KASAS SÛRESİ - 10. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِ مَا أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ الْأُولَى بَصَائِرَ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ (43) وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ إِذْ قَضَيْنَا إِلَى مُوسَى الْأَمْرَ وَمَا كُنْتَ مِنَ الشَّاهِدِينَ (44) وَلَكِنَّا أَنْشَأْنَا قُرُونًا فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ وَمَا كُنْتَ ثَاوِيًا فِي أَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا وَلَكِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ (45) وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ إِذْ نَادَيْنَا وَلَكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ (46)
***
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِ مَا أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ الْأُولَى بَصَائِرَ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ (43)
Va LaQaD EAvTaYNAv MUvSay eLKıTAvBa, MiN BaGDi MAv EaHLaKNav eLQuRUvNa eLEUvLAv BaÖAEiRa Li elnNAvSı Va HuDan Va RAXMatan LaGalLaHuM YaTaÜakKaRUvNa
“Ve nâsa besaire, hüda ve rahmet olarak ula kurunu helak etmemizin ba’dinde Musa’ya kitabı i’ta etmiş bulunuyoruz. Umulur ki tezekkür ederler.”
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِ مَا أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ الْأُولَى بَصَائِرَ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ |
آتَيْنَا أَهْلَكْنَا | يَتَذَكَّرُونَ بَصَائِرَ | رَحْمَةً هُدًى | مُوسَى بَعْدِ | النَّاسِ الْقُرُونَ الْكِتَابَ الْأُولَى | لَقَدْ لَعَلَّهُمْ | وَ وَ وَ لِ مِنْ مَا |
2+(1+1)+2+2+(2+2)+2+(2+2+2)=20=16+4 |
آتَيْنَا- أَهْلَكْنَا يَتَذَكَّرُونَ- بَصَائِرَ رَحْمَةً- هُدًى مُوسَى- بَعْدِ الْقُرُونَ- الْأُولَى النَّاسِ- الْكِتَابَ لَقَدْ- لَعَلَّهُمْ مِنْ – مَا وَ- لِ |
ETY-HLK ÜKR-BÖR RXM-HDY ESV-BGD QRN-EVL ENS-KTB LaQaD-LeGalLaHuM MiN-MAv Va-Li |
- وَلَقَدْ daki وَ nereye atfeder?
Bu surede bundan önce لَقَدْ geçmez. Dolayısıyla herhangi bir yere atfa karine yoktur. Sure bu وَلَقَدْ ile ikiye ayrılır.
Biri Peygamber Musa’nın kavmini alıp çöllere koyulması döneminden önceki dönemdir.
Biri de İbrahim Peygamber’den kalan sahifeleri yani Tevrat’ın ilk sahifelerini alarak yeni düzeni başlattığı tarihtir.
İnsanlık, Nuh Peygamber’e kadar kişi yönetimiyle yönetilmiştir. Musa Peygamber’e kadar kişi yönetimi yerine kural yönetimi uygulanmıştır. Ne var ki bu kuralları Peygamberler koymuş ve o kurallara herkes uymuştur. Peygamberler bu kuralları hem değiştirebilmişler hem de geliştirmişlerdir. Peygamberleri bağlayan bir belge olmamıştır. Musa Peygamber’den sonra artık peygamberler de nazil olmuş kitaplara uymak zorunda kalmışlardır. Anayasal düzen doğmuş, Kur’an’a kadar yorumlama yetkisi yine peygamberlere bırakılmıştır. Kur’an’dan sonra ise yorumlama ilme bırakılmıştır.
İşte, buradaki وَلَقَدْ bu iki dönemi ayırmakta, نَتْلُو عَلَيْكَ ‘ye (3. ayet) atfetmektedir.
- Musa’nın kıssasını neden لَقَدْ ile ayırır?
Musa Peygamber’in denizi geçmeden önceki görevi başkadır, denizi geçtikten sonraki görevi başkadır. Kitabi uygarlığı gerçekleştirecek olan ulus İsrail oğullarıdır. İsrail oğullarının bu dönemi Yusuf Peygamber’in Mısır’a göçü ile başlamıştır ve orada her iki uygarlık (hak ve kuvvet uygarlıkları) içinde yetişmişler, özel olarak bu görevi yerine getirmek için görevlendirilmişlerdir.
İnsanlık tek bir millettir. Görevler iş bölümü içinde değişik kimselere verilir. Görevlilerin yetkileri vardır. Görevliler yetkileri kadar sorumludurlar. Sorumlu oldukları kadar da faziletlidirler.
İsrail oğullarına büyük görev verilmiş, onlar bu görevi yapacak şekilde eğitime tabi tutulmuş ve kendilerine imkân sağlanmıştır. Firavunla yapılan mücadele Firavunu yola getirmek için değil, İsrail oğullarını Mısır’dan çıkmalarına ikna etmek için yapılmıştır.
Bugün de bizim cihadımız mevcut olan düzeni değiştirmek değil, müminleri Akevler AR-GE çalışmalarına ikna etmek, Müslimleri de onu desteklemeye razı etmektir.
- Musa’ya ita edilen nedir?
Musa’ya marife olarak kitap (الْكِتَابَ) ita edilmiştir. Tevrat 5 bölümden ibaret değildir. Ondan sonraki İsrail oğullarına gönderilen kitapları da içine alır. Kur’an Musa’ya indirilen ve 5 bölümden ibaret olan Tevrat kısmından bahsederken الْكِتَابَ diye bahseder, Kur’an için de الْكِتَابَ der.
İncil ve Zebur için el-kitap dendiği var mıdır?
Ruhu’l-Kur’an’dan bunu araştırarak buraya cevabını siz yazabilirsiniz. Böylece yavaş yavaş artık Kur’an’ı yorumlamaya sizler de katılabilirsiniz. Bu çalışmalara Yenibosna’daki arkadaşlar katılmaktadırlar.
- Buradaki kitaptan kasıt nedir?
Buradaki kitaptan kasıt Allah tarafından sözleri de vahiy edilmiş olan şeriattır. Yani sözleri ve manasıyla şeriattır. Tevrat’tan önce insanlık sünnet ile yönetilmiştir. Bir başka deyişle kuralları peygamberler kendi cümleleriyle ifade etmişlerdir. Tevrat’ın cümlelerini ise Cebrail gelip öğretmiştir, sözler de Allah’ın sözleridir. Bu özellikleriyle Tevrat ilk kitaptır.
- بَعْدَ مَا demeyip مِنْ بَعْدِ مَا der, neden?
بَعْدَ مَا dense Musa’ya gelen ve ondan sonraki gelen kitapların hepsi kastedilmiş olur. Helak olanların da hepsi kastedilir. İlk karnlar (dönemler) ile ondan sonraki gelen karnlar arasında geçiş zamanına işaret ettiği için مِنْ kelimesi kullanılır. مِنْ kelimesiyle gelmezse ondan sonraki bütün zamanları içermiş olur.
Burada kastedilen bütün zamanlar değil geçiş zamanıdır.
- ثُمَّ demeyip neden مِنْ بَعْدِ der?
ثُمَّ‘de kitabın verilmesiyle helak arasında bir zamanın geçmesi gerekir. فَ harfi ile getirilirse kitabın verilmesi helak sebebiyle olmuş olur. Helak ettiği için kitap verilmiş olur. Oysa burada kitabın verilmesi için helak etmiştir. Asıl olan kitabi düzendir. Ne var ki insanlık kitabı anlayacak ve uygulayacak seviyede olmadığı için geçici olarak kişi yönetimi ve sünnet yönetimi uygulanmıştır. Yeter seviyeye gelince o düzenler ortadan kalkmış, yerine daha ileri düzen gelmiştir.
Bugün de insanlık peygamberlerin yorumundan çıkarak kendi yorumlarına geçmektedir. Bu durum Kur’an’la şeriatlaştırılmış ancak uygulaması 21. yüzyıla kalmıştır.
Bugün Musa Peygamber’in yaşadığı inkılapları biz yaşıyoruz. Dolayısıyla bu üç sure insanlık içinde özellikle bize hitap etmekte yani size hitap etmektedir.
- Buradaki مَا ne Ma’sıdır?
Buradaki مَا harfi mevsuldür. Mastar manasındadır. Helak ettiğimizden sonra demektir. مَا harfinin böyle özelliği vardır. اَنْ nasıl mastar harfiyse مَا da öyle mastar harfidir.
- Helak etmek ne demektir?
Bir topluluk bir düzen içinde yaşarken o topluluk yaşlanırsa geçmiş kurallar topluluğu idare etmez hale gelir. O topluluğun yeni kurallarla yönetilmesi gerekir. Ancak toplulukta direnme özelliği vardır. Yeniliğe uyum sağlamazlar. Uyarıcılar gelip onları uyarırlar. İnsanların az bir kısmı müstesna uyarıcılara uymazlar. Değişik yollarla eski düzen ortadan kalkar. Yeni düzen gelir. Eski düzende ısrar edenler, ölürler. Ölmeyenler kerhen de olsa yeni düzene uyarlar.
Eski düzende yaşayanların gerek ölmesi gerekse cepheleri değiştirmesi ile oluşan duruma topluluğun helaki diyoruz. Bu çatışmada kişiler hak cephesinde de ölebilirler. Bunlara şehit deniyor. Şehit kelimesi bu manada Kur’an’da geçmemekle beraber bu kurumu oluşturan kavramlar vardır. Topluluğun helaki demek kişilerin ölmesi demek değildir. İnsanlar yeni düzene geçerek hayatlarını sürdürebilirler.
- الْقُرُونَ الْأُولَى nedir? Neden أُولَى der?
Nuh Peygamber’den önce insanlar arasında kabile çatışmaları vardı ama kabileler birleşip yönetimi oluşturmuyorlardı. İki cephe çatışması yoktu. Devletler Nuh Peygamber’den sonra oluştu ve devletler arasında cephe çatışmaları başladı. Önce site devletleri, sonra ulus devletler, ondan sonra da imparatorluklar oluştu.
Nuh’tan Musa’ya kadar geçmiş olan devlet düzeninde yazılı yasalar yoktu, uluslararası hukuk oluşmamıştı. Bugüne kadar yenen yenene gidiyordu. Kur’an tüm beşeriyeti birleştiren şeriat sistemini getirdi ama 20. yüzyıla kadar uygulanamadı. 21. yüzyılda üçüncü dönem başlamaktadır.
Demek ki Musa’dan önceki dönem sünnet/uygulama dönemidir.
Musa’dan sonraki dönem kitap dönemidir.
Kur’an’dan sonraki dönem içtihat dönemidir.
Biz bu dönemleri tarihi gelişmeyle tespit ediyoruz.
Kur’an ise bu olaylar tamamlanmadan bize haber vermektedir.
- بَصَائِر neyin çoğuludur ve anlamı nedir?
بَصَائِر basiretin (بَصِيرَة) çoğuludur.
İki türlü görüş vardır.
Biri uzağı görmektir. Yıldızları, galaksileri görmek uzağı görmektir.
Diğeri ise geniş görmektir. Biri zamanda biri ise mekânda geniş görme demektir.
20. yüzyılın ilmi ile öğreniyoruz ki uzak görme ile geniş görmenin çarpımı sabittir. Uzağı görürseniz görüş alanınızı daraltmanız gerekir. Genişi görürseniz uzak görüşünü kısaltmanız gerekir. Heisenberg bunu elektronik âlemde keşfetmiş, mutlak hatanın ortadan kalkmayacağı görüşünü ortaya koymuştur.
- Musa’ya verilen kitap yalnız İsrail oğullarına inmemiş midir? Burada “nâs için” der. Neden?
Kur’an’da bahsedilen peygamberlerin sayısı 25 kadardır ve bunlar Musa dâhil kavmi peygamberlerdir. Kendi kavimlerini hidayete götürmüşlerdir. Ancak kendi kavimleri dışındaki topluluklara ve insanlığa da örnek olmuşlardır. Dolayısıyla Musa İsrail oğullarına peygamberdir. Tevrat onların kitabıdır ama gerek Tevrat gerekse peygamberleri tüm insanlığa peygamberdirler, usvedirler. Onların hayatlarını örnek alarak şeriatımızı düzenleyebiliriz. Ayrıca kitaplar Kur’an’ın Kur’an’dan önceki yorumlarıdır. Dolayısıyla Kur’an’da adları geçen bütün peygamberler ve kitaplar bütün insanlığa gönderilmiş kitaplardır ve gönderilmiş resullerdir. “Onların arasından hiçbirisini birbirinden ayırmayız.” (Bakara 2/285)
- بَصَائِر çoğul getirilir, هُدًى ve رَحْمَةً ise tekil getirilir, neden?
Basiret uzağı görmektir. Uzağı görünce de mekânda daralmalar meydana gelir. Bu bakımdan değişik zamanlarda değişik uzakları gözetlemek gerekir. Yani basiret parça parçadır ve çoktur. Hâlbuki rahmet ve hidayet bütündür. Yağmur herkese yağar, ondan yararlanmayı bilenler yararlanır. Bu sebeple بَصَائِرَ çoğul gelir.
- Hidayet ve rahmet arasında ne fark vardır?
Hidayet doğru yolu göstermedir yani şeriattır. Hidayette zorlama olmaz, “Buradan gidersen Konya’ya varırsın” der. Gerekirse rehber olup seni götürür ama zorlama yoktur. Sen istersen hidayete uyarsın.
Rahmette ise herkese rahmet vardır. Siz isteseniz de istemeseniz de rahmetten yararlanırsınız. “Ben istemiyorum” diye gözünüzü kör edemezsiniz, kulağınızı sağır edemezsiniz. Sadece insana mahsus olmak üzere topluluk içinde gerçekleri görmeyebilirsiniz, duymayabilirsiniz. Bundan dolayıdır ki arkasından لَعَلَّ getirilmiştir.
- لَعَلَّهُمْ nereye talik eder?
آتَيْنَا ya taalluk eder. Buradaki هُمْ zamiri nâsa gider. Yani Musa’ya kitap verilir ki insanlar tezekkür etsinler, birlikte okuyup anlasınlar ve ona göre hareket etsinler.
يَتَذَكَّرُ demez de يَتَذَكَّرُونَ der. Bu da birlikte anlamamız gerektiğini bildirmiş olur.
Bütün dinlerde bizim ibadet dediğimiz külfetler (namaz, zekât, oruç ve hac) vardır.
Bu ayet bize, 21. asrın şeriata inanmış insanlarına bir şey tebliğ eder. Tüm insanlar bütün ilahi kitapları bilip de tezekkür etmelidirler. Yani Bin Dil Üniversitesi’ni birlikte kurmalıdırlar.
Hüseyin Kayahan’a özel mesaj!
- Tezekkür ne demektir?
“Tezekkür” istişare etmek demektir. Her gün günde 5 defa bir araya gelip namazları kılar, namazın sonunda veya başında istişare yaparlar. Herkes herkese danışır, sonra kendisi için kendisi karar verir ve ondan sonra herkes kendi içtihadına göre hareket eder.
Etmek zorundadır.
Etmez de zarar doğarsa o zararı o kişinin dayanışması tazmin eder. Hiçbir semtin dayanışması tarafından kabul edilmeyen kimse özel semtte toplanır ve onların semtleri şeriatla değil emirlerle yönetilir.
- Buradaki و (cem vavı) kimlere işaret ediyor?
يَتَذَكَّرُونَ‘deki و insanlara işaret eder. Çünkü kitaplar (Tevrat) bütün insanlığa gönderilir. Kur’an inanılarak ve anlaşılarak okunursa büyük dinlerle ve Yahudilikle bir sorun kalmaz.
Oğuzhan Asiltürk’ün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmesini açıklaması lazım. 50 sene önce CHP ile yaptığımız koalisyondaki mantığı savunuyor.
İşte, Kur’an’a dayanmak budur.
50 sene geçer, farklı mezhepler oluşur, hatta birbirleri ile kavga ederler ama aynı şeyleri söylerler. Çünkü söyledikleri kendilerinin görüşleri değil Kur’an’ın şeriatıdır.
- Ayet bize ne söyler?
Ayet bize “Bin Dil Üniversitesi’ni kurunuz.” der. “Bütün ilahi dinlere mensup olanlar aralarında mala-mal marketlerini oluştursunlar, elde edecekleri kazançlar ile şeriat AR-GE çalışmalarını yapsınlar ve insanlığa 3. binyıl uygarlığına en iyi bir şekilde gitmesinde yardımcı olsunlar.” diyor.
- Aşağıdaki kavramları inceleyiniz.
- ) هلك-ءتيETY-HLK(
إِتْيَان gelmek demektir. هَلَك bir rejimin bir toplulukta değişmesi anlamındadır. Eski düzenin gitmesi için yeni düzenin gelmesi gerekir. Bu eşleştirmede gelme ile helak karşılaştırılır. Kredileşmeli ortaklık sistemi gelecek, faizli işçilik sistemi helak olacaktır. Bunu hem Kur’an böyle söylüyor hem de tarih bu yöne doğru yürüyor.
- بصر-ذكر (ÜKR-BÖR)
ذِكْر anmak, hatırlamak demektir.
بَصَر ise zamanda ve mekanda uzağı görmek demektir.
Bir kazı yapar, derinliklere iner, oradaki kalıntıları incelersek geçmişi görürüz ve o günü hatırlarız. O hatıra ile günümüzü yönlendiririz. Buna işaret edilir.
- هدي-رحم (RXM-HDY)
“Hidayet etmek” doğru yolu göstermektir. “Rahmet” ise iyiliktir. Hidayete uyanlar rahmeti hak ederler. O halde hidayet ile hak iç ve dış yüzlerdir.
- بعد-ءسو )ESV-BGD(
بَعِيد uzak, أُسْوَة ise örnek demektir. Allah bazı insanları usve yapar, onların davranışları örnektir. İleri zamanlara ve uzak yerlere örnektir. Burada buna işaret eder.
- ءول-قرن(QRN-EVL)
قَرْن nesil yani aynı dönemde yaşayan insanlar demek, çağdaş demek, eşdeş demektir.
Toplulukların kuruluşları var, gelişmeleri var ve ecelleri var. Bunlar değişik dönemlerde yaşanır. Bir topluluğu ilk kuranlar birinci dönemdir. O topluluğun yapısını onlar oluştururlar. Nasıl buğdayın tohumundan buğday çıkar ondan sonra onu arpa yapamazsanız, bir topluluk da ilkin nasıl kurulmuşsa sonuna kadar öyle yaşar. Yapısını sonradan değiştiremez.
Onun için yeni topluluk hicretle ayrı bir yerde oluşur, zamanla eski topluluk helak olur, yeni topluluk onun yerini alır. Bundan dolayıdır ki hicret olmadan yeni topluluk oluşturulamaz, zorla oluşturulsa bile kalıcı olmaz.
- كتب-ءنس (ENS-KTB )
“Kitap” demek yazı demek olduğu gibi aynı zamanda kurallar demektir.
Topluluk olarak yaşayan bütün canlıların sünnetullah olarak kuralları vardır. Fertleri o kurallar içinde yaşarlar. Onların kurallarını kendileri koymamışlardır. Genetiklerinde doğuştan yazılıdır. İnsanların ise farklı durumları vardır. Kendileri kurallar koyarlar ve o kurallara uyarak topluluk oluştururlar, topluluk o kurallar içinde gelişir, yaşar ve yaşlanarak ölür.
İşte, insanların kendilerinin oluşturduğu ama oluşturduktan sonra uymak zorunluluğunda kaldıkları beşerî kurallara “kitap” denir. Yazılı hale geldikten sonra o yazının bulunduğu sayfaların adı kitap olur.
- لَقَدْ- لَعَلَّهُمْ(LaQaD -LeGalLaHuM)
لَقَدْ geçmişte olmuş ve şimdi varlığını sürdüren olayların başına getirilir.
لَعَلَّ şimdi olmamış ancak ileride olabilmesi için sağlanan imkanların başına getirilmiştir.
Biri geçmişi ve kesinliği ifade eder. Diğeri gelecekte olup olmaması insanın iradesine bırakılmış olayları ifade eder.
- مِنْ- مَا (MiN-MAv)
مِنْ mekanda veya zamanda başlangıcı ifade eder. Önce olanın sonra olana etkisi yoktur. Sadece zaman veya mekânda sınırı çizer. Mastar مَا sı bir defa olan olayı ifade edip sürekli oluşları içermez. مِنْ‘de nasıl sınır varsa مَا‘da da böyle sınır vardır. Onun için eşleştirilirler.
- وَ- لِ (Va-Li)
لِ son sınırı gösterir. لِ‘den evvel gelene لِ’den sonra gelenin etkisi vardır. Sonraki öncekinin gayesidir. Ona ulaşmak için hüküm gelmiştir. وَ harfinde ise beraberlik vardır. وَ ile atfedilenler birbirinden farklıdırlar. لِ ile bağlananlarda aynı farklılık mevcuttur. Yani لِ‘den önce gelenle لِ‘den sonra gelen arasında ilgi var ama aynılık yoktur. وَ‘nin hükmü gibidir. Bunun için karşılaştırılır.
Öz Türkçe ile:
“Ve herkese aydınlık kılavuz, düşünürler diye yaşatıcı olmak üzere ilk soyları ortadan kaldırdığımızın arkasından Musa’ya bir yazıt vermiş bulunuyoruz.”
Kur’an Kelimeleri ile:
“Ve nâsa besaire, hüda ve rahmet olarak ula kurunu helak etmemizin ba’dinde Musa’ya kitabı i’ta etmiş bulunuyoruz. Umulur ki tezekkür ederler.”
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِ مَا أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ الْأُولَى بَصَائِرَ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ (43)
***
وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ إِذْ قَضَيْنَا إِلَى مُوسَى الْأَمْرَ وَمَا كُنْتَ مِنَ الشَّاهِدِينَ (44)
Va MAvKuNTa Bi CAvNıBı eLĞaRBiyYi EiÜ QAWaYNAv eİlav MUvSAy EleMRa Va MAv KuNTa MiMa elŞAvHiDIyNa
“Ve Musa’ya emri kaza ettiğimizde sen garbiyyi canibinde değildin ve şahitlerden de değildin.”
وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ إِذْ قَضَيْنَا إِلَى مُوسَى الْأَمْرَ وَمَا كُنْتَ مِنَ الشَّاهِدِينَ |
كُنْتَ كُنْتَ قَضَيْنَا | مُوسَى جَانِبِ | | | الْغَرْبِيِّ الْأَمْرَ الشَّاهِدِينَ | إِذْ | وَ وَ مَا مَا بِ مِنَ إِلَى |
(2+1)+2+2+(2+1)+1+(1+2+2+2)=16 |
قَضَيْنَا- الشَّاهِدِينَ مُوسَى- جَانِبِ الْغَرْبِيِّ- الْأَمْرَ إِذْ- إِلَى بِ- مِنَ |
QWY-ŞHD ESV-CNB ĞRB-EMR EiÜ-EiLAy Bi-MiN |
- وَمَا كُنْتَ deki وَ harfi nereye atfeder?
“Musa’ya ita ettik” ifadesine atfeder. Kitabî dönem başlamıştır. Tüm olaylar onun için takdir edilmiştir. Olaylardan hiçbirisi tesadüfen olmamıştır. Hepsi kitabî dönemin başlaması için Allah’ın takdiriyle olmuştur. وَمَا كُنْتَ ile buna işaret eder, “Senin oluşmada bir etkin yoktur ama o oluşların hepsi senin bugün sana verilen görevi yapabilmen içindir.” denir.
- بِجَانِبِ غَرْبِهِ demez de بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ der, neden?
بِجَانِبِ غَرْبِهِ denseydi Musa’nın garbi olurdu. بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ dendiğinde bir mekândaki غَرْب demek olur. Batı yakası demektir. Musa’nın bulunduğu yerin batı tarafında bulunmaktaydı demektir. Musa Arafat’ın doğusundan güneye doğru gitmektedir. Mukaddes Tuva Vadisi Arafat Vadisi’dir, onu burada ifade eder. Medyen’in Medine olduğuna burada işaret vardır.
- “Musa’ya emri kaza ettiğimizde” diyor, bu ne zamandır?
Emretme emri kaza etme şeklinde ifade edilmektedir. Yani birisine bir görev verirsen, o görevi verme işi, görevi kaza etme demektir. Allah ve topluluk önce kadro hazırlar, sonra görevlisini seçer, başkana bildirir, başkan da ona emri tebliğ eder. İşte bu emri tebliğ etme, emri kazadır. Musa, peygamberlik görevini orada tebellüğ etmiştir.
- Görevlendirmeye neden kaza diyor?
Kaderde kesinlik yoktur. Takdir edersiniz ki uygulamadan önce şartlar değişir ve kader yerine gelmez. Kazada ise durum böyle değildir. Kaza, takdirin icrasıdır. İcra edilmekle takdir kazaya dönüşür. Burada görevlendirilen kimse artık sorumludur, görevini bitirinceye kadar görevden azledilemez. Görevlendirenin görevden alma yetkisi yoktur. Görevli başladığı işi bitirecektir. Sorumlu olan odur. Yeni işe önceki işi bitirdikten sonra başlayabilir.
Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası’nda, hakemler bir davayı bitirmeden başka davaya hakem olamazlar maddesini koymuş bulunuyoruz. Bu ayet bizim bu kuralımızı teyit ediyor.
- وَمَا كُنْتَ tekrar etmiş, neden?
Bu ayetlerde وَمَا كُنْتَ tekrar edilmiştir. Kur’an, ayetleri birbirine atfetmek için bir kelime seçer ve o kelimeyi tekrar ederek atfettiğini bildirir. Burada da وَمَا كُنْتَ‘ler tekrar edilerek Musa’nın kıssasındaki takdir ve kaza olaylarının kendiliklerinden cereyan etmediğini, hepsinin bir hikmeti olduğunu bildirir. Bu olaylar birbirinden farklı olduğu için وَمَا كُنْتَ‘lerle birbirine atfedilir. Farklıdırlar ama aynı gaye için oluşmuşlardır.
- Şahitler/الشَّاهِدِينَ kurallı erkek çoğul getirilmiş, kimler kastediliyor?
Uygar topluluklarda olaylar yazıya alınır, gelecek nesillere intikal ettirilir. Bu yazıyı yazanlar çağlarının şahitleridir. O halde bugünün medya mensupları bu şahitlerin cemaatidir. Osmanlılar bunlara “vakanüvis” derlerdi. Bugün ise bunlar muhabirlerdir, yazarlardır, sunuculardır. O tarihten beri anlatılarak ve yazılarak bugüne gelinmiştir.
Yöneticilerin kendi tarihlerini istedikleri gibi yazma kuralı yoktur. Bugün “basın özgürlüğü” diyorlar, şeriatta ise basın değil yazar özgürlüğü vardır. Her şeyin yazılması serbest olacaktır. Yanlış da doğru da yalan da yazılacaktır. Sonra gelenler bu yazılanlara dayanarak yanlışları doğrulardan ayırıp gerçek tarihi ortaya koyacaklardır.
Musa’nın görevlendirilmesi de bu şahitlerin şehadetiyle sabit olacaktır. Görevlendirmeyle şehadet ayrı şeyler olduğu için وَ ile atfedilmiş ve كُنْتَ مَا tekrar edilmiştir.
- مِنَ الشَّاهِدِينَ deki şahitler kimlerdir?
مَا كُنْتَ مِنْ kelimesiyle başkanların yazarlardan olmadığı hükmü çıkar. Yapan yazmaz. Biz herkese defter veriyoruz, aldıklarını verdiklerini, yaptıklarını o defterde yazarlar. Sonra kooperatifin muhasipleri onları bilgisayara geçirir. Öyleyse bugünkü muhasipler de şahitlerdendirler. Hiç kimse kendi borç ve alacaklarını kendisi muhasebeye geçiremez. Buradan şu çıkar ki, muhasiplerin muhasipleri başkalarıdır.
- Musa şahitlerden değil, şahitler ayrı resuller ayrı mıdır?
Evet, resuller tarihi yaparlar, şahitler tarihi yazarlar. Yapan yazmaz. Ayrıdırlar.
- “Siz nâsa şahitler olasınız, resul de size şehid olsun diye…” ayeti (2/143) ile buradaki “Değilsin” ifadesi nasıl telif edilecek?
Muhasebedeki kayıtlar borçlu ve alacaklıların borç ve alacaklarını tespit eder. Gerektiğinde onlara bilgi verirler. Mahkemedeki şahadetler ise yazarlar değil, yaşayanlar üzerinde yapılır. Soruşturmacılar belgelere bakmazlar, soruşturmacılar belgeleri taşıyanları dinlerler ve belge taşıyanlar onlara gösterirler. Yani başkan kayıtları kendisi tutmaz ama sonra gerektiği zaman kayıtları soruşturmacılara o ibraz eder.
- Aşağıdaki kavramları inceleyiniz.
- شهد-قضي )QWY-ŞHD(
‘Kaza edenler’ iş yapanlardır. ‘Şehit olanlar’ işi kontrol edenlerdir. Herkesin kendisinin yaptığı işin ürününü önce kontrolörlere kabul ettirmesi ve ondan sonra ambarlara teslim etmesi gerekir. Artık mallardaki sorumluluk kontrolöre aittir.
- جنب-ءسوESV-CNB(
Usve/أُسْوَة örnek demektir. Canib/جَانِب ise yan demektir. Nasıl bir dağın cenbinde yerleştiği zaman o sana etki etmezse usve de dağ gibidir sana etki etmez. Sen kendin onu örnek alırsın.
- ءمر-غرب(ĞRB-EMR)
غَرْب Güneş’in battığı yerdir, batmasıdır. Günlük faaliyetlerin sona erip gece toplantılarının başladığı zamandır. Günde 5 defa toplanıp namaz kılmanın yanında cemaat akşam namazından sonra toplanır, işleri görüşür, istişareleri yapar ve ondan sonra yatar. Bu görüşme zamanı kışları uzun, yazları kısa olur. İşler böylece yürütülür. Mağribin işlerle ilgisi böylece temeldendir. Bunun için eşleştirilmiştir.
- إِلَى-إِذْ (EiÜ-EiLAy)
إِذْ geçmişe işaret eder. Bir kıssa anlatıldığı zaman إِذْ ile başlarsınız. “Hani bu böyle olmuştu ya” dersiniz. إِلَى ise gelecekte gidilecek yeri gösterir. Geçmişten geleceğe kıssa edilir. Geçmişi anlatırsınız o bilgilere dayanarak gelecekte olacakları söylersiniz. إِذْ ile إِلَى arasında bu ilişki vardır. Bunun için eşleştirilmişlerdir.
- مِنْ-بِ (Bi-MiN)
بِ ve مِنْ ikisi de başlangıcı gösterir. مِنْ‘de مِنْ‘den önceki durum ile مِنْ‘den sonraki durumlar arasında sadece mekan ve zaman farkı vardır. Bunlar arasında bir ilişki yoktur. إِلَى‘da ise بِ‘den önceki بِ‘den sonrakine sebeptir etkisi vardır, bunu karşılaştırmamız için eşleştirilmiştir.
Öz Türkçe ile:
“Ve Musa’ya işleri yüklediğimizde sen batının yanında değildin, soruşturanlardan da değildin.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve Musa’ya emri kaza ettiğimizde sen garbiyyi canibinde değildin ve şahitlerden de değildin.”
وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ إِذْ قَضَيْنَا إِلَى مُوسَى الْأَمْرَ وَمَا كُنْتَ مِنَ الشَّاهِدِينَ (44)
***
وَلَكِنَّا أَنْشَأْنَا قُرُونًا فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ وَمَا كُنْتَ ثَاوِيًا فِي أَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا وَلَكِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ (45)
VaLAKinNAv EaNŞaENAv QuRUvNan Fa TaOAvVaLa GaLaYHiMu eLGuMuRu Va MAnKuNTa ÇAvVıYan FIyEaHLi MaDYaNa TaTLUv GaLayHiM EAvYAvTiNAv Va LAvKinNAv MuRSiLIyNa
“Velakin karnları biz inşa ettik. Onların üzerinde ömür tetavül etti. Medyen ehli içinde savî olmamıştın. Ayetlerimizi tilavet etmiyordun. Velakin biz mürsilin olduk.”
وَلَكِنَّا أَنْشَأْنَا قُرُونًا فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ وَمَا كُنْتَ ثَاوِيًا فِي أَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا وَلَكِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ |
كُنَّا كُنْتَ أَنْشَأْنَا تَطَاوَلَ | تَتْلُو آيَاتِنَا | ثَاوِيًا قُرُونًا | أَهْلِ مَدْيَنَ | الْعُمُرُ مُرْسِلِينَ | لَكِنَّا لَكِنَّا عَلَيْهِمُ عَلَيْهِمْ | وَوَ وَ فَ فِي مَا |
2+2 +(1+1) + 2+2+(1+1) 2+2+ (3+1)+2=22 |
أَنْشَأْنَا- تَطَاوَلَ آيَاتِنَا- تَتْلُو ثَاوِيًا- قُرُونًا أَهْلِ- مَدْيَنَ الْعُمُرُ- مُرْسِلِينَ وَ – فَ فِي - مَا |
NŞE-OVL EYY-TLV ÇVY-QRN EHL-DYN GMR-RSL Va-Fa FIy-MAv |
- وَلَكِنَّا nereye atfedilir?
مِنَ الشَّاهِدِينَ e atfedilir. ‘Sen şahitlerden değildin ama biz onları yaptık’ demektir. لَكِنَّا, كَانَ لَا den dönüşmüştür. وَلَا كَانَ كَانَ şeklindedir. ‘Öyle olmadı, böyle oldu’ demektir. Sondaki كَانَ hazf edilmiş وَلَا da başa alınmıştır. لَكِنْ ve لَكِنَّşeklinde kullanımı vardır. Buna göre manalandırılır.
- لَكِنَّا kelimesine zamir eklenir mi?
Kur’an’da وَلَكِنَّكُمْ, وَلَكِنَّهُمْ, وَلَكِنَّهُ, وَلَكِنِّي geçer. لَكِنْ‘e zamir eklenmez ama لَكِنَّ‘ye zamir eklenir. Burada نَا zamiri eklenir. ‘Senin bir dahlin yok, biz yaptık’ anlamında vurgu yapılır.
- لَكِنَّا nın buradaki manası nedir?
“Bütün geçmişteki bu olayların hepsi bugün sana verdiğimiz görevin yerine gelmesi içindir. Onları sen hazırlamadığın gibi şimdi de bu görevi sen hazırlamadın. Biz sana tevdi ediyoruz.” diyor.
Bunun bugün bize çok önemli ihtarı vardır. “Eğer Yenibosna’ya gelmiş ve çalışmalara katılmışsan, eğer Aydın’a (1969 yılındaki milletvekili seçimlerinde) gelip de Süleyman Karagülle’nin konuşmalarını dinlemişsen, sonra da Cumhurbaşkanı olmuşsan, bunları sen kendin yapmadın, seni 1969’daki seçimlere biz gönderdik. S. Karagülle’yi biz konuşturduk. Biz seni Cumhurbaşkanı yaptık. Bizim takdirimiz var. İşçilik sisteminden ortaklık sistemine geçilecektir. Buna göre görevinizi bileceksiniz ve görevinizi yapacaksınız.” diyor. Bunu herkese söylüyor. Karagülle’ye de Akdemir’e de. “La ta’cel” gibi bahaneler olmasın, diyor.
- “Ca’l ettik”, “halk ettik” demiyor da, “inşa ettik” diyor, neden?
“Ca’l etmek” demek, mevcut olan bir şeyi görevli kılmak demektir.
“Halk etmek” ise malzemeleriyle bir şeyi yapmak demektir.
“İnşa etmek” ise mevcut malzemeleri kullanıp parçaları üretmeden birleştirip yapıyı yapmak demektir.
O halde Allah görevlileri, Peygamberleri ve bizi özel olarak yaratmadı. Biz sıradan insanlarız. Sadece özel eğitimle bugünkü duruma geldik. Şimdi birleşip yeni düzenin oluşması için gerekli görevi yapmakla mükellefiz. Özel yetiştirildiğimiz için ca’l değildir, özel yaratılmadığımız için de halk değildir. Buradaki “inşa” kelimesinin ne kadar derin anlamı olduğunu görebiliriz.
- قُرُون ne demektir?
قَرْن boynuz demektir. Boynuzlardaki çizgiler hayvanın yaşını gösterir. Aynı zaman içinde yaşayanlara “akran” denir. Allah insanlık için yılları bölmüştür. Öncelikle biner yıl birer dönemdir. 300-350 yıl arası dönemler gelişme, yaşama ve yaşlanma dönemleridir. Bunun toplamı uygarlıkların ömrüdür. Bunun dışında 100 senede birim oluşturur, binin onda biridir. İnsanın nominal ömrüdür. Bunun 3’te 2’si küçüklük ve yaşlılıkta geçer. Her 33 seneye bir قَرْن hükmeder. Bizim neslimiz 20. yüzyılın üçüncü döneminde iktidar olmuş. Erdoğan’ın ve Akdemir’in nesli 21. yüzyılın 1. 3’te 1 döneminde iktidar olmuş. Yenibosna’da ve Akevler camiasında bugün seminere devam edenler 2033 ile 2066 yılları arasında iktidar olacak yahut etkili olacaklardır.
- عُمُر onlar üzerine tetavül etti diyor, ne demektir?
“Tetavül etmek” demek karşılıklı uzamak demektir. Onlar yaşlarını tükettiler yaşlar da onları tüketti. Zamanla yarıştılar.
Bazı kimselerin ömürleri uzar. İki قَرْن arasında köprü olurlar. İktidarda olanların daha uzun ömür yaşadıkları görülür. ABD Başkanı Biden 80 yaşında. Yaşı geçmiş ama etkisini devam ettirmektedir. Demek ki bazı görevlilerin yaşları uzatılır ve iki dönemin etkili kişileri olurlar. Burada bu hususa işaret edilir.
Bunun üzerinde henüz araştırmalar yapılmamıştır.
- Burada فَ harfi ne harfidir?
قَرْن‘ları inşa ederken özellikle uygarlaşmayı gerçekleştiren قَرْن‘larda yöneticiler yaşlı olurlar. Mustafa Kemal önce ölmüş, kendi neslini bile tamamlayamamıştır. Hâlbuki İsmet İnönü’nün ömrü uzun olmuştur. O sayede Cumhuriyet yönetimi yerleşmiş ve gelişmiştir. İnönü’nün Cumhuriyete hizmeti Mustafa Kemal’den fazladır. Kenan Evren de uzun yaşamıştır. Buradaki فَ harfi yeni uygarlığın gereği olarak ömrün uzatıldığına işaret etmektedir. Biz böyle anlıyoruz. Böyle anlamak istemeyenlerin nasıl anladıklarını anlamak isterim ama konuşmuyorlar.
- Neden عُمُر aleyhlerine oluyor?
Açık misalini İsmet İnönü’de görmek mümkün. Uzun zaman yaşayınca inkılaplar başarılmış olur ama inkılaplar da inkılapları yapanları yıpratır. Bugün Kenan Evren’in yaptığı anayasa sayesinde devletimiz ayaktadır. İslam âlemine onun görevi döneminde dönmüş bulunuyoruz ama bugünkü iktidar onu mahkemelerde süründürmüş ve şimdi de ona iyi gözle bakmamaktalar. Uzun ömürleri onları, iyilik ettikleri kimselere karşı kötü duruma düşürmüştür.
- Uzun ömrün hikmeti nedir?
Uzun yaşayanlar iki nesli birleştirirler. Böylece topluluğun tarih bilinci daha fazla gelişir. Bugün yaşayan yaşlılar sayesinde Cumhuriyet inkılapları yavaş yavaş gelişerek değişmektedir. İnkılaplar yapıldıktan sonra geri dönüş olmaz. Başkanlık sisteminden geriye dönemeyiz. Yapılacak iş başkanlık sistemini yararlı hale getirmek, onun imkânlarından yararlanarak zararlarından korunmaktır. Bugünkü başkanlık sisteminden daha ileri bir sistem bulunduğu takdirde ona geçilir. Sular geriye akmaz. Zaman geriye dönmez bir akış içindedir.
- ثَاوِيًا ne demektir?
بَيْت yapıdır, مَسْكَن ailenin kaldığı dairedir, مَثْوَى ise kişinin ve eşlerin uyudukları odadır. حُجْرَة de oda demektir. مِحْرَاب evde misafir kabul yeridir. غُرْفَة kattır. ث düzenleme demektir, mobilya anlamındadır. و beraberliği, ي kolaylığı ifade eder.
- Neden وَمَا كُنْتَ tekrar edilmiştir?
Başka başka olaylar anlatılır. Burada şuna işaret edilir. Birincisi, herkes görev alanında faaliyet göstermelidir. Peygamberler de öyledir. Son Peygamber de yalnız Araplara başkanlık yapmıştır. Musa Peygamber de yalnız İsrail oğullarına başkanlık yapmıştır. Nebi olarak, resul olarak, usve olarak tüm insanlığa gönderilmişlerdir ama başkan olarak yalnız kendi kavimlerine başkanlık etmişlerdir. “Sen onların içinde savi olmadın” demekle “Onlara görevli değildin, başkalarına da görevli olmayacaksın.” demektir. Herkes kendi topluluğunun içinde görevlidir. Devletler din devletleri değil, ulus devletleri olarak oluşurlar ve Kur’an’a ulus olarak muhataptırlar. Kur’an’ı görevliler Arapça okuyup Türkçe yorumlarlar, kendi topluluklarına Türkçe hitap ederler. Seminerleri bunun için Türkçe yapıyoruz. Allah bize Arapça telifler yapma gücünü vermedi. Bu da O’nun takdiridir. Siz de öylesiniz. Arapça bilen ve Arap olan Şamil Şahin’in seminerlerimize katılmasını çok arzuladık. Kendisi de Akevler içinde yaşamaktadır ama seminerlere katılmıyor. Demek ki bu da Allah’ın takdiridir. Akevler semineri Türklerin yorumu olacaktır, Türkçe olacaktır.
- مُرْسِلِينَ in mefulü zikredilmez. Kim irsal edilir?
Özellikle Medyen zikredilir. Medyen sünnet uygarlığının sona erdiği kenttir. Oraya Şuayip Peygamber gönderilir. Bize göre Musa’yı yetiştiren de Şuayip Peygamber’dir. Musa Mısır’da kuvvet medeniyetinin, Medyen’de ise hak medeniyetinin eğitimini alır. Bunun peygamber olmaması az muhtemeldir. Bu peygamberin Şuayip olup olmaması tartışılabilir. Musa’nın kıssasında Şuayip’in adı geçmez. Çünkü Şuayip sünnet uygarlığının son dönemini yaşamış ve peygamberlik görevi, hayatıyla son bulmuştur. Kitabî uygarlığın ilk peygamberi Musa’dır. O sebeple Musa’nın yanında Şuayip’in ismi zikredilmez.
Buradan şu kuralı da çıkarabiliriz: Birisi bir adla görevde meşru olmuşsa, halk o adla o görevliyi anlıyorsa başka işler ile başkanlık görevi dışındaki işlerde o isimle anılmaz.
- Burada görevlilerin görev alanlarına nasıl işaret eder?
Her görevli kendi görevli olduğu çevre içinde görevlidir ve görevli olduğu zaman görevlidir. Çevresinin dışında veya görevli olmadığı zamanlarda diğerlerinden farkı yoktur, onlardan biridir. Taziz etmek görevli yerler içindir.
- Musa Mısırlılara görevli midir?
Musa Mısırlılara görevli değildir. Çünkü Musa onlardan değildir. Firavundan ona tabi olmasını istemez. Sadece “İsrail oğullarını bana kat.” der.
Bugün Türkiye’de yaşayan ve “Ben Türküm” diyen herkes Türk kabul edilir. Dolayısıyla bunlardan hepsinin kamu görevine gelme ehliyetleri vardır. Osmanlılarda azınlık sınıfı var olmuştur. Üzülerek söyleyelim ki hala bu sınıf mevcuttur. Müslümanların yapamadığı birçok işleri onlar yapabilirler. Lozan Anlaşması ve uluslararası garantileri vardır. Adil Düzen iktidar olunca Müslim veya Mümin olma ellerindedir. İmtiyazlı haklardan vazgeçer ve askerlik yaparlarsa (ki yapıyorlar) onların bizden farkı olmaz, tüm görevlere talip olabilirler.
- Aşağıdaki kavramları inceleyiniz.
- طول-نشء (NŞE- OVL)
طُول uzun demektir. نَشْء ise inşaat demektir.
Ekonomide iki denge vardır. Kısa dönem dengesi ve uzun dönem dengesi. Kısa dönem dengesi ambardaki stoklara göre oluşturulur. Oysa uzun dönem dengesi kısa zamanda yapılamadığı için denge stoklara göre değil artan zamana göre oluşturulur. İnsanlar önce günlük ihtiyaçlarını temin ederler. Artan zamanlarını inşaatta değerlendirirler.
طُول kelimesini artan zaman olarak değerlendirirsek inşaat artan emekle yapılır demiş oluruz. Adam Smith “Artan mevduatla” der. O gün için doğru olan bu kural bugün halkın elinde mevduata koyacak nakit kalmadığı için çalışmaz. Biz; yatırım, yapılaşma artan emekle yapılır deriz. Ayet buna işaret eder.
- ءيي تلو- (EYY-TLV)
Ayet açık işaretlerdir, trafik levhalarıdır, tabelalardır. Bunlar gidilecek yolu veya içeride olanları tilavet ederler. Gerçek olup olmadığını bugün kamu kontrol etmektedir.
Adil Düzen’de bu kontrolü muhasebe yapar. Muhasebede levhanın bulunduğu her yerin hesabı vardır. O yere giren mallar ile çıkanlar da kayıtlıdır. İçinde bulunanlar da bilinir. Kontrolörler her zaman denetleyebilirler. Denetlerler çünkü o mallardan onlar sorumludurlar.
- قرن-ثوي (ÇVY-QRN)
مَثْوَى yatak odasıdır. Mecazi manada onların içinde bulunma demektir. Kur’an’da مَثْوَى geçer. Sadece burada ثَاوِيًا olarak geçer. “Sen onlardan değildin” anlamında “Onların içinde oturmuyordun” demektir. Buradan bir yere yönetici olmak için tebliğci olabilmek için orada yerleşmiş olmak şartı getirilir. Bir yere vali tayin edecekseniz onlardan birisini tayin edeceksiniz. Onların içinde yaşamayan kimse o ile/vilayete vali olamaz.
- ) دين-ءهل EHL-DYN(
أَهْل demek bir yerde yaşamaya alışmak veya bir mesleği yapmaya alışmış olmak demektir. مَدِينَة beraber yaşamaya alışmış kimselerin yaşadıkları yer demektir. Köylerde, özellikle Karadeniz’de evler birbirinden uzaktadır. Herkes bağımsız, özgür olarak yaşar. Oysa kentlerde evler yan yanadır ve insanlar ancak o topluluğun içinde yetişirlerse uyum sağlayabilirler. Bundan dolayıdır ki bugün bile vatandaş olmak için 3 sene gibi bir zaman şartı getirilir.
- ) رسل-عمرGMR-RSL(
Ömür yaştır, resul ise görevli başkandır. Başkanlık sınırlıdır, belli yaşlar arasında başkan olunabilir. Başkan olabilmek için Adil Düzen Anayasasında 50 yaş belirlenmiştir. 40 yaş Kur’an’da vardır. 50 yaş ise 10 senelik staj yaşıdır. Bir mesleği yapmaya başladığınızda ancak 10 sene o mesleği yaparsanız usta olmuş olursunuz. Görevin son yaşı da 63’tür. 1+2+4+8 +16+32=63 olarak belirlenir. Her sınırın bir toleransı vardır. 100/3*2=67’ye kadar yeni başkan seçilmelidir. Bu en çok 70 yaşına kadar uzayabilir. Bunların hepsi Kur’an’ın belirlediği yaşlardır. Biz bunlardan uygun olanı seçip içtihat yaparız. İcma olursa ona uyarız. İcma olmazsa başkan bu yaşı kendisi tayin eder.
- فَ-وَ (Va-Fa)
وَ tertibi içermeyen atıf harfidir. فَ tertibi içeren atıf harfidir. Kur’an’da birçok hükümler bu ikisine dayanır. Çok yerde de eşleştirilirler.
- فِي -مَا (FIy-MAv)
مَا nefi edatıdır. فِي zarf harfidir. Zarf çerçeveyi çizer dışarıya çıkamazsınız demektir. مَا ise olumsuzluğu ifade eder, devam edemezsiniz demektir. İkisinde de benzer sınırlamalar vardır. Belirsizlik, ortak vasıflarıdır.
Öz Türkçe ile:
“Velakin soyları oluşturduk. Yaş onların üzerine uzayıp gitti. Sen Medyenliler içinde yerleşmiş değildin. Onlara kanıtlarımızı aktarmıyordun. Biz göndericiler olduk.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Velakin karnları biz inşa ettik. Onların üzerinde ömür tetavül etti. Medyen ehli içinde savî olmamıştın. Ayetlerimizi tilavet etmiyordun. Velakin biz mürsilin olduk.”
وَلَكِنَّا أَنْشَأْنَا قُرُونًا فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ وَمَا كُنْتَ ثَاوِيًا فِي أَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا وَلَكِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ (45)
***
وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ إِذْ نَادَيْنَا وَلَكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ (46)
Va MAvKuNTa BıCavNıBı EoOUvRı EiÜ NAvDaYNav Va LavKın RaXMatan MiN RabBiKa LiTuNÜiRa QaVMaN MAv EaTAyHuM MiN NaÜİyRin MiN QaBLiKa LaGalLaHuM YaTaÜakKaRUvN
“Ve nida ettiğimizde Tur’un canibinde değildin. Velakin Rabbinden rahmet olmak üzere senin kablinde kendilerine nezir ityan etmemiş bir kavme tezekkür etsinler diye inzar etmen için (irsal edildin).”
وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ إِذْ نَادَيْنَا وَلَكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ |
كُنْتَ نَادَيْنَا أَتَاهُمْ | تُنْذِر يَتَذَكَّرُونَ | نَذِير ٍ رَحْمَةً قَوْمًا | الطُّورِ جَانِبِ | رَبِّكَ قَبْلِكَ | لَكِنْ لَعَلَّهُمْ | وَ وَ مَا مَا إِذْ مِنْ مِنْ مِنْ بِ لِ |
(3+2)+(3+2)+(2+2)+(2+2+1)+(2+2+1)=24=16+8 |
كُنْتَ- نَادَيْنَا أَتَاهُمْ- يَتَذَكَّرُونَ رَحْمَةً- قَوْمًا الطُّورِ- جَانِبِ رَبِّكَ- قَبْلِكَ لَكِنْ- لَعَلَّهُمْ إِذْ- لِ مِنْ- بِ |
KTB-NDV ETY-ÜKR RXM-QVM OVR-CNB RBB-QBL LAvKiN-LaGalLaHuM EiÜ-Li MiN-Bi |
- Buradaki وَمَا كُنْتَ kaçıncı kez gelir?
وَمَا كُنْتَ burada dördüncüdür.
Birincisinde; Musa’ya ateş olarak görülen Rab ona görev verir.
İkincisinde; başkanın şahitlerden (muhasiplerden, muhabirlerden) olamayacağı ifade edilir.
Üçüncüsünde; başkanın topluluğun içinden olması gerektiğinden bahseder.
Burada ise dördüncü olarak “Tur’un canibinde nida edilmesi” anlatılır. Her biri ayrı olaydır. Bu sonuncusundaki nida sünnet döneminin sona erip kitap döneminin başladığı tarihi ifade eder. Topluluklar artık yasalara uyacaklardır. Kişilerin yönetime katkıları gittikçe sınırlanır. Kur’an’ın nüzulüyle kemale erer. İçtihat sistemi insanları özgür kılar. Uygulama ise ancak 21. yüzyıldan itibaren gerçekleşecektir.
- وَمَا كُنْتَ ile yapılan tasnif nedir?
Peygamberlere melekler gelir, vahyi onlar ulaştırırlar. Oysa Musa’ya Allah ateş olarak görünüp kendisi hitap eder. Sonunda da Tur Dağı’nda İbrahim Peygamber’den kalma levhaları Musa’ya verir. Kitabî dönem böyle başlar.
Arada iki olay daha anlatılır.
Biri, kitabî düzenin özelliği olan yönetimin kurumlara doğrudan emir verememesi, herkesin kitaba göre hareket etmesi kuralıdır.
İkincisi ise görev alanlarının bölüşülmesidir. İnsanlık ülkelere, ülkeler illere, iller bucaklara ayrılır, bunların resulleri yani başkanları olur ve onlar bağımsız olurlar. Yani kişiler özgür olduğu gibi iç içe topluluklar da özgürdür. Böylece bu ayetler Adil Düzen yönetiminin ana ilkelerini ortaya koymuş olurlar.
- Nelere işaret edilir?
Özellikle sorumluluğun yargıya karşı olduğuna, bir de sorumluluğun yetki alanı içinde olacağına işaret edilir.
- Tur’da kime hitap edilir?
Tur Dağı’nda Musa ile beraber 70 İsrail oğulları mensubu gider ve 30 gün orada eğitime tabi tutulur, eğitim tamamlanmadığı için 10 gün daha uzatılır.
Burada ne yaparlar?
Önce İbrahim Peygamber’in tablet üzerinde çivi yazısıyla yazılan kitabelerini bulup çıkarırlar. 70 kişi içinde çivi yazısını okuyan birisinin olması mümkündür. Bilen yok idiyse melek onlara öğretmiş olabilir. Bu 70 kişi çivi yazısını 40 günde öğrenir. Bu süre bize yazıyı öğrenme zamanını da belirlemiş olur.
Sonra bunlar çadırlarının kurulduğu yere gelirler ve burada kitabî medeniyetin temellerini atarlar. 70 kişi önemlidir. Bir köy, bir semt ortalama 100 aileden oluşur; 70 kadar olduklarında yeni düzen kurulmaya başlanır. Ancak bu 70 kişi seçkinlerden oluşmalıdır.
Bizim İzmir’de yaptığımız hata şudur. Bin kişi olmadan ve onlar içinden 70 aile seçilmeden bunlar olmuş gibi işe başladık. İnsanlar baştan katılmışlar ama sonra herkes ayrılıp cari sistemde çalışmaya başlamıştır. Bu ayrılanlardan hemen hepsi bizimle irtibatı kesmemiştir. Dostluklarımız karşılıklı sevgi ve saygı çerçevesinde hemen hepsiyle devam etmektedir. Demek ki hata bizdedir.
Biz eğer bu hatamızı düzeltirsek ve Yalova’da en az 70 ailelik bir semt oluşturabilirsek, bütün bizden ayrılan kardeşlerimiz tekrar bize dönecekler ve Adil Düzen’i uygulayacaklardır.
- Turun canibinde olmak ne demektir?
Tur’un eteğinde olmak demektir. جَنْب yan demektir. Bitişik yan anlamındadır. Tam tepesine çıkmamışlar ama çok aşağılarda da değillerdir. İnsanın cenbi ayaklara göre yüksekliğinin yarısının üstündedir. Baş da dâhil değildir. O halde dağın cenbi ne aşağı eteklerdir ne de zirvesidir. Demek ki İbrahim Peygamber tabletleri burada gömmüştür.
- Kime nida edilir?
“Musa’ya vahiy ettik” demiyor da “Nida ettik” diyor ama “Musa’ya nida ettik” demiyor. Demek ki 70 kişi de nidayı duymuş. Musa’nın peygamberliğine yanındaki 70 kişinin tam kani olup şahit olması için ilahi ses yanındakilerin de duyacakları şekilde gelmiştir. 40 günlük eğitimde o ses rehber olmuştur.
Bugüne gelirsek, Yalova’da 100 lojmanlı işyeri apartmanını yapıp en az 70 ortak oraya taşınırsa biz de Tur Dağı’na çıkmış gibi oluruz. Bu 70 ortağı bulmayı Musa’nın 70 arkadaşını bulması usulüyle yapacağız. Biz mi onları davet edeceğiz, yoksa onlar kendiliğinden mi gelecektir? Bu husustaki görev ve yetkilerimiz nelerdir?
Ben şimdi daha evvel Yenibosna derslerine katılan hatta Yalova’da ortak olarak iş yapan gençleri ısrarla çağırıyorum. Doğru yapıp yapmadığım, yoksa görevim olmayan işe girişip girişmediğim hususu Musa’nın Tur’a çıkması kıssasıyla ortaya çıkacak ve öğrenmiş olacağız.
- Merkez semtini nasıl kuracağız?
Musa 70 kişiyle Tur Dağı’nda eğitim yaparken sadece Musa değil hep birlikte nidayı duyuyorlar ve birlikte öğreniyorlar.
Biz de 100 lojmanlı işyeri apartmanlarında hep birlikte Kur’an semineri yaparak Kur’an’ın hükümlerini öğreneceğiz. Kur’an bize nida edecek. Dersler her katta ayrı ayrı yapılacak, haftada bir gün çatı katında toplu olarak bir araya gelinerek işler istişare edilecek ve orada alınan vahiyle semt oluşturulacaktır. Tek başına bir semt değil, 10 semtin merkez semtinde oluşturulacaktır, demektir. Her semt bin dönüm üzerine kurulacaktır. 10 semt on bin dönüm üzerinde kurulmuş olacaktır.
Böyle bir yeri hazineden kiralamamız gerekir.
Önce örnek olacak bir apartman yapacağız.
Sonra 10 apartmanı tamamlayacağız.
- Buradaki وَلَكِنْ neleri istisna eder?
Rabbinden sana rahmet olarak nida edilir. نَادَيْنَا‘dan istisna edilir. Yani “Sen hitap etmedin, biz nida ettik.” der.
- Rahmet olarak Tur’da indirilen Tevrat mıdır, Kur’an mıdır?
Tur canibinde indirilen Tevrat’tır ama “Rabbinden” denir. Yani Tevrat o zaman Musa’ya ve arkadaşlarına indirilir ama şimdi biz ondan yararlanıyoruz.
Tevrat bize indirilmediği halde biz ondan nasıl yararlanıyoruz?
Tevrat Kur’an’ın, Kur’an gelmeden evvel örnek bir uygulamasıdır. Biz Kur’an’ı ancak Tevrat’ın uygulamasıyla anlayabiliyoruz. Tevrat, Kur’an gelmeden önceki uygulamadır. Sünnet ise Kur’an geldikten sonraki uygulamadır. Biz Kur’an’ı gerçek manasıyla Tevrat (İncil de dâhildir) ve sünnet (sahabelerin icması dâhildir) ile anlayabiliyoruz. Onun için رَبِّكَ kelimesini zikreder.
- لِتُنْذِرَ deki ت kime işaret eder?
Buradaki ت Kur’an’ın Resulüne ve bugün de Adil Düzen çalışanlara hitap eder.
Adil Düzen çalışanları demek, ikinci Kur’an uygarlığının kredileşmeli ortaklık sistemi için ve uygarlığının kurulması için çalışan kimseler demektir. Yani bize/size hitap eder ve her birimize ayrı ayrı görev verir.
- Kendilerine نَذِير gelmeyen kavim kimlerdir?
Bu kavim bundan 1400 sene evvel Kur’an’ı ilk defa hayata geçirmiş Arap topluluğudur. Onlara daha evvel aslında İsmail Peygamber gelmiştir. Ancak, İsmail Peygamber’in görevi Arap topluluğuna şeriatı getirmek değildi. Mısır’da Yusuf Peygamber ne ile görevli idiyse İsmail Peygamber de Mekke’de onunla görevliydi. Yusuf Musa’yı, İsmail Muhammed’i yetiştirmiştir.
Şimdi ise bugün Türk Milletine bizden önce bir nezir gelmemiştir. Bediüzzaman Risaleleri ile insanları şeriat düzenine değil, Kur’an’a, O’na iman etmeye çağırmıştır. Adil Düzen çalışanları ise Türk Milleti’ni Kur’an düzenine çağırır. Bundan evvel Kur’an çalışanları bir düzen ortaya koymazlar, sadece bin sene evvelki Kur’an düzenine davet ederler. Bugün bütün dünyada yapılan Kur’an çalışmaları hep bu yöndedir.
Akevlerin Millî Görüş ile Adil Düzen çalışmaları, ikinci Kur’an uygarlığının gerçekleşmesinde Kur’an’ı yeniden yorumlama esasına dayanır.
Kur’an diliyle ve yorumuyla hiç değişmeden bugüne gelmiştir. Onları öğrenecek ama onların dediklerini ve içtihatlarını uygulamayacak, kendi içtihadımızla yeni düzeni kuracağız. Kur’an’da denir ki: “Onların kesp ettikleri onlara aittir. Sizin kesp ettikleriniz size aittir. Onların amellerinden siz sorumlu değilsiniz.” (Bakara, 2/134). Yani “Onların içtihatlarından siz sorumlu değilsiniz” der. Biz bizim içtihatlarımızdan sorumluyuz.
- Mısırlılara نَذِير gelmemiş midir?
Araplara İsmail Peygamber geldiği gibi Mısırlılara da Yusuf Peygamber gelir. Ancak Musa Peygamber Mısırlılara değil, İsrail oğullarına peygamberdir. İsrail oğullarının da cahiliye dönemleri yoktur. Bu ayet doğrudan Araplara ve Türkiye’ye hitap eder.
- Araplara نَذِير gelmemiş midir?
Araplara da نَذِير gelmemiştir. İsmail Peygamber Araplara değil, Kureyşlileri oluşturmaya gelmiştir. Kureyşlilerin peygamberi vardır ama o peygamber Kureyşlilere نَذِير değildir. Araplar cahiliye döneminde yaşamaktadır.
Bugün de ortaklık düzenini anlatan hiçbir نَذِير gelmemiştir. Bunun ilk tebliğcileri Türkiye’de var olmuştur. Bundan sonra diğer uluslarda da kendi içlerinden Akevler benzeri kuruluşlar oluşacak, onlar orada üçüncü binyıl uygarlığının kurucuları olacaklardır.
Burada önemli olan kavim/ قَوْمkelimesidir. Yani Türkiye’de Türkler inkılap yapacak ama dünyadaki inkılapları Türkiye’dekiler yapmayacak, her kavmin kendi nezirleri olacaktır.
- قَبْلَكَ demez de, مِنْ قَبْلِكَ der neden?
مِنْ kelimesi قَبْلَ yi bitiştirir. Yani “Senden önce hiç gelmedi” anlamı çıkmaz. “Senden hemen önce gelmedi” demektir. Bu ifadesiyle Mısırlılara Yusuf’un, Araplara da İsmail’in geldiğine işaret vardır. Bizim millete de daha önce Selçuklulara ve Osmanlılara nezirler gelmiştir demektir. Cumhuriyet yönetimine Adil Düzen’den önce düzen olarak bir uyarıcı olmadığına işaret vardır.
- Bu ayet bize hitap eder mi?
Bu ayet özellikle bize hitap eder.
Birinci Kur’an uygarlığında bugünkü haberleşme ve ulaşım imkânları olmadığı ve sanayi gelişmediği için ilimde Kur’an’ı uygulayabilecek seviyeye ulaşılmamıştır. Dolayısıyla ortaklık düzeni ile ilgili fıkıhta mikro düzeyde örnekler varsa da bir düzen şeklinde düşünce yoktur.
“Adil Düzen” ve “Ortaklık ekonomisi” ilk uyarıdır.
- Zamanımızın Tur’u neresidir?
Halife Osman zamanında toplanmış olan Kur’an altı nüsha yazılır ve değişik ülkelere gönderilir. O altı nüshadan pek çok nüsha çoğaltılır. Bugün dünya kütüphanelerinde ve bazı kimselerin kütüphanelerinde bunların nüshaları mevcuttur. Karbon 14 ile yaşları tespit edilebildiği gibi yazı stilleri ile de yaşlar tespit edilebilir. Hatta ilk hareke verildiği zaman harekeler başka renk ile gösterilir. Demek ki ilk harekenin çıktığı dönemde yazılmıştır onlar.
İşte bunlar bizim için Tur Dağı’ndaki levhalardır.
Bizim Tur Dağı’mız kütüphanelerdir. Önce bunlar bugünkü teknolojiyle bilgisayarlara alınmalı, ondan sonra da bu nüshalarda ihtimaliyat tekniğiyle yaşları tespit edilip Kur’an’ın Osman zamanındaki yazılış şekli ilmi metotlarla ortaya konmalıdır. Buna şunun için ihtiyaç vardır: Hadislerin iki yüz sene sonra yazılmasını ileri sürerek Kur’an’ın indiği dönemin de tarihi olmadığını iddia edenler vardır. Sam Adian (İsmail Aydın) bunlardandır. Kur’an’ın ilahi bir kitap değil, kişinin de değil, zaman içinde kolektif olarak oluşan bir kitap olduğu hususundaki Sermaye’nin iddiasının geçersizliğini kesin ilmi delillerle ispat etmemiz için bu çalışmayı yapmalıyız.
- Bizsiz onlara ne zaman nida etmiştir?
Musa ve arkadaşlarına denizi geçtikten sonra nida etmiştir.
Biz o zaman orada yoktuk. Bugün de Kur’an’ın yazılı ve basılı metinleri bize kadar ulaşmıştır. Biz bugün o yazılı metinlere dayanarak yorumlar yapıyoruz. Osman Kur’an’ı toplarken biz orada değildik, Haccac da Kur’an’ı harekelendirirken onların yanında değildik, karbon 14 tarihleme metodunu da biz bulmadık.
Biz sadece onları aktarıyoruz.
- Bizim görevimiz ne oluyor?
Bizim görevimiz, Kur’an’ın bu ilk nüshalarının derleyip değişmeden buraya geldiğini göstermek ve Kur’an’ın en büyük mucizesini ortaya koymaktır. Dünyada böyle bir kitap yoktur. Böyle bir kitap olsa bile, o kitabın içinde “Zikri biz indirdik, onun muhafızı da biziz.” diye bir ifade yoktur. Bu sadece Kur’an’da vardır. Bu ifadenin gerçekliğini kanıtlamamız gerekir. Bunu Bin Dil Üniversitesi yapacaktır. Bu üniversite dünyada mevcut bütün yazıları bugünkü Kur’an Arapçasında toplamış olacaktır.
- Tezekkür etmek ne demektir?
ذِكْر eğilen bir çalının serbest bıraktığınız zaman tekrar yerine gelmesidir. Demirlerin iki cinsi vardır. Biri “zeker” olan demirdir, buna çelik diyoruz. Biri de eğdiğin zaman eğdiğin gibi kalan demirdir. Bunlar yumuşak demirlerdir. Buna da “ünsa demir” diyoruz.
İnsanlar bilgilerini beyinlerinde depo ederler. Sonra bilgisayarda olduğu gibi onu adlarıyla çağırırlar. O da beyne yeniden gelmiş olur. Buna “zikir” deriz. Türkçede “anma” olarak adlandırırız. “Tezekkür” ise söylenenleri anlama demektir. “Müzakere etmek” demektir. Yani ben benim beynimdekini çağırıyorum, siz sizin beyninizdekini çağırıyorsunuz, ben bana geleni size aktarıyorum, siz de size geleni bana aktarıyorsunuz. İşte bu tezekkürdür. İstişaredir.
Bütün dünyadaki eserlerin Arapçaya çevrilmesi de tezekkürdür.
Bin Dil Üniversitesi’nin adı Tezekkür Üniversitesi olabilir.
- Bizim görevimiz neden tezekkürdür?
Atalarımızın binlerce sene önceden beri hafızalara aldıkları bilgileri biz şimdi ekrana getiriyoruz. Gerekli dosyaları çağırıyor ve tarihi hatırlıyoruz. Yani bilgi tezekkürden ibarettir. Basın-yayın bir tezekkürdür. Üniversiteler dosyaları çağırır, basın-yayındaki dosyalar görülür.
- Aşağıdaki kavramları inceleyiniz.
- ندو-كتب (KTB-NDV)
Kitap/ كِتَابyazılı haberleşmedir. Birileri yazar, diğerleri okur. Nida/نِدَاء ise sözlü haberleşmedir. Birisi uyarıp çağırır, diğeri dinler. Birisi kitabı diğeri resulü temsil eder. “Nida” ile karşılaştırıldığına göre demek ki tebliğ ile birlikte kitap etkilidir. Tek başına kitap, tek başına resul etkisini göstermez.
Biz işletmeyi kurduğumuz zaman sözleşmesini yapacağız ama sözleşmenin kendisini sözlü olarak ilgili olanlara öğretmek zorundayız. Bunun için 5 vakit namaz farzdır.
Durmadan mevzuat öğretiliyor, birkaç kişi okuyor, sonra da değiştiriliyor.
İşte, şeriat bu sistemi reddeder. Yazılı projeler yapılır. Aynı zamanda günde 5 defa kılınan namazlarda ve işyerlerinde bu projeler okutulur.
- ) ذكر-ءتي ETY-ÜKR(
ذِكْر hatırlama, إِتْيَان ise gelme demektir.
İnsanlarda birbirlerini ziyaret etme ihtiyacı vardır. Akraba akrabasını, komşu komşusunu hiç ihtiyacı olmasa da ziyaret eder. Ziyaret etme bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacın kaynağı hatırlamadır. İnsan zaman zaman geçmişi yaşamak ister, geçmişi hatırlamak ister. Bunun için ziyaret eder. Yani buradaki eşleşme ziyaret etme ihtiyacının, hatırlama faydasından dolayı olduğunu bildirir.
- ) قوم-رحم RXM-QVM(
“Rahmet etmek” demek çıkar paralelliği içinde veya karşılıksız iyilik etme demektir.
“Kayyumluk” ise birisinin işlerini onunla eşit seviyede olmak üzere yapmak demektir.
Eğer işi yapan, yaptırandan üst ise ona “hâkim” deriz, veli deriz. Yok, eğer işi yapan işi yapılan kimsenin emrindeyse buna “hâdim” deriz. İkisi eşitse, sözleşmeye göre hareket edilirse, işi yapan kendi mesleki bilgisini ve kendi içtihatlarını kullanırsa, ona da “kayyum” deriz. Kıyam ile rahmet arasında fonksiyon benzerliği olduğu için eşleştirilir.
- ) جنب-طورOVR-CNB (
طَيْر kuş demektir. طُور kelimesi bir dağın özel adıdır. Kuşların göç esnasında konakladıkları bir dağ olabilir. Kuşlar yazları kuzey kutuplara, kışları güney kutuplara göçerler. Bunların göçme güzergâhları vardır. Türkiye’den de göçerler. Akdeniz’i geçtikten sonra Sina’daki Tur Dağı’nda dinlenirler, oradan güney kutbuna göçe devam ederler. Bu sebeple bu dağın adı Tur Dağı olmuş olabilir. Bu yorumu Kur’an’dan istidlal ediyorum. Kuşların göç yönlerine bakarak bunun böyle olup olmadığı tahkik edilebilir.
جَانِب yabancı manasına da gelir. “Ecnebi” kelimesi Türkçede kullanılır. Kuşlar Tur Dağı’nda ecnebidirler, yabancıdırlar.
Kur’an bize burada Tur Dağı’nın bir göç yeri olduğunu bildirmiş olur.
- ) قبل-رببRBB-QBL(
رَبّ terbiye etmek, eğitmek demektir. قَبْل önce demektir. Önceki nesil sonraki nesli eğitir. Sonra gelenler de onlardan sonrakilerini eğitirler. Böylece eğitim kıyamete kadar gelişerek devam eder. Çünkü her nesil yeni buluşlar ve bilgiler edinir. Atalarından aldıklarını çocuklarına daha zenginleştirilmiş bir şekilde anlatırlar. Bu eşleşmede bu anlatılmış olur.
- لَكِنْ- لَعَلَّهُمْ (LAvKiN-LaGalLaHuM)
Kişi çevresinden aldığı bilgileri ve ürettiklerini değiştirir, zenginleştirir ve diğerlerine aktarır. Onlara emretmez, sadece onların yararına sunar. Bilgileri ve ürünleri değiştirmesini, onlara zorlamadan sunmasını ifade etmesi için bu eşleştirme yapılır.
- لِ-إِذْ (EiÜ –Li)
إِذْ geçmişi, geçmişte olan olayları hatırlatır. لِ ise gelecekte olacakları veya olması gerekenleri bildirir. İnsan kendisine verilen hafıza sayesinde geçmişi hatırlar, gelecek hakkında bilgi alır ve yapması gerekenleri kararlaştırır. İzlere dayanarak kararlar aldığı için yani لِ, إِذْ in sonucu olduğu için eşleştirilir.
- بِ-مِنْ (MiN-Bi)
مِنْ ve بِ ikisi de başlangıcı gösterir. بِ de kendisinden önce olan sonra olana etki eder, sebebi olur. مِنْ de etki yoktur. Buna işaret etmektedir.
Öz Türkçe ile:
“Ve çağırdığımızda Tur’un yanında değildin. Yetiştiricinden yaşatma olmak üzere senden önce uyarıcı gelmemiş bir ulusu anlasınlar diye uyarman için (gönderildin).”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve nida ettiğimizde Tur’un canibinde değildin. Velakin Rabbinden rahmet olmak üzere senin kablinde kendilerine nezir ityan etmemiş bir kavme tezekkür etsinler diye inzar etmen için (irsal edildin).”
وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ إِذْ نَادَيْنَا وَلَكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ (46)
***
GENEL YORUM
- Şeriattan önce ne zamandır? Nasıl yönetiliyorlardı?
Şeriat düzeni gelmeden önce kişi düzeni vardı. Topluluklar küçüktü. Herkes herkesi tanıyordu. Görevliler de görev yaptıkları kişileri teker teker geçmişleriyle bildikleri gibi kendilerine uygulanan fiilleri ve hükmedenleri de biliyorlardı. Bugünkü bucaklar seviyesinde toplulukları vardı. Kurallar maşeriydi. Herkes doğup büyüdüğü topluluğun kurallarına uymak için dili öğrendiği gibi hukuku da öğreniyor ve yaşıyordu. Kurallara uymayanlara karşı kurallar içinde diğer komşuların uygun gördüklerini, yaptığını uyguluyorlardı.
Şeriat döneminde ise kurallar cümlelerle ifade edildi. Yetkililer belirlendi ve artık topluluk maşeri kararlarla değil sözleşmelerle oluşan kurallarla yönetilmeye başlandı. Sözleşmelere güvence de getirildi. Topluluğun seçtiği başkanları oldu. Artık talimatla değil koyduğu kurallarla yönetmeye başladı. Buna şeriat dönemi diyoruz.
- “Kitaptan önce” ne demektir, nasıl yönetiliyorlardı?
İlk şeriat yönetimi başkanların koydukları kurallara dayalı yönetimdir. Başkan kuralları değiştirebilir. Başkan kuralları kendisi yorumlar. Başkanı değiştirmek yoktur. Başkanın yönetimini beğenmeyenler ayrılıp giderler.
Nuh’tan Musa’ya kadar yönetim böyledir. Musa ise sözlü şeriatı yazılı şeriata çevirir. Kurallar yazılı hale getirilir, şeriat kitapta ifade edilir. Kişiler daha çok özgür hale gelirler, çıkan nizalar hakemler yoluyla çözülmeye başlanır. Bu üçüncü dönemdir. Kur’an’a kadar sürer. Kitap döneminde kitaplar Allah’tan vahiy olarak gelir. Peygamber de artık kendi kararlarına değil kitaba uymak zorundadır.
- “Kur’an’dan önce” ne demektir? Nasıl yönetileceğiz?
Kur’an’dan önceki yönetim kitap yönetimidir. Kur’an’dan sonra artık peygamberler de gelmeyecektir. Sadece son Peygamber birinci Kur’an uygarlığını Peygamber olarak oluşturduktan sonra yeni peygamberin gelmeyeceği, yeni kitabın inmeyeceği, birinci Kur’an uygarlığından sonra gelecek uygarlıkların o zamanın âlimleri tarafından oluşturulacağını bildirmiş ve uygarlaşmanın tamamlandığını beyan ederek dünyadan ayrılmıştır.
Birinci Kur’an uygarlığı 1400 sene içinde sona ermiş, şimdi ikinci Kur’an uygarlığını yaşıyoruz. Birinci Kur’an uygarlığı Peygamber ile başlamış, bir peygamber olmaksızın sona ermiştir. İkinci Kur’an uygarlığı ilk olarak yeni bir peygamber olmaksızın başlayacak ve peygamber olmaksızın sona erecektir.
Kur’an bütün medeniyetlerin ve bütün kavimlerin kitabı olacaktır.
- Kur’an düzeni ne zaman başlamıştır?
Kur’an düzeninin eğitimi bundan 1400 sene evvel başlamıştır. Kur’an düzeninin fiilen uygulanması ise üçüncü binyıl içinde gerçekleşecektir. İkinci binyıl içinde uygulanan Kur’an şeriatı o günkü şartlar içinde kısıtlı olmuştur. Ancak üçüncü binyılda bütün incelikleriyle uygulanacaktır. Siz bu seminerleri oluşturanlar bu büyük görevi görmektesiniz, ona göre sorumlusunuz.
- 20. yüzyılın bu tasnifte yeri nedir?
20. yüzyıl çok önemli bir yüzyıldır. 20. yüzyılın içinde ve özellikle son yarısında bilgiler genel olarak oluşmuş durumdadır. 21. Yüzyılda bundan sonra neyi öğreneceğimizi bilir hale gelmiş bulunuyoruz. Karada, denizde, havada, uzayda yolculuk yapabiliyoruz. Nerede olursak olalım görüntülü halde diğer insanlarla görüşebiliyoruz. Bundan sonra yakınlaşma bakımından, bilgi bakımından oluşacak gelişme, güçlenme şeklinde olacaktır. Yani bugün 10 saatte varıyorsak yarın 5 saatte varacağız. Bu kısalacak ama araçlarla mesafeler alma tekniği değişmeyecektir. Nasıl insan vücudunda baliğ olduktan sonra yeni tip hücreler ortaya çıkmıyorsa, aynı şekilde bilimde ve teknikte yeni türler ortaya çıkmayacaktır.
1104. SEMİNER LÜGATI |
NO | Kelime | Vezin | Kök | Açıklama |
-
| آتَيْنَا | أَفْعَلْنَا | ءتي | أَتِيّ çardağa doğru suyu getiren kanaldır. Tek yönden gelmeyi ifade eder. أَتِيّ Su kanalı demektir. Suyun akıp gelmesi manasında أَتَى ya mastar olmuştur. Bir yönden gelişi ifade eder. جَاء ise yönsüz gelişi ifade eder. Kur’an’da ءتي 549, ءزف 3 defa geçer ve 552 (23*3*23) eder. ء gücü, ت oluşu, ي ise kolaylığı ifade eder. |
-
| مُوسَى | مُفْعَلِ | ءسو | أُسَاوَة yaralılara sürülen merhemdir. Tedavi etme anlamını kazanır. Sonraları örnek alınacak insanlara أُسْوَة denir. Kur’an’daءسف 5, ءسو 3 defa geçer. Toplam 8 (23) eder. ء gücü, س mekânda diziyi, ف kopmadan ayrılmayı, و bağlantıyı ifade eder. مُوسَى kelimesi أُسْوَة’den türetilmiş bir kelimedir. مُوسَى kelime olarak أُسْوَة (örnek) kılınan manasındadır yani örnek olarak yetiştirilmiştir. |
-
| الْأَمْرَ | الْفَعْلِ | ءمر | مُرَار acı bir ağacın adıdır. Kabuklarından ip yapılır. مُرّ bu ağaçtan yapılan ipin adı olmuştur. İpin bükülmesinden tekrarlanan şeylere مَرّ denir. Gelip geçmek anlamındadır. Sonra أَمَرّ ‘söz geçirdi’ veya ‘sözünü dinletti’ anlamında kullanılmaya başlanmış, emir buyurmak anlamı oluşmuş. “Amel” ekonomik ve bedeni iştir.” Emr” ise sosyal ve siyasi iştir. مَرْو ‘yumuşak taş’; أَمَرْوَ yumuşattı, demektir. Sonra و düşmüş sülasiye dönüşmüş, sözünü geçirme anlamında “buyurmak” manası kazanmıştır. Emirde cebir yoktur. Kişi emredene karşı değil, şeriata karşı sorumludur. Amir hatırlatıcıdır, münzirdir. ء gücü, م maddeyi, ر tekrarı ifade eder. |
-
| النَّاسِ | الْفُعَالِ | ءنس | Oktaki yayın iç tarafına أُنْس, dış tarafına وَحْش denir. إِنْس kelimesi buradan gelir. Cins isim olarak da “insan” olarak kullanılır. Ünsiyet ‘alışmak, alışmış olmak’ anlamındadır. Vahşi de yabani demektir. Sonunda insan kelimesinin kökü olur. Cin karşılığı da kullanılır. إِنْس’in çoğulu أُنَاس ‘tır. Sonraları harf-i tarifle kullanımında baştaki hemze düşer, bağımsız kelime olur, النَّاس olur, çoğulluk manasını korur. Kişilerin bir arada bulunmasına delalet eder. Kişiliği olmayan toplulukların adıdır. Hitapta mevcut olan halkı veya bütün insanları içine alır. Kur’an da beş vakit namaz ve cuma namazı topluluklarına veya bütün insanlara hitap etmek için kullanılır. Burada bütün insanlar kastedilir ve “herkes” anlamındadır. İnsan cins isimdir. ء gücü, ن belirsizliği, س mekânda diziyi ifade eder. |
-
| أَهْلَكْنَا | أَفْعَلْنَا | ءهل | هِلَال yeni ay demektir. Çardak veya çadırların sellerden korunması için açılmış olan yarım kanallara da hilal adı verilir. Daha sonra yerleşik yere hilallenmiş anlamında أَهَلَّ kullanılır. Sonra da halkın adı أَهْل olur. Meskûn yerin halkına أَهْل dendiği gibi bir mesleğe veya özelliğe sahip olan kimseye de o mesleğin ehli denir. Ehliyet kelimesi buradan gelir. ءهل Kur’an’da 127, وكل ise 71 defa geçer. Toplam 198 (2*32*11) eder. ء gücü, ه boşluğu, ل belirliliği ifade eder. |
-
| الْأُولَى | الْفُعْلَى | ءول | آلَة kaldıraç demektir. Bir şeyi çevirmek için altına sokulup çevirmeye yarayan sırık anlamındadır. Sonra çevirmek fiili olarak آلَ denir. Başa döndürmek için kullanılmaya başlanır, sonra da ,أَوَّل آخِر karşıtı olmuştur, yani başlangıçtır. Kur’an da 170 defa geçer. ء gücü, و beraberliği, ل belirliliği ifade eder. |
-
| آيَاتِ | فَعَلَاتِ | ءيي | أَوْيَة kuş yuvası demektir. Türkçedeki “yuva” kelimesi de buradan gelir. Sonra و harfi ي’ye dönüşür أيي olur. Yüksek yerlerdeki yapılar, işaretler ayettir. Türkçedeki ay da buradan gelmiş olabilir. آيَة işaret, alamet, delil demektir. Başına أَ harfi getirilirse “Delil mi? Hangi delil?” anlamlarına gelir. Sonraları ismi mevsul olarak veya soru edatı olarak “hangi” anlamında أَيُّ kullanılmaya başlanır. أَيَّانَ“ أَيُّ آن” demektir. حَان su kenarındaki konaklama yeridir. Hayvanlar belli saatlerde buraya gelip su içerler. Bu esnada bunların sütü sağılır. حَانَة mastarı develerin suya gelmesi zamanının yaklaşması demektir. Sonra حِين herhangi bir işin yapılması için ayrılan zaman olmuştur. Sonra ح düşmüş آن olmuş. Şimdiki zaman için kullanılmaya başlanmıştır. ء güç, ي kolaylık demektir. |
-
| بَصَائِرَ | فَعَائِلَ | بصر | بَصَر çevresiyle birlikte göz, عَيْن ise gözbebeği civarındaki göz demektir. Göz demektir. Uzağı görmek anlamına gelir. Kur’an’da 148 defa geçer. ب geçişi, ص dayanıklılığı, ر tekrarı ifade eder. |
-
| بَعْدِ | فَعْلِ | بعد | بَعِيد uzak demektir. قَرِيب yakın anlamındadır. Kurbe su matarasıdır. Devamlı yakında tutulduğu için قَرِيب yakın anlamını alır. بَعِيد de zıttı olarak uzak anlamına gelir. Bade zaman içinde uzak olmak anlamındadır. Bakıldığı zaman ufka yakın yere بَعِيد denir. Eğer bu yer dar bir vadide ise ona “a‘mik“ denir. Sonra zaman için بَعْدَ zamanda uzak anlamında kullanılmaya başlanır ve daha sonra ‘önce’ kelimesinin karşıtı olarak bir mana kazanır. بعد Kuran’da 235, بعث ise 67, بعثر 2 defa geçer. Toplam 304 (24*19) eder. ب geçidi, ع etkiyi, د ise çevreyi ifade eder. |
-
| تَتْلُو | فَفْعُلُ | تلو | تِلْو toklu demektir. Tabi olma, peşine koşma, arkasından gelme, aksettirme anlamlarını alır. Sütten kesilen ve anasının peşinde koşan yavru demektir. Arkasından gitmek anlamındadır. Sonra aksettirme anlamına gelir ve başkasına okuma anlamı kazanır. Kur’an’da تلو 63, تلل ise 1 defa geçer. Toplam 64 (26) eder. |
-
| ثَاوِيًا | فَاعِلًا | ثوي | بَيْت yapıdır, مَسْكَن ailenin kaldığı dairedir, مَثْوَى ise kişinin ve eşlerin uydukları odadır. حُجْرَة de oda demektir. مِحْرَاب evde misafir kabul yeridir. غُرْفَة kattır. Kur’an’da ثوي 14 defa geçer. ث düzenleme demektir, mobilya anlamındadır. و beraberliği, ي kolaylığı ifade eder. |
-
| جَانِبِ | فَاعِلِ | جنب | جَنْب yan, yan taraf demektir. Bedenin yanıdır. Kur’an’da جنب33, جرف 1 defa geçer. Toplam 34 (2*17) eder. ج cazibeyi, ن belirsizliği, ب geçişi ifade eder. |
-
| مَدْيَنَ | مَفْعَلَ | دين | Dana inek yavrusuna denir. Anasına meme emmek için yaklaşması haline دَانَة denir. Yaklaşmak demektir veya borçlanmak demektir. دَيْن kelimesi دِين kelimesi ile aynı köktendir. Atomlarda da oksijen hidrojene elektron borçlanır borçlu ve alacaklı birbirlerinden ayrılmadıklarından su molekülü oluştururlar. Din/دِين, kişilerin birbirleriyle ayrılamaz şekilde borçlandıkları düzendir. Aynı zamanda borç ve alacak muhasebeye dayandığı için “din” hesap, muhasebe demektir. دِينَار kelimesi de دِين‘den gelir. Burada دِين düzen demektir. Allah’ın dinine girmek kişi olarak onun şeriatını kabul etmek demektir. Bunun hesabı ahirette görülür. Dinin dünyevi manası İslam düzeninde olan bir devletin vatandaşlığını kabul etmek demektir. د çevreyi, ي kolaylığı, ن belirsizliği ifade eder. |
-
| يَتَذَكَّرُونَ | يَتَفَعَّلُونَ | ذكر | ذَكَر Yay görevi gören ağaç dalı parçasıdır. Sonraları çelik denir. Yumuşak demire ünsa denir. Bellek tekrar eskiyi hatırlama olduğundan yayın tekrar eski yerine gelmesine benzetilerek zakire denir. Sonraları erkeklere zeker denilmiştir. ذ işareti, ك oluşumu, ر tekrarı ifade eder. |
-
| رَبِّ | فَعْلِ | ربب | رَبْوَة tümsek demektir. Çöllerde tümseğe benzeyen yer yer serpilmiş ağaçlıklara da رَبْوَة denir. Sonra yavaş yavaş gelişme karşılığı kullanılır. Birden oluş “hilkat” ile buna karşılık evrimle gelişmeler rabvet ile ifade edilir. ربب kökü de ربو’den dönüşür. Terbiye kelimesi bunlardandır. Türkçe olarak “yetiştiren” veya “yetiştirici” olarak tercüme edilir. Kur’an’da ربب 981, رمي 9 defa geçer. Toplam 990 (2*32*5*11) eder.ر tekrarı, ب geçidi ifade eder. |
-
| رَحْمَةً | فَعْلَةً | رحم | رَحِيم Rahim, bebeğin doğana kadar geliştiği yerdir. Kur’an’da رحم 339, لحي 1 defa geçer. Toplam 340 (22*5*17) eder. ر tekrarı, ح hareketi, م enginliği ifade eder. |
-
| مُرْسِلِينَ | مُفْعِلِينَ | رسل | رِسْل Saçak demektir. Salmak fiiline dönüşmüştür. “Haber saldı” da olduğu gibi bir kimseye bir adamı göndererek ona haber ulaştırmaya irsal denir. عَلَى harfi ceri ile kullanıldığı zaman irsal askeri birlikleri göndermek anlamına gelir. رسل Kur’an’da 513, ردد 59 defa geçer. Toplam 572 (22*11*13) eder. ر tekrarı, س mekânda diziyi yani sıralanmayı, ل belirliliği ifade eder. |
-
| الشَّاهِدِينَ | الْفَاعِلِينَ | شهد | شُهُود petekteki baldır. Bir şey karışmamış ve saf olmasından dolayı kesin bilgilere شُهُودdenir. Bu nedenle şehadet için görme şartı yoktur. Belgeler yeterlidir. Kur’an’da 160 defa geçer. ش ani sıçramayı, ه görünmeyen değeri, د çeperi çevreyi ifade eder. |
-
| الطُّورِ | الْفُعْلِ | طور | طُور Sina’da bir dağın adıdır. Kur’an’da طور 11, طير 29 defa geçer. Toplam 40 (23*5) eder.ط uyumluluğu, و beraberliği, ن belirsizliği ifade eder. |
-
| تَطَاوَلَ | تَفَاعَلَ | طول | طُول uzunluk, أَرْض genişlik demektir. Türkler serveti genişlik olarak ifade ederler. Kur’an uzunluk olarak ifade eder. طِوَل hayvanın çayıra bağlandığı ip demektir. Uzun iptir. Yük için kullanılan ipe حَبْل, ondan uzun olan ipe de طَوْل denir. Kur’an’da 10 defa geçer. ط uyumu, و beraberliği, ل belirlemeyi ifade eder. |
-
| الْعُمُرُ | الْفُعُلُ | عمر | عِمَارَة katlı bina demektir. ع etkileme, م enginlik, ر tekrar demektir. عمر Kur’an’da 27, عمق ise 1 defa geçer. Toplam 28 (22*7) eder. |
-
| الْغَرْبِيِّ | الْفَعْلِيِّ | غرب | غَرْب güneşin battığı yerdir. Kur’an’da غرب 19, غرف 7 defa geçer. Toplam 26 (2*13) eder. غ değişmeyi, başkalaşmayı, ر tekrarı, ب geçişi ifade eder. |
-
| قَبْلِ | فَعْلِ | قبل | قَبْل önce demektir. ق kuvveti, ب geçidi, ل belirlemeyi, sınırlamayı ifade eder. |
-
| قُرُونًا | فُعُولًا | قرن | قُرُون Nesillerdir. قَرْن boynuz demektir. Boynuzdaki halkalar hayvanın yaşını gösterir. İnsanların nesillerine bir karn denir. قَوَارِير kristaller, قَارُونَ mücevherci demektir. قرن Kur’an’da 36 defa geçer. ق kuvveti, ر tekrarı, ن belirsizliği ifade eder. |
-
| قَبْلِ | فَعْلِ | قضي | قَضْب kesici alet; ب ي’ye dönüşmüş, قَضَى olmuştur. Bir şeyi kesmek, yapılacak bir şeyi yapmak anlamında “kaza” olmuştur. Bir emri yerine getirmek kaza olarak Kur’an’da ifade edilir. Fıkıhçılar edanın karşılığında kaza kelimesini kullanırlar. Zamanında yapılmayan iş anlamındadır. Kuran da bu manası yoktur. Kuranda قضي 63defa, قضض 1 defa geçer. Toplam 64 (26) eder. ق kuvveti, ض katlamayı, ي kolaylığı ifade eder. |
-
| الْقِيَامَةِ | الْفِعَالَةِ | قوم | قَائِمَة Hayvanların ön ayaklarına denir. قَوْم ise ağacın gövdesi demektir. Kıyam etmek (قِيَام), kalkmak veya ayakta durmak anlamındadır. قَائِم ayakta durandır. Mecazi olarak sağlam, bozulmamış veya bozulamayacak anlamındadır. ق dayanıklılık manasında güçlü olmayı, و beraberliği, م ise hava, su, atmosfer gibi enginliği ifade eder. |
-
| قَوْمًا | فَعْلًا | كتب | Derinin deri ile dikildiği sırım, iptir. Deriyi deri ile dikiş demektir. Sözleşmelerin yazılmasına kitap denir. Yani kitap sözleşme değeri taşıyan yazıdır. Hattan (خَطّ) farklıdır. “Ehli Kitap” sözleşmeleri olan topluluktur. “Kitap verilenler” ise Yahudiler ve Hristiyanlardır. Kur’an’da كتم كتب , 21 319 defa geçer. Toplam 340 (22*5*17) eder. ك dağı, oluşu ve hitapta seni ifade eder. ت de dağı oluşu ve hitabı ifade eder. İki harf de şemsidir. Birisi arka damaktan, diğeri ön damaktan çıkar. ت faili, ك ise mefulü ifade eder. ك kâinatı, ت tepeleri, ب geçidi ifade eder. |
-
| نَادَيْنَا | فَاعَلْنَا | ندو | نَدْوَة halkın toplandığı yerdir. Toplanmadan önce toplantıya yüksek sesle çağırmaya نِدَاء denir. Daha sonra çağırma fiilinin mastarı olmuştur. Kuranda ندو53, ندم 7 defa geçer. Toplam 60 (22*3*5) eder. ن belirsizliği, د çevreyi, و birliği ifade eder. |
-
| أَنْشَأْنَا | أَفْعَلْنَا | نشء | نَشْأَة sürgün, filiz demektir. ن belirsizliği, ش ani sıçramayı, ء gücü ifade eder. |
-
| هُدًى | فُعَلًا | هدي | هَدِيَّة insanların görüşmeden evvel görüşmek isteklerini belirtmek için gönderdikleri değerli eşyadır. Hacca gitmeden evvel Mekke’ye gönderilen kurbanlık hayvanlara da هَدْي denir. Hediye götürüp haber getiren kimseye هَادِي denir. Sonraları “hidayet” yol göstermek veya yola götürmek anlamında mastar olmuştur. ه harfi boşluğu, د çevreyi, ي kolaylığı ifade eder. |
-
| أَهْلَكْنَا | أَفْعَلْنَا | هلك | هَلَاك, ot bitmeyen tuzlu çorak yerdir. Helak olmak, kaybolmak, yok olmak ve ölmek anlamlarına gelir. ه boşluğu, ل belirliliği, ك oluşu ifade eder. |
İstanbul, Yenibosna; 20 ŞUBAT 2021
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yayına Hazırlayan Adil Düzen Çalışanları:
AYŞE AYDIN
Yazar REŞAT NURİ EROL
Ecz. TAYİBET ERZEN
Doç. Dr. SÜLEYMAN AKDEMİR
***