EN’AM SÛRESİ - 13. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
قُلْ أَنَدْعُو مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنْفَعُنَا وَلَا يَضُرُّنَا وَنُرَدُّ عَلَى أَعْقَابِنَا بَعْدَ إِذْ هَدَانَا اللَّهُ كَالَّذِي اسْتَهْوَتْهُ الشَّيَاطِينُ فِي الْأَرْضِ حَيْرَانَ لَهُ أَصْحَابٌ يَدْعُونَهُ إِلَى الْهُدَى ائْتِنَا قُلْ إِنَّ هُدَى اللَّهِ هُوَ الْهُدَى وَأُمِرْنَا لِنُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ (71)
***
قُلْ أَنَدْعُو مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنْفَعُنَا وَلَا يَضُرُّنَا وَنُرَدُّ عَلَى أَعْقَابِنَا بَعْدَ إِذْ هَدَانَا اللَّهُ كَالَّذِي اسْتَهْوَتْهُ الشَّيَاطِينُ فِي الْأَرْضِ حَيْرَانَ لَهُ أَصْحَابٌ يَدْعُونَهُ إِلَى الْهُدَى ائْتِنَا قُلْ إِنَّ هُدَى اللَّهِ هُوَ الْهُدَى وَأُمِرْنَا لِنُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ (71)
QuLEa NaDGu MiN DUvNı elLAvHi MAv LAv YaNFaGuNAv Va LAv YaWurRuNAv Va NuRadDu GaLAv EaGQAvBiNAv BaGDa EiÜ HaDAyNav elLAHu Ka elLaÜIy iSTaHVatHu elŞaYAvOIyNu Fıy eLEaRWı XaYaRAvNa La HUv EaÖXABun YaDGUvNaHUv EiLay elHuDAy iETiNAv QuL EinNa HuDay elLAHi HuVa eLHuDAy Va EuMiRNAv LiNuSLiMa Li RabBi eLGAvLaMIyNa (71)
“Kavl et: Allah’ın dunundan bize ne naf’ ne de darar edecek olana mı dua edelim? Allah bize hidayet ettikten sonra hayran olarak, onu ita et diyerek hüdaya davet eden şeytanların arzda istihva ettiği kimse gibi a’kabımız üzere red olunuruz. ‘Allah’ın hüdası hüdadır. Âlemlerin Rabbına islam olmamız emr olundu.’ diye kavl et.” (71)
- قُلْ kelimesini harfi tarifsiz tekrar ediyor. Nelere cevaptır?
Bu iki haftadır işlediğimiz iki rekâtlıklar قُلْ larla geçmektedir. Karşı tarafın قَالَ deyip anlatması yerine onların atışmaları ve kendi aralarında konuşmaları zikredilmektedir. Onlara قُلْ olarak cevap verilmektedir.
Burada şu beyan edilmektedir. Onlar doğrudan cevap vermezler. Vermezler ama karşı davranışlarda bulunurlar. 1960’lardan beri Akevler’e karşı davranışları budur, Millî Görüş’e karşı davranışları budur, AK Parti’ye de davranışları budur.
- Muhataplar kimlerdir?
İlk muhatap Son Nebi Muhammed’dir. Sonra sırası ile dört halifedir. Ondan sonraki muhataplar müçtehitlerdir. Sonra sırası ile Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlılardır.
Onların dönemleri sona erdi. Hatta Cumhuriyet döneminin âlimleri Bediüzzaman, Tunahan, Akif ve onların çağdaşı olan dünya İslam âlimleri artık muhatap değildirler.
Şimdi muhatap bugün Kur’an seminerleri ve çalışmaları ile meşgul olanlardır, onların içinde de en başta sizler varsınız.
- Makulun lehler kimlerdir?
Muhataplar kapitalistlerdir, sosyalistlerdir, karmacılardır. Bunların arasında Yahudi asıllı derin Sermaye de vardır. Biz bu varsayım içinde Kur’an’ı anlamaya çalışıyoruz. 50 senelik mazisi olan Akevler’in ve Millî Görüş’ün yorumları böyledir. Bu varsayımlara dayanarak siyaset yaptık ve yanılmadık. Beklediklerimiz fazlasıyla oldu.
- قُلْ Müfret ama نَدْعُو cem, neden?
Emredilen kimse tek kişidir. Her mümin insanları Kur’an şeriatına davet etmekle mükelleftir. Nezr etmiştir, artık ona farzdır. Ancak tebliğ yaparken “Ben” diye konuşmayacak, “Biz” diye konuşacak ve İslam adına konuşacak. Ona çoğulculuğu anlatacak.
Bunlar benim Kur’an’dan anladıklarımdır.
Sizler de Kur’an’ı onu inkâr etmeden anlaşılacak şekilde anlatırsanız, bizim reyimiz de Kur’an’ın görüşleri arasına girer.
- مِنْ ne Min’idir?
Teb’iz veya cins Min’i olabilir. Düşünün ve tartışın.
- غَيْرِ اللَّهِ demiyor da دُونِ اللَّهِ diyor; neden?
غَيْر demek ayrıdır demektir ama ayrı olanların hepsini kapsamaz. “Dûn” ise hepsini kapsar. Mantıkta 16 kavram vardır, ilim bunu tespit etmiştir. Kesişme, büyük, küçük ile eşit ilk satırı oluşturur. Kesişme غَيْر, zıd دُون ile ifade edilir. “Dûn”da ikisinin beraber olduğu yer olmadığı gibi ikisinin olmadığı yer yoktur; biri yoksa diğeri vardır, biri varsa diğeri yoktur.
- مَنْ لَا demiyor da مَا لَا diyor; neden?
مَا ne zararlı olan ne de yararlı olan eşyadır. Heykeldir, resimdir. Dolardır. Ekseriyet oyudur. “Kendilerinin hiçbir değerleri olmadığı halde biz onlara mı dua edelim?” diyor.
- وَ değil de لَا tekrar edilmiştir; neden?
Tekrar edilmezse ikisi birden nefy edilmiş olur. Ayrı ayrı nefy edilmemiştir. Ayrı ayrı ikisi de olabilir. لَا tekrar edilirse birden olmadıkları gibi her biri ayrı ayrı da olamaz demek olur.
- نَفْع ile ضَرّ kelimelerini karşılaştırınız.
نَفْعَة sırık demektir.
ن belirsizlik, ف kopmadan ayrılma, ع etki demektir
“Darir” zor, bulanık gören kişi demektir. Gözü sağlam ama göremeyen kişi demektir. Kataraktlı demektir.
ض katlamayı, ر tekrarı ifade eder.
“Nefea” ve” darar” kelimeleri birbirlerine zıt kelimelerdir. “Nef’” fayda anlamındadır. Ekonomik fayda değil insanın hayatındaki faydadır. Zarar onun zıddıdır.
- إِلَى أَعْقَابِنَا demiyor da عَلَى أَعْقَابِنَا diyor; neden?
“عَقَبَ” arkasında demektir. Gerisin geriye dönmek demektir.
Geçmişin düzeltilmesi ile uğraşmak boşunadır. Geçen geçmiştir, bir daha geri gelmez, biz geleceği düşünmeliyiz. Cezalar geçmişi düzeltmek için değildir, gelecekte o fillerin işlenmemesi içindir, caydırıcıdır. Biz geleceğe bakarız. Geçmişi geleceğimiz için ele alırız. Bundan dolayıdır ki savaştan sonra barış yapılır, eskiler unutulur.
- عقب nedir, inceleyiniz.
عقب ökçe demektir, ayağın topuğudur. “ka’b” yumru demektir.
عقب topukların arka kısmıdır, ökçe denmektedir. Arkasından gitmek, kovalamak veya kovalanmak anlamlarına gelir.
ع etkiyi, ق gücü, ب geçidi ifade eder.
- هَدَانَا demiyor da بَعْدَ إِذْ هَدَانَا diyor; neden?
“Hidayet” kelimesi hem göstermek hem götürmek anlamındadır. Biri size yolu sorar, siz de ona hidayet edersiniz, o yola gider veya gitmez. Bir de önlerine düşer, kılavuzluk yapar, onu gideceği yere götürürsünüz, fiille hidayet edebilirsiniz. Bunu da بَعْدَ إِذْ ile ifade edersiniz.
Hidayet gerçekleşmiş, yola gelinmiştir.
Şimdi Sermaye bizim gerisin geriye dönmemizi istiyor.
“Adil Düzen” yeniden ele alınıyor. İki yol takip ediliyor. “Adil Düzen”in saçma olduğu söyleniyor. Diğeri de “Adil Düzen” olmayan bir düzen tarif ediliyor ve ona “Adil Düzen” deniyor. Her ikisi de “Adil Düzen”den vazgeçirme çabasıdır.
- Allah’ın hidayet etmesi nedir?
Allah insanlara iki şekilde hidayet etmektedir. Birinde, resuller ve nebiler gönderir, onlar aracılığı ile hidayet eder. Kur’an’la bu tür hidayet tamamlanmıştır. Diğerinde, ilim adamları Kur’an’ı kurallara göre yorumlarlar ve kendileri de amel ederek gösterirler. Bizim şimdi yaptığımız budur.
- Buradki كَ (كَالَّذِي) harfi neyi ifade eder?
كَ iki varlıkta benzer olan bir tarafı gösterir.
مِثْل sistematik olarak benzerini ifade eder. Batılılar buna analog diyorlar.
Burada الَّذِي ile a’kabına dönecek kimse ile şeytanın istihva etiği kimseleri karşılaştırıyor.
- Bizim a’kabımıza dönme tek birisinin dönmesine benzetiliyor, neden?
Topluluk da bir canlıdır. Bir tek kuşta ne varsa bir toplulukta da o vardır. Topluluk hayvan sürüsüne değil hayvanlardan birine benzer.
- الَّذِي marifedir, kim kastediliyor?
Bu الَّذِي deki harfi tarif cins içindir. Bu tip insan vardır. Kur’an toplulukları anlatırken kişileri de anlatmaktadır.
- “İstihva” kelimesini irdeleyiniz.
هوي üfürdüğümüzde ağzımızdan çıkan ama görünmeyen varlıktır, havadır.
ه boşluk,و beraberlik, ي kolaylıktır.
“İstihva” هوي istif’al babıdır. Kur’an’da bir defa geçmektedir, yalnız burada geçmektedir.
“İstihva etmek” demek uçurmak demektir.
Bugün Sermaye’nin tek yaptığı şey istediklerini layık olmadıkları yere getirmeleridir. Onu uçurarak büyütürler. O da kendisini bir şey sanır. Çevredekilere artık ihtiyaç duymaz.
Kur’an hep aynı şeyleri söyler gibi görünür. Oysa böyle her ayette sadece o ayette anlatılanlar vardır. “İstihva” kelimesinin özellikle bu surede burada zikredilmesi, bizim hep uğraşacağımız kimseler uçurulanlar olacaktır anlamındadır.
- الشَّيَاطِينُ hangi türden çoğuldur, kastedilen nedir, Kur’an’da kaç yerde geçiyor?
Şeytan kelimesi شطن den gelir. ي ile rubai olmuştur. Reyhan da şeytan gibi bir kelimedir. Aslı شيط olabilir. Aslı شطن olabilir. Çünkü bu iki harf da rubaileştirme harfidir.
Demek ki kelimenin kökü ش harfidir yani şerdir. Bir de ط dir. ط uyumluluğu ifade eder.
Şeytan insanın iştahını kamçılar, oradan girer, nefsin isteklerini silah olarak kullanır.
شط harfleri uyumlu şerrin hayr görünüp şer olması demektir.
Üçüncü asıl harf ن dur veya ي dir. ن bilinmeyenler anlamındadır.
Şeytanın vasfının kelime olarak tam anlamı yoktur ama herkes onu biliyormuş sanır kelimelerin peşine koşar. Örnek olarak “komünist” der ama onu tanımlamaz, “komünizm” der ama ne olduğunu anlatmamış olur.
Şeytanın dördüncü özelliği zoru kolay göstermedir. Okumadan âlim olma, çalışmadan kazanma. Kumar ve faiz bunun en belirgin misallerdir.
Demek ki şeytan شطن veya شيط nin çoğuludur. Erkek kurallı çoğul değildir, erkek kuralsız çoğuldur.
- Neden فِي الْأَرْضِ ile takyid etmiştir?
Yeryüzünde şeytanın emrine giren kimseyi örnek getirmektedir. O zaman mefhumu muhalefetle insanlar uzaya taşındıklarında şeytan etkisiz olacaktır. Bu durum Adil Düzen için büyük bir müjdedir. Şeytanı yeneceğiz demektir.
Arz kelimesi yalnızca yeryüzü demek değildir. Sema da yalnızca gökyüzü demek değildir. Sema kuantum seçeneklerini ifade ederken arz da gerçekleşen süperpozisyonu ifade eder. Bu nedenle uzaydaki durumlarımız da arzdır. (Lütfi Hocaoğlu)
Bunun dışında mefhumu muhalefet olarak arz dışında etki etmez anlamı çıkarılamaz. (Hüseyin Kayahan)
- حَيْرَانَ ne anlamdadır? İnceleyiniz.
حير Türkçedeki şaşkındır. Şaşırmak değil de şaşmaktır. Beklemediği ummadığı bir şeyle karşılaşmak demektir. Hayran olmanın anlamı kendini beğenmişliktir.
Sermaye şimdi kendisini üstün gören kimse demektir.
“Hayran” kelimesi Kur’an’da bir defa geçer ve yalnız burada geçer.
İnsanların karşı gelmelerinin sebebi budur. Kendisini dünyanın en büyük âlimi sanır. En büyük iş adamı sanır. En büyük devlet adamı sanır. Kendisinden daha âlim ve daha becerikli birilerini görünce onlara düşman olur. Kendisi dışındaki hakkaniyetlere karşı cephe alır. Onların başarısız olmaları onun temel meşalesidir. En yakın becerikli arkadaşlarını eker, bilgisiz beceriksiz kimselerle çalışmaya başlar. Sonra da “onlar söz dinlemiyor” der/ler.
- لَهُ kelimesi mübteda mıdır, haber midir?
لَهُ أَصْحَابٌ bir cümledir. Mübtedanın haberidir. Cumhurun görüşü أَصْحَابٌ mübtedadır, لَهُ haberdir. Mübteda genel olarak nekre gelmez, burada istisna ediyorlar. Bana göre لَهُ mübtedadır, أَصْحَابٌ haberdir. Türkçede, “ashab onundur” cümlesi ile “onun olan ashabdır” cümlesinde bu açıkça böyledir.
Mübteda nekre olur ve haber harf-i cer ve mecrur olunca mübteda tehir edilir, haber takdim edilir. (Lütfi Hocaoğlu)
- أَصْحَابٌ kelimesi neden nekredir?
Şeytan aslında münferit çalışır, o esnada gerekli olanlarla işbirliği yapar. Bunlar insan veya cinlerden oluşabilir. Devamlı beraber olduğu arkadaşları yoktur. Sadece iş ortakları vardır, istekli ortakları yoktur.
Kur’an ehli olanların ise geçici ashabı olmaz, onların marife sahabileri vardır. Başkan vardır. Çevresinde mukarrabun vardır. Onun devamlı ashabı onlardır. Onların çevrelerinde ashabı yemin vardır. Başkan onlarla işbirliği yapmaz, onlar yaparlar. Müellefei kulub da onların çevresindedir, ashabı yemin onlarla iş yapar. Müellefei kulub olarak tüm insanlarla iş yaparlar.
Ashabın nekre gelmesi demek şeytanın böyle taifesi yoktur demektir. O anda o işi yapması için ne gerekiyorsa onlarla arkadaş olur. Bunun için nekre gelmiştir.
- يَدْعُونَهُ de ki هُ zamiri nereye gidiyor?
Şeytanın istihva ettiği kimseye gidiyor.
- يَدْعُونَ deki و kimleri gösteriyor?
أَصْحَابٌ e gider. Şeytanın arkadaşları var. Geçici görevlendirdikleri var. Kişiyi hidayete davet ederler. Böylece burada hidayet var diye kalırlar. Gerçek hidayetin olduğu yeri bırakırlar. Bunlar bizden ayrılıp siyasetin ve tarikatın tuzağına düşenlerdir.
- الْهُدَى marifedir, neden?
Çünkü ashabın devam ettiği yol doğru yoldur. Hidayet et. İki görüş de haktır. Tarikatlar da haktır.
- ائْتِنَا daki نَا zamiri kime gider?
Ashaba gider. Ashab cemaatlerin içine girer, onlardan görünerek halkı kendilerine davet ederler, bize gelin derler. Böylece onlar kendilerini İslam’ın merkezine koyar ve insanları gerçek İslam’dan uzaklaştırırlar.
- ائْتِنَا da muhatap kimdir?
ائْتِنَا da muhatap şeytanın istihva ettiği kimsedir. Adil Düzen’i bırakıp Sermaye’nin peşinde koşanlardır.
- ائْتِنَا nın nahivdeki yeri nedir?
Davet edenlerin hâlidir. Daveti böyle yaparlar demektir.
- Kime kavl edilecektir?
Ashaba kavl edilecektir. Ashab hidayeti benimser ama kendi hidayet eder. Marife “lam”ıdır, müstakim sıratı ifade eder. Kur’an hidayetini değiştirir ama ona Kur’an hidayeti der ve ona davet eder. Faizli banka kurar ama ona faizsiz banka der, insanları faizsiz hareket ettiklerine inandırır. İlahiyat fakülteleri açar ama içinde bu çerçevede tedrisat yaptırır.
- هُدَى اللَّهِ ne demektir?
Kur’an hidayettir. Müspet usulü fıkıh kuralları içinde müspet ilimlerle yorumlanmamış demokrasilerin ve laikliklerin hepsi bu kapsamın dışındadır. هُدَى Allah’ın هُدَى’sıdır ve içtihatla ve icmalarla sabit olan hidayet Allah’ın hidayetidir. İnsan hakları, çocuk hakları, kadın hakları uydurmaları هُدَى değildir; insan bir bütündür ve bütün insanların hakları vardır.
- İki هُدَى arasında ne fark vardır?
Gerçek هُدَى vardır, sahte هُدَى vardır.
Gerçek هُدَى içtihat ve icmalarla sabit olan هُدَى dır.
Sahte هُدَى ise Sermaye ve iktidarın dayattığı هُدَى dır.
Şeytanın istihva ettiği kimse sahte هُدَى nın peşinde koşar. Altın ve altın bonosu gerçek هُدَى dır. Dolar ve dolar bonosu sahte هُدَى dır.
- وَأُمِرْنَا daki وَ ne Vav’ıdır?
Atıf vavıdır. “Gerçek hüdaya emr olunduk” cümlesi mahzuftur. وَ harfi ile atıf olan أُمِرْنَا ya atfedilmektedir.
- لِنُسْلِمَ de لِ gelmiş, أَنْ gelmemiş; neden?
أَمَرَ أَحْمَدَ أَنْ يَعْمَلَ لِحَسَنٍ dersiniz, burada ise أَنْ يَعْمَلَ yerine لِيَعْمَلَ getirilebilir. نُسْلِمَ de ikinci لِ getirilmiştir. Barışmakla değil barıştırmakla, hakem kararlarına uymayanlarla, uyanların yanında uymayanlarla savaşın diyor. Buradaki لِ ler bu görevi ifade etmektedir.
Ben hayatımda böyle anlaşmazlıkları hep gidermeye çalıştım. Allah’ın emri olduğu için çalıştım. Kötü ben oldum ama sonunda hep kazandım.
- Neden âlemlerin Rabbine islam olunmuştur?
Kur’an’la değişik kitaplar ve değişik nebiler sona ermiştir. Hala uluslar vardır, devletler vardır, şa’blar ve kabileler vardır. Ama artık yeni düzen savaşla değil barışla kurulacaktır. Üçüncü bin yıl uygarlığı daha çok barış içinde gelişecektir. Savaşçılar kısa zamanda silinecektir.
- عَالَمِينَ erkek kurallı çoğuldur. Kimler kastediliyor?
عَالَمِينَ topluluğu gösterir Başındaki “el” bütün topluluklar anlamındadır. Allah bütün toplulukların Rabb’idir. Şeriat içinde selamette oluruz. Şeriat içinde hakem kararlarına teslim olursanız müslim olursunuz.
- Aşağıdaki kavramları inceleyiniz.
- HaDAyNav- EuMiRNAv / هَدَانَا- أُمِرْنَا
“Hidayet” yol göstermedir. Bilgi vermedir. Muhatap ondan yararlanır veya yararlanmaz. Orası belirsizdir.
“Emrolunma” ise kişiden yapmasını istemedir. İcbar değildir. Yani emreden ona onu zorla yaptırmaz ancak emre uyulmazsa uyulmadıktan sonra cezası vardır.
Şeriat düzeni demek bu demektir. Kişiler şeriatı kendileri yorumlarlar ve uygularlar. Kimse onları zorlamaz. Sonra yargıda hakemler nezdinde muhakeme edilir ve şeriatta karşılığı ne ise o uygulanır. Özgürlük içinde birlik böyle sağlanır.
- iSTaHVatHu- iETiNAv/ اسْتَهْوَتْهُ- ائْتِنَا
“İstihva” havalara girme, uçurma, şişirme, kişiyi olduğundan fazla gösterip onu üstün olduğuna inandırma anlamındadır. Şeytanlar bunu yapmaktadırlar. Kişiyi büyütüp yanına alma böyledir. Bir bakmışız kişi yükselmiş, cephe değiştirmiş.
Kendisi onlara katılmakla kalmaz arkasından gidenleri de oraya götürür.
Bir kısım AK Partililer ve cemaat mensupları, hatta bazı Millî Görüşçüler bu tuzağa düşmüşlerdir.
- QuL- QuL / قُلْ - قُلْ
- YaNFaGuNAv -YaWurRuNAv / يَنْفَعُنَا - يَضُرُّنَا
Canlılar çevreden aldıkları madde ve enerjilerle varlıklarını sürdürürler.
Descartes “düşünüyorum o halde varım” demişti. Öyle değil, “yemek zorundayım o halde varım” demeliydi. Var olabilmemiz için gerekenler ihtiyacımızdır. İhtiyaçlarımızı gideren de nef’dir. Zarar ise ihtiyaçlarınızı çoğaltmadır. Yediklerimiz bedenimizi ıslah ediyorsa o nef’dir, ifsad ediyorsa o zarardır.
- YaDGUvNaHUv- NaDGu/ يَدْعُونَهُ-نَدْعُو
- NuRadDu- NuSLiMa/ نُرَدُّ- نُسْلِمَ
“Nüslime” islam oluruz, barışırız demektir. Sorunlarını silahla değil hakem kararları ile çözen kimse demektir. Barış topluluğuna katılmakla müslim olmuş olur. Reddolmak, reddetmek demek gerisin geriye dönmek demektir.
“Ridde” devenin memesinden doğumdan önce gelen süttür. Hayvanlar hamile kaldıklarında sütleri kesilir. Doğum yaklaşınca yeniden süt toplanmaya başlar. Bu durum doğumun yaklaştığını gösterir. Bu haldeki deveye “ridde” denmektedir. Eski hale dönmeye “riddet” denir. “Ricat”de hal, “riddet”de ise vasıf değişir.
ر tekrarı, د sınırlamayı ifade eder.
“Mürted” kelimesi Türkçede yaygındır.
- XaYaRAvNa- EaÖXABun/ حَيْرَانَ - أَصْحَابٌ
Topluluk hayret içinde oluşur. Kalabalık bir araya gelince bazı kimselerin davranışları halkı hayret içinde bırakır. Onlara hayran olurlar. Herkes onlar gibi olmaya çalışır. Onlarla yakınlık kurarlar. Bu da topluluğu oluşturur.
Ashab hayranlığa dayanır. Peygamberler de cemaatleri böyle topladılar. Davranışları ile mucizeleri ile hayran olan kimseler onların sahabeleri oldular.
Biz de öyle davranmalıyız ki çevreyi hayran bırakmalıyız.
Ben Kırgızistan’da ikinci eşle evlendim. İlk eşim onu İzmir’de ağırladı, arkadaşları ile tanıştırdı. Bu çevrede hayret yarattı. Arkadaşlarım benden çok ilk eşime saygılı davranmaya başladılar.
- Fıy MiN/ فِي - مِنْ
فِي zarftır, zaman veya mekânı içerir. Mazruf olanın yeri belli değildir. Yani yeri nekredir. “Bi” veya مِنْ harfleri ile mazruf olanın yeri belirli hale getirilir. Harfi tarif gibi olmuş olur. “Fi yevmi’l-cumua” denseydi 24 saat Cuma namazı kılınırdı. “Min yevmi’l-cumua” denmekle öğle vakti Cumanın vakti olmaktadır. مِنْ, فِي manasında geldiği için burada eşleştirilmiştir.
- Ka - MAv / كَ- مَا
كَ benzeri demektir. İsmi mevsul vasfıdır ya da bedeldir. Kıyasta kıyasla “ve” veya “fe” aranmaz demektir. “Ma” lar asıldırlar. “K”den sonra gelenler ferdidir. Asıl ile illet birbirine bağlanır. Tüm şeriat kıyasa dayanır. Kur’an’da her şeyin benzeri vardır. Kıyası da Kur’an öğretmekte ve emretmektedir. Dolaysıyla Kur’an’da her şeyin hükmü vardır.
- EiLay- GaLAv- Li Li LAv Lav- Va Va
- Va- Ea
“E” soru edatıdır. “Va” atıf harfidir. “وَأَ” yerine “أَوَ” gelir. Hâlbuki “Hel”de “FeHel” gelir. Bu durumda “E” harfinin farklı bir durumu vardır. İki harf ardarda geldiğinde “E” ikinci harf olmaz.
- EaGQAvBiNAv- EinNa/ أَعْقَابِنَا - إِنَّ
Biz kimiz? Geride bıraktıklarımızla varız, kişiliğimiz geride bıraktıklarımızdır. Kişiliğimiz yapıklarımızla olgunlaşır. Cennet veya cehenneme de geride bıraktıklarımızla gireceğiz.
- elLAvHi –elLAHu- elLAHi –eLGAvLaMIyNa/ اللَّهِ- الْعَالَمِينَ
Allah kâinatı var etti, toplulukları da kendisine halife kıldı. Kişiler kendi oluşturdukları toplulukların ibadi olmaktadırlar.
Topluluğun Allah’ı temsil ettiği hususunda fıkıhçılarda ihtilaf yoktur.
Sermaye insanları Allah’a tapma yerine insanın kendisine ibadet etmesini önermektedir.
Zaten Kur’an ibadeti topluluk yararına, dolayısıyla insanlık yararına işleri emretmektedir. Arkasından da cenneti ve cehennemi vermektedir.
Sermaye diyor ama uyulmazsa ne olacağını söylemiyor. Biz onun vadettiği saadetin geçeceğini bu dünyada vadediyoruz. Onun kat kat üstündeki ödülden sonrası için vadediyoruz.
- elŞaYAvOIyNu- eLEaRW/ الشَّيَاطِينُ - الْأَرْضِ
Şeytanlar topluluğundan bahsetmektedir, yeryüzüne yerleşmektedir. Şeytanlar topluluğunun başka yerde görevleri yoktur. Şeytan insanoğluna musallattır. Yeryüzünün şeytanları yeryüzünde görevlidirler. Biz Mars’a gitsek bile orası da yeryüzüdür. Aksi halde biz yıldızlara gidemeyeceğiz anlamı çıkar.
- eLHuDAy- elHuDAy/ الْهُدَى - الْهُدَى
- HuDay - RabBi / هُدَى- رَبِّ
Rabb eğitendir. Eğitici ve yol gösterici olmalıdır. Kişi kendi kendine öğrenmelidir. Öğretmen ders vermemelidir. Ders almalıdır. Öğrenci kendisi ders hazırlamalıdır. Öğretmen sorulara cevap vermelidir. İmtihan eğiticinin dışındakiler tarafından yapılmalıdır.
- DUvNı- BaGDa/ دُونِ - بَعْدَ
دُون mekân zarfıdır. Çevrenin dışında kalan tümünü içerir, غَيْر içermez. بَعْد zaman zarfıdır. Sonrakileri içerir. قَبْل‘in tersidir.
- elLaÜIy- EiÜ / الَّذِي - إِذْ
الَّذِي varlığı marife olarak, إِذْ de geçmiş zamanı belirler. Belirleme özelliklerinden dolayı eşleştirilmiştir.
- LaHUv- HuVa / لَهُ - هُوَ
Kişi kendi çıkarı için çalışır. Çıkarını başkalarının çıkarı ile birleştirmelidir. Kimse kendi aleyhinde olan bir yükümlülükle yüklenmez. Onun için kimse savaşa zorlanmadığı gibi kimsenin elinden rızası olmadan malı alınamaz. Fiyat konamaz.
قُلْ أَنَدْعُو مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنْفَعُنَا وَلَا يَضُرُّنَا وَنُرَدُّ عَلَى أَعْقَابِنَا بَعْدَ إِذْ هَدَانَا اللَّهُ كَالَّذِي اسْتَهْوَتْهُ الشَّيَاطِينُ فِي الْأَرْضِ حَيْرَانَ لَهُ أَصْحَابٌ يَدْعُونَهُ إِلَى الْهُدَى ائْتِنَا قُلْ إِنَّ هُدَى اللَّهِ هُوَ الْهُدَى وَأُمِرْنَا لِنُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ (71)
***
İstanbul, Yenibosna; 31 TEMMUZ 2021
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yayına Hazırlayan Adil Düzen Çalışanları:
AYŞE AYDIN
REŞAT NURİ EROL
***