KUR’ÂN MATEMATİĞİ - XXIII. DERS (TEFSİR)
İstanbul - Üsküdar, 21.08.1999
ÂSIFÂT VE NÂŞİRÂT DÖRTLÜLERİ
بسم الله الرحمن الرحيم
والمرسلات عرفا * فالعاصفات عصفا * و الناشرات نشرا *
فالفارقات فرقا * فالملقيات ذكرا * عذرا او نذرا *
Âsıfât bir vadide esen yel, Nâşirât ise bir ovada yayılan yel anlamlarında olduğunu belirtmiş; Âsıfâtı özel hükümler ve Nâşirâtı da genel hükümler olarak belirlemiştik.
“Âsıf” ve “Nâşir”in dörtlüsü elbette genel ve özel olmayacaklardır. Bunların dörtlüleri Mürsel, Örf, Zikr ve Multeki’ye benzer şekilde olacaktır. Kur’ân bunu belirtmek için bu iki kelimeyi diğerlerinin aksine “Fa” ile değil “Vav” ile bağlamıştır. Demek ki Mürselât ve Mülkiyât birbirine benzemektedir. Âsıfât ve Nâşirât da benzemektedir. Nâşir genel kutupları, Âsıf özel kutupları belirlemektedir. Bu kutuplardan birileri maddi diğer birileri manevi olmalıdır. Maddi tarafının manevi tarafı ile ilgi kuracak imkanı olmalıdır. Manevi tarafın da maddi taraf ile ilgi kuracak imkanı olmalıdır.
Nâşir daha çok Mürsil ile ilişkilidir. Ondan sudur eden geneldir. Âsıf ise daha çok Mülteki ile ilgisi olması gerekir. Çünkü kişilere ulaşmakta özel olmaktadır. Âyetlerde bu tekabüliyete göre Nâşirât önce söylenmeli idi. Ancak o zaman bu ikilisinde eşitlik olmazdı. Bunların eşitlik içinde olduğunu yani iki tarafa da eşit uzaklıkta olduğunu belirtmek için “Vav” ile atfettikten sonra, sonra gelen öne alınmış, öne gelen sona alınmış, böylece âyetler arasında kenetlenme oluşturulmuştur. İki kancayı birbirine taktığımız zaman da böyle yaparız. Bu suretle “Mürselât” ile “Mülkiyât”ın birer uçları “Âsıfât” ve “Nâşirât” ile birbirine bağlanmış bulunmaktadır. Ayrıca “Âsıfât”ın çifti birbirine bağlanmış olmalıdır. “Nâşirât”ın çifti de birbirine bağlanmış olmalıdır. Biz şimdi bugünkü konuşmamızda Âsıfât çifti ile Nâşirât çiftini birbirine bağlayan bağları belirtmeğe çalışacağız.
ÂLEM
Âlemin Nâşirât çifti “Vücut” ile “Tesir” idi. Âsıfât çifti ise “Gaye” ile “Meşiet” idi. “Vücud”u “Tesir”e bağlayan bağ nebati (bitkisel) yapıdır. DNA denen bir takım dizi programları canlı oluşturulmaktadır. “Tesir” de buna karşılık 01’lerden oluşan sinirsel yapıdır. İnsan ve hayvanların beyinleri bunlardan oluşur. Gerek bitkide gerekse sinir sisteminde serbestlik yoktur. Kimya ve fizik kanunlarının özel terkibinden oluşmaktadır. Bunların yapıları fizik ve kimyada olduğu gibi genel kanunlara tabi olarak oluşmamıştır. Tamamen özel yapıdır. Bir duvarcının duvar işlemesidir. Ancak bunlarda tüm oluşlar fizik ve kimya kanunları ile olmaktadır. DNA’larla 01’ler arasındaki fark, DNA’larla madde gerekli yerlere taşınır. 01’ler ile elektriki uyarılar gerekli yere ulaştırılır. Böylece varlık arasında genel kanunlara tabi hareketler ortaya çıkar. Canlılık bu eksende kendisini gösterir.
“Âsıfât çifti”ni biz “Gaye” ve “Meşiet” olarak belirlemiştik. Bir iş yapıldığı zaman bir hedefi olmalıdır. Abes hareketler düzgün de olsa mânâsızdır. Şüphesiz hedef ancak bilinçli bir varlık için sözkonusudur. Bitkiler ve hayvanlar da yaşamayı hedeflemişlerdir. Ancak bizim şimdilik o hususta fazla bilgimiz yoktur. Yalnız, biz insanların birbirleriyle ilişkileri vardır. Kişiler varlıklarını sürdürmek istemektedirler. Kendileri yaşayamazlarsa nesillerinin yaşamasını istemektedirler. Bunlar birbirini tanıyor ve özel ilişkiler kuruyorlar. Gaye, kişilerin yaşamalarını sağlamaktır. Bilhassa insanların yaşamalarını sağlamaktır. Biz, diğer canlıların da bizim için varedildiğini kabul ediyoruz. Allah öyle diyor. Gaye yaşamak olunca kişi hak sahibi olmaktadır. Buna karşılık Meşiet yani dileme başta yer almaktadır. Bu da topluluğun oluşmasıdır. Yani kişiler birleşip topluluk oluşturmakta, topluluk birtakım kurallar koymakta, o kurallar içinde kişiler kendi varlıklarını ve huzurlarını sürdürmektedirler. Böylece dört kutup dört yarım merkezi bağlarla birbirine bağlanmış duruma gelmektedir.
İNSAN
İnsanın Nâşirât çifti “Fikir” ve “His” idi. Âsıfât çifti de “İrade” ve “Ünsiyet” idi. “İrade” ile “Ünsiyet” arasında bir bağlantı olmalıdır. “Fikir” ile “His” arasında da bir bağ olmalıdır. Hisler kişinin ihtiyaçlarını belirler. Bunu Arzu denen bir meleke ile Fikre bildirir. “Fikir” Muhakeme denen meleke ile bunu değerlendir. Demek ki “Fikir”de Muhakeme denen bir meleke var, onunla “His”se bağlıdır. “His”te ise “Arzu” denen bir meleke var, onunla Fikre bağlıdır. Arzu hep yapılmasını ister. “Muhakeme” ise imkanları araştırır, olabileceklerini ortaya koyar. İnsandaki “İrade” ise bunların zamanlamasını yapar ve bedeni harekete geçirir. İşte “İrade”nin “Ünsiyet” ile ilişkisi bedeni “Hareket”e geçirmesidir. İnsan topluluk içinde yaşayabilen varlık olduğu için bütün hareketleri topluluk içinde ve topluluğun düzenine tâbidir. “Hareketler” topluluk içinde telif edilir yani birleştirilir ve bütünlük arz eder. Senin benim hareketlerimiz sonunda topluluğun ortak faaliyeti olur. O halde “Ünsiyet”te “telif etme” kabiliyeti vardır. Yani insanda öyle bir meleke vardır ki hareketlerini topluluğun istediği şekilde düzenler. Topluluğun yararına olan hareketleri yapar. Buna “Ülfet” diyoruz. Aile fertlerinin birbirlerine bağlılıkları, birlikte yaşayan insanların düzene uymaları hep onlardaki bu “Ülfet Melekesi”nden ortaya çıkmaktadır.
Demek ki insanın iç bağlarını oluşturan dört meleke; Arzu, Muhakeme, Hareket ve Ülfettir.
TOPLULUK
Topluluğun genel kutupları “Din” ve “İlim” idi. Özel kutuplar ise “Ekonomi” ve “Yönetim” idi. Bu kutuplar arasında da bağlar olmalıdır. Din topluluğun ihtiyaçlarını tesbit edip topluluğun yetkililerine ulaştırır. Yapılması halinde yapıldığını bildirir. O halde din topluluğun oluşlarını denetlemekte ve arabanın raydan çıkmamasını sağlamaktadır. Bunu “Teminatlı Tezkiye” ile yapmaktadır. İlim ise topluluğun ihtiyaçlarının nasıl giderileceğini tesbit etmektedir. Kanunlar yaparak çalışma kurallarını sağlamaktadır. Gerek gelir gider, gerekse kredi bütçelerini yaparak imkanlar arasında dengeyi tesis etmektedir. Buna “Teşri” denmektedir, Türkçesi “Yasama”dır. Ekonomi ise ilim tarafından hazırlanmış plan ve bütçeleri kişilere yaptırmaktadır. Yönetim ise ortak çalışma sonunda elde edilen ürünleri bölüştürerek dengeyi sağlamaktadır. Hakları bölüştürmekte, hakkına razı olmayanlara karşı haklıyı korumak için kuvvet kullanmaktadır. Krediyi dağıtarak işlerin yapılmasını sağlayan ekonominin bu yaptığı işe “İcra” denmektedir. İdarenin hakları hukuka göre bölüştürmesine ve bunu korumasına da “Yargı” denmektedir. O halde yönetimin gayesi hukukun üstünlüğünü sağlamaktır. Demek ki toplulukta da dört birleştirici müessesesi vardır: Murakabe, Teşri, İcra ve Kaza. Türkçe olarak ifade edersek: Denetleme, Yasama, Yürütme ve Yargı olarak belirlenir.
HİZMETLER
Topluluk içinde çalışmada ve yaşamada birliğin sağlanarak ortak bir vücudun oluşması için değişik hizmet müesseseleri mevcuttur. Bunların başında “eğitim” gelmektedir. İnsanların bilgi, ahlâk, iş ve savunma eğitimlerine tâbi olmaları gerekmektedir. İlmi eğitime “tedris”, ahlâki eğitime “irşat”, mesleki eğitime “terbiye” ve askeri eğitime “talim” denmektedir. Bunlar hizmetlerin ana kutuplarını oluşturmaktadırlar. Bunlar sadece eğitmezler, aynı zamanda “ehliyet” de verirler. Bu ehliyet teminatlıdır. Bilgisizlikten doğan zararları ilmi, ihmalden doğan zararları dini, beceriksizlikten doğan zararları mesleki ve kasden iras edilen zararları ise siyasi dayanışma ortaklıları tazmin eder. Fikri hakları ilmi, vicdani hakları dini, mesleki hakları mesleki ve siyasi hakları siyasi dayanışma ortaklıkları korur. Bunların genel yönetimde temsilcileridir. Yasamayı ilmi, denetlemeyi dini, yürütmeyi mesleki ve yönetmeyi de siyasi dayanışma ortaklıkları kullanırlar. Bu görevlerin yapılması için her birerlerinin diğerleri ile ilişki kuracak bağları vardır. Dini kuruluşlar uyarı kuruluşları ile topluluğun arzularını dile getirirler. Yanlış yapana sadece hatırlatırlar. Gerektiğinde bu hususta şahitlik yaparlar. Katiyen zorlama yapmazlar. Bunlara “Tebliğ Müessesesi” denmektedir. Bunun yanında ilmi müesseselerin ise “Araştırma Merkezleri” vardır. Bilgiler buralarda toplanır ve burada değerlendirilir. Mesleki kuruluşların emrinde Bütçe vardır, Hazine vardır, Ambar stokları vardır. Siyasi kuruluşların emrinde ise Kasa vardır, Banka vardır. “nin kaynağı orasıdır. Devlet demek “asker” demek, devlet demek “para” demektir.
Hizmetlerde de dört bağ müessesesi vardır: Tebliğ, Araştırma, Ambar ve Kasa bütçeleri.
EKONOMİ
Ekonominin Nâşirât çifti “Pazar” ve “Banka” idi. Âsıfât çifti ise “Çarşı” ve “Şantiye” idi.
Çarşıda mal üretilir. Pazarda mal satılır. Bankada değerler kullandırılır. Şantiyede inşaat yapılır. İnsanın ihtiyacı, eşyanın faydası vardır. Bunlarda pazarı “fiyat” düzenler. Her malın fiyatı vardır. Mal azaldığında fiyat yükselir, mal çoğaldığında fiyat düşer, böylece denge korunur. Fiyat müessesesinin para ile ilgisi olduğu için banka ile yakınlığı vardır. Buna karşılık banka tarafının ise kamu payı yani “vergi” ile ilişkisi vardır. Yani banka parayı tedavüle sokar ve ekonomik hareketi sağlar. Ona mukabil sermayeden pay alır veya sermayeden yıllık faiz alır. Faiz kamunun hakkıdır. Çünkü paradan alınmaktadır. Para da devletindir. Ne var ki bunun miktarı kırkta birden fazla olamaz. Kişiler de birbirlerine faizle kredi verirlerse topluluk bunu korumaz. Demek ki bankanın çalışabilmesi için kredi verilmelidir. Para geçerli olmalıdır. Bu da ancak askeri güçle korunmuş hukuk düzeninde olabilir. Bunu sağlayan kuruluş da “devlet”tir. Buna dayanarak vergisini almaktadır. Vergi olmazsa devlet olmaz, devlet olmazsa ekonomik faaliyet olmaz. Çarşıda ise üretim yapılmakta ve elde edilen hâsıla ile insanlar yaşamaktadır. Yaşamanın sağlanması için “ücret”e ihtiyaç vardır. Buna karşılık yapılar “kira”ya verilmektedir.
Demek ki ekonomide de dört iç bağ vardırt: Fiyat, Vergi, Ücret ve Kira.
HAYAT
Hayatta Nâşirât “Besin” ve “Atık” idi. Çünkü doğum madde ile oluşmaktadır. Doğumu maddi kabul ediyoruz. Çünkü önce bedeni yapı oluşmaktadır. Ölüm ise ruhsal olaydır. Sonradan ortaya çıkmaktadır. Ölümle hukuki kişilik bitmekte ise de topluluk yaşamaya devam etmektedir. Âhiret düşüncesi de ölümü manevi kılmaktadır. O halde Besin atık ekseni, maddi ekseni oluşturmaktadır. Bu iki kutbun iç bağı ise maddenin özel programla dizilerek biyolojik yapı hâline getirilmesidir. Atık tarafı ise biyolojik yapının ortadan kaldırılmasıdır. Eğer siz evinizi yenileyecekseniz, arsadaki eski yapıyı ortadan kaldırırısınız. Canlılar da yeni canlıları oluşturmak için yaşlı eski canlıları ortadan kaldırırlar. Bu bir hedefi gösterir. Bu kendiliğinden olan bir bozulma değildir. Bu programlı ortadan kaldırmadır. Yaşlı meyve ağaçlarını kesip yenilerini dikeriz. Ölüm bunun içim vardır. Daha ileri hayat için vardır. Âhiretin varlığı bundan dolayı ilmidir.
İlmin dayandığı kriterler vardır: Hiçbir şey kendiliğinden var olmaz, hiçbir şey kendiliğinden yok olmaz. Bu birinci kriterdir. İkinci kriter ise tabiatta boş bir şey yoktur, abes bir şey yoktur. Bu iki kriter bize Âhireti kesin olarak ispatlar. Kendiliğinden yok olmazsa Âhiret vardır demektir. Abes olarak yaratılmadıksa, Âhiret vardır demektir.
Canlıda ikinci çift ise “Işık” ile “Isı” idi. Işık en yüksek seviyede bir enerjidir. Isı en düşük seviyede bir enerjidir. Işık kendi hızında seviyesini koruyabilmektedir. Canlı bunu yapraklarında kimyasal enerjiye çevirip depo eder. Gerekli olduğu yerde kullanır. İşte enerjiyi depolama bir bağdır. Enerjiyi kullanma ikinci bağdır. Benzin deposunu doldurursunuz, motor da onu kullanır ve yol alırsınız. Canlılık da bundan ibarettir. Yeşil yapraklarda besin olarak üretilir, sonra yakılarak iş yapılır.
Demek ki canlının da dört iç bağı vardır: Dizme, Parçalama, Depolama ve Yakma.
USÛL
Usûlün Nâşirât çifti “Muhkem” ve “Müteşabih”tir. Âsıfât çifti ise “Nas” ve “Müşkil”dir.
Bunların da dört iç bağı vardır. Muhkem hiçbir zaman hiçbir yerde değişmeyen hükümleri içerir. Müteşabih ise hiçbir yerde ve hiçbir zaman anlaşılamayacak taraflarını bildirir. Mesela insan hiçbir zaman ruhun ne olduğunu bilemeyecektir. Allah’ın varlığını bilecek, yaptıklarını ve yapacaklarını bilecek, ama kendisini bilemeyecektir. Allah biz O’nu nasıl düşünürsek O öyle değildir. İşte Allah’ın tarifini böyle yapabiliriz. Çünkü O hiç bir şeye benzemez. Bu tanım sonsuzun tanımına veya sıfırın tanımına benzemektedir.
Bunun yanında çağımızda her yerde aynı olmakla beraber zamanla değişecek bilgiler de vardır. Mesela, bugün Ay’da hayat yoktur. Yarın olabilir. Yıldızlarda hayatın olup olmadığını bilmiyoruz, yarın öğrenebiliriz. Buna “Müfesser” denmektedir “Müteşabih”in bir kısmı da yarın bilinebilir. Buna da “Mücmel” denir. Nas, içtihat yapıldıktan sonra bilinen bilgidir. “Zâhir” ise henüz üzerinde çalışamadığımız ama ilk görüştü doğru görünen bilgiler vardır. Müşkil, üzerinde çalıştığımızda bilip bilemeyeceğimiz bilgilerdir. Henüz bilmediğimiz ama ileride çalışırsak bileceğimizi bildiğimiz konular vardır ki bunlara “Hafi” denmektedir.
Demek ki usûlün dört iç bağı vardır: Müfesser, Mücmel, Zâhir ve Hafi.
Usûlün bu sınıflanması toplum yapısının temelini oluşturur. Bilgimizi bunlar değerlendirir.
Muhkem : Değişmez kesin bilgiler. Bu insanlığın icmaı ile bilinir.
Müfesser : Değişir kesin bilgilerdir. Yaşayanların icmaı ile bilinir.
Nas : İçtihadın sonunda elde edilen bilgilerdir. İlmidir. Üstün ehliyetlilerin bilgisidir.
Zâhir : İçtihatsız bilebildiğimiz bilgilerdir . Amelidir. Yüksek ehliyetlilerin bilgisidir.
Hafi : İçtihatla bilinebilecek bilgilerdir. Orta ehliyetlinin bilgisidir.
Müşkil : İçtihatla bilinip bilinemeyeceği şeklinde bilgilerdir. İlk ehliyetlinin bilgisidir
Mücmel : Halihazırda bilemediğimiz bilgilerdir. Asrın icmaı ile bilinmez olur.
Müteşabih : Bilinemeyeceği hususunda insanlığın hemfikir olduğu konulardır.
Görülüyor ki bu tasnif bir taraftan elimizdeki bilgileri sınıflamaktadır, diğer taraftan da insanların ehliyetlerini derecelendirmektedir. Geleceğin dünyası bu tasnif üzerinde oturacaktır. Herkes teminatlı ehliyet ile iş yapabilecektir.
İLİM
İlimler dört çeşittir: Biri genel kanunları ortaya koyar. Kainat onlarla varlığını sürdürür. “Nazari İlimler”in konusudur. Bunlar geçmişe ait bilgiler verir. Bu kanunlara dayanarak gelecekle ilgili bilgiler de alınır ki bunlara “Hikmet İlimleri” denmektedir. Diğeri ise özeldir. Bunlardan biri kesinlik ifade eden “Tabii İlimler”dir. Mevcut olan kainatın istatistiğinden ibarettir. İnsanlar bunlara dayanarak pratik yaparlar. Bunlara da “Ameli İlimler” diyoruz.
Demek ki dört kutbumuz vardır: Nazari ve Hikemi Nâşirât, Tabii ve Ameli Âsıfât kutuplarını oluşturur. Bunların iç bağları ise Genetik ilmin alfabesidir. Nebatat “Nazari”nin, Hayvanat “Hikemi”nin, Ruhiyat “Tabii”nin, Sosyoloji “Ameli”nin irtibat ilimleridir.
Bunların üzerinde düşündükçe sistem daha çok ortaya çıkacak ve daha da netlik kazanacaktır.