Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021
1872 Okunma, 0 Yorum

EN’AM SÛRESİ - 9. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

(Not: Bu yorumlar ve değerlendirmeler 2017 yılında yapılmıştır. RNE)

فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُوا وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ (45) قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَخَذَ اللَّهُ سَمْعَكُمْ وَأَبْصَارَكُمْ وَخَتَمَ عَلَى قُلُوبِكُمْ مَنْ إِلَهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُمْ بِهِ انْظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْآيَاتِ ثُمَّ هُمْ يَصْدِفُونَ (46) قُلْ أَرَأَيْتَكُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللَّهِ بَغْتَةً أَوْ جَهْرَةً هَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ (47) وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ فَمَنْ آمَنَ وَأَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (48) وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا يَمَسُّهُمُ الْعَذَابُ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ (49) قُلْ لَا أَقُولُ لَكُمْ عِنْدِي خَزَائِنُ اللَّهِ وَلَا أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَا أَقُولُ لَكُمْ إِنِّي مَلَكٌ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَى إِلَيَّ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْأَعْمَى وَالْبَصِيرُ أَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ (50) وَأَنْذِرْ بِهِ الَّذِينَ يَخَافُونَ أَنْ يُحْشَرُوا إِلَى رَبِّهِمْ لَيْسَ لَهُمْ مِنْ دُونِهِ وَلِيٌّ وَلَا شَفِيعٌ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ (51)

 

***

 

فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُوا وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ (45)

“Kavmin, zulmeden kimselerin dabiri kat’ edildi. Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”

 

Öz Türkçe ile:

“Ezen ulusun arkası kesildi. Değer toplulukların Yetiştiricisi olan Allah’a aittir.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Zulmeden kavmin dabiri kat’ edildi. Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”

 

 

***

 

قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَخَذَ اللَّهُ سَمْعَكُمْ وَأَبْصَارَكُمْ وَخَتَمَ عَلَى قُلُوبِكُمْ مَنْ إِلَهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُمْ بِهِ انْظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْآيَاتِ ثُمَّ هُمْ يَصْدِفُونَ (46)

قُلْ

QuL

“Kavlet

Bu sure tebliğ suresidir. Çağın muarızlarına hitap eder. İlki Mekke müşriklerine hitap etmişti. Şimdi de çağımızın Sermayesine hitap etmektedir. İsrail oğullarının gizli Sermayesine hitap etmektedir. Hahamlara hitap etmektedir. Onlar da diğer kavimlerin din adamlarının mağdurları arasındadırlar. Verdikleri cevaplar: Bundan önce söyle “Allah’ın azabı gelince ondan başkasına mı tedarru edersiniz, O’ndan kaldırılmasını isteseniz” olmuştur.  Orada أَرَأَيْتُمْ kullanmadı. Azap gelince yalvarırsınız ama be’simiz gelince aldırmıyorsunuz demişti. Onlardan alınan cevapları zikreden kimse قُلْ demektedir. Onlar bir şeyler diyecekler ki şimdi ve gerilerden قُلْ demektedir. Anlatılanlara cevap vermemiş bildiklerine devam etmişlerdir. Bugünkü Sermaye’nin ve onun peşinden gidenlerin yaptıklarını yapmışlardır.

Bugün ilimler gelişmiştir. Nasıl gördüğümüzü biliyoruz. Nasıl işittiğimizi biliyoruz. Nasıl düşündüğümüzü biliyoruz. Elimizde bilgisayar var, biz yaptık.  İşitir, görür, sonra düşünür. Programı bozulursa biz düzeltebiliriz. Kendisi bozulursa yeni bilgisayar yapılır ve eski kayıtlar oraya aktarılır. Şimdi gözümüz, kulağımız ve beynimiz bunları yapmaktadır. Bunları kromozomlarda DNA’lar şeklinde yazılmış genlerle yapıyoruz.

Şimdi bu sistemin hepsi kalsa ama ruhun görme, işitme ve düşünme melekesi elinden alınsa, uykuda veya baygınken görmemiz, işitmemiz ve düşünmemiz mümkün olamadığından ona bu melekeyi verecek dolarınız var mı? Ona bu gücü verecek tanrınız var mı de.

Yok!

Görüyorsunuz değil mi? Görmediniz mi?

Ayet çağımızın insanına hitap etmektedir. Çünkü bütün bunları çağımız ilimleri ile gördük ve biliyoruz. Bilgisayara ne yazılırsa yazılsın, onun bir işe yaraması için onu kullanan insan olmalıdır. Bu bilinci veren kimdir? Başka birisi var mıdır? Sizin taptığınız para, silah, şehvet, hırs size bunları sağlıyor mu?

أَرَأَيْتُمْ

Ea RaEaYTuM (ea FaGaLTuM)

“Re’y etmediniz mi?”

Bundan önceki ayette أَرَأَيْتَكُمْ denmişti. Burada أَرَأَيْتُمْ denmiştir. أَرَأَيْتَكُمْ de ise kendinizi rey etmediniz mi manası vardır. Onlardan her birine ayrı ayrı hitap edip “yaptıklarımızı görmedin mi” diyor. Bir meyve ağacının tohumu var, gövdesi ve dalları var. Sonunda meyvesi var.

Kur’an bugünkü uygarlığın ve müspet ilmin tohumudur. Birinci Kur’an uygarlığı gövde ve dallarıdır. Meyvesi de Batı uygarlığıdır.

İlmin verilerini Batılılara toplatmıştır. Bunun sebebi şudur. Eğer Kur’an ehli baksaydı ‘kendi kitaplarını doğru çıkarmak amacı ile uyduruyorlar’ derlerdi. Kur’an, ‘kâinat üç boyutlu bir küredir ve genişlemektedir’ diyor. Sonsuz değil sınırlı çap vardır diyor. Batılılar bunu 13,7 milyar ışık yılı olarak buldular. Kur’an’ı tasdik ettiler. أَرَأَيْتَكُمْ derken buluşlar Batılılar tarafından hem de sömürü sermayesinin sermayesi ile bulunmuştur. Biz Kur’an’ı açıklarken hem onların buluşlarından yararlanıyoruz hem de kendimiz de araştırıyoruz.

أَرَأَيْتُمْ dediğimizde göremedik mi anlamı da çıkar. Bu sefer tüm insanlar görmektedir. Birlikte bu uygarlık üretilmelidir demektir. Bugün artık tüm dünya üniversiteleri müspet ilmi okutmakta ve Kur’an’ın söylediklerini anlatmaktadır.

إِنْ أَخَذَ اللَّهُ

EiN EaPaÜa elLAHu (Ein EaFGaLa elLAvHu)

Allah ahz etse”

“Allah ahz etse” diyor. Bakara Suresi’nde sem’lerini ve kalblerini hatm etmiş diyor. Basarı ğışave ile ifade diyor. Sem’i ve kalbi bir fiilde zikrediyor. Burada أَخَذَ diyerek sem’i ve basarı birleştiriyor. İnsan kelimelerle düşünür. Dolayısıyla sem’ düşünme ile algılama arasında bir araçtır. Gerçek tarafta yer aldığını belirtmek için farklı şekilde zikretmektedir.

“Ahz etmek” almak anlamındadır. Türkçede ele aldım ve ondan aldım şeklinde kullanılır. Diller arasında akrabalık böyle oluşur. Örnek orak Türkler karı-koca olmayı ev sahibi olma olarak ifade ederler Araplar çift olma şeklinde ifade ederler. Hıristiyan Gürcüler çoluk çocuk sahibi olma şeklinde ifade ederler. Müslüman Gürcüler Türklerin etkisinde kalarak “dasahta” derler yani ev sahibi olma anlamındadır.

Demek ki Türkçe ile Arapça arasında da böyle etkilenme vardır.

Hangisi hangisini etkilemektedir, araştırmak gerekir.

سَمْعَكُمْ وَأَبْصَارَكُمْ

SaMGaKuM Va EaBÖAvRaKuM  (FaGLaKuM Va EaFGAvLaKuM)

“Sem’iniz ve ebsarınız”

İnsanda beş duyu vardır. Onlar hayvanlardaki duyulara benzer. İki duyunun da insan için farkı vardır. Bunlardan görme ve işitme düşünmemizi sağlamaktadır.

Kâinatı parçalarız. Onların merkezlerine ad takarız, varlık olur. Burnumuz varlıktır, kaşınız varlıktır, burnun ucu ayrı varlık değildir. Çünkü biz ona bir ad takamadık.

Aslında kâinat bir varlıktır. Biz onları parçalıyor ve ayrı adlar takıyoruz. Sonra onlar arasında ilişkiler kuruyoruz. Gözümüzün o varlıkları görmesiyle de biz onlara ad takıyoruz. Sonra da gözümüzün görmediği ve beynimizin ürettiği varlıklara ad koyuyoruz. O sayede varlıklar kişiler tarafından değil topluluklar tarafından oluşturuluyor. Sonra kelimeleri harfle ifade ediyoruz. Bu bakımdan “Ev/veya” gelmemiş de “Ve” gelmiştir. Çünkü görme ve işitme ikisi birden kâinatı oluşturmaktadır.

“Küm”ü “siz ve biz” olarak anladığımıza göre “Küm”ün de manası böyledir.

Allah gözümüzü veya kulağımızı alsa kim onu bize geri verebilir?

وَخَتَمَ عَلَى قُلُوبِكُمْ

Va PaTaMa GaLAv QuLUvBuKuM (FaGaLa GaLAv FuGUvLuKuM )

“Ve kalplerimizi de hatmetse”

Kur’an’da kalp sem’e ve basar’a gelmektedir. Kalp üzerine basar ve sem’i hatm etme gelmektedir.

İnsanların hakkı kabul etmelerinin de iki tipi vardır.

Birinde, eski bildiklerini değiştirmek için bilgiler alınıyor. Yazılan belgelerin sonu mühürlenir. Kimse ona yeni bir kelime ilave etmesin ve çıkarmasın diye buna “hatem” denir. Sultan yüzüğü bunun için kullanırdı, aynı zamanda yüzük demektir.

Diğeri, demiri döven çekiç demektir.

Burada ise çıkar veya korkudan dolayı değil de eski bildiklerini değiştirmek için yenisini duymazlar. Bu zannedildiği kadar kolay değdir. Mesela ben insanlığın tarihini oluşturmuşum ve Kur’an’ı hep ona göre yorumlamışım. Bana göre Nuh Peygamber İbrahim Peygamberden 1000 yıl önce, İbrahim Peygamber de Musa Peygamberden 1000 yıl önceymiş, o da İsa Peygamberden binyıl önce. Bu varsayım içinde Tevrat’ı ve Kur’an’ı açıklıyorum.

Dr. Mete Firidin bu tarihleri kabul etmiyor, yeni tarihler koyuyor. Ben ona kulak vermiyorum, dediklerini anlamıyorum. Çünkü baştan sonuna kadar yorumlar değişecek.

Demek ki bizde de hatem var. Bunu bilmemiz gerekir. Onun için kimse benimki doğrudur seninki yanlıştır diyemez. Ancak benimki bana göre doğrudur, seninki de sana göre doğrudur diyeceksin. Bu hususu İslamiyet’in ilk yıllarında Müslümanlar kavramışlar; ne var ki üçüncü binyıla girerken hala benimki doğrudur başkasınınki yanlıştır diye ısrar edenler vardır.

مَنْ إِلَهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُمْ بِهِ

MaN EiLAvHun ĞaYRu elLAvHi YaETIyKuM BiHIy.

“Allah’tan başka hangi ilah onu bize getirir?”

Evet, dolar ilahı mı? Oy ilahı mı? Matematik ilahı mı? Kişiler ilahı mı?

Burada matematiği de kattım. Çünkü matematik sayesinde doğa kanunlarını biliriz. O kanunlara uyarak çalışır ve yaşarız. Matematik bize zerre bir elektronu var edemez, ancak elektronun varlığını kanıtlar.

Biyolojik kanunlar da böyledir.

انْظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْآيَاتِ

EuNJuR KaYFa NuÖarRiFu elEAYAvTi (EuFGuL KaYFa NuFagGıLu eLEaFGAvLAvTi)

“Ayetleri nasıl tasrıf ettiğimize nazar et.”

Rey etmedik mi? Burada da nazar et diyor.

“Nazar, Basar, Re’y” hep görmeyle ilgilidir.

Nazarda sadece görüyorsun ve gördüğünü tespit ediyorsun.

Re’yde ise gördüğünü yorumluyorsun, bu portakaldır diyorsun.

Basarda topluca bakıyor, manzara ile birlikte gördüklerini oturtuyorsun, görüyor veya düşünüyorsun.

“Tasrif” demek kalıbına uydurmak demektir. Kâinattaki varlık ve oluşumları kelimelere uydurmak tasriftir. Olayları dil ile ifade etmek tasriftir. “An” ile geldiği zaman savuşturma anlamını alır. Arapçada harflerle kazanılan mana kök manaları değildir.

Burada ayetleri yerlerine oturtuyoruz diyor.

ثُمَّ هُمْ يَصْدِفُونَ (46)

ÇmMa HuM YaÖWıFuvNa (ÇümMa HuM YaFGaLUvNa)

“Sonra onlar sadf ediyorlar.”

Sonra zaman geçince onlar sadf ediyorlar. Gelişigüzel hareket ediyorlar.

“Sadf etmek” demek gayesiz heva ile hareket etmek demektir. Ayete göre hareket etmiyorlar. Tesadüflere uyuyorlar. Biz içtihat yapacağız ve bize verilen emirleri yerine getireceğiz. Ondan sonra bize ait olan kısımda bekleyeceğiz. Biz tarlayı ekeriz yani gerekeni yaparız. Ama mahsul alamayabiliriz. Onlar ekmeden mahsul almak istiyorlar.

Allah cansız âlemi yarattı, onlara bir özellik verdi. İki çeşit parçacık yarattı, onları mekân içine koydu. Onlara hareket etme imkânı sağladı. Dengede kaldılar, çektiler veya ittiler. Ayrıldılar, bölündüler. 118 çeşit olarak varlar ve bunların birleşmesi ile moleküller oluştu.

Sonra canlılar bunları kullanarak canlılık âlemini inşa ettiler. Sonunda insan yaratıldı. Allah bütün bunları yaparken insana gelinceye kadar her şeye görev verdi ve o görevi yapacak imkânları da verdi. Gereksiz var edilen bir şey olmadığı gibi fazla var edilen bir şey de yoktur.

Bugünkü müspet ilimler bunları kanıtlamış bulunmaktadır.

Bundan dolayı “eraeytüm / görmediniz mi, bilmediniz mi” diyor.

İnsana gelince, insanı zayıf ve cahil yarattı. İnsanların bu eksikliklerini tamamlamaları için de onlara ilim verdi. Bu ilmi insanların bilebilmesi için Kur’an’a kadar kitap ve peygamberler gönderdi. Son kitap Kur’an ve son nebi Muhammed Peygamber. Şimdi artık insanlar öğrenecekler ve eksikliklerini giderecekler.

İşte, Kur’an bütün bunları öğrettiği halde onlar sadf ediyor, öğrenmemekte direniyorlar.

Bize düşen görev onlara bunları söylemektir.

Allah’a hamd olsun ki Akevler’de çalışmalara başladığımızda bu konuşmaları başardık, uyarmayı başardık, Risale-i Nur şakirtleri katıldı. Prof. Dr. Sebahattin Zaim ve Prof. Dr. Hayrettin Karaman katıldı, arkadaşları katıldı ve duyurmayı başardık. Şimdi sıra göstermededir. Onu da başaracağız. Biz değil O yapacak, bizimle beraber yapacaktır.

 

YORUM

Tarihte inkılaplar olmuştur. Zaman bizi yaşatıyor diyenler olmuştur. Ama buna kitleler hiçbir zaman inanmamışlardır.

İnsanlar ilk yaratıldıkları günden beri ölülerini gömmüşler ve daima bir daha dirileceklerine inanmışlardır. Tanrı’yı da her zaman kabul etmişlerdir. İnsan mantığı tanrısız bir kâinatı hiçbir zaman kabul etmemiş, öldükten sonra da yok olmaya asla inanmamıştır.

İnsanlar başka varlıkları tanrılaştırarak gerçek Tanrı’yı ortaya getirmemişler, ilah olmayanları da ilahlaştırmışlardır. Öldükten sonra dirilmede de hep kendileri kurtulmuş, diğerlerini de hep cehenneme göndermişlerdir.

19. ve 20. yüzyıla kadar tanrısız bir dünya savunulmuş, öldükten sonra da dirilme olmadığı iddia edilmiştir. Bununla beraber, öldükten sonra dirilme inancına devam etmişlerdir. Lenin’in mozolesine ziyaretten geri durmamışlar, Anıtkabirlere de medetler umarak gitmişlerdir, demek ki öldükten sonra da var sayılmışlardır. Öyleyse tüm inkâr sadece insanları kandırıp kendilerine taptırarak ve din adamlarının otoritelerini kırmak için Sermaye’nin dolar gücü ile oluşturduğu kimsenin inanmadığı bir düşüncedir.

“Eraeytüm” ifadesi ile bu anlatılmaktadır. Çünkü bile bile insanlar aksini savunur görülüyorlar.

 

Öz Türkçe ile:

“Söyle: görmediniz mi? Allah işitmenizi ya da görmelerinizi alacak olursa ve beyinlerinizi de mühürlerse Allah’tan başka onu size getirecek tanrı kimdir? Kanıtlarımızı nasıl sıralıyoruz da onlar ise tınmıyorlar, bak.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Kavl et: Re’y etmediniz mi? Allah sem’inizi ve basarlarınızı ahz etse, kalblerinizi hatm etse Onu size ityan edecek Allah’tan gayri bir ilah kimdir? Ayetlerimizi nasıl tasrif ettiğimize sonra sadf ettiklerine nazar et.”

 

QuL EaRaEaYTuM EiN EaPaÜa elLAvHu SaNGaKuM Va EaBÖaRaKUM Va PaTaMa GaLAy QuLUvBiKuM MaN EiLAvHun ĞaYRu elLAvHı YaETIyKuM BiHIy EUnJuR KaYFa NUÖarRiFu eLEAvYAvTi ÇümMa HuM YaÖWiFUvNa

قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَخَذَ اللَّهُ سَمْعَكُمْ وَأَبْصَارَكُمْ وَخَتَمَ عَلَى قُلُوبِكُمْ مَنْ إِلَهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُمْ بِهِ انْظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْآيَاتِ ثُمَّ هُمْ يَصْدِفُونَ (46) ,

 

***

 

قُلْ أَرَأَيْتَكُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللَّهِ بَغْتَةً أَوْ جَهْرَةً هَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ (47)

 

قُلْ أَرَأَيْتَكُمْ

QuL EaRaEaYTaKuM (QuL EaFaGaLTaKuM)

“Kendinizi görmüyor musun?”

“Kul/söyle” kelimesi tekrar edilmiştir. “Ve” ile gelmemiştir. Demek ki arada bize bir cevap vermişler ki biz tekrar onlara söyleyeceğiz.

Bundan önceki “Kul”da insanın yaratılışı ile ilgili konu ele alınmıştır. Allah’ı ve ahireti inkâr edenlere şu sorulur; insan yoktu, sonradan var edildi. Bunu var edenin bundan daha üstün varlık olması gerekmez mi? O halde Tanrı’nın varlığına başka delil aranması gerekmez. Madem yoktum var oldum. Beni var eden benden üstün bir varlık vardır. İşte O Tanrı’dır.

Öldükten sonra dirilme de böyledir. Bir şey yok iken var olamaz, var iken de yok olamaz. Benim bedenim yok olmuyor, sadece parçalarım toprak oluyor. Benim ruhum da yok olmuyor, parçalanamadığı için de varlığını sürdürüyor.

إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللَّهِ بَغْتَةً

EiN EaTAvKuM GaÜAvBu elLAvHı BaĞTaTan  (EiN EaFGaLaKuM GaÜAvBa  elLAvHi  FaGLaTan)

“Allah’ın azabı size bağtatan ityan etse”

“Baas” aniden ortaya çıkıp saldıran hayvan demektir. Sonra “T” ile ansızın, aniden anlamlarına gelmiştir.

“Beğiy” boğa demektir. “Y” “T”ye dönüşmüştür ve boğanın ani saldırısından dolayı ani oluşa “Beğt” denmiştir.

BĞT 13 defa, BĞW 5 defa geçmektedir. Topşam 18 eder = 2*3*3

B geçişi, Ğ değişmeyi, T oluşu ifade eder.

Beklemeden gelen azaptır. Zelzele bağteten gelir. Hortum bağteten gelir.

15 Temmuz bağteten gelmiştir, Allah’ın azabı denmiştir.

Azab bağteten gelse demiyor. Allah’ın azabı bağteten gelse diyor.

Her gelen azap Allah’ın azabı olmayabilir. Her zelzele Allah’ın azap zelzelesi olmayabilir. Gerekli tedbirleri alalım, hazırlıklı olalım, böyle tehlikeler gelmiş olabilir.

Allah azap emek için aceleci değildir ama bunların içinde bazıları Allah’ın azabı olarak gelir, bağteten gelir.

أَوْ جَهْرَةً

EaV CaHRaTan (EaV FaGLaTan)

“yahut cehraten”

Kuru halde olan bir toprağın yağmur aldıktan sonra yeşerip kendisini göstermesine “cehr” denmiştir. Sonraları hem sesin ortaya çıkması hem de görünüş anlamlarına gelmiştir ki Türkçede “çehre” kelimesi buradan gelir.

Açık yerdir. Sesin fısıltı üstünde çıkması sert harfleri çıkarmakla olur.

C toplanmayı, H düzlüğü, R sürekliliği ifade eder.

“Bağteten”e karşılık “Cehraten” kelimesini getirmektedir ve bir defa burada getirmektedir. Allah’ın azabı bağteten gelir ya da ben geliyorum der de gelir. Allah’ın azabının her iki şekilde geleceği ifade ediliyor.

هَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ (47)

HaL YuHLeKu EilLav eLQaVMu eLJAvLiMUvNa (HaL YuFGıLu EilLay elFaGLu eLFAvGıLUvNa)

“Zalim kavimden başkası mı helak edilecektir?”

Burada “E” değil de “Hel” gelmiştir. Zalim olan kavimden başkasının helak olmasını istemediğimiz için “Hel” gelmiştir. Allah’ın zalim olan kavimden başkasını helak etmesini istemezsiniz. Yani size bağteten ve cehraten bir azap gelse, zalim olan kavimden başkasının helak olmasını istemezsiniz.

Burada zalim olan “Kavim” marifedir. Muhatapların bildiği ve onların zamanlarında zulmeden kavimden başkasının helak olmasını istemez. O halde öyle davranın ki zalim olmayanlar da helak olmasınlar. Eğer düzen değişmezse onlar da helak olacaktır.

Demek ki buradaki “Kul” daha çok karşı taraftakilere hitaptır. Siz inat ediyorsunuz. Bu insanlar da size tabi oluyorlar. Birlikte helak olacaksınız.

Zalim olanlar sırtını dayamış oldukları Sermaye sahiplerine diyor ki; bu gidişle siz zalim olmayan kavimden başkasının da helakine sebep olacaksınız.

 

YORUM

Bugün Sermaye dünyayı yönetmektedir. Kur’an bu görevin İsrail oğullarına verildiğini beyan etmektedir. İsrail oğulları bugünkü uygarlığı getirmekle görevlendirilmiştir. Bu sebeple ona çok büyük güç vermiştir. İsrail oğulları içinde iyi insanlar vardır. Hahamlar vardır. Zalimler vardır. İkisi arasında olanlar da vardır. Siz eğer zalim olan kavmin helak olmasını istemiyorsanız üçüncü cihan savaşına götüren bugünkü gidişi durdurun.

Bugün herkes biliyor ki üçüncü cihan savaşı çıkarsa taş üstünde taş kalmayacak. Önce büyük devletler atom bombasını kullanacaklar. Atom bombaları atıldığında dünya yaşanmaz hale gelir, adeta cehenneme dönüşür. Herkesin rahatlıkla imal edeceği kimyasal ve biyolojik bombalar atomdan daha tehlikelidir. Çünkü insanlar aniden öleceklerdir. Dördüncü silah sıradan bombalardır. Bilgisayarlar çökertilebilir. Elektrik hatları yıkılabilir. Yollar geçilemez hal alır. Petrol depoları bombalanabilir. İnsanlık birden meflûç hale gelir.

Bunlar olduğu zaman yalnız zalimler değil herkes helak olmuş olur. O halde yalnız zalimlerin cezalanmasını sağlamak için semt kooperatifleri kurulacak. Önce her semt kendisini koruyacak durumda olacak. Sonra hakemlerden oluşan yargı sistemi oluşacak. Adil yargı sisteminde zalimler tespit edilecek ve onlar cezalandırılacaktır.

Evet, hakemlik sistemi oluşmadan dünyanın bugün barışa kavuşması mümkün değildir. Bu da ancak bucak, il, ülke ve insanlık merkez semtleri ile sağlanabilir.

 

Öz Türkçe ile:

“Söyle ki sen sizi görmedin mi Allah’ın acısı açıkça ya da ansızın gelirse ezen ulustan başkasın yok edilir mi?”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Kavl et, sen sizi rey etmez misin? Allah’ın azabı bağtatan veya cehraten ityan etse zalim kavimden başkasını ihlak edilsin.”

 

QuL EaRaEaYTaKuMEiNEaTAvKuM GaÜAvBa elLAHi BaĞTatan EaV CaHRatan HaLYuHLiKu EilLAv eLQaVMa elJAvLiMIyNa

قُلْ أَرَأَيْتَكُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللَّهِ بَغْتَةً أَوْ جَهْرَةً هَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ (47)

 

***

 

وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ فَمَنْ آمَنَ وَأَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (48)

 

وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ

Va MAv EuRSiLi eLMuRSaLIyNa EilLAv MüBaşŞiRIyNa Va MuNÜaRIyNa

(Va MAv EaFGaLa eLMuFagGıLIyNa EilLAv MuFagGıŞLIyNa Va MuFGıLIyNa)

“Ve Biz mürselleri mübeşşir ve münzir olma dışında irsal etmedik”

“Resuller” başkanlardır ve peygamberlerdir. “Mürseller” ise merkezden gönderilen elçilerdir. Bir görevi yapmak üzere gönderilenlerdir. Başka görev ve yetkileri yoktur. Bunlara “mübeşşir ve münzir” derler.

Türkiye 1900’lerden beri 1960’lara kadar dine yapılan baskı rejimi içinde idi. Alfabesi değiştirilmiş, okulları (medreseleri) kapatılmıştı. Çocuklar sıkı bir dinsiz (ateist) eğitim altına alınmıştı. Dünyanın en kötü durumunda idi.

Batıda Hıristiyanlık devam ediyordu.

Doğuda İslamiyet devam ediyordu.

Türkiye’de ise din Sovyetlerde olduğu gibi yasaklanmamıştı ama oradan daha beter durumda idi. Ordumuz savaşa girmemişti ama savaştan beter durumda idi. İlimde ise medreseler kapatılmış ama okullar açılmamıştı. Demokrasimiz zaten yok idi.

Bugün ise dini açıdan güçlüdür. Tüm dünyaya hâkim okulları ile İslamiyet hâkim duruma gelmektedir. Siyasette ise Meclis’te dört siyasi partiyi bulundurmakta, gerçek demokrasi olma yolunda ilerlemektedir.

Hâlbuki diğer ülkelerde -örnek olarak ABD’de- var olan sadece iki parti de Sermaye’nin emrindedir.

Ekonomiden halk ekonomisi birincidir ve sağlam temellere oturmaktadır.

Ordumuz en güçlü tümenlere sahiptir.

İşte, 50 sene önce Akevler’de oluşturduğu “Adil Düzen” ile Allah bütün dünyayı uyarmış ve müjdelemiştir. Sonuç olarak bu çalışmalar sonunda çalışanlar bugün Türkiye’de dünya siyasetinin merkezinde oturmuşlardır. Bediüzzaman ve Erbakan’a müjde ve inzarlar gerçekleşmiştir. Şimdi de Akevler açık ve net olarak inzar ve tebşir yapmaktadır.

İnsanlar da bu çalışmaların sonunda semt kooperatifleri yapıp yüz lojmanlı işyeri apartmanlarına taşınırlarsa kurtulacaklardır. Yok, faiz batağında, faizli işçilik düzeni içinde devam ederlerse helak olacaklardır; ne yapacakları belli ne de başlarına gelecekler belli.

 

فَمَنْ آمَنَ وَأَصْلَحَ

FaMaN EAvÖMaNa Va EaÖLaXa (Fa Man EAvMaNa Va EaÖLaXa)

“Kim iman der ve ıslah ederse”

Kur’an nazil olduğu zaman iman etme “La İlahe İllallah Muhammedün Rasulullah” demekten ibaret idi. Böylece insanlar Müslim oluyorlardı. Medine’ye gidince iman etme demek akıleye yani dayanışmaya dâhil olmak anlamına geldi.

Bugün ise iman etmek demek dayanışma ortaklığına girmek demektir. Böylece birbirimizi sigorta etmiş oluruz.

“Islah olmak” demek plan ve projeli iş yapmak demektir. Sen ayrı parça üretiyorsun diğeri başka parça üretiyor ama bunlar yan yana gelince makinaların veya bir işin parçası oluyorlar.

Bugün insanlar bir araya gelmeli, muhasebe ve proje ile çalışmayı öğrenmeli ve yaşamalıdırlar. Başka hiçbir şeye gerek yoktur. Paraya gerek yoktur. Sermayeye gerek yoktur. Polise ve jandarmaya gerek yoktur. Yeter ki hakem kararlarına uysunlar.

فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ

Fa LAvPaVFun GaLaYHiM (FaLAv FaGLun GazLaYHiM)

“Onlar için havf yoktur”

Dayanışma ortaklıkları birer güvencedir. Korku ortadan kalkacaktır. Gerek genel güvenlik gerek sosyal güvenlik tesis edilecektir. Dayanışma ortaklığında prim ödemeden herkes sigortalanmıştır. Aynı dayanışma içinde olanlar savaşa birlikte gidecekler. Bir afet gelirse bir şekilde birlikte gerekenleri yapacaklar. İşsizler de sigortalanmıştır. Aşsızlık da sigortalanmıştır. Hizmet ve dayanışma kooperatifleri bu güvenceyi sağlamaktadır.

وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (48)

Va LAv HuM YaPZaNUvNa (Va LAv HuM YaFGaLUIvNa)

“Onlar mahzun olmazlar.”

“İman”a karşı “havf”, “ıslah”a karşı “hüzn”ü getirdi.

“Hazan” sonbahar demektir. “Hüzün” sonbaharda dökülen yapraklardır. Ölüm ve kayıplar için insan hüzün duyar. Yani işbölümü içinde hareket ettiğimiz zaman artık işsizlik ve aşsızlık söz konusu değildir. Yokluk söz konusu değildir.

İnsan topluluk içinde özgür yaratılmıştır. Özgürlüğünü sağlamak için herkes kendi istediği işi yapar. Kimse kimseye iş verip başında durup kontrol etmez. Ama herkes projeye göre üretim yapar. Ürünü kontrolörlerden birine kabul ettirir. Ondan sonra onun sorumluluğu biter. Projeye göre iş yapması ve projeye göre iş yaptığını da bir kontrolöre kabul ettirmesi onun topluluk içindeki görevidir. Birliği sağlar. Kontrolörü seçmesi ve kontrolün ücretsiz olması onun özgürlüğüdür. “Amene ve aslaha”nın manası budur.

 

YORUM

Resuller mübeşşir ve münzir olarak gönderilmiştir. İlk muhatap olanları yani kendilerine en yakın kimseleri tebşir ve inzar etme görevleri vardır. Önce tebşir, sonra inzar.

Muhataplar olarak bize de en yakın olanlar nesepte yakın olanlardır. Bir de komşulukta yakın olanlardır, ilişkide yakın olanlardır.

Bizim için en yakın olanları şöyle sıralayabiliriz.

a) Seminerleri birlikte takip edenler en yakınlardır. Bunlar birbirlerini tebşir ve inzar etmektedirler.

b) Seminerleri okuyanlar ikinci derecede yakındırlar. Yorumlarla birbirlerini tebşir ve inzar etmelidirler.

c) Hizmet ve dayanışma kooperatiflerine ortak olanlar birbirine yakındırlar, birbirlerini tebşir ve inzar etmelidirler.

d) Hizmet ve dayanışma kooperatifine ortak olmasalar da destekleyenler birbirine yakındırlar, birbirlerini tebşir ve inzar etmelidirler.

e) Hizmet ve dayanışma kooperatiflerine karşı olmayanlar da birbirlerini tebşir ve inzar etmelidirler.

f) Hizmet ve dayanışma kooperatifine karşı olanlar; elbette bunları da tebşir ve inzar edeceğiz ama en sonunda.

On bin ortaklığın yüz kurucusu ve on bin ortak bizim şimdilik tebliğimizde hedefimizdir. Birbirimize hakkı tavsiye edeceğiz, sabrı tavsiye edeceğiz.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve gönderilenleri sadece sevindiren ve uyarıcılar olarak göndermiştir. Kim uyumlu yaparsa onlara korku yoktur. Onlar üzülmezler de.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve Biz mürselleri münzirler ve mübeşşirler dışında irsal etmedik. Kim iman etse ve ıslah etse onlara havf yoktur ve üzülecek değildirler de.”

 

Va MAv NuRSiLu eLMuRSaLIyNa EilLAv MüBaşŞiRIyNa Va Va MuNÜiRIyNa FaMaN EAvMaNa Va EaÖLaXa FaLAvPaVFun GaLaYHiM Va LAv HuM YaPÜaNUvNa

وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ فَمَنْ آمَنَ وَأَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (48)

 

***

 

وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا يَمَسُّهُمُ الْعَذَابُ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ (49)

 

وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا

Va elLaÜIyNa KaüÜaBUv BiEAvYaVTıNAv (Va elLaÜıyNa FagGaLUv Bi EaFGAvLıNAv)

“Ve ayetlerimizi tekzip eden kimseler”

Birisi bir şey söylediği zaman onu hemen ne tekzip ne de tasdik edeceksiniz. Onu onunla, gerekirse başkaları ile müzakere edeceksiniz. Sonunda kendi aklınla bir karara varacaksın. Birr ve takvada katılacaksın, ism ve udvanda uzaklaşacaksın.

Kulak vermemek, o söyledi diye tekzip etmek ondan yararlanmamak demektir. Kulak vermemek, aldırmamak, görüşmemek tekziptir. İnsan öğrenme hakkına sahip olduğu gibi insana öğretme görevini de yüklenmelidir. Görüşmemek, kör dilsiz ve sağır olmaktır.

Bizi dinlemeyebilirler, bize kulak vermeyebilirler ama kendileri Kur’an’ı incelerler ve bizim verdiğimiz manaları taşıyıp taşımadığını araştırmak zorundadırlar.

Böyle yapmayanlar yani dayanışma otaklığına katılmayanlar, plan ve proje ile muhasebe işleri yapmayanlar kendileri kaybederler.

يَمَسُّهُمُ الْعَذَابُ

YaMasSaHuMu eLGaÜAvBa (YaMsSAHuMu eLFaGAvLa)

“Onlara azap messeder”

Bediüzzaman, mess eder, dokunur, tam helak etmez manasını vermektedir.

Azap marifedir; o halde dayanışma ortaklığını kurmayanlara, plan ve projeye göre hareket etmeyenlere dokunacak azap bellidir.

Ekonomi ilminde işletme ekonomilerinde bunlar gayet açık olarak bilinmektedir. Kendilerine azap dokunacak, enflasyon olacak, işsizlik olacaktır.

بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ (49)

Bi MAv KAvNUv YaFSuQUvNa (BiMAv FaHaLUv YaFGuLUvNa)

“Fısk ettiklerinden dolayı.”

Yalanlamış olmalarından değil, dayanışma ortaklıkları kurmadıklarından dolayı değil, plan ve projeye uymadıklarından dolayı cezalanacaklar. Bunlar insanı fısktan korumak içindir. Bu azap fısktan ileri gelir. Şimdi fıskın manasını çok daha iyi anlamış oluyoruz.

“Fısk” demek, mevcut mevzuata yani şeriata uymamak demektir. Yasaların dışına çıkmak demektir. Bir şey alırsınız, ‘KDV istiyor musun’ diye sorarlar.

Büyük ölçüde muhasebe gerçekleri göstermez. Mevzuata uydurulmaya çalışılmaktadır. Hâkimler karar yazarken olaya mevzuatı uydurmazlar, mevzuata göre olayın senaryosunu yazarlar. Çoğu şeyi hilesiz piyasaya süremezsin.

5*10’lik tahta der ama aslında 4*8’dir!

Enflasyon demek fısk demektir, sahtekârlık demektir.

 

YORUM

3*5=15 eşitliğinde 3 miktar, 5 fiyat ise 15 liradır. 3 paket 5 de paketteki kalem sayısı ise 15 kalemdir. Matematikte nasıl sayılar aynı olduğu halde manaları yerlere göre değişkense, Kur’an da böyledir. Kelimeler aynıdır ama kelimelerin manaları değişik yerlerde değişiktir. Bu sebepledir ki hangi konuyu ele alırsanız alın Kur’an’ın manalarını o konu ile ilişkilendireceksiniz.

Şimdi biz imanı dayanışma ortaklığı olarak, ıslahı da plan ve projeye göre amel etmek şeklinde anladık. Fısk kavramını da mevcut mevzuatın dışına çıkma şeklinde yorumladık.

Bizim yorumumuz doğrudur ama bu başka yorumlar da yanlıştır anlamı çıkmaz. Onların yorumu da o şartlarda ve o kişilere göre doğru olabilir. Bu farklı manalandırma çelişki değildir. Tam aksine Kur’an’ın usulüdür. Kur’an bu usulle her şeyi içermektedir.

Kur’an “biz azap edeceğiz” demiyor, “onlara azap dokunuyor” diyor.

Sam Adian (İsmail Aydın) Kur’an’a bu tür manaları vermektedir, doğrudur. Ama bunun anlamı şu değildir diğerleri yanlıştır. Zekâtı bir ekonomik işletme olarak ele alıyor. Doğrudur. Ama bu zekât aynı zamanda vergidir. Bunu reddetmesi yanlıştır.

Ayet bugünkü durumu çok açık ve net olarak anlatıyor. Olacakları söylüyor. Tebşir ve inzar ediyor. Buna kulak vermemenin sonuçlarını bildiriyor. Zalim olmayanların da helak olmasını istemiyorsak herkesin bu ayetlere kulak vermesi gerektiğini açıklıyor. Ayetlerimizi tekzip eden kimselere fısk ettiklerinden dolayı azap mess edecek.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve taşkınlık yaptıklarından dolayı kanıtlarımızı yalanlayanlara acı dokunur.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve ayetlerimizi tekzip edenlere fısk etmiş olmalarından dolayı azap mess eder.”

 

Va elLaÜIyNa KaüÜaBUv BiEAvYAvTıNAv YaMasSaHUMu elGaÜAvBa Bi MAvKAvNUv YaFSuQUvNa

وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا يَمَسُّهُمُ الْعَذَابُ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ (49)

 

***

 

قُلْ لَا أَقُولُ لَكُمْ عِنْدِي خَزَائِنُ اللَّهِ وَلَا أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَا أَقُولُ لَكُمْ إِنِّي مَلَكٌ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَى إِلَيَّ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْأَعْمَى وَالْبَصِيرُ أَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ (50)

 

قُلْ

QuL

“Kavl et”

“Kul” kelimesi tekrar etti. Böylece konuları ayırdı. “Kul” kelimesi bizim görevimizin söylemek olduğunu belirtiyor. Evet, bana “söyle” diyor, size de “söyle” diyor. Her birimize ayrı ayrı “söyle” diyor. Öbür taraftan da dayanışma ortaklığını kurmamız ve plan-projeye göre hareket etmemizi emrediyor.

Bunun anlamı nedir?

Söylerken de aynı şeyi yapın diyor.

Söylemek hepimize ayrı ayrı farzdır. Ne var ki bunu tek başına başaramadığımız için birlikte hareket etmemiz gerekecektir. Bunun için “kooperatif” kurduk. Bunun için cemaati oluşturduk, bunun için partiyi kurduk.

Buradaki “Kul” emrini yerine getirmeliyiz. Bunun için Ar-Ge ortaklığını kuruyoruz. Çünkü tek başımıza bu emri yerine getirme imkânına sahip değiliz.

İşbölümü içinde her birimiz kendi çevremize söyleyeceğiz. Ben yazıyorum, arkadaşlar ona son şeklini veriyorlar. Böylece her birimiz size söyleme vazifemizi yerine getiriyoruz. Siz de -Allah razı olsun- okuyorsunuz. Yetmez. Buradan öğrendiklerinizi ve kendinize göre daha fazla anladıklarınızı karşılaştığınız herkese fırsat buldukça anlatacaksınız. Siz de “Kul” emrine muhatapsınız. Bize farz olduğu gibi size de farzdır.

لَا أَقُولُ لَكُمْ عِنْدِي خَزَائِنُ اللَّهِ

LAv EaQUvLu LaKuM GiNDIy PaZAEiNu elLAvHi (LAvEaFGaLu LaKuM GıNDIy FaGAvEiLu elLAvHı)

“Ben size Allah’ın hazineleri indimdedir diye kavl etmiyorum.”

Buradaki söyleyeceklerimiz birbirimize aittir. Biz ortaklık kuruyoruz. Beraber oluyoruz. Ama hiçbirimiz diğerinden farklı değiliz. Görevlerimiz aynı ama yapacaklarımız farklı. Kabiliyetlerimiz de faklı. Kimse kimseye zenginlik vaat etmeyecektir. Bende para var, sizi zengin edeceğim demeyecek. Allah’ın olan hazineler, topluluğun imkânları bende değildir.

Bunu R. Tayyip Erdoğan da söyleyecek.

Yöneticilerin ekonomik kararları alma yetkileri yoktur. Ekonomide arz ve talep kanunları çalışır. Yöneticilerin görevi fiyat ve ücretleri ayarlamak değildir. Tam tersine, yöneticilerin görevi serbest piyasayı oluşturmak ve korumaktır.

Oysa beş vakit namaz kılan ve abdestsiz Kur’an’a dokunamayacak kadar da Kur’an’a saygılı olan bakanlarımız her gün talimatlar yağdırıp hastanelerin hasta tedavisine müdahale ediyorlar. Sen bu ücreti alamazsın, ona sen bunu yapamazsın diyorlar. Devletin hazineleri kendilerinindir zannediyorlar. Her gün büyük günah işliyorlar.

Medine’de bir dönemde kriz oluyor. Fiyatlar alabildiğine yükselmeye başlıyor. Sahabeler diyorlar ki; sen fiyatları koy da ona göre halk aç kalmasın.

İşte Peygamberin sözleri: Fiyatları yükselten Allah’tır (topluluktur), düşüren de O’dur. Ben bunu yaparsam ahirette hesap veremem.

Bunu 1400 sene önce Mekke’de ümmi biri söylüyordu.

R. Tayyip Erdoğan bu peygambere inanıyor, hadislere de bizden fazla önem veriyor, ondan sonra her gün ekonomiye müdahale ediyor! Ben hayretler içindeyim, şaşkınım.

Batılılar da diyorlar ki; serbest piyasa ile seni yaşatıyoruz, fazla müdahale etmiyoruz.

Peki, her gün müdahale nedir?

Biz faize müdahale etmiyoruz. Biz faizsiz iş yapıyoruz. Faizli davalara da bakmıyoruz. Müdahale olmasın diye müdahale etmiyoruz. Siz açıklamadan faizleri düşürüp yükseltiyorsunuz. Hani siz liberaldiniz. Arz-talep kanunları çalışacak, faizsiz ekonominin dengesini kuracak. Kendi dengesini kuramıyor. Erdoğan’a acıyor ve üzülüyorum.

وَلَا أَعْلَمُ الْغَيْبَ

Va LAvEasGLaMa eLĞaYBa (Va LAv EaFGHaLa eLFaGLa)

“Ve gaybı de ilmetmiyorum.”

Gaybi olaylar vardır, hesabi olaylar vardır. Yarın saat 8’de Güneş’in batacağını hesaplayabilirsiniz ve o saatte batar. Oysa bazı olaylar vardır ki hesabi değil gaybidir. Tavla oynayan kişiler zarın ne geleceğini bilmezler. Olaylar hesabi değildir. Yağmurun ne zaman ne kadar yağacağı hesabi değil gaybidir. Gaybı yalnız Allah bilir. Allah’tan başka kimse bilemez. İnsan öleceğini bilir ama nerede öleceğini bilemez.

Birbirimizle söyleşirken gaybı bilmediğimizi hatırlatacağız. Kimseye size bunu kazandıracağım demeyeceksiniz. Çünkü kazanç gaybidir. Kimseye bu işi sana şu zamanda yapacağım demeyeceksiniz. Elimden gelirse yapacağım diyeceksiniz. Gelmezse sorumlu değilim diyeceksiniz. Bu sebepledir ki ceza maddeleri konmaz. Hele ki hiç kimse ben Allah’ın sevgili kuluyum, size şefaat ederim, size ikram ederim gibi şirk olan kelimeleri söylemeyecek. Yalnız kendisi için değil başkaları için de söylemeyecek.

Ben de herkes gibi bir beşerim.

Bunu her zaman hatırlayacak ve hatırlatacaksınız.

وَلَا أَقُولُ لَكُمْ إِنِّي مَلَكٌ

V aLAvEaQUvLu LaKuM EinNIy MaLaKun (Va LAv EaFGaLu LaKuM EinNIy FaGaLun)

“Ve size ‘ben meleğim’ diye de kavl etmiyorum”

“Gaybı bilmiyorum”da “ekulu” demiştir. Birincisinde insan olarak farklı özelliğe sahip olmadığını, ikincisinde insan olduğunu, melek olmadığını ifade etmiştir.

Türkiye’de Mustafa Kemal’e hakaret etmek suçtur.

İslamiyet’te putlara bile hakaret etmezsiniz ama Mustafa Kemal’i takdis etmek zorunludur. Saygı duruşu yapacaksın, mezara gidip ibadet edeceksin, o dedi diye söylediğini doğru kabul edeceksin. İşte bu, onu melekleştirmektir.

Mustafa Kemal İstiklal Savaşı’nın başkomutanıdır ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur, o kadar. Bir Osmanlı imparatorluğunu kuran Osman Gazi kadar değildir. Çünkü imparatorluğu onlar yücelttiler. Mustafa Kemal öldükten sonra kimse Türkiye’ye bir şey katmadı. Kimse melek/melik değildir. Kimsenin bir insanın gücünden fazla bir şeyi yoktur.

إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَى إِلَيَّ

Ein EatTaBiGu EilLAv MAv YUvXAvEiLayYa (Ein EaFtasGıLu MavYuFGaLu ELayYa)

“Ben sadece bana vahyolunana ittiba ediyorum.”

Evet, birbirimize söyleyeceğimiz temel söz budur.

Ben sadece benim içtihadıma göre hareket ediyorum. Sen de sadece senin içtihadına göre hareket edeceksin. Allah bana söylemeyi emrettiği için söylüyorum. Senden benim dediğime göre hareket etmeni istemiyorum. Kendin düşün, içtihadını yap ve ona göre hareket et diyorum. Kazip olma. Söylenenlere kulaklarını tıkama diyorum.

Burada vahyin içtihat manasına geldiği çok açık görülüyor.

“Ma ünzile ileyye” denmiyor.

قُلْ

QuL (EuFGuL)

“Kavl et”

“Qul” tekrar edildi. Burada davet ettiğinizde size cevap verecekler. Hazf edilmiştir. Bir şeyler söyleyecekler. Yahut birine bir şey söylüyorsun, cevap vermiyor. ‘Sükût ikrardandır’ deyip devam ediyorsun. Sükûtu kabul olarak da kabul ediyorsun, ret olarak da kabul ediyorsun.

Başka bir şekilde “Qul”ların tekrarı şunu anlatmaktadır.

Sen bir şeyi söylediğin zaman muhataplar ya kabullenirler ve değerlendirirler yahut reddederler yahut susarlar. Her takdirde sen söylemeye devam edeceksin. Ama söyledikten sonra onlar söyleme fırsatı verecektir.

Bizim Yenibosna’daki okuma usulünü de öğretebiliriz. Önceden bir ayet okunur. Kimse bir şey söylemez. Ayet bitince de ayette söylenenler hakkında söyleyeceklerini söyler, ondan sonra ikinci ayete geçilir. Böylece Lütfi Hocaoğlu’nun ayet okurken tartışma usulü ile benim en sonunda tartışma usulü Kur’an’ın bu ayetleri ile teyit edilmiş olur.

هَلْ يَسْتَوِي الْأَعْمَى وَالْبَصِيرُ

Hal YaSTavi eLEaGMAv Va eLBaÖIyu (HaL YaFGaLu eLEaGalu Va elFaGIyLu)

“Âmâ ve basir istiva eder mi?”

Burada “E” gelmesi gerekirken “Hel” gelmiştir. Kur’an’da böyle ilk bakışta gramer kurallarına uymayan ifadeler vardır. Burada yapacağımız şey ya gramer kuralını Kur’an’a uydurmamız gerekir yahut ona farklı mana vermemiz gerekir. Burada şöyle diyebiliriz.

İstiva fiilinden önce gelen “Hel” inkâr olur. Bu yorumu yapabilmemiz için istifal babına gelen bütün heceleri incelememiz gerekir. Bizse “hel yesteviyan” denmiyor, “yestevi” deniyor. O halde kör basir olmayı ister.

“Âmâ ve basir” bir olayı isteme manasındadır. Siz de basir olmaya çalışın. Söylediklerimizin üzerinde düşünün demektir. Kör olan görmek ister, gören de kör olanın görmesini ister. Çünkü yanındakinin körlüğü onu da sıkıntıya sokmaktadır. Ben senin iyiliğini istiyorum. Sen körlükten kurtulacaksın. Ben gören muhatap bulacağım.

“Hel” kelimesi böylece cümleye çok farklı mana verdirmiştir. Çok geniş manalar kazandırmıştır. O halde burada “Hel” inkâri değil tasdikidir.

أَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ (50)

Ea FaLAv TaTaFakKaRUvNa (Ea FaLAv TaTaFaGGaLUvNa)

“Tefekkür etmez misiniz?”

Tefil babı değil de Tefaul babı gelmiştir, gelin beraber düşünelim demektir.

Bizim dediklerimizi kabul edin demiyoruz. Dediklerimizi tartışalım demektir. Basit bir şey söylüyoruz. Önce borçlanmaları altın üzerinden yapalım diyoruz. Sonradan ithalatı ve ihracatı serbest bırakalım, ihraç eden ithal etsin. Altın değeri ile ihraç ve ithal edeceğinden aynı firma ithalat yapmış gibi olur.  

Batılıların bilgisayarı 2000 liradan 10 000 TL ye çıkmış ise bizim de gömleğimiz, domatesimiz o kadar yükselmiş olacağı için ekonomiye etki etmez, diyoruz. Gelin düşünelim diyoruz. Hayır, onlar bizimle görüşme tenezzülünde bile bulunmuyorlar! Kendileri bilir!

 

YORUM

“Evet” ve “Hayır”da ben “Hayır” dedim. Seçimde oyumu Erdoğan’a verdim, AK Parti’ye vermedim, Saadet’e verdim. AK Parti ile ilgilenmeme kararı aldım. Adil Düzen partisini kurmaya karar verdim. Erdoğan’a olan bağlılığım devam ediyor.

Erdoğan hükümeti kurdu, faizci olanlarla, Akevler’e karşı olanlarla kurdu. Kararım pekişti. Sonra parti büyük kongresinde Numan Kurtulmuş ile Hayati Yazıcı’yı listeye koyunca iki ihtimal var dedim. Ya seçimi bunlarla kazanacak, sonra bunları da gönderecek. Ya da mevcut faizci kadro başarısızlığa uğrayınca bu kadroyu getirecek dedim.

Yeniden görüşmeye karar verdim...

Milletvekili İsmet Uçma ile görüşecektim, onu on bin ortaklı Ar-Ge ortaklığına davet edecektim. Sonra da Erdoğan’ı davet edecektim. Reşat Nuri Erol’un ısrarlı taleplerine ve uyarılarına rağmen, ayrıca söz vermesine rağmen gelip görüşmedi. Bunun anlamı şudur; AK Parti ile ilgilenmememiz hususundaki kararımız doğrudur.

Bu arada Enbiya Suresi’nin yorumunu yaparken, Yenibosna’da okunan sureler arasında En’am Suresi’nin atlanmış olduğu ortaya çıktı, onları Emine Hocaoğlu’na gönderiyordum. Uzun zaman yorumu yapamadım, bu hafta da onu yorumlarken karar verdim.  

İşte bu yorum böyle çıktı.

Bakalım görüşmeler ile bu surede söylenenler arasında tevafuk var mıdır?

Bu yorum şimdi yayınlanmayacaktır. Belki de ancak benden sonra yayınlanacaktır. O gün bu yorumları okurken bu günün haberlerini de gözden geçirin. Ne derecede yanıldığımı veya isabet ettiğimi değerlendirin.

 

Öz Türkçe ile:

“Söyle. Ben size Allah’ın yığınları bendedir demiyorum. Ben bilinmeyeni bilmiyorum. Ben size ‘Ben meleğim’ de demiyorum. Ben bana bildirilenlerden başkasına uymam. Körle gören bir olur mu? Düşünmeyecek misiniz?”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Kavl et; ben size Allah’ın hazineleri indimdedir diye kavl etmiyorum. Ben ğaybı da ilmetmiyorum. Ben bir meleğin diye de kavl etmiyorum. Ben sadece bana vahiy olana ittiba ediyorum. Basir ile a’ma istiva eder mi? Tefekkür etmeyecek misiniz?”

 

QuL LAv EaQUvLu LaKuM GiNDIy PaÜAvEİNu elLAvHi Va LAvEaGLaMu eLĞaYBa Va LAv EaQUvLu LaKuM EinNIy MaLaKun EiN EatTaBiGu EiLAv MAv YuXAv EiLayYa QuL HaL YaSTaVIy eLEaGMAv Va eLBaÖIyRu EaFaLAv TaTaFakKaRUvNa

 

قُلْ لَا أَقُولُ لَكُمْ عِنْدِي خَزَائِنُ اللَّهِ وَلَا أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَا أَقُولُ لَكُمْ إِنِّي مَلَكٌ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَى إِلَيَّ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْأَعْمَى وَالْبَصِيرُ أَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ (50)

 

***

 

وَأَنْذِرْ بِهِ الَّذِينَ يَخَافُونَ أَنْ يُحْشَرُوا إِلَى رَبِّهِمْ لَيْسَ لَهُمْ مِنْ دُونِهِ وَلِيٌّ وَلَا شَفِيعٌ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ (51)

 

وَأَنْذِرْ بِهِ الَّذِينَ يَخَافُونَ

Va EaNÜiR BiHIy YaPAvFUvNa (VaEaFGıL BiHIy YaFGaLUvNa)

“Ve havf edenleri onunla inzar et.”

Burada inzar etme uyarmadır. Havf edenleri uyarmadır. Buradaki zamir azaba gitmektedir. Havf eden demek tehlikeyi görüp korunan demektir. Sadece korkan değildir, aynı zamanda korkup sakınandır.

Diller arasında böyle farklar vardır. Kelimenin merkezi aynı olur ama kapsamı farklı olur. Her dilin kavramları aynı ama dili farklı olur.

Bu sebeple mantık dilleri değişik uluslarda farklı anlamlarda kullanılır.

Dillerin farklılığı hukuki kavramların farklılığını doğurur. Bu sebepledir ki hukuk kendi dilleri ile oluşan مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَا dır (Yasin, 36/52). O topluluğun mantığı böyledir.

أَنْ يُحْشَرُوا إِلَى رَبِّهِمْ

EaN YuXŞuRUv EiLAv EiLAv RabBiHiM (EaN YuXŞaRUvEiLAv RabBiHiM)

“Rablarına haşr olunacaklarını”

“Haşere” bir araya toplanıp hareketli halde bulunan küçük böceklerdir. Sonra toplanma ve dirilme anlamları kazanmıştır.

XŞR Kur’an’da 43 defa geçer, XÖL 1 defa geçer. 44=2*2*2*11

Kur’an’da dirilme ihya ile ifade edilmektedir. Mevt karşılığıdır. Ayrıca haşr ve ba’s kelimeleri ile ifade edilir.

“Haşr etme” fiili müteaddidir, insanları toplamak anlamındadır. Firavun nadiler göndertir, toplanmalarını ister. O halde dağınık yerlerde bulunan insanları bir yere getirme anlamındadır.

“Ba’s”da ise “Min merkadına” denmektedir. “Faba’su hakemen” deniyor. Bir görev yapmak üzere baas ediyorsunuz ama aynı zamanda o yetkilidir.

O halde ahirette yani dirildikten sonra da görevimiz var, o görevimizi ifade etmek için haşr ve baas oluyoruz. Bir de bir araya gelip o sorguya çekilecek, hesap vereceğiz.

Burada “havf” kelimesi getirilmiş ve “haşr” kelimesi getirilmiş. Allah’a hesap vereceklerine inanan kişileri inzar et diyor.  Biri Allah ve ahirete inanmıyorsa onu inzar etmenin manası yoktur. Allah ve ahirete iman edenleri inzar edebiliriz.

Allah ve ahirete inandıklarını söyleyen, bunun için bizimle beraber cihada çıkan kimseleri uyarmakla mükellefiz. Millî Görüşçüleri ve AK Partilileri, Risale-i Nur şakirtlerini ve tüm cemaatleri uyarmakla mükellefiz. Biz laikiz deyip Allah kelimesini bile ağızlarına almayan kimseleri inzar etme bu ayetlerle emrediliyor.

لَيْسَ لَهُمْ مِنْ دُونِهِ

LaYSa LaHUM MiN DUvMİHıy (FaGLa LaHuM MiN FuGLiHIy )

“Size O’nun dunundan yoktur”

Burada zamir nereye gidiyor?

Allah’a gitseydi “Duni” derdi. Ayette “Qul”dan sonra “Allah” kelimesini izhar edilmiştir. Allah’ın hazineleri bendedir demiyorum. Burada izhar edilen Allah’a gitmektedir.  Yani Allah’tan başka hazineler sahibi Allah’tan başka onların velileri veya şefileri yoktur.

Buradaki “Allah” kamu ise kimsenin dayanışma ortaklıkları dışında bir velisi olmayacaktır demektir. Bir kimse bir konuda ancak bir dayanışma ortaklığına girebilir.

Bugün nasıl bir kimse iki partiye kaydolamazsa, İslamiyet’te de bir kimse iki ayrı siyasi dayanışmaya, ahlakı dayanışmaya, mesleki dayanışmaya veya ilmi dayanışmaya ortak olamaz. Bu dayanışmalar bir kamunun dayanışması olmalıdır. Bir kimse iki bucağın, iki ilin veya iki ülkenin sakini olamaz. Çift vatandaşlık İslami değildir.

وَلِيٌّ وَلَا شَفِيعٌ

VaLiyYun Va LAv ŞaFIyGun (FaGıLUn Va LAv FAGıLun)

“Veli veya şefi’”

Bir toplulukta demek ki bir veli vardır ve bir de şefi vardır. Bir kimsenin kamuda onu temsil eden iki kurum vardır; velayet ve şefaat.

Bunlar kişinin hukukunu korurlar, onun yaşamasını sağlarlar.

Kimlerdir bunlar?

Veliler dayanışma ortaklık sorumlularıdır. Şefiler ise genel hizmet sorumlularıdır. Böylece Kur’an’da Genel Hizmet Sorumluları ile ilgili hükümler de ortaya çıkmıştır. Herkesin 25 konuda Genel Hizmet Sorumlusu vardır.

Örnek olarak sağlık sorumlusu ilçede oturan semtlerde temsilcisi olan tabiplerden birisine gönderir. Kişi ancak ondan sağlık hizmeti alabilir. Bir kimse doktorunu kendisi seçer ama onun sağlıkla ilgili konularını yalnız o doktor takip eder. Eğer bir mütehassısa gönderecekse o gönderir. Kişi değişik doktorlara reçete yazdıramaz. Kişi kendiliğinden mütehassıslara gidemez. Bu hizmetlerde de bir bütünlük teşkil etmelidirler.

Aynı dayanışma ortaklığına mensup olanlar hizmet vermelidirler. Yani ilçedeki doktor da kendisi mütehassısları ayrı ayrı seçemez. Hangi dayanışma ortaklığına bağlı ise ancak oradaki mütehassısı seçebilir. Sonra bölgesindeki hastanelerin de bağlı olduğu kıta merkezi ihtisas hastaneleri vardır. Bir bütün teşkil etmelidir. Sonunda hizmet verenler de ayrı ayrı hizmet verecekler ama hepsi birlikte olmalıdır. Hizmet verenler ayrışacak ama hizmet bir bütün olacaktır.  

لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ (51)

LaGalLaHuM YatTaQUvNa . (LaGalLaHuM YaFTaGıLUvNa)

“İttika edebilsinler”

Bizim görevimiz, “Biz Allah’a ve ahirete inanıyoruz” diyenleri inzar etmemizdir.

İnanmayanlarla uğraşmamız gerekmez.

Semtler kuracağız. Dayanışma ortaklıkları kuracağız. Genel hizmet ortaklıkları kuracağız. Bu semtler merkez semtler kuracak. Merkez semtler taşra semtlere emretmeyecek, hizmete devam edecektir. Sermaye’yi ve siyasileri yani partileri kendi hallerine bırakacağız. Cari sistemde iş yapanlara karşı olmayacağız ve onlarla ilgilenmeyeceğiz.

Biz İzmir Akevler Kooperatifi olarak tüm vatandaşları kendimizden saydık. Onlarla koalisyon kurduk. Onlarla seçim ittifakı yaptık. Kendimize göre partileri sıraladık: 1) Millî Görüş Partisi, 2) AK Parti, 3) Milliyetçi Hareket Partisi, 4) Cumhuriyet Halk Partisi. Bu sıralamayı yaparken partililerin Rablarına haşr olma inançları esas alınacaktır. Bugün hiçbir parti haşrı resmen kabul etmemektedir. Dolaysıyla emir bunların hepsine tebliğdir.

Uluslararası ilişkilerde de resmen bütün faaliyetleri ile haşrı inkâr eden Sermaye’dir. Eskiden Sovyetler de inkâr ediyordu. Bugün resmen haşrı inkâr eden bir devlet yoktur. Dolaysıyla Sermaye dununda herkese tebliğ yapmakla görevliyiz.

 

YORUM

10 000 ortaklı kooperatifler kuracağız. Cemaatleri davet edeceğiz. Siyasi partileri davet edeceğiz. Yabancı ülkeleri de oranın yönetimlerinden izin alarak davet edeceğiz. Türkiye’de devre mülk de olsa dinlenme yerleri olsun diyeceğiz. Yalova’da bir ortaklık işletmesini örnek olarak getireceğiz.

Böylece Allah’ın bize emrettiği “kul” emrini yerine getireceğiz.

Ortaklığı ortak bulmak için değil, “Qul” emrini yerine getirmek için kuracağız.

Kur’an’da 300’den fazla “Qul” emri geçer. Muhatap kişidir. Klasik müfessirlere göre muhatap Peygamber Muhammed’dir. Bize göre ona uymamız emredildiği için ona emir bize de emirdir. İster böyle olsun isterse bizim görüşümüze göre Kur’an’daki sen önce bütün okuyuculara aittir. Kur’an’ın hiçbir yerinde “Ey Muhammed” diye bir hitap yoktur.

Fark etmez. Bütün fakihlere göre Kur’an’daki tüm emirleri doğrudan veya ikinci emirle hepimize hitap etmektedir.

Peki, biz bu emri nasıl yerine getireceğiz?

Teavün şirketini kuracağız, bu Allah’ın emridir, bu şekilde görevi yerine getireceğiz.

Hayır! Biz seçime gireceğiz, ekseriyet oyu alınacaktır. O zaman Kur’an’ın bu “kul” emrini bu şekilde yerine getireceğiz dediler.

İktidardadırlar, bu emri yerine getiriyorlar mı?

Hayır! Dediler ki; biz bürokratları yetiştireceğiz, devleti ele geçireceğiz, işte o zaman “kul” emrini yerine getireceğiz.

Oldular mı?

Biz hatırlatıyoruz. Tek çıkar yol yüz lojmanlı semt kooperatifleri kurmaktır.

İşçilikten ortaklığa geçilmekte olduğu için bu böyledir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve korkanları onunla yani yetiştiricilerine toplanmakla uyar. Onlara O’ndan başka dayanak ve aracı yoktur. Umulur ki sığınırlar.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve onunla ittika etsinler diye onları, havf edenleri Rab’larına haşr olunacaklar diye inzar et. O’nun dununda onlara ne veli ne de şefi vardır.”

 

Va EuNÜiRa elLaÜIyNa EaN YUXŞavRUv EiLAv RabBiHiM LaYSa LaHuM MiN DUvMiHIy VaLiyYun Va LAv ŞaFIyGun LaGalLaHuM YatAQUvNa

 

وَأَنْذِرْ بِهِ الَّذِينَ يَخَافُونَ أَنْ يُحْشَرُوا إِلَى رَبِّهِمْ لَيْسَ لَهُمْ مِنْ دُونِهِ وَلِيٌّ وَلَا شَفِيعٌ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ (51)

 

İstanbul, Yenibosna; 03 Temmuz 2021

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlayanlar:

Ayşe AYDIN

Reşat Nuri EROL

 

 

***

 

 

 

 

 

 

 

 






Son Eklenen Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3135 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2403 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2369 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 1918 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2191 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2234 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2018 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 1872 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 1907 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2293 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2172 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1778 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2119 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2013 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2146 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2118 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 1986 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2179 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2132 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2389 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2198 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 2783 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2397 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2696 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2417 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2482 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2644 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 2756 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 2698 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3034 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5045 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3147 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 2792 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3421 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3279 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3023 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3522 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3471 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3762 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4207 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 2743 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 2785 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3577 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3488 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2609 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2672 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3609 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6956 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5090 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3838 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00


© 2024 - Akevler