Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020
3933 Okunma, 2 Yorum

FURKAN SÛRESİ- 7. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُ أَخَاهُ هَارُونَ وَزِيرًا (35) فَقُلْنَا اذْهَبَا إِلَى الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْمِيرًا (36) وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ أَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ آيَةً وَأَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًا (37) وَعَادًا وَثَمُودَ وَأَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُونًا بَيْنَ ذَلِكَ كَثِيرًا (38) وَكُلًّا ضَرَبْنَا لَهُ الْأَمْثَالَ وَكُلًّا تَبَّرْنَا تَتْبِيرًا (39) وَلَقَدْ أَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّتِي أُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِ أَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُورًا (40)

 

***

 

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى

Va LaQaD EAvTaYNAv MUvSAy (Va LaQaD EaFGaLNAv MuFGaLa)

“Ve Musa’ya ita ettik”

Kur’an sureleri bölümlere ayırmayı genellikle bir kelimeyi وَ harfi ile atfederek yapar. Sure bazen değişik yönleri ile değişik şekilde bölümlere ayrılır. Bu sure de لَقَدْ kelimeleri ile bölümlere ayrılmıştır. Başlangıçta وَ‘siz olan لَقَدْ nefislerinde istikbar ettiler diye başlar.

Bugünkü insanların temel gayretleri istikbar üzerinde kurulmuştur. Benim fazla akçem olsun, benim fazla oyum olsun, benim yüksek mevkiim olsun, benim cemaatim çok yani kalabalık olsun. Her şey istikbara dayanmaktadır.

وَ harfi ile atfeden bir لَقَدْdaha geçmektedir. Ancak onu mekânı dayyıkta söylemektedirler. Allah onu kıssa etmektedir. “Ve” harfi ile burada atfetmektedir. Bundan önce sure tebliğ edenleri anlatmaktadır. Bundan sonra tebliğ eden resulleri anlatacaktır.

Bu sayfada iki defa وَلَقَدْ geçmektedir. Bu surede İsa’dan bahsetmemektedir, İbrahim’den bahsetmemektedir. Davud ve Süleyman da zikredilemiyor. Musa’dan, sonra Nuh’un kavminden bahsediliyor, Nuh’un kendisinden değil. عَادًا kelimesi mensubdur, kavm yerine geçmiştir. Musa’nın kitabı hala yürürlüktedir. قَدْ kelimesi bunu ifade eder.

Tevrat’ın Musa’ya verildiğinden bahsetmez. İncil’in İsa’ya verildiğine dair birden fazla ayet vardır. Musa’ya kitap verilmiştir. Tevrat ve İncil’in birden inzal edildiğinden bahsetmektedir. Dolayısıyla Tevrat şeriatı İncil tarikatı içermekte, hepsi birden bir bütün olmaktadır. Tevrat ve İncil’in yanında وَ ile atfederek مَا أُنْزِلَ إِلَيْهِمْ(Maide 5/66) denmektedir. Buradan anlıyoruz ki Tevrat ve İncil ayrı gruptur.  

Bunların dışında başka bir grup daha vardır. İsrail oğullarına çeşitli kitaplar gelmiştir. Bunlardan bir kısmı kendilerine ait olup zamanlarını ve kavimlerini ilgilendirir, bir kısmı ise yalnız kendilerini ilgilendirir. Bütün insanlığı ilgilendiren de iki kitaptan oluşur; Tevrat ve İncil. Musa’nın kitabı da bu grubun içinde Tevrat grubundadır.

“Kitabı inzal ettik” demiyor da “Kitabı ita ettik” diyor. Kur’an için de böyle zikretmektedir. İnzal etmede ona içindekileri de bildirme vardır. Oysa itadaki ise sadece nakildir. Onun içeriğini tam olarak almış değildir. Kitaplar peygamberlere verildiğinde manalarının bir kısmı ona öğretilir, onlar onu yaparlar, bir kısmı ise sonra gelenlere hitaptır. Bundan dolayıdır ki Peygamberin bilmediği şeyler Kur’an’da vardır. Bugün onu biz biliyoruz. İçtihat buna dayanır. Kitap ita edildiğine göre Tevrat ve İncil de yorumlanabilir. Kur’an’da zikredilen kısımları biz yorumlayabiliriz. Bizden öncekilerin şeriatı bize delildir.

الْكِتَابَ

eLKiTAvBa (elFıGAvLa)

“Kitabı”

الْكِتَابَ burada marifedir, bilinen belli bir kitaptır. Teknoloji geliştikçe bugünkü Ahdi Atik ve Cedid’de olup sonradan ilave edildiği belli olan kısımların ayıklanabileceğini, Tevrat ve İncil’in aslının ortaya çıkacağına işaret vardır. Bunu iki kaynakla yapacaklardır; müsbet ilim ve Kur’an. Kendilerine kitap verilenlere kitabınızı bırakın demiyoruz, kitaplarınızı müsbet ilme ve Kur’an’a dayanarak yorumlayınız diyoruz. Kitabınızda ne indirildiyse onu yapın.

وَجَعَلْنَا مَعَهُ

Va CaGaLNAv MaGaHUv (Va FaGaLNAv MaGaHUv)

“Ve onunla beraber ca’l ettik”

Beraber olma demek ikisinin aynı derecede görevli olduklarına ve dolayısıyla yetkili olduğunu ifade eder.

Başkanın başkanlara emretme yetkisi yoktur. Yetkili olan başkandır ve sorumlu olan da odur. Başkanların yetkili olmadığı yerlerde sorumlu olması ilkesi buradan gelmektedir. Bir işletmede bir bekçi de genel müdür kadar sorumludur ve yetkilidir. Dolayısıyla emrinde değil beraberindedir.

Batı’nın dört bin seneden önce konan kuralları henüz kavramadığını görürseniz insanların kendi başlarına hidayete eremeyeceğini çok kolaylıkla anlarsınız.

أَخَاهُ هَارُونَ

EaPAvHuv HAvRUvNa (FaGLaHUv FAGUvLa)

“Ehisi Harun’u”

Harun yaşça Musa’dan büyüktür. Harun Musa’nın veziridir, Musa Harun’un veziri değildir. Böylece görevin yaşa başa değil bilgi ve beceriye göre bölüştürüleceğini bize öğretmektedir. Bir işte iki kişi görevlendirilecekse ikinci kişiyi görevli seçer ancak seçenin onayını alması gerekir.

Önceden Başbakanı Cumhurbaşkanı atamakta ama meclis güvenoyu verirse başbakanlığı geçerli olmaktadır. Bu bütün atamalarda geçerlidir. İllere müdürleri bakan atar, ne var ki bu atamayı başkan veya başbakan onaylamalıdır. Başbakanın onaylamasını yeterli görenler yerinden yönetime yönelirler. Cumhurbaşkanının da onaylamasını isterlerse o zaman merkezi yönetimi kabul ediyorlar demektir.

مُوسَى kelimesi “usve”den oluşmuş bir kelimedir. (Mısır’ca Mose: oğul demektir. Firavun tarafından Musa’ya oğul dedikleri için bu isim onda kalmıştır. Zaten isminin İbranice olması zordur. Çünkü Firavun tarafından isimlendirilmiştir. L.H.) هرن(هَارُونَ) kökünde Arapçada bir kelime yoktur. İsimler Mezopotamya isimleridir, Sümer isimleridir. “Harran” şehri oradadır. “İran” kelimesi ile de akrabadır. Meryem’e ‘Harun’un uhtu/kız kardeşi’ diye hitap ederler.

Harran Urfa’nın ilçesidir. Peygamber İbrahim’in ateşe atıldığı şehir olarak bilinen Urfa’dan belki de daha eskidir. هَارُونَ kelimesi de bir doktora tezi olmalıdır.

وَزِيرًا (35)

VaZIyRan (FaGIyLan)

“Vezir olarak”

وزرkas demektir, vücutta kuvveti temsil eder. وِزْر yük demektir, yükümlülük demektir.

و beraberliği, ز zamanda diziyi, ر da tekrarı ifade eder.

وزر Kur’an’da 27, وزن 23 defa geçer. Toplam 50 (2*52) eder.

Her şeyin bir içyapısı vardır bir de çevresi vardır. İkisinin düzeni farklıdır. Kuvvetler içerde etkileşirler. İç kuvvetlerin düzeniyle varlık yaşamaya devam eder. Her varlığın bir de dış dengesi vardır, onlarla denge içindedir. Etkilenir etkiler, ithal eder ihraç eder. İç kuvvetlerle dış kuvvetler birbirinden farklıdır. İç kuvvetlerde her biri kendi başına diğerlerine etki eder ve diğerlerine karşılıklı olarak etki olur. Dış kuvvetler ise birlikte kuvvetlerdir iç yapının parçaları değil topluca birleşerek etki eder. İç ve dış yapı sınırı budur.

Topluluklar da böyledir. Farklı kurallara tabi olduğu için birbirinden farklıdır. Parlamenter sistem budur. Dış ilişkiler başkan tarafından götürülür, iç dengeleri ise başbakanın sorumluluğunda bakanlar kurulu götürür. Adil Düzene göre bir başbakan vardır, bir de 24 bakan vardır. Bakanlar altı grupta toplanırlar.

Yargılama ile ilgili bakanlar devlet başkanına bağlıdır. Tescille ilgili bakanlar başbakan tarafından, diğerleri dört başbakan yardımcısı tarafından uzlaştırılır.

Dış siyaset güce dayanmaz uzlaşmaya dayanır. İç yönetim ise yargıya dayanır ve tüm sorunlar barış içinde çözülür.

 

YORUM

Bu surede Musa’nın kitabından bahsetmektedir, bir de Nuh’un kavminden söz etmektedir. İnsanlık Nuh’tan önce tarih öncesi dönemleri yaşamıştı. Bu dönemin iki özelliği vardı. Yazı yoktu. Yazı Nuh’tan sonra başlamıştır. İkinci aşamada devlet yoktu. Bizim bugün semt dediğimiz kabileler vardı. Göçmen kabileler veya yerleşik köyler. Bunların başında bulunan din adamları topluluğu yönetiyordu. Ayrıca yönetici sınıf yoktu. Başkan bile yoktu. Yaşlılar vardı, onlardan biri etkin olurdu.

Nuh Peygamber zamanında devlet aşamasına geçildi. Başkanlar artık şifahi talimatlar yerine yazılı kurallar koyuyorlardı. Kuralları uygulayacak bir kadro ortaya çıktı. Örgütlemeye başladılar. Site devletleri ortaya çıktı. Site devletleri birlik oluşturdular. Yerinden yönetimli devletler ortaya çıktı.

Musa Peygamber ise kitap dönemini getirdi. Artık yöneticiler de kitaba uymak zorunda olmuşlardır. Hakemlik sistemi gelmiştir. Şeriat hükümleri doğmuştur. Artık yöneticilerin de değiştirmediği kurallar düzeni ortaya çıkmıştır. Yargı üstünlüğü başlamıştır.

Bugün Batı bunu teorik olarak benimsemektedir. Ama hala kişi yönetimi sürdürülmektedir. Hala hâkimlik sistemi vardır, hakemlik sistemi gelmemiştir. Peygamber Musa’nın yaptığı inkılap budur. Kur’an da Tevrat gibi ilahi kitaptır. Bu sebeple Muhammed de Musa gibi bir peygamberdir. Kur’an’ın yaptığı inkılap şudur; kitap olarak Kur’an ve Tevrat devam edecektir. Bundan sonra yeni kitap gelmeyecektir. Vahyin yerini içtihatlar, sözleşmeler, istişari kararlar, icmalar alacaktır. Bu sureler bu geçişleri anlatmaktadır.

Ne var ki içtihat, icma, sözleşmeler, hakemlik bilgi ve teknoloji isteyen bir düzendir. Cep telefonları olmadan ortaklık sistemini kuramazsınız. Birinci Kur’an uygarlığı bu şartları hazırladı. Kur’an uygulanmadı ama Kur’an’ın uygulaması için yarım binyılda şartlar oluştu. Batı medeniyeti Kur’an medeniyetinin kuvvet medeniyetine dönüşmüş şeklidir. Avrupa uygarlığı İslamiyet’le doğdu. İkinci Kur’an uygarlığı iki medeniyetin sentezinden doğacaktır.

Kur’an bu surede bugünkü durumu anlatmakta ve bu iki medeniyetin yani İslam ve Batı medeniyetinin sentezinden üçüncü binyıl medeniyetinin oluşacağına işaret etmektedir. Nuh inkılabı ile başlayan uygarlıklar yirminci yüzyılda yeni bir peygamber olmaksızın uygarlığın uygulamaları ile son bulacaktır. Bugün yeniden dine dönüş başlamıştır. Kur’an’a dönüş başta olmak üzere bütün uygarlıklar dine dönüş yapmaktadır.

Bugün yapılması gereken inkılap, çağın sorunlarını ilahi kaynaklara dayanarak çözmektir. Bunun için bütün dinler müsbet ilime ve Kur’an’a dayanarak sorunlarını çözeceklerdir. İnsanlık buraya doğru adım atmaktadır. Semt kooperatifleri ile bu adım hızlanacak ve kısa zamanda insanlık Kur’an düzenine, barış düzenine, hukuk düzenine yani Adil Düzen’e geçecektir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve Musa’ya yazıyı vermiş bulunuyoruz. Kardeşi Harun’u onunla beraber bakan yaptık.”

 

Kur’an Kelimeleri ile:

“Ve Musa’ya kitabı ita ettik ve ehisi Harun’u onunla vezir ca’l ettik.”

 

Va LaQaD EAvTaYNa MUvSAy eLKiTAvBa Va CaGaLNAv MaGaHUv EaPAvHuv HAvRUvNa VaZIyRan

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُ أَخَاهُ هَارُونَ وَزِيرًا (35)

 

***

 

فَقُلْنَا

Fa QuLNAv (FaFaGuLNAv)

“Kavl ettik”

Kavl önce söylenmiş, Musa’ya kitap sonra verilmiştir. Ayette ise önce kitaptan sonra Musa ve Harun’a söylenenden bahsetmiştir. Burada فَ harfi getirilmiştir. Harun vezir yapılmış ondan sonra söylenilmiştir. Musa’ya kitap verilmiş ama kitap verilmeden önce İsrail oğullarını birleştirmek için Firavunla cidal yapması gerekmektedir. وَ harfi ile atfederek Kitabın verilmesi hazırlığını önceden anlatmaktadır.

Firavun Allah tarafından güçlü kılınmıştır. Firavun sayesinde İsrail oğulları Musa’nın etrafında toplanmıştır. Yani Firavun olduğu için Musa gönderilmemiştir, Musa’nın görevi yapabilmesi için Firavun var edilmiştir.

Şeytan da böyledir. Bugünkü Sermaye de böyledir. Ortaklık düzeninin gelebilmesi için faizli düzen yaşanmalı idi. Bu sayede ikinci Kur’an uygarlığını kuracaklara imkân hazırlanmıştır. Cumhuriyet inkılapları da bu amaçla yapılmıştır. Demokrat Parti uygulamaları, Ak Parti uygulamaları hep ortaklık düzeni için hazırlıktır.

اذْهَبَا إِلَى الْقَوْمِ

iÜHaBAv EiLa eLQAVMi (iFGaLAv EiLa eLQaVMi)

“İkiniz kavme zehab ediniz”

“Firavun’a gidin” demiyor, “kavme gidin” diyor. “Sen git” demiyor “ikiniz gidin” diyor. Bu da uluslararası ilişkilerde son söz başkanındır ama başbakanın da görüşleri alınmalıdır. Bazı konularda ittifak sağlanmıştır. Savaş kararları meclisin ekseriyetine bırakılamaz.

Kararı cumhurbaşkanı alır. Milli savunma bakanının katılması gerekir. Başbakan da evet demelidir. Kararları bu üçü alır. Milli savunma bakanı aynı zamanda genelkurmay başkanıdır. Bugünkü Türkiye uygulaması böyledir ve başarılıdır.

Kavme gönderiliyorlar ama Firavuna gidiyorlar. Mısır’ı Firavun oluşturmadı, Firavunu Mısırlılar oluşturdu. Topluluğun başına gelenler topluluğa uymak zorundadır. Bundan dolayıdır ki peygamberler başkanları değiştirmeye başlamazlar, halkı değiştirmeyi hedef alırlar. Musa ne Firavunun otoritesini sarsıyor ne de onun gitmesini istiyor. Sadece İsrail oğullarına izin vermesini istiyor.

Bizim de Sermaye’den ve beş büyükten istediğimiz bundan ibaret olmalıdır. Bizi rahat bıraksınlar, kendi semt kooperatiflerimizi kuralım ve biz istediğimiz gibi yaşayalım. Gülen’le Erbakan’ın hataları burada, onlar kendileri değişmeden dünyayı değiştirmeye kalktılar.

الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا

elLaÜIyNa KaüÜaBUv Bi EAvYAvTıNAv (elLaÜIyNa FagGaLUv Bi EaFGAvLıNAv)

“Ayetlerimizi tekzib eden kimseler”

Daha Musa ve Harun Firavuna gitmemişler ve ayetleri tekzip etmemişlerdir. Ayetlerimizi tekzip etmiş olanlar diyor. Çünkü senaryo baştan yazılmıştır. Musa ve Harun Firavuna gidecekler, onlar da ayetleri tekzip edecekler. Bundan dolayı mazi sigasını kullanmaktadır. Kesin olacak şeyler için mazi sigası kullanılır.

Türkçede bu iş bitmiştir ve sen öldün derler.

Neden böyle senaryo yazılmıştır?

İsrail oğulları aslında Mısır’da rahat yaşıyorlardı, Mısır’dan göç etmek istemezlerdi. Şimdi biz Yalova’ya kimseyi götüremiyoruz. İsrail oğullarının Mısır’ı bırakmaları için Firavunun izin vermesi, Musa’nın da mucizelerini göstermesi gerekiyordu. Mucizelere Firavun inanmayacaktı ama İsrail oğulları inanacaklardı.

Köylere kentlere gidiyor siyasi konuşmalar yapıyorduk. Dinleyenler anlamıyor ve inanmıyorlardı ama arkadaşlarımız anladılar ve inandılar. Bugünkü Firavun Sermaye de bunun için bize karşı olacaktır. Bu sayede hak yola inananlar Kur’an’ın mucizesini göreceklerdir. Yüz lojmanlı işyeri apartmanlarında oturanlar sanayi uygulamalarının yanında tarım uygulamaları yapacaklardır. Şimdilik arıcılık ve keçicilik çalışmaları başlamıştır. Yarın yem üretimi yapılacak, seracılık yapılacak, kümesçilik yapılacak, alabalık havuzları olacak. Kendi kendimize yaşayacak hale geleceğiz. Sığınağımız olacak, dinlenme evlerinde hendeklerimiz olacak. Savunma imkânını bulacağız. Bunlara inanmamız ve yapmamız için bugün sıkıntılar çekmeli ve Kur’an’ı anlamaya çalışmamız gerekir.

فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْمِيرًا (36)

Fa DamMaRNAvHuM TaDMIyRan (Fa FagGaLNAvHuM TaFGIyLan)

“Tedmiren tedmir ettik.”

Burada yine edeceğiz manası vardır. Onların görevi sona ermiştir. Görevleri İsrail oğullarını yetiştirip çöle göndermekten ibarettir. Musa bu görevi yüklendi. Gaye şeriat sisteminin gelmesi için görevlenecek İsrail oğullarının oluşmasını sağlamaktır.

دمر Kökü  دبر kökünden türemiştir. دُمُور kuyruğu kesik, arkası kesik demektir.

د çevreyi, م enginliği, ر tekrarı ifade eder.

Tefil babı getirilmiştir. Mısır dumura uğrayacak. Kendisi yok olup izleri kalacak. Bu yıkılış birden olmayacaktır. Mısır İmparatorluğu’na İskender son verecektir. Çöküş ise İsrail oğullarının Mısır’dan ayrılması ile başlamıştır.

Bugün de Batı faizli merkezi uygarlığı bitecek ama bir günde değil tedrici olarak bitecektir. Altın bono para olarak kullanılmaya başlandığında Sermaye’nin gücü sona ermeye başlayacaktır. Semt işyeri lojmanları yaygınlaşacak ve Kur’an düzeni yeryüzüne hâkim olacaktır. Sermaye de yavaş yavaş eriyerek beş yüz sene sonra artık hiçbir etkisi kalmayacaktır. İsrail oğullarından tevbe edenler İslam Hıristiyanlık ittifakı içinde ticarette ve ilimde insanlığa hizmet edeceklerdir. Faizli işçilik sistemi tamamen ortadan kalkacaktır.

 

YORUM

Mısır uygarlığı Mezopotamya uygarlığından 500 senede doğdu. Birinci Mısır uygarlığı ve ikinci Mısır uygarlığı vardır. Birinci Mısır Uygarlığı Yusuf’tan önceki uygarlıktır, yukarı Mısır ve aşağı Mısır uygarlıklarıdır. Sonunda iki uygarlık birleşmiş ve tek devlet olmuştur. Mezopotamya’da Sümer ve Akad dönemleri vardır. İbraniler bu iki uygarlığı sentez etmekle görevli olmuşlardır. Bundan sonra Tevrat uygarlığı gelmiştir. Hıristiyanlık Tevrat uygarlığının devamı uygarlıktır. İslam uygarlığı Nuh ve İbrahim uygarlıklarının da sentezidir.

Böylece insanlık gelişme çağına ulaşmıştır. Ortaklık dönemi bu uygarlıkların sonudur ve bundan sonra artık yeni düzen yerine mevcut düzenlerin yenilenmesi olacaktır. Bu uygarlıklar kara uygarlığıdır. Üçüncü binyıl uygarlığı da kara uygarlığıdır. Ondan sonra deniz uygarlığı başlayacaktır. Bundan sonra gezegenler uygarlığı başlayacaktır. Buralarda yine Güneş’ten yararlanılacaktır. Buraya kadar Kur’an’da bilgi verilmiştir. Semada sizin için rızık vardır denmiştir. Âdem’e bir zamana kadar yeryüzünde kalın denmiştir.

Ondan sonra uzay uygarlığı başlayabilir. Güneş ışığından değil hidrojen enerjisinden yararlanabiliriz. Güneş’te olan helyum oluşmasını biz kendi fabrikalarımızda yapabiliriz. Uzay boşluğunda hidrojen vardır. Ondan yararlanarak uygarlaşmaya devam edebiliriz.

Bunlar hep üç boyutlu uzayda olacaktır. Daha kıyamet olmadan dört boyutlu uzaya geçebilir artık dört boyutlu uzayda uygarlaşmamızı sürdürebiliriz. Kur’an’da Rahman Suresi’nde buna işaret vardır.

Şimdi biz işçilik döneminden ortaklık dönemine geçme durumundayız. Kur’an’ı bu duruma göre yorumluyoruz. Bununla beraber otaklık düzeninden sonra başka daha ileri düzen yoktur. Ortaklık düzeni hem insanı özgür kılmakta hem de topluluğu sağlamaktadır.

 

Öz Türkçe ile

“ ‘Kanıtlarımızı yalanlamış ulusa ikiniz gidin’ dedik. Onların arkasını kestik.”

 

Kur’an Kelimeleri ile:

“Ayetlerimizi tekzib eden kavme ikiniz zehab edin diye kavlettik. Onları tedmiren tedmir ettik.”

 

Fa QuLNAv iÜHaBAv EiLa eLQaVMi elLaÜIyNa KaüÜaBUv Bi EAvYAvTıNAv Fa DamMaRNAvHuM TaDMIyRan

فَقُلْنَا اذْهَبَا إِلَى الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْمِيرًا (36)

 

***

 

وَقَوْمَ نُوحٍ

Va QaVMa NUvXın (Va FaGLa FuGLin)

“Ve Nuh kavmini de”

Bu surede Musa’ya kitap verileceğinden bahsetmektedir. Bir surede ise Furkan olarak beyan etmektedir (Enbiya 21/48). Nuh kavminin adı geçmekte kendisi de zikredilmektedir. Diğerleri kavim olarak zikredilmektedir. Firavundan değil de kavminden söz edilmektedir. Musa kitabıyla varlığını sürdürmektedir. Nuh kavmi ve Mezopotamyalılar bugünkü uygarlığı yaşatmaktadır. Firavun kavmi de uygarlıkları sürdürmektedirler. İki resulün izi geçmektedir.

Mısır uygarlığı Batı’ya Mezopotamya’dan daha etkili olmuştur. Sümer uygarlığı ise doğuda etkili olmuştur. Persler, Hindular, Çinliler Batı uygarlığı etkisinde değil Mezopotamya uygarlığının etkisinde gelişmiştir. Bütün medeniyetlerin kaynağı Ortadoğu’dur. Allah yeryüzünü düzenlerken o şekilde oluşturmuştur ki burada medeniyetler karşı karşıya gelsin. Bugün de Akdeniz merkez olmaktadır. ABD süper güce sahip, Rusya süper güce sahip Çin de öyle ama Akdeniz’de boğuluyorlar. Allah zenginlikleri buraya koymuştur. En kıymetli besin olan zeytin yalnız bu havzada yetişmektedir. Boğazlar ve Marmara yalnız burada vardır. Kızıldeniz ve Cebeli Tarık burada var.

Buradaki وَ harfi nereye atfetmektedir ve قَوْمَ neden mensubdur? إِلَىالْقَوْمِ mensubdur, mahallen mensubdur. Meful olduğu için mensub olması gerekirken harfi cer geldiği için mecrur olmuştur. Buna atıf iki şekilde yapılır. Harfi cerli isme yapılır mecrur olur ya da harfi cersize atfedilir. Makabline matuf denir. Mahalline atfedilmiştir. Çünkü Musa ve Harun onlara gitmeyeceklerdir.

Mahalline atfedilmiştir. Böylece o kavimler ortaklık uygarlığının oluşması için halk edilmiş olur.

لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ

LamMAv KaüÜaBUv elRuSuLa (LamMAv FagGaLu eLFuGuLa)

“Rusulü (resulleri) tekzib ettiklerinde”

Daha tekzib olmamıştır, tekzib edilen tek kişi değildir. Tekzib edecekler. Sizi tekzib edecekler, sizden sonra da onlara resuller gelecek onları da tekzib edeceklerdir. الرُّسُلَ hem çoğul gelmiş hem de marife gelmiştir. Burada harfi tarif (الرُّسُلَ) ahd için olabilir. Tarafınızdan bilinen ve görevlendirilen resuller tekzib edilecek demek olur. Ya da gelecek resullerin bütününü tekzib edecek, geçmiş resulleri de tekzib edecekler Tekzib ettiklerinde anlamı çıkar. Tefil Babı ile gelmiştir.

أَغْرَقْنَاهُمْ

EaĞRaQNAvHuM (EaFGaLNAvHuM)

“Onları iğrak ettik”

Yani gark edeceğimiz kavme gidin. Nuh kavmi kurallı yaşamaya alışmış değildi. Köy hayatından kent hayatına geçemiyordu. Eski köyde yeni adet kurulmaz. Nuh’un kendisine uyanların ayrılmaları gerekiyordu. Kentteki halktan bunları nasıl çekip alacaklardı. Bunun için Nuh kavmine barajlar yaptırdı. Orada sular toplandı. Nuh’a gemi yaptırdı. Gemiye binenler bindi, binmeyenler gark oldu.

Allah şimdi de sosyal tufanı hazırlamıştır. Bir virüs hikâyesi Çin’i sarstı. İzmir Akevler Sitesi’nde kuyudan su içiyorduk. Ben memleketim Artvin’e gittim Kolera mikrobu hastalığı çıkmıştı. Belediye suları zaten yoktu. Bizimkiler de suları kesmişler. Halk pislik içinde. Memleketten geldiğimde hemen suyu bağladım, herkes yıkandı ve temizlendi. Hala yaşıyoruz, ölmedik. O zaman Hacca gidenler için de böyle uydurma hikâyeler yapılmıştır.

Bize düşen nedir?

Bir an önce Yalova’da Ar-Ge tahlil merkezini kurmalı ve kendi imkânlarımızla kontrol yapmalıyız. Paniğe kapılmayacağız. Bulaşıcı hastalıkların bir özelliği vardır. Başlangıçta yayılır ama sonra bedenler ona ilaç üretir ve etkisi kaybolur. Yeterli derecede korunma tedbirleri alınmalı ama paniğe da kapılmamalı. Bunu bize ancak Kur’an sağlar. Kadere de karşı gelinmemelidir. Gemiye binenler kurtuldular. Tüm uygarlığı onlar yaşatıyorlar. Tekzib edenler gark oldular. Yüz dairelik işyeri lojmanları veya yüz villalık dinlenme evleri Nuh’un gemisidirler. Hicret edenler kurtulacak, hicret etmeyenler gark olacaklardır.

وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ آيَةً

Va CaGaLNAvHuM Li elNAvSı EAvYaTan (Va FaGaLNAvHuM LielFaGaLı FAvGıLaTan)

“Ve onları nâs için bir ayet ca’l ettik.”

Kur’an’da ve Tevrat’ta zikredilen olaylar örnek olaylardır, insanların kıyamete kadar karşılaşacakları olayların örnekleridir. Olayları yaşattı, böylece insanlığa yol gösterdi. Benzer olaylarla insanlar varlıklarını koruyacaklardır.

Tarihteki uygarlaşmaları anlatıyoruz ve sonunda diyoruz ki; faizli işçilik sisteminden selem ortaklık sistemine geçilecektir. Nuh ve Musa peygamberler dönemindeki olayların benzeri olay ile karşı karşıyayız. Kuran dönemi devam etmektedir. Bin dört yüz sene hazırlık yapıldı. Bugün uygulama zamanıdır. Artık peygamberler değil Kur’an’ı müsbet ilimlerle yorumlayan ilim adamları onların görevini göreceklerdir. Müslim gayri müslim, mümin müşrik bütün ilim adamlarını çağırıyorum. Birinizin gücü yetiyorsa söylediklerim Kur’an’da yoktur desin ve tartışsın. Sonra da Kur’an’da vardır ama olmayacaktır desin.

Burada Nuh kavmi için tüm insanlığa diyor. Bir ayet diyor. Kur’an nazil olduğu zaman Nuh kavminden kimse bahsetmiyordu. Tevrat’ta anlatılanların Sümer ve Akadlar olduğu da bilinmiyordu. 19’uncu yüzyıla kadar bunlar birer masal kabul ediliyordu. Bugün kütüphanelerce tuğlalara yazılmış yazılar bulunmuştur. Bunlar insanlığa ayet olmuşlardır. Toprak kazılarında oraları suların istila ettiği de kanıtlanmıştır.

Kur’an bunların ayet olacağını 1400 sene önce bildirmiştir. İnsanlar hala Tevrat ve Kur’an’a esatir demektedirler.

Kur’an’a dayanarak geliştirdiğimiz Adil Düzen ortaklık düzeni çağın bütün sorunlarını çözmektedir. Karşı tarafın çöküşü demek olduğu için direnmeleri bir derece haklı görülebilir. Saadetçiler hala direniyor. Ak Partililer hala direniyor. Gülenciler hala direniyor. İki yıl yazılarımı yayımlayan Yeni Akit Gazetesi hala uyanmıyor.

وَأَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ

Va EaGTaDNAv Li elJAvLıMIyNa (Va EaFGaLNAv LieLFAvGıLIyNa)

“Ve zalimlere i’tida ettik”

Surenin başlarında saati tekzib edenlere sair azabı i’tida ettik diyor, burada da zalimler için elim azabı i’tida ettik diyor. Azabı zalimlere hasrediyor. Bu dünyada hangi cephede iseler o duruma düşeceklerdir. İyi insan olsalar da ortaklık düzenine karşı direnenler dumura uğrayacaklardır. Ahirette ise yalnız zalimler cezalanacaklardır. Mademki senaryo yazıldı ve biz o senaryoyu oynuyoruz neden cehenneme gidelim. Senaryoyu oynamak bizim elimizde, istediğimiz cephede yer alırız. Ama hangi cephede olursak olalım iyi insan isek cennete gideriz, kötülük yapmış zalim olmuşsak cehennemi boylarız.

عَذَابًا أَلِيمًا (37)  

GaÜAvBan EaLİyMan (FaGAvLan FaGIyLan)

“Elim bir azabı.”

Tekzib edenlere sairin azabı tattırılmıştır. Zulmedenlere ise elim azab tattırılmıştır. Elim azab bedene zarar vermeyen acıtıcı azaptır, sıkı ayakkabının verdiği acıdır.

 

YORUM

Musa daha sonra geldiği halde önce Musa’yı sonra Nuh’u zikretmiştir. Musa’nın kendisini zikrettiği halde Nuh’un kavmini zikrederek dolayısıyla geçmiştir. Ad ve Semud kavmi gibi bir kavimden bahsetmektedir. Nuh kavminin adını zikretmiyor. Nuh’un kavmi olarak zikrediyor.

Buna göre surede yalnız Musa söz konusudur. Tevrat olarak değil de kitap olarak zikretmektedir. Musa’nın üçüncü bin yılın inkılabında büyük rolü olmaktadır.

Yahudilerle Hıristiyanlar arasında İsa Peygamber zamanından başlayan derin düşmanlık vardır. Endülüs’ü önce Müslümanlar yönettiler. Sonra Hıristiyanlar yönetimi ele alırlar. Veba hastalığı yayılır. Kilise karar verir. Bu hastalık Yahudileri yaşatmamız sebebiyledir, onun azabıdır derler ve Yahudilere karşı böylece soykırımına girişirler. Yahudiler Osmanlılara sığınarak canlarını kurtarırlar.

Günümüze kadar İslam uygarlığı peygamberlerin oluşturduğu uygarlıktır. Bir hanedan uygarlığıdır. Nuh’un ve İbrahim’in nesli olan uygarlıktır. Her kavme ve her devirde peygamber gönderilmiştir. Ancak Nuh ve İbrahim’in soyundan gelen peygamberler uygarlığı oluşturmakla görevli idiler. Beş bin senede uygarlığı yeryüzüne getirmişlerdir. Birinci Kuran uygarlığı da bu oluşmaya tabidir.

2000 yılı bunun için önemlidir. Artık yeni peygamber yoktur. Kur’an da mücmel bir kitaptır. Ancak Kur’an Arapçası ile ve asrın ilimleri ile anlaşılıp uygulanabilir. Bizim işimiz bunun için zordur. Bununla beraber yapan biz değil Allah olduğu için biz sadece bayrağı taşıyoruz. Sonuca varılacaktır. Artık bundan sonra insanlık baliğ olmuş rüşte ermiş olarak yeni bir peygamber gelmeksizin yaşayacaktır. Bu sure Furkan Suresi’dir. Tevrat’la Kur’an’ın yorumları ile oluşacak şeriatla üçüncü binyıl uygarlığı kurulacaktır.

Usulde fıkıhçılar bir kural koydular; bizden önceki şeriat bizim de şeriatımızdır, ancak bizim kaynaklarda zikredilmemiştir dediler. Biz bu kuralı biraz değiştiriyoruz. Birincisi, bize göre sünnette zikredilmesi yeterli değildir, Kur’an’da da zikredilmesi gerekir. Fıkıhçılardan bu yönü ile ayrılıyoruz. Bu bazı uygulamaları devre dışı bırakıyoruz demektir. İkinci ayrıldığımız husus, onlar kaynaklarımızda zikredilmesi şartını koyuyorlar. Biz bu şartı daraltıyoruz. Kur’an’da zikredilmemekle beraber Kur’an’a aykırı olmayan eski kaynaklarda zikredilenleri de kaynak kabul ediyoruz. Tevrat’ta var ama Kur’an’a aykırı değilse bizim için de şeriattır. Eski kitaplar bizim için sünnet mesabesindedir.

 

Öz Türkçe ile

“…Ve Nuh’un ulusunu da. Elçileri yalanladıklarında onları boğduk, onları herkese bir kanıt kıldık, ezenlere acıtıcı çektirmeyi ayarladık.”

 

Kur’an Kelimeleri ile:

“…Ve Nuh kavmine de. Resulleri tekzib ettiklerinde onları iğrak ettik ve onları nas için ayet ca’l ettik ve zalimler için elim bir azap i’tida ettik.”

 

 

Va QaVMa NUvXın LamMAv KaüÜaBUv elRuSuLa EaĞRaQNAvHuM Va CaGaLNAvHuM Li elNAvSı EAvYaTan Va EaGTaDNAv Li elJAvLıMIyNa GaÜAvBan EaLİyMan

وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ أَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ آيَةً وَأَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًا(37)

 

***

 

وَعَادًا

Va GAvDan (Va FaGaLan)

“Ve Âd’ı da ”

Tekzib eden Musa ve Harun’un gönderildiği kavmin arkasını kestiğimiz ve tedmir ettiğimiz gibi Nuh kavmini de tedmir ettik, Âd’ı da tedmir ettik.

Mezopotamya’da Âd ve Semud kavimleri ikişer defa hâkim olmuşlardır. Birinci Semud’dan sonra Âd kavmi gelmiştir. Yazı olarak Sümerce gelişmiştir ama ilk uygarlığı Akadlar kurmuşlardır. Bundan dolayı Akadları önce zikretti. Tedmir edilenler Akadlardır.

وَثَمُودَ

Va ÇaMUvDa (Va FaGUvLa)

“Ve Semud’u da”

Semud Sümerleri de ikinci defa iktidar olmuşlardır. Mısır uygarlığı merkezi uygarlıktır. Mezopotamya uygarlığı yerinden yönetim uygarlığıdır. İsrail oğulları bu iki uygarlığı sentez etmek üzere yetiştirilen ve görevlendirilen bir kavimdir. Bu işi bir kavim yapacaktı. Allah da bunu İsrail oğullarına verdi. Musa Mısır’da yetişmiştir ama Mezopotamyalıdır. Mezopotamya’dan evlidir ve Mezopotamya kültürünü özel olarak almıştır. Surede Mezopotamya uygarlıklarını saymaktadır. Site uygarlıklarıdır.

وَأَصْحَابَ الرَّسِّ

Va EaÖXABa elRasSı (Va EaFGAvLa eLFaGLı)

“Ve Ress ashabı”

Yeraltı toprak tabakaları kat kattır. Kumlu ve killi toprak tabakalarından oluşur. Kumlu tabakalar suları depolar, killi tabakalar ise kap görevini görür su geçirmez. Allah bu topraklara buna göre özellik verdiği gibi bunların oluşumunu ve miktarını buna göre ayarladı. Böylece yeryüzünde su düzenini kurdu.

Hiçbir şey tesadüfi değildir. Kuyuyu açtığınızda önce killi tabakayı geçersiniz, kumlu tabaka çıkar ve kuyunuzdan suyu çekersiniz. Bu kuyunun çevresine kilsiz taşlarla duvar yapılır. Eğer birinci kumlukta su yoksa ikinci kil tabakasını deler ikinci kumlukta veya üçüncü kumlukta su bulurlar. Buradaki su yükselir ikinci kumluğa yayılır. İkinci kumluk yamaçsa orada su durmaz. Bunun için ikinci kumluktan yaptıkları kuyuyu killi çamurla yaparlar, böylece suyun birinci kumluktan kaçmasını önlerler. Kuyuların ağzı birdir.

Birinci kumlukta su bulunur da kuyu kilsiz yapılırsa bu kuyuya رَسّ denir. Göçebe topluluklar suyu kuyulardan temin ederler. Çadırlarını kuyuların olduğu yerde kurarlardı. Sonraları onun çevresinde yerleştiler ve köy veya kentler oluştu. Halen Arabistan’da  رَسّadlı iki kent vardır. Böyle kuyunun çevresinde oluşmuş olmalı.

Yani birinci kumlukta su bulunmalı.

وَقُرُونًا بَيْنَ ذَلِكَ

Va QuRUvNan BaYNa ÜAvLiKa (Va FuGUvLan FaGLa ÜAvLiKa)

“Ve bunların arasında kurun (karnlar)”

قَرْنnesil demektir, boynuz demektir. Boynuzdaki halkalar yaşı gösterdiği için her neslin devresine قَرْن denir. Uygarlıkların ömrü 1000 senedir. Devletlerin ömrünü İbn-i Haldun 100 sene civarında gösterir. Nesil değişince devlet de yeniden kurulur.

Burada işaret edilen Ress ile Nuh arasındaki zamandır. Mezopotamya uygarlığının son halkası olmalıdır. Mısır uygarlık ve devlet olarak büyük devlet olmuş ama uygarlaşmada Mezopotamya daha etkili olmuştur.

كَثِيرًا (38)

KaÇIyRan (FaGIyLan)

“Kesir”

Mısır medeniyeti tek imparatorluk medeniyetidir. Mezopotamya medeniyeti ise küçük küçük devletlerin medeniyetidir, federe devletler medeniyetidir. İbrani medeniyeti ikisinin sentezinden oluşan medeniyettir.

Dışa karşı güçlü olan devlet vardır ama devlet içi işlerine karışmaz. Semtlerden oluşan uygarlıklar bucaklar olarak birleşip sorunları kendileri çözerler. Her birinin şir’ası ve yönetimi vardır. En küçük devlet yapısıdır. Eşkıyalardan ve terörden korunamadıkları için birleşip bir birlik oluştururlar. Ortak olarak oluşturdukları silahlı güç bunları eşkıyalardan korur. Bunlara il denir. Yüze yakın il birleşerek bir ülkeyi oluşturur. Ülkenin görevi de dış saldırılara karşı birlikte savunmaya geçmedir.

Uygarlaşma ise tüm insanlığın birlikte çalışması ile sağlanır. Mezopotamya’da güçlü bucaklar ve iller oluşmuştur. Mısır’da ise güçlü devlet oluşmuştur. Mezopotamya’da bunların sentezi ile federe yapı oluşmuştur.

Bugün de bizim yapacağımızı budur. İllere bağımsızlık vereceğiz. Bunların nüfusu birer milyonu geçmeyecektir. Ortak ordumuz olacak. Her ilin kendi zabıta teşkilatı olacak, iç güvenliklerini onlar sağlayacak. Hukuk düzeni ise bucaklarda kurulacaktır.

Sorumluluk devlet çapında olmaz. Elazığ’daki zelzele Elazığlıları sorumlu kılmaz. Çünkü onlar kendi kendilerini yönetiyor değil de merkezi hükümet tarafından yönetilmişlerdir.

 

YORUM

Canlılar önce tek hücreler halinde yaratıldılar. Denizde çoğalıp doğurduktan sonradır ki birlikte yaşamaya geçtiler. Bitkiler ve hayvanlar olarak ayrıldılar. Tek hücreler olarak da devam etmektedirler.

İnsanlar da başlangıçta tek hücreler olarak var edildiler. Bugün semt dediğimiz köyleri oluşturdular. 50 000 sene böyle yaşadılar. Birleşerek ortak topluluk oluşturma ise bundan 5000 sene evvel Mezopotamya’da başladı. Sümerler buraları istila edince sulama tekniğini getirdiler. Yerliler bitki tarımını yapıyorlardı. Gelenler hayvancılığı biliyorlardı. Gelişmiş tarımcılık başladı. Barajlarla sulama yapılarak verim yüzlere katlandı. Halk buralarda toplanmaya başladı ve siteler ortaya çıktı. Kabile hayatı yeterli olmadı. Örgütlü kitaplı yönetim doğdu. O yönetim gelişti. Önce site devletleri, sonra şehirli devletleri, ulus devletleri, imparatorluklar doğdu.

Kur’an’a kadar bütün bunları peygamberler yürütüyordu. Kur’an’ın ilk uygulaması da peygamber tarafından yapıldı, böylece bugünkü uygarlık doğdu. Kur’an uygarlığının başlangıcı vahye dayanıyordu. Sonra kuvvet uygarlığına dönüşünce artık ilme ve akla dayanmaya başladı. Teknikte büyük ilerleme kaydeden Batı hukukta henüz birinci Kur’an uygarlığı seviyesine ulaşamamıştır.  Şimdi Kur’an bize ikinci Kur’an uygarlığı dersini vermektedir. Bu seminerler ve diğer çalışmalarımız hep bu istikamettedir.

Bu sure bize uygarlığın oluşmasında Tevrat’ın uygulamasını anlatmaktadır. Bize içtihatla üçüncü binyıl uygarlığını nasıl kuracağımızı bildirmektedir. Sure Furkan’ın inzali ile başlamaktadır. تَبَارَكَ denmektedir. Tarihteki nüfus artışı süratle gelişmiştir. On dokuzuncu yüzyıla girerken nüfus bir milyar iken bugün 8 milyara kadar çoğalmıştır. Sanayide ve ilimde büyük sıçrama yapılmıştır. 60 000 yıllık tarihte yapılan tüm gelişmeden fazlası asrımızda gerçekleşmiştir. Allah bu surede bu berekete işaret etmektedir.

Tarihteki iki uygarlığın sentez zamanı gelmiştir. Filozofların merkezi devlet anlayışları ile peygamberlerin yerinden yönetim devlet anlayışları telif edilecek ve ideal bir yönetim ortaya çıkacaktır.

Güçlü merkezi devletler oluşmuş ve yerinden yönetim birimleri zayıflamış veya yok olmuştur. Bu surede bu çokluğu anlatmaktadır. Küçük devletlerin oluşup yok oluşlarına işaret edilmektedir. Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası’nda semtlerin, bucakların, illerin ve ülkelerin oluşması ele alınmış, ayrıca bunların tasfiyesinin yasaları da ortaya konmuştur. Öyle bir düzen getirmeliyiz ki başarılı olanlar çoğalsın, başarısız olanlar da elensin.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve Akatları, Sümerleri, Ress ehlini ve bunlar arasında pek çok dönemleri de.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve Âd’ı ve Semud’u ve Ress Ashabı’nı ve bunlar arasında kesir karnları.”

 

Va GAvDan Va ÇaMUvDa Va EaÖXAvBa elRasSı Va QuRUvNan BaYNa ÜAvLıKa KaÇIyRan

وَعَادًا وَثَمُودَ وَأَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُونًا بَيْنَ ذَلِكَ كَثِيرًا (38)

 

***

 

وَكُلًّا ضَرَبْنَا لَهُ الْأَمْثَالَ

Va KulLan WaRaBNAv LaHuv eLEaMÇAvLa (Va FuGLan WaRaBNAv FaGaLNAv LaHuv eLEaFGAvLa)

“Ve küllen onlara emsal (meseller) darb ettik.”

إِذ ve كُلّ kelimelerine benzer kelimelerde tenvin nunu eklenir. Bu nun (ن) hazfedilmiş bir kelimenin yerine geçmektedir. كُلّ kelimesinin هُمْ’den farkı hepsi birden anlamındadır. Küllün ise her biri anlamındadır. Her birini ayrı ayrı ona anlattık demektir. Buradaki zamir Kur’an’ı indirilen resule anlattık demek olur. Yani uygarlığı oluşturan ona anlatılmıştır. Yani peygamberler dizisinin son halkasına onları misal olarak anlattık denmektedir.

Kur’an’da zikrettik demeyip ona anlattık demesiyle İslam’ın bir kavim dini değil bir insanlık dini olduğu ifade edilmektedir. Daha önceki peygamberlerin getirdikleri beşeri kitap olsa da getiren resuller kavimlerine muhatap olmuşlardır. Oysa son nebi tüm insanlara Kur’an’ı açıklamıştır. Örnekler olmuşlardır.

Kur’an’da zikredilen peygamberlerin iki özelliği vardır. Biri onların birer örnek teşkil etmeleri ve bu örnekleri ile tüm insanlara hitap etmeleridir. Diğer özellikleri de bunlarda örneği bulunmayan başka resul veya nebinin olmayışıdır. Bizi ilgilendiren taraf İslam ilim adamları bunları örnek almalıdırlar. Bunlarda ve bunların getirdiği kitapta misli bulunmayan bir şey yoktur. “Kur’an’da her şey vardır”ın manası budur. Kıyas yoluyla çözüme ulaşamayacağımız hiçbir şey yoktur. Her birinin aslı gösterilmiştir. Varsayımlar sınırlıdır ve bütün olaylar o sınırlı varsayımlara dayanmaktadır.

وَكُلًّا تَبَّرْنَا تَتْبِيرًا (39)

Va KulLaN TabBaRNAv TaTBıyRan

“Ve küllen tetbiren tetbir ettik.”

تِبْن saman demektir.  نharfi رye dönüşmüş. تِبْرgümüş veya altının hurda halindeki durumudur. Fiil olarak dağılmak, parçalanmak anlamında kullanılmaktadır. (Tığ-ı teber şahı merdan kalmak buradan gelmektedir)

تِبْن saman,تِبْرِيَة baştaki kepek, تَبَار çerçöp, döküntü demektir.

Buradaki كُلًّا bugünkü Sermaye’dir yani tekelleşmiş olan Yahudi sermayesidir. تَبَّتْيَدَاda (Tebbet 111/1) bildirilen sermayedir. İsra suresinde anlatılanlardır.  

وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبِيرًا (İsra 17/7)

“İlk merredekiler gibi Allah’ın ibadı ahiret vaadi gelince mescide girecekler, yüce olduklarını çer çöp edecekler.”

Aynı kelimeyi kullanarak orasına işaret etmiştir.

 

YORUM

Arif Ersoy doçentlik tezini, Süleyman Akdemir 30 senelik doçentlik çalışmalarını uygarlaşma üzerinde yaptılar. Akevler tüm çalışmaları bu uygarlaşma tarihinin varsayımları üzerinde yapmaktadır.

Temel varsayım şudur. İnsanlık bir canlıdır, insan gibidir. Yeryüzünde bulunan tek canlıdır, onun benzeri bir canlı yeryüzünde yoktur. Kişiler birer asid ve bazdır. Semtler ekonomik hücrelerdir. Bucaklar sosyal hücrelerdir.

İnsanlık 60 000 yıl önce doğmuştur. Bugün buluğ çağına girmektedir. Nasıl erginlik yaşına giren kişilik kazanır, artık özgür ve sorumludur. İnsanlık da erginlik yaşına girmektedir. Artık ilme dayanılarak kendi kendisini yönetecektir. Yeni vahiy gelmediği gibi artık sermaye veya silah tahakkümü de sona eriyor. Birinci Kur’an uygarlığında patronlar özgürdü, yöneticiler özgürdü. Bundan sonra tüm insanlar özgür olacaklardır.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve hepsine örnekleri ortaya koyduk, hepsini çerçöp yaptık.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve küllen onlara meseller darb ettik ve küllen tetbiren tetbir ettik.”

 

Va KulLan WaRaBNAv LaHuv eLEaMÇAvLa Va KulLaN TabBarNAv TaTBıyRan

وَكُلًّا ضَرَبْنَا لَهُ الْأَمْثَالَ وَكُلًّا تَبَّرْنَا تَتْبِيرًا (39)

 

***

 

وَلَقَدْ

Va LaQaD

“Ve şimdi”

Olay geçmişte olmuş şimdi de devam ediyorsa قَدْ harfi getirilir. لَ ise tekid harfidir. Başka türlü biliniyorsa onu düzeltir.

Bu surede geçmişte anlatılanların başına da لَقَدْ gelmektedir. Bunun anlamı Musa’nın ve Nuh’un uygarlıkları bugün yaşamaktadır. Halkları helak olduysa da uygarlıkları devam etmektedir. Bugünkü uygarlık onların oluşturması ile olmuştur. Geçmiş anlatıldıktan sonra bugün anlatılıyor. Onların birer misal olarak anlatıldığı ifade edildikten sonra şimdi denmektedir. O şimdi bugünün şimdisidir, üçüncü binyıl başlarken ki şimdidir. O oluşlarla bu oluşlar arasında yakın ilgi vardır.

Şimdi başka bir şey olmaktadır, Nuh ve Musa’nın uygarlığından başka bir şey olmaktadır. Vahiy düzeni sona ermiş, işçilik düzeni sona ermiş, içtihat düzeni başlamış ve ortaklık düzeni başlamıştır. İçtihat düzeni olmadan ortaklık düzeni olmaz. Bin senedir buzdolabına konan içtihat sistemi şimdi canlanmaktadır.

أَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ

EaTaV GaLay eLQaRYaTi (FaGALuv GaLay eLFaGLaTi)

“Karyeye ityan ettiler”

Vardılar, oralarda bulundular. Bu karye hangi karyedir?

Bundan sonrasını gösteren bir karye olabilir. Yahut Nagazaki’deki karyedir. Atom bombası ile yok edilen şehir, Japonya şehri. Tüm dünya 70 yıldan daha önce atılan bu bombanın bir daha patlamaması için tedbirler almaktadır.

عَلَى kelimesinin kullanılması bu bombayı kendilerinin attığına işarettir. Yani karye üzerine vardılar ve onu helak ettiler. Krallarının tanrı olduğuna inanan Japonlar ülkelerini teslim ettiler. Japonlar İkinci Cihan Savaşı’nda üstün başarılar sağladılar. Ne var ki bu bomba onları teslim olmak zorunda bıraktı.

الَّتِي أُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِ

elLaTIy EuMOıRaT MaOaRa elSaVEi (ElLaTIy EuFGıLaT FaGaLa eLFaGLı)

“Sev’in matarına imtar edilmiş olan”

مَطَر yağmur demektir. “İmtar etmek” yağdırmak demektir.

مطرKur’an’da 15, مصر5 defa geçer. Toplam 20 (22*5) eder.

مenginliği, ط uyumu, ر tekrarı ifade ede.

طيرkökündeمَفْعَلvezni ile sonradan مkök harfe dönüşmüş olabilir. مَطَرَالطَّيْرُderler.

سَوَاد‘kara’ demektir. د’ın hemzeye dönüşmesi ile سَوْءِ morarmak, kararmak, bozulmak anlamlarını kazanmıştır.

Kur’an’da سوء 167, سوي 83 defa geçmektedir. Toplam 250 (2*53) eder. Kötülük anlamındadır.

Burada مَطَرَ tamlama ile gelmiştir. سَوْءbir durumdur,  مَطَرise ‘boşalan, yağan’ demektir. İmtar edilen morarmadır. السَّوْءِburada marife gelmiştir, o halde bilinen bir durumdur.

O gün Kur’an’ı yorumladığınız zaman marifelik Nagazaki’ye atılan atom bombasına ait olur, bugün yorumladığınız zaman ise سَوْء Çin’deki virüstür. Çin’i çökertmek için Çin virüsü üretilmiştir. Belki de bilinen bir virüstür. Teşhis imkânı olmadığı için herkes istediğini söylemektedir. Virüsü bulan doktor Çin yönetimi tarafından virüs taşıyorsun diye hastaneye alınmış ve sonunda ölmüştür. Yönetimin öldürmüş olması mümkündür. Virüsü Çin’de bir ajan olarak yaymış olabilir.

سَوْءmorarma gibi bir etkidir. Kişilere etki etse de topluluğu yok etmez. Evet, şimdi bu ayeti Çin virüsü ile yorumlayabiliriz.

أَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا

EaFaLaM YaKUvNUv YaRaVNaHAy (EaFaLaM YFaGaLUv YaFGaLuHAv)

“Onu rey eder olmadılar mı?”

Buradaki zamir karyeye gitmektedir. Virüsün yayıldığı ülkede yani Çin’de neler olduğu görmek istediler mi? Burada “Fa” harfi getirilmiştir. Sonunda oynadıkları oyunları gördüler ve başarılı oldular. Batılılar bu tür oyunları sanat haline getirmişlerdir. Kur’an işte bunları bize bildirmektedir.  

بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُورًا (40)

BaL KAvNUv LAv YaRCUvNa NuŞUvRan (BaL FaGaLUv LAv YaFGaLUvNa FuGUvLan)

“Nuşuren recv olmaz oldular.”

نَشْر yayılarak bulaşmak demektir.  Buradaki zamir Çinlilere de gidebilir, bu oyunları oynayanlara da gidebilir. Çin’i korkutup yola getireceklerini, çevreye yayılmayacağını zannediyorlardı. Çinliler böyle bir durumu beklemiyorlardı. Burada kastedilen bu virüsü yayanlar ise demek ki bu hastalık yayılacak ve bu tertipleri yapanları da mezara gönderecek. Nitekim hastalığı keşfeden doktor ölmüştür. Söyletmesinler diye yapanlar öldürmüş olabilir.

 

YORUM

Çin virüsündeki sorun sağlık sorunudur. Maaşlı merkezi tababet sistemi çalışmıyor. Bunun yerine Adil Düzen’deki sağlık sistemi ortaya konmalıdır. Adil Düzen’deki yargı sistemi ortaya konmalıdır. Sağlık sisteminde herkes tabibini kendisi seçmelidir. Maaşını devlet vermeli ve tedavi karşılıksız olmalıdır. İlaç sanayii ilaç vakfınca temin edilmelidir. Vakıf almalı ve tabiplere dağıtmalıdır. İlaçta aracılar olmamalıdır. Yargıda da hakemler taraflarca seçilmelidir.

Şüpheli hasta olan kimseler bir lojmanlı apartmanda toplanmalı ya da bu apartmanlar karantinaya alınmalıdır. Bunlar kendi sitelerinde normal faaliyette bulunmalı ve tedavi de devam etmelidir. Dışarıyla ilişkiler ise kurallara tabi olmalıdır.

Bugün Çin’e tavsiye ederim, yüz lojmanlı işyeri apartman sistemine geçmeye başlasınlar. Allah virüsü gerisin geriye gönderecektir. Her şey ilahi kaderle oluşmaktadır. Belki de bu musibet nasihat olacak, dünyayı uyandıracak, insanlar Kur’an bu hususta ne diyor diyecek ve sizlerin kapısını çalacaklardır.

Bu vesile ile içinizden biri Adil Düzen’de Çin virüsü yahut Kur’an’da Çin virüsü diye bir kitap yazmalıdır. Dr. Mete Firidin yazabilir. Doç. Dr. Kani Gemici yazabilir.

 

Öz Türkçe ile

“Ve şimdi üzerine kötülük yağmurunun yağdırıldığı o köye vardılar. Onu görmediler mi? Doğrusu onlar yayılmayı beklemiyorlardı.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve sevin matarına imtar edilen karyeye ityan ettiler. Onu rey eder olmadılar mı? Bilakis nuşuren recv etmez oldular.”

 

 

Va LaQaD EaTaV GaLay eLQaRYaTi elLaTIy EuMOıRaT MaOaRa elSaVEi EaFaLaM YaKUvNuv YaRaVNaHAy BaL KAvNUv LAv YaRCUvNa NuŞUvRan

وَلَقَدْ أَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّتِي أُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِ أَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُورًا (40)

 

İstanbul; 07 MART 2020

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

resatnurierol@gmail.com

www.akevler.org (0532) 246 68 92

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
08.03.2020
08:47

1967...1968...1969...AKEVLER 54 YILDIR ÇALIŞIYOR...2018...2019...2020

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1054

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1054. Hafta - 07 MART 2020 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1054. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

AdresAKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ, Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASIANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

***

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

SURİYE’DE OYUN DEVAM EDİYOR

Türkiye savaşları kazanmak için neler yapmalı?

Süleyman KARAGÜLLE

***

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

‘Gizli Dünya Devleti’ dedikçe Erbakan’ı anmak - 7

‘Gizli Dünya Devleti’ dedikçe Erbakan’ı anmak - 8

ALLAH’IM…

‘Gizli Dünya Devleti’ dedikçe Erbakan’ı anmak - 9

‘Gizli Dünya Devleti’ dedikçe Erbakan’ı anmak-10

‘Gizli Dünya Devleti’ dedikçe Erbakan’ı anmak-11

Reşat Nuri EROL

***

FURKAN SÛRESİ- 7. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَى عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا (1) الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا (2) وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً لَا يَخْلُقُونَ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِأَنْفُسِهِمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيَاةً وَلَا نُشُورًا (3) وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَذَا إِلَّا إِفْكٌ افْتَرَاهُ وَأَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ آخَرُونَ فَقَدْ جَاءُوا ظُلْمًا وَزُورًا (4) وَقَالُوا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلَى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَأَصِيلًا (5) قُلْ أَنْزَلَهُ الَّذِي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا (6) وَقَالُوا مَا لِهَذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْشِي فِي الْأَسْوَاقِ لَوْلَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذِيرًا (7) أَوْ يُلْقَى إِلَيْهِ كَنْزٌ أَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَا وَقَالَ الظَّالِمُونَ إِنْ تَتَّبِعُونَ إِلَّا رَجُلًا مَسْحُورًا (8) انْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْأَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَطِيعُونَ سَبِيلًا (9) تَبَارَكَ الَّذِي إِنْ شَاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْرًا مِنْ ذَلِكَ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَيَجْعَلْ لَكَ قُصُورًا (10) بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَأَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَعِيرًا (11) إِذَا رَأَتْهُمْ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظًا وَزَفِيرًا (12) وَإِذَا أُلْقُوا مِنْهَا مَكَانًا ضَيِّقًا مُقَرَّنِينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُورًا (13) لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُورًا وَاحِدًا وَادْعُوا ثُبُورًا كَثِيرًا (14) قُلْ أَذَلِكَ خَيْرٌ أَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ كَانَتْ لَهُمْ جَزَاءً وَمَصِيرًا (15) لَهُمْ فِيهَا مَا يَشَاءُونَ خَالِدِينَ كَانَ عَلَى رَبِّكَ وَعْدًا مَسْئُولًا (16) وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ فَيَقُولُ أَأَنْتُمْ أَضْلَلْتُمْ عِبَادِي هَؤُلَاءِ أَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّبِيلَ (17) قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنْبَغِي لَنَا أَنْ نَتَّخِذَ مِنْ دُونِكَ مِنْ أَوْلِيَاءَ وَلَكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَآبَاءَهُمْ حَتَّى نَسُوا الذِّكْرَ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا (18) فَقَدْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُولُونَ فَمَا تَسْتَطِيعُونَ صَرْفًا وَلَا نَصْرًا وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَبِيرًا (19) وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْأَسْوَاقِ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً أَتَصْبِرُونَ وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا (20) وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْنَا الْمَلَائِكَةُ أَوْ نَرَى رَبَّنَا لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا فِي أَنْفُسِهِمْ وَعَتَوْا عُتُوًّا كَبِيرًا (21) يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلَائِكَةَ لَا بُشْرَى يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِمِينَ وَيَقُولُونَ حِجْرًا مَحْجُورًا (22) وَقَدِمْنَا إِلَى مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَاءً مَنْثُورًا (23) أَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُسْتَقَرًّا وَأَحْسَنُ مَقِيلًا (24) وَيَوْمَ تَشَقَّقُ السَّمَاءُ بِالْغَمَامِ وَنُزِّلَ الْمَلَائِكَةُ تَنْزِيلًا (25) الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ لِلرَّحْمَنِ وَكَانَ يَوْمًا عَلَى الْكَافِرِينَ عَسِيرًا (26) وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَى يَدَيْهِ يَقُولُ يَالَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلًا (27) يَاوَيْلَتَا لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْ فُلَانًا خَلِيلًا (28) لَقَدْ أَضَلَّنِي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَاءَنِي وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْإِنْسَانِ خَذُولًا (29) وَقَالَ الرَّسُولُ يَارَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا (30) وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا مِنَ الْمُجْرِمِينَ وَكَفَى بِرَبِّكَ هَادِيًا وَنَصِيرًا (31) وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْآنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً كَذَلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا (32) وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا (33) الَّذِينَ يُحْشَرُونَ عَلَى وُجُوهِهِمْ إِلَى جَهَنَّمَ أُولَئِكَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضَلُّ سَبِيلًا (34)

***

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُ أَخَاهُ هَارُونَ وَزِيرًا (35) فَقُلْنَا اذْهَبَا إِلَى الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْمِيرًا (36) وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ أَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ آيَةً وَأَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًا (37) وَعَادًا وَثَمُودَ وَأَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُونًا بَيْنَ ذَلِكَ كَثِيرًا (38) وَكُلًّا ضَرَبْنَا لَهُ الْأَمْثَالَ وَكُلًّا تَبَّرْنَا تَتْبِيرًا (39) وَلَقَدْ أَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّتِي أُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِ أَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُورًا (40)

***

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى

Va LaQaD EAvTaYNAv MUvSAy (Va LaQaD EaFGaLNAv MuFGaLa)

“Ve Musa’ya ita ettik”

Kur’an sureleri bölümlere ayırmayı genellikle bir kelimeyi وَ harfi ile atfederek yapar. Sure bazen değişik yönleri ile değişik şekilde bölümlere ayrılır. Bu sure de لَقَدْ kelimeleri ile bölümlere ayrılmıştır. Başlangıçta وَ‘siz olan لَقَدْ nefislerinde istikbar ettiler diye başlar.

Bugünkü insanların temel gayretleri istikbar üzerinde kurulmuştur. Benim fazla akçem olsun, benim fazla oyum olsun, benim yüksek mevkiim olsun, benim cemaatim çok yani kalabalık olsun. Her şey istikbara dayanmaktadır.

وَ harfi ile atfeden bir لَقَدْ daha geçmektedir. Ancak onu mekânı dayyıkta söylemektedirler. Allah onu kıssa etmektedir. “Ve” harfi ile burada atfetmektedir. Bundan önce sure tebliğ edenleri anlatmaktadır. Bundan sonra tebliğ eden resulleri anlatacaktır.

Bu sayfada iki defa وَلَقَدْ geçmektedir. Bu surede İsa’dan bahsetmemektedir, İbrahim’den bahsetmemektedir. Davud ve Süleyman da zikredilemiyor. Musa’dan, sonra Nuh’un kavminden bahsediliyor, Nuh’un kendisinden değil. عَادًا kelimesi mensubdur, kavm yerine geçmiştir. Musa’nın kitabı hala yürürlüktedir. قَدْ kelimesi bunu ifade eder.

Tevrat’ın Musa’ya verildiğinden bahsetmez. İncil’in İsa’ya verildiğine dair birden fazla ayet vardır. Musa’ya kitap verilmiştir. Tevrat ve İncil’in birden inzal edildiğinden bahsetmektedir. Dolayısıyla Tevrat şeriatı İncil tarikatı içermekte, hepsi birden bir bütün olmaktadır. Tevrat ve İncil’in yanında وَ ile atfederek مَا أُنْزِلَ إِلَيْهِمْ (Maide 5/66) denmektedir. Buradan anlıyoruz ki Tevrat ve İncil ayrı gruptur.

Bunların dışında başka bir grup daha vardır. İsrail oğullarına çeşitli kitaplar gelmiştir. Bunlardan bir kısmı kendilerine ait olup zamanlarını ve kavimlerini ilgilendirir, bir kısmı ise yalnız kendilerini ilgilendirir. Bütün insanlığı ilgilendiren de iki kitaptan oluşur; Tevrat ve İncil. Musa’nın kitabı da bu grubun içinde Tevrat grubundadır.

“Kitabı inzal ettik” demiyor da “Kitabı ita ettik” diyor. Kur’an için de böyle zikretmektedir. İnzal etmede ona içindekileri de bildirme vardır. Oysa itadaki ise sadece nakildir. Onun içeriğini tam olarak almış değildir. Kitaplar peygamberlere verildiğinde manalarının bir kısmı ona öğretilir, onlar onu yaparlar, bir kısmı ise sonra gelenlere hitaptır. Bundan dolayıdır ki Peygamberin bilmediği şeyler Kur’an’da vardır. Bugün onu biz biliyoruz. İçtihat buna dayanır. Kitap ita edildiğine göre Tevrat ve İncil de yorumlanabilir. Kur’an’da zikredilen kısımları biz yorumlayabiliriz. Bizden öncekilerin şeriatı bize delildir.


...

DEVAMI/TAMAMI

"SEMİNERLER'DE...

***

BU HAFTAKİ YORUM'A DİKKAT!

SURİYE’DE OYUN DEVAM EDİYOR

Türkiye savaşları kazanmak için neler yapmalı?

Süleyman KARAGÜLLE


VE'S-SELAM MEA'D-DUA... 


Serkan Sönmez
22.05.2020
16:05

Allah razı olsun hocam Allah'a Emanet olun inşallah

bu arada bizim memlekette Artvin / Yusufeli





Son Eklenen Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 2799 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2115 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2074 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 1664 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 1929 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 1950 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 1724 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 1567 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 1642 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 1974 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 1923 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1554 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 1872 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 1692 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 1854 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 1831 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 1730 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 1941 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 1889 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2143 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 1963 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 2524 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2148 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2326 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2185 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2228 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2393 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 2503 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 2443 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 2640 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 4546 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 2824 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 2485 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3025 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 2948 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 2642 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3185 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3134 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3416 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 3824 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 2493 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 2545 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3246 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3128 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2439 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3257 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6118 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 4603 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3518 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00


© 2024 - Akevler