KUR’AN MATEMATİĞİ 19 AĞUSTOS 2000
73. SEMİNER NOTLARI clubs.yahoo.com/clubs/adilduzen
www.adilduzen.8m.com
بسم الله الرحمن الرحيم
الرجال قوامون على النساء بما فضل الله بعضهم على بعض وبما انفقوا من اموالهم فالصالحات قانتات حافظات للغيب بما حفظ الله و التى تخافون نشوزهن فعظوهن واهجروهن فى ا لمضاجع واضربوهن فان اطعنكم فلا تبغوا عليهن سبيلا ان الله كان عليا كبيرا
NİSÂ SÛRESİ 34. ÂYET
İSLÂM’DA DÖVME - II
“Fa” harfi kullanılarak yukarıdaki genel kural aşağıdaki şekilde mekanize edilmiştir. Sosyal kurum hâline getirilmiştir. Kadınlar ve çocuklar, yaşlılar ve sakatlar iki grupta toplanırlar. Bunların bir kısmı kendi kendilerini koruma gücüne sahiptirler. Bunlar üzerinde erkeklerin herhangi bir özel koruma yetkileri yoktur. Genel güvenlik yeterlidir. Bir kısmı ise güçsüzdür, zayıftır. Kendilerini koruyacak durumda değildir. Bunlar üzerine özel korumaların atanması gerekmektedir. İşte bu özel korumalar da iki şekilde atanmaktadır. Bunlardan biri korunacak kimse tarafından seçilmektedir. Bu koruyucu korunan kimse tarafından değiştirilebilmektedir. Kadınlar bu gruptandırlar.
Her kadının kendi seçtiği bir velisi vardır. Bu velisi “Siyasi Dayanışma Ortağı”dır. Kur’an’da bu kimseye “nikahın düğmesi elinde olan kimse” denmektedir. Bu veli kadın tarafından seçilmektedir. Bu veli baba, kardeş, oğul gibi yakınlar olabildiği gibi koca da olabilir. Bu veli yabancı herhangi biri de olabilir. Kadın eğer bir tazminata mahkum olursa bu erkeğin Dayanışma Ortaklığı bunu tazmin eder.
Kadının böyle bir veliyi kendisine seçme zorunluğu vardır. Çünkü İslâm’da halk iki grupta toplanmıştır: 1. Askerlik hizmetini yapanlar siyasi haklara sahip olup ortak yönetime katılırlar. 2. Askerlik hizmetini yapmayanlar savaşa katılmak zorunda değildirler ama ülkenin siyasi yönetimine de katılamazlar. İlmi, dini ve iktisadi yönetime katılabilirler. Kadınlar ise askerlik hizmetine katılmazlarsa bile, eğer kendilerine seçtikleri özel koruyucuyu savaşçı erkeklerden seçerlerse ülke yönetimine onlar da katılırlar. Seçme ve seçilme hakları olur. Velilerini zimmilerden seçerlerse, o zaman onlar da zimmi olup ülke yönetimine katılamazlar. İşte bu sebepledir ki kadınlar kendilerine ergin silahlı erkeklerden birini kendilerine veli seçmek durumundadırlar. İstedikleri zaman da bu velilerini değiştirebilirler.
Kendi kabilelerindeki sözleşmelerine göre kadınlar bazı hususlarda bu velilerin iznine tâbi olarak hareket etmek zorundadırlar. Mesela, onların izniyle evlenebilirler. Ancak evleneceği kocanın velâyetini kabul ederek bu izne tâbi olmayabilirler. Daha doğrusu o koca kendisine nikahlanmasına izin vermiş olur. Kadını özel olarak gözetlemek, ona yapılacak tasalluttan korumak bu kendi seçtiği veliye aittir.
Velinin ikinci atanma şekli ise “tabii velilik”tir. Baba çocuklarının velisidir. Akıl hastalarının velisidir. Baba yoksa diğer yakınları onun yerine geçer. Bu çocuk veya akıl hastalarını korumak onlara aittir. Onlar bir suç işlerlerse bu tabii veliler tazmin ederler. Evin içinde bu velâyet kadına, evin dışında erkeğe aittir.
Kur’an kadınları iki gruba ayırdetmektedir. Bunların bir grup üzerinde kendilerinin seçmiş olduğu velilerin sadece belirli hususlarda müdahale yetkisi vardır. Bu hususlar site mevzuatına göre değişmektedir. Diğer hususlarda erkekler gibi tamamen bağımsızdırlar. İstedikleri hareketleri yaparlar. Bu kadınlar için üç vasıf sayılmaktadır:
a) فالصالحات Bu kadınların sâlih olmaları gerekir. Davranışları dengeli olmalıdır. Ne kendilerine ne de başkalarına zarar verecek halleri bulunmamalıdır. Bu sâliha kadılar sıfat olarak değil de isim olarak zikredilmiştir. Sâliha kadınlar şöyle şiöyle deyip iki özellik sayılmıştır. Sâlihanın karşılığı nâşizedir. Bununla erkekler de yükümlüdürler. “Sâlih erkek” olurlar.
b) قانتات Kânıt kadınlar olmalıdır. “Kânıt kadın” demek, o sitenin mevzuatına uyum içinde olmalarıdır. Sâlih ameller kendi içtihatları ile yaptıkları amellerdir. Kânıt olma ise mevzuata ve yetkililerin verdiği emirlere uymadır. Maruf da itaat etmedir. Şüphesiz aynı yükümlülük erkekler için de sözkonusudur. “Kânıt erkek” olurlar.
c) حافظات Allah’ın korumasını istediği iffetlerini koruyan kadınlar. Aynı özelliği erkekler de taşımalıdırlar. Bu nedir? Aşağıdaki kural içinde cinsi arzuları gemlemektir:
1- Kadın veya erkek gizli cinsi ilişkide bulunmayacaktır. Böyle bir ilişki kimlerin kimlere yakın olacağını ortadan kaldırır, sosyal ve biyolojik karışıklığa neden olur.
2- Kadın veya erkek birbirine yakın olan kimselerle cinsi ilişki kurmayacaklardır. Bu da sosyal ve biyolojik karışıklığa neden olur.
3- Kadın döl yatağını ortak ettiği erkekten temizlenmedikçe başkasına ortak etmeyecektir. Yani aynı zamanda rahminde iki erkeğin menisini birleştirmeyecektir. Bunun da pek çok sakıncaları vardır.
4- Kadın ve erkek bu tür eşlik anlaşması yapmadan cinsi ilişkiler kurmasalar bile böyle bir ilişkiye götürecek davranışlarda bulunmayacaklar, yani sevişmeyecekler ve flört yapmayacaklardır. Tabi evlenmeden sözleşme yaparak açık olmak şartıyla cinsi ilişkide bulunmadan da sevişme yapabilirler. Bu meşrudur. Gizlilik ve anlaşma dışında bunları yapmayacaklardır.
İşte kadına ve erkeğe Allah’ın yasakladığı hususlar bunlardır. Bunlara uyan kadınlar ve erkekler sâlih olan kimselerdir. ‘Beraat-i zimmet asıldır’ ilkesi içinde ve Kur’an’da bunlar doğrudan doğruya zikredildiğine göre her erkek ve her kadın sâlihtir. Sâlih olmadığı sabit olduğu zaman sâlih olmaktan düşerler.
SÂLİH OLMAKTAN ÇIKTIKLARI ZAMAN DURUM NE OLACAKTIR?
1- Kadın veya erkek yasak cinsi ilişkide bulunursa yüzer sopa vurulur. Böylece mahkeme kararı ile cezalandırılır. Burada erkek ile kadın arasında herhangi bir ayırım sözkonusu değildir. Sadece bir erkek iki kadınla evlendiği zaman zina olmaz ama bir kadın iki erkekle cinsi ilişki kurduğu zaman zina olmuş olur.
2- İkinci hal de kadın veya erkeğin bu yasak cinsi ilişkide bulunma hallerini sanat hâline getirmeleridir. Yani başka bir ifade ile -Kur’an ifadesi ile- fuhuş yapmalarıdır. Bunlara uygulanacak ceza ne olacaktır? Bu hususta kadınlar için sarih hüküm vardır. Kadınlar evlerde hapsedilir. Ancak onlara sahip çıkacak bir erkek ortaya çıkar ve onun velâyetini kabul ederse serbest bırakılır. Bunlar köleleştirilir. Erkeklere ait açık hüküm yoktur. Biz kendimiz bazı âyetlerin işareti ile “bu erkekler köleleştirilip hadım ettirilir” diyoruz. Buna ait delillerimiz, Kur’an’da hadımlığın bir müessese olarak kabul edilmiş olması ve hırsızlıktaki kol kesmeye kıyastır.
3- Üçüncü durum ise erkeğin zina yapmaması ama zinaya götürecek fiillerde bulunması, yabancı kadınlarla sevişmesidir. Bunlar sarmaş dolaş olsalar, flört yapsalar da zina cezası verilemez. Zina cezası ancak duhul varsa verilebilir. O halde bunlara ne yapılacaktır? Bunlara verilecek ceza “ta’zir cezası”dır. Ta’zir cezaları ocakların kabul ettiği cezalardır. Ocağı terk etmeleri halinde bu cezalar uygulanmaz. Kur’an’ın öngördüğü ta’zir cezası yalnız sürmedir. Onun dışında dövme cezalarının konup konamayacağı ihtilaflıdır. Konabilir. Erkeklere bu cezalar da uygulanabilir. Ama bu cezalar mahkeme kararı ile uygulanır. Mahkemenin kararı yoksa, o beldenin mevzuatında yazılı değilse başkan böyle erkekleri sürebilir. Burada başkanın re’sen yetkisi vardır.
4- Şimdi benzer durum kadınlar için de söz konusudur. O sitenin yasaklarına uymayıp o sitenin mevzuatında dayak cezası varsa hakemlerin kararı ile kadınlara da aynen uygulanır. Burada erkekle kadın arasında bir fark yoktur. Ancak başkan böyle bir durumda hakem kararı yoksa veya o belde mevzuatında yoksa kadınları süremez.
KADINLARA NE MÜEYYİDE UYGULANACAKTIR?
İşte burada kadınlar için özel durum doğmaktadır. Kadını özel velisi mahkemeye başvurarak kadının kısmen hacrini isteyebilir. Mahkeme bu kadının kendisini koruyacak durumda olmadığı, sâlih ve kânıt bir kadın olmadığı kararına varırsa, o zaman özel veliye ona bazı müeyyidelerin uygulanmasına mahkeme izin vermiş olur. İsteyen kadın bu zamanda da velisini değiştirebilir ve ona bu müeyyideleri uygulamayan veliye geçebilir.
و التى تخافون نشوزهن “Ellâtî tehâfûne nuşûzehunne” ifadesinden anlıyoruz ki “sizin havf edecek olduğunuz kadınlar” tabirini kullanmıştır. Bunlar “sâliha olmayan kadınlar”dır. “Nuşûz” demek “sâliha kadınların taşıdığı vasıfları taşımayanlar” demektir. Burada muzari sığası kullanılmıştır. Karar verilirken karar esnasındaki durum nazarı itibara alınacaktır. Geçmişteki durum değil. O anda kadın hakemlerce imtihan edilecek, sorular sorulacak, kendisinden alınacak cevaplara göre karar verilecektir. Bu bir fiilin karşılığı değil, o andaki durumdan oluşacak bir fiilin karşılığıdır. “Hiftum” kelimesi ile de bu ifade edilmektedir. Havfetme demek, gelecekten endişelenmek demektir. Burada cem’i müzekker sığasıyla ifade edilen korkma tamamen yargı için kullanılan bir ifadedir. Nitekim bundan sonraki âyette “ve in hıftum” diyerek yargı kurumu anlatılmaktadır. Tarafların hakemlerinin görevlendirilmesi istenmektedir. Burada “Nuşûz” çoğuldur, “Hunne” de çoğuldur. Çoğul ismin çoğula izafesi herkesin kendi nuşûzunu ifade eder. Mamafih nuşuz masdar da olabilir. Bu tür iffetsizlikte organize olmuş kadınlar olabilir. Bunlar için de aynı hükümler uygulanacaktır.
İşte burada Muta Nikahı Müessesesi ortaya çıkmaktadır. Böyle fuhuş yapacak kadınların bu sanatlarını devam ettirmelerine izin verilir. Genelev haramdır, yasaktır. Zina cezası müstelzimdir. Ama muta evleri meşrudur. Genelevden farkı şudur. Burada kadınlar gözetim altına alınmıştır. Kendilerine iş verilmekte, kendi geçimlerini çalışarak sağlamaktadırlar. Ayrıca gelen erkeklerle geçici nikah yapıp cinsi ilişki kurabilmekte ve bunlardan da ücret alabilmektedirler. Ne var ki bir erkekten ayrıldıktan sonra ancak üç ay geçtikten sonra diğer erkekle cinsi ilişki kurabilmektedirler.
Bugün genelev kadınları genelevlerde hapsedilmiş değil midirler?
İşte böylece hacredilmiş bir kadının özel velisine tanıdığı uygulama yolları Kur’an’da sayılmaktadır. Bunlardan biri de dövmedir. Ancak bu dövme zina cezasındaki dövmeden farklıdır. O tamamen ceza mahiyetinde dövme olup “celd” kelimesi ile kullanılmaktadır. Burada ise “dövme” sözkonusudur. Hacrın sebebi olarak kadının nuşûz etmesinden bahsedilmektedir. Başka âyette erkeğin de nuşûzundan bahsediliyor. Nuşûz kelimesi Kur’an’da sıklaşma ve sertleşme anlamında kullanılmış olup burada kişilerin karı koca olarak yüklenmiş oldukları görevleri yerine getirmez durumlara düşmesi şeriatın gereklerini yerine getirmemeleri anlamına gelmektedir. Neyin nuşûz olduğuna karar verme yetkisi sitelerin kendi mevzuatına, örfüne göre hakemler aittir. Bunlar zina suçundan hafif ama zinaya götüren fillerdir.
BURADA BİRAZ CEZA KURUMUNDAN DA SÖZ ETMEK GEREKİR
Hukuk düzeninde kişiler hürdür. Dilediklerini yapmakta serbesttirler. Adam öldürme gibi en ağır bir suçu işleseler de onlara mâni olunmaz. Herkes istediğini yapar. Ancak her fiilin bir karşılığı vardır. Sonraları mahkemeler tarafından o mevzuatta tesbit edilmiş olunan cezalar verilir. Genel kural kısastır. Öldüren öldürülür. Döven dövülür. Cezanın mantığı budur.
Ceza niçin verilmektedir? Bunu dört maksatta toplayabiliriz:
a) Cezadan maksat tenkildir. Kişiyi bir daha bu cezayı işleyemeyecek hâle getirmektir. Hapsederseniz, bir daha bu suçu işleyemez. Kolunu keserseniz, bir daha bu fiili işleyemez.
b) Cezadan maksat caydırıcılıktır. Suçu işleyene cezanın verilmesinin sebebi bir başkasının bir daha böyle bir fiili işlememesidir.
c) İntikam hislerinin dindirilmesidir. Suç işleyene karşı mağdurlar intikam almak isterler. Kan gütme başlar. Bunu dindirebilmemiz için cezayı topluluk verir. Artık karşılıklı savaş kesilmiş olur.
d) Devletin gücünü göstermesi ve güvenin sağlanmasıdır. Kişi; “Bu ülkede devlet var. Bana kimse saldırıda bulunamaz. Ben de kimseye saldıramam.” diyebilmelidir.
İşte cezada mevcut bu dört hikmetin tahakkuku için kişiye yapılacak işkencedir. Ancak işkence ölçüsüzdür. Uygulayanın durumuna göre değişir. Oysa ceza ölçülü olmalıdır. Kişilerin özel davranışlarına bırakılmamalıdır.
Kısas hükümleri her zaman uygulanamaz. Diyete dönüşür. Tazminata dönüşür.
Batı Hukukunda cezalar devletçe verilmekte, ayrıca mağdurlara tazminat ödenmektedir.
İslâm Hukukunda kamuya karşı işlenen suçlara ceza devletçe verilmekte ve affedilmesi mümkün olmamaktadır. Kişilere karşı işlenen suçlara ‘cinayetler’ denmekte ve mağdur tarafın affetmesi sebebiyle diyete dönüşmektedir. Öldürülenin mirasçısı olmayan en yakını isterse affeder, diyete dönüşür; istemezse kısas uygulanır. Diyeti mirasçılar alırlar. Affın dışında da birçok hallerde kısas yerine diyete gidilir. Hataen öldürmelerde kısas yapılmaz. Suçun işlendiği yeri terk edip ayrılmada kısas uygulanmaz, diyet alınır. İslâm Hukuku ile Batı Hukuku arasında en büyük fark burada görülmektedir.
İslâm Ceza Hukuku ile Batı Ceza Hukuku arasında ikinci en büyük fark, Batı eziyeti hapis yoluyla gerçekleştirmekte, İslâm ise hapis yerine kol kesme veya dövme şeklinde gerçekleştirmektedir. Ancak bu dövme tamamen ölçülü dövmedir. Buna “celd” denmektedir. Kamçılama şeklinde gerçekleştirilmektedir.
Bu sistemler ta Mezopotamya ile Mısır arasındaki uygulama farklılığıdır. Henüz ilmi olarak hangisinin daha etkin olduğu ve az zayita sebep olduğu araştırılmış değildir. Henüz müsbet ilim son söyleyeceğini söyleyememiştir.
İslâm Hukukunda bu cezalar dışında “kefaret cezaları” ve “eğitim uygulamaları” vardır. Kefaret, ceza yerine bir iyilikle kötülüğün izalesidir. Tedip cezaları ise kalıcı bir iz bırakmadan veliler tarafından uygulanan cezalardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
1) Tabii velilerin çocuklar veya akıl hastaları üzerinde uygulayacakları disiplin cezaları.
2) Askerlikte üstlerin astlara uygulayacakları disiplin cezaları.
3) Başkanların yönettikleri ergin erkeklere uygulayacakları disiplin cezaları.
4) Hacr edilmiş kadınlara velilerin uygulayacakları disiplin cezaları.
Esasen bunlara ceza denmez. Çünkü bunlardaki uygulama kişiyi istenen istikamete yöneltmedir. Geçmişte işlediği bir fiilin karşılığı değildir. Gelecekte işleyeceği bir fiili önlemedir.
Hukuk düzeninde böyle cezalar yoktur. Ancak çocuklara veya erlere hukuk düzeni uygulanmaz Ocak başkanı, kabile başkanı aynı zamanda komutan olduğu için erkeklere tedip uygulamaları yapabilir. Kadınlar çocuklara ve akıl hastalarına böyle bir uygulama yapamaz. Çünkü onlar asker değildir. Zimmilere de yapamaz. Bunların tabii velileri vardır. Yahut kendi seçtikleri velileri vardır. Onlar eğitim uygulamalarını yapabilir.
Kur’an bu uygulamayı hacredilmiş kadınlar üzerinde burada göstermiştir. Diğerleri kıyas yoluyla bu hükümden genişletilir. Kur’an disiplin uygulamalarını üç grupta toplamıştır:
1- Birincisi uyarılardır. فعظوهن “Fagızuhunne” ifadesiyle bu anlatılmıştır. Bugün de bu ceza sık sık kullanılmaktadır. Ancak Kur’an bunun veli tarafından bir vaaz şeklinde anlatılmasını emretmektedir. Kişiye yaptıklarının yanlışlığını sebepleri ile anlatıp onu yanlış yapmaktan alıkoymaya çalışmaktır. Şüphesiz bu en hafifidir.
2- واهجروهن فى ا لمضاجع İkincisi hicrettir. Kadınlara kocaları ile yatmalarını yasaklamadır. Koca tarafından böyle bir uygulama yapılabilir. Buna “îlâ” denir. Ne var ki erkek de bütün karılarından, hatta cariyesi varsa ondan da uzak durmalıdır. Kendi nefsine de aynı cezayı uygulamalıdır. Oysa burada velisi tarafından bu ceza verilmekte, erkek diğer kadınlarla görüştüğü halde bundan uzak kalarak kadının yola gelmesi sağlanmaktadır. Peygamberin diğer uygulaması da sosyal tecrittir. Kur’an’da da belirtilen bu tecrit kişiyle diğerlerinin konuşmamasıdır Bu çok etkin bir cezadır.
3- واضربوهن Üçüncüsü ise dövmedir. Bu dövmede en önemli husus kalıcı iz bırakmamasıdır. Velilerin yaptıkları disiplin dövmesinden dolayı dövülen kısas veya diyet talep edememektedir. Mesela, çocuğu döven annesine karşı baba bir diyet talep edemez. Anne de çocuğunu döven babasından kısas isteyemez. Komutan için de durum böyledir.
Kur’an’da kadının dövülmesi son derece açık bir şekilde ortaya konmuştur.
1) Sâlih kadınlar eğitim amaçlı da olsa dövülmezler. Hakkında mahkeme kararı olmayan her kadın sâlihtir.
2) Mahkeme kararı ile nâşız olan kadınlar velileri tarafından tedip uygulaması olarak dövülebilir. Kalıcı iz bırakılmamalıdır.
3) Kadını dövecek olan kocası değil, kendi seçtiği erkek velisidir. Kadın her zaman velisini değiştirebilir.
4) Asker olan erkeği ocak başkanı tedip amacı ile dövebildiği halde, kadını ve çocukları başkanlar dövemezler.
Bu âyette hacredilmiş bir kadının dövülmesi hususu burada bırakılmamıştır. Kadın eğer ıslah olmuşsa, artık kendisini koruyacak duruma gelmişse, o zaman velisinin isteği ile sâlih kadın hâline gelir ve hacr kaldırılır. Yahut kendisi mahkemeye başvurarak bu uygulamaya son verdirebilir.
فان اطعنكم فلا تبغوا عليهن سبيلا “İtaat ederlerse artık onlar üzerinde herhangi bir baskı yolu aramayın” demek suretiyle bu “hacr”ın kaldırılması hükmü getirilmiştir. Burada emir ve nehiyler kocalara değil, ricâl üzerine yani kamu yönetimi üzerinedir.
ان الله كان عليا كبيرا “Allah aliydir ve kebirdir” denmek suretiyle her zaman “hukuk düzeni”nin asıl olduğu belirtilmektedir. “Allah’ın halifesi olan devlet yücedir, büyüktür” denmek suretiyle son sözün kocalara hatta velilere değil, mevzuata ait olduğunu belirtir. Bu sebepledir ki asker komutanını seçme ve değiştirme özgürlüğüne sahiptir. Kadın da velisini değiştirme özgürlüğüne sahiptir. Dayanışma ortaklığında nasıl akile başkanını seçme özgürlüğü varsa, burada da aynı özgürlük sözkonusudur. Bu son ifade bu hükmü tesis etmektedir.
Bu âyet üzerinde söylenecek daha pek çok söz vardır.
Sizler üzerinde düşünürseniz Allah size mânâlarını ilham edecektir.
Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yayına Hazırlayan: REŞAT NURİ EROL
İŞLETME HAKKINDA BİLGİ
1- KENTLEŞME:
a) Çevre kirliliği doğduğundan.
b) Trafik sorunu kentlerde çözülemediği için.
c) Kırlara altyapı gelmiş olduğundan.
d) İşletmecilikte genel hizmetli ortaklık dönemi başladığından durmuştur.
2- GELECEĞİN DÜNYASINDA YAPILAŞMADA BİR DÖNÜMLÜK ARAZİDE 128 M2’LİK YAZ - KIŞ KALINABİLEN VİLLA TİPİ EVLERİN YAPILAŞMASINA GİDİLECEKTİR:
a) Köylerde ve şantiyelerde geçici evler.
b) Yalılarda ve yaylalarda dinlenme evleri.
c) Afetlerde ve savaşlarda acil yardım evleri.
d) Siteleşmelerde ilk yerleşim evlerine de ihtiyaç olacaktır.
3- EVLER ÇAĞIN İHTİYAÇLARINA CEVAP VERMELİDİR:
a) Evler sökülüp taşınabilmelidir.
b) Evler sağlıklı olmalıdır.
c) Evler her bütçeye göre üretilmelidir.
d) Evlerin enkazı çevre kirliliği yapmamalıdır.
4- İŞLETME “ADİL DÜZEN”E GÖRE OLACAKTIR:
a) Bilgisayarlı genel hizmet merkezleri oluşturulacaktır. Bu genel hizmet üretimden bir pay alacak, hizmetleri bedava yapacaktır.
b) Herkes verdiklerini ve aldıklarını genel hizmet muhasebesine bildirerek ortaklıktan borçlu ve alacaklı olacaktır. Bu borç ve alacağına karşılık mamul evlerden bir pay sahibi olacaktır. Bu payların borsası oluşturulacaktır, mamuller paylarla satılacaktır. Mamul almak isteyen yeteri payı sağlamak zorunda olacaktır.
c) Ham madde, ara madde ve mamul maddelerin değerleri stok seviyelerine göre bilgisayarca hesaplanacak, buna göre arz ve talep edilecektir. Tesis kira payları, emek payları, ham madde payları ve dayanışma payları mamulden bir pay olarak verilecektir.
d) Ağaç evler bir merkezde imal edilmeyecektir. Yaygın olarak belirlenen fiyatla herkes katkıda bulunabilecektir. Sadece İzmir’de Özdemir Çelik Döküm Tesisleri’nde “Araştırma ve Proje Merkezi” olacaktır.
5- İŞLETME ORTAKLIK SİSTEMİ İLE ÇALIŞACAKTIR:
a) Arsa koyanlara %25
b) Altyapı getirenlere %25
c) Kereste ve demir koyana %25
d) İşçilik yapanlara %25 villalar verilecektir.
Her ana ortak birer ortaklık şeklinde oluşacak;
vergi, sigorta ve genel hizmet payları kendilerine ait olacaktır.