Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020
3526 Okunma, 1 Yorum

NEML SÛRESİ - 15. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَيَوْمَ نَحْشُرُ مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ فَوْجًا مِمَّنْ يُكَذِّبُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ يُوزَعُونَ (83) حَتَّى إِذَا جَاءُوا قَالَ أَكَذَّبْتُمْ بِآيَاتِي وَلَمْ تُحِيطُوا بِهَا عِلْمًا أَمْ مَاذَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ (84) وَوَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ بِمَا ظَلَمُوا فَهُمْ لَا يَنْطِقُونَ (85) أَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا اللَّيْلَ لِيَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ (86) وَيَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَفَزِعَ مَنْ فِي السَّمَوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَنْ شَاءَ اللَّهُ وَكُلٌّ أَتَوْهُ دَاخِرِينَ (87) وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ صُنْعَ اللَّهِ الَّذِي أَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍ إِنَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَفْعَلُونَ (88)

 

***

 

وَيَوْمَ نَحْشُرُ مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ فَوْجًا مِمَّنْ يُكَذِّبُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ يُوزَعُونَ (83)

Va YaVMa NaXŞuRu MiN KülLi EumMatin FaVCan MinMan YuKaüÜiBu Bi EAvYAvTıNAn FaHuM YuZAGUvNa

“Ve ayetlerimizi tekzip eden her ümmetten bir fevc haşr edeceğimiz yevm onlar iza’ edilirler.”

 

وَيَوْمَ نَحْشُرُ مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ فَوْجًا مِمَّنْ يُكَذِّبُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ يُوزَعُونَ

نَحْشُرُ- يُكَذِّبُ- يُوزَعُونَ

أُمَّةٍ- فَوْجًا- آيَاتِنَا

يَوْمَ-  كُلِّ

هُمْ -   منْ

مِنْ- مِنْ- بِ

وَ- فَ

(3+3)+(2+2)+(2+2)+15=16-1

نَحْشُرُ- فَوْجًا  يُكَذِّبُ آيَاتِنَا   يُوزَعُونَ - أُمَّةٍ   يَوْمَ- كُلِّ    هُمْ- منْ  وَ - فَ

 

  1. Buradaki وَ nereye atfeder?

يَقُصُّya (76. ayet) atfeder. 20. yüzyılın kıssasını anlattıktan sonra bundan sonra ne olacağını anlatır. Orada İsrail oğullarının kıssası anlatılıyor demekle İsra Suresi’nde anlattığı iki defa İsrail oğullarının hükümran olacağı haberine işaret eder. Bugün İsrail oğulları dünyaya hükmeder. Kur’an bu surelerde en çok Musa’yı anlatır. Çünkü bugünkü uygarlık İsrail oğullarının tepeye çıktığı ve bundan sonra hiçbir zaman çıkamayacağı bir dönemi anlattıktan sonra üçüncü binyıl ortaklık düzenine ve uygarlığına geçilme hususu anlatılır. وَ harfi ile atfederek üçüncü binyılın İsrail uygarlığı olmayacağı bildirilir.

 

  1. يَوْمَ kelimesi hangi güne işaret eder?

Buradaki يَوْمَ kelimesi bundan sonra gelecek güne/döneme işaret eder.

Bugünkü Sermaye’nin hükümranlığı sona ermektedir. 3. binyıl uygarlığının anayasası da Akevler tarafından Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası şeklinde hazırlanmıştır. 50 senelik Akevler çalışması bu anayasayı oluşturmuştur. Projeler yapılmıştır. Ancak henüz örnek işletmeler, özellikle semt kooperatifleri, 100 lojmanlı işyeri apartmanları yapılamamıştır. Yapılma projesi hazırlanmış ama henüz uygulanamamıştır. Uygulamalar yapıldıktan semt kooperatifleri kurulduktan sonra kredileşmeli ortalık düzeni gelmiş olacaktır.

İşte buradaki يَوْمَ o düzenin geldiği zamanki يَوْمَ ‘dir.

 

  1. Buradaki ن (نَـحْشُرُ) kimlere işaret eder?

Ben haşredeceğim demiyor, biz haşredeceğiz diyor.

O halde haşr şeriata göre kurulmuş düzendir. O günkü iktidar hakemlerle birlikte Allah’ın halifesi olarak şeriatı uygular. Merkezde, (bu merkez İstanbul veya Mekke olacaktır) dünyanın bütün uluslarının temsilcileri toplanır demektir.

İşte bu toplayanlar ن harfinin temsil ettiği kimselerdir.

 

  1. Haşr bu dünya da mı ahirette mi olur?

Geçmiş müfessirler bu tür ifadeleri hep ahirete yüklerler ve dünyada rahat ederler. İş ahirete kalınca biz bu dünyada rahat ederiz. Şeriat yerine laikliği koyarız.

Akevler’in tefsir usulünde ise bir ifadede karine yoksa hem ahirette hem dünyada uygulanacak şekilde mana veririz. Kaldı ki burada bundan sonraki ayetlerde bu haşrın dünyada olduğuna işaretler yapmaktadır.

 

  1. Ümmetten kasıt nedir?

Ümmet/أُمَّةٍ imamı/başkanı olan topluluktur. En küçük ümmet aşirettir. Sonra kabiledir (bucaktır), sonra şa’bdır (ildir), sonra da kavimdir (devlettir). Burada her ümmetten dendiğine göre tüm yargılama bütün ümmetlerde olur demektir. Başta devletleri temsil eden insanlıkta gerçekleşir. Ayrıca her ülkede illeri temsil eden, her ilde bucakları temsil eden kimseler toplanır demektir. Bucaklarda da yargı kurulur.

 

  1. Buradaki كُلِّneyi ifade eder?

 كُلّkelimesi nekre üzerine gelirse kelimenin ifade ettiği kimseler ayrı ayrı kastedilmiş olur. Marife üzerine gelirse kelime istiğrak içinse ümmetlerin topluluğunu ifade eder. Burada nekre gelmiştir. Devletler ayrı ayrı temsil edilmez, her devletten aynı gruba mensup olan suçlular birlikte muhakeme edilir. Şöyle izah edeyim: İnsanlığın siyasi dayanışma ortaklığı vardır. Bu ortaklığı siyasi dayanışma ortaklıkları kurarlar. Her devletin içinde 10’a yakın siyasi dayanışma vardır. İnsanlıkta her biri ayrı ayrı temsil edilir. Devlet içindeki gruplar birlikte temsil olunmazlar. İşte, buradaki ümmet kelimesinin nekre gelmesi ve başındaki كُلّkelimesinin bulunması bu hükmü ifade eder.

 

  1. فَوْج kelimesini inceleyiniz.

Deve sürüsü su başına getirildiğinde birden su içemediklerinden gruplara ayırılır. Her grup bir فَوْج ‘dir. Sıra dağlarda her yüksekliğin arasındaki bölüme de fevc denir

Burada kastedilen فَوْج ortaklık düzenine direnen partiler, tarikatlar, mesleki kuruluşlar ve basın gibi bugünkü grupların temsilcileridir. Mağlup olmuş durumda olacakları için bunların temsilcileri ile toplantı yapılır ve onlarla gelecek düzende nasıl yaşayacağımız kararlaştırılır. Bu toplantı cezalandırılma toplantısı değildir.

 

  1. مِنْ كُلِّ deki مِنْ ile مِنْ مَنْ deki مِنْ arasında ne gibi ilişki vardır?

مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ deyince bütün topluluklar temsil edilir demektir. Yani devletlerin siyasi dayanışma sorumluları yer alır demektir. Bunlar ordu komutanları ve siyasi parti başkanlarıdır. Onların tekzip eden sorumluları yer alır. Direnmişler, bir takım sıkıntılar ortaya koymuşlar ama sonunda mağlup olmuş, mağlubiyetlerini kabul etmişlerdir.

Bunun örneği 15 Temmuz’da Türkiyede cereyan etmiştir. Cemaat mensuplarına nasıl muamele yapılacaktı? İşte Kur’an bunu bize öğretir. Dünyadaki her devlette cemaat temsilcilerinin suçluları cezalandırmak için değil, onlarla yeni durumu değerlendirmek için toplanılmalı ve uzlaşılmalıydı. Sermaye’nin Amerika (ABD) merkezi çökmüş durumdadır. Cemaate artık (CIA) hâkim değildir. O halde yeniden Risale-i Nurlardan dünyada nasıl faydalanılacağı ve uygulanacağı hususları görüşülüp karara varılmalıydı.

 

  1. Tekzip kelimesini inceleyiniz.

Size bir şey söylendiği zaman eğer kabulleniyorsanız tasdik edersiniz, aksine yanlışlığına deliliniz varsa tekzip edersiniz. Doğruluğuna veya yanlışlığına kanaatiniz gelmiyorsa susarsınız. Ne karşı gelirsiniz ne de destek olursunuz. İşte deliliniz olmadığı halde karşı gelmek tekziptir.

 

  1. يُوزَعُونَ kelimesini inceleyiniz.

Yerleştirmek, bölüştürmek, yerine koymak anlamında fiildir. Bugün radyo ve televizyon yayınları için kullanılır.

Onlar yalnız tekzip etmekle kalmamışlar, aynı zamanda basın ve yayın yoluyla bu tekzibin propagandasını yapmışlardır. Yani basın suçunu işlemişlerdir. ‘Basın dokunulmazlığı’ diye bir şey icat etmişler, bu sayede yazarlara şeriat düzenine saldırma imkânı sağlamışlardır. İstemedikleri yazarları caydırabilmek için de ‘basın suçları’ diye suçlar icat etmişlerdir. Oysa basın suçu olmaz. Belki basın yoluyla işlenen suçların cezası arttırılabilir. Basın özgürlüğü olmaz, yazar özgürlüğü olabilir. Bu da sadece yazarlara saldıranlara verilecek cezalar arttırılabilir şeklinde olabilir. Yeni suç icat edilemez.

 

  1. Aşağıdaki kavramları karşılaştırınız.
  1. حشرفوج

Ayetlerde kelimeler çifttir. Her şeyi çift yaratan Allah ayetteki kelimeleri de çift olarak inzal etmiştir. Tabloda bunlar tespit edilmiştir. Tespit şeklini açıklamıyoruz. Siz bakarak bulabilirsiniz, hatta başka kelimeleri eşleştirebilirsiniz ama mutlaka eşleştirmeniz gerekir.

Bu ayette eşleştirildiğine göre özel bir manası vardır demektir. Haşr ile fevç kelimesi birlikte kullanılmıştır. Haşr toplanma demektir. Fevc de gruplar demektir.

Toplanma yerlerinde her fevce bir yer ayrılır, geçici de olsa imamlarıyla beraber o yerde dururlar. O grupta düzeni sağlama imamlarına aittir. İşte bu fıkhi hükmü belirlemek için bu iki kelimeyi bu ayette zikretmiş, böylece bununla ilgili şeriatın hükümlerini de koymuştur.

 

  1. كذب- ءيي

Ayet kanıt demektir. Tahkiki mümkün olan işarettir. Bir malın üzerine etiket yapıştırırsanız o malın içeriğini göstermiş olursunuz. Bu ayettir. Bunu doğru kabul etmek zorundasınız. Başka bir ifadeyle, söylenen söz aksi sabit oluncaya kadar doğrudur. Senin için değil ama onun için beyanı doğru kabul edeceksiniz. Mesela, biri geldi ve size ben bu partidenim veya polisim dedi; sizi ilgilendirmeyen konularda hayır sen değilsin diyemezsin. Ayet ile tekzip arasındaki ilişkiye bu suretle işaret edilmiş olur. Böyle kabul edilmediği takdirde hayat yürümez. Herkes kendi içtihadı ile amel eder. Biz herkesi kendi beyanları veya vekilinin beyanı ile mahkûm ederiz, kendi seçtiği hakemin kararı ile idam ederiz.

 

  1. وزع-ءمم 

أَمَمَ  kelimesi emamdan gelir, ön taraf demektir. Topluluğun önüne düşer, o yürür ümmeti de arkasından gider. O götürmez, o geriye bakmaz bile, o sadece önden gider, önder olur. Namazı da böyle kıldırır.

İza’ ise topluluğun imamın ne tarafta gittiğini birbirine duyurması ile gerçekleşir. Ellerimizi namazda bunun için kaldırırız. İmam elini kaldırdı bende kaldırıyorum diyerek, senin arkanda bulunanlara imamın hareketini duyurmuş oluyorsun.

Böylece basın ve yayın kuralları ortaya çıkar. Herkesin bir basın temsilcisi vardır, haberi onlardan alır. Kendisi de haberi onlara verir. Temsilcilerinin sesini tanıdığı için yanlış haber alma imkânı ortadan kalkar.

Bugün resmî gazetede yayınlanır ama gazete basma güvenli değildir. Başkan hutbede söyleyeceğini söyler, yazılı hale de getirir ama hutbede okunmayan yazı kimseyi bağlamaz. Yazı ile söz birbirine uyar. Onun için Kur’an ile kitap birbirine uymadığı takdirde bizi bağlamaz. Bu eşleşmenin ne kadar derin hükümleri ifade ettiği görülür.

 

  1. يوم-كلل 

Yevm durgun akan büyük sudur. Bu sular mevsimlere göre kabardığı için dönemlere yevm denir. Yevm, dönem demektir. 24 saat da bir dönem olduğu için yevmi ifade eder. Külli ise bütününü içine alır. Yevmlerin toplamı anlamındadır. Parça ile kül arasında bağlantılar vardır. Kül parçalardan oluşur, sonra parça da kül olur, alt parçalar oluşur. Mantıkta tümden gelimde bu kül-cüz arasında bağlantılar incelenir. Kur’an ise bunu kül yevm ile anlatır.

 

  1. هُمْ-مَنْ

هُمْ topluluğu yani cüzleri olan cüzleri, مَنْ ise cüzlerin tepesinde olanı yani kül ve cüz sıralamasında bir en tepede olan var bir de en son olanlar var. Buna fıkıhçılar basit diyorlar, kelamcılar cüz’ün la yetecezza diyorlar. Bugün ise atom olarak şöhret bulmuştur.

İnsanlarda da durum böyledir. مَنْ insan olan herkesi, هُمْ ise onlardan belli bir grubu ifade etmiş olur. Böylece ayet bize insanlığın yapısını anlatır.

 

  1.  وَ-فَ

İkisi de dudaktan çıkar, ikisi de sürekli harftir. Süreklilik genelliği ifade eder. Manaları iki dudak benzeşmesidir. Üst dudak alt dudaktan ayrıdır ama birbirinden ayrılamazlar, açıkta oldukları zaman وَ olur, kapandıkları zaman فَ olur. Arapçada P harfi yoktur. Türkçedeki P harfi de Arapçadaki فَ harfini ifade eder. Gelip gitti dediğimizde P harfi Arapçadaki فَ harfi manasındadır. Dudaklardaki kapalı hali Türkçedeki P ile veririz.

 

  1. Şeriat düzeni iktidar olunca bu ayeti nasıl uygular?

Şeriat düzeni iktidar olduğu zaman düzenden evvel işlenmiş suçlar affedilir. Kimseye bedeni ceza verilmez. Kamuya karşı işlenmiş suçlar da işlenmemiş kabul edilir. Kişilere karşı işlenmiş suçlar diyete (tazminata) çevrilir, mağdurlara kamu bütçesinden bu bedeller ödenir (hakemlerin kararları ile sabit olan miktarlar ödenir). Bunlardan bir kısmı o suçu işleyenlerden de taksit taksit tahsil edilir, bir kısmı affedilir. Yeni düzen herkes için rahmet olur. Yeni düzenin gelmesi için verdiğimiz savaşta savunma sadedinde vermiş olduğumuz zarar dışında Adil Düzen çalışanlarının kimseye bir sıkıntısı olmaz. Adil Düzen intikam düzeni değildir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve her topluluktan kanıtlarımızı yalanlayan kimselerden bir takımı toplayacağımız gün onlar çekinirler.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve ayetlerimizi tekzip eden her ümmetten bir fevc haşr edeceğimiz yevm onlar iza’ edilirler.”

 

وَيَوْمَ نَحْشُرُ مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ فَوْجًا مِمَّنْ يُكَذِّبُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ يُوزَعُونَ (83)

 

***

 

(84)  حَتَّى إِذَا جَاءُوا قَالَ أَكَذَّبْتُمْ بِآيَاتِي وَلَمْ تُحِيطُوا بِهَا عِلْمًا أَمْ مَاذَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

XatTAv EiÜAv CAyEUv QAvLa EaKaüÜaBTuM BiEAvYAvTIy Va LAM TuXIyOUv BiHIy ILMan EaM MAv ÜAv KuNTuM TaGMaLUvNa

“Hatta onlar ciet edince ‘Onları ilmen ihata edemediğiniz halde ayetlerimi tekzip mi ettiniz? Yoksa bu amel ettikleriniz ne?’ diye kavl etti.”

 

 

حَتَّى إِذَا جَاءُوا قَالَ أَكَذَّبْتُمْ بِآيَاتِي وَلَمْ تُحِيطُوا بِهَا عِلْمًا أَمْ مَاذَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

كَذَّبْتُمْ- كُنْتُمْ

تُحِيطُوا- تَعْمَلُونَ

 

جَاءُوا- قَالَ

 

أَيَاتِي- عِلْمًا

إِذَا- ذَا

 

بِهَا- بِ

حَتَّى- مَا

وَ- أ َمْ

أَ -  لَمْ

 

(2+2+2+2)+(2+2+2+2+2)=18=16+2      (  إِذَا ذَا)

-كَذَّبْتُمْ كُنْتُمْ  تُحِيطُواتَعْمَلُونَ  جَاءُوا -قَالَ  أَيَاتِي -عِلْمًا   بِ بِهَا    مَا-حَتَّى   أَمْ وَ-    لَمْ-أَ

 

  1. Buradaki حَتَّى nereye atfedilir?

نَحْشُرُ ye atfedilir. Toplantı çağrısı yapılır, bu çağrıya bir zaman verilir. Çağrıldığının ertesi günü değil 1 ay, belki 1 sene ara verilir. Kendilerine neler sorulacağı ve onlardan neler isteneceği baştan bildirilir. Herkes tartışmasını yapar, görüşmelerini yapar, konuşmalarını yapar ve sonunda toplantıya öyle gelir. Bu “hattâ” kelimesi işte bu zamana işaret eder. Haşr etmenin manası toplantıya davet etmedir, toplantının yapılması değildir. Haşr kelimesinin içinde sonunda toplantı vardır ama davet ve toplantının peş peşe olması gerekmez.

 

  1. Neden bu atfı yapar?

Bu atıf ile toplantının hemen yapılmayacağı, bir çaba sonunda oluşacağı ifade edilir.

 

  1. Burada إِذَا hangi zamanı belirtir?

Davet yapıldığında toplanma gündemi bildirileceği gibi toplanma tarihi de bildirilir. إِذَا beklenen vakti ifade eder. Bununla beraber 3 ay sonra uygun bir günde davet edileceksiniz şeklinde bir kayıt da olabilir. Herkes vakti gelen namazı kılmak için ezanı nasıl beklerse benzer şekilde de çağrı yapılabilir. İbadetlerdeki emirlere kıyas yapılarak şeriat düzenlenir.

 

  1. Nereye gelirler, kimler gelir?

Toplantı gündemi, toplantı tarihi ve toplantı yeri bildirilir, davetliler orada toplanır. Buraya katılacaklar tekzip eden grupların sorumluları olur. Bunları merkez belirler. Bunlarla görüşerek onlara özerklik tanınır. Eski görüşlerinde ısrar ederlerse devlet düzenini bozmamak şartıyla kendilerine özgürlük verilir. Bir nevi dışlamadır ama bağımsızlıktır da. Davet edilmeyenler içinde katılmak isteyen olursa belli sayıda taraftarı bulmak şartıyla katılma imkânı verilir.

 

  1. Kavl eden kimdir? Nasıl kavl eder?

Bundan önceki ayette biz haşr ederiz demişti. Şimdi ise kavil eder deniyor. Bu da yeni seçilmiş insanlık başkanı veya devlet başkanı, illerde il, bucaklarda bucak başkanları topluluk adına onları soruşturmaya alır. Onlarla pazarlık yapar. Söyleyen başkan veya görevlendirdiği kimsedir.

 

  1. Kimin ayetleri nasıl tekzip edilmiştir?

Baştan şeriat düzeni anlatılırken, onlara deliller sunulurken, ona karşı gelenlere muhatap kim ise onlara söylenir, söyleyen de onlardır. Yani Adil Düzeni ortaklık düzenini savunarak iktidara gelenlerdir (ekseriyet iktidarı değil, halk iktidarı, biat yoluyla oluşmuş iktidardır).

 

  1. İlmen ihata edilmemiş kavillere karşı tutumumuz ne olmalıdır?

Burada ilmen ihata tabiri geçer. Kur’an’da 5 yerde ilmen ihata ifadesi yer alır. Allah ilmen her şeyi ihata etmiştir cümlesi de 1 defa geçer.

Allah her şeyi bilir ile Allah her şeyi ilmen ihata etmiştir ifadeleri arasında ne gibi farklar vardır?

İlmen bilmek o hususta bilgi sahibi olmak demektir. İlmen ihata etmek de envanterde her şeyi kayıt altına almak demektir. Bu kayıt altına alınanlar aynı zamanda gözetim altında tutulanlar demektir. Bir grubun veya kişinin çevresini ihata etmesi mümkün değildir. Bu ancak insanlığın bir genel hizmeti olarak birlikte tuttuğu muhasebe ile yeteri kadar sağlanır. Tümünün ihatası ise Allah’ın yedindedir. Tüm görevlilerin görevleri içinde ihata edilir. Bir şeyi bilmezsek o hususta tarafsız kalırız. Ne karşı çıkarız ne de benimseriz. Bize zararı yoksa olumlu bakarız. Diyelim ki birisi bizden iş istiyor, ücretini de verecek. Bize de zararı yok, onun dediğini yaparız.

 

  1. İlmin ihata ettiklerine karşı tavrımız ne olur?

Karşı tarafta ilmen bildiği halde ısrarla aksini savunanlar olur. Bu küfürdür ve tekziptir. İşte bunlar bu toplantıya çağrılır. Önce onların bunu bilip bilmediklerini tespit ederiz. Sonra da bildikleri halde aksine davranışlara devam ederlerse bize zararları olmamak şartıyla onları o hususta serbest bırakırız.

 

  1. Neden عِلْمًا diyor da عِلْمَكُمْ demiyor?

İlim objektiftir. İçtihatla sabit olanlar ilim değildir. Marifedir. Onun için Ebu Hanife fıkhı tarif ederken marifetü’n-nefsi diyor, ilmü’n-nefsi demiyor. Marife, amel etmemiz için gerekli sebeptir. İlmen sabit olmasa da hayatımızı sürdürmek için marifelerle yani maruf ile amel etmek zorundayız. Herkes içtihadında serbesttir ama içtihat ettikten sonra içtihadıyla amel etmekle mükelleftir. Amel etmezse mesul olur. Bu mesuliyet dünyada şeriat hükümlerine göre olur, ahirette ise Allah’ın adaleti içinde olur.

 

  1. Buradaki أَمْ neyi atfeder? Neyi ne ile karşılaştırır?

Yani ilminizi ihata etmediğiniz için mi tekzip ettiniz, neden bunu yaptınız, başka bir sebebiniz mi vardır? Burada şuna işaret vardır, ilmen ihata etmediği halde tekzip etmek bile suç sayılmaz. Kendi görüşünüz farklı olur, görüşünüzü savunursunuz. Karşı tarafa ait görüşün yanlış olduğunu ortaya koyarsınız, bu ortaya koyuşu karşı tarafa yanlış bulmak için değil, kendi görüşünüzü sağlamlaştırmak için yaparsınız. Tartışmadan sonra sizin dininiz sizin, benim dinim benim dersiniz. Herkes kendi içtihadı ile hareket eder. Asıl suç bile bile karşı çıkmaktır. Çıkar sebebiyle veya mensubiyet sebebiyle bir şeyi bile bile reddetmek veya savunmaktır. Küfür kelimesi ile bu kastedilir. Bu ayette bu husus açıkça anlatılır.

 

  1. ذَا neye işaret ediyor?

مَا soru edatıdır.ذَا ise tekzip etmeleridir. O halde buradaki ذَا tekzibe işaret eder. Ancak sözle tekzip etme değil de fiilen tekzip etme beyan edilir.

 

  1. Tekzibi neden amel sayar?

Tekzip sadece filozofların tartışmasındaki yalanlamalar değildir. Hatta bu tekzip bile değildir. Tezkirdir. Hakkı aramadır. Tekzip ise fiilen iddia edilenleri yapmaktır.

Biz geçmişte söylenenleri muhakeme etmeyiz, geçmişte yapılanları muhakeme ederiz. Ondan dolayıdır ki fiili zarar doğmamışsa söylenenler suç olmaz ve ceza gerektirmez. Basın yayından insanları suçlu yapıp hapishaneye doldurmak yanlıştır. Söylenen ve yazılan sebep değil de illet olmuşsa suç oluşturur.

Diyelim ki, bir yayın organı, ne duruyorsunuz çıkın meclisi basın karşı çıkanları öldürün diye talimat verse halk da çıkmasa veya kimseyi öldürmese bunu yazana ceza verilemez. Ancak bunu yazanı dinler, halk meclise yürür, milletvekilini de öldürürse, buna yayın yapan kimse iştirak etmiş olur, fiilen suç işlemiş olur. Yazdığı için değil kişiyi öldürdüğü için ceza verilir. Buradaki تَعْمَلُونَ kelimesi bunları ifade eder. Bu ifadeler çok açıktır.

 

  1. Aşağıdaki kavramları karşılaştırınız
  1. كون-كذب

Kevn oluş demektir. Dışarıda varlığı vardır. Kavil ise o dışarıdaki varlığı ifade eden kelimelerdir. Bunlar hak kelimelerdir. Sıdk kelimelerdir. Eğer söylenenlerin ifade ettiği varlık veya olay dışarıda yoksa ona kizb denir. Demek ki kevn gerçek oluşları, kizb ise gerçek olmayan oluşları ifade eder. Gerçek olmasa da eğer gerçeğe zıt değilse o da kizb değildir. Beynimizde yanlış bir teoremi oluştursak ve ona inansak kizb etmiş olmayız. Gerçek olan bir şeyin aksini iddia edersek kizp olur. Kevn ile felsefe, kavl ile kizbin karşılaştırılmasına dayanır.

 

  1. عمل-حيط

Amel başkalarının da yararlandığı bir fiildir. Eğer topluluk o fiilden yararlanıyorsa yani topluluğun işbölümünden birisi ise o ameldir. Gerçekten yararlı ise ameli salihtir, değilse fasittir. İhata ise çevrelemek demektir. Kapsamı içine almak anlamındadır. Bir işletme amelleri ihata ederek yani plan proje yaparak, bu plan projeye göre çalışmaya başlar. İstenen, bütün amillere iş bulmaktır. Buna tam istihdam denir. Herkes kendi işini kendisi bulur. Ancak şeriat düzeni öyle kurulur ki kişi kendi işini kendisi bulabilsin.

Adil Düzen işletmesi bu demektir. Ortaklık işletmesinin manası budur. Bunun için topluluğun ne yapacağını ve ne yaptığını bilmesi gerekir. Ne yapacağı plan ve proje ile tespit edilir, neler yaptıkları da muhasebe ile tespit edilir. Burada ilim ile hayt zikredilerek ilimle tespit edilen sınırlar içinde hareket edileceği bildirilir. Buna biz şeriat içinde özgürlük deriz. Yani şeriatın çizdiği sınırlar içinde insanlar hürdür, istedikleri gibi amel ederler.

 

  1.  قول-جيء  

Kavil kelimesi sözleri ifade eder. İnsanlara veya bir topluluğa bir şey söylediğiniz zaman kavil etmiş olursunuz. Buna tebliğ diyoruz. Tebliğ etmede iki gaye vardır. Bizim onlarla ilişki kurabilmemiz için onların bizi, bizim onları bilmemiz gerekir. Bu da karşılıklı tebliğlerle ortaya çıkar. Evvela fikir olarak birbirimizi tanırız.

Ciet ise fiilen oraya varmadır. Yani evvelce sözleşme yaparız, sonra oraya mal göndeririz veya evvela bildiririz, sonra savaşırız.

İnsanlık hayatı kavil ve cietten oluşur. Ciet başkalarının alanlarına gidip orada faaliyet göstermeyi ifade eder. Kavil ise oraya fikirleri ve sözleri ulaştırır.

 

  1. علم-ءتي

Geçmişte olmuşları bilme kadar ilmimiz varsa ve yeterli ise ileride gelecekleri de bilmiş oluruz. Bu bakımdan bütün olacaklar ilmin konusu olup ilim bunun için yapılır.

İlmin dört mertebesi vardır. Biri teoridir, sadece projeleri içerir, kuralları öğretir.

Diğeri ve ikincisi ise tabii ilimlerdir. Bunlar da o kurallar içinde fiilen mevcut olan varlıkları gösterir.

Üçüncü tür ilim ise varlıklardan nasıl yararlanacağımızı bize öğretir. Armut hakkında teoride bilgi sahibi olduk, sonra da bahçemizde armut ağacının olduğunu öğrendik, oraya nasıl gideceğimizi ne şekilde toplayacağımızı da ameli ilimlerden öğreniriz.

Dördüncü ilimler vardır ki onlar da hikemi ilimlerdir. Bu da gelecekte olanları bilmektir. Bahçemizdeki armut ağacı şimdi meyveyi taşımıyor ama sonbahara doğru dalları meyvelerle dolacaktır.

İşte bu ilimle ءتي fiilini karşılaştırır. ءتي demek gelecek demektir. O halde ilim doğrudan doğruya gelecek demektir.

 

  1.  بِهَا-بِ  

بِهَا zamirle gelmiştir. Birlikte kelimedir. بِ veya لِ harfleri isimlere dahil olursa ayrı birer kelimedir. Ama zamirlere dâhil olursa bir kelime kabul edilir. Ayetlerin kelimelerini sayarken bu kurala göre sayarız. Bu ayet bize bu kuralın doğruluğunu göstermiş olur. بِ ayrı هَا ayrı kelime olarak zikretseydik هَا kelimesine eş bulamazdık. Bunu öğretiyor bize.

 

  1. حَتَّى-مَا  

Buradaki مَا soru Ma’sıdır. حَتَّى ise son cüzü ifade eden harfi cerdir. مَا nın başına harf-i cerler getirilerek soru cümlesi yapılır. İla Ma denir, مَا ‘nın irabı yoktur. Ama soru için geldiği zaman elif düşer, لِمَا demezsiniz de لِمَ dersiniz. Soru edatı olan مَا mebnidir. Genel kurallara aykırı olarak irab değişikliği olur. Bu ayrılığa işaret etmek için birbirinden uzak حَتَّى ile مَا’yı eşleştirmiştir.

 

  1. وَ-أَمْ

وَ ile أَوْ atıf harfleridir. أَمْ kelimesi de atıf harfidir. وَ de ikisinin birden olması gerekir. أَوْde birisinin olması yeterlidir, ikisi de olabilir. أَمْde ise yalnız birisi olabilir. أَمْ harfi çoğunlukla أَ sorusundan sonra gelir. Ama bazen أَ sorusu olmadan da söylenir. Bu takdirde أَوْ anlamındadır. Ama ikisinin birden olabilmesi anlamına gelmez. O halde وَnin karşıtı iki kelime olur أَمْ veya أَوْ.  Bu karşıtlığı göstermek için burada bu iki kelime eşleşir. أَمْ أَوْ benzeri demektir.

 

  1. لَـمْ-أَ

لَـمْ kelimesi لَ ve مَاdan oluşur. لَ tekit, مَا da nefiy harfidir. Kesinlikle hayır manasını taşır. Soru harfi olan أَ ise belirsizlik manasındadır. Birbirine zıt manalar taşırlar. Aynı zamanda أَ ile لَمْ arasında menfilik akrabalığı vardır. أَ ile sorduğunuz zaman inkâr veya tevbihi de içerir. Burada buna işaret eder.

 

  1. Bu yaptıklarının cezasına işaret edilmez. Soruşturma var ama ceza yok. Bunu değerlendiriniz.

Bu toplantı şeriat düzeni gelmeden önce insanları yaptıklarıyla cezalandırma amacıyla düzenlenmez. Bundan sonra Adil Düzen içinde onların nasıl yaşayacakları hususunda uzlaşarak karara varmak için toplantı yapılır. Her inkılaptan sonra bir devri sabık oluşur. Eski düzende yaşayan insanların durumları kötüleşir, onların yeni düzene uymalarını sağlamak için yeni düzen gerekli tedbirleri almak zorunda kalır.

Nitekim İslam inkılabı olduğu zaman kötü duruma düşen kimselere müellefe-i kulub faslından tahsisat ayrılmış, böylece onların sıkıntıya girmesi önlenmiştir. Mustafa Kemal de medreseleri kapatınca medreselerin müderrislerine maaş bağlamış ve evlerinde oturarak maaşlarını almışlardır. Böylece inkılapların yerleşmesine sebep olunmuştur.

Benzer işlemi AK Parti’nin cemaatin önde olanlarına yapması gerekirdi. 15 Temmuz’dan sonra genel af çıkarabilir ve 15 Temmuz’u yapanları ordudan uzaklaştırabilir ama onlara maaş bağlayabilirdi. Böyle veya benzeri bir hareket yapılsaydı AK Parti’nin bugünkü zafiyete düşme sorunu olmazdı.

Nitekim Hüseyin Gülerce gibi birkaç önde giden erken dönüş yapınca cemaati deşifre etmişler ve el üstünde tutulmuşlardır (S. Akdemir).

 

Öz Türkçe ile:

“Ta ki onlar gelince ‘Kavrayamadığınız kanıtlarımı yalanladınız mı yoksa bu işledikleriniz ne?’ dedi.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Hatta onlar ciet edince ‘Onları ilmen ihata edemediğiniz halde ayetlerimi tekzip mi ettiniz? Yoksa bu amel ettikleriniz ne?’ diye kavl etti.”

 

(84)   حَتَّى إِذَا جَاءُوا قَالَ أَكَذَّبْتُمْ بِآيَاتِي وَلَمْ تُحِيطُوا بِهَا عِلْمًا أَمْ مَاذَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

 

***

 

(85) وَوَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ بِمَا ظَلَمُوا فَهُمْ لَا يَنْطِقُونَ 

Va VaQaGa eLQaVLu GaLaYHiM BiMAv JaLaMUv FaHuM Lav YaNOıQUvNa

“Ve zulmettiklerinden dolayı kavl aleyhlerine vaki oldu da onlar nutk edemiyorlar.”

 

وَوَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ بِمَا ظَلَمُوا فَهُمْ لَا يَنْطِقُونَ

 

وَقَعَ  ظَلَمُوا يَنْطِقُونَ

الْقَوْلُ

 

مَا

عَلَيْهِمْ- هُمْ

وَ   لَا  بِ   فَ

(3+1+1+2+2+2)=12=8+4

يَنْطِقُونَ- ظَلَمُوا  الْقَوْلُ- وَقَعَ     مَا       عَلَيْهِمْ-هُمْ       فَ بِ       وَ- لَا

 

  1. Burada وَ nereye atfediyor?

نَحْشُرُ fiiline (83. ayet) atfeder. Toplantı yapılır. وَ harfi tertibi ifade etmez. نَحْشُرُ muzari  وَقَعَ ise mazi olarak gelir. Öyleyse haşrdan evvel vakalar olmuştur, ayet onu anlatır.

 

  1. Nedenفَ getirilmez?

فَ getirilse bu ayet bize şimdi söylenmiş olur. O zaman haşrdan sonraki vakayı ifade eder. (وَ) getirilerek haşrdan önceki vakayı anlatır.

 

  1. وَقَعَ kelimesini inceleyiniz.

Vuku, dışardan gelen etkiyle yeni bir şeyin oluşmasıdır.

İnkılabı oluşmuş olan bir cemaatin gerçekleştireceğine işaret eder. İktidarlar inkılapları yapamaz, iktidar kendi kendini değiştiremez. Bu durumlarda iktidarların yapacakları inkılap yapanlara imkânlar sağlamaktır. Onların kendi oluşturacakları sitelerde inkılap yapmalarıdır. Semt siteleri oluştuğu zaman inkılap gerçekleşir. İktidar semt siteleri oluşturamaz, semt sitelerinin oluşturulmasına izin verir. İnkılaplar oluştuktan sonrada yeni düzende yine iktidarda kalabilir ama inkılabı o yapmış olmaz.

 

  1. الْقَوْلُ marifedir, kastedilen nedir?

Buradaki kavil Mekke’de söylendiği gibi başlarına geleceklerini önceden haber veren kavildir. Bugün bizim bu seminerlerde söylediklerimiz içinde yanlışlar vardır, eksikler çoktur ama doğrular da vardır. Eğer ciddiye alır bu söylenenleri değerlendirirlerse sorunları olmaz ama değerlendirmezlerse Kur’an’ın bildirdikleri gerçekleşir. Ne söylüyoruz? Faizli işçilik dönemi sona eriyor, kredileşmeli ortaklık düzeni geliyor, karşı gelenler mağlup olacaklar ve cehennemde haşrolacaklardır. İşte bu söz haktır.

 

  1. Buradaki بِ ne Ba’sıdır?

بِ sebebiyet içindir.

Tekzip ettiklerinden dolayı değil, karşı ameller olarak yaptıklarından dolayı değil, zulmettiklerinden dolayı düzenleri yıkılır. Faizli işçilik düzeni bir zulüm düzenidir. Bunun için yıkılacak ve onun yerine faizsiz kredileşmeli ortaklık düzeni gelecektir. Gelecek olan bu düzen Adil Düzendir, Adil Ekonomik Düzendir, rahmet düzenidir.

Buradaki B harfi bu derin inceliği açıklar.

 

  1. الَّذِي gelmeyip مَا gelir, neden?

Bu zulüm belli ve bilinen bir zulüm yerine belirsiz ve herkesin katıldığı bir zulümdür. Zulüm düzeninde zalim olmayanlar da bu zulmü işlerler. Zulmeden kişiler değil düzendir. Yaşlılıktan yani düzenin yaşlanmasından dolayı ortaya çıkan hastalıklardır. Korona virüsü gibi yaşlıya musallat olmuştur. Topluluğu alıp götürecek, yeni topluluğa yer açacaktır. Eskiler ölmeseydi şimdi yeryüzünde adım atacak yerimiz olmazdı. Onlar öldüler ki biz şimdi varız. Zalim devlet düzenleri de yıkılacak ve onların yerine yeni ve adaletle hükmeden devletler oluşacaktır. Bunu Marks gibi yazarlar, İbn Haldun ve Büyük İskender dahi önceden açıklamışlardır.

 

  1. Zulmü neye karşı kullanır?

Vakaya karşı kullanır.

Bugünkü krizlerin kaynağı da işte o zulümdür, o zulüm düzenidir. Doğu Anadolu’da doğan bir çocuk kendisine çalışacak yer bulamaz, okuyacak okulu varsa da öğretmenleri azdır. Terör mafyası çeşitli oyunları ile onu yakalar ve oltasına takar. Bir balık düşünün ki kancada olan kurdu yediği zaman oltaya takılacak ama onu yemezse açlıktan ölecek. Onu yer ve biraz daha yaşarım der. İşte terör zalim bir düzende böylece kendisine asker bulur. Şimdi suçlu olan kimdir? O oltaya takılan genç mi, yoksa ona iş yeri sağlamayan, ona okuma imkânı vermeyen topluluk mu? İşte zalim düzenler bunun için yıkılır. Önerdiğimiz semt kooperatifleri kurulur, herkesin aşı, işi, eşi ve okulu olur ve terörün beslendiği bataklık kurur.

 

  1. Buradaki فَ ne Fa’sıdır?

Kavlin sonunda ortaya çıkan durumu açıklayan Fa’dır. Yani zulüm düzeninin ortadan kalkıp yerine adil bir düzen getirmek isteyenlere karşı savaşanlar, onları tekzip edenler sonunda mağlup olur, söyleyecek sözleri kalmaz. Artık o gün eski yaptıklarının doğru olduğunu savunamazlar. Savaşın kuralıdır. Savaşırken her iki taraf galip geleceğine inanır ve zamanı gelince mağlup olacağını anladığı an direncini birden kaybeder ve kayıtsız şartsız teslim olur. Artık direnme gücü sıfırdır. Savaşın bu ani dönüşme kuralı buradaلَا يَنْطِقُونَ ile ifade edilir. Kenan Evren ‘Devlet başkanı benim’ demiş, bütün Türkiye susmuş, başkanlığını kabul etmiştir. İşte buradaki فَ harfi bu ani değişmeyi ifade eder, ses çıkaramayacaklarını da söyler. 28 Şubat da böyle olduğu gibi Demokrat Parti’nin ve Adalet Partisi’nin iktidarında da böyle olmuştur.

 

  1. Zulmedenler kimlerdir? هُمْ zamiri nereye gider?

Zulmedenler tekzip edenler, Adil Düzene karşı olanlardır. Bu karşı olma düzenin icabı olur. O gün öyle söylemek durumdaydılar. Ama inkılaptan sonra bu görüşlerini savunmaktan vazgeçerlerse onların bir sorumluluğu olmaz. Düzen gereği söylemeyip düzeni yaşatmak için söyleyenler, işte asıl zalim olanlar onlardır.

Biz ayetlere bu manaları veriyoruz. Beğenmeyenler daha derin manalar verebilirler. Bizim manaları tekzip etmezlerse o zaman onlarınki de doğru bizimki de doğru olur. Buna herkes yetkilidir. Ama kimse ‘Senin verdiğin manalar yanlıştır, doğru manayı da ben bilmiyorum’ diyemez. Bugün bizim görüşlerimize karşı -zımnen de olsa- Diyanet mensupları böyle davranırlar, ‘doğru değildir’ derler. Peki, doğru nedir diye sorduğumuzda, Kitap ve sünnetin söyledikleri derler. Kitap ve sünnetin ne söylediğini de söylemezler. Kendi doğrularını göstermek bir tarafa bizim yanlışlarımızı da göstermezler. Sadece, sizler kimlersiniz ki Kur’an’ı yorumluyorsunuz derler!

Prof. Dr. Ali Özek başlangıçta bizimle beraber olmuştur, İstanbul’da tanınmamızı sağlamış, kitaplarımızı yayınlamıştır. Allah ondan ve onlardan razı olsun. Ama sonra bana, senin medrese diploman yok, ilahiyat mezunu da değilsin, konuşma yetkin yok! diyebilmiştir. Bizim ona sevgimiz ve saygımız yine de devam ediyor, çünkü büyük hizmetler yapmıştır.

 

  1. نطق kökünü inceleyiniz.

نِطَاق kuşak, kemer demektir. Düşünürken düşünceyi tamamlamak, bağlayarak konuşmak nutk etmek demektir. Kelam cümle, nutuk cümleler topluluğu demektir.

 

  1. Neden nutuk edemezler veya etmezler?

İnsanlar muhalif olsalar da bir düzen içinde iseler görüşlerini ve düşüncelerini açıklama imkânını bulurlar. Hapse de girseler görüşlerini içlerinde saklayamazlar. Bilgi de bir besin gibidir; nasıl yediklerinizi sonra değişik yollardan dışarıya atmak zorundaysanız, elde ettiğiniz bilgileri de paylaşmak zorundasınızdır. Bu öyle bir ihtiyaçtır ki bu sayede ilim bütün baskılara rağmen nesillerden nesillere intikal eder.

Birden Adil Düzen iktidar olunca ne söyleyeceklerini bilemezler. Ayrıca söylerlerse karşılığında ne olacağını tahmin edemezler. Bu nedenlerle geçici olarak susarlar. Zamanla yeni düzene intibak edip değişik yollarla söylemeye devam ederler.

لَنْ يَنْطِقُوا demiyor لَا يَنْطِقُونَ diyor. Yani bu susma kısa bir zaman içindir. Yeni düzen oluncaya kadar susturulur.

Mustafa Kemal’e tarikatların yararları anlatılır ve kapatılmaması savunulur. O da bu söylediklerinizi 10 sene sonra getirin tarikatları yeniden açarız, şimdi ise kapatılacaktır der. Yani Mustafa Kemal inkılapların yerleşmesi için yapılan yasakları biraz sonra yani 10 sene sonra kaldırmayı düşünür. Bunu bilenler veya Sermaye onu 10 sene daha yaşatmamıştır.

 

  1. Aşağıdaki kavramları karşılaştırınız.

 

  1. نطق-ظلم

Zulüm iki şekilde gerçekleşir. Biri insanların çalışmalarına ve yaşamlarına müdahale şeklinde olur. Haksızlık içinde olsa da eğer bu düzende ekonomik refah varsa, davranış özgürlüğü varsa zulüm yoktur. Olsa da halk kendisini bu zulme uydurabilir.

Ali Fuat Başgil’in bir sözü vardır; Kanun ne kadar kötü olursa olsun, adalet içinde uygulandığı takdirde zulüm olmaz. Ama asıl zulüm insanları söyletmeme zulmüdür.  

İnsanlar hırsızlık yaptıkları için idam edilmezler. İnsanlar söylediklerinden dolayı darağacına gitmişlerdir, ateşe atılmışlardır. Bunun en meşhur örneği Peygamber İbrahim’in ateşe atılmasıdır. Asıl zulüm söyletmeme zulmüdür. Onun için bu ayette karşılaştırılır.

 

  1. قول-وقع

Vakaa insanın etkisi olsun olmasın dışarıda olanlardır. Daha çok sistemin dışındakilerin etkisiyle oluşan olaylarıdır. Kavil ise gerek kişinin gerek topluluğun beyninde oluşanların diğer kimselere duyurulmasıdır. Kavil ile vakanın ortak özelliği vardır. Çevredeki insanların karşılıklı etkileşimleridir. Kavilde onlara sözle ifade edersiniz, onlar da size fiilen cevap verirler. Birisine gel dersiniz, o geliyorum demez de gelir. Demek ki kavlin dışarıya olan etkisidir. Önce insanları etkiler, insanlar bedenlerine etki eder, bedenler de çevreye etki ederler. Çevre de etkilenir ve değişme meydana gelir. İşaretleri bize gönderir, duyu organlarımız bunları beynimizde üretir, beynimiz de onu kavil haline getirip diğer insanlara iletirler, kavli duyan kulaklar beyne iletir. Böylece kavil ile vaka arasındaki irtibata burada işaret edilmiş oluyor.

 

  1. هُمْ-عَلَيْهِمْ

هُمْ kişileri ifade eder, عَلَيَهِمْ ise kişilerin üzerindeki görevleri ifade eder. İnsanlar oyun ve oyuncak olsun diye yaratılmazlar. Kâinat düzeni içerisinde kendilerinin görevi vardır. İnsan demek görevli demektir. هُ ve عَلَيْهِ kişisel görevi ifade eder. هُمْ ve عَلَيْهِمْ ise toplulukların görevlerini ifade etmiş olur. Birlikte görevleri yerine getiririz. İnsanların işte bu şekilde yaratılmış olduğuna dair burada işaret vardır.

 

  1. وَ-لَا

وَ harfi harf-i atıftır. İki şeyin beraberliğini ama bir olmadığını ifade eder. لَا harfi ise o da atıf harfidir ama ayrılığı ifade eder. Bu o değildir demektir. Beraberliği de nefiy eder. Yani benzeri de değil demektir. Birbirinin tam zıttı olduğuna işaret etmek için burada birbirleri ile karşılaştırılır.

 

  1. بِ-فَ

فَ birbirinden farklı olan ama bitişik olanı ifade eder. بِ de biri diğerinin cüzü olup belli bir yeri gösterir. Her iki harfte de beraberlik ve belirlilik vardır. Bu bakımdan ortak hükümleri içerir. وَde belirsizlik olduğu halde فَde belirliliğin olduğunu burada beraber zikredilmesinden öğreniyoruz.

 

  1. Nutuk edememeleri uygulamada nasıl yapılır?

Baştan beri belirttiğimiz bir husus vardır. Kötülükler var olan zalim düzen içinde işlenir. Var olan düzen kötülüklere zorlar. Şeriat yani hukuk düzeni geldiği için şeriat düzeni içine etki etmeyen eski fiiller suçlama konusu olmaz. Çünkü düzen gereği o suçlar işlenmiştir. Adil Düzende zulme uğrayanların hakları şeriat tarafından tazmin edilir. Şeriat düzeni olmadan önce olmuş olan zulüm ise tazmin edilmez. O zulme katlandıkları için o zulümde cezaları olur. Müminlere yapılan haksızlıklar da affedilir. Onlara cennet bunun karşılığı olarak verilmiştir. Bu affın sebebi cihat yapanların kendi çıkarları üzerine cihat yapmamalarını sağlamaktır. Biz yeni düzen istiyoruz. Bizim için değil, herkes için istiyoruz. Eski haksızlıkları telafi etmek için değil, gelecekte haksızlığın yapılmamasını sağlamak için yeni düzen istiyoruz.

 

  1. Bu durum savunma hakkını elinden alma değil mi?

Bu konuşmama yasaklıktan ortaya çıkan bir konuşmama değildir, cezalandırmama konusu da değildir. Başkalarını cezalandırma veya başkalarından hakkını alma konuşmasıdır. Biz, bizim düzenimizin olduğu yerlerdeki olayların güvenini sağlarız. Bizim ülkede olmayan bizim zamanımızda olmayan olayların güvenini sağlamak bizim görevimiz değildir, yetkimizin dâhilinde de değildir. O halde yabancı ülkelerde işlenmiş suçların muhakemesi bize ait değildir. Bizim zamanımızda olmayan işlerin sorumlusu da biz değiliz, yetkilisi de değiliz.

Bir devletin yıkılıp yeni devletin kurulması bu anlamdadır. Bu çok büyük sorundur.

Osmanlı imparatorluğu yıkılmış ama varlığı hala devam etmektedir. Oysa miras ile önce borçlar ödenir, sonra vasiyetler yerine getirilir, tereke sonra dağıtılır. Şeriat düzeninde böyledir. Yıkılan devletin mirası paylaşıldıktan sonra o devletin hiçbir borcu ve alacağı yeni devlete intikal etmez. Bugün devletler yıkılıyor, iktidardakiler asılıyor ama o devletin varlığı sürdürülüyor. Bu meşru değildir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve kendi üzerine ezdiklerinden dolayı söz oluştu onlar konuşamayacaklar.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve zulmettiklerinden dolayı kavl aleyhlerine vaki oldu da onlar nutk edemiyorlar.”

 

(85) وَوَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ بِمَا ظَلَمُوا فَهُمْ لَا يَنْطِقُونَ 

 

***

 

أَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا اللَّيْلَ لِيَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ (86)

Ea YaRaV EanNAv CaGaLNav elayla LiTaSKUvNUv FIyHIy Va elNaHAvRa MuBÖıRan EinNa FIy ÜAvLiKa La EAvYAtin LiQaVMin YUvQıNUvNa

“Leyli içinde sukun etsinler diye neharı da mübsir olarak ca’l ettiğimizi rey etmediler mi? Bunda iman etmiş bir kavm için ayetler vardır.”

 

 

أَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا اللَّيْلَ لِيَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

يَرَوْا جَعَلْنَا

يَسْكُنُوا يُؤْمِنُونَ َ

اللَّيْلَ - النَّهَارَ

مُبْصِرًا  آيَاتٍ قَوْمٍ

أَنَّا فِيهِ  ذَلِكَ

إِنَّ  أَ

وَ لَمْ   لِ لَ    فِي لِ

(2+2)+( 2+3)+1+(2+2)+(3+3)=20 =16+4      (مُبْصِرًا  آيَاتٍ قَوْمٍ  ذَلِكَ)

يَرَوْا- جَعَلْنَا   يُؤْمِنُونَ- يَسْكُنُوا     اللَّيْلَ- النَّهَارَ  إِنَّ - أَ  وَ- فِي     لَ- لَمْ

 

  1. Ayete وَ harfi getirmeden başlanır. “Rey etmezler mi” der. Kimler neyi rey eder?

Bundan önceki ayette bahsedilen haşrın ve vakanın ahirette olacakları değil bu dünyada olmakta olduğunu tespit etmek için bu ayet zikredilir. Rey etmediler ayetiyle de özellikle asrımızı ifade eder. Asrımız müspet ilimlerin esasta çözüldüğü bir asırdır; her şeyin var oluş sebebi ve hikmeti vardır. Artık neyin neye yaradığını biliyoruz. Sure ve ayet çağımıza hitap ettiği için çağımızın da ilmini işaret ederek “rey etmediler mi?” der. وَ harfini getirmez. Konularda bir irtibat yoktur. Buradaki ayetin anlattıkları buradaki olaylara değil de çağımızdaki bütün ilmi sonuçlara işaret eder. Kemali infisalden dolayı وَ harfi getirilmez.  

 

  1. Ayette kâinatın yaratılması üzerinde soru sorar, bu ahirette mi sorulur?

Kur’an insanların ahiretteki görüşlerini aktarmak için böyle ayetler getirmez. Kur’an bunları bu dünyadaki insanların Kur’an’a inanmaları için zikreder. Bu ayet şimdi beraber yaşadığımız insanlığa hitap eder وَيَوْمَ نَحْشُرُ‘daki يَوْمَ ‘nin bu dünyadaki يَوْم olduğunu anlatır.

 

  1. “Leyli ca’l ettik” diyor. Marife olarak gelir. Kastedilen nedir?

“Leyl”in iki manası vardır. Biri 24 saatin yarıları olan gece manasındadır. Diğeri de madde anlamındadır. Bunların karşılıkları nehar ve nurdur, ışıktır, enerjidir. Ayette her iki mana ayrı ayrı verilebilir. Marife olması cinsi ifade etmesinden dolayıdır. Herhangi bir gece değil, gece kavramıdır veya herhangi madde değil madde kavramıdır. Onun için marife gelir.

 

  1. İçinde sakin olsunlar der, leylin içinde nasıl sakin olunur?

“Sakin olma” iki manaya gelir. Biri yerleşme diğeri de hareketsiz olma demektir. Burada فِيهِ denir. فِيهِ zarftır. Belli bir yeri değil bir alanı ifade eder. Odada sakin olma odada donuk durma değildir. Odada yerleşme ve odanın içinde serbestçe dolaşma demektir. Eğer biz buradaki “sükûn” kelimesini donup durma manasına alırsak gecenin bir vaktinde uyuma şeklinde düşünebiliriz. Aksi takdirde gecede sakin olmak demek gecede mesken içinde kalmak demektir. Yani çevreyle ilişkinizi kesiyorsunuz, kendi evinizin içinde kendi ailenizle beraber kalıyorsunuz. Biz bu manayı veriyoruz. Çalışan insanın günü ikiye ayrılır, yarısı işte yarısı evde geçer. İşte geçen zaman topluluğun ferdi olarak geçer. Evde geçen zaman ise topluluktan ayrı kendi özgür hayatını yaşaması demektir. Burada ona işaret ederek onun içinde yani gecenin içinde sakin olurlar, kiminde uyurlar kiminde dolaşırlar.

 

  1. “Neharı da mubsir yaptık” der. النَّهَار mubsir/مُبْصِر değil,  mubser/ مُبْصَر’dir. Neden öyle zikreder?

النَّهَار kelimesi gündüz manasına geldiği gibi ışık manasına da gelir. Gündüz bir haldir. Çevre görünür olur ama bu görünürlüğü ona sağlayan ışıktır. Demek ki nehar ışıklı olma halinden çok ışığın kendisini ifade eder. Ama ışığın kendisini doğrudan göstermiş olmaz. Ancak çevreye çarpıp gözümüze geldiği zaman ziya nura dönüşür o zaman mubsir olur.

 

  1. İkisini bir جَعَلْنَا‘da topladı, neden?

Gece ve gündüz aslında birer varlık değildir, birer özelliktir, birer haldir. Asıl varlık olan güneş ve yerdir. Buna işaret etmek için خَلَقْنَا demiyor da جَعَلْنَا diyor.

Aynı zamanda leyl madde, nehar enerji demektir. Bu nedenle Kuran’da Leyl ve Neharı halk ettik ifadesi de vardır.

 

  1. Buradaki ذَلِكَ neye işaret eder?

Leyl ve neharın ceal edilmesine işaret eder. Canlıları Allah öyle yaratmıştır ki zaman zaman çevreden uzaklaşıp dinlensinler, uyusunlar. Bitkiler de uyurlar. Uyuma esnasında çevreleriyle ilişkiyi keserler, kendi iç düzenlemelerine girerler. İnsanlar da canlı olduğu için uyumak zorundadırlar. Ayrıca aile hayatının sağlığı için zaman ayırmaları ve beraber olmaları gerekir. Bugünkü hayat bu beraberliği bozduğu için insanlık huzursuzdur. Yüz lojmanlı işyeri apartmanları bu huzursuzluğu tamamen ortadan kaldıracaktır. Bunları yaşıyoruz. Kur’an da bize haber veriyor, çözümleri üretiyor, biz de onları uygulamaya çalışıyoruz.

 

  1. Ayetlerin görülmesi kavmin imanına bağlanır. Neyi anlatır?

Leyl ve neharın ceali bugünkü insana ayettir. Bütün insanlığın iman etmeyeceği hususuna burada işaret olduğu gibi barış düzeni içinde güveni sağlamanın yolu da şeriattır. Şeriatın bunu yapan bir düzen olduğunu bize gösteren delillere ihtiyaç vardır. Bu deliller de müspet ilmin verileridir. Müspet ilmin içinde kâinatın bir düzen içinde olduğu gibi insanlığın da düzen içinde olduğunu öğreniyoruz. Bu düzenin gereği olarak işçilik sisteminden ortaklık sistemine geçilecektir. Ortaklık sistemine geçebilmek için bugünkü müspet ilimlerin bilinmesi ve değerlendirilmesi gerekir.

Sermaye ilmi kendisine saklar, koyduğu birçok engellerle insanları cahil bırakır. Okutmamak suretiyle değil, onlara düşünmeden kabul edecekleri ilmî olmayan verileri ilmî veriler olarak takdim etmesiyle sağlar. Darwin’in evrim nazariyesi insanın ve diğer canlıların sonradan yaratıldığı varsayımına dayanır. Bu da şeriatı tasdik eder. Ama Sermaye iki üç asırdır bunu tamamen zıddına kullanır. Dolarları ile kilise mensuplarını satın almış ve ilmi verileri inkâr ettirerek halkı kiliseden soğutmuştur. Allah’ı kilisenin temsil ettiğini kabul ederek halkı Allah’a inanmaktan uzaklaştırmaya çalışmıştır.

Bizim yapacağımız şey müspet ilim ve müspet ilmin verileri ile kelam ilmini yenilemektir. Bediüzzaman Said Nursi bunu yapmıştır.

 

  1. Aşağıdaki kavramları karşılaştırınız.
  1. رءي-جعل 

“Rey etme” gözle görmekten ibaret değildir. Rey etme, duyu organları ile idrak edilemeyen birçok gerçekleri düşünerek bulma demektir. İlim, göz görür cümlesini deneyle ispat eder. Ama gözün görmek için yaratılan şeyleri beyin muhakeme ederek bulur. Dolayısıyla “ceal”in kaynağı “rey”dir, duyu organları değildir. Burada aynı zamanda rey sadece insanın beyninde oluşturduğu fikirlerden ibaret değildir. Başka organlarla algılayamadığımız birçok gerçekleri rey sayesinde biliriz. Bu bilgilerin temelinde hikmet gelir. Yani neyin ne için var edildiğini tespit etmek gerekir. Bundan dolayıdır ki Batılılar felsefeyi fizik ötesi bilgiler diye ifade ederler. Ayet bunlara işaret eder.

 

  1.  ءمن-سكن

ءمن güven demektir. سكن de güven içerisinde yerleşmek demektir, huzur demektir, sekinet demektir. İmanın görevi çevrede sekineti temin etmektir. Müminlerin yaptıkları iş hâkimiyetleri altına aldıkları yerde sükûneti sağlamaktır. Devletlerin temel görevidir. Asrımızın en büyük sorunu sekinetin olmayışıdır. Ayet burada buna işaret eder.

 

  1. ليل-نهر 

Kâinat madde ve enerjiden ibarettir. Madde elektron ve pozitron dediğimiz bölünmez parçacıklardan oluşur. Bunların birleşmesinden oluşan atomlar bizim çevremizi oluşturur. Enerji ise bu parçacıkların hareketidir. Parçacıklar birbirlerinin yerlerine ortak olamazlar. Ama etkileri birleşir ortak etki yaparlar. Bugünkü atom fiziği parçacıkların taşıdığı enerjiyi ele alır ve bütün ilimlerin merkezinde bunlar oturur. Kur’an bunları bir arada zikrederek onlar arasındaki irtibatla kâinat düzeninin oluştuğuna işaret eder.  

 

  1. ءيي-بصر

Kur’an’da delil anlamında birçok kelimeler vardır. Ayet, mübin, burhan, yaqın ve diğerleri. Bunların bir kısmı insanın beynine hitap eder ve kulakla idrak edilir. Bir kısmı ise gözle görülür, gözle görülenlere ayet denir. Kur’an’ın cümleleri insan beynine hitap ettiği için bir beyandır. Ama ayetler aynı zamanda göze hitap eder. Kelimelerin sayısı seminerlerimizde gösterilir. Boş kaldığınız zaman bunların nasıl eşleştirilerek yerleştirildiğini tespit edeceksiniz. Büyük zevk alacaksınız. Bu gözle görülen bir mucizedir.

Ayet ile basar bu ayette karşı karşıya getirilir ve Kur’an’ın aynı zamanda göze hitap eden ayetler olduğuna işaret edilir. Bu husus ilk dönemlerden beri bilinir.

19 mucizesi benden önce İhvanı Müslimine mensup bir âlim tarafından ortaya konur. Sonra حَدِيد kelimesi üzerinde çalışma yapmıştım ve bu çalışma İslami İlimler Araştırma Vakfı İSAV tarafından basılarak yayınlanmıştır. Sonra Fatiha Suresi üzerinde çalışmaları Lütfi Hocaoğlu şema haline getirmiştir. www.akevler.org’a koyup koymadığını bilmiyorum ama kendisinde vardır.

Buradaki bu iki kelimenin karşılaştırılması ile bu büyük mucizeye işaret edilir.

 

  1. قَوْم- ذَلَكَ

ذ harfi yakında olana işaret eder. Kendisiyle konuşabilecek kadar yakınsa ذَا ile gösterilir. Konuşacak kadar yakın değil de görülecek yerdeyse ذَاكَ ile gösterilir. Çok uzakta veya görülmez ise ذَلِكَ ile ifade edilir. Türkçede bu, şu, o şeklinde ifade ederiz. Her dilde bu ayrım yoktur. Örneğin Fransızcada yoktur. Gürcücede yoktur. Sadece bu ve o vardır.

قَوْم kelimesi ile bu kelimenin karşılaştırılması ile kavmin insanlık içinde en büyük bir teşkilat olduğuna işaret edilmiş olur. İnsanlıkta birlik vardır ama beraberlik yoktur. Çünkü insanlar doğrudan kendi dilleri ile anlaşamazlar. Ayrıca devletler savaşırlar, hâlbuki iller aynı dili konuştukları için birbirleri ile anlaşırlar, ayrıca iller arası savaş olmaz. Çünkü onların orduları yoktur. Bu bakımdan hukuk düzeni içinde her devlet ayrı bir topluluktur. İnsanlığın bir üyesi değildir. İnsanlığın ortağıdır. Devletlerin icma ile sabit olan hükümlerini il ve bucaklara kabul ettirmesi hakkı vardır ama insanlığın böyle bir hakkı yoktur.

Kavmin bu özel durumuna işaret etmek için قَوْم kelimesi ile ذَلِكَ kelimesi karşı karşıya getirilir.  

 

  1. أَنَّا- فِيهِ  

فِيهِ zarftır. Başına geldiği kelimenin bütününü içine alır.

أَنَّا kelimesi ise Allah olarak biz anlamında olup arşta kâinatta ne varsa hepsini içine alır. Allah yaratıcı, kâinat ise yaratılandır. Yaratılanların tamamı gene yaratılanlar içindir. Allah’ın ona ihtiyacı yoktur. Sadece Allah olduğu için onları var eder. Kâinat da zaman ve mekânı ile yaratılmıştır. O zaman mekânı ile yaratılanın içinde yaşayanların bütün faaliyetleri أَنَّا içindedir. Hepsini O yapar ama O varlıklara yaptırır.

أَنَّا  ile فِي   arasındaki irtibat böylece açıklanır.

 

  1. إِنَّ- أَ

 أَ soru edatıdır. إِنَّ de te’kîd edatıdır.

Cümleler dörde ayrılır. Haber cümleleri, inşa cümleleri, sual cümleleri ve şart cümleleri. İnşa cümlesi ile haber cümlesi esas cümlelerdir. Şart cümlesiyle soru cümlesi ise cevaba muhtaç cümlelerdir. Şart cümlesini söyledikten sonra cevap cümlesini kendiniz söylersiniz. Soru cümlesini söyledikten sonra cevap cümlesi karşı tarafa ait olur. Her ikisi de iki cümlenin birleşmesinden oluşur.

 

  1. لَـمْ-لَ

لَـمْ kelimesi لَ مَاdan oluşur. Buna işaret etmek üzere burada لَ ile beraber karşılaştırılır. ل istiğrak için, لَـمْte’kid içindir. Birinde her zaman olmamıştır anlamı diğerinde mutlaka olmamıştır anlamı vardır. Bu hususta Lütfi Hocaoğlu ile görüşümüz farklıdır. Bu ayet onu doğrular.

 

  1. وَ-فِي

وَ beraberliği ifade eder, birliği ifade etmez. فِيde beraber olanların bulunduğu yeri ifade eder. Adeta فِيde olanların arasında وَ harfi vardır. İçinde olanların yerleri ve sıraları belirsizdir.وَde de hüküm böyledir. Böylece Kur’an kelimelerin manalarını ve hükümlerini de bize öğretir.

 

  1. İmanla “leyl” ve “nehar”ı değerlendiriniz.

İmanın iki delili vardır. Biri enfüsi diğeri afaki yani dışarıda olan deliller afakidir. İnsanda olan deliller ise enfüsidir. Descartes, “Düşünüyorum o halde varım” der.

Gerçekten de bugün TV açıyorsunuz, birçok olaylar seyrediyorsunuz, eğer becerebilirseniz sadece 01’leri yazarak televizyonda olanların hepsini seyredebilirsiniz. Çünkü TV’ye 01’lerden başka hiçbir şey gelmemektedir. O halde çevremizde her şey yalan olabilir. Rüyada olduğu gibi biz sadece öyle görmüş oluruz. Ben rüyada kardeşimi gördüm, uzun görüşmemiz oldu ama uyandığım zaman yanımda yoktu. Ama şu inkâr edilemez, televizyon seyreden ben varım, rüyayı gören ben de varım. İşte gerçek delil afaki değil enfüsidir. Rüya ile gerçek hayat arasında fark vardır. Acıkıyorum, yemesem açlık duyuyorum, üşüyorum, giyinmesem hasta oluyorum, yani dışarda olan olaylar benim bilincimde etki etmektedir. Diğer insanlarla da anlaşıyorum o da etki etmektedir.

اللَّيْلَ kelimesini mecazi olarak iç duygular, النَّهَارَ kelimesini de gündüz ve çevre olarak anlarsak, ayetler bunların beraber olmasıyla sağlanır. Onun için أَوْ demiyor da وَ diyor yani ancak ikisi birden ayet olur. Bu da bize insanlarla çevrenin Tanrı’nın eseri olduğunu ispat eder.

 

Öz Türkçe ile:

“Biz yerleşsinler diye geceyi, gösteren olarak da gündüzü koyduk. Görmediler mi? Bunda inanmış bir ulus için kanıtlar vardır.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Leyli içinde sukun etsinler diye neharı da mubsir olarak ca’l ettiğimizi rey etmediler mi? Bunda iman etmiş bir kavm için ayetler vardır.”

 

أَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا اللَّيْلَ لِيَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ (86)

 

***

 

وَيَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَفَزِعَ مَنْ فِي السَّمَوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَنْ شَاءَ اللَّهُ وَكُلٌّ أَتَوْهُ دَاخِرِينَ (87)

Va YaVMa YuNFaPu FiyelÖUvRi FaFaZiGA MaN Fıy elSaMAvVAvTı Va MaN Fıy rLEaRWı EilLAv MaN ŞAvEa elLAvHu Va KulLum

EaTAvHu DAPıRIyNa

“Sura nefh edileceği yevm semavatta olan kimseler ve Allah’ın meşieti dışında arzda olan kimseler fez’ ederler ve hepsi O’na dahirin olarak ityan ederler.”

 

وَيَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَفَزِعَ مَنْ فِي السَّمَوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَنْ شَاءَ اللَّهُ وَكُلٌّ أَتَوْهُ دَاخِرِينَ

 

يُنْفَخُ  فَزِعَ

شَاءَ   أَتَوْهُ

الصُّورِ      اللَّهُ         الْأَرْضِ   السَّمَوَاتِ

 

يَوْمَ  كُلٌّ

دَاخِرِينَ

مَنْ  مَنْ مَنْ

وَ وَ    فَ  فَ

فِي فِي فِي إِلَّا

(2+2)+(2+2)+2+1+3+2+3+3=22  16+6   ( يَوْمَ كُلٌّ دَاخِرِينَ مَنْ مَنْ مَنْ  )

يُنْفَخُ  فَزِعَ  شَاءَ- أَتَوْهُ  اللَّهُ- الصُّورِ   الْأَرْضِ- السَّمَوَاتِ   يَوْمَ- كُلٌّ   دَاخِرِينَ- مَنْ  فَ- إِلَّا  وَ- فِي

 

 

  1. Buradaki وَ neye atfeder?

Kur’an’ın üslubunda atıflar çok önemli bir yer tutar. Aynı surede bazen çok uzak bir yere atfedebilir, bunu kelimeyi tekrar ederek belirtir. وَيَوْمَ نَحْشُرُ ifadesindeki يَوْمَ kelimesini tekrar ederek oraya atfettiğini bildirmiş olur. Kelime tekrar ettiğine göre وَ harfiyle de atfedildiğinden aynı يَوْمَ değildir. Bu يَوْمَ kıyamet gününü göstermiş olur.

 

  1. يَوَمَ tekrar edildiğine göre birinci يَوْمَden başkadır. Başka olan nedir?

Başlangıçta bir ceviz büyüklüğünde olan kâinat bundan 13,7 milyar yıl önce patlamış olup halen genişlemektedir. Ömrünü doldurunca bu kâinatın varlığı başka kâinatın varlığı ile değişecektir. Önce bu kâinat sarsılacak ve yeni duruma geçecek. Sonra yeni oluşan kâinatta biz insanlar yeniden dirileceğiz. Bir muhakeme dönemi geçecek, sonra kimimiz cennete kimimiz cehenneme gideceğiz. Kur’an’ın hemen her sayfasında belirttiği düzen budur. Burada bu ayetle o günü anlatır. Hem bugünkü inkârcı insanlara hatırlatma yapar hem de birinci yevmin ahireti değil bu dünyayı anlattığını beyan eder.

 

  1. Sura nefh edilir denilir. Bundan önce anlatılanlar nefhten öncedir, değil mi?

Birinci yevmin ikinci yevmden önce olduğuna da işaret vardır.

 

  1. صور ve نفخ köklerini inceleyiniz.

صُور boynuz demektir. Bazı hayvanlarda özel boynuzlar vardır. Birbirinden farklı görüntüleri bulunur. Sonra bu kelime biçim manasını almıştır.

نَفْخ körük demektir.

Allah kâinatın sonunun nasıl oluşacağı hususunda sura nefh edilir diyor. Borazana üflenir anlamındadır. Yahudiler toplantıya borazan çalarak davet ederler. Askerlikte de içtima borazan çalınarak yapılır.

Bugün mevcut olan kâinat 4 boyut içinde depolanır. Nasıl bir su kabı su ile dolarsa bizim 4 boyutlu uzayımız da zamanla dolar. Yani yaşadığımız kâinat yok olmaz, arkamızda kalır. Yaşamak demek ileriye doğru gitmek demektir. 5 boyutlu uzayda her şey zaten vardır. Biz sadece seyahat ediyoruz. Bu husus Kur’an’da daha önce bildirilmiş, 20. yüzyılda ise müspet ilimce ispat edilmiştir. Sura üfürülüp bütün 4 boyutlu uzayda depolanmış varlıklar 5 boyutlu uzay içinde toplanır. Bunun mecazi manası budur. Oluş şekli ise samanyolu içindeki yıldızlar birbirine yaklaşır. Samanyolunun merkezinde olan karadelikte toplanırlar. Zaman içinde yıldızlar karadelik içinde toplanırlar. Bir gün yeter sayıda yıldızlar orada toplanınca basınç büyür ve basıncın oluşturduğu güç yeniden patlamayı oluşturur. İşte o patlama 4 boyutlu uzay içerisinde yeniden oluşma anlamındadır ve bu patlama Kur’an’da sura üfürülme şeklinde ifade edilir. Sur, biçim demek olduğuna göre o depolanmış halin ifadesi olarak görebiliriz. İnsan aklının ermediği şeyleri ilahi kitaplar bildirir. Filozoflarca kabul edilmez. Ama 20. yüzyıldaki ilim ilahi ilimlerin bildirdiklerini ispat eder. Akıl almazsa da matematik varlığını söyler.

 

  1. فَزِعَ kelimesini inceleyiniz.

فَزْع kuytu yer demektir.

Bugün kâinatta insanlar, cinler, melekler ve ruhlar bilinçli varlıklar olarak yer alırlar ve kâinatın düzeni onların faaliyetleriyle devam eder. İnsan uykuya varınca bu kâinatın dışına çıkar. Uyanınca veya rüya sırasında gerisin geriye döner. Ölünce de gider ve bir daha kıyamete kadar geri dönmez. Birinci sura üfürülünce bütün bu şuurlu varlıklar uzayın dışına çıkarlar. Yeni düzen oluştuğunda tekrar yerlerine gelirler. Bu ayet bu olayı anlatır.

Bu fezaa kelimesi herkes ortadan çekilir görünmez olur demektir. Uykuda nefsin bedenden çekilmesi bir fezaadır. Ölünce de insanın bedeni terk etmesi bir fezaadır. Sura üfürülünce herkes saklanır, görünmez olur, ortalıktan çekilir. Onu ifade eder.

 

  1. Semavattaki men ile arzdaki meni birbirinden ayırır, neden?

Melek ve ruhlar ışık hızından daha büyük hızlarda yaşarlar. Cin ve insanlar ise ışık hızından daha küçük hızlarda yaşarlar. Melek ve ruhların görevleri ve ömürleri farklıdır. Birinci men ruh ve melekleri, ikinci men ise insan ve cinleri ifade eder. Bunların kişilikleri farklı olduğu için men tekrar edilir. Ya da insanla diğer 3 varlık ayrı sayılır. İnsan arzda yaşar. Cinler yıldızlarda yaşar. Ruh ve melekler ise görünmez uzaylarda yaşarlar. Bu ayırımdan dolayı menler tekrar edilir.

 

  1. İstisna edilen arzda olanlar mı yoksa her ikisinde olanlar mı?

İstisna fezaadan gelir. وَفَزِعَ مَنْ فِي السَّمَوَاتِ olsaydı istisna yalnız arzdan olanlar için olurdu. Fezaa tekrar edilmediğine göre buradaki istisna her ikisine şamildir.

Bunlar kimlerdir?

Suru üfüren görevli melekler ile sur üfürüldükten sonra ilk görevi alacak melekler istisna edilir. Zelzeleden korunmak için herkes zelzele alanından uzaklaştırılır. Bu uzaklaştırmada görev alanlar ise orada bırakılırlar. O halde bu ayet bize ahiretteki durumu anlatmakla beraber savaşta veya zelzelede veya virüste uzaklaştırmanın hangi kurallarla yapılacağını da öğretmiş olur. Allah ahiret kıssalarını bize anlatırken benzer olaylarda da nasıl davranacağımızı öğretir.

 

  1. Allah’tan sonra فَ gelmesi düşünülürken وَ gelir neden?

فَ gelseydi sura nefh edilmesi sonucu gelmiş olurdu. Buradaki küllün kelimesi fezaaya atfedilir. Fezaa ile ityan aynı anda olur. Biri diğerinin sonucu değildir. Fezaa ruhların saklanması anlamına gelir. İtyan ise saklanacağı yeri gösterir. Birlikte olup ayrı ayrı olaylar olduğunda وَ gelir.

 

  1. كُلٌّden kasıt nedir?

İstisna edilenlerin dışında yerde olanlar ve gökte olanların hepsi anlamındadır.

 

  1. أَتَوْهُdaki هُ zamiri nereye racidir?

هُ zamiri Allah’a racidir. Uykuda, ölüm sırasında ve kıyamet durumunda sarsılan veya uzaklaşılan yalnız mekân değildir, zamanın da dışına çıkılır. Mekânın dışında başka bir yerde değil zaman ve mekânın dışındadırlar. Orada başka bir zaman ve başka bir mekân yoktur. Mekânsızlık ve zamansızlık vardır. Nedir o? İşte o durum, o durumda olan Allah’ın bulunduğu alandır. Allah için o nasıl mümkün oluyorsa bizler için de o mümkündür. Ama biz o durumu düşünemeyiz. Bizim beynimiz onu kavrayacak bir durumda değildir.

 

  1. دَاخِرِينَ kelimesini inceleyiniz. Ne anlatılıyor?

Zahire/ذَخِيرَة ambara doldurulmuş tahıldır, ذ د’a dönüşerek yükü ambara boşaltma anlamında mastar olmuştur.

Ruh, melek, cin ve insanlar zaman ve mekân dışına çıkarılacaktır. Yok olmayacaklar. Orada depolanacaklardır. Şartlar müsait olunca tekrar eski bulundukları yere veya benzer yere döneceklerdir. Burada onların zaman ve mekân dışına çıkıp depolanacaklarını, oralarda saklanacaklarını beyan eder.

 

  1. Aşağıdaki kavramları karşılaştırınız.
  1. نفخ-فزع

Savaş veya zelzele benzeri bir durum ortaya çıkınca ilan yapılır ve herkes sığınaklara girer. O halde nefh ile fezaa arasında bir ilişki vardır. Tehlike sirenleri çalar. Bunu bize hatırlatır ve öğretir.

 

  1. شيء-ءتي

Şey’en kelimesi düşünülmüş tasarlanmış olan var olsun veya olmasın her türlü kavrama verilen isimdir. 5 boyutlu uzayda var olanlar şey’endirler. Tasavvur ettiğimiz her proje şeydir. Şeyler projede veya 5 boyutlu uzayda bulunurlar. Allah’ın takdiri veya insanın iradesi ile şeyler 3 boyutun içine girerler. Daha önce anlattığımız gibi İstanbul’dan Ankara’ya giderken trende oturan birisi seyrettiği manzaranın kendisine geldiğini ve sonra da gittiğini görür. Tren yürüdüğü halde tren duruyormuş da çevresi yürüyormuş gibi olur. 3 boyutlu uzay içerisinde 4 boyutlu uzayda yol alıyoruz. Var olanlar ve yok olanlar var olmuyor ve yok olmuyor, sadece geliyorlar ve gidiyorlar. Yani gözümüzden kayboluyorlar. Eşyanın değişmesi ityan şeklinde yani geliş şeklinde olduğu için bu ayet ile eşleştirilir.

 

  1. اللَّه-صُور 

Allah mekân ve zaman dışı varlıktır. Bizim beynimiz Allah’ın kendisini idrak edemez, göremez hatta ruhu da böyle görünmezdir. Ben sizinle konuştuğum zaman sizi değil bedeninizi görürüm. Bedeninizin aldığı şekiller veya dilinizin çıkardığı sesler ile sizi görürüm ve görüşürüm. Sizin ruhunuzun veya benim ruhumun bedenle ilişkisi ne ise Allah ile kâinatın ilişkisi de öyledir. Buradaki fark bizi yaratanın O olmasıdır. O ise kendiliğinden vardır ve O’nun dışında O’nun var ettiklerinden başka bir şey yoktur. Biz Allah’ı görürüz ama kendisini değil yarattıklarını görürüz. Allah suretten ibaret değildir ama biz Allah’ı kâinat olarak suret şeklinde görmüş oluruz. O’nun üzerine düşünür, ona göre emirler alır ve dualar yaparız.

Kur’an yazılan kelimeler veya okunan sözler değildir. Kur’an manadır. Allah’ın iradesidir ama biz onu kitapta yazılanlar ve ağızda okunanlarla algılayabiliriz.

 

  1. ءرض-سمو

Kur’an arz ve semadan çokça bahseder. Bir çekim merkezi, bir de çekim alanı vardır. Bu çekim merkezinin çevreye olan etkisi diğer çevre merkezlerinedir. Böylece merkezlerin arasında bir beraberlik ortaya çıkar. Hayat bundan ibarettir.

Sema hayvanın sırtıdır. Arz da hayvanın yere bakan tarafıdır. Sema yüksekliği arz ise derinliği ifade eder. Güneş Yer’e göre semadadır. Gezegenlere göre Güneş arzdır. Görünür âlemde arz ve sema kelimeleriyle yıldız ve gezegenler sistemi ifade edilir, görünmez halinde de arz atomların çekirdeklerini ifade eder. Sema ise elektronların bulunduğu alanı ifade eder.

Kur’an semanın 7 tabaka olduğunu bildirir. Bugünkü ilimde atom yapısı üzerinde 7’li düzenlenme tamamen matematikle ifade edilir. Kur’an bize semavat ve arza bu ayetlerde dikkati çekerek genel dengenin bunların üzerinde oturduğu hususunu bildirmiş olur.

 

  1. يَوْمَ- كُلٌّ

يَوْم periyodik olan bir oluşun periyodunu bildirir. Bu mekânda ve zamanda olabilir. Normal olarak 1 yılı ifade eder ama gün olarak 24 saat için kullanılır. Bir periyot dalgalı oluşmada bir bütündür. Ondan sonra benzerleri tekerrür eder.

كُلّ ise mekân içinde tümünü ifade eder. Harfi tarifle geldiği zamanكُلُّ الْأَرْضِ dersek yerin bütünü demektir. Bir periyodu demektir. كُلُّ أَرْضٍ dersek bütün yerler demektir.

İşte كُلّ ile يَوْم arasında böyle benzerlik olduğu için bu ayette bunlar eşleştirilir.

 

  1. دَاخِرِينَ-مَنْ

Duhur etmek demek doldurmak demektir.

Men de insanları ifade eder, şuurlu varlıkları ifade eder.

Her şuurlu varlığın yani insanın dinleneceği ve uyuyacağı bir yerinin olması gerekir. Bu sebeple Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası’nda 100 lojmanlı işyeri apartmanlarının bir kısmı daima boş tutulur. Kiralar öylece arttırılır. Boş dairenin sayısı azaldığında kiralar artar, o zaman yatırımlar çoğalır. Boş daireler çoğalırsa kiralar azaltılır, böylece yeni yatırımlar yapılmaz, denge oluşur.

Men ile duhur kelimesini burada karşılaştırarak bu olayı anlatır.

 

  1. فَ- إِلاَّ

فَ atıf harfidir. İlla da istisnadır. O da bir atıftır. Tersine atıftır. Bunu bildirir.

 

  1. فَ- فِي

فَ atıf harfidir. فِي ise harfi cerdir. İkisi de ف harfini içerir. فِي mekân ve zaman zarfıdır. فَ ise zamanda ta’lili ifade eder. Aralarında ben bir ilişki bulamadım, siz düşünün bakalım, aklımıza gelir herhalde.

 

  1. Bu ayet ahireti anlatan bir ayettir. Cümleyi muterize gelir. Neden getirilir?

Sure işçilik sisteminden ortaklık sistemi anlatılırken arada ahireti hatırlatan bir ayet koyar. Bunun iki sebebi vardır. Biri وَيَوْمَ نَحْشُرُ’daki yevmin ahiretle değil de bu dünya ile ilgili olduğunu belirtir. Diğeri ise bugünkü inkârcı dünyaya ahireti hatırlatır. Ortaklık sistemine geçilirken ona karşı çıkanlar mağlup olacaklardır. Ama kötü niyeti olanlar da sorumludurlar. Bir de uygarlıklar peş peşe gelir, bazen kuvvet uygarlıkları, bazen de hak uygarlıkları üstün olurlar. En sonunda kuvvet uygarlığı iktidarda iken yeryüzü tümüyle yok olur, hakkın ebediyen hâkim olduğu bir duruma geçilir. Yine iki düzen olursa da artık periyodik değil hak düzeni cennette, kuvvet düzeni de cehennemde oluşur. Bu hususa işaret etmek için araya bu ayet gelir.

 

Öz Türkçe ile:

“O gün kavala üflenir de göklerde olan kimseler Allah’ın dilediğinin dışında yerde olan kimseler kaçınırlar. Hepsi ona doldurarak gelirler.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Sura nefh edileceği yevm semavatta olan kimseler ve Allah’ın meşiyeti dışında arzda olan kimseler fez’ ederler ve hepsi O’na dahirin olarak ityan ederler.”

 

وَيَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَفَزِعَ مَنْ فِي السَّمَوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَنْ شَاءَ اللَّهُ وَكُلٌّ أَتَوْهُ دَاخِرِينَ (87)

 

***

 

وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ صُنْعَ اللَّهِ الَّذِي أَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍ إِنَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَفْعَلُونَ (88)

Va TaRay eLCiBAvLa TaXSaBuHAv CAvMiDAtan V aHiYa TaMurRu MarRA elSaXABı ÖNGa elLAvHI ellAÜIy EaTQaNa KulLa ŞaYEin EinNaHUv PaBIyRun BiMAv TaGMaLUvNa

“Ve cibali de rey edersin. Onu camit hesap edersin. Oysa o sahabın merri ile merr etmektedir. Her şeyi itkan eden kimse olan Allah’ın sun’u olarak (sun’ edildi). O fiil ettiklerinizden habirdir.”

 

وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ صُنْعَ اللَّهِ الَّذِي أَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍ إِنَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَفْعَلُونَ

 

تَمُرُّ تَرَى تَحْسَبُهَا تَفْعَلُونَ

أَتْقَنَ

الْجِبَالَ  السَّحَابِ

اللَّهِ

جَامِدَةً خَبِيرٌ   شَيْءٍ مَرَّ صُنْعَ   كُلَّ

الَّذِي

هِيَ إِنَّهُ

مَا

وَ وَ

بِ

(2+2+1)+(2+1)+(3+3)+1+(3+3)=21=3*7=16+5       (تَمُرُّ تَرَى تَحْسَبُهَا تَفْعَلُونَ  أَتْقَنَ)

تَمُرُّ- تَرَى تَحْسَبُهَا- تَفْعَلُونَ  أَتْقَنَ- اللَّهِ الْجِبَالَ  السَّحَابِ   شَيْ- كُلَّ   خَبِير- صُنْعَ  جَامِدَةً- مَرَّ هِيَ- إِنَّهُ      بِ مَا

 

  1. Buradaki وَ harfi nereye atfeder?

وَ harfinin nefhe atfettiği düşünülürse de “sen rey edersin” der. “Rey” kelimesiyle يَرَوْا kelimesini birbirine atfeder. Kıyamet gününü değil günümüzü anlatır.

Onlar gördüler yani ilmen bildiler, sen de ilmen bileceksin, dağların da bulutlar gibi yürümekte olduğunu bileceksin diyor. Bu ayet dünyanın kendi etrafında döndüğüne veya yörüngesinde bütün dağların yani yeryüzünün yürümekte olduğuna işaret eder. Bize kâinatın düzenini hatırlatarak bütün bunları bilen ve düzenleyen Allah’ın insanları başıboş bırakmadığına işaret etmiş olur.

 

  1. Yukarıda onlar görmediler mi şeklinde sorulurken burada sen göreceksin der, görürsün der, dağlara işaret eder. Neden?

Muzari kelimesi geniş zamanı da içerir. Görürsün, görüyorsun, göreceksin anlamları vardır. Dağları görürsün diye işaret ederek insanın görünme halini beyan etmiş olur.

Görünme ile olma ayrı ayrı şeylerdir. Yeryüzünü düz görürüz ama düz değildir. Yeryüzünü duruyor görürüz ama o durmaz. Bütün bu hareketler 4 boyutlu uzaydaki yürüyüşümüz ile ilgilidir. Bu ayet bize bunu anlatır. Yani görünüş başka, oluş başkadır. İnsan beyni gördüklerini değerlendirerek gerçek oluşu bilebilir. Nitekim dünyanın yuvarlak olduğu önce insan beyninde oluşturulmuştur. Şimdi de uçakla dünyanın etrafında dönebiliyoruz. Aydan da yuvarlak dünyayı seyredebiliyoruz. Böylece insan beyninde oluşan bilgilerin hak olduğuna işaret etmiş olur. Şeriat hükümlerinin bazıları da böyle yanlış görülebilir. Bugün özellikle kölelik ile çok evlilik böyle görünür. Ama insan beyni üzerinde çaba gösterdikçe onların da hak olduğu kolayca anlaşılır.

 

  1. الْجِبَالَ kelimesi marife gelir, ne kastedilir?

Bütün dünyanın dağları bir bütündür. Yeryüzünü bunlar oluşturur ve her biri kendi görevini yapmak üzere yeryüzüne yerleştirilir. Gelişigüzel serpilmiş çıkıntı ve girintiler değildir. Dolayısıyla الْجِبَالَ‘den kasıt yeryüzünün coğrafi yapısıdır. Onun için marife gelir.

 

  1. جَامِدَةً nedir? İnceleyiniz.

Suyun katı hali camit/جَامِد’tir. Burada dağların durmasını yani hareketsiz olmasını donmuş kelimesi ile ifade eder. Donmayı da katılaşmayı da durma ile açıklar.

Akışkan olan sıvının molekülleri yerlerinde durdukları anda donma meydana gelmiş olur. Dağın donması tarifiyle bize katılaşmayı da anlatır. Parçacıklar gazda serbestçe dolaşırlar, birbirlerinden uzaklaşmaya çalışırlar. Bir kap içinde iseler veya bir yere bağlıysalar ayrılıp gidemezler. Sıvılarda ise birbirinden uzaklaşamazlar ama yerlerini değiştirirler. Katıda ise bulundukları yerde titreşirler ama yerlerini değiştiremezler.

Bu ayette bildiğimiz kelimeler ile değil de mecazi kelimelerle açıklamalar yapılır, böylece bize görünenle olanların farklı olduğu anlatılmış olur.

 

  1. Bulutların yürümesiyle yürümenin anlamı nedir?

Yeryüzü dağları o şekilde var edilmiştir ki oluşan bulutlar dağlara da bağlı olarak yeryüzünün dönmesine göre uyarlanmıştır. Havanın dolayısıyla bulutların hareketiyle dağların hareketi birbirine ayarlıdır. Bulutlar dağların yürümesi ile birlikte yürürler. İfade bulutların yürümesi gibi demiyor da yürümesiyle yürür yani bulutlar dağları yürütüyor veya dağlar bulutları yürütüyor. Yani onun yürümesiyle o da yürüyor. Gerçekte Himalaya Dağları silsilesiyle Ant Dağları silsilesi sayesinde bulutlar da yürür. Fiziki olarak dağlar bulutları hareket ettirir. Gaye ise bulutların hareketi olduğu için Kur’an’daki ifadesi böyle gelir. Ama bunun başka manası da vardır. Dağlar ne kadar yüksekse magma tabakasında da dağlar o kadar gömülmüş şekildedir. السَّحَابِ kelimesini magma olarak anlarsak magmanın diğer gezegenlerin etkisiyle özellikle Ay’ın etkisiyle hareket etmesi sonucu Yeryüzü hareket eder. Dolayısıyla Yeryüzü Ay sayesinde kendi etrafında döner. Çevresinde Ay bulunmayan gezegenler kendi etrafında dönmezler.

Bu ayette bize bunlar anlatılarak bu düzenin Kur’an’ın şeriatı teşhir etme yetkisi ve iktidarı olması gerektiğini anlatır.

 

  1. “Allah’ın sun’u” ne demektir?

Sanat demek varlıklara senin istediğini yapacak şekli vermek demektir. Bakır tellerini demire sararsanız motor olur ve sizin istediğinizi yapar. Yeryüzünü Allah düzenlemiş, o düzenleme sayesinde yeryüzünde hayat vuku bulmuştur. Bu hayat tesadüflere göre değil, bilinçli birisinin düzenlemesiyle olur. Bu düzenlemeyi yapan Allah dünyanın kendi etrafında ayarlı bir şekilde dönmesini gerçekleştirir. O’nun şeriatı da böyledir. O’nun dedikleri de aynen olur. 100 sene sonra yeryüzüne ortaklık düzeni gelmemişse bu haber verdikleri gerçekleşmemiş olacaktır. Ama 100 sene sonra bu yorumları okuyanlar tabi bu günleri yaşamadıkları için bu gerçeği öğrenecekler ama yine de kuşkuları devam edecektir.

 

  1. أَتْقَنَ nedir?

تِقْن havuzda durgun su kalıntısı, çamurlu su demektir.

İtkân etmek yerleştirmek anlamına gelir. Yeryüzünde, kâinatta her şeyi yerli yerine koymuş, her şeye vazifesini vermiş, böyle bir düzen oluşturmuştur. Bir makinanın bir parçası eksik olsa veya uyum sağlamazsa o makine çalışmaz. Yeryüzünün düzeni de böyledir. Her şey yerli yerine konmuştur. Her şey yeteri kadardır. Nefes aldığımız atmosferde helyum asal gazdır. Hiçbir madde ile birleşmez. Ama atmosferde kendisine gerekli kadar bulunmazsa o havayı ciğerler teneffüs edemez. Demek ki görünürde işe yaramayanların da görevleri vardır.

 

  1. Sonunda fiil ettiklerinizden haberdardır der. Fiil ile ameli karşılaştırınız.

Amel topluluk için, başkaları için yapılan fiildir. Evinizde yemek üzere domatesi ekerseniz fiil olur. Ama domatesi satmak için ekerseniz amel olur. Her amel aynı zamanda fiildir ama her fiil her zaman amel değildir.

 

9. Aşağıdaki kavramları karşılaştırınız.

  1. مرر-رءي

مَرّ gelip geçmek demektir. Yani bir yere uğrar da orada kalmazsanız mürur etmiş olursunuz. “Rey” kelimesi de dolaşmak karşılaştırmak demektir. Bilgileri ortaya koyarsınız sonra her birini ayrı ayrı başkası ile karşılaştırırsınız. Örneğin bir kümeyi büyüklüklerine göre sıralamak isterseniz önce bir tanesini alırsınız, diğerlerini ondan küçük veya büyük diye ayırırsınız. Sonra iki küme olmuş olur. İki kümeye aynı kuralı uygularsınız, böylece sıra ortaya çıkar. Burada her parçayı teker teker “mürur” ettirmek suretiyle düşünmeyi oluşturursunuz. Böylece bu ayette Allah bize “rey” etmeyi öğretir. Reyin bilgiden farkı burada doğar. Bir taraftan onları fiilen karşılaştıracaksınız, diğer taraftan da büyükleri bir tarafa küçükleri öbür tarafa koyacaksınız. Yani gözle görmekle beyinle görmek arasında büyük ilişki vardır.

 

  1.  حسب-فعل 

Hesap etmek, elinizi öyle ayarlarsınız ki attığınız taş atacağınız yere ulaşır. Önce hesap yaparsınız, sonra fiil yaparsınız. Hesap planlamadır projelendirmedir, fiil ise o projenin uygulamasıdır. O halde bizim içtihat dediğimiz şey aslında hesaplamadır. Hesap deyince de proje anlarız. Bu ayet bize bunları öğretmiş olur.

 

  1. أَتْقَنَ-اللَّه

أَتْقَنَ yerli yerine yerleştirme demektir, düzenleme demektir. Bir fabrikayı yaparsınız, onu yapan ustalar başkadır. Sonra onu o fabrikayı işletenlere verirsiniz, onlar işletirler. Allah kâinat fabrikasını yapandır. O fabrikanın çalışmasını sağlamak üzere meleklere, ruhlara, insanlara ve cinlere görev vermiş, herkesi yerli yerine yerleştirmiştir.

İlah iktidarsa, atamalar da itkandır.

 

  1. جبل-سحب 

Dağ ve bulut her gün yaşadığımız olaydır. Bulutlar önce dağların etrafında görünmeye başlar. Bize havanın bozulacağını haber verir. Aslında bulutsuz hava içinde su damlacıkları vardır. Ama buhar halindedir. Dağlara çarptığı zaman hava soğur, soğuyunca buhar halinde olan sular sıvılaşmaya başlarlar ve önce bulut olurlar. Gözle görünmeye başlarlar. Sonra bu damlacıklar büyür ve damlalar haline gelir. Artık yüzeyleri hacimlerine göre küçülür, kendilerini havanın içinde tutamazlar, yere yağmur olarak inerler. Dağ ile bulut canlı hayatın kaynağıdır. Ondan dolayıdır ki dağları olmayan düzlükler çöl olurlar.

 

  1. شَيْءٍ - كُلَّ

Şey beynimizde oluşan varlık kavramlarıdır. Her zaman dışarıda o varlık yoktur. Hatta dışarıda varlıklar hiç yoktur. Anadolu 81 vilayete ayrılır ama eskiden 67 vilayet vardır. Demek ki biz illeri üretiriz. Aslında il yoktur ama biz illeri yaparız. Bütün varlıklar tektir, bir varlıktır. Nasıl Allah bir ise kâinat da birdir. Ancak bizim o kâinatı kavramamız için o bir olan varlığı beynimizde parçalayarak her parçaya bir ad veririz, o varlık olmuş olur. O halde “şey” “küll”ün bir parçasıdır. Bizim isteğimize göre parçalanmış bir parçadır. Alman filozofu Kant bunu çok açık bir şekilde anlatır. Bu ayette de buna işaret edilir.

 

  1. خبر-صنع

Haber, gelecekte olacakları veya olması gerekenleri bildirir. Olması gerekenler demek yerli yerine yerleştirilecekler demektir. Haberler delilleri teşkil eder ve sözlerden ibarettir. Sun’ ise delillerin gereklerini yerine getirme demektir. Fiildir ama istenen uygun fiildir.

Bu ayet bize usulü fıkhı öğretir, delillerden hükümlerin çıkarılmasına işaret eder.

 

  1. جمد-مرر

 جَامِد donmuş demektir. “Hareket eder” veya “cereyan eder” demiyor da “mürur eder” diyor. “Mürur” periyodiği ifade eder. Yani dağ ve bulutlar 24 saatlik periyot içinde hareket ederler. Kur’an bunu bize anlatmak için bu iki kelimeyi bu ayette karşılaştırır. Bu kuralları bilmeden neden mürur deniyor, anlamak mümkün değildir.

 

  1. هِيَ-إِنَّهُ

“Hiye” dişi zamirdir. Türkçede erkeklik dişilik ayırımı yoktur. Arapçada bu ayırım vardır. Burada “hiye” zamiri gelir. Dişiliği ifade eder. Hâlbuki dağ dişi bir kelime değildir. Çoğul olduğu için “hiye” gelir. Gayri âkil erkek çoğulların zamiri dişi tekildir. Bunu bize öğretir.

 

  1. مَا-بِ

مَا ismi mevsuldur. Fiil edilenleri içerir. بِ sebep Ba’sı olup belirliliği de ifade eder. Bulunulan yer bellidir. مَا nekredir. “Nekre” olan fiil edilendir. Fiil edenler nekre değildir. Nekre olarak söylenen mefulün manasındadır. Ama meful de fiil de nekredir. Amaفَعَلَ  مَاde meful nekredir, fiil nekre değildir.  بِ ve مَاda yarı marifelik olduğu için bu ayette karşılaştırılır.

 

10. Allah bu ayetle Adil Düzen çalışanlarına ne emreder?

“Allah sizin yaptıklarınızdan habirdir” diyerek önce attığımız her adımı, yaptığımız her iyiliği gördüğünü ve bildiğini söylemiş olur. خَبِيرٌ kelimesi ne yaptığınızı bilir manasına gelir. Biz ne yapıyorsak Allah’ın takdir ettiğini yapıyoruz. O bize görev vermiş, imkânlar vermiş, biz de onları icra ediyoruz. Akevler’in tarihi incelendiğinde görülür ki Akevler’in hatta Millî Görüş’ün bütün yaptıkları birinin plan ve projesiyle olmamış, her şey tesadüf ile olmuş gibi görünür. Ama çok ince araştırma yaparsanız hep kıl payı bu yolda ilerleme olduğunu görürsünüz. Burada bunları saymak istemiyorum. Ama her gün Yalova’da olaylar oluyor. Ne yapacağımızı bilemez duruma düşüyoruz. Kur’an’a bakıyoruz, hikmetini bilmeden ona uyuyoruz. Bir de bakıyoruz ki bizim beklemediğimiz olaylar ortaya çıkıyor ve ortaklık düzeni için çalışmalarımıza devam etmemiz emrediliyor. Bizim çalışmamızla değil O’nun rahmeti ve in’amı ile üçüncü binyıl uygarlığı hazırlığı süratle devam ediyor.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve dağları da göreceksin onları dönmüş sanırsın. Oysa onlar bulutların yürümesiyle yürümektedirler. Her nesneyi yerleştirmiş kimse olan Allah’ın yapmasıyla (yapılmıştır). O her yaptığınızı bilendir.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve cibali de rey edersin. Onu camit hesap edersin. Oysa o sahabın merri ile merr etmektedir. Her şeyi itkan eden kimse olan Allah’ın sun’u olarak (sun’ edildi). O fiil ettiklerinizden habirdir.”

 

وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ صُنْعَ اللَّهِ الَّذِي أَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍ إِنَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَفْعَلُونَ(88)

 

***

 

GENEL YORUM

Şeriat düzeni geldiği zaman nasıl davranılacağı bu ayetlerde zikredilir.

Kısaca özetler misiniz?

Günümüz faizli işçilik sisteminin sonunun yaklaştığı, kredileşmeli ortaklık sisteminin gelmek üzere olduğu bir gündür.

Bu satırları yazarken ABD’de Trump seçimi kaybetmiş, Biden başkan seçilmiştir. Türkiye’de AK Parti’nin varisi Berat Albayrak’ın istifa haberi gelmiştir.

Ayrıca Dağlık Karabağ’da Ermeni işgali sona ermiş, Azeriler Türkiye’nin de desteği ile zafer kazanırken Ermeniler bozguna uğramıştır. Rusya Ermenistan ve Azerbaycan’ı zorla barıştırmak zorunda kalmıştır.

Yepyeni bir dünya ortaya çıkıyor. Yakında ortaklık düzeni geliyor demektir.

Bu ayetler bize ortaklık düzeni geldiği zaman nasıl davranacağımızı anlatır.

 

1093. SEMİNER LÜGATI

NO

Kelime

Kök/Vezin

Açıklama

  1.  

أَتْقَنَ

أَفْعَلَ/تقن

تِقْن  havuzda durgun su kalıntısı, çamurlu su demektir. Kur’an’da تقن 1, تعس 1 defa geçer. Toplam 2 eder ت oluşmayı ق kuvveti, ن serbestliği ifade eder.

  1.  

أَتَوْا

فَعَلُوا/ءتي

أَتِيّ çardağa doğru suyu getiren kanaldır. Tek yönden gelmeyi ifade eder. أَتِيّ Su kanalı demektir. Suyun akıp gelmesi manasında أَتَى ya mastar olmuştur. Bir yönden gelişi ifade eder. جَاء ise yönsüz gelişi ifade eder. Kur’an’da ءتي 549, ءزف 3 defa geçer ve 552 (23*3*23) eder. ء gücü, ت oluşu, ي ise kolaylığı ifade eder.

  1.  

الْأَرْضِ

الْفَعْلِ/ءرض

سَمَاء hayvanın sırtı,  أَرْض da hayvanın karnıdır. Sırtın üst kısmına سَمَاء, alt tarafına da أَرْض denir. أَرْض toprak parçası ve yer küre, سَمَاء da gök küre demektir. Her tabakanın üst üste olmasından dolayı her birinin adı da semadır. سِيمَى çehre demektir. سَمَاء hayvan sırtı demektir. Görünen taraf demektir. وَسْم hayvanın sırtına vurulan damga demektir. س mekânda dizi yani sıralamayı, م enginliği, و beraberliği ifade eder. ءرض Kur’an’da 461, جلس Kur’an’da 1 defa geçmektedir. Toplam 462 (2*3*7*11) eder. ء gücü, ر tekrarı, ض katlamayı ifade eder.

  1.  

أُمَّةٍ

فُعْلَةٍ/ءمم

أَمَام ön demektir. İmam önden giden kimse, yani önder demektir. Ümmet de imamı olan topluluk demektir. أُمّ Anne demektir. Emam ön demektir. İmam öne geçen, öncü demektir. أُمَّهات insanlar için anneler demektir. أُمَّات ise insan dışı varlıklar için anneler demektir. Bu kök ‘peşinden koşmak’ anlamındadır. Annenin çocuğunun peşinden koşması anlamına geldiği için anne kelimesi buradan gelmiştir. Ayette ism-i fail olarak آمِّينَ şeklinde geçmektedir. Annesinin çocuğunun peşinde koşması gibi koşanlar anlamındadır. Kuranda ءمم 119, ءيم 1 defa geçmektedir. Toplam 120 (23*3*5) eder. أ gücü    م enginliği ifade eder.

  1.  

آيَاتِ

فَعَلَاتِ/ءيي

أَوْيَة kuş yuvası demektir. Türkçedeki “yuva” kelimesi de buradan gelir. Sonra و harfi يye dönüşmüş أيي olmuştur. Yüksek yerlerdeki yapılar, işaretler ayettir. Türkçedeki ay da buradan gelmiş olabilir. آيَة işaret, alamet, delil demektir. Başına أَ harfi getirilirse “Delil mi? Hangi delil?” anlamlarına gelir. Sonraları ismi mevsul olarak veya soru edatı olarak “hangi” anlamında أَيُّ kullanılmaya başlanmıştır. أَيَّانَأَيُّ آنdemektir. حَان su kenarındaki konaklama yeridir. Hayvanlar belli saatlerde buraya gelip su içerler. Bu esnada bunların sütü sağılır. حَانَة mastarı develerin suya gelmesi zamanının yaklaşması demektir. Sonra حِين herhangi bir işin yapılması için ayrılan zaman olmuştur. Sonra ح düşmüş آن olmuş. Şimdiki zaman için kullanılmıştır. ء güç, ي kolaylık demektir.

  1.  

تَعْمَلُونَ

تَفْعَلُونَ/عمل

عَمَّالَة Amele iş yapmaya alıştırılmış deve veya öküz demektir. عَبْد kelimesi ile de akrabalığı vardır. Amel etmek başkasına iş yapmak demektir. ع etkiyi, م enginliği, ل belirliliği ifade eder.

  1.  

تَفْعَلُونَ

تَفْعَلُونَ/فعل

فَعْل yapmak demektir. عَمَل bir başkası için çalışmaktır ve maddidir. فَعْل ise maddi ve manevidir. Allah’a fiil izafe edilir. Burada Allah’ın “Fil halkı”na nasıl yaptığını hatırlatır. فِعَال  kullanılan aletlerin elle tutulan kısmıdır. Sap gibi. ف ayrılmadan kopmayı, ع etkiyi, ل belirliliği ifade eder.

  1.  

تَمُرُّ

تَفْعُلُ/مرر

مَرِير ağaç liflerinden bükülerek yapılmış iptir. Tekrar etmek, geçip gitmek manalarında kullanılır. Kur’an’da  مرر35, مرو1 defa geçer. Toplam 36 (22*32) eder. م enginliği, ر tekrarı ifade eder.

  1.  

جَاءُوا

فَعَلُوا/جيء

جَيْأَة yağmur sularının toplanıp biriktiği yerdir. Sonra cihetsiz olarak gelmek anlamına gelmiştir.   Suyun toplandığı çukur demektir. Gelmek anlamındadır. أَتْوَة kanaldan gelen sudur. Bir yönden gelmesi kastedilirse أَتَى kullanılır, yönü belirsizse جَاءَ ile anlatılır. ج cazibeyi ي kolaylığı أ gücü ifade eder.“Ety” bir yönden gelmektir. “Ciet” ise her yönden ortaya çıkmak demektir.

  1.  

جَامِدَةً

فَاعِلَةً/جمد

جَامِد buz demektir. Kur’an’da  جمد1, جمل 11 defa geçer. Toplam 12 (22*3) eder. ج cazibeyi,م enginliği,د  çeperi, çevreyi, sınırlamayı ifade eder.

  1.  

الْجِبَالَ

الْفِعَالِ/جبل

جِبَال dağ demektir. Sıra dağlara rasiye, sivri dağa âlem denir. جبل Kuran’da 41, جبر ise 13 defa geçer. Toplam 54 (2*33) eder. ج topluluğu, ب geçidi, ل ise belirliliği ifade eder.

  1.  

جَعَلْنَا

فَعَلْنَا/جعل

جِعَال ele pisliğin veya sıcaklığın bulaşmaması için tutulan deri veya bez parçası demektir. Sonraları kılmak anlamında kullanılmıştır. Kılma ile yapma arasındaki fark, yapmada yeniden var etme, ca’lde ise var olan bir varlığı yeni bir işe koymak anlamı taşır.  ج toplanmayı, ع etkiyi, ل belirliliği ifade eder.

  1.  

خَبِيرٌ

فَعِيلٌ/خبر

جِبَارَة Kırıkların tutturulması için konan tahta parçasına denir. Hareketli hale getirmek için yapılan zorlamadır. جِبْرِيل kelimesi yaraları saran veya görevini zorla yaptıran anlamındadır. Kuran’ı getiren meleğe verilen addır. Kuran’da جبر 13, جبل 41 defa geçer ve 54 (2*33) eder. ج topluluğu, ب geçidi, ر ise tekrarı ifade eder.

  1.  

دَاخِرِينَ

فَاعِلِينَ/دخر

Zahire/ذَخِيرَة ambara doldurulmuş tahıl, ذ د’a dönüşerek yükü ambara boşaltmak anlamında mastar olmuştur. Kur’an’da 4 defa geçer. د çeperi, çevreyi sınırlamayı, خ çökmeyi, ر tekrarı ifade eder.

  1.  

ذَلِكَ

فَعِلَ/ذلك

İşaret ismidir. Kur’an’da 480 defa geçer. ذ işareti, ل belirlemeyi, ك oluşmayı ifade eder.

  1.  

السَّمَوَاتِ

الْفَعَلَاتِ/سمو

سَمَاء hayvanın sırtı, أَرْض da hayvanın karnıdır. Sırtın üst kısmına سَمَاء, alt tarafına da أَرْض denir. أَرْض toprak parçası ve yer küre, سَمَاء da gök küre demektir. Her tabakanın üst üste olmasından dolayı her birinin adı da semadır. “Sima” çehre demektir. سَمَاء hayvan sırtı, görünen taraf demektir. وَسْم, hayvanın sırtına vurulan damga demektir. س mekanda sıralamayı, م enginliği, و beraberliği ifade eder.

  1.  

شَيْءٍ

فَعْلٍ/شيء

شَيْء nekredir, siyahla akrabalığı vardır.  Varlık anlamındadır. شَاءَ demek var olmasını istemek demektir. Kur’an’da شيء 519, شوك 1 defa geçmektedir. Toplam 520 (23*5*13) eder. ش ani sıçramayı, ي kolaylığı, ء   gücü ifade eder.

  1.  

صُنْعَ

فُعْلَ/صنع

صَنْع araç yapmak demektir. عمل ile صنع kelimelerini karşılaştırdığımızda ع harfleri ortaktır, ل harfine karşı ن harfi gelir. Amelde birlik hâkim, sanatta ise farklılık hâkimdir. Estetiklik manasını da buradan alır. ص harfine karşılık م harfi gelir. ص harfi dönüşmeyi veya dayanıklılığı, م harfi ise enginliği ifade eder. Amelde başkalarına çalışma vardır, sana da ise kendine araç yapma vardır ve devamlıdır. ص dönüşmeyi, ن belirsizliği,  ع ise etkiyi ifade eder.

  1.  

الصُّورِ

الْفُعْلِ/صور

صُور boynuz demektir. Suret kelimesi ondan oluşur. Kur’an’da صور 19, صير 29 defa geçmektedir. Toplam 48 (24*3) eder.  ص dayanıklılığı, و beraberliği, ر tekrarı ifade eder.

  1.  

ظَلَمُوا

فَعَلُوا/ظلم

ظُلْم karaltı demektir. Sonra karanlık anlamına gelmiştir. Nurun zıttıdır. Zulmetmek bir şeyi uygun olamayan yere koymak demektir. Sel kalıntıları zulümdür. Kur’an’da ظلم 315, ظلل ise 33 defa geçer. Toplam 348 (22*3*29) eder. ق dayanma kuvvetidir, ظ karanlığı, ل belirliliği, م enginliği ifade eder.

  1.  

عِلْمًا

فِعْلًا/علم

عَلَم dağın sivri noktası demektir. İnsanlar o tepeye bakarak bulundukları yerleri belirlerler. Sonraları yeryüzü beyler arasında bölüşülünce her bey hâkim olduğu çevrenin tepesine o çevrenin kendisine ait olduğunu belirleyen işaret koymuştur. Buna “alem” denir. Bugünkü bayrak o dönemin geleneği olarak devam eder. عَرَفَة üstü düzlük dağ veya yayla demektir. İnsanlar ilk zamanlarda burada yıllık veya daha kısa zamana ait toplantılar yaparlardı ve birbirleri ile tanışırlardı. عَرَفَة (Arafat) kelimesi buradan gelir. Hala orada toplanılır. عِلْم varlıkları sınırlamak suretiyle tanımlamak ve aralarındaki ilişkileri riyazi bir şekilde belirlemektir. مَعْرِفَة ise varlıkları diğerlerinden ayıracak özellikleri ile belirlemektir. ع etkiyi, ل belirliliği, م enginliği ifade eder.

  1.  

فَزِعَ

فَعِلَ/فزع

فَزْع kuytu yer demektir. Çekinmek, görünmemeyi istemek demektir. فَزِعَ çekindi anlamında olduğu gibi aynı zamanda saklanma anlamındadır. ف kopmadan ayrılmayı, ز zamanda diziyi, ع üstünlüğü ifade eder.

  1.  

فَوْجًا

فَعْلًا/فوج

Deve sürüsü su başına getirildiğinde birden su içemediklerinden gruplara ayırılır. Her grup bir فَوْج ‘dir. Sıra dağlarda her yüksekliğin arasındaki bölüme de fevc denir. Kur’an’da فوج 5, فوق 43 defa geçmektedir.  Toplam 48 (24*3) eder. ف kopmadan ayrılmayı, و beraberliği, ج cazibeyi ifade eder.

  1.  

الْقَوْلُ

الْفَعْلُ/قول

قَوْل Birlikte bir iş yapan kimselere, belli bir sesle kumanda eden kimsenin adından gelişmiş bir kelimedir. Bu sesten kinaye olunur. Kelamdan farkı bağlayıcı olmasıdır. Türkçedeki “söz” kelimesi de böyledir. Burada “söyledi” diye çevirilir. ق dayanma kuvvetini, و beraberliği, ل belirliliği ifade eder.

  1.  

قَوْمٍ

فَعْلٍ/قوم

قَائِمَة Hayvanların ön ayaklarına denir. قَوْم ise ağacın gövdesi demektir. Kıyam etmek (قِيَام), kalkmak veya ayakta durmak anlamındadır. قَائِم ayakta durandır. Mecazi olarak sağlam, bozulmamış veya bozulamayacak anlamındadır. ق  dayanıklılık manasında güçlü olmayı, و beraberliği, م ise hava, su, atmosfer gibi enginliği ifade eder.

  1.  

كُنْتُمْ

فَعَلْتُمْ/كون

كون tepe demektir. بَيْنin karşılığıdır. Bunlara mukabil düz olan yere de هَوْن denir. كَانَ tepe manasından yararlanılarak “olmak” fiilini oluşturur.“Hevn” yokluğu bildirir, uzaktaki veya görünmeyen anlamındadır. “Beyn” insanın kendisini bildirir. “Kevn” de ortada olan, görünen anlamındadır. Oluşu ifade eder.  لَمْ يَكُنْolmadı” veya “yok” anlamınadır. كَانَ ise “oldu” veya “-dır” anlamına gelir. ك oluşu, و beraberliği, ن belirsizliği ifade eder.

  1.  

اللَّهِ

اللَّهِ/ءله

لَاه bir şeyi kapatmak için üstüne örtülen örtü demektir. İlah örtülmüş, görünmez anlamında olup Tanrı demektir. İlah kelimesi Tanrı anlamındadır. İnsanlar, “var edici”yi her zaman bilmişlerdir. Onu en kıymetli veya güçlü gördükleri bir varlık ile ifade etmeye çalışmışlardır. Bu sebepledir ki, birçok dinlerde Tanrı güneş kelimesi ile ifade edilir. Türkçedeki Tanrı da ışık kelimesinden gelir. Kur’an’da da “Allah göklerin ve yerin nurudur” denir. Bu kelimenin çıkışı “aydınlık” anlamına gelen bir sözden gelebilir. Türkçeye Tanrı diye çevirilir. Kur’an’da ءله 2851, ءلي 289 defa geçer. Toplam   3140 (22*5*157) eder. ء gücü, ل belirlemeyi, ه görünmezliği ifade eder.

  1.  

لِيَسْكُنُوا

لِيَفْعُلُوا/سكن

سِكِّين bıçak demektir. سَاكِن kesilen hayvanın hareketsiz kalması demektir. مِسْكِين bu anlamda yoksul demektir. Kur’an’da سكن69, سكر 7 defa geçer. Toplam 76 (22*19) eder. س mekanda diziyi   ك oluşmayı  ن belirsizliği ifade eder.

  1.  

اللَّيْلَ

الْفَعْلَ/ليل

Durgun suda dibe çöken mile لَيْل, akıp denize giden parçacıklara da نَهِر denir. Kuşların çamurda avlananlarına لَيْل, suda avlanana da نَهَار denir. “Nehir“ “ırmak“, نَهَار da “gündüz“ demektir. لَيْل  gece anlamında, نَهَار ile birlikte kullanılmasına rağmen “leyle“ ile نَهَار birlikte kullanılmamıştır. لَيْل cins isim ise ة tefrit için kullanılmıştır. Bir gece kastedilmiş olur. لَيْل  müfret için ise o zaman ة çoğul için kullanılır ve buradaki anlamı kadir geceleri olur. O zaman bir gece değil birçok geceleri içermiş olur. İnzalin manası da lafzi inzal yerine, mana inzaline dönüşür. Kur’an’da 92 defa geçer. ل belirlemeyi,   ي kolaylığı ifade eder.

  1.  

مُبْصِرًا

مُفْعِلًا/بصر

بَصَر çevresiyle birlikte göz, عَيْن ise gözbebeği civarındaki göz demektir. Göz demektir. Uzağı görmek anlamına gelir. Kur’an’da 148 defa geçer. ب  geçişi,      ص dayanıklılığı,  ر tekrarı ifade eder.

  1.  

نَحْشُرُ

نَفْعُلُ/حشر

حَشْر  bir araya toplanıp hareketli halde bulunan küçük böceklerdir. Sonra toplanma ve dirilme anlamları kazanmıştır. Kur’an’da حشر 43, حشي ise 1 defa geçer.  Toplam 44 (22*11) eder. ح boşluğu, ش aniden sıçramayı, ر tekrarı ifade eder.

  1.  

النَّهَارَ

الْفَعَالَ/نهر

Durgun suda dibe çöken mile لَيْل, akıp denize giden parçacıklara da نَهِر denir. Kuşların çamurda avlananlarına لَيْل, suda avlanana da نَهَار denir. نَهِرırmak“, نَهَار da “gündüz“ demektir. نَهَرَ akıttı anlamına gelir. Mecazi manada kovmak demektir. Kur’an’da نهر 113, نحر 1 defa geçer. Toplam 114 (2*3*19) eder. ن belirsizliği  ه görülmeyen değeri   ر tekrarı ifade eder.

  1.  

وَقَعَ

فَعَلَ/وقع

Otlar kurumuş iken yeşillik yokken yağmurun yağmasıyla yeşillenen yerdir. Bir yerde dışardan gelen etkiyle yeni bir şeyin oluşmasıdır. İhraç kendi içinden kendi varlığından bir şeyler vererek oluşmadır. Vukuu ise dışardan gelenlerle oluşmadır. و beraberliği, ق kuvveti, ع etkiyi ifade eder.

  1.  

يَرَوْا

يَفْعَلُوا/رءي

رَايَة bir yere konmuş, oranın özelliğini gösteren işaret demektir. Uzaktan görülebilen işarettir. رَأْي ise görmek anlamındadır. رَأْي derinlemesine görmek, نَظَر genişlemesine görmek, بَصَر uzağı görmek, شُهُود ise içinde bulunmak, her yönüyle görmek demektir. رَايَة uzaktan görülebilen işaret demektir. بَصَر göz demektir. “Nazar” korkuluk demektir.ر  tekrarı, ء gücü, ي kolaylığı ifade eder.

  1.  

يُكَذِّبُ

يُفَعِّلُ/كذب

كِذْب kumaşın boyanmasında kullanılan bir çeşit boya, kumaşın hakiki yapısını saklar. Madenlerin altınla kaplanmasına da “kizb” denir. Kişinin içini saklayarak inanmadığı şeyi söylemesi kizbdir. Arapçada yalanla yanlış aynı kelime ile ifade edilir. Ama kizb bildiklerinin ve inandıklarının aksine konuşmaktır. Arapçada tekzib iki manaya gelir; yalanlamak, yanlışlamak. ك oluşmayı, ذ işareti, ب geçidi gösterir.

  1.  

يَنْطِقُونَ

يَفْعِلُونَ/نطق

نِطَاق kuşak, kemer demektir. Düşünürken düşünceyi tamamlamak, bağlayarak konuşmak nutk etmek demektir. Kelam cümle, nutuk cümleler topluluğu demektir. Kur’an’da نظق 12 defa geçer. ن belirsizliği   ط uyumluluğu ق kuvveti ifade eder.

  1.  

يُنْفَخُ

يُفْعَلُ/نفخ

نَفْخ körük demektir. نفخ Kur’an’da 20, نفع 50 defa geçer. Toplam 70 (2*5*7) eder. نbelirsizliği,ف kopmadan ayrılmayı,خ  çökmeyi ifade eder.

  1.  

يُوزَعُونَ

يُفْعَلُونَ/وزع

وَضِعَة  heybe demektir. İçine azık konan ve eşya konan kap demektir.  ض harfiز ye dönüşmüş ve yerleştirme, bölüştürme, yerine koyma anlamına fiil olmuştur. Kur’an’da 5 defa geçer. Kur’an’da وزع 5, وعظ   25defa geçer. Toplam 30 (2*3*5) eder. و beraberliği, ز  zamanda diziyi, ع üstünlüğü ifade eder.

  1.  

يَوْمَ

فَعْلَ/يوم

يوم durgun akan su demektir. Kabarıp inmesi sebebi ile periyodik çağların adı, sonra bir gün ve geceye isim olmuştur. Kur’an’da أَيَّامًا مَعْدُودَةً ta olduğu gibi 24 saat için veya تِلْكَ الْأَيَّامُ نُدَاوِلُهَا da olduğu gibi çağlar için kullanılır. يوم Kur’an’da 475, يمم ise 11 defa geçer. Toplam 486 (2*35) eder. ي kolaylığı, و beraberliği, م enginliği ifade eder.

  1.  

يُؤْمِنُونَ

يُفْعِلُونَ/ءمن

أَمَنَة kapıları karşı karşıya olan evlerin ara yeridir. İlk topluluklar evleri bitiştirerek kale gibi yerleştirirdi. Kapılar ara sahanlığa açılır. Bu yerin adı أَمَنة idi. Buraya bir şey konulması o şeyin güvene alınması demektir. أَمَانَة buraya konmuş olan şeydir. أَمِنَ güven içinde olma, أَمَنَة karşı karşıya bulunan evlerin arasındaki yer demektir. Eskiden evleri bitiştirerek bir duvar meydana getirirler ve kapılarını orta boşluğa açarlardı. Orta boşluğa bir kapıdan girilirdi. Böylece orası güven altında olurdu. Oraya bir mal koymak veya oraya girmek أَمِنَ kelimesi ile ifade edilirdi. أَمِنَ emniyet ve güven altına almak demektir. Kur’an’da ءمن ,879 يمن ise 71 defa geçer.  Toplam 950 (2*52*19) eder. ء gücü, م enginliği, ن belirsizliği ifade eder.

 

 

İstanbul, Yenibosna; 05 ARALIK 2020

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlayan Adil Düzen Çalışanları:

Yazar REŞAT NURİ EROL

AYŞE AYDIN

Ecz. TAYİBET ERZEN

Doç. Dr. SÜLEYMAN AKDEMİR

 

 






Son Eklenen Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3187 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2444 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2416 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 1955 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2258 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2288 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2065 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 1939 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 1951 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2336 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2251 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1812 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2154 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2073 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2183 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2167 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2033 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2223 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2169 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2430 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2238 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 2827 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2437 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2741 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2455 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2519 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2704 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 2801 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 2751 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3099 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5116 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3200 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 2837 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3499 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3332 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3061 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3576 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3526 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3828 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4281 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 2780 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 2841 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3655 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3539 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2658 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2713 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3670 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7090 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5172 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3888 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00


© 2024 - Akevler