Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 431
BAKARA SÛRESİ 273-274.-AYETLER TEFSİRİ
27.10.2007
2112 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN 431

“BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/ AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi                             27 Ekim 2007                                           Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 433. SEMİNER

“HİÇ BİLENLERLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (Kur’an; Zümer Sûresi, 39/9)

“İLİM TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Hedefimiz; “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunmasıdır. S. KARAGÜLLE, Reşat EROL

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ

YENİ ANAYASAYA GEÇİŞ

YENİ ANAYASAYA GEÇİŞ KRİTERLERİ

***

BAKARA SÛRESİ TEFSİRİ - 93. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

لِلفُقَرَاءِ الَّذِينَ أُحْصِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ لَا يَسْتَطِيعُونَ ضَرْبًا فِي الْأَرْضِ يَحْسَبُهُمْ الْجَاهِلُ أَغْنِيَاءَ مِنْ التَّعَفُّفِ تَعْرِفُهُمْ بِسِيمَاهُمْ لَا يَسْأَلُونَ النَّاسَ إِلْحَافًا وَمَا تُنفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ بِهِ عَلِيمٌ(273) الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِرًّا وَعَلَانِيَةً فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ(274)

 

لِلفُقَرَاءِ (Li eLFuQaRAEı)  “Fakirler için”

Hayırdan fukaralar için neyi infak ederseniz o size iade edilir.

Yani buradaki “Lam” “Mâ Tunfikûn”a bağlanmıştır. Onun mef’ûlün lehi olmaktadır. Marifedir. Her fakire değil, belirlenmiş fakire verilecektir.

Fakir”i biz bucakta tanımlamıştık. Mal varlıkları vasat mal varlığının altında olan kimselerdir. Bunların belirlenmesi kendi beyanlarına bağlıdır. Orada sadece mal varlığını esas aldık. Miskini de tarif ederken geliri esas aldık, vasat gelirin yarısından az geliri olan fakire “miskin” dedik.

Burada hep gelirden söz ettik ama giderden söz etmedik. Oysa hesap edeceğimiz şey aynı zamanda giderdir. Fakirlere zekât dağıtırken çocukların sayısını esas alacak mıyız, yoksa on çocuklu fakir ile bir çocuklu fakire eşit mi vereceğiz? Fakirlere zekât verirken servetlerinin azlığına göre veriyoruz. O halde bunu bakmakla mükellef oldukları nüfusa göre bölüştürmüyoruz.

Bir fakire düşen pay ile kişi zengin oluyorsa ona hiç pay vermiyoruz. Zenginler sınıfına geçenlerden alıyoruz. Alacağımız zekât onu fakir hâle getiriyorsa ondan zekât almıyoruz. Böylece zekât almayan fakirler ve zekât vermeyen zenginler de vardır demektir. Burada yapmak istediğimiz servetlerde denkliği sağlamaktır.

Miskinler için durum böyle değildir. Miskinlere geçinme desteğini veriyoruz. Bakmakla yükümlü olduğu nüfus esas alınacaktır. Karısı zengin de olsa karısına kendisi bakmakla yükümlü olduğu için  onun payını da veriyoruz.

Bu izahlardan sonra burada dikkate alacağımız husus kişinin sadece geçimi değildir. Kişi ev yaptırıyor. Sonunda kiradan kurtulacaktır. Bizim tarifimize göre ne fakirdir, ne zengindir. Ama şimdi muhtaçtır. Yahut birisi evlenmektedir. Fakir ve yoksul değil ama  bu masraflar onu fakir yapacaktır. Yahut biri hastadır, tedavi masrafları  gerekiyor. Kendisi fakir veya yoksul değildir ama sonunda bu hastalık sebebiyle fakir olacaktır. Yahut biri okumaktadır, talebedir. Fakirlik veya yoksulluk payı yetmemektedir. Onlara zekât verilebilir mi?

İşte bu âyet onlara zekât verilebilir diyor.  Kişiler onlara zekât verir. Mahsup edebildikleri gibi zekâtlarının onlara verilmesini isteyebilir, gelirler listesine katabilirler.

Fakirler” burada marife olarak geldiğine göre bucak kararlarında kimlere verileceği belirtilmelidir. Listeye eklenmeleri istenebilir. Ama kişi orada belirtilmeyenlere zekât vermez. Mesela, doğum günü partisine yahut sünnet düğününe, değişik törenlere zekât verilemez. Ancak oranın yönetimi listeye almışsa verilebilir. Meselâ, dinî okullara verilip verilemeyeceğini bucak belirler. Tabii bale okulları için de durum böyledir.

الَّذِينَ أُحْصِرُوا (ElLaÜIyNa EuXÖıRUv)  “İhsar olunan kimseler.”

“Fukara” marife gelmiştir, belli fakirlere demektir. Müfret gelebilirdi, oysa hem cem/çoğul gelmiş hem de “ellezîne” ile tarif edilmiştir. Demek ki bunlar başkanları olan cemaattir. Resmen görev almışlardır. Yahut kendileri cemiyet kurarak iş yapmaktadırlar.

Örnek olarak Risale-i Nur şakirtleridir, Millî Görüş teşkilatıdır, diğer hizmet topluluklarıdır. Bunlar ortaklarına kazanç sağlama yerine topluluğa hizmet etmeyi amaçlamışlardır. 

Bunlara zekât verilebilir mi? Burada bizi ilgilendiren Akevler Kooperatifi’ne zekât verilebilir mi hususudur. Bunun fetvasını istihsal etmemiz için Akevler’in yapısını incelememiz gerekmektedir.

Akevler’in gayesi; “Çalışmada ve yaşamada birbirleri ile anlaşan kimseleri bir araya getirerek aralarında iktisadi ve içtimai dayanışmayı ve yardımlaşmayı sağlamaktır.” şeklindedir.

Kooperatif faaliyet gösterir ve ortaklara iş yapar. Toprak alırsa komisyon olarak % 10 alır. Bina yaparsa genel hizmet karşılığı % 5 alır. Ticari işletmelerde cirodan % 2.5 alır. Bunlar kooperatifin gelirleridir. Kooperatif ortaklardan aidat almaz. Ortaklara sadece hizmet verir, kâr dağıtmaz. Kooperatifin ayrıca bir de “kefalet hesabı” vardır. Tahsil edilemeyen alacaklar ile ödenemeyen borçlar o hesapta toplanır.

Kooperatifin gayesi İslâm uygarlığı ile Batı uygarlığını sentez ederek III. bin yıl uygarlığını barış yoluyla kurmaktır.

Biz Akevler’in zekât alıp cari giderlerinde harcamasını meşru görmüyoruz. Ama Akevler belli bir proje ortaya koyar, o projeye zekât alabilir ve onu orada harcar. Bu husus diğer bütün benzer kuruluşlar için de geçerlidir.

Biz ne yapmak istiyoruz?

a)      Her şeyden önce Kur’an’ın zamanın sorunlarını çözmesi için çağımızın ilimlerine dayanarak yorumlar yapıyoruz. İşte bu fona zekât verilebilir. Çalışan fakirler buradan desteklenebilir.

b)     Kur’an’ı doğru anlayabilmek için örnek uygulamalar yapıyoruz. Adil Düzen sitesini kurmak istiyoruz. Ahşap evler üretmek istiyoruz. İnşaat yapmak istiyoruz. Market çalıştırmak istiyoruz. Bu denemelerde zarar ediyoruz. Bu zararları zekâtın garimin (borçlular) faslından kapatabiliriz.

c)      Genel Hizmet Ortaklıklarını oluşturuyoruz. Mesela muhasebe ortaklığı kurmak istiyoruz. Muhasipler cirodan pay alacaklardır. Ne var ki şimdilik müşterilerimiz olmadığı için personel çalıştıramıyoruz. Yine de çalışmaları yapabilmek için direniyoruz. Zekâttan destek alınabilir.

d)     Bizim öncelikle internette yayın yapmamız gerekmektedir. Sonra dergi çıkaracağız. Sonra yayın organları oluşturacağız. Daha sonra kütüphaneler meydana getireceğiz. Bunların hepsine zekât verilebilir.

Hasr” kelimesi burada meçhul getirilmiş, if’al bâbından gelmiştir. Başkalarının hasretmesi gerekmez; eğer kişi kendisi bir işe hasretmiş ise iş onu ihsar etmiş olur. Dolayısıyla topluluğun işlerini yapanlar ihsar edilmiş olur. Onları zengin etmeyeceğiz ama muhtaç durumda da bırakmayacağız.

فِي سَبِيلِ اللَّهِ (FIy SaBIyLı elLAHı)  “Allah’ın yolunda.”

Sebil” ağ hâlindeki yoldur. İkili bağlantılar değil de çoklu bağlantılar demektir.

Allah’ın yolunda” Allah’ın yollarının ağında anlamındadır.

Allah” burada topluluk anlamındadır. “Sebil/yol” insanları birleştiren şeylerdir. O halde hayır birleştiricidir, ayırıcı değildir. Bölücülük ayırımcılıktır. Bölücülerle savaş Allah yolunda savaştır.

Umumi yol yapmak Allah yolunda çalışmaktır. İslâmiyet’e göre ulaşım parasızdır. Kara, deniz, hava ve demir yolları bedelsiz olarak taşıtlara açıktır. Hattâ bu yollarda seyreden araçların yakıtları da bedelsiz verilir. Bunun karşılığında kendilerinden istenen giderken yolcu taşımalarıdır. Minibüs beş yolcudan birini bedelsiz taşır. Nakliye aracı beş tondan birini bedelsiz taşır. Arabanın bakımı ve yakıtı kamuya aittir. Tren ve vapurlar ücretsiz araba ve yolcu taşırlar.

‘Devlet bunları nasıl karşılayacaktır?’ diyebilirsiniz.

Bunlar gelen vergilerden karşılanır. “Adil Düzen”de üretim o kadar bol ve bereketlidir ki, beşte veya onda birler bütün bunları fazlasıyla taşır. Bir örnek verelim. Bugünkü Türkiye’de gençler 25 yaşına kadar okuyorlar ve iş yapmıyorlar. 50 yaşından sonra emeklidirler. İnsanların 50 senelik çalışma ömürlerinin yarısı boş geçiyor. Oysa öğrenciler ve askerler de üretici hâle gelebilir. Yaşlılar da çalışabilir. Türkiye’de kadınlar da şartlar müsait olmadığı için çalışmıyorlar. Ayrıca işsizler vardır.

Çalışanlar da ya verimli çalışmıyorlar ya da yarım verimle çalışıyorlar. Bugün istihdam edilen emek yarı yarıya, hattâ üçte birdir. Bunlar çalıştırılır da bu emekler değerlendirilirse, millî hasıladaki artış üç değil beş-altı misli daha fazla olacaktır.

Aksini mi iddia ediyorlar? Akevler’e kredi versinler, bir bucak kuralım, iki-üç senede kredileri ödeyelim; ondan sonra görsünler bakalım biz nasıl çalışıyoruz.

Vakıflar kuruluyor ve uygarlık geliştikçe sebilullah denen müesseseler de gelişiyor.

Su yolları, gaz yolları, ısıtma, elektrik, haberleşme hepsi karşılıksızdır.

Okullar, mabetler, mağazalar, spor yerleri hep karşılıksızdır.

İşte bunların hepsi sebilullahtır.

Buralara kendilerini verip sermaye biriktiremeyenler Allah yolunda hasrolmuş kimselerdir.

Akevler’de zekât kabul etmedik ama ortaklar katıldılar, Allah rızası için ortak oldular. Akevler’in bereketi buradadır.

Kimileri Anayasa ekseriyeti ile iktidar oluyorlar ama yine de Akevler’den ve Akevler’in kırk yıllık bu tecrübesinden yararlanmayı düşünmüyorlar!!!

لَا يَسْتَطِيعُونَ (LAv YaSTaOIyGUvNa)  “İstitaa edemezler. Güçleri yetmez.”

“Allah yolunda hasr olmuşlardır, güçleri yetmez.”

Ebu Hanife döneminde birçok müçtehitler vardı. Devrin iktidarları ilmî gerçeklerden hoşlanmazlar. Âlimler de ikiye ayrılırlar; kimi iktidar yanlısı olur ve iktidarın hoşuna giden fetvalar verirler, kimi hakkın yanında olur ve gerçek ne ise sadece onu söylerler. İşte bunlardan iktidar yanlısı şakşakçı olanlar nimetlere boğulurlar. Gerçekleri söyleyenler ise dokuz köyden kovulurlar.

Akevler’dekilerden bahsetmeyeceğim. Çünkü o zaman biz bir şeyler istemiş gibi oluruz.

Günümüzün yakından tanıdığım iki büyük âlimi vardır; Sebahattin Zaim ve Hayrettin Karaman. Bunlar bilgilidirler ama cihad yapmazlar. Sadece söylerler, ondan sonra daha ileri gitmezler. Onun için ben onları da tam âlim saymıyorum. Ama bilgi ve danışman olarak kendilerinden her zaman yararlanılacak kimselerdir. R. Tayyip Erdoğan belediye başkanı iken bunlarla sıkı fıkı idi. Millî Görüşçülere de fazla yakın değillerdi. Ama başbakan olunca Tayyip bey bunları hatırlamadı bile. Bunun yerine İslâm karşıtı solcu profesörleri kendisine baş tacı yaptı.

İşte böylece gerçekten Allah yolunda olanların elleri ve ayakları bağlanmış gibidir. İzmir Akevler’in kırk milyon dolarlık arazisi gasp edilmiştir. Akevler’dekiler hep baskı görmüş ve işlerini kaybetmişlerdir. Akevler ortakları sıkıntılara girmişlerdir. Çünkü devlet onları ezmiştir.

İşte bunun gibi ezilen cemaatleri desteklemek mü’minlerin yaptığı hayırdır. Emredilmiyor ama hayır olarak da bunlar adlandırılıyor.

Yazı değiştirilmiş...

Medreseler kapanmış…

Tarikatlar yasaklanmış...

Cuma günleri iş saatleri hâline getirilmiş...

Bunların hepsi halkı İslâmiyet’ten uzaklaştırmak için yapılmıştır.

Ama Türk Milleti ne yapmış?

Bu âyetin tavsiyesine uyarak bunları desteklemiş. Hayırsever halkımızın destekleri sayesinde bunlar bugün güçlü kuruluşlar hâlindedirler.

ضَرْبًا فِي الْأَرْضِ (WaRBan FIy eLEaRWı)  “Arzda darbetmeye güçleri yetmez.”

Arzda darbetmek suretiyle dolaşıp kazanmaya ve geçinmeye güçleri yetmez.

Bu sûre Medine’de nâzil olmuştur. Medineliler tarımla, Mekkeliler ticaretle geçinirlerdi.

Günümüzde tarım yapanlar da artık yeryüzünde dolaşarak iş yapmaktadırlar. Hele çağımızda insanlar diyar diyar dolaşmakta, geçimlerini temin etmek son derece zor olmaktadır. Kimilerinin kazanç temin etmek için ne vasıtaları ne de maddî imkanları vardır.

Hele çağımızda kazanç artık meşruluğunu tamamen kaybetmiştir.

a) Hile yapmadan iş yapamıyorsunuz, b) yalan söylemeden iş yapamıyorsunuz, c) rüşvet vermeden iş yapamıyorsunuz, d) vergi kaçırmadan iş yapamıyorsunuz.

Zengin olanların hepsi devlete sırtlarını dayayarak zengin olmuşlardır. Bunlar yetmiyormuş gibi; ayrıca eğer yöneticilerin zulüm mekanizmasına uymuyorsan zulmün çarkında ezilir gidersin.

İzmir Akevler Kredi ve Yardımlaşma Kooperatifi’nin 40 milyon YTL’lik tapulu yeri karşılıksız orman arazisidir diye alınmıştır... Çelik döküm fabrikamız çalıştırılmamıştır... 3000 konutluk inşatta faaliyet yapılamamıştır... İstanbul’daki 40 dönümlük yer ruhsat beklemektedir...

İşte bu imkanlardan mahrum edilmiş olarak kooperatif ortaklarımız sıkıntı içindedirler.

Bu yalnız Akevler’e karşı işlenmiş bir olay değildir. Bütün meşru yaşayanların başlarından gelip geçen olaylardır. 1950’lerden önce bütün vatandaşlar çok sıkıntı içinde idi. 1950’de Demokrat Parti iktidara gelince ülkede bolluk ve zenginlik başladı. O zamanın yöneticileri ‘Benim memurum işini bilir!’ diyorlardı. Memurlara az maaş verip aç bırakıyor, onları rüşvete zorluyorlardı. Maksatları rüşvet mekanizmasına bulaşmayan dindar insanları daha çok aç bırakmak olmuştur.

1960’dan sonra Özal ve Demirel grubu yolsuzluğu meşrulaştırdılar.

Millî Görüşçüler de faizi meşrulaştırdılar. AK Partililer zinayı meşrulaştırdılar...

Sonuç olarak inanmış kimseler de bu düzende zengin olmaya başlamışlardır.

Ama hâlâ bu işleri yapmayan veya yapmamakta olan insanlar vardır. İşte bu âyet bunların desteklemesi gerektiğini belirtmektedir. Bu şartlar altında iş yapanlar meşru yolu terk etmek zorundadırlar. Artık şeriata göre yaşama imkanı yoktur.

İnanmış insanlardan istediğimiz şudur: Böyle hak için çırpınan, helâli helâl haramı haram bilen insanları bulup onlara yardım etmeli ve desteklemelisiniz. Çünkü bunlar henüz kökleri kurumamış bitkiler gibidir. Yarın bahar olunca yeşereceklerdir. Eğer bu kökleri de çürütürseniz, yarın bahar gelince toprak yine kapkara kalır, bir daha yeşilliği göremezsiniz…  

يَحْسَبُهُمْ الْجَاهِلُ أَغْنِيَاءَ (YaXSaBuHuMu eLCAHiLu EaĞNıYAEa) 

“Cahil onlar egniya zanneder.”

Cahil marife, egniyâ nekre gelmiştir. İsmi cinstir. Cahil olan kimse onları egniya zanneder. Çünkü onlar taaffuf eder, yoksulluklarını göstermezler. Kimseden şikâyetleri yoktur.

Mü’min odur ki bunları keşfeder ve onları destekler.

Onları nasıl destekleyeceksiniz? Onların vasıfları nelerdir?

a)      Onlar her şeyden önce karşılıksız bir şey istemezler. Bir şeyler yapmak isterler ama zarar ederler. Siz bu zarara seve seve katılınca onlara yardım etmiş olursunuz. Akevler’in yaptığı budur. Akevler zarar etmedi ama ettirildi. Yine de varlıkları resmen duruyor. “Adil Düzen” gelince hepsinin hakları bol bol verilecektir.

b)     İkincisi ise bunlar kesinlikle israf yapmazlar, en az imkanlarla geçinirler. Bunlar ellerindeki emaneti kuruşu kurşuna harcarlar.

c)      Onların zenginlikte gözleri yoktur. Onların makamda gözleri yoktur. Onlar şöhret peşinde de değildirler. Onların dertleri boğazlarına haramların girmemesidir.

d)     Onlar yokluktan şikayetçi değildirler. Onlar Allah’ın kendilerini haram kazançlardan koruması nedeniyle şükretmektedirler.

Tekrar etmek isterim ki, herkes böyle olursa o zaman bunları destekleyecek kimseler kalmaz.

O halde iki yoldan birini tutacağız.

Birinci yol; haramdan uzak duracak ve yoksul olacağız. Nefsimizle cihad ederek helâlin ve haramın unutulduğu bu dünyaya kapılmayacağız.

İkinci yol ise; helâl ve haram demeden kazanacağız ama kazancımızı onlara destek için harcayacağız. İşte bunu yapanlar da cihatlarını yapmış olacaklardır.

Hattâ Kur’an onlara hitap etmektedir. Yani asıl olan zaruretler içinde haramları helâl görüp yaşamaktır.

Biraz önce Millî Görüşçüler faizi meşrulaştırdılar, AK Partililer de zinayı meşrulaştırdılar dedim ama; haksızlık ettim, düzelteyim. Onlar kendileri faiz alıp yemediler. Onlar kendileri zina yapmadılar. Onlar bu kötü şartlar içinde iffetlerini korudular ve faize bulaşmadılar. Ama ekonominin zarureti olarak herkes faizin içindedir.

Henüz üniversite talebesi idim. Yalova’nın Teşvikiye Köyü’nde bulunuyordum. Odun alıp satan mü’min bir tüccar vardı. Bana fetva sordu.

“Şimdi ben burada odun alıp satıyorum. İstanbul’daki fiyat çeki 70 lira ama ben burada 50’ye alıyorum. 30 lirayı da vergi verirsem nakliye parası bile kalmıyor. 10 lira rüşvet veriyorum, 10 liraya da naklediyorum, 5 lirayı da vergi veriyorum, bana 5 lira kalıyor. Ben bu işleri bırakabilirim. Hacca gidiyorum, artık haram işlemek istemiyorum. Ne var ki bundan sonra rakiplerim halktan 50 liraya alacaklar ve yine aynı rüşvet devam edecektir. Bu durumda ne yapayım?” diye sordu.

O zaman verdiğim fetva vardı.

“Devam edeceksin ama artık kazancını rüşveti önlemek için harcayacaksın.”

O zamanki fetvam hâlâ geçerlidir.

Siz de zamana uyacaksınız ama aynı zamanda bu “zalim düzen”i değiştirmek için çalışmalısınız. Bu da “Adil Düzen”i desteklemenizle mümkündür.

Her şeyin istismarı vardır. Doğu Almanya’nın adı ‘Demokratik Almanya’ idi. Şimdiki bazı Müslümanlar evvab namazı kılmayı adil düzen olarak görmektedirler.

“Adil Düzen” rüşvetsiz, hilesiz, yalansız, vergi kaçırmayan düzendir. “Adil Düzen” topluluğun mallarını yağmalamayan düzendir. O düzenin gelmesi için çalışmalıyız.

Biz kimseye şimdi bunlardan kaçının demiyoruz ama herkese gece gündüz bu düzenin yerine “Adil Düzen”in gelmesi için çalışın diyoruz. Siz zamana uyun ve kazanın ama Adil Düzen Çalışanlarını da zamanı değiştirmeleri için destekleyin. Millî Görüşçülerin ve Nur şakirtlerinin zamanı değiştirme çabaları yoktur, çünkü onlar zamana uyarak zengin oldular, zamana uyarak iktidar oldular; bu arada kendileri değiştiler. Değişme ancak iffetlerinden dolayı yoksul kalan Adil Düzen Çalışanları tarafından yapılabilecektir. “Adil Düzen” geldiği zaman bunlar yine Allah yolunda çalışacakları için yine zengin olamayacaklar ama ezilmeyecekler; iktidar tarafından ezilmeyecek, destekleneceklerdir. 

Şimdi “Adil Düzen” ile “zalim düzen” arasındaki farkı ortaya koyabiliriz. “Adil Düzen”de fasıklar ezilir, iffetliler desteklenir. “Zalim düzen”de iktidarlar hortumcuların borçlarını kapatır, İzmir Akevler’in Yaylabelen’deki arazisine el koyar ve orası gasp edenlerin elinde kalır.

مِنْ التَّعَفُّفِ (MiNa elTaGafFuFi)  “Taaffuftan dolayı”

Taaffuftan dolayı yeryüzünde dolaşıp kazanma imkânı bulamazlar. Yani yeryüzünde dolaşmaları ve Allah yolunda harcadıkları zamanları olmamasından ziyade, meşru kazanç elde edemeyeceklerinden iş yapmak istemezler.

Akevler bu amaçla kurulmuştur. Serbest iş veya kamu işinde helâl lokma elde edilemeyeceğini görünce, bununla cihat yapmak üzere kuruldu.

Akevler Çalışanlarına şunu hatırlatmak isterim ki; bu cihadı bırakır da siz de Nur Cemaatinin ve Millî Görüşçülerin yaptıkları gibi yaparsanız irtidat etmiş olursunuz. O zaman helâkinizi bekleyin.

Sizin göreviniz, onların yaptığını yapmayıp; rüşvetsiz, hilesiz, yalansız, faizsiz, vergi kaçırmadan işler yapmaktır. Enflasyondan doğan bir vergi varsa onu kaçırabilirsiniz. Çünkü mevzuatımız gerçek kazancı vergilendirmektedir. Kalanı mevzuatın çarpık yorumudur. Siz doğrusunu yorumlayacaksınız. Siz yönetici olarak yalan söylemeyeceksiniz. Ortaklar mevcut düzende çalışacaklar.

Taaffuf” nedir? “Afafa” kelimesi “afv” kelimesine akrabadır. “Kefera” üstünü örtmek, “afava” silmek demektir, yani sicilini de bırakmamak demektir. Serbest bırakmak anlamında kullanılmaktadır. “İffetli olmak” demek, haramlardan kaçınmak, yukarıda saydıklarımızdan uzak durmak demektir.

Âhirete yükle gitmeyelim diye birçok işlerden kaçınırlar. Burada taaffuflarından dolayı iş yapamazlar dendiğinden, baştan beri verdiğimiz mânâyı açıkça teyit etmektedir. Yani kazançlarının olmaması çalışacak vakitlerinin olmamasından ziyade; helal kazanç elde edemeyecekleri için durumları budur.

تَعْرِفُهُمْ بِسِيمَاهُمْ (TaGRiFuHUM Bi SIyMAvHuM)  “Sen onları simaları ile tanırsın.”

Sen tanırsın” diyor, “siz tanırsınız” demiyor.

Burada cemaat başkanlarına düşen önemli bir görev vardır. İtiraf ediyorum ki ben bunu Akevler’de başaramadım. Bu da şudur. Simaları ile tanıyacaksınız ve gelen yardımları onlara katacaksınız. Siz bunu layıkıyla yapabilirseniz, sizin geliriniz artar, diğer taraftan da cemaatiniz artar. Bugün mevcut olan tarikatlar ve diğer cemaatler bunu başarmışlar, bundan dolayı büyümüşlerdir.

Biz Akevler olarak bunu niye başaramadık?

Biz de destek gördük. Ancak biz insanlara iş karşılığı vermeye çalıştık. Onların simalarına bakmadık. Bu hususta takdir yetkisini kullanmadık. Allah öyle istemiş.

Akevler İstanbul Yenibosna yöneticilerinin bu hususta düşünmeleri gerekir. Benden benim yapamayacağım işi istememelidirler. Ama taaffuftan dolayı arzda darbetmeye muktedir olamayan kimseleri korumalıdırlar. Gerekli desteği çevreden istemeli ve onlara vermelidirler.   

Ben bu konuda şöyle düşünüyorum: Beşer bin lirayı toplayalım ve ortak iki ev alalım. Birine erkekler gelip kalsın, diğerine de kadınlar gelip kalsınlar. Yenibosna’daki çalışmalara katılamayanlar için burası misafirhane olsun. Evler para verenlerin olsun. İstedikleri zaman geri alabilirler.

İşte İstanbul’un sorumlularına bunu tesis etme görevi düşmektedir.

Bunu kimler yapacaktır?

Bunu derslere gelemeyen ama bizi destekleyen kardeşlerimizden istiyoruz. Bize iki daire satın alsınlar, Adil Düzen Çalışanları burada misafir edilsinler. Güçleri olanlar kiraya da katılsınlar. Onunla orada çalışanlara ortak yemek çıkabilir.

لَا يَسْأَلُونَ النَّاسَ إِلْحَافًا (Lav YaSEaLUvNa elNASa EıLXAFan) 

“İlhafen nâstan istemezler.”

İlhaf” örtü demektir. “İlhaf etmek” ağa düşürmek demektir. Kişileri baskı altına alarak onlardan bir şeyler istemek demektir.

Cemaatler bunu yapmakta; insanları utandırarak, usandırarak, bıktırarak onlardan birşeyler koparmaktadırlar. Bunları yaparken kendileri için yapmadıkları, hayır için yaptıklarından dolayı nâsa belki de meşru sayılmaktadır. Ama Adil Düzen Çalışanları bundan men edilmişlerdir. Kimseyi zorlamayı, utandırmayı, baskı altına almayı denememelidirler. Yapanlar gönül rızası ile kendileri isteyerek bunu yapmaktadırlar.

Bizim Akevler’de takip ettiğimiz usul şudur. Akevler onları desteklemeli, kazandırmalı, sonra onlardan almalıdır. İnşaat ve arsalarda bunu başardık, payımızı aldık ama başka hiçbir işte başaramadık. Asıl sorun her işte bunu yapmaktır. Yenibosna’daki çalışmalar bunu hedeflemektedir.

Önce muhasebemizi kurmak zorundayız. Bu husustaki çalışmalarımız devam etmektedir. Ne kadar zor bir iş yaptığımızı başardığımız zaman anlayacaksınız.

Biz de şimdi problemleri çözdükçe ümitleniyoruz...

Bu muhasebe sorunu 1967’den beri üzerinde durduğumuz bir sorundur. Başarıya doğru adım adım ilerliyoruz. Zorluklar nerelerden doğuyor?

a)      Önce, Adil Düzene göre bir muhasebe programı yoktur. Bizden başka kimsenin yapması çevremizde mümkün değildir. Çünkü iyi fıkıh ve bilgisayar programını bilmek gerekir.

b)     İkinci olarak, bu programda çalışacak elemanları yetiştirme ve onları çalıştırma meselesi vardır. Bunları baştan nasıl finanse edeceğiz? Zorluk oradadır.

c)      Bundan sonrası daha zordur. Kimse muhasebesinin açık olarak tutulmasını istemez; istese bile alışmadıkları için aldıklarını ve verdiklerini yazmayacaklar, sistem çalışmayacaktır. Halkı da bu hususta eğitmek gerekecektir.

d)     Bu muhasebede her şey kaydedilecektir. Hile yapılmayacak, vergi kaçırılamayacaktır. Oysa bugün hilesiz ve vergi kaçırmadan iş olmamaktadır. Biz bunu başarmalıyız.

Adil Düzen Çalışanları nâstan istemeyecekler. Her zenginden değil, sadece Allah rızası için vereceklerine inandıkları kimselerden yardım almalıdırlar. Bunun için de sistemler geliştirmelidirler.

وَمَا تُنفِقُوا مِنْ خَيْرٍ (Va MAv TuNFıQUv MiN PaYRın)  

“Hayırdan ne infak ederseniz.”

Hayırdan infak” bu âyetlerde üçüncü defa geçmektedir. Hayırdan ne infak ederseniz kendiniz içindir. Hayırdan ne infak ederseniz o size ifa olunur denmiştir.

Hayır” burada nekredir. Her türlü hayırdan infak edilecektir. O zaman “min” tebyin-i cins içindir. Az veya çok neyi infak ederseniz mânâsı çıkar. O da teb’iz içindir. “Hayır” burada nekre geldiğine göre verilecek şey belli değildir. Oysa “huz min emvalihim sadaka” denmektedir, yani zekât marifedir. Bu zekâttan farklıdır.

Halk bunu kendi takdirleri ile hayır müesseselerine verecektir. Bu aynı zamanda yönetimin kontrol edilmesidir: Kişi ‘sen doğru işlerde harcamıyorsun, sana güvenmiyorum, ben bunu istediğim hayır müessesesine vereceğim’ diyor. Böylece hayırda da rekabet ve denetim sağlanmış oluyor.

فَإِنَّ اللَّهَ بِهِ عَلِيمٌ(273)  (Fa EinNA elLAHa BiHi GaLIyMun)  

“Allah onu ilmetmektedir.”

Alîm” burada nekre gelmiştir. Yani topluluk bilmektedir.

Adil Düzen Çalışanları muhasebe kurmalı, ondan sonra bütün hayırları kuruşu kuruşuna yazmalı; gelirleri ve giderleri yazmalıdırlar. Sonunda “Adil Düzen” iktidar olduğu zaman katkı yapanların katkıları bilinmelidir. Hattâ talep edilmeden katkıda bulunmayanlar da kayda geçmelidir.

Buna, bu kayıtlara iki sebeple ihtiyaç vardır. Birincisi; şimdi katkıda bulunmayıp karşı olanlar yarın en ön safta yer alır, asıl çalışanları kenara iterler. Sizin iktidarda iken bu hatalara düşmemeniz için kayıtlarınız şimdiden sağlam olmalıdır. İkinci olarak; yine bunları kaydetmezseniz, tebliğ onlara ulaşıyor mu ulaşmıyor mu, bunu bilip kontrol edebileceksiniz. Katkıda bulunmayanlar belki de tebliğ onlara ulaşmadığı için böyle yapmakta ve katkıda bulunmamaktadır.

Buradaki “alîm”in nekreliğinden anlıyoruz ki, bizim her şeyimizi kaydetmemiz gerekir. Hayırda katkı yapanlar da takip etmeli, hayırlarının nerelerde harcandığını sormalıdırlar. Her şey hesaba geçmelidir. Sorumluğu yönetim kuruluna yüklemek sıkıntılara sebebiyet vermektedir. Hiçbir şey almadan çilesini çekenler bir de itham edilince yönetimi bırakmakta ve yerlerine hortumcular gelmektedir. Bunun için iftiralar bile olabilir. Bundan dolayı yakından takip etmelisiniz.  

***

الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ (elLaÜIyNa YuNFıQUvNa EaMVAvLaHuM)  

“Mallarını infak edenler.”

Ellezîne” burada ism-i mevsuldür ama vasl etmemektedir, ism-i fail yerindedir, mübtedadır;  “el-münfikûne” anlamındadır. İsmi mevsul ile gelmeyip nekire ismi mef’ul sigası ile gelseydi hem fail nekire olurdu, hem de fiil (mastar) nekire olurdu. “Yu’ceru münfikûne emvalehum” denebilirdi. Mallarını infak edenler me’cur olurlar denir demek olur.  “Yu’ceru el-münfikûn” denebilir. O zaman infak edenler marife olur, infak fiili nekre olur.” Men yunfikûne emvalehum” dense, o zaman infak edenler nekre olur, infak fiili nekre olur. “Ellezîne yunfikûne emvalehum”de ise hem infak edenler marifedir, hem de infak marifedir.

O halde burada şunları öğreniyoruz.

a)      Herkesin infakı kabul edilmeyecek, sadece Allah rızası için yapılan infak kabul edilecektir. Yani verenler buradan kazanç beklememelidirler. Ama yönetim hesap vermeli, kazandırmaya çalışmalıdır.

b)     İnfak şekli de bellidir. Kurallar konmalı, kurallara göre infak yapılmalıdır. Biz bunun için şöyle kurallar koyabiliriz. Herkes gelirinin bir yüzdesini Adil Düzen hesabına yatıracaktır. Bunu kimlerden isteyeceğiz? Zenginlerden isteyeceğiz, ‘ben zenginim’ diyenden isteyeceğiz.

c)      Burada “min emvalihim” denmemiş, “emvalehum” denmiştir. O halde infak bütün malların infakı demektir. Bunun için “Ve” harfi getirilmemiştir. İnfakta kemali infisal vardır.

d)     Buradaki infak mallardan infaktır, hayırdan infak değildir. Yani kiraya vermekten bahsedilmiyor, emekten bahsedilmiyor; harcanan  mallardan bahsediliyor.

Buradaki önemli husus malları âtıl tutmamaktır. Mallar mutlaka hareketli halde tutulmalıdır.

Malların hareketliliği için neler yapılabilir?

a)      Mallar günlük geçim harcamaları için harcanır. İsraf  yapılmaz ama cimrilik de yapılmaz.

b)     Yatırım yapılır; gelecekte daha çok kazanmak ve daha çok insanın yaşamasına imkan vermek için yatırım yapılır. Evlenmek de yatırımdır.

c)      Karzı hasen olarak bankaya yatırırsınız veya komşunuza iare edersiniz.  

d)     Başkalarına tasadduk edersiniz.

Bunların hepsi infaktır. Malları stok edip durdurmak haramdır. Arsanız varsa ya satmalısınız, ya da bir müteahhide ortak olarak vermelisiniz. Boş durdurmamanız gerekir.  

Bu âyet faizsiz bankanın temel muharrikidir. Yalnız para bankaları değil, mal bankaları da kurulmalıdır. Bunlar ortak ambarlardır. Şimdi ihtiyacınız olmayan bir malı oraya verirsiniz, sonra gerektiğinde geri alırsınız.

Çok önemli bir şey de; kullanılmış malların yok pahasına heder edilmemesi gerekir.

Biraz eskimişleri atıyoruz. Atmakla kalmıyor, ayrıca bir de çevre kirliliği oluşturuyoruz. Başkasının  kullandığı malı kullanmıyoruz. Oysa başkasının içtiğinden içmek sünnet olduğu gibi başkasının  giydiğini giymek de sünnettir. Tarikatta bu ‘hırkasını giyme’ şeklinde uygulanmaktadır. Hazreti Peygamber Veysel Karani’ye hırkasını giydirmiştir.  

Bugün kullanılmış mallar atılmakta ve heder edilmektedir.

İnsanlar gece gündüz çalıştırılmaktadır. Bir evin kirası 600 lira, bir işçinin Yenibosna’daki ücreti 400 lira! Böyle düzen olur mu? Bir insanın kıymeti bir ev kadar bile değildir, üçte iki ev etmektedir. Bu düzen değişecek ve düzelecektir.  

بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ (Bi elLaYLı Va elNaHaRı)  “Gece ve gündüzde”

“Leyl ve nehar” burada cins için gelmiştir. Gece gündüz harcama yaparlar deniyor.

Leyl ve nehar”ı madde ve enerji şeklinde anlamamız daha uygundur.

Önce nehar gelmesi gerekirdi. Çünkü aslolan gündüz yapılan çalışmadır. Nehar eğer enerjiyi temsil ediyorsa o zaman onun ikinci gelmesi uygundur. Leylden maksat mallardır. Harcarsanız tekrar geri döner. Enerji ise harcanır ve bir daha geri dönmez. Bununla beraber ilk insanlar için enerji ikinci derecede rol oynardı. Şimdi ise enerji hayatın her sahasına girmiş ve her geçen gün daha çok etki etmeye başlamıştır. Zaman ilerledikçe insanlar enerjiye besin kadar muhtaç olacaklardır. Nasıl besinsiz yaşayamıyorsak, yarın elektriksiz de yaşayamayacağız.

Adil Düzen sitesinde sağlayacağımız en önemli teknik, kaliteli elektriğin hiçbir suretle kesilmemesidir. Önce ‘kaliteli elektrik’ demek, gerilimi ve frekansı değişmeyen elektrik demektir. Gerilim ayarlamaları mevzii olarak yapılabilmektedir. Oysa frekans ise ancak tüm dünya şebekeleri ile birlikte olursak garantilenmiş olur. Az değişir ama değişmesini önleyemezsiniz. En çıkar yol doğru akım makinelerini kullanmaktır. Onun da başka zorlukları vardır…

Leyl ve nehar” demek, durmadan demektir. Yani her an toplulukta çark dönmelidir.

Burada “ellezîne” gelmiştir. Birinin çalışması yerine ekip çalışması demektir. Öyle mekanizmalar oluşmalıdır ki, hayat gece gündüz devam etmelidir. Gece elektriği kesmezsiniz, araçları durdurmazsınız. Artık vardiyeli iş yapma zorunluluğu vardır.

Burada “Ve” harfi getirilmiştir. Yani bir insanın vardiyeli işi olacaktır. Normal işleri olacaktır. Vardiyeli işler nöbetleşe yapılacaktır. Ücret alınacak ama vardiyeli yapılacaktır. Vardiyeli işlere katılmayanlar bedel öderler. Hep cizyeye kıyas yapılacaktır.

Harfi tarifle gelmiş olması bize bu hususta düzenlemelerin yapılması gerektiğini ifade eder.

سِرًّا وَعَلَانِيَةً (SirRan Va GaLAniYaTan) 

“Sirren ve alaniyeten. Kapalı ve açık.”

“Cehr ve hafi” sesler için kullanılır. “Sır ve aleni” ise görme ile ilgilidir. Serir, sedir demektir. Altına ufak tefek şeyler konup saklanır.

Sır” demek, saklamak ve gizlemek demektir.

Aleni” kelimesi de alâ kelimesine akrabadır, yüksek yer demektir. Aleni demek, ortaya çıkmış görünür durumda olmak demektir.

Bugün ticari sır vardır. Biz bunu hoş karşılamıyorduk. Ancak Kur’an burada açıkça ticari sırlara izin vermektedir. Görüşümüz hatalı imiş. İnfakı sırren ve alenen yapabiliriz. Aleni yaptığınız işlerde başkalarının ilgisini çeker ve herkes boş yere meşgul olmuş olur. Nasıl insanın bedenini örtmesi gerekiyor, hattâ vacipse; işler de kısmen kapalı yapılacak, kısmen açık yapılacaktır. Alış ve satışlar açık, imalat ise kapalı yapılacaktır.

Burada bahsedilen sır ve aleniyet kişilerin sır ve aleniyeti değil, işletmenin sır ve aleniyetidir. Herkesin muhasebesi ancak muhasibe ait olacaktır. Bir kimsenin hesabı çağrıldığında kendi hesabını ancak kendisi ve muhasibi görmelidir. Bunu sağlamak için bugün olduğu gibi tüm dünyaya açık bir internet olmayacaktır. Bir semtte bulunan bilgisayarlar birbirine bağlanacaktır. Oradaki bilgileri başka bilgisayarlar alamayacaktır. İkinci ağa ise sadece ilde girilebilecektir. Bir ülke içinde girilebilecektir.

Bir defa uluslararası ağ oluşacaktır. Uluslararası ağda yalnız Arapça ve Latince dilleriyle haberleşme olacaktır. Bunların uydudan çalınmaması için kablo ağıyla bağlanmaları gerekmektedir. Bucak içinde özel frekansla telsiz bağlantıları kurulur.

Kur’an “tecessüs etmeyin” diyor, burada da “sır ve aleni” kelimelerini kullanıyor. O zaman sırdaşlık müessesesi çalışmalıdır. Hakem kararı ile de olsa kimsenin sırlarına vâkıf olunmamalıdır. “Adil Düzen Anayasası”nı bu varsayıma göre yeniden gözden geçirmek gerekmektedir.

فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ (FaLaHuM EaCRuHuM GıNDa RabBiHiM) 

“Rablerinin indinde olan ecirleri onlarındır.”

Buradaki “Fa” harfi “Ellezîne Yunfikûne Emvâlehum”un haberine gelmiştir. Mübteda “ellezîne” ile başlarsa şart cümlesi olabilir ve “Fa” gelir. “Ellezî Darabenî Fa Hüve Maktulün” derseniz, kim beni dövmüşse o öldürülecektir denmiş olur. Burada da kim infak ediyorsa onlara ücret vardır denmiş oluyor.

Lehum Ecruhum” ücretleri kendilerinindir denmiş olur. Yani ücretleri başkalarına verilmez, kendilerine verilir. Yahut ücretlerini kendileri kazanmışlardır. “Ecruhum” mübteda, “lehum” haber olur. Haber mübtedan önce gelmiş olur.

Ecr” tekildir. Çok olan infak edenler bir ücreti istihkak ediyorlar; ortak ücreti istihkak ediyorlar. Buradaki bu durum da “işçilik sistemi” yerine “ortaklık sistemi”ni ortaya koyuyor. Birlikte çalışacaklar ama elde ettikleri ücret ortaktır. Sonra kendi aralarında bölüşecekler, hattâ bir kısmını ortak işlerde harcayacaklardır. Ücret bunun için tekil gelmiştir.

Bir işletmede dört çeşit girdi vardır: Bir pay tesislerin kirasıdır. Bir pay genel hizmet karşılığı kamu payıdır. Bir pay ham madde payıdır. Bir pay da işçilik ücretidir.

 Burada önemli bir ifade vardır. Yukarıda “mallarını infak ederler” deniyor, sonra da “ücretleri” deniyor; yani “malların bedelleri” denmiyor, “ücretleri” deniyor. Yani mallarını satıp semenlerini almıyorlar, mallarının karşılığını almıyorlar, ücretlerini alıyorlar. Ham maddeyi verenler karşılığında mamul madde alıyorlar, bu aldıkları semen değil ücrettir. Yani emek verenler neyi istihkak ediyorlarsa, ham madde verenler de onu istihkak ediyor demektir. 

Burada şu sonuçlara varıyoruz: Dört girdinin istihkakı aynıdır. Hepsi ücret alanlar gibi karşılık  alıyorlar. Peki, sorumlu kimdir, sorumlular kimden alacaklı oluyorlar?

İşletmeden alacaklı oluyorlar, yani işletmenin kurucularından alacaklı oluyorlar.

Onlar işletme sermayesine sahip değildirler, onlar bina sahibi değildirler, onlar emek sahibi değildirler, onlar genel hizmet yapmıyorlar. Bunlar kuruculardır. Bu kuruculara kamu kefildir, dayanışma ortaklığı kefildir, taşınmazlar kefildir. İşletmenin kurucuları onlardır. İşte herkes onlara karşı sorumludur. Buna bugün “müteşebbis” denmektedir.

Bu âyette bugün ikinci noktada içtihadımızı değiştirme durumunda kalıyoruz; bu da dört girdinin yanında bir de beşinci olarak “müteşebbis” vardır.

Erbakan’la ihtilafımızda Erbakan haklı çıkmaktadır, yani demek ki “müteşebbis” de varmış.  

Yeni içtihatlarımıza göre;

-Ticarî işletmelerde gizlilik vardır.

-Bir de beşinci girdi “müteşebbis” vardır.

O halde müteşebbis kimdir?

a)      Müteşebbisten önce dayanışma ortaklığı vardır, ona müteşebbis olma yetkisini vermiştir. İşletmede başarısızlık olursa dayanışma ortaklığı sorumludur.

b)     Müteşebbisler işletmeyi teminata alacak taşınmazlara sahiptirler. Bunlar kendilerinin olabilir veya birileri ile anlaşır ve onları ortak ederler; müteşebbislikte ortak ederler. Bir taşınmaz yalnız değeri kadar işletmeye konabilir. Dolayısıyla ülkedeki bütün işletmeler sınırlanmış bulunmaktadır.

c)      İşletme sözleşmesini yapacaklar ve işletme taahhüdünde bulunacaklar, bir işetme senedi ortaya koyacaklar, yani yazılı belge hâline getireceklerdir.  

d)     Nihayet, tesis sahiplerini bulacak ve ortak edeceklerdir; emek sahiplerini bulup ortak edeceklerdir; tüccar ortakları bulup ortak edeceklerdir; genel hizmet sorumlusunu bulup ortak edeceklerdir. Bunlardan biri ortadan kalktığı zaman yerine birisini bulup koyacaklardır.

Ben şimdiye kadar bunu emek sorumlusuna yaptırıyordum. Ancak burada “ecr” kelimesinin müfret gelmesi ve infak edenlerin de semen değil de ücret almaları bizi bu istidlâle götürmektedir.

Demek ki müteşebbis olacaktır. Müteşebbisin sadece kredisi olacaktır. Tüm sorumlulardan sonra müteşebbis sorumlu olacaktır. O da cirodan bir pay alacaktır. Bu müteşebbislerin tekelleşmeleri ancak tüm taşınmazların bunların olması ile mümkündür; bunun olması da mümkün değildir. Çünkü inşaat kredisi işçiye verilmekte, dolayısıyla yapılar halkın olmaktadır.  

İnde Rabbihim” denmiştir. Bu âyette başka bir çözüme daha gitmiş oluyoruz, o da “Rablerinin indindedir” denmektedir. Bunun mânâsı nedir? Kâinatı var eden Allah’ın indindedir” denmiyor, “Rablerinin indindedir” deniyor. “Allah” devleti temsil ediyor. “Rab” neyi temsil ediyor?

Bunun için bir varsayım ortaya koyabiliriz. Şimdi biz bu varsayıma göre “dayanışma ortaklıklarının yanındadır” denmiş olur diyebiliriz. Eğitim görevi dayanışma ortaklıklarına aittir. Öyleyse âlemlerin Rabbi olan Allah’ın yeryüzündeki rab sıfatının tecellisi dayanışma ortaklıklarıdır.

Bu varsayımı şimdi ortaya koyuyoruz. Doğruluğunu tahkik etmek size ait olacaktır. Kur’an’ı baştan sonuna kadar okuyup “Rabb”e bu mânâ verildiği zaman ne sonuçlar çıkacağını denetleyeceksiniz. Eğer uygun ise bu varsayım doğru olacak, değilse bu varsayım yanlış olacaktır.

Bu çalışmalardan maksat sizlere sonuçları sunmak değil, usûlü anlatmak, içtihada doğru götürmektir. Bu sebepledir ki sadece varsayımlar için de örnek vermiş oluyorum.

وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ  (Va Lav PaVFun GaLaYHiM)  “Onlara havf yoktur.”

Havf” nekredir, ötreli gelmiştir. Bu hususta korku yoktur demektir. Yoksa hiçbir hususta korku yoktur denmiş olmamaktadır.

Korku yoktur çünkü sigortalıdırlar. Dayanışma ortaklıkları içinde faaliyet göstermektedirler. Ortaklığa teslim ettikleri malların bozulacağından, çürüyeceğinden korkmamaktadırlar.

Burada ambara teslim edilen maldan artık teslim eden sorumlu değildir. Kontrol edip damgalayan hizmetlilerle ambar dayanışması sorumludur.

Bu âyet bizim bu husustaki varsayımımızı teyit etmektedir. Dayanışma içinde sigortalanmayan bir işletme artık yaşama şansına sahip değildir. Kapitalistler bunu paralı yapmaktadırlar. Böylece yalnız zenginlerin ve tekellerin yaşamasına imkan verilmektedir. Oysa İslâmiyet aidatlı sigorta yerine, taksitlere katılmalı dayanışma sistemini getirmiştir. Yukarıda leyl ve nehar, sır ve aleni ifadeleri ile her türlü işlerin sigortalanacağını ifade etmiş olmaktadır.  

وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ(274) (Va Lav HuM YaPZaNUvNa)  “Onlar mahzun da olmazlar.”

“Havf” gelecekte olacak olaylardan kaygılanmadır. Ya benim mallarım kaybolursa, ya aç kalırsam diye korkmadır. “Hüzün” ise mallar çalındıktan sonra üzüntü duymadır.

İş yaparken cesaretle iş yaparsınız, çünkü sigortalıdır. Hasar olursa da üzülmezsiniz, çünkü dayanışma tarafından karşılanmaktadır. Yani dayanışmanın iki yararı vardır. Biri, baştan işe girişirken cesaretle işe girişiyorsunuz. Diğeri ise herhangi bir çöküş olursa o zaman da üzülmüyorsunuz, dayanışma imdadınıza koşmaktadır.

Kur’an’ın bu mânâları bugün anlaşılmaktadır. Bundan bin sene önceki insanların bunları anlaması elbette mümkün değildi. Bundan bin sene sonra da bizim hiç aklımızdan geçmeyen mânâlar anlaşılacak, bunlar belki milyon seneleri içerecektir.

Cenabı Allah Kur’an’ı göndermiş, Hazreti Peygamber onu bize uygulayarak öğretmiş, sonra fakihler çıkmış ve onun beyanını da Allah onlara öğretmiş. Birinci Kur’an uygarlığı ile dünya aydınlanmış. Elimizde Kitap var, Sünnet var, fukahanın beyanları var, Batı’da gelişmiş ilimler var. Bize sadece öğrenip anlamak düşüyor. Bundan daha büyük nimet olur mu? Bu nimetleri bize ihsan eden Allah’a, âlemlerin Rabbi olan Allah’a, kâinatı var eden Allah’a hamd etmeliyiz. Bunları bize ulaştıran nebilere ve sahabelere, fukahaya ve ulemaya dua etmeliyiz.  

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-431 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-261 İstanbul, 20 Ekim 2007

 

YENİ ANAYASAYA GEÇİŞ

Dünyada;

1 a) Toprak, b) hava, c) su ve d) hormonlu oluşturmalarla canlılar kirlenmektedir.

2 a) Doğum kontrolü, b) ilaçlı tedavi tababeti, c) kitle imha savaşları ve d) fuhuş serbestliği ile insan nesli dejenere olmaktadır.

3 a) Biyolojik, b) kimyasal, c) tahrip edici ve d) radyasyonlu atom silahları ile yeryüzü barut fıçısına dönmektedir. Bunlar bir patladı mı yeryüzü paramparça olacak durumda.

4 a) İş, b) senet, c) rüşvet ve d) silahlı dağ mafyaları sebebiyle ile insanlık kan gölüne doğru yuvarlanmaktadır.

Dünyada bunlar olurken Türkiye’de de;

a) Dış borç, b) işsizlik, c) bağımlı yargı ve d) şaşırtmacı dışa bağımlı basın Türkiye’yi helâkin eşiğine getirmektedir. Bunlardan sadece biri bile bir ülkenin uçuruma yuvarlanması için yeterlidir.

İnsanlık tarihte evrim geçirmiştir.

1 a) Doğu medeniyetleri doğar, insanlığa hukuk ve yönetim getirir. b) Buna dayanarak batı medeniyetleri doğar, teknikte ve ekonomide hamle yaparlar. c) Artık eski hukuk yeterli olmaz, bu da doğuda yeni uygarlığın başlamasına neden olur. c) Bu döngü devam edip durur. d) Tarihi dönemlerde bu döngünün ömrü bin yıldır, Hz. İsa’nın doğumuna tarihlenmişlerdir.

2 a) Her medeniyet iki medeniyetin sentezinden doğar. b) Medeniyetlerden biri zirvede iken diğeri yeniden oluşmaya başlar. c) Medeniyetleri bir ulus kurar. d) Medeniyeti kuracak olan ulus iki üç asır öncesinden itibaren hazırlık yapar. d) Tarihte toplayıcılık, avcılık, çobanlık ve tarım dönemlerinden sonra yerleşik uygarlık doğmuştur. Hz. Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed (hepsine selâm olsun) doğu uygarlıklarını kurmuşlardır. Birinci ve ikinci Mısır, Yunan, Roma, Bizans ile bugünkü Avrupa uygarlığı batı uygarlıklarıdır.

Bugün;

a) III. bin yıl uygarlığı kurulmaktadır. b) Bu uygarlık peygambersiz ilk uygarlıktır; peygamberlerin yerini ilim adamları almaktadır. c) Yeni kitap gelmeyecektir. Tevrat, İncil, Avesta ve  Furkan insanlığa yol göstermektedir. Kur’an eksiksiz diliyle ve metniyle ortadadır. Yeni uygarlık bunlara dayanacaktır. d) Yeni uygarlığı kurmak için Türkiye görevlendirilmiş bulunmaktadır. Hıristiyanlık ve İslâmiyet’in sentezi ile III. bin yıl uygarlığı oluşacaktır.

5000 yıllık tarım döneminin Nuh Nebi’den kalma hukuku insanlığın sorunlarını çözemiyor. Zaten onu da tahrif ederek yararlı olmaktan çıkarmış, zararlı hâle getirmişlerdir.

Batılıların anayasaları;

1) Ekseriyetin kararlarına, 2) ekseriyet seçimine, 3) hakim yönetimine, 4) merkezi yönetime, 5) hakim yargısına, 6) memur uygulamasına, 7) hakların dağıtılmasına, 8) faize, 9) gelir vergisine ve 10) fuhuş serbestliğine dayanmaktadır. Varsayımları bunlardır.

İslâm düzeni olan adil düzen anayasası;

1) Ortak vekile, 2) temsilciyi değiştirme, 3) hadim  yönetime, 4) yerinden yönetime, 5) hakemliğe, 6) serbest meslek uygulamasına, 7) görevlerin verilmesine, 8) faizsiz kredileşmeye, 9) sermaye vergisine ve 10) iffetli aile müessesesine dayanmaktadır. Varsayımları bunlardır.

Her olayın bir kararlı hâli vardır. Elektrikte en zor problem anahtar açarken ve kaparken ortaya çıkar. Aşırı dalgalanmalar olur ve birden devre dışı kalma olayı gerçekleşir. Hattâ birçok zaman motorlar yanar. Hayatınızda lamba yakarken veya söndürürken bu tür olaylarla karşılaşırsınız, anahtarı çevirdiniz mi lamba patlar.

Sosyal olaylarda da öyle birden bire geçiş olmaz. Bir düzenden başka bir düzene geçmek için geçiş uygulamalarına ve zamanına gereksinim vardır. Nasıl anne ve çocuk için en tehlikeli saatler doğum saatleri ise; sosyal  geçişler için de aynı tehlikeler sözkonusudur.

Türkiye belki üç asırdır batılılaşıyor ama bir türlü batılı olamıyor; imparatorluğunu yıktı ama batılı olamadı. Mustafa Kemal 1933’te 10. yıl nutkunu söylerken batılı olduğumuzu, bundan sonra muasır medeniyetin fevkine çıkacağımızı hedefledi ama; şimdiki yöneticiler muasır medeniyetin fevkine çıkmayı söylemekten utanıyorlar.

Bu girizgâh ve gerekçelerden sonra, şimdi de sizlere geçiş varsayımlarını anlatacak, “zalim düzen”den “Adil Düzen”e geçerken nasıl davranacağımızı ortaya koyacağız. AK Parti’nin veya Türkiye’nin anayasası bu olmalıdır. Yaksa Avrupa’nın zinacı faizci anayasası sorunları artıracak ve insanlığı ölüme götürecektir.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-431 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-261 İstanbul, 20 Ekim 2007

 

YENİ ANAYASAYA GEÇİŞ KRİTERLERİ

1- Ortak teklif sistemi.

Topluluk herhangi bir konuda karar alacağı zaman önce öneriler ortaya konur, görüşler ortaya çıkar. Gruplar birer temsilci seçer. Temsilciler ortak vekil seçer ve onun istişarî kararlar almasını sağlarlar. Taraflar bu ortak vekilin aldığı karara uymak zorunda değildir. Bu da tekliflerden biri olur. Sonra oylama yapılır. Ekseriyetin kararı yine geçerli olur. Zamanla taraflar ortak vekil kararlarına uymayı öğrenirler ve bu konuda adil düzene geçilmiş olur.

2- Ortak aday sistemi.

Partiler adaylarını belirlerken ortak ön seçim yapılır. Herkes açık olarak kendisine temsilci seçer. Bir adayın seçilebilmesi için gerekli oyların en az yarısını alan aday ortak aday olmuş olur. Daha az alanlar aldıkları oyları başka adaylara devredebilirler. Bir aday seçilmesi gereken oydan fazlasını temsil edemez. Fazlasını istediğine devredebilir. Böylece ortak adaylar belirlenmiş olur. Adaylar istedikleri partiye başvurabilirler. Parti bunları kabul ederse listesinin başında yer vermek durumundadır. Kalanları parti istediği kimselerle doldurur. Böylece ortak aday sistemi ile ekseriyet demokrasisinden temsili sisteme geçilmiş olur. Hicret demokrasisi zamanla oluşur.

3- Sonradan kontrol sistemi.

Bir görevli görevi yaparken tam yetkili olarak yapar. Gerekli kararları alır ve uygular; uygulanır. Sonra merkeze gönderilir. Merkez kontrol eder, yanlışlık varsa düzeltir. Kötü niyet varsa cezalandırılır ama baştan müdahale edilmez. Zamanla bu merkezden görevlendirme sistemi kalkar, yerinden görevlendirmeye dönüştürülür. Böylece “yerinden yönetim sistemi”ne geçilmiş olur.

4- Yerel yöneticilere yetki sistemi.

Resmi ve özel işlerde çıkan her türlü ihtilafların çözümü geçici olarak valilerin, kaymakamların ve bucak müdürlerinin yetkisine verilir. Onlara memuru kayırmanın devlete ihanet olduğu öğretilir. İşlerin aksamadan yürümesi için ne gerekiyorsa ona karar verilir. Mağdur edilenler sonradan mahkemeye giderek tazminatlarını alırlar ve bunu da devlet öder. Gadredenler devlete öderler.  Zamanla yöneticiler adil karar vermeyi öğrenir, hakemler sistemi devreye girer ve adil düzene geçilmiş olur. Hakim devlet hâdim devlet olur.

5- Hakemliğin asıl olması sistemi.

Bugün de hakemlik vardır. Taraflar baştan hakemliği kabul etmişlerse ondan sonra mahkemeye gidemiyor, hakemlere gidiyorlar. Ancak hiçbir şey yazmamışlarsa mahkemeye gidiyorlar. Sadece hiçbir şey yazmamışlarsa hakemlere gidecekleri kayda alınır ve avukatların hakemlik yapabilecekleri hükmü getirilirse zamanla “hakemlik sistemi” yerleşir ve işler hâle gelir. Ceza davalarında da bilirkişiler taraflara seçtirilir. Biri bir bilirkişi seçer, diğeri de bir bilirkişi seçer; baş bilirkişiyi de onlar seçer. Hakim bunların raporuna dayanarak karar verir. Reddedip yeniden başka bilirkişi atamalarını isteyebilir.

6- Yarım mesai sistemi.

Bugün bürokratlar kaçak olarak dışarıdaki işlerde çalışıyorlar. Bürokratlar eşleştirilecek; biri öğleden evvel çalışırsa, diğeri öğleden sonra çalışacak, resmi işler aksamayacak. Veya bir gün çalışırsa diğer gün çalışmayacak. Memurlar görevli olmadıkları bir alanda veya yerde iş yeri kuracaklar ve serbest iş yapacaklardır. Böylece halkı ezen ve hayat pratiklerini bilmeyen bürokrat tipi yerine, iş hayatı içinde yoğrulmuş ve halka kolaylık sağlayan bürokratik tip yetiştirilecektir. Kendilerine faizsiz kredi de verilecek, böylece serbest mesleğe geçişleri sağlanacaktır.

7- Mevzuat sistemi.

Kamuya ait bütün işler mevzuatla tanımlanacaktır. Görev nedir, görevli kimdir, yetkileri nelerdir, sorumlulukları nelerdir? Görevlinin hakları nelerdir? Hizmet alanlar kimlerdir? Hizmet alanların yükümlülükleri nelerdir? Bütün bunlar açıkça tanımlanacak ve görevlinin masasında halka açık olarak bulundurulacaktır. Eğer mevzuat yapılmamışsa görevli mevzuatı kendisi hazırlayacak, mülki amire onaylatacak, ondan sonra göreve başlayacaktır. Yani yalnız haklar değil, görevler de sayılacak ve kimin yapacağı belirlenecektir.

8- Çalışana faizsiz kredi sistemi.

İşveren işçiyi çalıştıracak, işçinin ücretini kamu ödeyecek, işvereni borçlandıracaktır. İşveren bunu faizsiz borçlanacaktır. Ödemesi hâlinde kredisi artırılacak, ödeyemediği zaman kredisi azaltılacaktır. Cebri icraya gidilmeyecek. Sonra ham madde kredisi ile faizsiz sisteme geçilmiş olur.

9- Elektrikle vergi tahsili sistemi.

Kartlı saat ve sorumlu dağıtıcılar usulü ile elektrik kaçağı kolaylıkla önlenir. Vergiler sektöre göre elektrik bedeli ile tahakkuk ettirilir. Vergi mal makbuzları olarak alınıp satılır. Böylece “sermaye vergisi sistemi”ne geçilmiş olur.

10- Sözleşmeli eşlik sistemi.

Akraba olmayan başka sebeplerle birlikte yaşamak zorunda olmayan kimselerin gizlemeden, sözleşme yaparak cinsi ilişki kurmaları serbest bırakılacak. Ancak bir kadın iddeti içinde iki erkekle cinsi ilişki kuramayacak. Buna iştirak eden erkek ve kadın şiddetle cezalandırılacaktır. Cinsi ilişki kuran erkek kadına karşı mâli yükümlülükle yüklenmiş olacaktır. Doğan çocuğun babası cinsi ilişki kuran erkeğe ait olacaktır. Genelevler kurulacak, böylece fuhuş ve zina önlenecektir. Zina, eşlik sözleşmesi yapılmadan kurulan cinsi ilişkidir. Geçici evlilik yasağı olanlar arasındaki ilişki de zinadır. Cezası hafiftir. Evlenmesi daimi olarak yasak olan kimselerle veya bir kadının iddeti içinde iki erkekle kurduğu cinsi ilişki fuhuştur. Cezası ağırdır.

Görülüyor ki; batının merkezî sisteminden doğunun hükümler sistemine geçmek için ara çözümler bulunabilir. AK Parti böyle bir anayasa hazırlamalı, Bilime saygılı olmalıdır. Bilmek, her söze kulak verip en iyisine uymakla olur.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3464 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2147 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2526 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2545 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2169 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2173 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2586 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2478 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1984 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2339 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2285 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2425 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2258 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2437 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2393 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2434 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2670 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2980 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2669 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2744 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2952 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3134 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3027 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3422 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5478 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3541 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3072 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3857 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3710 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3420 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3870 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3832 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4108 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4618 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3012 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3112 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3965 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3822 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2850 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2942 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3950 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7713 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5602 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4173 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3574 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3715 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4732 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4443 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4741 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4663 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4815 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4547 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3395 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4475 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3622 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5173 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3853 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5148 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5007 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4933 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3536 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3477 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3688 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5150 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4205 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5418 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4087 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5268 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4417 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4429 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4569 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4765 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5314 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4116 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5260 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4524 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3843 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4380 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4590 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4112 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4097 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4086 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4540 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5648 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9814 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4645 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3703 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3852 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3355 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3382 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3742 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5696 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4244 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3445 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler