KUR’ÂN MATEMATİĞİ - XX. DERS (TEFSİR)
İstanbul - Üsküdar, 31.07.1999
MÜRSELÂT VE MÜLKIYÂT
بسم الله الرحمن الرحيم
والمرسلات عرفا * فالعاصفات عصفا * و الناشرات نشرا *
فالفارقات فرقا * فالملقيات ذكرا * عذرا او نذرا *
“Va eL MuRSaLAvTi GuRFan * Fa eL GAvÖıFAvTi GaÖFaN * Va eL NAvŞiRAvTi NaŞRan*
Fa eL FavRiQAvTi FaRQan * Fa eL MuLQiYAvTi ÜiKRan * GuÜRan EaV NuÜRan”
“Örfen mursalata, arkasından asfen asıfata ve neşren naşirata,
arkasından farkan farıkata, arkasından üzren veya nüzren zikri mülkıyata yemin.”
“Bilinmiş gönderilenlere, arkasından yönelip ulaşanlara, ve yayılıp varanlara,
ayırıcılara ve anlamını eksik veya tam ulaştıranlara yemin.” (77/1-6)
MuRSELAT: “Resl”, düz saç, saçak demektir. Atık salınmış anlamındadır. “Resul”, haberci demektir. “Haber saldı” sözü Türkçede de kullanılmaktadır. “Risale” mektup demektir. Her varlık diğer varlık ile ilişki kurarken bir mektup salmaktadır, bir haber göndermektedir. Karşı taraftan da bir şey alırsa diyalog kurulmaktadır. Bundan önceki konuşmamızda bu ikili ilişkiyi anlatmıştık. Şimdi Kur’ân’ın “Murselat” kelimesini açıklamaya çalışalım.
Hemen belirtelim ki “Murselat”ın başında harf-i tarif gelmiştir. Arapçada bunun anlamı şöyledir. Muhataba diyor ki; “o senin bildiğin dört mürsel var ya işte onlara yemin” diyor. Demek ki, Allah bizim bildiğimiz dört mürsele işaret ederek yemin ediyor. Biz şimdi düşünmeğe başlıyoruz. Bu dört mürsel nedir? Hepimizin aklına başka şeyler geliyor ve değişik şekilde anlıyoruz. Bu içtihat oluyor. Herkes anladığına göre amel etmekle yükümlüdür. Anlamaya çalışırsınız. Zanni de olsa, anlamamış durumda iseniz, “bu mücmeldir” dersiniz ve beklersiniz. Eğer ondan herkes aynı şeyi anlamışsa, o zaman o kat’i bilgi olur. Biz şimdi anladıklarımızı anlatmaya devam ediyoruz. Sizin aklınız da benim gibi düşünmeğe uygun olursa uyarsınız. Siz daha iyi marifelik getirirseniz biz ona uyarız. Anlayışımız farklı ama eşit olursa, ben benim bildiğime göre amel ederim, siz de sizin bildiğinize göre amel edersiniz.
“Murselat”ın sonunda “at” yani Arapçadaki düzgün dişi çoğul vardır. Arapçada değişik tür çoğullar vardır. Bunlardan kurallı olanlar vardır, kuralsız olanları vardır. Kuralsız olanlar sadece sayı çokluğunu ifade eder. Aralarında ilişki olduğu kullanılan kalıptan anlaşılmaz. Ama o da bir birliği ifade edebilir. Kurallı çoğuldan birini “Uun” veya “Iın” diye yapıyoruz. Erkek kurallı çoğuldur. Bu kuralla yapılan bir çoğul kişileri ayrı ayrı belirlemez. Topluluğu birden ifade eder. “Bin altını ulemaya verin” derseler, ulemanın her birine eşit olarak bölüştürülür. “Bin altını alimuna verin” derseler, bin altını onların başkanına veririz. O da cemaat adına kendi içtihadına göre harcar. Dişi kurallı çoğul topluluğu değil, bir heyeti, bir birliği ifade eder. Bu insanların birliği olabileceği gibi eşyaların birliği de olabilir. “Saffat”daki saflar bu anlamdadır. Dişi çoğul olduğu halde erkekleri de içerir. Dişi kurallı çoğul genellikle dördü ifade eder. Çünkü Arapçada çoğul en az üçtür. İki için ayrı kalıp vardır. Bu bir birlik olduğundan sistemdir. Denge için çift olma zorundadır. En küçük çift çoğul dörttür. Usûlde kural vardır. Belirsiz olunca en azına ve en sadesine hükm olunur. “Benim derahim borcum var” dediğimizde, üç dirhem borçlu olduğumuzu ikrar etmiş oluruz. Eğer bu kurallı dişi çoğulsa, birbiriyle ilişkili dördü ifade eder.
Demek ki salınanlar dört çeşittir. Yahut dörttür. Şimdi bunların ne olduğunu bilebilmemiz için yine Kur’ân’a dayanmamız gerekir. Bu âyetlerde zanni ve kat’i hükümleri ayırıyor, “üzr” ve “nüzr” kelimelerini kullanıyor. Özel ve genel hükümleri ayırıyor, “âsıf” ve “nâşir” diyor. O halde gönderilen de buna göre dört olacaktır. Genel kat’i ve zanni, özel kat’i ve zanni. Salınanların içinde bunlara göre bir tasnif yapmalıyız.
Kainatın saldığı genel kat’i haber (mesaj) mekandır. Elimize aldığımızda kesin olarak ölçebilmekteyiz. Mekanı herkes aynı şekilde algılamaktadır. Dolayısıyla geneldir. Zamanı da hepimiz aynı saatle ölçüyoruz. Dünyanın ekseni etrafında dönüşü ile ölçüyoruz. Geneldir. Zamanı biz doğrudan ölçemiyoruz, ancak saatteki yelkovanın mekandaki durumu ile ölçüyoruz. Dolayısıyla saatteki mekana göre zannidir. Kainatın özel mesajı maddedir. Madde değişik yerlerde bulunur. Özel yerlerde bulunur. Mekan gibi genel değildir. Dolayısıyla özeldir. Ancak parçacıkların sayısı ile bilinir ve bir yerde iki parça bulunmaz. Dolayısıyla kat’idir. Enerji ise değişik parçacıklara kazandırdığı hızlarla bilinmektedir. Bir yerde çoğalır ve azalır. Dolayısıyla özeldir ve zannidir.
Ruhu ele aldığımızda kainattaki mekanın yerini insanda hafıza almaktadır. Hafıza ruhun mekanıdır. Faaliyetini orada gösterir. Zamanın yerini dışarıdan alınan etkiler alır. Duygu organlarına gelen etkiler zaman içinde gelip geçer. Hisler zaman gibi hafızaya alınamaz. Kainattaki maddenin yerini insandaki davranışlar alır. Bedeni hareketler alır. Kainattaki enerjinin yerini insandaki sözler alır. Söz söyler, onunla diğer insanlara etki eder. Bu karşılıklılık ile hafızanın genel kesin olduğudur. Çünkü hafızada herkesi ilgilendiren ortak bilgiler saklanır. Hafızanın sakladıkları da kesindir. Duygular da dışarıdan alındığı için geneldir. Ancak gelip geçici olduğu ve saklanamadığı için de zannidir. Kitapların kat’i, hadislerin zanni olması da buna dayanır. Yaptığımız iş özeldir. Biz ne istiyorsak onu yapıyoruz. Ama istediğimizi yapıyoruz. Bu sebeple kesindir. Oysa sözlerin mânâsı da karşı tarafa etkisi de zannidir.
Topluluğa geçtiğimizde, insandaki hafızaya ülkeyi tanıma gelmektedir. Duygular ise ülkeyi yaşanır şekle getirmedir. Yani yaşama tekabül etmektedir. İnsandaki fiil kısmına toplulukta ülkenin çalışır bir şekle getirilmesi yani çalışma tekabül etmektedir. İnsandaki sözlere karşılık ise koruma gelmektedir. Yani bir ülkenin tanınması, çalışır ve yaşanır imkanlar sağlanması ve her çeşit saldırılara karşı korunması gerekir. Tanıma geneldir ve kesindir. Yaşanır hâle getirilmesi de geneldir. Ama kesin değildir. Farklı şartlar oluşmaktadır. Çalışır olmak özeldir. Çünkü herkes çalışmıyor, ama herkes yaşıyor. Ancak yapılan iş ise kesindir. Korumak ise özeldir. Çünkü hukuk düzeninde suç ve ceza özeldir. Kesin de değildir, zannidir.
Hizmetlerde tanımaya planlama tekabül eder. Yaşamaya sağlık tekabül eder. Çalışmaya imar tekabül eder. Koruma hizmeti ise güvenlikle sağlanmaktadır. Planlama geneldir ve kesindir. Herkes uymak zorundadır ve ifadeler kesindir. Topluluk sağlığı da geneldir. Tedavi değil de iaşesinden koruma tabipliğine kadar her şeyi içerir. Geneldir. İmar ise özeldir. Her yerin ayrı ayrı imarı vardır. Planı vardır. Ancak yapılacaklar belli olduğu için kesindir. Güvenlik ise özeldir. Ama zannidir. Cezanın şahsiliği ilkesi anayasalarda yer almıştır. Kısas kat’ilerde uygulanır, diyet zannilerde uygulanır.
Ekonomi üretimi yapılır. Herkes ürettiğine sahiptir. Onu satarak genelleştirir. Yahut onu kamu ambarlarına mevduat olarak koyup genelleştirir. Satışta karşılık kesin olarak bellidir. Bu sebeple kat’idir. Oysa kredileşmede mevduat sahibi karşılığında ne kredi alacağını bilmediği için zannidir. Pazarlık usûlü satış kat’i değildir. Oysa arz satışlarında genellik vardır. Tüccar kişilere göre fiyat değiştiremez. Satış planlamaya tekabül etmektedir. Kredileşeme ise sağlığa tekabül etmektedir. İlk anda, kredi ile sağlık arasında ne ilişki var denebilir. Halka devre başında kredi verilmekte, halk o kredi ile sipariş yapmakta ve böylece üretim kollektif olarak planlanmaktadır. Sağlık böylece korunmaktadır. Üretim ise özeldir. İnşaatta özeldir. Bunların özelliği kolayca belli olmaktadır. Ancak acaba imalat mı kesindir? Yoksa inşaat mı kesindir? Bu hususu tesbitte zorlanabiliriz. Toplulukta imar inşaata ve imalat güvenliğe tekabül ettirilebilir. Sosyal güvenlik ve genel güvenlik terimleri kullanılmaktadır.
Dilde mürselat ise, Kur’ân’da ibare ile geçen “mürselat”tır. Çünkü burada Kur’ân’ın insanlara tebliği esas alınmıştır. Bununla beraber Kur’ân genel kural olarak ifadelendirilmektedir. Kur’ân’da bahsedilen örf sözünün açıklanmasıdır. Bu da dilin vaz’ıdır yani dilin icadıdır. Usûlcüler bunlara adlar vermişlerdir. Vaz’an kitabı dörde ayırdılar: Hâs, âm, müşterek ve cemi münker. Âm, bizim genele tekabül etmektedir. Hâs, özele tekabül etmektedir. Cemi münker de geneldir. Ancak zannidir. Çünkü en azına yorumlanmaktadır. Yahut eşitliğe yorumlanmaktadır. “Bu arazi şunlarındır” dediğimizde hukuken eşit olarak pay alırlar. Ancak bu kat’i değil zannidir. Eğer farklı açıklanırsa açıklama geçerli olur. Buna karşılık hâs özeldir ve kat’idir. Müşterek ise özeldir. Mesela, “Ahmet” ayrı ayrı iki kişinin adıdır. Ancak aralarında belirsizlik olduğu için zannidir.
Hayatı ele aldığımızda alemi doğum ile ele alırsak, doğmak ve gelişmek dört esas ile oluşur: Biri çiftleşme ve çoğalma, diğeri birleşme ve farklılaşmadır. Çiftleşme ve çoğalma geneldir. Çünkü genel olarak irsiyeti sürdürmektedir. Genetik geneldir. Çiftleşme kat’idir. Bölünme ise zannidir. Zira bölünme esnasında irsiyetten başka çevre de etki etmektedir. Oysa çiftleşmede sadece genetik hakimdir. Birleşme ise özeldir. Ancak birleşmede kat’ilik vardır. Çünkü belli hücreler birleşmektedir. Farklılaşma da özeldir Ancak farklılaşmada daha fazla belirsizlik vardır.
.
Fıkıh ilminde barış dört şeye dayanmaktadır:
1. Bunlardan biri vergidir.
2. Diğeri diyettir.
3. Üçüncüsü nafakadır.
4. Dördüncüsü velayettir.
Vergi geneldir ve kesindir. Kişilerden farklı vergi alınamaz. Diyet de geneldir. Bütün kişiler eşit diyet ile ölçülür ve ödeyenler eşitlik içinde öderler. Nafaka ise özeldir. Duruma göre herkesin nafakası ayrıdır. Velayet de aynı kişilere göre değişmekte, herkes kendi takdirine göre farklı yönetim uygular. Bunlardan vergi kesindir. Diyet belirsizdir. Zannidir. Nafaka kesindir. Ölçülebilmektedir. Velayet ise zannidir.
İlme gelinirse:
Mekan ilmi Geometridir.
Zaman ilmi Mekaniktir.
Madde ilmi Kimyadir.
Enerji ilmi Fiziktir.
Geometri genel ve kat’idir. Mekanik genel ve zannidir. Hareketleri ancak geçici olarak kavrarız. Kimya ilmi kesindir. Çünkü sürekli elimizde tutacağımız maddeyi içerir. Fizik ilmi ise depo edilemeyen dolayısıyla ancak geçici olarak müşahede ettiğimiz olaylardır. Zannidir.
Böylece görülüyor ki, mürselatın Kur’ân yorumuna tüm konular uymaktadır.
MÜRSELÂT
| NAŞİR = ÂM = GENEL | ASIF = HÂS = ÖZEL |
| NUZR=KATİ=KESİN | NÜZR=ZANNİ=SANİ | NUZR=KATİ=KESİN | ÜZR=ZANNİ=SANİ |
ALEM | MEKAN | ZAMAN | MADDE | ENERJİ |
BEDEN | BELLEK | DUYU | FİİL | SÖZ |
TOPRAK | TANIMA | YAŞAMA | ÇALIŞMA | KORUNMA |
NUFUS | PLANLAMA | SAĞLIK | İMAR | GÜVENLİK |
EKONOMİ | SATIŞ | TEVDİAT | İMALAT | İNŞAAT |
DİL VAZİ | ÂM | MÜPHEM | HÂS | MÜŞTEREK |
İSLÂM | ZEKÂT | DİYET | NAFAKA | VELAYET |
MANTIK | GEOMETRİ | MEKANİK | KİMYA | FİZİK |