Bunları yapanın Rab sıfatıyla olduğunu beyan etmek için كَانَ رَبُّكَ denmiştir.

  1. الْقُرَى kelimesi marife çoğuldur, neden tekil getirilmez?

Helak belli vasıfları taşıyan karyelere işaret etmek için marife çoğul gelir. Kur’an’ı iyice yorumladığımız zaman Kur’an’da helak edilen karyelerin hangi özelliklerinden dolayı helak edildikleri ortaya çıkmış olur. Bunun marife gelmesi bunların dışında kalmış olan helak olan karyelerin de olduğunu ifade eder.

Müfredin istiğrakı cemin istiğrakından daha geniştir. Müfredin istiğrakında istisnalar vardır. Bir ve iki istisna edilmiş olur. İstisna edilenler de istiğraklık keyfiyetini kaybederler. Harfi tarifle gelen bir müfret istiğrak manasında ise o müfredin ifade ettiği bütün varlıkları içine alır. Ancak istisna edilmişse artık istiğraklığı kesin olmaz, başka delillerle istiğrakı ortadan kalkar. Yani الْقُرَى getirilmesi aynı zamanda suçlu olmadıkları halde helak edilen karyeler vardır demektir.

  1. Buradaki حَتَّى ne manadadır?

Buradaki حَتَّى, إِلَّا manasındadır. Biz resul göndermediğimiz bir kenti helak etmeyiz der. إِلَّا dan farkı, belli bir zamana kadar resulden bahsetmeyiz, helak da etmeyiz demektir. إِلَّا gelseydi bu manayı ifade etmemiş olurdu.

  1. يُرْسِلَ demez de يَبْعَثَ der neden?

“Ba’s etmek” ile “irsal etmek” arasında bazı farklar vardır.

Ba’sda görevli olan kimse yetkilidir de. Risalette ise görevli olan kimse görevi değiştirme yetkiye sahip değildir. Sadece kendisine verilen talimatı yerine getirir. Fiil olarak ba’stan bahsederse de resul kelimesini kullanır. Yani yine elçidir. Ancak gönderilmesi ba’sdır.

Buradaki ba’sın işareti bu resullerin Allah tarafından görevlendirilmedikleri, kendi iradeleriyle resullük görevini yüklendiklerine işarettir. Her topluluk içinde böyle kendisini görevli kılan kimseler olur. Bunlar Kur’an’ın öğrettiği risaleti gerçekleştirirler ama görevlenmeleri meleklerin tebliği ile olmaz, onun için ba’s kelimesini kullanır.

  1. فِيهَا demez de فِي أُمِّهَا der neden?

Taşralar vardır, merkezler vardır. Resuller merkezlerde görevlendirilirler. Üniversitelerin bulunduğu yerler ülkelerdeki bölgelerdir. Bölgeler aynı zamanda kendilerini savunan alanlardır. Fıkıh üniversitede oluşur. Dolayısıyla müçtehitler ülkenin bölgelerinde bulunurlar. Onlara karyelerin ümmi denir.

Bu kelimeyi iki şekilde manalandırabiliriz. Ya ilçelerin merkezi illerdir, bölgelerin merkezi ülkelerdir, kıtaların merkezi Mekke’dir. Yahut bucakların merkezi ilçelerdir, illerin merkezi bölgelerdir, ülkelerin merkezi kıtalardır. Her iki mana da doğrudur. Ekonomide ilçeler merkezdir. Siyasette ise iller merkezdir.

Burada eğer savaşla helak ediliyorsa merkez olarak başka yerler alınır.

Eğer ekonomik krizlerle helak edilirse o zaman da merkez olarak başka yer alınır.

Adil Düzen Anayasası’nda her iki mana da değerlendirilir. Kur’an’da böyle kelimeler çoktur. Kelimelere farklı mana verirsiniz, her ikisi de doğru olur.

  1. أُمِّهَا‘daki هَا zamiri nereye gider?

Karyelere gidiyor.

  1. رَسُولًا kelimesi müfrettir ve nekredir, neden?

İktidar tecezzi etmez. Bu kural ortaklık işletmelerinin tümünde de geçerlidir. Bir şeyin sorumlusu ve yetkilisi bir kişi olur. O yetkilerini ve sorumluluklarını kısmen başkalarına devredebilir. Ancak artık o işin sorumlusu kendisi değildir, devralan devredene karşı sorumlu değildir. Herkes şeriata karşı sorumludur. رَسُولًا kelimesinin müfret olması bu kuralı da açıklar.

  1. نَبِيًّا demiyor da رَسُولًا diyor, neden?

Nebilerin görevi sadece içtihat yapmak ve içtihadını beyan etmektir. Bir konuda pek çok müçtehit içtihat yapabilir. Herkesin içtihadı kendisi için ve kendisine tabi olanlar için geçerlidir ama resul olmada durum böyle değildir. Resul uygulamakla görevlidir ve görevli olan tektir.

  1. “Onlara tilavet etmek” ne demektir?

“Onlara tilavet etmek” demek şeriatı yapıp göstererek anlatmak demektir.

Resul olan kimse tebliğ eder ve kendisi de fiilen işler. Talimde yalnız bilgi vardır.

Tilavette ise uygulama da vardır.

Bugünkü din ulemasının en büyük hatası söyleyip de söylediklerini yapmamaktır.

Akevler’in özelliği şeriatı bir bütün olarak uygulamaya çalışmasıdır.

  1. Ayetlerin tilaveti nasıl olur?

“Ayetler” demek öncelikle ilahi kitaplar demektir. Sonra da doğa kanunlarıdır, tarihtir. Bizim görevimiz Kur’an ile müspet ilimlerin söylediklerini uygulamak ve başkalarına anlatmaktır. Resul bu iki görevi yapmış olur. Müspet ilmi ve Kur’an ilmini uygular ve insanlara anlatır.

  1. “Ayetlerimiz” diyor, kastı nedir?

Ayetlerimizdeki kasıt kitaplar ve haberlerdir. Yani ilimdir.

  1. وَمَا كُنَّا‘daki وَ nereye atfeder?

وَمَا كَانَ‘ye atfeder. Orada müfret Rab idi, burada biz oldu. Böylece Kur’an değişik zamirlerle kendisine işaret eder. Kâinatı var eden Allah ne birdir ne de çoktur. O sayılardan önce vardır. O halde müfret zamir de cem zamiri de ona gidebilir. O ne gaiptir ne de şahittir. O, O’dur. Bize değişik şekillerde görünür. Biz O’na göründüğü şekillerde değişik adlar veririz.

  1. Neden كَانَ‘den كُنَّا‘ya dönüşür?

مُهْلِك kelimesi tekrar edilir. قُرَى kelimesiyle beraber söylenir.

Demek ki birinci helak ile ikinci helak birbirinden farklıdır.

Birinci helak takdiri ilahiyle olur. O kentte artık yaşanılmaz ama insanlar ölmemişlerdir. Başka yere göç etmek zorunda kalmışlardır.

İkinci helakte ise insanlar zalim oldukları için helak olmuşlardır.

Yukarıda karyelerin helakinden bahsedilir. Burada da yine karyelerin helakinden bahsedilirse de ehlinin zalim olması sebebiyle helak olduklarına işaret edilir. Demek ki helak olan karyelerin hepsinin halkı zalim oldukları için helak olmazlar. Zelzeleye karşı gerekli tedbirleri almayan halk da helak olur. Halk zalim olduğu için değil, halk tedbir almadığı için helak olur. Bu ayetlerin çok daha derin bir şekilde tezekkür edilmesi gerekir.

  1. ظَالِمُونَ nekredir, erkek kurallı çoğuldur, neden?

Zalimler ayrı bir topluluk değildir. Mevcut olan topluluğun bir vasfıdır ama tüzel kişiliği olan bir topluluğun vasfıdır, onun için ظَالِمُونَ erkek kurallı çoğul gelir ama nekre gelmiştir. Burada sıfat değil haldir. إِلَّا‘dan sonra gelen وَ da hal vavıdır.

 

  1. Aşağıdaki kavramları inceleyiniz.
  1. بعث-تلو (TLV-BGÇ)

Tilavet etme bilgiyi aktarma demektir. Resul olmayanlar da tilavet ederler ama uygulamaya karışmazlar. Uygulamayı yönetmezler. Bugünkü üniversitelerin görevi böyledir. YÖK’ün bakanlığa bağlanmamış olması da bundandır.

  1. رسل-ظلم (JLM-RSL)

Bu ayetin ifade ettiği temel mana, zulmedenlerin helak olmalarından önce kendilerine resul gelmiş olmasıdır. Japonya’da sık sık zelzele olursa da gerekli tedbirleri aldıkları için helak olanlar çok azdır. Her türlü afete karşı tedbirler vardır. Allah bu afetleri insanlar bu tedbirleri alsınlar diye yapar. İnsan giyinmeyi öğrensin diye çıplak yaratılmıştır. İnsanlar yangına, zelzeleye, savaşa, teröre tedbir alsınlar diye onları var etmiştir. Bugünkü uygarlık savaşlarda keşfedilenlerle oluşmuştur. Savaşlar olmasa insanlar kovuklarda yaşarlardı.

  1. ءيي-ربب (RBB-EYY)

رَبّ eğitim, آيَات ise kesin bilgilerdir. Eğitimin gayesi ayetleri ortaya çıkarmaktır. Uygulamalı ilmi geliştirmektir. İçtihatlar yapılır, içtihatlarla uygarlık oluşur ama içtihatlar kesin bilgiyi vermez. Kesin bilgi icmalarla ortaya çıkar. Eğitim farklılıklar içinde, özgürlükler içinde birliğe ulaşmadır. Herkes kendi mezhebini tedris eder. Ancak başkalarının görüşlerini de öğrencilerine anlatmak zorundadır. Onun için diyoruz ki üniversiteler eğitimi farklı olarak kendi medreselerinde yapacaklar ama diplomalar okullar tarafından değil, dayanışma sorumlularının oluşturacağı imtihan merkezlerince yapılmalıdır. Bu eşleştirme bunu ifade eder.  

  1. ءمم-ءهل (EHL-EMM)

أَهْل kelimesi yetenek demektir. إِمَام kelimesi ise imam olan, kendisine uyulan kimsedir. İmamın ehil olan kimse olması gerekir. Bu hususta şeriatta imam olma tercihleri için kurallar konur. Daha çok bilen imam olur. Daha kıdemli olan, o işle uğraşan, daha yaşlı olan imam olur. Bunlarda eşitlik varsa o zaman daha güçlü olan imam olur. Bu güç bedeni güç anlamında olduğu gibi mali güç veya içtimai gücü de içine alır. Seçilenin imam olması daha güçlü olduğunu gösterir. Çekişme şekline dönüşmemesi için de ekseriyet oyu değil sıralama usulüyle seçim yapılır.

  1. فِي- حَتَّى (FIy- XatTAy)

فِي içinde demektir, zarftır. حَتَّى kelimesi ise gayeyi gösterir. Yani kenarı bildirir. إِلَى‘da kenar dışardadır, حَتَّى‘da ise son kenardadır. حَتَّى aynı zamanda لِ gibi hedefi de gösterir.

  1. إِلَّا- وَ(ElLAv-Va)

وَ harfi iki aynı kelimeyi aynı yere koyar ama onları tekleştirmez. Sadece zaman veya mekân birliğini sağlar. إِلَّا da aynı şeyi yapar. Farkı; وَ‘de varlıklar bir araya getirilmiş olur, إِلَّا‘da ise birincisi varsa ikincisi yok, ikincisi varsa birincisi yok anlamını taşır. Buradan şu sonucu elde etmiş oluruz: Biri önce biri sonra değildir. 1000’den 50’yi istisna ettiğimizde önce 1000 yaşamış sonra 50 yıl eksilmiş değil, 950 yıl yaşamış demektir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve Yetiştiricin kendilerine kanıtlarımızı aktaran bir elçi anaları içine göndermedikçe köyleri helak eder olmadı. Ne de oturanları eziciler olmayan köyleri yok edici olduk.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve Rabbin ayetlerimizi onlara tilavet eden bir resul ümmilerine ba’s etmedikçe karyeleri helak eder olmamıştır. Ehli zalim olmadıkça karyeleri helak eder olmadık.”

 

وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَى حَتَّى يَبْعَثَ فِي أُمِّهَا رَسُولًا يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرَى إِلَّا وَأَهْلُهَا ظَالِمُونَ (59)

 

***

 

وَمَا أُوتِيتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَزِينَتُهَا وَمَا عِنْدَ اللَّهِ خَيْرٌ وَأَبْقَى أَفَلَا تَعْقِلُونَ (60)

Va MAv EUvTIyTuM MiN ŞaYEin FaMaTAvGu eLXaYAvtı elDüNYAv Va ZIyNaTuHAv Va NAv GiNDa elLAHi PaYRun Va EBQAv EaFaLAv TaGQıLUvNa

“Ve size bir şeyden ita edilmişse dünya hayatının metaı ve ziynetidir. Allah’ın indinde olan ise hayırdır ve ebkadır. Akletmeyecek misiniz?”

 

وَمَا أُوتِيتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَزِينَتُهَا وَمَا عِنْدَ اللَّهِ خَيْرٌ وَأَبْقَى أَفَلَا تَعْقِلُونَ

أَبْقَى أُوتِيتُمْ

تَعْقِلُونَ

خَيْرٌ شَيْءٍ

اللَّهِ زِينَتُهَا مَتَاعُ عِنْدَ

الدُّنْيَا الْحَيَاةِ

مَا مَا لَا مِنْ أَ

وَ وَ وَ وَ فَ فَ

2+1+2+(2+2)+2+(2+3)+(2+4) =11+11=22=16+4+2

أُوتِيتُمْ- أَبْقَى تَعْقِلُونَ- أَ  خَيْرٌ- شَيْءٍ  مَتَاعُ- عِنْدَ  زِينَتُهَا- اللَّهِ  الْحَيَاةِ – الدُّنْيَا مِنْ- لَا

ETY-BQY  GQL-Ea PYR-ŞYE MTG-GND ZYN-elLAvH XYY-DNV MiN-Lav

 

  1. وَمَا أُوتِيتُمْ‘daki وَمَا nereye atfeder?

وَمَا كَانَ رَبُّكَ‘nin atfedildiği yere atfeder. Helak edilen karyelerden sonra tüm insanlığa verilmiş olan imkânlara işaret etmiş olur.

  1. Gaipten muhataba döner, neden?

Allah kâinatı yaratmıştır. Kâinatta yapıcılar kutbu, yıkıcılar kutbu olmak üzere iki kutup oluşturmuştur. Bunlar arasındaki çatışma devam edip durur. Yapıcılar uygarlığı oluştururlar ve uygarlık ömrünü tamamlayınca yıkıcılar o uygarlığı yok ederler. Yapıcılar yeni uygarlık kurarlar. Böylece yapıcıların oluşturduğu uygarlıklar katlar halinde birbirinin üstüne biner ve insanlık devamlı gelişmeye devam eder. Bundan önce anlatılanlar yıkıcıların nasıl yıktıklarını ve yapıcıların ne yapması gerektiğini anlatır. Şimdi ise bütün insanlara hitap ederek bütün bu yapılıp yıkılma düzeninin bu dünya hayatında değil ahirette de oluşacak düzenin hazırlığı için olduğunu bildirir.

  1. Müfretten çoğula dönülür neden?

Bundan önceki ayette Rabbin diye hitap edilir. Şimdi ise size verilen denir. Oradaki “sen” görevli olma bakımından müfrettir. Yani herkes bu dünyada kişi olarak görevlidir, yetkilidir, sorumludur ve hak sahibidir ama bu görevler, bu yetkiler, bu sorumluluklar topluluk içindir. Her fert ayrı ayrı görevini yapar ama bu görev sonunda topluluk oluşur, insanlık oluşur. Allah öyle bir yeryüzü yaratmıştır ki oradaki insanların her biri kendi çıkarları için çalışırlar ama sonuç topluluğun çıkarına olur. Ondan dolayı tekilden çoğula geçilir.

  1. مِنْ شَيْءٍ‘deki مِنْ neyi ifade eder, neden شَيْئًاgelmez?

شَيْءٍ nekredir, türü ifade eder. مِنْ ile gelince de onlardan bir kısmını içerir. Bize verilen, bizim emrimize verilen şeylerin bazısıdır. Allah her şeyi bizim için var ederse de bunların üzerinde bazılarını biz tasarruf ederiz, bazıları da bizim tasarrufumuzun dışındadır. Elimi ben kullanırım ama böbrekler çalışırken benim emrimde değillerdir. İşte bu ayrılığı ifade etmek için مِنْ شَيْءٍ kelimesi zikredilir.

  1. فَمَتَاعُ‘daki فَ‘nin manası nedir?

وَمَا‘daki مَا soru harfi ise buradaki فَ sorunun cevabıdır. وَمَا‘daki مَا şart harfi ise buradaki فَ şartın cevabıdır. Yani bize ne verilmişse, biz onları kullanma yetkisine sahip kılınmışsak onların hükümleri bu فَ‘den sonra gelen cümledir. Onun içindir.

  1. مَتَاع kelimesini müstekar ve menfaat kelimeleri ile karşılaştırınız.

Kâinatta iki varlık vardır. Biri atomlardan oluşan maddedir, cisimdir. Bunlar artıp eksilmezler. Kâinatın yaratıldığı andaki sayıları neyse aynı sayı ile bugün de varlıklarını korurlar. Hatta 5 boyutlu uzayda düşündüğümüz zaman ahirette de onlar sayılarını korurlar. İkinci varlık ise bu atomların hızlarıdır. Hızlarının kareleri ile çarpımları enerjiyi ifade eder. Bu da kendisini korur. Yani atomların hızlarının karelerinin toplamı da artıp eksilmez. Değişen, tek istikamette akan ışık hızlarının değişik istikametlerde hareket etmesidir. Yani düzgünlükten bozulmaya gider. İşte bu, metayı ifade eder. İstikrar ise maddeyi ifade eder. Allah bize maddeyi vermiş, o madde içinde bulunmaktayız. Maddenin düzgün hareketinden dağınık hareketine geçmesinden de varlığımızı sürdürürüz. Bu sayede yaşıyoruz.

  1. Dünya hayatı marife gelir, neden?

Dünya hayatı, yakın hayat anlamındadır. Bir de alçak hayat anlamındadır. Hayat ise imkânları kullanarak varlığı sürdürür. Allah insanları yaratmıştır. Orada eğitir. Sınıfta kalanlar olur, sınıfı geçenler olur. Sınıfı geçenler cennete gider, sınıfta kalanlar yeniden eğitime tabi tutulur, bunlar da cennete giderler. Allah kâinatı böyle yaratmıştır. Bize de Kur’an’da bunu bildirir. Bizim işimiz kâinatın nasıl yaratıldığını öğrenmektir. Bundan sonra ne olacağını bilmektir. Neden böyle yapmıştır? Bunu ne sorma yetkimiz ne de böyle bir gücümüz vardır. Oyunu koyan şartları belirleyen O’dur. Ayrıca çok sınırlı olan beynimiz ile bizler Allah’tan daha akıllı da değiliz. O’nun kadar bilgili hiç değiliz. Öyle değil de böyledir deme gücümüz yoktur. O gücü Allah bize vermemiştir. Böyle diyenler vardır, olabilir. Allah’ın yaptıklarını beğenmeyenler de bulunur, bulunabilir. Kendileri şeriat dışında düzen oluşturmaya çalışırlar. Unutmamak gerekir ki bu aklı veren de yine Allah’tır.

  1. وَزِينَتُهَا‘daki وَ nereye atfeder?

مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ifadesine atfeder. Yaşamamız için bize verilir. Bir de ziynet olarak verilir. Ziynetin yaşama hayatımızda bir etkisi olmaz. Görkemli bir sarayda oturanla bir çadırda oturan arasında ihtiyaçları giderme bakımından fazla fark yoktur ama insanlar saraylarda oturmak isterler. Allah insanlara ziynetleri sevme imkân ve yetkisini vermiştir. Nasıl insan yaratılışta kardeşini seviyorsa yine insan yaratılışta düzgün giyinmeyi, düzgün yerde oturmayı da sever. Bu sayede sosyal denge sağlanır. Bölüşmede fazla kazananlar ziynette harcama yaparlar, bu sayede ürün tekrar halka dönmüş olur. Eğer ziynet sevgisi olmasaydı zenginler fazla kazandıklarını depolayacaklarından ekonomik krizler çözülemezdi. Şimdi bugün servetin, ürünlerin %80’i %1’in elindedir, diyoruz ve adil bölüşmenin olmadığını söylüyoruz. Bu yanlıştır. Değerlerin %80’i %1’in elindedir. Miktar olarak yoksullar daha çok ekmek yerler. Ucuz ama çok yemiş olurlar. Zenginler ise pahalı ama az miktarda tüketirler. İşte, ziynet zenginlerin daha az miktarda tüketmelerini sağlamış olur. Bu bakımdan hayatın yanında ziynet de hayat gibi مَتَاع‘dır.

  1. زِينَتُهَاdaki هَا nereye işaret eder?

Dünya hayatına işaret eder. Hayatın ziyneti olma demek, bütün yaratılışlarda güzellik vardır demektir. Eskiden güzellik ruhsal bir olay olarak görülüyordu. Ancak ihtimaliyet hesabının bulunmasından sonra artık ziynet rakamlarla ölçülebilmektedir. Kâinat ziynet içinde var edilmiştir. Bu psikoloji değil yaratılışın düzgünlüğünden ileri gelen bir özelliktir. Kur’an’ı tam anlamak için yüksek matematiğe ihtiyaç vardır. Bu da ancak 20. yüzyılın sonunda kâmil olarak elde edilmiştir. Bundan dolayı diyoruz ki Kur’an 3. binyılda tam olarak uygulanacaktır.

  1. وَمَا‘daki وَ nereye atfeder?

وَمَا أُوتِيتُمْ‘daki مَا‘ya atfeder. Bize verilenler var ama bize verilmemiş olanlar da var. Burada iki mana verebiliriz. Birisi Allah’ın indinde olan ahiretteki meta ve ziynettir. Bu dünyadaki olan geçicidir ve bu andaki ihtiyaçları giderendir. Hâlbuki Allah’ın indinde olanlar yani ahirettekiler bir işletmedir. Oradaki insanların çalışıp derecelerini yükseltmeleri içindir ve sonu gelmeyecek, iflas etmeyecek bir işletmedir. Ahiret cennet için vardır. Cehennem ise cennete girebilmek için oraya uyum sağlamak için geçici eğitim yeridir.

İkinci manası ise; siz çalışırsınız, kazanırsınız, biriktirirsiniz ama öldükten sonra o birikiminiz dağılır gider ama kamu tarafından işletilen kurumlar sonra gelenler tarafından devam ettirilmiş olur. Bundan dolayıdır ki işletmeler kişilerin değil ortaklıklarındır. Böylece varlıklarını sürdürürler. Kişilere verilen mülkiyet geçicidir ve kendi ihtiyaçlarını gidermesi içindir. Oysa kamunun olan işletmeler topluluk içindir ve devamlıdır. Buna işaret etmiş oluyor.

Sosyalistler hepsini topluluk için kabul ederler. Kapitalistler ise hepsini kişiler için kabul ederler. Oysa her ikisi de وَ harfiyle atfedilmiştir ve ikisi de var olacaktır. Adil Düzen her iki düzenin iyi taraflarını almış, kötü taraflarını atmış bir düzendir ve bu ayet ortaklık düzenini, Adil Düzen’i, hak düzenini anlatır.

  1. Allah’ın indinde olan nedir?

Allah’ın indinde olan ahirettir, cennettir veya bugünkü kamu mallarıdır.

  1. Neden Allah’ın indinde der de Allah’ın ledün’ünde demez?

Aslında bu dünyada olanlar da Allah’tandır. Özel mülkler de Allah’tandır. Onlara özel olarak Allah’ın kendisinde tabirini kullanır. Şeytanı da insanı da Allah yaratmıştır. İnsanı kendisinden saymış, şeytanı ise karşısına koymuştur. Bütün olaylar Allah’ın hilkati ile olur. Hepsi O’nun iradesi sonucudur. Kimine rızası vardır, kimine yoktur. Allah’ın indinde olanlar onun rızası olanlardır. Ledünnünde olanlar ise rızası olsun olmasın iradesi olanlardır.

  1. خَيْر ile أَبْقَى kelimelerini karşılaştırınız.

Yapılan bir iş eğer topluluğa dayanıyorsa o خَيْر‘dır. Yapılan bir iş eğer devam ediyorsa o zaman o iş أَبْقَى‘dır. خَيْر ile أَبْقَى birbirinden farklıdır ama birbirinden ayrılmazlar.

  1. أَفَلَا‘daki أَ‘nin manası nedir?

أَ soru edatıdır. Kendisinden sonra gelen işi inkâr etmek içindir. Yani ‘Neden akıl etmiyorsunuz, akıl etmeyecek misiniz?’ demektir. لَا ile beraber geldiği için iki menfi müspet olur.

  1. أَفَلَا‘daki فَ neyi ifade eder?

Bundan önceki açıklamaların sonunda onu düşünüp insanların akıl etmeleri gerekir. Akıl etmek demek deveyi kazığa bağlamak demektir. Siz de akıl ederek meta ve hayrı birbirinden ayırarak aralarında dengeyi sağlamak zorundasınız. Temel kural koyuyoruz. Günlük ihtiyaçlarınızı, yıllık ihtiyaçlarınızı gidermek için faizli işletmelerde faizi de meşru kılarak çalışıp kazanınız. Bu zaruretten dolayı meşrudur ama gayemiz bu faizli düzeni değiştirmek olmalıdır. Dolayısıyla birikimlerinizi Akevler’de yapınız. Ev alacaksanız, yer alacaksanız orada alın.

İşte bu kural bu ayette belirtilmiş olur. “Akile” kelimesini Araplar tarafından kullanılmış şekliyle anlarsak ‘Dayanışma ortaklıklarını kurmayacak mısınız?’ manası çıkar ve bizim “Birikimlerinizi Akevler’de yapın.” cümlemiz teyit edilmiş olur.

 

  1. Aşağıdaki kavramları inceleyiniz.
  1. بقي-ءتي (ETY-BQY)

إِتْيَان gelme veya getirme demektir. بَاقِي ise devamlı olma, sürekli olma demektir.

Günlük çalışmalarınızda mevcut olan faizli sistemlerde iş yapmak zorundasınız. Çünkü tüm insanlık birlikte yaşayacak şekilde yaratılmıştır. Mevcut düzen değiştirilmedikçe o düzen içinde hareket etmeniz gerekir. Laiklikteki zorlama anlayışı buradan doğar. Karşılıklı kredileşme müessesesini getirmeden, “Faiz haramdır” deyip faizli işlem yapmamak demek, iş yapmayarak çökmek demektir, ölmek demektir. Bunun için çözümler bulunmadan faize karşı cephe almaya laiklik ilkesi içinde karşı gelinmiştir. Bugün ise kredileşmeli ortaklık sistemi ortaya konduğu için bu yasak kalkmış, faizsiz bankalar kurulmak istenmişse de başarılamamıştır.

  1. أ-عقل (GQL-Ea)

أ soru edatıdır, akıl etme ise düşünmektir. Düşünmenin merkezinde soru sorup cevap vermek vardır. Biz de şimdi bunu yapıyoruz. Aklımıza gelen soruları soruyoruz, sonra da ona cevaplar veriyoruz. İşte bu eşleştirme bu yaptığımızı teyit etmektedir.

  1. شيء-خير (PYR-ŞYE)

شيء bir şeyin yapılmasını istemektir. Plan شَيْء‘dir. خَيْر ise işletmedir. İşletmeye iki şart koşuyoruz. Diyoruz ki bir işletmenin önce plan ve projesi olur, fıkhı olur. Bunların hepsi شَيْء‘dir. Sonra da kaza edilenler kaydedilir, o da muhasebedir. Böylece خَيْر müessesesi çalışır hale gelir. Bunun için eşleştirilir.

  1. عند-متع (MTG-GND)

مَتَاع yaşamamız için gerekli olan enerjiyi, عِنْدَ ise özel mülkiyeti ifade eder. İnsan da mevcut olan enerjiyi harcayarak üretim yapar. Bu arada çevredeki imkânları kullanır. İmkânlar insanlığındır. O halde ürünün yarısı insanlığa aittir ama emek insanın kendisine aittir, indindedir. Ürünün yarısı da onun hakkıdır. Tüm ekonominin bunun üzerine kurulması gerekir. Emek payı ve insanlık payı bu karşılaştırmayı yapar.

  1. زين  - اَللَّه (ZYN-elLAvH)

Kâinat ziynet içinde yaratılmıştır. Ziynet bir iradenin sonucunda oluşur. Allah’ın varlığını kâinatın ziynet içinde olması ile biliyoruz. Derelerdeki çakıl taşları içinde bir akıllı varlık aramıyoruz. Oysa derelerde bir köprü veya herhangi bir duvara rastlarsak bunu insan yaptı diyoruz. Kâinat da ziynet içinde olduğu için kâinatın halikı var diyoruz. Bu eşleştirme ile kelam ilminin esası beyan edilmiş olur.  

  1. دنو-حيي (XYY-DNV)

Hayat canlılık demektir. Canlı demek, kendi varlığını gaye edinmiş bir varlık demektir. Derede sular akar ama bu suların dereye bir faydası yoktur. Damarlarda kan akar ama kanın bu akışı hücreleri beslemesi, hücrelerin de kanı beslemesi içindir. Hayat ise yakınlaşmayla oluşur. İki ayrı varlık işbölümü içinde birbirlerine dayanarak ve yardımlaşarak varlıklarını sürdürürler. Bu eşleştirme bunu ifade eder.

  1. مِنْ- لَا(MiN-Lav)

مِنْ başlangıcı, لَا ise olmamayı ifade eder. مِنْ olmamaya son veren bir harftir. Bunun için eşleştirilir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve size bir nesneden ne verilmişse yakın yaşamanın aracıdır ve süsüdür. Allah’ın yanında olan ise, daha iyi ve kalıcıdır. Düşünmeyecek misiniz?”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve size bir şeyden ita edilmişse dünya hayatının metaı ve ziynetidir. Allah’ın indinde olan ise hayırdır ve ebkadır. Akletmeyecek misiniz?”

وَمَا أُوتِيتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَزِينَتُهَا وَمَا عِنْدَ اللَّهِ خَيْرٌ وَأَبْقَى أَفَلَا تَعْقِلُونَ (60)

 

***

 

GENEL YORUM

  1. Bu Ayetlerin Günümüzdeki Olaylara Bakışı Nedir?

Bugün insanlar artık ilahi kitaplara inanıyorlar. Sermaye, bir asır ateizmi dayatmada başarıya ulaşamamış, ilme dayalı imanı kabul etmek zorunda kalmıştır. Ne var ki insanlar Kur’an’dan değil de dolardan korkmaya devam ediyorlar. İşte bu ayetler bugünkü insanlığın bu durumunu anlatır ve onları düşünmeye sevk eder.

  1. Dolar Korkusuyla Maişetin Kesilmesini Açıklayınız.

Dolar hayali bir varlıktır. Karşılığı olmayan bu varlık insanları peşinde sürükleyip durur. Bugün herkes dolar elde etme, kazanma peşindedir. Buna hayali paralar da eklenmiştir. Eğer doları olursa bütün sorunları çözeceğini zanneder. Oysa koronavirüs göstermiştir ki doları olanlar da sorunlarını çözemiyorlar. Koronavirüs sadece bir hastalık değildir. Koronavirüs tüm ekonomik düzeni bozan bir güçtür. Artık insanlık dolar putuna tapmaktan vazgeçmelidir. Yoksa helak olacaktır.

  1. Resul Gelmeden Hiçbir Ülke Helak Olmayacağına Göre Kur’an’dan Sonra Helak mı Olmaz Yoksa Resuller mi Gelmez?

Bu ayetlerin delaleti bundan sonra da resullerin geleceğini beyan eder. Risalet müessesesinin sona ermediğini kanıtlar.

  1. Bugünkü Ümmü’l-Kura Neresidir?

Bugünkü ümmü’l-kura Pekin’dir, Moskova’dır, New York’tur, Londra’dır, İstanbul’dur. Buralarda resuller gelecektir.  

  1. Üçüncü Bin Yıla Geçerken Geçiş Değişik Yerlerden mi Başlar Yoksa Bir Yerden mi Yayılır?

İnsanlıkta birliğin sağlanması için Kur’an bozulmamış son kitap olmuştur. Uygarlıklar bir merkezde başlar sonra bütün merkezlere yayılır. Dolayısıyla Adil Düzen de önce bir yerde uygulanacak, sonra bütün dünyaya yayılacaktır. Bu anda bu ülke Türkiye’dir. Bütün gelişmeler şeriat uygulamalarının Türkiye’de başlayacağına işaret eder. Türkiye’de de bunun kaynağı Akevler olacağa benziyor. Yani siz bu seminerleri okuyanlar görevlendirilmiş bulunmaktasınız. Siz talip olunuz. Artık görevlerinizi yerine getirmelisiniz.

 

 

1107. SEMİNER LÜGATI

NO

Kelime

Vezin

Kök

Açıklama

  1.  

أُوتِيتُمْ

أُفْعِلْتُمْ

ءتي

أَتِيّ  çardağa doğru suyu getiren kanaldır. Tek yönden gelmeyi ifade eder. أَتِيّ  Su kanalı demektir. Suyun akıp gelmesi manasında أَتَى‘ya mastar olmuştur. Bir yönden gelişi ifade eder. جَاء  ise yönsüz gelişi ifade eder. Kur’an’da ءتي 549, ءزف 3 defa geçer ve 552 (23*3*23) eder. ء  gücü, ت  oluşu, ي  ise kolaylığı ifade eder.

  1.  

أَرْضِ

فَعْلِ

ءرض

سَمَاء  hayvanın sırtı,  أَرْض  da hayvanın karnıdır. Sırtın üst kısmına سَمَاء, alt tarafına da أَرْض  denir. أَرْض  toprak parçası ve yer küre, سَمَاء  da gök küre demektir. Her tabakanın üst üste olmasından dolayı her birinin adı da semadır. سِيمَى  çehre demektir. سَمَاء  hayvan sırtı demektir. Görünen taraf demektir. وَسْم  hayvanın sırtına vurulan damga demektir. س  mekânda dizi yani sıralamayı, م  enginliği, و  beraberliği ifade eder. ءرض  Kur’an’da 461, جلس  Kur’an’da 1 defa geçmektedir. Toplam 462 (2*3*7*11) eder. ء  gücü, ر  tekrarı, ض  katlamayı ifade eder.

  1.  

أُمِّ

فُعْلِ

ءمم

أَمَام ön demektir. İmam önden giden kimse, yani önder demektir. Ümmet de imamı olan topluluk demektir. أُمّ Anne demektir. أُمَّهات insanlar için anneler demektir. أُمَّات ise insan dışı varlıklar için anneler demektir. Bu kök ‘peşinden koşma’ anlamındadır. Çocuğunun peşinden koştuğu için anne kelimesi buradan gelir. Kur’an’da ءمم 119, ءيم 1 defa geçer. Toplam 120 (23*3*5) eder. ء gücü, م enginliği ifade eder.

  1.  

آمِنًا

فَاعِلًا

ءمن

أَمَنَة kapıları karşı karşıya olan evlerin ara yeridir. İlk topluluklar evleri bitiştirerek kale gibi yerleştirir. Kapılar ara sahanlığa açılır. Bu yerin adı أَمَنة tir. Buraya bir şey konulması o şeyin güvene alınması demektir. أَمَانَة buraya konmuş olan şeydir. أَمِنَ güven içinde olma, أَمَنَة karşı karşıya bulunan evlerin arasındaki yer demektir. Eskiden evleri bitiştirerek bir duvar meydana getirirler ve kapılarını orta boşluğa açarlardı. Orta boşluğa bir kapıdan girilirdi. Böylece orası güven altında olurdu. Oraya bir mal koymak veya oraya girmek أَمِنَ kelimesi ile ifade edilirdi. أَمِنَ emniyet ve güven altına almak demektir. Kur’an’da ءمن , 71 يمن ise 879 defa geçer.  Toplam 950 (2*52*19) eder. ء gücü, م enginliği, ن belirsizliği ifade eder.

  1.  

أَهْلُ

فَعْلُ

ءهل

هِلَال yeni ay demektir. Çardak veya çadırların sellerden korunması için açılmış olan yarım kanallara da hilal adı verilir. Daha sonra yerleşik yere hilallenmiş anlamında أَهَلَّ kullanılır. Sonra da halkın adı أَهْل olur. Meskûn yerin halkına أَهْل dendiği gibi bir mesleğe veya özelliğe sahip olan kimseye de o mesleğin ehli denir. Ehliyet kelimesi buradan gelir. ءهل Kur’an’da 127, وكل ise 71 defa geçer. Toplam 198 (2*32*11) eder. ء gücü, ه boşluğu, ل belirliliği ifade eder.

  1.  

آيَاتِ

فَعَلَاتِ

ءيي

أَوْيَة  kuş yuvası demektir. Türkçedeki “yuva” kelimesi de buradan gelir. Sonra و  harfi ي’ye dönüşmüş أيي  olmuştur. Yüksek yerlerdeki yapılar, işaretler ayettir. Türkçedeki ay da buradan gelmiş olabilir. آيَة  işaret, alamet, delil demektir. Başına أَ  harfi getirilirse “Delil mi? Hangi delil?” anlamlarına gelir. Sonraları ismi mevsul olarak veya soru edatı olarak “hangi” anlamında أَيُّ  kullanılmaya başlanmıştır. أَيَّانَ“ أَيُّ آن” demektir. حَان  su kenarındaki konaklama yeridir. Hayvanlar belli saatlerde buraya gelip su içerler. Bu esnada bunların sütü sağılır. حَانَة  mastarı develerin suya gelmesi zamanının yaklaşması demektir. Sonra حِين herhangi bir işin yapılması için ayrılan zaman olmuştur. Sonra ح  düşmüş آن  olmuş. Şimdiki zaman için kullanılmaya başlanmıştır. ء  güç, ي  kolaylık demektir.

  1.  

بَطِرَتْ

فَعِلَتْ

بطر

بَطَر canlının derisinin yarığı (ağaç ve hayvan için) olabilir. Bir şeyi önemsememek, değer vermemek anlamında mastar olmuştur. بطء ile bu manada ilişkisi vardır. بَطِير yarık demektir. Mastar olarak yarmak, kesmek anlamlarına gelir. Kur’an’da 2 defa geçer. ب geçişi, ط uyumu, ر tekrarı ifade eder.

  1.  

يَبْعَثَ

يَفْعَلَ

بعث

بَعْث içtima eden askeri birlik olup uyanma veya gönderme manalarına gelir. بَعْث  eşilen yer demektir. Eşme, araştırma, ortaya çıkarma manasına gelir. ب geçidi, ع etkiyi, ث  dağınıklığı ifade eder. Kur’an’da بعث  67بءس  73 defa geçer. Toplam 140 (22*5*7) eder. ب  geçidi, ع  etkiyi, ث  dağınıklığı ifade eder.

  1.  

بَعْدِ

فَعْلِ

بعد

بَعِيد uzak demektir. قَرِيب yakın anlamındadır. Kurbe su matarasıdır. Devamlı yakında tutulduğu için قَرِيب yakın anlamını almıştır. بَعِيد de zıttı olarak uzak anlamına gelmiştir. Bade zaman içinde uzak olmak anlamındadır. Bakıldığı zaman ufka yakın yere بَعِيد denir. Eğer bu yer dar bir vadide ise ona “a‘mik“ denir. Sonra zaman için بَعْدَ zamanda uzak anlamında kullanılmaya başlanmış ve daha sonra ‘önce’ kelimesinin karşıtı olarak bir mana kazanmıştır. بعد Kuran’da 235, بعث ise 67, بعثر 2 defa geçer. Toplam 304 (24*19) eder. ب geçidi, ع etkiyi, د ise çevreyi ifade eder.

  1.  

أَبْقَى

أَفْعَلُ

بقي

بَقِيَّة bir kaptan bir şey boşaltıldıktan sonra dökülmeden içinde kalan şey demektir. Sonraları kullanılan herhangi bir şeyden arta kalanlara bakiye denmiştir. Sonrada ebedi anlamında baki kullanılmıştır. وِقَاء kap demektir. İçine eşya konarak saklanır. Böylece oraya konan eşyanın ömrü uzar. Zamanla و harfi ب’ye dönüşmüş, بَاقِي devamlı, sürekli ve sonu olmayan, أَبَد anlamlarını kazanmıştır. Kur’an’da بقي 21, بقع 1 defa geçer. Toplam 22 (2*11) eder. ب geçişi, ق kuvveti, ي kolaylığı ifade eder.

  1.  

نَتَّبِعِ

نَفْتَعِلْ

تبع

تَبِيع inek yavrusu, dana demektir. Dana annesinin yaptığını yapar, peşinden dolaşır, buradan tabi olmak anlamına gelmiştir. ت düzendir, görünüşte düzen değil, fonksiyonda düzendir, dağınık ama düzenli. ب geçidi, ع etkiyi ifade eder.

  1.  

يَتْلُو

يَفْعُلُ

تلو

تِلْو toklu demektir. Tabi olma, peşine koşma, arkasından gelme, aksettirme anlamlarını almıştır. Sütten kesilen ve anasının peşinde koşan yavru demektir. Arkasından gitmek anlamındadır. Sonra

Aksettirme anlamına gelmiş ve başkasına okuma anlamı kazanmıştır. Kur’an’da تلو 63, تلل ise 1 defa geçer. Toplam 64 (26) eder.

  1.  

ثَمَرَاتُ

فَعَلَاتُ

ثمر

ثَمَر meyve demektir. Kur’an’da 24 defa geçer. ث dayanıklılığı, م enginliği, ر tekrarı ifade eder.

  1.  

يُجْبَى

يُفْعَلُ

جبي

جَابِيَة suyun toplandığı çukurdur, meyvelerin saklandığı ambardır. جِبَايَة meyveleri toplamaktır, vergileri toplamaktır. Kur’an’da 12 defa geçer.  ج  merkeze doğru çekimdir, cazibedir, ب geçittir, kapıdır, ي kolaylıktır.

  1.  

حَرَمًا

فَعَلًا

حرم

حِرَام keçe demektir. Kuranda حرم 83, حرب 11 defa geçer. Toplam 94 (2*47) eder. ح hareketi,  ر tekrarı,   م enginliği  ifade eder.

  1.  

الْحَيَاةِ

الْفَعَلَةِ

حيي

Kış uykusundan uyanmış yılana حَيّ, kış uykusundaki yılana da مَوْت denir. Kur’an’da حيي 189. حير 1 defa geçer. Toplam 190 (2*5*19) eder. ح hareketi, ي kolaylığı ifade eder.

  1.  

نُتَخَطَّفْ

نُتَفَعَّلْ

خطف

خَطْفَة daldan yapılmış, yaya bağlanan ip ile kuşu birden yakalayan tuzak demektir. خَيْطَف yürüyüşü çabuk olan devedir. Kur’an’da خطف 7, خطو 5 defa geçer. Toplam 12 (22*3) eder. خ çökmeyi, harap olmayı, ط uyumluluğu, itaati, ف kopmadan ayrılmayı ifade eder.

  1.  

خَيْرٌ

فَعْلٌ

خير

خَيْل at sürüsü, خَيْر  servet demektir. Nisaptan fazla mal veya gelir getiren mal anlamındadır. خَيْر  kelime olarak şerre karşılık tercih edilen şey anlamında da kullanılmıştır. خَيْر  sürekli ve tedrici bir şekilde oluşan dengeli hareket demektir. شَرّ  ise şerareye kıyasla aniden oluşan, sonra sönüp giden şeyler demektir. خ  çökmeyi, ي  kolaylığı, ر  tekrarı ifade eder.

  1.  

الدُّنْيَا

الْفُعْلَى

دنو

دَنَى kelimesi ecveften nakısa dönüşmüştür, “yakın” anlamına gelir. Mekânda ve zamanda kullanılır. Uzayda birbirinden uzaklaşan yıldız yığınları var. Bu yedinci semadır. Bunun karşısında yıldızlar ve diğer maddeler birbirini çektikleri ve etkiledikleri için “yakınlığı olan sema” anlamında Kur’an’da geçer. Kur’an’da دنو 133, دلو 5 defa geçer. Toplam 138 (2*3*23) eder. د çeperi, çevreyi, sınırlamayı, ن belirsizliği, و beraberliği ifade eder.

  1.  

رَبُّ

فَعْلُ

ربب

رَبْوَة tümsek demektir. Çöllerde tümseğe benzeyen yer yer serpilmiş ağaçlıklara da رَبْوَة  denir. Sonra yavaş yavaş gelişme karşılığı kullanılır. Birden oluş “hilkat” ile buna karşılık evrimle gelişmeler rabvet ile ifade edilir. ربب  kökü de ربو’den dönüşür. Terbiye kelimesi bunlardandır. Türkçe olarak “yetiştiren” veya “yetiştirici” olarak tercüme edilir. Kur’an’da ربب  981, رمي  9 defa geçer. Toplam 990 (2*32*5*11) eder.ر  tekrarı, ب  geçidi ifade eder.

  1.  

رِزْقًا

فِعْلًا

رزق

رَازِقِيّ üzüm demektir, sarımtırak parmak üzümdür. Kur’an’da 123 defa geçer. ر tekrarı, ز zamanda diziyi, ق kuvveti ifade eder.

  1.  

رَسُولًا

فَعُولًا

رسل

رِسْل Saçak demektir. Salmak fiiline dönüşmüştür. “Haber saldı” da olduğu gibi bir kimseye bir adamı göndererek ona haber ulaştırmaya irsal denir. عَلَى harfi ceri ile kullanıldığı zaman irsal askeri birlikleri göndermek anlamına gelir. رسل Kur’an’da رسل 513, ردد 59 defa geçer. Toplam 572 (22*11*13) eder. ر tekrarı, س mekânda diziyi yani sıralanmayı, ل belirliliği ifade eder.

  1.  

زِينَةُ

فِعْلَةُ

زين

Ziynet, süslemek için kullanılan çöplere, tüylere benzeyen vasıtalardır. Kur’an’da 46 defa geçer. ز zamanda diziyi, ي kolaylığı, ن belirsizliği ifade eder.

  1.  

مَسَاكِنُ

تُسْكَنْ

مَفَاعِلُ

تُفْعَلْ

سكن

سِكِّينbıçak demektir. سَاكِن kesilen hayvanın hareketsiz kalması demektir. مِسْكِين  bu anlamda yoksul demektir. Kur’an’da  سكن 69, سكر  7 defa geçer. Toplam 76 (22*19) eder. س  mekanda diziyi   ك  oluşmayı  ن  belirsizliği ifade eder.

  1.  

شَيْءٍ

فَعْلٍ

شيء

شَيْء  nekredir, siyahla akrabalığı vardır.  Varlık anlamındadır. شَاءَ  demek var olmasını istemek demektir. Kur’an’da شيء  519, شوك  1 defa geçer. Toplam 520 (23*5*13) eder. ش  ani sıçramayı, ي  kolaylığı, ء   gücü ifade eder.

  1.  

ظَالِمُونَ

فَاعِلُونَ

ظلم

ظَلْم sırasında çıkmayan diş. Bir şeyin yerine konmaması zulümdür. Her şeyin yerli yerine konması عَدْل’dır. ظُلْم  karaltı demektir. Sonra karanlık anlamına gelmiştir. Nurun zıddıdır. Zulmetmek bir şeyi uygun olamayan yere koymak demektir. Sel kalıntıları zulümdür. Kur’an’da ظلم  315, ظلل  ise 33 defa geçer. Toplam 348 (22*3*29) eder. ظ karanlığı, ل belirliliği, م maddeyi ifade eder.

  1.  

تَعْقِلُونَ

تَفْعِلُونَ

عقل

عِقَال develerin ayaklarına bağladıkları halkadır. Ona ip bağlanır, Deve ipin uzandığı daireyi otlar. Kur’an’da عقل 49, عقد 7 defa geçer. Toplam 56 (23*7) eder. ع etkileme, ق kuvvet, ل sınırlamadır, belirlemedir.

  1.  

يَعْلَمُونَ

يَفْعَلُونَ

علم

عَلَم dağın sivri noktası demektir. İnsanlar o tepeye bakarak bulundukları yerleri belirlerler. Sonraları yeryüzü beyler arasında bölüşülünce, her bey hâkim olduğu çevrenin tepesine o çevrenin kendisine ait olduğunu belirleyen işaret koymuştur. Buna “alem” denir. Bugünkü bayrak o dönemin geleneği olarak devam eder. عَرَفَة üstü düzlük dağ veya yayla demektir. İnsanlar ilk zamanlarda burada yıllık veya daha kısa zamana ait toplantılar yaparlar ve birbirleriyle tanışırlar. عَرَفَة (Arafat) kelimesi buradan gelir. Hala orada toplanılır. عِلْم varlıkları sınırlamak suretiyle tanımlama ve aralarındaki ilişkileri riyazi bir şekilde belirlemedir. مَعْرِفَة ise varlıkları diğerlerinden ayıracak özellikleri ile belirlemektir. ع etkiyi, ل belirliliği, م enginliği ifade eder.

  1.  

عِنْدِ

عِنْدَ

فِعْلِ

فِعْلَ

عند

عَانِد yulara gelmeyen devedir. Fikirlere karşı yanlış üzerine direnen kişiye عَنُود denir. Bile bile aksini iddia eden kimse demektir. كَاجِر daha çok fikirde direnen, عِنَاد ise daha çok fiilde direnen kişidir.  Bu anlamdan عِنْد insanın iç düşünce yapısı anlamına gelir. Kur’an’da عند 201, حرض 3 defa geçer. Toplam 204 (22*3*17) eder. ع üstünlüğü, etkiyi, ن belirsizliği, د çeperi ifade eder.

  1.  

مَعِيشَةَ

مَفْعِلَةَ

عيش

عَيْش Ekmek demektir. Kabuklu meyvelerin içinden ekmeğin içi anlamına gelmiştir. Bunu insanlar besin ve yaşama aracı görmüşlerdir. Toplulukların ana gıda maddeleri vardır. Sindirim organları onları her gün sindirmek üzere ifrazat yapar ve o toplulukta yetişen insanlar onu yemezlerse doymayacaklarını, beslenemeyeceklerini sanırlar. Araplarda hurma, Türklerde ekmek bu tür yiyeceklerdendir. Bu kelime sonra beslenerek yaşama anlamına gelmiştir. Kur’an’da 8 defa geçer. ع etkileme, üstünlük ي kolaylığı ش ani sıçramayı ifade eder.

  1.  

قَرْيَةٍ

الْقُرَى

فَعْلَةٍ

الْفُعَلِ

قري

قُرْيَان devamlı suyu yenilenen uzunlamasına göldür. Burada kurulan yerleşik yerlere قَرْيَة denir. Kur’an’da 57 defa geçer. ق kuvveti, ر beraberliği,  و birliği,  ي kolaylığı ifade eder.

  1.  

قَلِيلًا

فَعِيلًا

قلل

قَلِيل küçük su kabı bidondur. كُوز  büyük su kabıdır. Su akar. كُوز  kesr şeklinde çoğu ifade etmiştir. قَلِيل  ise azın adı olmuştur. ق  kuvveti, ل  belirliliği ifade eder. Sınırlı miktardadır anlamındadır.

  1.  

قَالُوا

فَعَلُوا

قول

قَوْل Birlikte bir iş yapan kimselere, belli bir sesle kumanda eden kimsenin adından gelişmiş bir kelimedir. Bu sesten kinaye olunur. Kelamdan farkı bağlayıcı olmasıdır. Türkçedeki “söz” kelimesi de böyledir. O halde burada “söyledi” olarak tercüme edilir. ق dayanma kuvvetini, و beraberliği, ل belirliliği ifade eder.

  1.  

أَكْثَرَ

أَفْعَلَ

كثر

كَسِير kırık demektir, كَثِير çok demektir. Tefau’l babı çok kimselerin birbirleriyle yarışmalarında kullanılır. Türkçedeki “-leşme” karşılığıdır. Ancak Türkçe’de iki karşılaşma ile çoklu karşılaşma aynı kiple ifade edilir. Oysa Arapçada iki için mufaale babı, çok kimse için tefau’l babı getirilir. İnsanlar devamlı olarak birbirlerine karşı çok olma, serveti çok olma, bilgisi çok olma, taraftarı çok olma gibi çokluklar peşine koşarlar. كثر Kur’an’da 167 كدر ise 1 defa geçer. Toplam 168 (23*3*7) eder. ك oluşu, ث dağılmayı, ر tekrarı ifade eder.

  1.  

كُلِّ

فُعْلِ

كلل

Kele, etrafı çevrilmiş çayırlık demektir. Etrafının çevrilmiş olmasından dolayı bütün anlamında kullanılır. Marifenin üzerine gelirse birinin bütün cüzleri anlamına gelir. Nekre üzerine gelirse türün bütün fertlerini kapsar. Kur’an’da كلل  379, كلء  1 defa geçer. Toplam 380 (22*5*19) eder. ك  oluşmayı  ل  belirlemeyi ifade eder.

  1.  

كُنَّا

كَانَ

فَعَلْنَا

فَعَلَ

كون

كَوْن tepe demektir. بَيْن’in karşılığıdır. Bunlara mukabil düz olan yere ise هَوْن denir. كَانَ tepe manasından yararlanılarak “olmak” fiilini oluşturur. هَوْن yokluğu bildirir, uzaktaki veya görünmeyen anlamındadır. بَيْن insanın kendisini bildirir. كَوْن de ortada olan, görünen anlamındadır. Oluşu ifade eder.  لَمْ يَكُنْ “olmadı” veya “yok” anlamınadır. كَانَ ise “oldu” veya “-dır” anlamına gelir. ك oluşu, و beraberliği, ن belirsizliği ifade eder.

  1.  

لَدُنْ

فَعُلْ

لدن

Kur’an’da لدن 18, لدي 22 defa geçer. Toplam 40 eder. عند kökü لدن / لديile akrabadır. Her ikisinde د ve ن var. ع yerine ي gelmiştir. عiçeriyi ifade eder. ي ise arka damaktan çıkar. Kapı önü anlamındır. عِنْد ‘kendisinde’ demektir, لَدَا ise dışardaki yakınları, yanları ifade eder. ل belirlemeyi, د çeperi, çevreyi, sınırlamayı, ن belirsizliği ifade eder.

  1.  

لَكِنَّ

فَعِلْنَ

لكن

Kur’an’da لكن 130 defa geçer. لَكِنْ aslında لَا كَانَ‘dir. و düşmüş yerine kesre gelmiştir. Yalnız isimlerin başına gelir. Amel etmez. Başına وَ gelirse fiili mazilerin başına gelir. لَكِنَّ aslında  لَكِنْ إِنَّ’dir. Bir ن düşmüştür. إِنَّ gibi amel eder, ismini naspeder. ل belirlemeyi, ك oluşmayı, ن belirsizliği ifade eder.

  1.  

مَتَاعُ

فَعَالُ

متع

Mut’a, üzerine ev eşyasını konduğu yüksekçe yer; sonra buraya konan eşyaya meta denmiştir. Bir şeyden yararlanmaya temettu’ denir. Kur’an’da 70 defa geçer. م enginliği, ت oluşmayı, ع üstünlüğü etkiyi ifade eder.

  1.  

مَعَ

مَعَ

مع

أَمْعَاء bağırsaklar demektir. Birbirine dolanmış sarmaşık gibi varlıklardır. م  enginliği, ع üstünlüğü, ي kolaylığı ifade eder.

  1.  

نُمَكِّنْ

نُفَعِّلْ

مكن

كَوْن tepe demektir. مَكَان yer anlamına gelir. İsmi mekânın sülasileşmesi ile مكن kök olmuştur. مَكْن çekirge veya kertenkelenin yumurtası, yumurtladığı yere de مَكَان denir. Kur’an da 50 defa geçer. م enginliği,  ك oluşmayı,  ن belirsizliği ifade eder.

  1.  

الْهُدَى

الْفُعَلَ

هدي

هَدِيَّة insanların görüşmeden evvel görüşmek isteklerini belirtmek için gönderdikleri değerli eşyadır. Hacca gitmeden evvel Mekke’ye gönderilen kurbanlık hayvanlara da هَدْي denir. Hediye götürüp haber getiren kimseye هَادِي denir. Sonraları “hidayet” yol gösterme, yola götürme anlamında mastar olur.  ه boşluğu, د çevreyi, ي kolaylığı ifade eder.

  1.  

أَهْلَكْنَا

أَفْعَلْنَا

هلك

هَلَاك, ot bitmeyen tuzlu çorak yerdir. Helak olmak, kaybolmak, yok olmak ve ölmek anlamlarına gelir. ه boşluğu, ل belirliliği, ك oluşu ifade eder.

  1.  

الْوَارِثِينَ

الْفَاعِلِينَ

ورث

إِرْث ateş söndükten sonra kalan kül ve kömür atıklarına denir. Ölülerin bıraktıkları mallara “miras” denir. Bunlara sahip olmaya da “vâris” denir. Kur’an’da ورث 35, ورد ise Kur’an’da 11 defa geçer. Toplam 46 (2*23) eder. و beraberliği, ر tekrarı, ث dağınıklığı ifade eder.

 

 

İstanbul, Yenibosna; 13 MART 2021

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlayan Adil Düzen Çalışanları:

AYŞE AYDIN

Yazar REŞAT NURİ EROL

Ecz. TAYİBET ERZEN

Doç. Dr. SÜLEYMAN AKDEMİR

 

***

 






Son Eklenen Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3187 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2444 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2416 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 1955 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2258 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2288 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2065 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 1939 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 1951 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2336 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2251 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1812 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2154 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2073 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2183 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2167 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2033 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2223 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2169 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2430 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2238 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 2827 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2437 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2741 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2455 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2519 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2704 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 2801 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 2750 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3099 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5116 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3200 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 2837 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3499 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3332 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3061 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3576 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3525 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3828 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4281 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 2780 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 2841 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3655 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3539 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2658 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2713 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3670 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7090 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5172 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3887 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00


© 2024 - Akevler