Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 426
BAKARA SÛRESİ 260-261.-AYETLER TEFSİRİ
15.09.2007
1309 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN 426

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi                       15 Eylül 2007                    Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 426. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Hedefimiz; “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunmasıdır. S. KARAGÜLLE, Reşat EROL

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ

CUMHURBAŞKANI AHMET NECDET SEZER

CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL VE ORDU

***

BAKARA SÛRESİ TEFSİRİ - 88. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ أَرِنِي كَيْفَ تُحْيِ الْمَوْتَى قَالَ أَوَلَمْ تُؤْمِنْ قَالَ بَلَى وَلَكِنْ لِيَطْمَئِنَّ قَلْبِي قَالَ فَخُذْ أَرْبَعَةً مِنْ الطَّيْرِ فَصُرْهُنَّ إِلَيْكَ ثُمَّ اجْعَلْ عَلَى كُلِّ جَبَلٍ مِنْهُنَّ جُزْءًا ثُمَّ ادْعُهُنَّ يَأْتِينَكَ سَعْيًا وَاعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ(260) مَثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فِي كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍ وَاللَّهُ يُضَاعِفُ لِمَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ(261)

وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ  (Va EiÜ QvLa İBRAHIyMu)  “Ve hani İbrahim kavletmişti.”

“Allah kendisine mülk verdi diye Rabbi hakkında tartışma yapanı re’yetmedin mi? Hani İbrahim ona demiştir.” cümlesine burada  atıf  yapılmaktadır. “Ve hani İbrahim ‘Rabbim ölüyü nasıl diriltiyorsun?’ demişti” deniyor. 

Hazreti İbrahim melikle tartışmış, sonra araya “Ev Kellezî/yahut o kimseyi” diye devam etmişti. Hazreti İbrahim’in tartışmasından sonra dirilme üzerinde başka bir misal getirilmiştir. Yani, bu âyetler diriltme üzerine gelmektedir. Buradan bunları öğreniyoruz.

1-     Dirilme üzerinde münkirlerle tartışmalıyız. Bunun için bizim dirilme üzerinde bilgimiz olmalıdır.

2-     Toplulukların dirilmesi ile canlıların dirilmesini karşılaştırmalıyız. Yapraklar dökülür, yeni yapraklar çıkar. Vücutta da hücreler hep yenilenir. Toplulukta da hep böyle yenilenme vardır.

3-     Ölünün diriltilmesi üzerinde çalışırken, sadece inkâr edenlere cevap vermek için çalışmayacağız. Bizim de kalbimiz tatmin olmalıdır. Bu ne demektir? ‘Madem ki Allah Kur’an’da bildirdi, o halde O’na inanmak zorundayız’ deyip oturamayız. Evet, inanacağız ama onunla yetinmeyecek, aklen de onu araştıracağız. Beynimizi tatmin etmekle yükümlüyüz. İbadetler bunun için gereklidir. Bilmek yetmez; aklen kabul etmek de yetmez; hissen de tatmin olmak gerekir.

4-     Burada öğrendiğimiz en büyük usul; mücmel ile yetinmemek gerekir, yani Kur’an’ın mucizesini öğrendikten sonra, Kur’an’ın Allah’ın sözü olduğuna iman edince işimiz bitmez. Kur’an’da haber verilen her şeyin araştırmasını yapıp nasıl yapılacağını öğrenmemiz gerekmektedir.  En zor soru bile ayrıca ele alınıp incelenmelidir. Bizim aklımızla, deneyle, en uç noktaları bile bilme imkanımız vardır. Allah bize böyle bir akıl vermiştir.

رَبِّ أَرِنِي (RabBIy EaRıNıY)  “Rabbim bana irae et.”

Hazreti İbrahim dua ediyor, “Rabbim bana irae et.”

“Bana” diyor, “bize” demiyor. Çünkü ilimde asıl olan tek başına görmektir.

Topluluk ilmiyle değil, hisleriyle bağırıp çağırır. Hayvanlara mahsus bu anlaşma şeklini   insanlar da kullanmaktadır. Herkesin söylediklerine göre değil, kendi aklımız ve bilgimiz dahilinde düşünmeliyiz. Hazreti İbrahim bu konuda bizlere örnek olmaktadır. En kötü şartlarda düşünmek ve cevap vermek durumundayız.

Muttasıl mef’ul “erinî” şeklindedir, tekildir, “erinâ” değildir; “bize” değil “bana” denmektedir.

Allah Rabbimizdir. Senin de Rabbindir. Herkesi ayrı ayrı yetiştirir, birden kreşe doldurulmuş gibi bize bakmaz. İnsan bunu yapamaz,  Allah yapar.  O bir anda hepsinin ayrı ayrı Rabbi olur. 

Buradaki “erinî” gözle göster değil, “allimnî” yani bana  bildir, anlayayım demektir. Bana bildir de anlayayım; nasıl dirilteceksin?  

 كَيْفَ (KayFa)  “Nasıl?”

Bundan evvel “Ennâ” şeklinde sorulmuş, şimdi “Keyfe/nasıl?” diye sorulmuştur. Orada nereden başlanacağı sorulmuştur, yani ölü şehir nereden başlanıp diriltilecektir. Orada onun cevabı aranmıştır. Önce kemik diriltilecek, sonra onun üzerine lahm/et kaplanacaktır.

Kemik demek, teşkilat demek, örgüt demektir. 

Demek ki, Allah şimdi İçişleri Bakanı olan Beşir Atalay’a diyor ki; önce teşkilattan başla, ocak kanunu çıkar, bucak kanunu çıkar, il kanunu çıkar. Belediye teşkilatını kaldır, köylerle birleştir, beldeler yap diyor. Sonra, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’e diyor ki; sen de “Adil Düzen”den gelmişsindir. Hakemler kanununu çıkar diyor. Çünkü sizin “Adil Düzen”den haberiniz var diyor. 

Şimdi de bu âyette nasıl bir kanun çıkarmalıyız sorusunu da Hazreti İbrahim soruyor. Allah onun sorusuna cevap vererek bize öğretiyor. Orada nereden başlanacak, burada nasıl yapılacak?

İskeleti devlet yapacak, içini halk dolduracak. Bağımsız  bucaklar ve iller kendi işlerini kendileri yapacaklar.  İşte onlara da burada cevap veriyor.

تُحْيِ الْمَوْتَى  (TuXYı eLMaVTAy)  “Mevtayı nasıl ihya edeceksin?” 

Bir defa  burada sen ölüyü nasıl dirilteceğini bana göstererek öğret diyor.

Evet, “ihya” etme yani “diriltme” işi yerinden olacaktır. Her il ve her bucak bağımsız olarak kendi işlerini kendileri yapacaklardır. On iki (12) bölge merkezinin valilerini devlet tayin edecektir. Bunlar ordu komutanları olacak ama; diğer yüzden (100) fazla il kendi valilerini kendileri seçecek, kendi kanunlarını kendileri yapacaklardır. Dolayısıyla merkezî yönetim buralara karışmayacak. Ama bununla beraber merkez yakından takip edecek, onlara bilgi verecek, yanlış harekete sapmayacaktır.

Buradaki sorun, ölü bir karyenin diriltilmesi sorunudur. Çünkü baştan sorun onun üzerinde başlamıştır. Bağımsız hâle gelen bucaklar, bağımsız hâle gelen yargı nasıl olacak da kendi sorunlarını çözecektir? İşte, sorulan soru budur. Yani bucaklar topluluğu nasıl olacak da kendi kendine sorunları çözecektir?

Mevta” kelimesi burada marifedir. “Meyyit” değil de “mevta”. “Meyyit” ölü kimsedir. “Mevta” ise cenazedir. “Bu cenazeyi nasıl dirilteceksin?” diyor. Nedir o cenaze?

Öldürülmüş bulunan bucaklardır. Nüfusu 3 000 ile 10 000 arasında olan bucaklar bugün mevtadır. Fiilen kaldırılmışlardır. Anarşinin ve rüşvetin kaynağı budur. Çünkü bucaklar birbirini tanıyan insanlardan oluşur. Oysa ilçeler ve iller birbirini tanımayan kimselerden oluşur. Buralar topluluk değil, yığındır. Takımları, bölükleri, taburları kaldırın; savaşabilir misiniz?

İdamı kaldırtan mantık, hapishaneleri otel hâline getiren fesat zekâsı; anarşi olsun diye bucakları da kaldırmıştır. Evet, ölü olan bucaklar ihya edilecektir. Nasıl ihya edilecektir?

قَالَ أَوَلَمْ تُؤْمِنْ   (QAvLa EaVa LaM TuEMıNu)  “Yoksa iman etmedin mi? dedi.”

Yani; bucakların kendi kendilerine çözümler üretip “Adil Düzen”i getireceklerine inanmıyor musun yoksa? diyor, Allah. Yani; yerinden yönetime ihtiyaç var, Tanrı’nın yerine geçen bir merkezî idare olmazsa taşra bir şey yapamaz mı diyorsun?

Hazreti İbrahim’e böylece deniyor ki; önce inanmalısın, Allah’a inanmalısın, yani halka inanmalısın. Sadece oyları alırken değil, sorunlarını çözerken de inanmalısın.

Allah’ın halifesi olan topluluk kendi sorunlarını kendileri çözer. Merkezî çözümlerle sorunlar çözülemez. Merkez ancak merkezdeki sorunları çözer. Merkezin hakkını merkeze, taşranın hakkını taşraya vermeliyiz.

Şimdi yeni bir şey öğrenmiş oluyoruz. Merkez kral, taşra ise Allah. Hazreti İsa, “Kralın hakkını krala, Allah’ın hakkını Allah’a verin” derken, taşranın işini taşraya verin demiş olmaktadır. 

Taşraya inanmayan ve taşraya bağımsızlık vermeyen, Allah’a inanmıyor demektir. Mesul valiyi tanımazsan, devleti tanımamış olursun. Taşrayı tanımayan, görevliyi tanımayan da devleti tanımamış, Allah’ı tanımamış olur.  

قَالَ بَلَى (QAvLa BaLAy)  “İnanıyorum diye kavletti.”

Yani, Hazreti İbrahim yerinden yönetimin nasıl olacağına inanıyorum dedi.

Hazreti İbrahim’in bu “belâ” deyişi şu idi. Onun zamanında da insanlık -bugünkü gibi böyle- karanlıklar içine düşmüş, yeryüzüne ölü toprağı serpilmişti. Mısır’da şimdiki ABD’nin Bush’una muadil bir hükümdar vardı. O günkü dünyayı kasıp kavuruyordu. Merkezi yönetim hakimdi.

Hazreti İbrahim tebliğ yapacak ve bu sayede insanlık kendi kendine kurtulacaktı.  Buna inanıp inanmayacağını sormuş, o da “inanıyorum” cevabını vermiştir.

Hazreti İbrahim zamanındaki durum budur.

Şimdi de ‘Yerinden yönetimin başarılı olamayacağını mı sanıyorsun?’ diyor.

Hazreti İbrahim zamanında zamanda yaygınlık vardır, şimdi mekânda yaygınlık vardır.

وَلَكِنْ  (Va LAvKın)  “Velâkin.”

Evet, inanıyorum; velâkin bu yetmiyor, nasıl yapacağını öğrenmek istiyorum. Ne yapacağına inanıyorum ama nasıl yapacağını bilmiyorum. Onun olup olmayacağına değil, nasıl olacağına dair bilgi istiyorum. Çünkü bilgim olursa ona göre davranırım. Ben de kendi ocağımı ve kendi bucağımı ona göre düzenlerim. Böylece onlara da örnek olabilirim.

Peygamberler hep bunu yaptılar. İşe aşiretten başladılar, yani önce ocaklarını kurdular. Sonra aşiretlerini kent yönetimine tahvil ettiler. Diğer halk toplulukları onları örnek aldılar ve insanlık zamanla bugünkü uygarlık seviyesine ulaştı.

Demek ki merkez örnek ocak kurulmalıdır, örnek bucak kurulmalıdır. Bunlar Türkiye’nin on iki yerinde kurulmalıdır. Her bölgeye bir merkez bucak kurulmalıdır.

Şimdiki iktidar yani AK Parti bunu yapmazsa helâk olacaktır. Yaparsa asrın en ileri uygarlığına ulaşacaktır.

Bu sözlerimiz size şaka gibi gelebilir ama bunları ben söylemiyorum; işte Kur’an söylüyor.

Yine Kur’an, alimlerin kavimleri kendi dilleri ile uyaracağını söylüyor.

Biz de şimdi onu yapıyoruz. Hatalar bizim, doğrular Kur’an’ın.

Biliyorum; “Metâ haza’l-va’d?” diyeceksiniz, “Bu vaat ne zaman?” diyeceksiniz ama; bunu demeniz ve özellikle anlayıp gereğini yapmamanız sizi kurtaramayacaktır…

لِيَطْمَئِنَّ قَلْبِي  (Lı YaOMaEınNa QaLBIy)  “Kalbimin tatmini için.”

Kalb” demek, merkez demek, santral demektir. İnsanda iki ana kalb vardır. Biri, göğüste kan kalbi vardır. Diğeri de, beyinde düşünme kalbi vardır. Burada tatmin edilmesi istenen beyindeki kalbdir, fikrî kalbdir. Çünkü nasıllara cevap veren o kalbdir. İmana cevap veren yani ne olacağını kabul eden de hislerdir.

Tatmin etmek” demek, sorunları çözmek demektir.

Matematikte bir sayıyı denkleme koyduğunuzda eğer sıfır oluyorsa, yani onun çözümü ise bu sayı bu denklemi tatmin ediyor denir. Osmanlılar bunu kullanmışlardır.

Yani; denklemlerdeki bilinmeyenleri çözmek istiyorum diyor. Fıkhî soru sorulacak ve bulunan cevapla tatmin olacaktır. Taşradaki bağımsız bucakların sorunlarını nasıl çözeceklerini öğrenmek istemeliyiz. Allah’a, Kur’an’a sormalıyız; O bize cevap verecektir. Bu bizim Adil Düzen çalışmalarını yapma biçimidir. İsteyen bizi örnek alabilir. Bu yazdıklarımızı okuyabilir.

Bir devlet iki ayak üzerinde yürür.

Bunlardan biri “yargı”dır; yansız, bağımsız, etkin ve saygın yargı. Derhal dört tane yüksek kurul kurulmalıdır. Sabık Adalet Bakanı Cemil Çiçek yapmadı; yeni bakan Mehmet Ali Şahin derhal yapmalıdır: “Bilirkişi Yüksek Kurulu”, “Soruşturma Yüksek Kurulu”, “Savunma Yüksek Kurulu” ve “Hakemlik Yüksek Kurulu” kurulmalıdır. Ceza davaları dahil tüm davalar hakemlerce halledilmelidir. İsteyenler mahkemelere başvurmalıdır. Mahkemeler denetleme kurulu olmalıdır. 

Devletin ikinci ayağı ise “silahlı güç”tür. Bunun bir kolu dışa yöneliktir. O hususta bir şikayetimiz yoktur. Cumhurbaşkanımız Gül’ün dediği gibi daha da güçlendirmeliyiz. İç güvenlik ise yürümüyor. Bunun sebebi devletin organizasyonundaki yanlışlıktır. 120 bin nüfuslu Hakkari ile 12 milyonluk İstanbul aynı statüde olamaz. Belediye-köy ayırımı kalkmalıdır. O yapı, altyapının olmadığı modası geçmiş köydür.  Bugün köy-kent farkı kalkmıştır.

Sonra, soruşturmacı ile silahlı güç aynı kurumda olamaz. “Bucaklar Yüksek Kurulu” kurulmalıdır, “İller Yüksek Kurulu” kurulmalıdır.  “Soruşturma Yüksek Kurulu” kurulmalı, polis onun emrine verilmelidir. “Güvenlik Yüksek Kurulu” kurulmalı, jandarma onun emrine verilmelidir.

Kur’an bunu da İçişleri Bakanı Beşir Atalay’dan istiyor. Ben sadece tebliğciyim.

قَالَ فَخُذْ  (QAvLa Fa PuZ)  “Ona ‘huz’ diye kavletti.”

O zaman Hazreti İbrahim’e “ahzet” diyor. Şimdi de her bakana bu ahzı söylüyor. İleride “Adil Düzen” iktidara geldiği zaman onlara bildiriyor.

Ahzetmek” ele almak demek, tutmak demektir.  Sapından tutmak demektir, avuçlamak demek değildir; yani onu avuca almak değildir. Bir tarafından tutmak demektir. Konunun ele alınması demektir. Ölmüş bir şehri diriltme sözkonusu ise, onun müesseselerini ele almak demektir. Onun üzerinde çalışarak çözümü üretmek demektir. Yüksek kurulu kurmak demektir.

Bu yüksek kurul demokratik yoldan oluşacaktır. Her parti aldığı oylar nisbetinde ilim adamı gönderecektir. AK Parti 9, CHP 3, MHP 3, DTP 1, DSP 1, DP 1 ve diğer partiler birleşirse her % 5 oy için bir ilim adamı göndereceklerdir. Biz Akevler olarak isteyen partiye ilim adamı verebiliriz.

İşte, “ahzetmek” demek bu demektir.

أَرْبَعَةً  (EaRBaGaTan)  “Dört adet al.”

Burada dörtlü sisteme işaret etmektedir. Sistemler dörtlü olarak oluşacaktır. Adil Düzene göre 4*6+1=25 bakanlık vardır. R. Tayyip Erdoğan bunu bulmuş ve bu uğurlu sayıya göre bakanlarını oluşturmuştur. Kur’an her bakana da dört Yüksek Kurulunu kurmayı emretmektedir. Dört kurul oluşturulacak, bakanlık bunlara dayanarak reformları gerçekleştirecektir.

Her iki bakan beni çok iyi tanımakta olduğundan ve “Adil Düzen”le ilgili olduğu için bunları ben onlara aktarıyorum. Emir her Adil Düzen bakanına aittir.

Adalet Bakanı dört yüksek kurul kurmalı; soruşturma, savunma, bilirkişi ve hakemler kurulunu kurmalıdır.

İçişleri Bakanı da dört kurul kurmalı; bucaklar, iller, polis ve jandarma yüksek kurulunu kurmalıdır. Polis sadece soruşturma yapacaktır. Jandarma ise silahla güvenliği sağlayacaktır. Bunlar bağımsız olacak ve birbirlerinin emrinde olmayacaklardır.

مِنْ الطَّيْرِ  (MıNa elOaYRı)  “Tayrden”

Tayr” kuş demek değildir. Kuşun adı “tair”dir, çoğulu da “tavair”dir.

“Tayr” uçan sürü demektir. Arapçada tayr sadece uçmak anlamında değildir. Uğursuzluk olayına da tayr denir. Yasin Sûresi’nde bu mânâda geçmektedir.

“Tayrdan dördünü al” demek, bozuk olan dört müesseseyi al demektir. Bu kelime mânâsıyla böyledir. Ben mecaz mânâsını vermiyorum. Neden dört kurum ele alınacak? Çünkü dengenin oluşmadığı hiçbir sosyal kurum başarıya ulaşmaz, ulaşamaz. Denge ancak dörtlüde oluşur.

فَصُرْهُنَّ إِلَيْكَ  (Fa ÖuRHunNa EiLaYKa)  “Onları sana savr yap.”

Suret” biçim demektir. Çamura verilen şekil demektir.

Savr etmek” demek, onu şekillendirmek, biçimlendirmek demektir. Dört kurumu ahzet, onlara biçim ver, yani örgütle demektir. O örgüt sana alışacak, senin dediklerini öğrenecek demektir.

Burada dört kurum alınıyor. Bakan kurumların başına kendi temsilcilerini koyuyor. Böylece kurum çalışmaları bakanlığın istediği biçimde oluyor. Dört kurum ayrı ayrı olacak ama hepsi bakanlığın planlaması ile çalışacak. Kurumlar ayrı ayrı olacak. Denge ancak öyle oluşur.

Bucaklar bakanlığı ile iller bakanlığı ayrı olacak. Çünkü iller devlet karşısında bağımsız olacakları gibi, bucaklar da iller karşısında bağımsız olacaktır. Devlet illerin iç işlerine karışmayacak, ama iller de bucakların iç işlerine karışmayacak. O halde bunlar için ayrı yüksek kurullar oluşturulmalıdır ki denge oluşsun. Bucaklar kendi hukuk düzenlerini kurup doğrudan yönetimlerini oluşturacak ve kendi kendilerini yöneteceklerdir. Onlar da ocaklara karışmayacaklardır. Ocaklar birlikte yaşama birimi olacaktır. İller ise iç güvenliği sağlayacaklardır. Devlet dış savunmayı yapacaktır. Bunların görevleri farklıdır. Dolayısıyla farklı şekilde örgütlenme gerekmektedir. Ama aralarında birlik olması için bakanın gözetimi ve hakemliği sözkonusudur. Onun için burada “ileyke/sana” denmektedir.

Burada bize önemli hususlar öğretilmektedir.

Önce bir inkılâbın yapılabilmesi için dört kademeye ihtiyaç vardır.

a)      Önce ön proje hazırlanmalı ve bu ön proje bir veya birkaç yerde pilot uygulama ile gerçekleştirilmelidir. Bir “Adil Düzen Bucağı” kurulmalıdır. Akevler olarak bunu kurmaya hazırız. Bir araştırma fonu ile bu bucak kurulur. Devletin sadece arazi vermesi bile bizim için yeterlidir. Buna “ön uygulama” denir. Tevrat Kur’an’ın ön uygulamasıdır.

b)     Uygulama yapıldıktan sonra “proje” hazırlanır. Uygulama yapılmadan hazırlanan proje ütopiktir. Biz Akevler’i bu amaçla kurduk ve kullandık. Kur’an projedir, Tevrat uygulamasından sonra inmiştir.

c)      Bundan sonra “projeli uygulama” gelir. Projeye bakarak üretim yapılır. Sünnet Kur’an’ın projeli uygulamasıdır.

d)     Bu yetmez; bir de “halkın buna alıştırılması, halka bunun kabul ettirilmesi” gerekir. Bu dördüncü safhadır. İşte burada emredilen bu eğitim safhasıdır, halka anlatma safhasıdır, halka inandırma safhasıdır. Halk artık bucaklarını kendileri kuracaklardır. Biz sadece örnek vermiş olacağız.

İsrail Devleti kurulurken bunu yaptı, 22 çeşit tip site kurdu. Halkı uygulama konusunda serbest bıraktı. Bunlar elendi ve sonunda dörde indi. Halk eledi, sistem kendi kendine eledi.

Burada ne yapmış oluyoruz?

Mevtayı merkez diriltmeyecek ama mevtanın dirilmesi için merkezde faaliyet olacaktır demektir. Ne yapılacak? Yüksek kurullar kurulacak. Örgütlenme yapılacak, örnek site kurulup uygulamalı örnek verilecek. Ondan sonra halk serbest bırakılacak, zorlanmadan kendileri istenen reformu yapacak, “hakemler sistemi”ne veya “yerinden yönetim sistemi”ne geçeceklerdir.

ثُمَّ اجْعَلْ عَلَى كُلِّ جَبَلٍ (ÇumMa ıCGaL GaLAy KulLi CaBaLın)  

“Sonra onlardan her cebel üzerine ca’let.”

Burada “her cebel üzerine koy” diyor.

Yani, her bucak üzerine koy, her il üzerine koy diyor.

İllerin bölünmeleri, bucakların bölünmeleri nasıl olmalıdır? Merkezler çukurlarda mı yoksa dağlarda mı kurulmalıdır? Yani, sınırlar derelerden mi geçmeli, yoksa sırtlardan mı geçmelidir?

Ülkelerarası sınırlar sırtlardan geçse savunulması kolay olabilir. Ama il sınırları derelerden geçmelidir. Bucak sınırları derelerden geçmelidir. Böylece iller arası, bucaklar arası ilişkiler daha kolay olur. Sonra çevre kirliliğinin önlenmesi için kentler, mesken kentleri yüksek yerlerde kurulmalıdır. Biz bunu Akevler’de uyguladık. Kur’an şimdi bizim uyguladıklarımızı teyit etmektedir.

Her bucak yüksek bir yerde kurulmalıdır. Sınırlar vadilere bölünmelidir. Böylece fiziki ilişkiler de kolay olur. İş siteleri ile mesken siteleri birbirinden ayrılmalıdır. Mesken siteleri yüksek yerlerde, iş siteleri ise ulaşımın kolay sağlanması için ovalarda kurulmalıdır. Eskiden sıtma dolayısıyla halk siteleri tepelerde kuruyordu. Dağda evi, ovada tarlaları bulunurdu. Demek ki doğal olan budur.

Burada “her cebele koy” denmekle, bir ilin bütün dağlarına bucaklar yerleşmelidir. Yani sistem ilin tamamında kurulmalıdır. İller de ülkenin tamamında kurulmalıdır. Hazırlıklar bittikten sonra artık ülkede ayrımcılık yapılmayacaktır.

مِنْهُنَّ جُزْءًا  (MiNHunNa CuZEan)  “Onlardan bir cüz koy.”

Yani, dört kurumdan hepsinden bir cüz oralara konacaktır. Bunun anlamı şudur ki, her bucak ayrı çalışacak, bağımsız olacak ama herkesin cüzü olacak. Yani merkezden kopmayacak; iç işlerinde bağımsız olacak, dış ilişkilerde ise merkeze tâbi olacaktır. Yani ülkenin bölünmez bütünlüğü korunacaktır. Kurul merkezden oluşacak, bölgelerde şubeleri olacak, il merkezlerinde oluşacak, ilçelerde şubeleri olacaktır. Bölge merkezleri merkezi yönetimle yönetilecek, ilçe merkezleri merkezi yönetimle yönetilecektir. Onun için burada “cüz’en” diyor.

Bucak hakemleri ilçe hakemlerinden oluşacaktır. Dolayısıyla mahkeme bucaklarda kurulacak ama hakemler ilçeden olacak. Ara mahkemeler illerde kurulacak ama hakemler bölgelerde olacaktır. Yüksek mahkeme merkezde oluşacaktır. Mahkemelerin kararları kesin olacak ama üst mahkemeye veya eş mahkemeye her zaman gidilecektir. Dava bozulmayacak ama mağdurun mağduriyeti giderilecektir. Onlardan yani dört müesseseden cüzleri koy diyor.

Bu ifadeleri dört kuşu alıp kesme şeklinde ve onları karıştırıp dağlara koyma şeklinde anlatan masallar vardır. Ama “tayr” kuş değildir, sürü demektir. O zaman dört sürü alınacak.

“Onları kes” demiyor, “alıştır” diyor, “eğit” diyor. Sonlarda “her birinden bir cüz koy” diyor. Başka türlü olsaydı “Min Tairin” denirdi. O mânânın verilmesi Kur’an’ın dil kaidelerine uygun düşmüyor.

ثُمَّ ادْعُهُنَّ  (ÇümMa uDGuHunNa)  “Sonra onları davet et.”

Nereye davet et?

Haydi, şimdi her şey hazırlanmış, eğitim bitmiş, her bucakta yetkililer ve görevliler yerleşmiş. Uygulamaya hazır hâle gelmiş durumda; artık “Adil Düzen”e, yeni düzene “davet et” denmektedir.

Burada “sümme/sonra” kelimesi kullanılmıştır. Hazırlık yapılmadan kanun çıkarılmamalıdır.

İşte, 200 yıldır batlılaşıyoruz ama bir türlü batılılaşamadık. Başlıyoruz, yarım kalıyor; başlıyoruz, yarım kalıyor...

Oysa, peygamberler önce hazırlık yapar, sonra başlatır. Çoğu zaman olması gerekenler kendi hayatlarından sonra gerçekleşir.

Akevler’deki başarısızlığın kaynağı, Millî Görüş’teki başarısızlığın kaynağı bu erken açılmadır. Bunların olmaması gerekirdi demiyorum. Ön uygulama olmalıydı ve oldu. Sonunda “Adil Düzen Projesi” ortaya çıktı. Şimdi o projeye göre uygulama zamanıdır. Ya mevcut partilerden biri benimseyecek ve yapacaktır, ya da “Adil Düzen Partisi” kurulacaktır. Şimdiki durum budur.

İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’e diyoruz ki; gelin bu işi sizin partinizde başlatın.

‘Hayır, biz başlatmıyoruz!’ derlerse, kendileri bilir.

Bizim görevimiz sadece söylemek, sadece hatırlatmaktır.

يَأْتِينَكَ سَعْيًا  (YaETIyNaKa SaGYan)  “Sana sa’yen geleceklerdir.”

Evet, eğer insanlar eğitilir ve tam organize olurlarsa, koşarak gelirler. Fevc fevc Allah’ın dinine/düzenine girerler.

Biz 1960’larda Demokrat Parti’den ümidimizi kesip bağımsız bir sosyal faaliyete karar verdiğimizde Meclis’e gireceğimizi bile ümit etmiyorduk. İddiamız şu idi. Biz bağımsız da olsa adaylığımızı koyalım ve kendimize oy verelim; İslâmiyet’e karşı olan veya münafıkça İslâmiyet’e yaklaşan kimselere oy vermeyelim. Bir oy çıksa bile, bizim oyumuz bizim olsun dedik.

O günlerde Erbakan Konya’da adaylığını koyarken ümitli değildi. Ümitli olsaydı önce Adalet Partisi’ne baş vurmazdı. AP’den Demirel tarafından veto edilince, artık sadece Allah’ın emridir diye bağımsız adaylığını koydu. Konyalılar bir milletvekilinin gerektirdiğinden fazlasını yani üç misli oy verdiler. İşte tarih bundan sonra değişti. Ondan sonra nerelere geldik?  

1973’te iktidar ortağı olduk.

1980’den sonra bizden siyasete atılmış olan Turgut Özal iktidar oldu. Kenan Evren yanımızda yer aldı.

1990’larda hükümeti biz kurduk.

2002’de anayasa ekseriyetini elde ettik.

Şimdi devletin başı da bizden. Kimse Abdullah Gül’ün bizden olmadığını söyleyemez. Gül namaz kılıyor mu, içki içmiyor mu, zina yapmıyor mu, kumar oynamıyor mu; o bizdendir. Eşi başını örtüyorsa, kimse onu bizden yabancı sayamaz. Kendisinden zaten fazla bir şey beklenmez, beklenemez. O icracı değildir.

İşte, bugün % 65 oy bizim tarafa verilmiştir. Geri kalan % 20 ancak bize karşı alenen cephe alanlarındır. % 15 de renksizlerdir. Demek ki % 70’in üstündeki oylar artık bize gelmiştir.

Bunlar şeklen gelmişlerdir. Bunların “Adil Düzen”den haberleri yoktur.

“Adil Düzen” için de bunu söyleyebiliriz. Artık kendilerinin namazı, orucu, başörtüsü değil de; bizi düzenin adil bir şekilde düzenlenmesi ilgilendirir. Allah şimdi mü’minlerden bunu istemektedir. Çok kısa zaman sonra -bu âyette ifade edildiği üzere- sa’yen bize geleceklerdir.

AK Parti, parti olarak başarılıdır ama düzen olarak hiçbir şey yapmamıştır. Hastalıklar aynen devam ediyor. Askerin itaati şarttır ama sadece askerin itaati de sorunları çözmez.

وَاعْلَمْ  (Va ıGLaM)  “Ve ilmet”

İlmet” kişiye emirdir. Öğrenmemiz gerektiğini emrediyor. Kişi öğrenecek.

Burada sıyga müfret/tekil kullanılmıştır. Hazreti İbrahim’e hitap etmiştir.

Bir işte bir sorumlu olur. O herkesle istişare eder. Karar tek beyinden çıkar. Birlik böyle sağlanır. O kimsenin de ilimle hareket etmesi gerekir. Eğer isteğe dayalı bir şey ise onu halkından danışarak öğrenmelidir. Karara etki eden iki şey vardır; biri ilgililerin istekleri, bir diğeri de ilmin sağladığı imkanlardır. İmkanlar ilme dayanır.

Onun için burada “i’lem/ilmet” diyor; yani, nasıl yapılacağına kararı ilim verecektir.

أَنَّ اللَّهَ  (EinNa elLAHa)  “Allah”

Bundan sonra gelen haber nekredir. Dolayısıyla buradaki “Allah” halktır, demokrasidir, yerinden yönetimdir. Baştan beri itiraz edilen şu değil midir; kızı serbest bırakırsan ya davulcuya ya da zurnacıya gider/miş. Halka sorarsan o dalâlete gider/miş.

Hayır efendim, halk doğrusunu yapar. Yeter ki halk baskı altında olmasın. Ekseriyet kararları gibi saçma karar olmasın. Seçim ama “nisbî seçim”, demokrasi ama “hicret demokrasisi” olsun.

Herkes kendi bucağını kuracaktır. Başaran bucaklar örnek olacak, diğer bucaklar kendi istekleri ile koşarak gelecekler. Allah’ın eli cemaatin üzerindedir. Dinde zorlama yoktur. İsteyen gelip yaşar, istemeyen gelmez. Herkes kendi kaderini kendisi tayin eder.

عَزِيزٌ حَكِيمٌ(260)  (GaZIyZun XaKIyMun)  “Azîzdir. Hakîmdir.”

“Azîzdir, hakîmdir”; eninde sonunda dediğini yaptırır.

Baskı ve zorlama ile onları bir yere götüremezsiniz. Onları inandırmanız gerekir, alıştırmanız gerekir. O benimsedi mi, karar verdi mi, artık onu durduramazsınız.

Saltanata son verildiği zaman yöneticiler zannettiler ki, padişahlara gösterilen bağlılık bize de gösterilecek. İki defa demokrasi denemesi oldu, başarısızlıkla sonuçlandı. 1950’de halk CHP’ye tam cephe aldı. 57 senedir halk ile bürokratlar arasında cedelleşme devam ediyor. Şimdi son kaleleri de ellerinden gitti. Kaleler birer birer çökecek. YÖK teslim olacak, yargı teslim olacak…

Temennimiz ordunun karşı cephede yer almamasıdır. Çünkü bu devletimizin yıkılması demektir. Ordu halka karşı olmaz; ordunun halkına karşı olmasının mantığı yoktur. Ordu bürokratlardan oluşmaz, halktan oluşur. Görevlerini yapmayan, rüşvete boğulmuş, ülkeyi ölüm mekanizmasına çeviren bir sınıfın yanında ordu yer almamalıdır. Alsa da, iyi bilsinler ki halkı yenemezler. Sovyetler, Hitler, Şah, Saddam ve daha niceleri bunların örnekleridir.

“Güçlüdür, hükmedendir.” Sonunda yeryüzünde yerinden yönetim hakim olacaktır. Merkezi sömürü sistemi sona erecektir. Merkezi sistemle devletin üniterliğini birleştirmektedirler.

Tam tersine, yerinden yönetim üniter devleti oluşturur. İnsanlar kendi iç işlerinde memnun iken, bağlı bulundukları üst kurula da o kadar sadık olurlar. İşi bozulan vatandaş devletine karşı gelir. Anarşinin ana kaynağı işsizliktir, açlıktır, yokluktur.

***

مَثَلُ  (MaÇaLu)  “Meseli”

Mesel” heykel demektir, insanın benzeri demektir. Bir şeyi örnekle anlatmak ve temsil etmek demektir. Kur’an burada misal olarak buğday tanesini seçmiştir.

Kıyas, bir şeyi bir yönüyle benzetmektir. Oysa temsil, bir sistemi başka bir sisteme benzetmektir. Batılılar buna “analoji” diyorlar. Kur’an kelime olarak kıyastan çok misalden söz eder. İnsan “benzetme” yoluyla sorunları çözer. Bu ilim fazla gelişmemiştir. Bizim geliştirmekte olduğumuz sekiz yüzlüler sistematik bir temsildir.

الَّذِينَ يُنفِقُونَ  (elLeÜIyNa YuNFıQUvNa)  “İnfak edenler.”

İnfak” ayırmak demektir. Malları infak etmek demek, harcamak demektir. Stok etmeyip harcamak infaktır. Eğer bu infak kendi işlerin için olursa sadece infak olarak gelir. Eğer bu infak topluluk için olursa, o zaman fîsebilillah için olur. Topluluğunda anlamına gelir. Çünkü burada topluluk için infaktan bahsetmektedir. Kurallı erkek çoğul gelmiştir. Bu tek başına harcama değildir. Ortak bütçe hazırlayıp birlikte harcama demektir.

Bugün yeryüzünde bulunan topluluklar vergi toplamakta, zorla infak yaptırmaktadırlar.

Kur’an kimseden zorla bir şey istememektedir. İşletmelere ortak olarak karşılığında zekât toplamaktadır. Mevcut düzenlerden farkı budur.

Vergi verenlerin şahsen kazançları şunlardır:

a)      Herkes geçmiş yıllarda ödediği vergilere karşılık gelecek yıllarda faizsiz kredi almaktadır. Bu da onun için çalışma kaynağı, hayat kaynağı olmaktadır.

b)     Her işletme geçmiş senelerde ödediği vergiler nisbetinde altyapı imkanlarından; su, elektrik, gaz, ısı ile taşıma ve haberleşme gibi genel hizmetlerden yararlanmaktadır. Bunlar işletmeye bedava verilmekte, ondan ücret istenmemektedir. Vergi üretimden pay olarak alınmakta, aynî olarak alınmaktadır.

c)      Vergileri ödenmiş mallar sigortalanmaktadır. Hırsızlık gibi kayıplar hâlinde ortak bütçeden o miktar ödenmektedir.

d)     Taşınmazlar resmi değerleri ödenen vergi ile tesbit edilmektedir. Tazminat sözkonusu ise, istimlak bedelleri sözkonusu ise, onunla değerlendirilmektedir.

Böylece herkes bir karşılık olarak infak etmektedir. Beyannamede eksik gösterenler takip edilmemektedir. Kişinin çıkarına olduğu için isterse az göstersin denmektedir. Beyannamede gösterdiği halde ödemeyen kimselerden ise alacakların tahsili hükümleri uygulanmaktadır. Farklı muamele yapılmamaktadır. Ödememesi demek, borçlanma ehliyetini kaybetmesi demektir. Borcunu ödeyince itibarı iade edilmiş olur.

Vergiler; beşte birler, onda birler, yirmide birler olarak toplanmaktadır. Altyapı hizmetleri fazla ise pay ikiye çıkmakta, eksikse yarılanmaktadır. İşte bu düzeni kuranlar, “ellezîne yunfikûne” olan kimselerdir.

Hazreti İbrahim peygambere bildirilen “Adil Düzen sitelerinin kurulması” ile ilgili âyetten sonra bu âyetin gelmesi, bize cihadın iki yanını belirtmek içindir. Adil Düzen sitesinin kurulması için bedenen katılanlar okuyacak, düzeni üretecektir. Diğerleri ise malları ile katılacaktır.

İstanbul’da 5000 YTL ortaklık payı verebilen kimselerden toplayıp bir inşaat şirketini kuracağız. Adil Düzen Ekibi bunu isteyecektir. Yapılan inşaatlar maliyet üzerinden satılacaktır. Kooperatif arsadan yüzde on, yapıdan yüzde beş pay alacaktır. Onunla mala-mal marketler zincirini kuracaktır. Burada da satıştan yüzde 2.5 alacaktır. Bu zekât olacaktır. Bununla da “Adil Düzen Siteleri” oluşturacaktır. İşte bunu yapan kimseler “ellezîne yunfikûne fîsebilillah” cemaatidir, yani Yenibosna cemaatidir.

أَمْوَالَهُمْ  (EaMVAvLaHuM)  “Mallarını”

Mal” meylden gelen bir kelimedir.

Eğilmiş ağaca “mail” denir. İnsanların rağbet gösterdiği şeye “meyli var” denir.

Malın ekonomik tanımını yapabilmemiz için önce parayı tarif edelim.

Para demek, insanların verdikleri emek demektir. Çalışırlar ve karşılığında para alırlar. Sonra o para ile piyasadan mal alırlar. Piyasada para ile satılanlar maldır. Emeğe karşı alınan şey de paradır.

Burada insanların mallarını harcamaları emredilmiştir. İslâmiyet’te emek mal olmadığı gibi taşınmazlar da mal değildir. Taşınmazları depo edilmiş emek olarak tanımlıyoruz. Bu sebepledir ki İslâmiyet’te yapıların ve arabaların vergileri yoktur. Çünkü onlar mal değildir. Bizim mal olarak tarif edebilmemiz için onun taşınır bir şey olması ve maddi kitlesinin bulunması gerekir. Bu sebeple elektrik de mal değildir. Çünkü depolanamaz, bundan dolayı madde değildir. Isı da mal değildir. Kitlesi olan yani tartılabilen ve ölçülebilen veya sayılabilen bir şey olması gerekir. Depolanmalıdır. İnsanların yaşaması için bunlara ihtiyaç vardır; iş yapmaları için de bunlara ihtiyaç vardır.

فِي سَبِيلِ اللَّهِ  (FIy SeBiLi elLAHı)  “Allah’ın sebilinde.”

Allah’ın sebili” nedir? “Allah’ın yolu” nedir?

Şeriat Allah’ın yoludur. Şeriat demek yol demektir, düzen demektir. İnsanların toplulukta nasıl yürüyeceklerini gösteren kurallara şeriat diyoruz. Kişilerin hak ve vazifelerini düzenleyen kurallara şeriat diyoruz. İşte, şeriat için yani “Adil Düzen” için harcarlar demektir.

Mevcut mevzuata uyularak bir site kurulacak, “Adil Düzen Sitesi” kurulacak, bu örnek site olacaktır. Bu sitenin kurulması için harcama yaparlar.

Bu site nasıl bir site olacaktır?

Bu site bir Medine sitesi olacaktır. Bin hanelik bir kent kurulacaktır. Bugün 100 bin liraya bir daire satılmaktadır. Ancak bunun maliyeti 50 000 liradır. 50 000 lira da işyeridir. 100 000 YTL ile bir aile yerleşir. Bu da yüz milyon YTL eder. Ortaklarımızdan beşer bin lira alırsak, 20 bin ortak bulmamız gerekecektir. Bunu bulabilir miyiz; yani beşer bin lira veren 20 bin ortak bulabilir miyiz? Allah bunu bize bulduracaktır. Bizim deneyimlerimiz bunların olabileceğini bizlere hep gösterdi.

Sonra ne yapacağız?

Bir sözleşme yapacağız. “Adil Düzen”i benimseyenler buraya geleceklerdir. İşte o kent III. bin yılın Medine’si olacaktır. O kentte tapu vermeyeceğiz. Tapu kooperatifte duracak ve kişiler bunlara mâlik olacaklardır. Kooperatiften ayrılana değerini vereceğiz. Girmek isteyenler de değerini vererek oturacaklardır.

Bu âyet bize infaktan bahsetmektedir.

كَمَثَلِ حَبَّةٍ  (Ka MaÇaLı XabBaTın)  “Habbenin meseli gibidir.”

Bir buğday tanesini alırsınız, toprağa atarsınız, çürüyüp gider ama; o yedi dal verir, her dalda 100 tane vardır; bire yediyüz kazanç vardır.

Bizim kuracağımız sitede de kazanç bu kadar olacaktır. Nasıl olacaktır? Biz Akevler’i aldığımız zaman 20 dönümü 20 000 dolara aldık. Yani bir arsa 1000 dolara mâl oldu. Her arsaya 30 daire sığdı. Yani bir arsa payı 33 dolara mâl oldu. Şimdi orada arsa % 50 ile gidiyor. Her daire de 100 000 lira oluyor. Demek ki 3000 misli değer kazanmıştır. Altyapı masraflarımız da iki misli kabul edilirse, alın size 700 misli kazanç.

Bu kazanç nereden meydana geliyor?

İnsanlar bir araya gelince arsa 700 misli değer kazanıyor. İnsanlar birleşir de ortak tesisler oluştururlarsa 700 misli kazanırlar. Birleşmezlerse, bunu sömürü sermayesine faiz olarak öderler.

Bugün marka olmazsanız bir iş yapamazsınız. Marka demek, malınızın tanınması demektir. Bu iki yolla yapılmaktadır. Ya tekel sermaye markayı oluşturmakta, ya da ortaklık bunu sağlamaktadır. Ortaklık ile bu iş çözülmektedir.

İşte, ortaklıkla çözmek demek, Allah’ın sebilinde harcamadır demektir. Öbür çözüm de, yani faizli çözüm de sömürülmedir. Kooperatif kurup İstanbullulardan ortak pay toplamalıyız. Bununla taşınmazlar almalıyız. Taşınmazların getirdiği kira payları ile “Adil Düzen Sitesi”ni kurmalıyız.

Allah’ın haber verdiği kazanç budur.

أَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ  (EaNBaTaT SaBGa SaNaBIyLa)  “Yedi başak inbat etmiştir.”

Tohum önce başak inbat eder. Başlangıçta verimi olmaz.

Ne zaman verim verir? Başak olgunlaşınca verim verir.

Biz İzmir’deki Akevler Kooperatifi çalışmalarımızda 100’er dolar yani 200’er lira toplayarak 4000 dönüm tapulu yer aldık. Akevler Adil Düzenciyiz diye devlet bu yeri bizden gasbetti. Bugün onun değeri 40 milyon dolardır. Yani iki milyon defa kâr etmiştir.

İşte, “Adil Düzen” gelmiş olsa o ortaklarımızın parası bu kadar kazanmış olacaktı.

Biz “Adil Düzen” olsun diye Millî Görüş partilerini kurduk; Akevler kurdu.

Önce Selametçiler gasbettiler, sonra AK Partililer gasbettiler!

Bizim malımızı bize versinler bize yeter; başka bir şey istemiyoruz.

Ne mümkün!!!

Ama onlar sermaye firmalarına milyar dolarlar vermektedirler…

فِي كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍ (FIy KulLı SuMBuLaTin MıEaTu XabBATin)  

“Her sünbülede miet habbe vardır.”

Yedi dal, her dalda yüz tane. Yedi çift sayı değildir. Bu nasıl oluşmaktadır?

Bir tohum önce iki olmaktadır... Sonra dört olmaktadır... Sonra da sekiz olmaktadır... Yalnız ana hücre sonunda kısırlaşmakta ve sekizincisini meydana getirmemektedir. Yani bir hücre ancak iki yavru verebilmekte, sonra kısırlaşmaktadır. Böylece sekiz yerine yedi gelmektedir.

Yüz elde etmek için hücre önce ikiye ayrılır. Sağ ve sol eli oluşturur. Sonra ikiye ayrılır. Başparmağı oluşturur. Sonra diğer hücre iki defa bölünerek dört parmağı oluşturur. Böylece on elde edilir. Bunların her biri onar olabilir.

Bu çoğalma sistemlerine uyularak iş yapılmalıdır. Yani bucakları çoğaltırken bir bucağın bölünmesi ilkesinden hareket edilmelidir. Yahut bir bucakta yetişen kadro başka bucakta yerini almalıdır. Onlu sistem buğdayın çoğalması ilkesi ile sağlanmalıdır.

وَاللَّهُ يُضَاعِفُ لِمَنْ يَشَاءُ ٌ (Va elLAHu YuWaGıFu LiMaN YaŞAEu) 

“Allah meşieti olana ta’dif eder.”

Allah burada bize haber vermektedir: Siz inşaat şirketini kurun, Allah sizin ortaklarınızı artıracak, sonra siz çok kâr edeceksiniz, “Adil Düzen” geldiği zaman kâr edeceksiniz.

Meşieti varsa artırır, yoksa artırmaz.

Hazreti İbrahim’in, Hazreti Davud’un servetleri çoktu. Ama Hazreti Musa’nın ve Hazreti Muhammed’in servetleri yoktu. Hele Firavunların ve Nemrutların servetleri daha çoktu.

O halde, kendimizin ve çocuklarımızın sefahat içinde yaşamaları için servet istememeliyiz. Ama topluluk için bir iş yapacaksak, onu da Allah’tan istersek, O’nun halifesi olan kullara verecektir. Ama önce bizim yapmayı istememiz gerekir. Marketi çalıştırmalıyız… Çatalca Bahşayış köyündeki kırk dönüm arazimizi faaliyete geçirip ahşap evleri yapmağa başlamalıyız...

Sizler, siz gençler;

Artık Allah için harekete geçmenizin zamanı gelmiştir.

Rabbe sığınıp bizim 1960’larda yaptığımızı yapmaya başlayınız…

وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ(261)  (Va elLAHu VASıGun GaLIyMun)  “Allah vâsi’dir, alîmdir.”

Burada “vasi’” ve “alîm” kelimeleri nekre gelmiştir.

Biz faaliyete geçersek, O’nun halifeleri olan İstanbullular biziz destekleyeceklerdir. Halk gerçek “Adil Düzen”in ne olduğunu bilmektedir. Halk “Adil Düzen”i kuracak gücü de kendisinde bulmaktadır. Biz 1960’larda partiyi, kooperatifi, vakıfları, dernekleri kurarken herkes imkânsızı istediğimizi zannediyordu. Allah bugün bize her şeyi verdi. Eksiğimiz var; o da bizdeki bilgi eksikliğidir. Bilgimizi artırmak bizim hedefimiz olmalıdır.

Bir ulusun varlığını sürdürmesi için bazı hasletlerin bulunması gerekir.

1-     Ulus sabırlı olmalıdır. Ulus kötü durumlara düştüğü zaman ümidini yitirip teslim olmamalıdır. Sabredip varlığını koruması gerekir. Türk ulusu I. Cihan Harbi’nde yenilmiş ve her şeyini kaybetmiş; ama azmini kaybetmemişti. İstiklâl Savaşı’nı kazandı. Türk ulusu asıl sabrı ondan sonra gösterdi. 85 senedir ulusun dini ve inancı ile uğraşılmaktadır. Dini vecibelerini yerine getiren kimse yönetici olamamaktadır. Eski Meclis Başkanı Tekin Arıburnu’nu sadece Cuma namazı kıldı diye listeye bile almadılar. Ama Türk Milleti sabretti, sabretti... Ve bugünkü bu duruma geldi.

2-     Ulus yöneticilere itaatli olmalıdır. Yönetici zalim olabilir, gasıp olabilir; ama yönetici ise ona itaat edilmelidir. Nitekim Türk ulusu Türkiye’nin başına zorla gelen generallere hep itaat etmiştir. Sonunda kim kazanmıştır? Türk Milleti kazanmıştır. Geçmişte ve bugünlerde 1982 Anayasası’na saldırmaktadırlar. Unutuyorlar ki o anayasayı halk % 92 ile kabul etti. Halk Kenan Evren’i o sayı ile seçti.

3-     Ulus sosyal şuura sahip olmalıdır. Bunun anlamı şudur. Olaylar karşısında birlikte hareket etmeyi bilmelidir. İstiklâl Savaşımız bunun en başarılı örneğidir. Ancak 1950 seçimleri de böyledir. Halk DP üzerinde birleşti. Eğer oylarını parçalasaydı, CHP iktidarda kalacak, dine karşı olan tavır sürüp gidecekti. Aynı birliği sonra Adalet Partisi’nde gösterdi; Turgut Özal’da gösterdi; 2002 seçimlerinde gösterdi; en önemlisi 2007 seçimlerinde gösterdi. Bunun anlamı şudur ki; Türk halkı aynı şeyleri hissedebiliyor, ortak bilinçaltına sahip olabiliyor.

4-     Ulusun varlığını sürdürmesi için halkta cihat ruhu olmalıdır. Mallarını ulusu için verebilmelidir. Biz İstiklâl Savaşı’nı böyle kazandığımız gibi; 1950’den sonra faaliyete geçen vakıflar, dernekler, partiler, şirketler hep halkın desteğini almıştır. Bugün birçok ulusal kuruluş halkın katkılarıyla oluşmuş olan sermaye ile varolmuştur. Millî Görüş, Nur Okulları, Anadolu Holdingleri, Kur’an Kursları, İmam-Hatip Okulları, camiler ve MHP gibi diğer partiler hep ulusal güçle desteklendiler.

Akevler de faaliyetlerini halkın desteği ile sürdürmüştür. Başka hiçbir yardım veya kredi almamıştır. Türk Milleti bunun için en eski ulus olarak varlığını sürdürmektedir.

Vâsıun, alîmun”un nekre olması bize bunu bildirmektedir.

“Adil Düzen” için girişeceğimiz bir faaliyette de ulusumuz arkamızda olacaktır. Allah onlara ilham edecek ve onlar da bizi destekleyeceklerdir.

Sorun bizim hazırlıklı olmayışımızdadır. Merkezin oluşmamış olmasıdır.

Sabırla Akevler Çalışmaları devam etmelidir.

Sabah yakındır.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-426 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-256 İstanbul, 15 Eylül 2007

 

CUMHURBAŞKANI AHMET NECDET SEZER

Ahmet Necdet Sezer cumhurbaşkanı seçilirken Akevler olarak Ankara’ya gittik ve yapılması gereken tavsiyeleri yaptık. Ama onlar bizden değil, CIA’nın tehditlerinden korktular ve ABD’nin istediği kimse devlet başkanı oldu. Sezer’i destekleyenler hep kan kustular. Önce Ecevit ‘nankör’ diye hitap etti. Başörtüsü ve kamu alanı hikâyeleri ile onu destekleyen Müslümanları 7 yıl ağlattı. İş bununla kalmadı; sonunda ordu da ona karşı tavır koymak zorunda kaldı. Ona rağmen AK Parti iktidar oldu. Bu da yetmedi; onu getiren ABD en büyük darbeyi ondan yedi.

Biz onun başkan olmaması için gayretler gösterdik. Bize rağmen seçildi. Ondan sonra hep saygılı oldum; çünkü cumhurbaşkanımızdır.

Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Kenan Evren çok başarılı devlet başkanları olmuşlardır. Cevdet Sunay, Fahri Korutürk ve Cemal Gürsel de başarısız olmayan cumhurbaşkanlarıdır; yani, çok başarılı değil de, başarılı cumhurbaşkanlarıdır. Menderes asılmasaydı, Gürsel de çok başarılı olabilirdi.

Başarılı sayılmayan sivil cumhurbaşkanlarımız vardır. Bunlar çok başarısız değiller ama başarılı da değiller. Özal ve Demirel; bunlar başbakanlıkta başarılı ama cumhurbaşkanlığında başarısız kimselerdir. İki başarısız başkan ise Bayar ve Sezer’dir. Ahmet Necdet Sezer, Celal Bayar kadar başarısız olmamakla beraber, bunların ikisi çok başarısız cumhurbaşkanlarıdır.

Ahmet Necdet Sezer’in iyi tarafları da olmuştur.

1-     Ahmet Necdet Sezer, kendisini seçenlerin değil, kendi ideolojisinin uygulayıcısı olmuştur. Kukla bir devlet başkanı olmamıştır.

2-     Ahmet Necdet Sezer her ne kadar kendisi kan kusturmuşsa da, askeri müdahalelere sebebiyet vermemiştir. Kazasız belasız AK Parti’ye ikinci/üçüncü defa iktidarı teslim etmiştir.

3-     Cumhurbaşkanı olarak yeni başkana koltuğunu devretmiştir. İsteseydi yerinde kalabilirdi. [Mesela, Demirel’in yaptığını yapar, bir başkasına başbakanlık görevi verebilirdi. Meclis seçime gitmemek için onun istediği hükümeti kurar, o hükümet de Gül’ü değil, başkasını cumhurbaşkanı yapabilirdi. Bu oyunlara girmemiştir.]

4-     Ahmet Necdet Sezer’in Türk milletine yaptığı en büyük iyilik, 1 Mart Tezkeresi’nin çıkmasını önlemek olmuştur. Bu o kadar büyük bir olaydır ki, onu en başarılı başkanlardan yapabilirdi.

*

Yapamadı; çünkü çok büyük hataları vardır.

1-     Her şeyden önce, baskı ile Meclis’i korkutarak seçilmiş; hem de hukuk dışı kurallarla seçilmiştir. Milletvekili seçilme yeterliliği olmadığı halde başkan olmuş ve itiraz edilmeden orada yedi yıldan fazla kalmıştır. Bunu bir askerin yapmasını makul görürüm, ama bunu bir hukukçunun yapmasını makul görmem.

2-     “Başörtüsü” ve “kamu alanı” gibi ne anlamı ne de tanımı olan ifadelerle hukukun kurallarını payimal etmiştir. Bir defa “kamu alanı” kavramı Türk mevzuatında yoktur. Hiçbir kanunda böyle bir tâbir geçmez. “Kamu görevi” vardır, “kamu malları” vardır ama “kamu alanı” olsa olsa meralar ve yollar olabilir. Bu yetmemiş gibi; Sezer anayasayı yasa koyucu yapmakla yetinmedi, hukukun temel kaidesini de çiğner beyanda bulundu; “başörtüsü meselesini Anayasa çözmüştür” dedi! Yargı geçmişte cereyan eden bir olay hakkında sadece o olayla ilgili karar alır. Davacı ve davalıyı bağlar. Aldığı karar bozulamaz. Siz bunu genişletir de mahkemenin aldığı kararlar değiştirilmez şekline sokarsanız, ilkelden de geri olan düşüncelere dalarsınız. Devlet başkanı iken bu beyanlar yanlış olmanın ötesinde, son derece sakıncalı olmuştur.

3-     Ahmet Necdet Sezer, Meclis toplantı sayısının üzerine çıkmaz gibi beyanlarda bulundu. Meclis’i çalıştırmaz hâle getirdi. Bu idamlık suçtur. Bu yetmedi; bu eksikliği düzeltecek anayasayı da halk oylamasına götürdü, yani Meclis’i tatil edecek tavırlar takındı. Halkımız bu yapılanlara karşı tavır alarak tehlikeyi atlattı, yoksa Cumhuriyet yıkılmaya doğru gidiyordu.

4-     Ahmet Necdet Sezer görevinin sonunda da yine kanunsuz iş yaptı. Yedi yılını doldurduğu halde, geçmiştekilerin yaptığını yapmadı. Görevi Meclis Başkanı’na bırakmadan orada oturdu. Yani, bir konuda açıklık yoksa teamül esastır. Burada teamülü çiğneyerek birkaç ay daha orada oturdu.

İşte, Ahmet Necdet Sezer’i başarısız kılan sebepler bunlardır.

Ben yanılmış olabilirim. Onu büyütenler bu söylediklerime cevap versinler de haksızlık yapıyorsam düzeltsinler. Ama cevap vermezler; veremezler. Çünkü bunlar yapacaklarını yaparlar. Unutacak veya unutturacaksın. Sana önce iftira edecekler; sonra onu tekrar tekrar söyleyerek gerçek yapacaklar!

İyi ki biz Allah’a inanıyoruz da, onların bu yaptıklarına sadece gülüyoruz. Yoksa, yaptıkları dayanılacak gibi şeyler değildir.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-426 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-256 İstanbul, 15 Eylül 2007

 

CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL VE ORDU

Yahudiler Tevrat sayesinde dünya hakimiyetini sürdürmektedirler. Onların ellerinde Tevrat var iken hiçbir şeyden korkuları yoktur. Onların tek korktukları Kur’an’dır. Kur’an’ın hakimiyeti ortaya çıkarsa, Tevrat bu dünyaya dört bin yıl geriden bakar.

Kur’an’ın bu zaferini bertaraf etmek için başvurdukları yollar şunlardır:

a)      Müslümanlar Kur’an’a göre değil de, bin yıl önceki içtihatlarla İslâmiyet’i yaşıyor; onlar da bugünün sorunlarını çözmüyor. Böylece şeriat atılsın, sadece tarikat ortada kalsın; insanlar ibadetlerini yapıp Kur’an’ı da mânâsını anlamadan okurlarsa okusunlar. Müslümanlar arasında bu fikri yaymaktadırlar.

b)     Kur’an Arapçası unutulsun. Araplar dahi Kur’an’ı anlamasın ve üzerinde düşünmesin. Arap olmayanlar arasında mealleri Kur’an yerine geçirmek, Araplar arasında da Kur’an’ı bugünkü değişmiş Arapçaya çevirerek Kur’an’ı aslından koparmak.

c)      İslâmî ilimlerin tedrisini yasaklatmak, onun yerine uydurma İslâmiyet’i tedris ettirerek tahrife imkan vermek.

d)     Şeriatı yasaklatarak kimsenin fıkıh üzerinden sorunlarını çözme ve onu anlama gayreti içinde kalmamasını sağlamak.

İşte, sömürü sermayesi bunu asırlardır uygulamaktadır.

Kur’an’ı anlayan ve uygulayan kimseleri bertaraf etmek için de dindar olan ama Kur’an ahkâmı ile ilgisi olmayan kimseleri iktidara getirmek. Dinsiz lâikleri de ‘onlar gericidir-mürtecidir’ diye organize edip onlara saldırtmak. Böylece iktidarda olanlara her dediğini yaptırmak.

İşte, oynanan oyun budur.

*

Abdullah Gül çok iyi Müslümandır. Son derece samimi, mü’min ve hak taraftarı bir kimsedir. Akevler’den geldiği hâlde; Akevler’in “Adil Düzen” projesinin savunucusu değildir. İlgilenmemekte ve bilmemektedir. İnsan bilmediğinin düşmanı olur.

Bunu keşfeden Amerika; Millî Görüşçü ve Akevlerci olan Gül’ün başkan olmasını yıllar yılıdır desteklemektedir. Temenni ederiz ki; bu destekleme Firavun’un Hazreti Musa’yı desteklemesi gibi olsun. Bunda Gül’ün iyi insan olmadığı gibi bir kusuru elbette yoktur.

Fehmi Koru’nun 1976’da hazırlayıp bastırdığı “İslâmiyet ve Günümüzün Meseleleri” başlıklı kitabım, 1969 seçimlerinde Aydın ilinden Bağımsız Aday iken yaptığım konuşmalardan oluşmaktadır. Abdullah Gül bu kitabı bilmektedir. Lâikliği de buradan öğrenmiştir. Abdullah Gül gerçekten lâik ve demokratik bir yapıya sahiptir. Şeriattan uzak kalmasının bir sebebi de budur. Sömürü sermayesi bunu çok iyi biliyor ama buna rağmen Gül’e karşı tüm devlet bürokrasisine tavır aldırıyor.

Ordu yemin törenine katılmamıştır. Halk Partisi seçime katılmamıştır. YÖK Başkanı törene gelmemiştir. Yargı ve bazı odalar karşı tavır takınmıştır. Millî Görüşçüler kutlamamıştır. Hareket Partisi sayesinde başkan olmuştur, çünkü Gül eski Hareket Partilidir.

Bu olanlar ne demektir?

Bu işler sömürü sermayesinin tam tezgahıdır.

Sermaye Gül’e ne diyor?

Bak, ben seni buralara getirdim. Benim her dediğimi yaparsan orada oturursun. Ama eğer benim dediğimi yapmazsan, basına bir işaret ederim; orduyu, yargıyı, üniversiteyi, sendikaları harekete geçirir, sana yapacağımı yaparın diyor.

Biz bu oyunları bildiğimizden; çok yakın dostlarımın çocuğu olarak ona başkan olmamasını tavsiye ettim. Ben inanıyorum ki, dayısı ve babası da benim dediklerimi demiştir.

*

Ama; artık başkan seçilmiştir. Şimdi yapacağımız iş, herkesin yapacağı iş, onu kayıtsız şartsız desteklemektir. Abdullah Gül’ü sevsek de sevmesek de desteklemek zorundayız. Çünkü biz desteklemezsek o başkanlık yapamaz, bu da devletimizi yok eder. Zamanında ihtilâl yapan askerleri bile milletimiz destekledi. Neden destekledi? Onları sevdiği için değil, devletimiz zarar görmesin diye destekledi. Her seferinde de halk muzaffer çıktı.

Ordu çok yanlış yapmıştır. Ordu Abdullah Gül’ün arkasında olmalıdır. Artık başörtüsünü orduda resmi kıyafet hâline getirmelidir. Gül’ü desteklemesinden dolayı sermaye bin pişman olmalıdır.

Gül’ün orada yapabileceği bir şey yoktur. Ya parlamentoyu dinleyecek, ya da Amerikan sömürü sermayesini dinleyecek. Buna karar verecek olan da ordudur. Ordu alenen verdiği kararlara itaat ederse, o zaman Gül millî iradeye itaat eder ve millî hakimiyet devam eder. Yok, asker, ben karışmam, indirir, ‘senindir’ der de; Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan benzeri davranırsa, o zaman Gül’ün yapacağı iki şeyden birini yapmaktır; ya sömürü sermayesine itaat etmek ve ABD’nin oyuncağı olmak, ya da oradan kaçabilmektir. Ancak bunların hiçbirisi çözüm değildir.

Ordu itaat etmelidir. İktidar da artık YÖK gibi muhalifleri derhal bertaraf etmelidir. Atayan görevden alabilir kaidesini onlar koydu. Cumhurbaşkanı bunları derhal görevden almalıdır.

AK Parti’nin yeni hükümetini tebrik ediyorum.

Başkanı ne zaman tebrik edeceğim?

Askerler ziyaret eder ve ona itimatlarını sunarlarsa, işte o zaman tebrik edeceğim.

Yetmez; YÖK başkanı derhal görevden alınmalı, anayasa dışı zulme derhal son verilmelidir.

Ben başını açmayan kızlara acıdığım için bunları yazmıyorum. Çünkü;

-Başörtüsü yasağı anayasaya aykırıdır.

-Başörtüsü yasağı insan haklarına aykırıdır.

-Başörtüsü yasağı millî hakimiyetin yok edildiği bir uygulamadır.

-Nihayet, başörtüsü yasağı devletimizi yıkacak kadar vahim bir dinamittir.

YÖK başkanı Teziç’in azledilmesi ile sorun kendiliğinden kökünden çözülmüş olacaktır. Ama bunu askeri yanına aldıktan sonra yapacaktır. Asker de artık siperden çıksın ve milletin yanında boy göstersin. Başka türlü bu işlerin sonu gelmez. Aksine, Allah korusun ama, devletin sonunu getirir.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3476 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2671 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2643 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2161 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2538 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2557 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2291 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2179 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2190 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2600 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2487 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2347 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2303 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2444 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2445 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2408 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2451 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3054 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2683 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2680 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2759 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2964 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3152 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5496 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3560 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3089 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3878 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3726 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3886 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3845 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4126 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4638 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3026 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3127 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3982 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3858 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2867 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2957 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3968 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7743 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5625 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4186 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3586 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3727 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4749 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4469 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4758 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4679 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4834 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4559 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3411 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4489 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3637 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5187 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3864 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5163 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5031 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4949 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3551 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3490 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3702 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5166 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4218 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5440 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4099 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5285 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4430 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4438 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4582 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4779 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5324 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4126 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5272 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4537 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3856 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4393 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4601 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4132 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4109 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4095 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4549 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5662 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9839 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4661 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3711 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3859 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3359 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3391 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3757 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5717 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4253 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3454 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler