EN’AM SÛRESİ - 4. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءَهُمُ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ (20) وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ (21) وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشْرَكُوا أَيْنَ شُرَكَاؤُكُمُ الَّذِينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ (22) ثُمَّ لَمْ تَكُنْ فِتْنَتُهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا وَاللَّهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِكِينَ (23) انْظُرْ كَيْفَ كَذَبُوا عَلَى أَنْفُسِهِمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ (24) وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُ إِلَيْكَ وَجَعَلْنَا عَلَى قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَنْ يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا وَإِنْ يَرَوْا كُلَّ آيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَا حَتَّى إِذَا جَاءُوكَ يُجَادِلُونَكَ يَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ (25)
***
الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءَهُمُ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ (20)
elLaÜIyNa EAvTaYNAvHuMa eLKiTAvBa YaGRİFUvNaHu KaNAv YaGRiFUvNa EaBNAvEaHuM elLaÜIyNa PaSiRUv EaNFuSaHuM FaHuM LAv YuEMiNUvNa
"Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu ibnlerini marifet ettikleri gibi örf ediyorlar. Nefislerine hüsran etmiş olanlar ise onlar iman etmezler."
Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler kimlerdir?
Bugün yeryüzünde kendilerine kitap verilen kimseler dört büyük din mensuplarıdır. Peygamber İbrahim’in dininden olanlardır. İsrail oğulları birinci derecede rol oynamışlardır. Hıristiyanlık da onlardan çıkmıştır. İkinci derecede rol oynayan İslam dinine mensup olanlardır. Bunlar İbrahim dininin son halkasını oluştururlar. Bütün dinler Kur’an'da yer almaktadır. Kur’an Araplara inmiştir. İranlılar ve Türkler onların başlattıkları çalışmaları geliştirmiştir. Şimdi de Türkiye ve İran birinci derecede rol oynamaktadır.
Sonra kitap verilenler Budistlerdir. Hindu dini mensupları daha eski olmakla beraber Budistlerin uygarlığa katkıları daha çoktur. Hindistan'da kast sistemi Hint uygarlığını olumsuz olarak etkilemiştir, onun etkisiyle gelişmemiştir, halen de en perişan durumdadır. Bugün kullanmakta olduğumuz rakamlarımız Hint rakamlarıdır. Müslümanlar Cebir ilmini onlardan öğrendiler. Kitap verilenler bunlardır.
Bununla beraber bu kitapların anlaşılması ilimle olmaktadır. Kitabın verilmesi yazılı metnin verilmesi değildir, onun anlaşılması ve yorumlanmasıdır. Burada kastedilen kitabı verilen kimseler bu din mensupları içindeki âlimlerdir. İlim sahibi olanlar demektir.
Bugün müspet ilmin metotları vardır. O metotları kullandığınız zaman gizli bir şey kalmaz. Bugün insanlar 13,7 milyar yıl önceki olayları takip edebiliyorlar, tüm kâinatın yapısını bilmektedirler. İlimler o kadar gelişmiştir ki bugün ilk insan Âdem'in köyünü bulabiliyoruz, oradan çıkıp gittikleri yerleri zamanla takip edebiliyoruz.
Bunu nasıl yapıyoruz?
Bizim vücudumuzda dört çeşit baz vardır. Bunlara bağlanan yirmi çeşit de aminoasit vardır. Bunlar doğada mevcut değildir. Canlılar kendileri üretir ve kendileri kullanırlar. Bunlar farklı şekilde dizilirler ve bir canlılık dili oluştururlar. Dört çeşit harften heceler ve kelimeler oluşur. Canlıların kullandıkları kelimelere DNA denmektedir. Her insanın yüzü farklıdır. Yumurta ikizleri bile tanınabilmektedir. Parmak izleri de farklıdır. (Araştırılmalıdır) Akrabaların DNA'ları birbirine benzer. Böylece kimin kimlerle akraba olduğu bilinmektedir.
Bunların başka özelliği de, kemik veya saç gibi dayanıklı olanlar onlardan çok daha fazla dayanıklıdırlar. İşte bunlarla yani DNA'larla insanlığın tarihi takip edilmelidir. Yirminci yüzyılda keşfedilen ihtimaliyet hesabının doğa olayları takibi sayesinde bugünkü ilimler ortaya çıkmıştır. Etkileyen çok olduğunda olasılık kanunları öbürleri kadar kesindir. Hatta bugün onlar da olasılık kanunlarına tabidir.
İşte bu ilim çok açık ve net olarak göstermiştir ki Kur’an Allah'ın sözleridir. Buradaki zamir kitaba gitmektedir. Onu bilmek demek kitabı bilirler demektir. Kur’an buna işaret ederek anlıyoruz ki bugünkü âlimler Kur’an'ın dolayısıyla onun onayladığı diğer kitapların da Allah'ın sözleri olduğunu bilmektedir. “Alimu” denmemiş de “Ya’lemu” denmiştir; çalışırlarsa ve öğrenmek isterlerse bilirler demektir.
Asıl mucize bundan sonra gelmektedir.
Peki, Kur’an'ın Allah sözü olduğunu nasıl bilirler? Siz çocuğunuzu görünce tanır mısınız veya nasıl tanıyorsunuz?
Olasılık hesaplarına dayanarak tanırsınız. Her birimizin ve her varlığın bir matematiği vardır. Ona göre ışık yayar. Kokusu ona özeldir, tadı ona özeldir. Bunları hep olasılık hesapları ile bilebiliriz. İşte, ben oğlumu hangi usulle tanırsam, hangi matematiği beynim kullanırsa, aynı matematikle Sermaye’nin yaptığı bilgisayarlarla da hesaplatabiliyoruz.
Bakkaldan bir şey aldığımız zaman kasada çizgili yeri gösterir, kasa onu okur. İşte bu o hesaplamalarla bulunmuş şeylerdir. Kur’an’da çok açık ve net olarak bize deniyor ki; Kur’an'ın Allah sözü olduğunu öğrenmek mi istiyoruz. Bilgisayarın kullandığı tanıma teknolojisini kullanın ve tanıyın. Siz her gün oğlunuzu gördüğünüzde onun oğlunuz olduğunu asla inkâr etmeden bilirsiniz. İşte, Kur’an’ın Allah sözü olduğunu bilmek de aynı metotla olmaktadır. Bu, bu kadar açık ve nettir. Kur’an’ın Allah sözü olmadığını iddia etmek bugün ilmen mümkün değildir. Kur’an matematiği harf sayıları ile belirlenmelidir. Örnek olarak bu ayetleri alalım. Kur’an diyor ki; anlayasınız diye her şeyi çift yarattık. Sonra Kur’an’ı ikili indirdik diyor. Şimdi bu ayete bakalım.
كَ فَ لَا | الَّذِينَ الَّذِينَ مَا هُمْ | | الْكِتَابَ أَبْنَاءَهُمُ أَنْفُسَهُمْ | آتَيْنَاهُمُ يَعْرِفُونَهُ يَعْرِفُونَ يُؤْمِنُونَ خَسِرُوا |
Ayet 15 kelimeden oluşmaktadır 5*3=15, Harfler=3 Harfi tarifler =3 İsimler=3 Humlar=3 Filler=5 Ayrıca 2 yarifune, yuminuna ile hasiru, enfusehum ile ebnaehum, çifter gelmiştir. Ateyna fiili ile el-kitab eşleştirilmiştir. İki ellezine ile Ma ve hum eşleştirilmiştir. Fa ile Ke eşleştirilmiştir. La tek gelmiştir.
Harfler ise;
(2 I), (4Y, 3E,5H), (2G,1P) ,1K = 16
(4+1)A, (2Ü, 2S,2T ) = 6
6M, 9N, 6L, 3R = 24
(6U), (4F, 2B) = 6
Kitaptaki A harekeden dönüşmüş olduğundan harf olarak sayılmaz. Yu'minune Yu’minu okunur. Böylece harflerin sayısı 64 olur. Dörtte biri 16 arka boğazdan çıkar. Diğerleri 6+6+12+24 olarak bölünmüşlerdir. Eğer A'yı da sayarsak 65 harf eder. O da 13*5 olarak 5'in katı olarak bulunur. 13,17 Fibonacci Sayıları içindedir.
الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ
elLaÜIyNa EAvTaYNAvHuMa eLKiTAvBa
"Onlara kitap verdiğimiz kimseler"
Burada “ellezine” ahd veya istiğrak içindir. Ahd içinse Hıristiyanlar kastedilmektedir. Çünkü ihtimaliyet hesaplarını onlar bulmuşlardır. Onlar bunu teknikte kullanmaktadırlar. İstiğrak içinse bunların hepsini tüm insanlar bugün öğrenmişler. Ehli Kitap, ilahi olsun olmasın yasaları olan bütün topluklardır. Kitap ita edilenler ise Yahudiler ve dört büyük uygarlıkların mensuplarıdır.
يَعْرِفُونَهُ
YaGRİFUvNaHu
"Onu örfederler"
Onu örf etmek demek onu tanımak demektir.
Bir yere misafir olarak gittiğiniz zaman paltonuzu elbise askısına asarsınız. Çıkarken de diğer birçok paltolar arasından kendi paltonuzu tanır ve alırsınız.
Acaba bunu nasıl başarırsınız?
Her varlığın bir sayılan bütünü vardır. Başka varlıkların sayılar bütününe benzemez. Birbirine benzeyenlerin yazıları birbirine yakındır ama aynı değildir. Siz kendi paltonuzun sayılarını belleğinize kaydetmişsinizdir. Paltolara da baktığınız zaman belleğinizdeki sayılar kümesine benzeyen küme beynimize geldiği zaman işte bu benimdir dersiniz. Bu olaya marifet veya tanıma diyoruz. Kâinatta canlılarda bu tanıma usulü ile varlıklar yaşarlar. İnsanlar da ağzına aldıkları meyvenin zehirli olup olmadığını bilirler. Bunun hesabı yirminci yüzyılda keşfedilmiş, bunlar uygulanarak ilimler geliştirilmiş ve makineler yapılmıştır. Markete gittiğinizde torbaya doldurduğunuz malları kasiyer barkoda tutar, kasa onu bu marifet sistemi ile okur. Kur’an burada bu sistemi anlatmaktadır. Buradaki zamir kitaba gitmektedir. Yani kitabın Allah sözü olduğunu onlar yani Hıristiyanlar ve bütün âlimler bu sayede bilirler. Ben size burada ihtimaliyat hesabının sadece formülünü vereceğim. Nasıl hesapladığımızı matematikçilerle sonra öğrenebilirsiniz.
O =olasılık “n” toplam sayı, k1, k2, k3 olasılık sayıları. Toplamı “n” kadardır. (!) Faktöriyel ise azalan sayıların çarpımıdır. 5*4*3*2*1 ^ ise o kadar sayıda çarpılacak demektir.
O= n!/(k1!*k2!*k3 ….)* (k1/n)^n)* (k1/n)^k1* (k2/n)^k2)*( (k3/n)^k3)…..
Bu ayetin Rakamlarını koyacak olursak 64!/16!*12!*12!*24!*6!*6!)* (16/64 )^16* (12/64)^12* (12/64)^12*(6/64)^6*(6/64)^6
كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءَهُمُ
KaMAv YaGRiFUvNa EaBNAvEaHuM
"İbnlerini marifet ettikleri gibi"
İnsan çocuğunu hangi metotla tanırsa, Kur’an’ın Tanrı sözü olduğunu da o metotla tanır. Kur’an böylece bir taraftan konuşma dili ile Kur’an’ın Allah sözü olduğunu, onları bildiğini anlatırken diğer taraftan da ancak yirminci asırda olasılık hesaplarının bilinmesinden sonra bilinen ilmi ve gerçeği anlatmaktadır.
الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ
elLaÜIyNa PaSiRUv EaNFuSaHuM
"Nefislerine husran edenler ise"
“Hasr” zarar etmek demektir. Ticarette zarar etmek demektir.
İşte bu gerçekleri bildikleri halde yine iman etmezler. Kendilerini emniyet içine almazlar. Nefislerini ziyana sokmak demektir. Mallar zarar eder. Bunlar ise nefislerine zarar vermektedirler. Kişiliklerine zarar vermektedirler.
Bunlar şimdi kâr ediyorlar. Bile bile ilmi hakikatleri gizlemekle şimdilik kârda görünüyorlar. Kazandık zannediyorlar. Belki malları kâr etmiştir ama nefisleri zarar etmiştir.
فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ (20)
FaHuM LAv YuEMiNUvNa
"Onlar iman etmezler."
Yani Kur’an'ın Allah sözü olduğunu görüp onun güvenilirliğini kabul etmezler. Üçüncü binyıl uygarlığı insanlarına çok sade ve açık ifadelerle kullanmaktadır. Müspet ilmin verileri içinde Kur’an’ın Allah sözü olduğunu bilebilirsiniz. Onun için muzari sığasını kullanmıştır. Tanıdılar demiyor da tanırlar diyor. Buradaki Fa harfi cümlenin bir şart cümlesidir. Nefislerine hasr eden kimseler bunlara iman etmezler.
***
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ(21)
Va MaN EaJLaMa MinMaN iFTaRAy GaLay elLAvHı KaÜiBan EaV KaüÜaBa Bi EAvYAvTıHIy EimMaHUv LAv YUFLiXu ejJAvLiMUvNa
"Ve Allah’a kizbi iftira edenden ve O’nun ayetlerini tekzib edenden daha zalim kim olabilir. Zalimler iflah olmaz."
Biz size Allah'ın ayetlerini açıklıyoruz ve diyoruz ki; biz Kur’an’ın bu ayetini böyle anladık. Doğrular Kur’an’a ve Allah’a aittir, yanlışlar ise bizimdir. Siz aklınızla tartın, ölçün ve biçin, hangisi size göre haksa ona uyun. Biz Kur’an’ın ilahi söz olduğunu söylüyoruz. Hemen inanmayın. Ayetleri olasılık hesapları ile kontrol edin. Siz etmiyor veya edemiyorsanız güvendiğiniz ilim adamına kontrol ettirin. İlmen Kur’an’ın Allah sözü olduğu anlaşılırsa artık nefislerinize zarar vermeyin. Sizin başka böyle deliliniz varsa gösterin de biz de ona inanalım. Burada biz kendimizi sizden üstün görmüyoruz. Bize farklı işlem yapın demiyoruz. Doğrusu ne ise onu yapalım diyoruz.
Bu ayette önce Allah’a iftira edenden daha zalim kim vardır diyerek, Kur’an'ı kendi çıkarlarına göre yorumlayanların zalim olduklarını ifade ediyor.
Zulüm nedendir?
Kur’an’sızlık zulümdür. İçtihat yapacaksınız ve davranış kurallarını ortaya koyacaksınız. Kendi içtihadınızla tespit ettiğiniz kuralları kabul edeceksiniz ve ona uyacaksınız. Değiştirinceye kadar o kurallara uyacaksınız.
Bu neyi sağlar?
Herkes bilir ki siz nasıl davranırsınız. İşte bu aydınlıktır. Ona göre iş yapar.
Her Cumartesi günü Dr. Mete Firidin Yenibosna'da bulunur. O halde gidersem ben onu orada görürüm. Bu aydınlıktır. Saman çöpü gibi kuralsız hareket ederse ben onu nerede bulacağımı bilmediğim gibi o da bana cumartesi nerede olacağını bildirmez. Böylece hem o karanlıktadır hem ben karanlıkta olurum.
Zalimler yani diğer insanları karanlıklarda bırakanlar kişilerin mallarını gasp etmekte ve zulmetmektedirler. Diyelim ki, bir kimse birkaç lira biriktirmiş ve şimdi ise saklamaktadır. Onunla gelecekte ne yapacağını planlamış, ben şöyle şöyle yaparım diyor ve ona göre güven içinde hayatına devam ediyor. Hırsız geldi ve bunu çaldı; işte o zaman bütün bu planlar yıkıldı, şaşkın halde karanlıklar içinde kalmış olur.
Burada kurallı çoğul kullanmıştır. Yani kuralsız hareket eden topluluk ise felah bulmaz. Felah ferah anlamındadır. “Fe” bitişik ama ayrı olma anlamındadır. “Fe” harfinin manasını düşünün. “L” ise ilgi anlamındadır. “El, Li, Le ve La harflerinin manasını düşünün. X harfi de hareketi ifade eder. Bunun manası işbölümü demektir. Farklı iş yapacağız, hareket edeceğiz. Farklı olduğu için “f” ama projeye uygun yapacağız. Hareket edeceğiz bu da X ile gösterilmiş olacaktır.
İşte, kuralsız hareket edenler işbölümü yapamaz ve birlikte refaha ulaşamazlar. Kur’an bir şeyler söylüyor. İlim de aynı şeyleri söylüyor. Kur’an bize öğretiyor ve bize yol gösteriyor. Yoldaki trafik levhaları gibidir, canınız isterse uyun ama uymazsanız siz kaybolursunuz.
وَمَنْ أَظْلَمُ
Va MaN EaJLaMa
"Daha zalim kim vardır"
Yalan söylemek ne kadar zararlı ise doğruyu tekzip etmek de aynı derecede zararlıdır. Yine trafik levhalarından misal verelim. Diyelim ki biri çıktı ve karayolunun trafik işaretlerini değiştirdi. Konya’nınkini Bursa’ya, Bursa’nınkini Edirne’ye koydu. Türkiye’deki durum ne olur, bir düşünün bakalım…
O halde bir kimse eğer Allah’ın şeriatını değişik gösterse onun vereceği zarar ve zulüm hesaba katılmaz. Uygulayıcı kanunları doğru manası ile uygulamıyor, hâkimler kanunlara göre değil de iktidarların istedikleri ve Sermaye’nin isteklerini veya mafya korkusu ile karar verirse ne kadar zalim olur.
İstanbul-Ankara arasına hızlı tren konmuştu. Virajlarda yavaş gitmesi gereken levhaya kılıf geçirdi. Sürücü görmedi, virajlarda hızlı hareket etti ve tren devrildi. 15 Temmuz darbesinde ölenlere yakın sayıda kişi öldü. Topluluğun kurallarını ihlal edenden daha zalim olan yoktur.
Buradaki “Allah” kelimesi topluluğu temsil etmektedir. Kanunlara uyma anlamındadır. Herkes topluluğun kanunlarını bozuyor. Kur’an’dan istidlal ederek içtihat yaparken de gerçek ne ise o söylenmelidir.
مِمَّنِ افْتَرَى
MinMaN iFTaRAy
"İftira eden kimseden"
“Ferre/Ferv” ölü hayvanın derisi, soluk renk, "firar etmek" korkup kaçmak anlamına gelmektedir. "İftira etmek" rengini değiştirme anlamında bir kimsenin yapmadığını yapmış göstermektir. “Ferrar” cıva demektir. “F” ayırmaktır. “Rea” da gören demektir.
“İftira etmek” olanı olduğundan başka biçimde göstermektir.
Olayları tahkik ederken varsayımlarla hareket edersiniz, içtihat yaparsınız ama kesin olarak bilmediğiniz hususlarda başkasına suç olan bir fiili isnat edemezsiniz.
Allah’a yalan iftira etmek demek, topluluğun kuralları içinde olmadığı gibi varmış göstermektir.
Buradaki “Fe” harfi hükmün gerçekleştirilmesi içindir. Yani Kur’an'dan olmadığı halde bu Kur’an’dandır demek iftiradır. Benzer şekilde kanunlarda olmadığı halde kanunlarda varmış gibi göstermek iftiradır. Yetkileri aşıp da olağanüstü yetkilerin kanun koymaları iftiradır. Kanunlarda kendilerine bu yetki verilmediği halde bu yetki varmış gibi halkın mallarına el koymak iftiradır ve bu büyük zulümdür, devleti yıkacak büyüklükte bir zulümdür.
عَلَى اللَّهِ كَذِبًا
GaLay elLAvHı KaÜiBan
"Allah'ın üzerine kezib"
Topluluğa zarar verecek şekildeki iftiralar zulümdür ve en büyük zulümdür.
İktidarda olanlara saldıranlar aslında devlete saldırmış olurlar.
Bugün dünyada uygulanan muhalefet-iktidar mücadelesi de işte böyle bir zulüm dünyasıdır. İktidarda olanlar onları tutuklar ve ne kadar yanlış yaparsa yapsın onu savunurlar ve karşı tarafa da aksini yaparlar. Muhalefette olanlar için de durum budur.
Tüm insanlık Allah'a iftira etmekte, topluluklar ve insanlık aleyhinde zulüm yapmaktadırlar.
İslamiyet’te muhalefet yoktur, mezhepler yani partiler vardır. Bunlar iktidara ortaktırlar. Birbirlerini denetlemektedirler. Hakemlerden oluşan yargıya giderler ve böylece Allah’a teslim olmuş olurlar.
أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ
EaV KaüÜaBa Bi EAvYAvTıHIy
"Yahut O’nun ayetlerini tekzip edenlerden"
Demek ki yalan uydurmak, Kur’an'dan olmadığı halde Kur’an’dandır demek yahut kitap Allah'ın kitabı olmadığı halde bu da Allah’tandır demek, kanunda olmadığı halde kanunda varmış gibi uygulama yapmak; bunlar zulümdür. Başka bir ifadeyle, hak olmayanı haktır diye iddia etmek, hak olana da hak değildir demek en büyük zulümdür.
Adil Düzen Çalışanları bu hatalara düşmemelidir. Süleyman Karagülle söyledi diye yanlışsa -kendi görüşüne göre de yanlışsa- doğrulamak zulümdür. En büyük zulümdür. S. Karagülle söyledi diye reddetmek de yine en büyük zulümdür.
Mümin olmak çok kolaydır. Bir şartla. İyi insan olmak istiyorsanız sorununuz yoktur. Kötülükler yapayım ama ben yine de mümin olayım derseniz, o da çok zordur.
إِنَّهُ
EimMaHUv
"Gerçekten"
“İnne” tahkik harfini eğer fiil cümlesinin başına getirecekseniz o takdirde bir "Hu" zamiri koyarsınız. Bu zamir bir yere raci olmaz. Zalimler felah bulmazları temsil eder. Bundan önce mahzuf cümle takdir edilip bu zamiri oraya göndermek de mümkündür.
Allah'a iftira eden veya Allah'ın ayetlerini tekzip edenden zalim kim vardır?
Cevap vererek diyorsunuz ki, bundan zalim olan yoktur.
Gerçek şu ki, böyle olası zalimlerin iflah olmaz hale gelmesini ortaya koyuyor.
لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ (21)
LAv YUFLiXu elJAvLiMUvNa
"Zalimler iflah olmaz."
Kuralsız hareket edip topluluğun düzensiz hale getirilmesi topluluğu karanlıklarda bırakır. Kimin ne yapacağını bilmez. Şeriat dışı hareket edilir. Onlar iflah olmaz.
İnkılap yapmaları sonucunda insanlar hep takiyye yapmış ve topluluk mevzuata uyma yerine kendi anlayışlarına göre hareket etmektedir.
Eski Sovyet ülkelerinde ve dikta rejimi yaşanan ülkelerde yazılanlar başkadır, yapılanlar başkadır.
Ölçülerin eksik olması, vergilerin kaçırılması, rüşvetin verilmesi hep zulümdür. Karşılıksız para zulümdür. Topluluklar iflah olmazlar. Uygarlaşıp çağa yetişemezler.
Mahkemelerde vatandaş söyler, onu hâkim değiştirir ve kendi cümleleri ile yazar. Olaya maddeler bulmaz, maddelere göre olay oluşturur. Çünkü kararın onaylanması gerekir. Yoksa o hâkim terfi edemez. Kararın onaylanması için de Yargıtay’daki hâkimlerin de bildiği olay olması gerekir.
Burada suçlu olanlar hâkimler değildir, suçlu olan sistemdir/düzendir. Hakemler yerine hâkimlik sistemi bunları zorunlu kılar.
Oysa hakemler kararlarını verirken kimseye beğendirmek zorunda değildirler. Kendi içtihatları ile hüküm verirler. Mevzuata uymak zorunda da değiller. Nasıl teknik ve sistemli araştırmalar sonunda oluşuyorsa hukuk da böyledir. İlmi çalışmalara ihtiyaç vardır.
***
وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشْرَكُوا أَيْنَ شُرَكَاؤُكُمُ الَّذِينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ (22)
Va YaVMa NaXŞuRuHuM CaMUyGan ÇümMa NaQUvLu Li elLaÜIyNa EaŞRaKUv EaYNa ŞuReKAEuMu elLaÜIyNa elLaÜIyNa KuNTuM TaZGuNUvNa
"Ve o gün onları cemian haşr ederiz. Sonra işrak edenlere zu’m ettiğiniz şerikleriniz nerede diye kavl ederiz."
Zalimler bu dünyada iflah olmaz, ahirette de biz onları birlikte haşr edeceğiz. Yani Allah'a kizbi iftira edenleri, Allah'ın ayetlerini tekzip edenleri birlikte haşr edeceğiz.
Allah'ın ayetlerini tekzip etmeyi yalnız sözlerle tekzip olarak anlamayacaksınız. Allah'ın ayetlerine inananları inanmadan vazgeçirmeye çalışanlar kast edilmelidir. Onlar birlikte haşr edilecekler. Aynı mahkemede muhakeme edilecekler, dosyalar birleştirilecektir. Çünkü iki tarafın da hedefi aynı idi. Sadece metotları farklı idi. Belki de arkada ipleri ellerinde tutanlar da birdi. Sermaye’ye dayanarak onların yanında yer alanlar şirk içindedirler. Onlara sırtlarını dayamış olarak ‘bize bir şey olmaz’ diyenler hesaba çekileceklerdir.
Zu’m etmek ganimetten ve kolektif olarak elde edilen maldan yöneticilere ayrılan paydır. Sonra kefil anlamı kazanmıştır. Bir şeyi ısrarla iddia etmek anlamında da kullanılır. Bugün onların kulüpleri vardır. Onlara pay alıp vermektedirler. O zamanlar da zeamet vardı, yerel beylere verilen vergi idi.
O halde gerek tekzip eden solculara gerek Allah adına kizbi uyduranlara sorulacak. Sermaye’ye verdikleri baştan sorulacak. Şimdi gelsin de size Sermaye yardım etsin denecektir.
Ayetin ifadesini şöyle tamamlayabiliriz. Ahirette sosyalistlerle kapitalistleri cem edeceğiz, bir araya toplayacağız. Siz kimin emrinde idiniz? Sermayenin emrinde idiniz. Timsahın iki çenesi benzeri olan onun iki çenesi olarak onları destekliyordunuz.
Göstermelik çatışma gerçekte birlikte hizmet etmez. CHP ve DP de böyle yapıyordu. Bu anlaşmayı Ecevit'le Erbakan bozdu. Biz CHP ile koalisyon yapınca çeneleri çalışmaz oldu. Sonunda son SSCB Başkanı Gorbaçov iki çeneyi de çökertti.
1897’de İsviçre’de akdedilen Basel kurultayından sonra icat edilen sosyalizm ve kapitalizm gruplanmaları Gorbaçov'la son buldu. Bugün kalıntıları devam etmektedir. Ahirette bunları destekleyenlere sorulacak, “hani Rockefeller ve Rothschildler nerede?” denecek.
وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا
Va YaVMa NaXŞuRuHuM CaMUyGan
"Ve o gün cemian haşr edeceğiz"
Kur’an tüm insanları üçüncü binyıl uygarlığına davet eder. Sermaye’den istediği bu uygarlığı benimsemesidir. Önce tanrılık siyasetinden vazgeçecek, sonra Tevrat'a ve Kur’an'a inanacak. Bundan sonra karşılıksız para sisteminden vazgeçecek. Altın paraya dönecek. Altını kezb etmeyecek. Dolarla altını değiştirecek. Altınları kuyumculara kredi olarak verecek. İlçelerdeki bankalar ve borsalar, semt kooperatifleri, paraları alıp vereceklerdir. Kapitalistler, sosyalistler ve karmacılar da karşılıksız para kullanmaktan, gümrükler ve vizeler yoluyla ödedikleri zeametten vaz geçeceklerdir. Artık kendi paralarını kendileri çıkaracaklardır. Semt kooperatifleri kurulacak ve bucaklar oluşturulacak.
O gün yani ahiret günü tüm insanlar toplanacaktır.
Buradaki "yevme" Adil Düzen’in iktidarda olduğu gün anlamında da olabilir.
Bugünkü cemaatçilerin durumu budur. PKK’lıların durumu budur. DYP’lilerin durumu budur. IŞİD’lilerin durumu budur. Sermaye’ye onlar sahip çıkıyor mu? Tam tersine Sermaye şimdi AK Parti ile müzakereler içinde.
ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشْرَكُوا
ÇümMa NaQUvLu Li elLaÜIyNa EaŞRaKUv
"Sonra işrak eden kimselere kavl edeceğiz"
Buradaki “sümme”nin anlamı nedir?
Ahirette insanlar bir araya gelecek ve birlikte muhakeme edilecek, kararlar verildikten sonra infaz zamanı gelince artık bugün sığındıkları kimseler olmayacaktır.
Bu ayete bu dünyadaki mana verilecekse muhakemeden sonra demektir.
ABD’de seçim var. Bayan Clinton kazanacaktır görüşü hâkimdir. Bunun manası şudur. Sermaye ABD halkı ile barışıyor demektir. Sonra ne olacaktır? Üçüncü cihan savaşına ramak kalmıştır. Sermaye ve ABD birleşip dünyaya saldıracaklardır. Her iki taraf da Müslümanları yanlarına almaya çalışacak. Gülen Sermaye’nin en büyük maşası olacaktır.
İşte buradaki “sonra” ise bu çatışmadan sonra anlamındadır. Sermaye’nin yanında yer alan ve onu güçlü görerek birlikte hareket edenlere “sonra” yani üçüncü cihan savaşından sonra denecek demektir.
أَيْنَ شُرَكَاؤُكُمُ
EaYNa ŞuReKAEuM
"Sizin şerikleriniz nerede?"
Bu ayet üçüncü cihan savaşının olacağına işaret etmektedir. Sermaye’nin mağlup olacağına işaret etmektedir. Ondan sonra ne olacağını haber vermektedir.
الَّذِينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ (22)
elLaÜIyNa elLaÜIyNa KuNTuM TaZGuNUvNa
"Zu’m ettiğiniz (iddia ettiğiniz) kimseler."
Evet, dolarlarımı mabut yaptığınız kimseler.
Ancak bu haşirden yani savaştan sonra olacaktır demektir.
Demek ki şunu söyleyebiliriz. Sermaye şimdi dolarlarını Nevada’da toplamaktadır. ABD’ye oradan saldıracaktır. İngiltere onlar tarafı olacak. ABD ise hedefler arasındaki Çin’i yanına çekmeye çalışacak. Rusya ve ABD hedefte olacak. Türkiye de onlarla beraberdir. İran ile beraber olursa Sermaye’nin şansı olacaktır.
Ama ayet böyle demiyor. Üçüncü cihan savaşı sonunda Sermaye mağlup olacaktır. Onun yanında yer alanlar artık dayanacak bir yer bulamayacaklardır. Çin savaşa katılmayabilir. Müslümanlar da İran ve Türkiye'nin bir olması nedeniyle bölünmeyebilir. Bu da Sermaye’nin mağlubiyeti demektir. Karşılıksız para eski dünyada kalmış olacaktır.
***
ثُمَّ لَمْ تَكُنْ فِتْنَتُهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا وَاللَّهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِكِينَ (23)
ÇümMa LaM TaKuN FiTNaTuHuM EilLAv En QAvLUv Va elLAvHı RabBiNAv MAv KunNAv MüŞRiKIyNa
"Sonra fitneleri yalnızca 'Rabbımız olan Allah'a and ederiz ki biz müşriklerden olmadık' diye kavl etmeleridir."
İkinci defa “sümme” getirilmiştir. “Sonra fitneleri” denmektedir. Demek ki yukarıdaki “yevme” kelimesi ahireti değil bu dünyadaki olayları anlatmaktadır. Çünkü ahirette fitne yapmaları mümkün değildir. Kaldı ki ahirette üç değişik safha vardır.
Sonra başka bir fitneleri de “biz şirk etmedik demeleri” olacaktır. Onların savunma safhalarını anlatmaktadır. Yargılama şu konuda olacaktır; Sermaye’yi destekleme. Adil Düzen’e karşı çıkıp Sermaye ile işbirliği yapmış olanlar gelecekte Sermaye’nin yok olduğunu göreceklerdir. Şimdi büyük oyun peşindedir. Gülen'e sahip çıkarak İslam âlemini ikiye bölüp birbirleri ile savaştırma denemesini yaptı, başaramadı.
Sermaye’nin bir huyu vardır, ısıramadığı eli öper. Clinton’ları yenemeyince şimdi öpmeye başlamıştır. Büyük ihtimalle öptürecektir de. Aynı oyunu Türkiye ile oynamaktadır. Erdoğan'ın elini ısıramayınca şimdi elini uzatmaktadır. Üçüncü cihan savaşını böyle çıkarmayı planlamaktadır. Ne var ki Sermaye mağlup olacaktır. Ya yok olacak ya da artık fitnesine devam edemeyecektir. Sömüremeyecektir, bunu kendisi bilir. Şimdi onun yanında yer alanlar, onları destekleyenler de biz desteklemedik derler.
Yeni fitneleri böyle olacaktır.
Rusya’da ihtilal oldu. Komünizm geldi. Çarın has adamları bu sefer komünizmin has adamları oldular. Türkiye’de 1950’de DP iktidar oldu. CHP’deki has adamlarının kardeşleri DP’nin has adamı oldular. Asıl demokratlar ise çeşitli oyunlarla devre dışı bırakıldı.
Bunun tek korunma yolu ilk kurucuların dağılmamasıdır.
AK Parti şimdi tarafsızların elindedir ama kısa zaman sonra karşı tarafın kadrosu AK Parti’yi işgal edebilir. Gelecekte Adil Düzen galip gelecektir. Onlar da biz Sermaye taraftarı değildik diye ortaya çıkacaklardır. Adil Düzen kadrosu dikkatli olacaktır. Onların bu fitnelerine kanmayacaktır. Bunlar, bugün Sermaye ile iş birliği halinde olanlar yarın Adil Düzen çalışanlarına yemin billah edecekler, biz onları desteklemedik, iştirak etmedik diye.
ثُمَّ لَمْ تَكُنْ
ÇümMa LaM TaKuN FiTNaTuHuM
"Sonra olmayacaktır"
Önce Kur’an düzenini kabul etmeyip Sermaye düzeninin, sömürü düzeninin süreceğini zannedenler bir gün Sermaye’nin artık yanlarında olmadığını göreceklerdir.
Bunu nereden biliyoruz?
Bunu tarihten biliyoruz. Kur’an'ın en uzun ayetinde anlatılan karşılıklı kâğıt para sistemi bulunduktan sonra sermaye terakümüne gerek kalmayacaktır.
Bunu nereden biliyoruz?
Tam istihdam sağlanıncaya kadar faizli sistem yararlıdır. Kentleşme tamamlanıp tam istihdam sağlandıktan sonra artık faizli sistem çalışmaz. Çünkü faize yeni yatırım alanı bulunmaz.
Demek ki ekonomi ilmi bize bunu açık bir şekilde söylemektedir.
Diğer taraftan da Kur’an açık ifadesi ile bunu anlatmaktadır.
فِتْنَتُهُمْ
FiTNaTuHuM
"Onların fitnesi"
Onların metodu budur. Kim kuvvetli ise onun yanında olup eski yaptıklarını inkâr etmeleridir. Böylece yeni düzende önce gelip işgal ederler, sonra hükümlerini yürütürler.
Akevler’de başlayan ve Necmettin Erbakan tarafından dünyaya duyurulan Adil Düzen’den, Kur’an düzeninden Gülencileri ve AK Partilileri ayırmış, Sermaye ile işbirliği yapıp bize muhalefet etmişlerdir. Şimdi onları birbirine vurduruyor. Zannediyor ki böylece İslamiyet’i ikiye bölecek ve Adil Düzen çalışmaları bitecek.
Tam tersine, yeryüzüne iki İslami grup hâkim olmaktadır. Yarın bunlar Kur’an düzeninde anlaşacak ve İslam düzenini getireceklerdir. Sermaye savaş çıkaracağım derken Adil Düzen’i ortaya koyacak vesileleri oluşturmaktadır.
إِلَّا أَنْ قَالُوا
EilLAv En QAvLUv
"Kavl etmeleri"
Yani Sermaye’ye haraç veren sosyalistler ve kapitalistler, AK Partililer ve Gülen cemaati yöneticileri. Gerçek olan şudur. Bunlar bir olup Adil Düzen'e cephe aldılar. Sermaye ile içli dışlı oldular. Takiyye yaptılar. Aslında bizimle beraber idiler. Bugün birbirleriyle kıyasıya savaşıyorlar. Bu savaş bitecek ve birçok müntesibi onlarla birlikte olmaları konusunda yemin billah onlarla değildik diyecek.
Burada iki cümlede geçmektedir.
Biri Sermaye’nin yenilebilmesi, diğeri onları destekleyenlerin de el çekmesi.
Sovyetler yıkıldı, sosyalizm yok oldu ama yeryüzünde hala sosyalist olanlar vardır. Belli bir zaman sonra sosyalist kalmayacak, bunlar Adil Düzen taraftarı olacaklardır.
وَاللَّهِ رَبِّنَا
Va elLAvHı RabBiNAv
"Ve Rabimiz olan Allah'a yemin olsun"
Asıl güçlü olanın Sermaye değil millet olduğunu göreceklerdir. Bugün Sermaye ile işbirliği yapıp halkını ihmal edenler yarın göreceklerdir ki asıl güçlü olan halk imiş. 15 Temmuz bunu gösterdi. Bu gerçekleri AK Parti ve Gülen cemaati görür ve tövbe eder Kur’an düzenine dönerlerse kurtulacaklardır. Başaracaklardır. Er geç döneceklerdir.
مَا كُنَّا مُشْرِكِينَ (23)
MAv KunNAv MüŞRiKIyNa
"Biz müşrik değildik."
Yani biz Sermaye ile işbirliği halinde değildik. Onlarla birlikte hareket ederek Adil Düzen'e cephe almadık diyecekler. Elbette tövbe etmiş olacaklar ve tövbeleri de kabul olmuş olacaktır.
***
انْظُرْ كَيْفَ كَذَبُوا عَلَى أَنْفُسِهِمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ (24)
uNJuR KaYFa KaüÜaBUv GaLAy EaNFuSiHiM Va WalLa GaNHuM MAv KAvNUv YaFTaRUvNa
"Nazar et. Nefislerine nasıl kizb ediyorlar. İftira ettikleri onlardan dalalet etmiştir."
Evet, kendi nefisleri üzerinde yalan söyleyecekler. Onların içinden çoğu bugünkü iştiraki şuursuzca yapmaktadır. Kur’an’a hizmet edenleri destekliyoruz diye onları desteklemişlerdir. Sermaye’ye haraç verdiklerinin bile farkında değildirler. AK Parti’ye oy verenler, hatta AK Parti’yi yönetenler bile İslamiyet’e hizmet ediyoruz diye Sermaye’ye haraç vermişlerdir. Yap-işlet metodu ile Türkiye onlara verilmiştir. AK Parti Gülencileri destekledi; İslamiyet’e hizmet ediyorlar diye. Koynunda yılan beslediğinin farkında bile değildi.
İşte, gelecekte iki taraf da nasıl oyunlara geldiklerini anlayacaklardır. Biz bu gerçekleri bunlara anlatıyoruz. Kavgayı bırakın diyoruz.
İşrak ettikleri kimseler değil, iftira ettikleri şeyler. Örnek olarak dolarları ortadan kaybolmuştur. Çarlık rejimi yıkılınca sandık sandık manatlar (paralar) kaldı, hala kasalarda saklanmaktadır. Yarın doların akıbeti de böyle olacaktır. Uçaklar dolusu doları kâğıt fabrikaları bile kabul etmeyecektir. Bugünkü mason locaları ve kulüpler bildirmekteler, bunların hiçbirisi olmayacak, hepsi kaybolmuş gitmiş olacaklardır.
Üçüncü binyıl uygarlığı Kur’an uygarlığı olacaktır. Allah nurunu tamamlayacaktır. Birinci Kur’an uygarlığı hazırlık dönemi idi, çocukluk dönemi idi. Şimdi erginlik çağına gelmiştir. Yine sorabilirsiniz, nereden biliyorsunuz?
Tarihten biliyoruz, Kur’an’dan biliyoruz. Bunlar ilmin iki ayağıdır. Tek başına Kur’an tek ayaktır. Tek başına ilim de tek ayaktır. Ancak ikisi bir olursa yürümek mümkün olur. Tarihi dinciler bir ayak üzerinde seke seke değnek basarak yürüyorlar. Batı âlimleri de tek ayak üzerine basıp seke seke yürüyorlar. Adil Düzen Çalışanları ise iki ayak üzerinde yürüyor. Henüz çocuk yaştadırlar ama büyüyorlar. İstikbal onlarındır.
انْظُرْ كَيْفَ كَذَبُوا
uNJuR KaYFa KaüÜaBUv
"Nazar et. Nasıl kizb ediyorlar"
Nazar et. Bak ve gör. İkili oynayarak ayakta kalanlara nazar et.
Geçmişteki olaylar bunu göstermektedir. O halde şimdi bize karşı olanlar, dün onların şeriki olanlar, bugün de bizim şerikimiz olmak isteyeceklerdir. Bunlar münafık takımıdır. Onlarla beraber iken takiyye yaparlar, bizimle beraber iken münafıklık yaparlar. Her seferinde kendilerini tekzip ederler. Takiyye yaparken de yalancıdırlar, münafıklık yapanlar da yalancıdırlar. Bunların içinde farkında olmayanlar da vardır.
Bizim yapacağımız şey münafıklara sen münafıksın demeyip onların hesaplarını Allah'a bırakmaktır. Bundan dolayıdır ki eğer bir FETÖ’cü general ‘ben onlarla ortak değildim’ diyorsa, ‘sen ortaktın’ diye onun tövbesini reddetmemiz doğru değildir. İşlediği bir suç varsa cezasını veririz. Ama FETÖ’cüdür diye kimseyi cezalandıramayız. Dün o Sermaye ordumuza aynı oyunu oynadı. Yarın AK Parti’ye de aynı oyunu oynayabilir. Kural budur.
Dün askerlerimize yapılan yanlıştı. Askerler on yıllarca aynı takiyyeyi yaptılar. Onların hatırı için müminlere saldırdılar. Otel odalarında iktidarları değiştirenlere arka çıktılar. Sincan'lar da tankları yürüttüler.
Biz ne yaptık; sabrettik. Sonunda Sermaye ne yaptı? Onları hapse doldurdu. AK Parti ve Gülen cemaati bize karşı oldular; biz sabrettik. Şimdi birbirlerini yiyorlar. Biz yine sabrediyoruz. Biz onların ‘biz işrak etmemiştik’ diye yemin billah edecekleri günleri bekliyoruz.
عَلَى أَنْفُسِهِمْ
GaLAy EaNFuSiHiM
"Kendi nefislerine"
Kendi nefisleri üzerine tekzip ediyorlar.
Gerçek olan şudur. Kur’an düzenine karşı birleşenler Kur’an düzenine hizmet ettiler. AK Parti Kur’an düzenini dünyaya kabul ettirdi. Gülen cemaati Kur’an düzenini dünyaya öğretti. Sermaye Adil Düzen’i etkisiz hale getirmek için yaptı. Ne var ki Adil Düzen dünyanın gündemine girdi. Şimdi insanlık yeni düzen arıyor. Şimdi artık sermaye de Gülen cemaatine dayanarak yaşamak istiyor.
Dünya iki İslam düzenine bölünecek, çatışma Müslümanlar arasında olacak ama Müslümanlar ve Hıristiyanlar galip geleceklerdir.
وَضَلَّ عَنْهُمْ
Va WalLa GaNHuM
"Ve onlardan dalalet etti"
Onlardan kayboldu. Piyasada görünmez oldu.
Bugün herkes haracını Rockefeller veya Rothschildlere veriyor. Onun karşılıksız parasını kullanarak bu hizmeti yapmaktadır. Onun ortaya koyduğu vizelere, gümrüklere, para havalelerine uyduğu için onlara şerik oluyor. Yarın Sermaye ortadan kaybolunca kendilerini ortada bulacaklardır. Artık sevdikleri dolarları bulamayacaklar.
Akevler onlara şerik olmasın diye yarım asırdır Demir-Çimento (DÇ) birimini kullanmaktadır. Bu sayede vergi kaçırmadan, yalan yazmadan yaşıyor. Bu sayede ortaklar arasında paylaşımı adil olarak yapıyor.
مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ (24)
MAv KAvNUv YaFTaRUvNa
"İftira ettikleri şey (uydurur oldukları şey)"
Gülenciler ve AK Parti hala doların peşinde koşmaktadır. Bundan dolayı muhasebe defterleri hep yalanla doludur. Bundan dolayı paylaşımı adil yapamamaktadır. Birbirlerini hırsızlıkla itham ediyorlar. Yarın bu sahte Tanrı’nın hayali mahlûkları piyasada kalmayacaktır.
***
وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُ إِلَيْكَ وَجَعَلْنَا عَلَى قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَنْ يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا وَإِنْ يَرَوْا كُلَّ آيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَا حَتَّى إِذَا جَاءُوكَ يُجَادِلُونَكَ يَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ (25)
Va MiNHuM MaN YaSTaMıGu ELaYKa VaCaGaLNAv GaLAv QuLuNiHiM EaKinNat En YaFQAHuHUv VaFIy EaÜANıHIM VaQRan Va EiN YaRaV KulLa EAaTin LAv YuEMiNUvNa BiHAv XatTAv EiÜAv CAvEUvKa YuCAvDiLuNaKa YaQUvLu elLaÜIyNa KaFaRUv EiN HAvÜAv EilLAv EaSAOiRu elEavVaLIyNa
"Ve onlardan kimi sana istima’ ediyor. Oysa biz onların kalplerine ekinne ca’lettik. Onu fıkh etmezler. Üzünlerinde vakr vardır, ayetin küllüsünü re’y etseler ona iman etmezler. Taki sana ciet ettiklerinde seninle cidal ederler. Küfretmiş olanlar evvelkilerin esatırıdır diye kavl ederler."
Kur’an kapitalistlerin, sosyalistlerin, Gülencilerin ve AK Partililerin içinde Adil Düzen’i anlamak isteyenlerin olduklarını beyan ediyor. Size soruyor ve öğrenmeye çalışıyorlar.
Evet, Akevler’siz bu işi başaracaklarını sanıyor, Akevler’i karıştırmadan, Sermaye’yi de darıltmadan Adil Düzen’i öğrenmek isteyenler vardır. Sermaye sömürüsünü devam ettirerek Adil Düzen’den yaralanabilir miyiz diyorlar. Katılım Bankalarını bu amaçla kurdular. Böylece Müslümanlara faizli sistemi faizsiz olarak gösterme çabasındadırlar. Akevler’in iki âlimini fetva kuruluna alarak bunların fetvaları ile sömürü sermayesindeki ortaklıklara devam etmek istiyorlar. Başka bir niyetleri de Adil Düzen’i öğrenip ona nasıl darbe vuracaklarını planlıyorlar.
İzmir’de istihbarat amacı ile MİT Akevler’e eleman gönderiyor. Bizimle konuştuktan sonra istihbaratçıdan samimi olanların görüşleri değişiyor ve bizi savunmaya geçiyorlardı. Hemen onların bizimle temasını yasaklıyor, başkasını gönderiyordu.
Biz bunların gelmelerinden hoşlanıyorduk. Böylece Adil Düzen’i onlara anlatma imkânını buluyorduk. Görünürde hâkimler bize karşı idiler ama gerçekte bizi destekliyorlardı. Öyle karar alıyorlardı ki davayı biz kaybediyorduk ama gerçekte biz kazanıyorduk. Zamanla devlet görevlileri de bizimle beraber oldular. Doktora yaptığımız kimselerin tezlerini değiştiriyor ve öyle doktora yapıyorlardı. Görünürde Adil Düzen’e karşı idiler ama Adil Düzen Çalışanları bugün profesörlerdir.
Adil Düzen’e yöneltilen en etkin eleştiri anlaşılmamış olmasıdır. Oysa Necmettin Erbakan siyasete girdiğinden dolayı yeteri kadar ilmi çalışmalarla ilgilenemedi ama çok üstün bir alim olduğunu göstermiştir. Türkiye’de halka Adil Düzen’i öğreterek başbakan olmuştur. Dünyaya Adil Düzen’i duyurmuştur.
Kur’an bunların niçin anlamadıklarını burada beyan etmektedir. Takiyye yapanlar, Adil Düzen’i öğrenemezler ve anlayamazlar. Onların beyinlerine kınlar konmuştur anlayamazlar. "Ekinne" okların konduğu kaplar demektir. Görünmesin diye konan örtülerdir. Görmedikleri için fıkıh etmezler. Adil Düzen’i onlar anlayamaz ve uygulamazlar.
Necmettin Erbakan'ın da hatası bu olmuştur. Akevler’de birlikte çalışarak üretilen Adil Düzen’i Akevler ekibine değil de Akevler’e karşı olan ekibe uygulatmaya kalkışmıştır. Onlar anlamamış ve dolayısıyla uygulayamamıştır. O bunu yapmak zorunda idi, başka türlü ona oy gelmezdi. AK Parti ise Adil Düzen’i öğrenmek bile istememiştir, Gülen cemaati de öyle. Kulaklarında da ağırlık vardır. Ağır işitiyorum deriz. Kur’an’da duymamazlık ağırlık içinde ifade edilmiştir. Şimdi biz aramızda tartışırken de arkadaşlarımız bazen ağır işitirler. Bir şey söylüyorsunuz, onu duymuyor ve cevap vermiyor, aynı cümleleri hep tekrar ediyor.
Bizde de böyle yıllar geçti. Kur’an’ın açık söylediklerini duyamaz oldular. Zamanla Kur’an’ı anlamaya başladık ve hala anlamaya devam ediyoruz. Kur’an’la meşgul olunca bu vakırlar (VGR) zamanla kalkacaktır. Mete Firidin ve Sam Adian’la şiddetli tartışmalarımız vardır. Yaşları ilerledikçe bu vakırlar kalkacaktır.
Bütün ayetleri ve delilleri görseler bile iman etmezler. Bunun şifası Kur’an üzerinde çalışmadır. Kur’an zamanla insanı tedavi edip sağlığa kavuşturur. Kimleri? Muttaki olanları. Kur’an muttakilere hidayettir. Muttaki olmayanlar Kur’an’la meşgul olmayı terk ederler. Yani ya Kur’an’ı anlar ve hakkı bulurlar ya da Kur’an’la meşgul olmayıp terk ederler.
Bu sebepledir ki yanlış anlasalar da Kur’an’la meşgul olanları, hatta Kur’an’a karşı oldukları için Kur’an’la meşgul olanları; Kur’an’a inanıp onu çağımızın sorunlarını çözecek şekilde yorumlamalarda bulunmayanlardan daha çok takdir ederim. Bu sebepledir ki benim için Dr. Mete Firidin ve Sam Adian diğer Kur’an’la ilgilenmeyen arkadaşlarımızdan daha değerlidirler. Kur’an ile ilgilenme hususunda birbirimize yakınız.
Bize karşı olanlar iki şey söylüyorlar. Yahu diyorlar, siz dini bozuyorsunuz, kendi keyfinize göre yorumluyorsunuz diyorlar ve cephe alıyorlar. Ya da diyorlar ki; siz Kur’an’ı eskilerin anladığı gibi anlıyorsunuz. Onların masallarını savunuyorsunuz. Batılılar ise Kur’an’ın eski kitaplardan aşırma olduğunu söylüyorlar. Kur’an dipnot göstermeden aşırsa haklı olabilir. Kur’an diyor ki; size de Firavuna resul gönderdiğimiz gibi bir resul gönderdik. Tevrat’ın müheyminidir, musaddıkıdır.
وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُ إِلَيْكَ
Va MiNHuM MaN YaSTaMıGu ELaYKa
"Ve onlardan sana istima’ edenler var"
“İstima’” “sem’”in iftial babıdır yani seni dinlemek isteyenler vardır.
Bunlar Kur’an düzenini öğrenmek isteyenlerdir. Batılılar içinde Kur’an düzenini öğrenmek isteyenler mevcuttur. Doktora yapıyorlar. Üniversiteler kuruyorlar.
Buradaki “onlar” zamiri kapitalistler, sosyalistler, karmacılar, AK Partililer, Gülenciler ve tarikatçılardır. Akevler dışında kalarak ve onları dışlayarak bu işi öğrenmek isteyenler var. İftial babını senin haberin olmadan sana kulak vermemeleri şeklinde anlayabiliriz. Bizim arkadaşlarımızla ilişki kuruyorlar ama Akevler’den uzak olunmaktadır. Akevler’i devre dışı bırakıp Adil Düzen’i uygulamak isteyenler vardır. Bugün AK Parti’de böyle davranmak ve böyle yapmak moda olmuştur.
وَجَعَلْنَا عَلَى قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً
VaCaGaLNAv GaLAv QuLuNiHiM EaKinNat
"Ve onların kalplerine ekinne ca’lettik"
Bunlar onu yani Adil Düzen’i, Kur’an düzenini anlayamazlar. Tevrat'ı, İncil'i reddedenler Kur’an’ı anlayamazlar.
"Kenne” örtü anlamında olduğu gibi onların beyinlerinde körlük vardır, katarakt vardır, anlamazlar. Katarağın Kur’an dilinde karşılığı kenin (kennenin) olabilir. Gözde katarakt olduğu gibi beyinde de böyle katarakt vardır.
Bilgisayarı kullananlar bilirler. Bilgisayar kodu yazarken eğer satırın başına (') işareti konursa satır yeşil olur, artık o satır çalışmaz. Onların beyindeki elektrik devrelerini göster veya gör satırları üzerine kapatma işareti konmuştur. Kötü niyetlerini bilen Allah tedbirini almıştır.
Böylece bu ayet aynı zamanda beynin nasıl çalıştığını ve Allah’ın nasıl müdahale ettiğini de anlatmaktadır.
أَنْ يَفْقَهُوهُ
Ean YaFQaHuHUu
"Onu fıkıh etmeleri"
“Tezekkür edemezler” demiyor, “fıkıh etmeleri” diyor. Söylenenleri insanlarla konuşmaya başlarlar ama onunla amel edecek hale gelemezler. Bir türlü yapmaya cesaret edemezler. Çünkü “fıkıh etmek” demek içtihat yapıp onunla amel etmek demektir.
Buradaki zamir Kur’an düzenidir, Adil Düzen’dir, Kur’an’a Göre İnsanlık Anayasası’dır, Hizmet ve Dayanışma Kooperatifleridir.
وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا
VaFIy EAvÜANıHIM VaQRan
"Ve kulaklarında vakr vardır"
Vakr kayadaki çukur demektir.
Bir yeri çökerten ağırlığa “vikr” denir.
“Vakr” kulaktaki ağırlıktır.
"Vikr" ise sırtta veya başta taşınan ağırlıktır.
Kulak zarında meydana gelen sertlik yumuşaklık işitmeye engel teşkil etmedir. Kulak zarı titreşir, sesleri 01’lere çeviren kelimeleri titreştirir ve insan beyni duyar. Eğer kulak zarı gerilmesini kaybetmişse kulak duymaz olur.
Bu benim Kur’an'dan çıkardığım manadır. Bu doğru ise katarakt gibi ameliyatla kulak zarı sertleştirilirse duyma ameliyatı yapılmış olur. Bu konuda doktorlarla konuşulmalıdır.
وَإِنْ يَرَوْا كُلَّ آيَةٍ
Va EiN YaRaV KulLa EAaTin
"Ayetin küllisini görseler."
İster Kur’an ayetlerini isterse ilmi ayetleri görseler yine inanmazlar.
Burada ayet müfrettir, nekredir. Ayet türlerinden hepsini görseler anlamındadır.
Ayetler iki türlüdür. Biri Kur’an ayetleridir. Diğeri ilmin ayetleridir.
Batılılara müspet ilmin bütün verileri ile Adil Düzen’i gösteriyoruz ama maalesef anlamıyorlar ve inanmıyorlar.
Müslüman âlimlere de Kur’an’daki bütün delilleri gösteriyoruz ama yine de maalesef anlamıyorlar ve inanmıyorlar.
Kur’an bunları bize niye anlatıyor?
Olayları ve olanları bilelim de onların bu tutumlarından dolayı biz ümitsizliğe kapılıp Adil Düzen çalışmasını bırakmayalım.
لَا يُؤْمِنُوا بِهَا
LAv YuEMiNUvNa BiHAv
"Ona iman etmezler"
Bilmek başkadır, iman etmek başkadır. Şeytan Allah’ın birliğini biliyor ama iman etmiyor. İman demek bilgiye göre amel etmeye başlamak demektir. Gücün yettiği kadarı ile başlamak demektir.
Biz Adil Düzen hastanesinin projesini hazırlamalıyız. Yüz lojmanlı işyeri apartmanlarından iki tanesini buna ayırmalıyız. Birisi hastane olacak, diğeri hastane personellerinin lojmanları olacaktır. Sözleşmesini yapmalıyız. Haydi, bu sözleşmeye göre gelin hastaneyi işletin diyeceğiz. Bin yataklı hastanemiz olacaktır. Buna yeter ortak doktor bulamazsak, hemşire bulamazsak, o zaman bu yapıyı başka işlerde değerlendiririz.
İnanmak demek harekete geçme demektir. Öncelik sırasından dolayı şimdi harekette değiliz. Yoksa iman etmiş olmayız.
حَتَّى
XatTAv
"Hatta"
O kadar inanmazlar ki, ayetlere o kadar sağırlar ki, kendileri harekete geçmedikleri gibi sizi de vazgeçirmeye çalışırlar. Bunlar eskiden denenmiş ama başarılmamış derler. Kur’an'ı ulusların destanlarına benzetirler. Destanlar olaylardan sonra halkın yorumu ile doğmuş masallardır. Şimdi darbeyi Gülen yapmadığı halde Gülen yaptı olarak halk inanmaktadır. Yarın Sermaye muvaffak olsa ve ılımlı İslam dünyaya hâkim olsa birçok olmayan hikâyeler uydurulur ve sonunda Gülen üçüncü binyıl uygarlığının kurucusu olur. İşte destanlar böyle doğmuştur. Kur’an’ın dışındaki kitaplar da tahrif edilerek işte bu şekilde destanlaştırılıyor.
إِذَا جَاءُوكَ يُجَادِلُونَكَ
EiÜAv CAvEUvKa YuCAvDiLuNa Ka
"Sana geldiklerinde seninle cidal ediyorlar"
Uzaktan dinlemiyormuş gibi yapıp dinlemektedirler. Nitekim Necmettin Erbakan demiştir; Millî Gazete’yi okuyorlar ama orada söylenenlere kaynak göstermeden cevap veriyorlar. Okunmaz seviyede gazetelerdir diye Millî Gazete ve Akit ikinci sınıf gazete kabul edilmektedir. Yüksek yazarlar oradaki yazarları muhatap almamaktadır. Ama gizli gizli okumaktadırlar. Bir gün onlardan bir kısmı sana geldiklerinde seni muhatap alınca da cidal ederler, bunlar eskilerin satırlarıdır derler. Batılılar da destanlar seviyesine indirirler.
يَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا
YaQUvLu elLaÜIyNa KaFaRUv
"Küfretmiş olanlar kavl ederler"
Demek ki gelenler arasında küfretmeyenler de vardır. Öyle demeyenler de vardır. Ama küfür edenler başka bir şey bulamayınca bunlar esatirdir derler. Biz projemizi anlatırken hemen dışarıda böyledir, dışarıda şöyledir demeye başlarlar. Onların içinde kâfir olanlar da terk edip giderler, olmayanlar ise zamanla görürler ki Akevler’in projelerinin yanında onların projeleri esatıru-l evvelin olmaktadır. Onlarda yeni bir şey göremezsiniz.
Biz kooperatifçiliği yarım asır evvel ortaya koyduğumuzda önce cephe aldılar.
Sonra bozarak kendileri uygulamaya başladılar.
Şimdi artık kooperatifçilik savunulmaktadır.
Biz faizsiz sistemi savunmaya başladığımızda önce kanunlarla korkuttular. Baktılar ki korkmuyoruz, çünkü öyle bir kanun yoktu, kendileri katılım bankalarını kurdular. Şimdi faizsiz banka dünyada savunulur hale geldi. Herkes tav’an veya kerhen yani ister istemez zamanla Kur’an'ın emrine girmektedir.
إِنْ هَذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ (25)
EiN HAvÜAv EilLAv EaSAOiRu elEavVaLIyNa
"Bunlar eskilerin satırlarıdır."
Böyle derler. Bugün “destanlar” deniyor. Kur’an “satırlar” diyor. Yani yazıda vardır, gerçekte yoktur. Tarih ilmi geliştikçe masallar ve destanlar ortadan kalkar ve herkes zamanla olanı olduğu gibi görür.
Şimdi ne Alpaslan’ı ne de Fatih'i efsanevi kahraman yapıyorlar. Mustafa Kemal’i efsanevi kahraman yapma çabaları da tutmamıştır. Sermaye’nin destanlaştırmak istediği yirminci yüzyıl diktatörleri hep tahttan inmişlerdir.
Biz Mustafa Kemal’in yaptıklarına o yaptığı için doğrudur demiyoruz, doğru olanlar doğru olduğu için doğrudur diyoruz. Mustafa Kemal hala Türkiye’de bazılarına göre tanrıdır, bazılarına göre deccaldır. Oysa o ne tanrıdır ne de deccaldır. O da diğerleri gibi İstiklal Savaşı’nın ve Cumhuriyet’in önemli tarihi şahsiyetidir. Hataları varsa sevapları da var. Kendisi de herkes gibi bir insandır.
İstanbul, Yenibosna; 29 MAYIS 2021
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yayına Hazırlayanlar: Emine HOCAOĞLU
Ayşe AYDIN
Reşat Nuri EROL
***