Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 956
Meryem Suresi Tefsiri 64-71. Ayetler
17.03.2018
3073 Okunma, 1 Yorum

MERYEM SÛRESİ - 12. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ 

 

وَمَا نَتَنَزَّلُ إِلَّا بِأَمْرِ رَبِّكَ لَهُ مَا بَيْنَ أَيْدِينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذَلِكَ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا (64) رَبُّ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهِ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا (65) وَيَقُولُ الْإِنْسَانُ أَئِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ أُخْرَجُ حَيًّا (66) أَوَلَا يَذْكُرُ الْإِنْسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْئًا (67) فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاطِينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّا (68) ثُمَّ لَنَنْزِعَنَّ مِنْ كُلِّ شِيعَةٍ أَيُّهُمْ أَشَدُّ عَلَى الرَّحْمَنِ عِتِيًّا (69) ثُمَّ لَنَحْنُ أَعْلَمُ بِالَّذِينَ هُمْ أَوْلَى بِهَا صِلِيًّا (70) وَإِنْ مِنْكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَقْضِيًّا (71)

 

***

 

وَمَا نَتَنَزَّلُ

Va MAv NaTaNazZaLu (Va MAv NaTaFagGaLu)

“Ve tenezzül etmeyiz”

Buradaki “Nun” (نَتَنَزَّلُ) atfın نُورِثُ(63. ayette)fiiline gittiğine işaret eder. Yani Allah diyor ki; Biz meleklerle ve diğer ibadımla tenezzül etmeyiz. Allah’ın dört ismi olduğunu zikretmiştim. Allah kendisinden bahsederek “Ben” der. Allah bunu doğrudan hiç aracı koymadan yapar. “Biz” dediği zaman melekleri de içine alan kâinatımızın kuralları ve imkânları ile yapar.

Kur’an doğrudan Allah’ın kavli değildir. Allah’ın kelamını Arapçaya melekler ve Cibril tercüme etmişlerdir. Allah’ın kelamını bizim anlayacağımız şekle sokmuşlardır. Cebrail’in bu söylediklerinin tercüme söz olduğuna işaret ettiği içindir.  لَا تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ  (Kıyamet, 75/16) dediğinde de konu ile ilişki olmadan söylemektedir.

Allah’ı iki şekilde düşüneceksiniz. Biri, halik olarak vardır, kendisinden başka her şey mahlûktur. Diğeri ise Allah haliktır ama halk ettiğini birilerinin emrine vermiştir, onun için halk etmiştir. O halde o birileri halikın halifesidir yani devlet görevlisidir.

Allah iradesini iki şekilde gerçekleştirir. Birinde, doğrudan kendi kudreti ile onu yapar. Diğerinde ise kâinatı emrine verdiği kulları yani görevlileri eliyle yapar. İnsanlar devlet görevlisidirler. Melekler devlet görevlisidirler. Tenezzül eden işte o görevlilerdir.

“Biz tenezzül etmeyiz” deyince işte o görev verdiği kimseleri de katarak söylemektedir.

إِلَّا بِأَمْرِ رَبِّكَ

EilLAv Bi EaMRi RabBiKa (EilLAv BiFaGLı FaGLıKa)

“Ancak Rabbinin emri ile”

رَبِّكَ diyerek insanları eğitmek amacıyla tenezzül ettiğini söylemektedir. Ne var ki görevliler insanların işlerini yapmada meleklere görev vermektedir ama ne görev yapacağına görevli kendisi karar vermektedir. O hususta istişare eder ama kendi iradesi ne ise onu yapar.

Meleklerle önce istişare etmiş, sonra kendi iradesi ile verdiği kararı bildirmiş, onlara Âdem’e secde etmelerini emretmiştir. İnsanları onların emrine vermemiş, aksine onları insanın emrine vermiştir.

O halde devlet görevlisi halkın emrindedir, halk devlet görevlisinin emrinde değildir. Devlet görevlisi de devletin emrindedir, kendi başına bir şey yapmaz, sadece Rabbinin emri ile hareket eder.

Rabbin dayanışma ortaklıkları sorumluları ile temsil edildiğini düşünürsek, görevliler emri dayanışma sorumlularından alırlar, onların taleplerini yerine getirirler. Ne var ki hepsi yargıya karşı sorumludurlar.

لَهُ مَا بَيْنَ أَيْدِينَا

(LaHUv MAv BayNa EaYDıNAv)

“Yedlerimizin beyninde olan O’nundur.”

Gelecekte yapacaklarımız O’nun yani Rabbindir.

Burada “rab” ile “tenezzül eden” yani vahyi ulaştıran kimseler birbirinden ayrılmaktadır. Allah iki şekilde tecelli etmektedir. Birinde, Allah’ın resulü olarak tecelli eder. Devletin yöneticisi olur. Diğerinde ise dayanışma ortaklıklarının başkanı olur.

Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası’nda yahut yeni adıyla Ortaklık Anayasası’nda, başkan hükümetin başı olduğu gibi meclisin de başıdır; meclisteki ilmî, ahlâkî, meslekî ve siyasî dayanışma sorumlularının oluşturduğu şuraların da başkanıdır. Burada Rab sıfatı ile bulunmaktadır.

وَمَا خَلْفَنَا  

Va MAv PaLFaNAv (Va MAv FaGLaNAv)

“Ve halfımızda olan”

Allah burada yönetici sıfatı ile tecelli eder ama buradaki tüm faaliyetler rab sıfatının gereği olduğu için yapılır.

وَمَا بَيْنَ ذَلِكَ

Va MAv BaYNa ÜAvLiKa (Va MAv FaGLa ÜAvLiKa)

“Ve bunun beyninde olan”

Yani şimdi yaptıklarımız da “rab” sıfatı ile tecellisinin gereği olarak yapılıyor.

Bir doktor ameliyat yaparken uzvu kesip atar veya ona merhem sürer. Bunların hepsi yaranın tedavisi için yapılmaktadır. Yarayı tedavi ederken bazen acı verse de araçlar kullanır.

İyileşen bedenini insanın emrine verir, “haydi bu bedeni istediğin gibi kullan, sonra hesabını vereceğini de unutma” der.

وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا (64)

Va MAv KavNa RabBuKi NaSiyYan (Va MAv FaGaLa FaGLiKa FaGIyLan)

“Ve Rabbin nesiy olmadı”

رَبُّكَ kelimesi tekrar edilmiştir. Demek ki yukarıdaki “Rab” başka bir kimlikle, buradaki “Rab” ise başka bir kimlikle zikredilmektedir. Yukarıdaki Rab görevlilerin rabbi olarak zikredilmiştir. Ne var ki görevliler insanlara hizmet ettiği için رَبُّنَاdemiyor da رَبُّكَ diyor, رَبُّكُمْ demiyor da رَبُّكَdiyor.

Topluluk da insan içindir. Bugün yeryüzündeki toplulukların sorumluları ve mahkemeleri olmayacak, cezaları ve yasakları olmayacak. Topluluklar var olacaklardır ama cennete veya cehenneme gönderilmeyeceklerdir. O topluluklardaki iyi insanlarla kötü insanlar ayrılarak bir topluluğun iyileri ve kötüleri olmak üzere iki topluluk olacak, ona döneceklerdir.

Gaye iyi topluluk değil gaye insandır, iyi kişidir. Bu sebeple كُمْ demiyor da كَ diyor. رَبُّكَ ifadesini tekrar ediyor çünkü devletin görevlileri ayrı düzene tabidir, halkı ayrı düzene tabidir. Görevliler halk içindirler. Kur’an’ın kelimelerini tanımladıktan sonra onu yorumlamanın ne kadar kolay olduğunu görürsünüz.

 

YORUM

Ayette üç durum belirleniyor; geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman.

Geçmişin Rabbidir. Olanları ona göre yorumlayacağız. Geçmişte olanların hepsi O’nun iradesi ile olandır ve sonuçları daima ayettir. Ne var ki onlar günümüzü anlamak ve geleceğimizi ona göre planlamak içindir. Onun için geçmişi bilmemiz gerekir.

İkincisi, geleceğimizi planlamamız gerekir. Geçmişi öğrenmeliyiz, geleceğimizi ona göre planlayacağız. Nerden geliyoruz, nereye gidiyoruz, ona göre günümüzün planını yapacağız. Geçen kış bu aylarda yağmur yağdı, bu kışta da yağacaktır. O halde şimdi ne yapmalıyız? İşte bu da içtihattır. Geçmişte ne yaptık, neler oldu, gelecekte neler olacak, bizim ne yapmamız gerekir, bunu tespit edeceğiz. Şimdi bugün ne yapmamız gerektiğine de içtihadımızla karar vereceğiz.

Ayeti bunun için üç döneme ayırmıştır. Demek ki içtihat bugün yapacaklarınızı bağlar. Geçmiştekiler üzerinde içtihat yapılmaz, çünkü artık orada bizim müdahalemiz olamayacaktır. Sadece geleceğimizi bilmemiz için onları öğreneceğiz. Gelecekte ne yapacağımıza bugün karar veremeyiz. Bugün şimdi ne yapmamız ve nasıl yapmamız gerektiğine karar veririz. Günü gelince o zaman içtihat ederiz. Bu sebepledir ki içtihat her an yeniden yapılır ve bir içtihat geleceği bağlamaz. Kanun sistemi bunun için İslami sistem değildir.

Burada بَيْنَهُمَا demiyor, بَيْنَ ذَلِكَdiyor. Çünkü hal geçmiş ve gelecekten başka bir şey değildir, ikisinin birleştiği yerdir, geçmişten bir parça alır, gelecekten bir parça ile birleştirilir. Birçok dilde hal sığası yoktur.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve biz sadece seni yetiştirenin buyruğu ile ineriz. Geçmişimizde olanlar, geleceğimizde olacaklar ve şimdikiler O’nundur ve seni yetiştiren unutkan değildir.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve biz Rabbinin emri dışında tenezzül etmeyiz. Yedlerimizin beyninde olanlar, halfimizde olanlar ve bunun beyninde olanlar O’nundur ve Rabbin nesiy olmamıştır.”

وَمَا نَتَنَزَّلُ إِلَّا بِأَمْرِ رَبِّكَ لَهُ مَا بَيْنَ أَيْدِينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذَلِكَ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا (64)

***

 

رَبُّ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا

RabBu elSaMAvVAvTı Va RabVBu elEaRWı Va MAv BaYNaHuMAv (FagLu FaGaLAvTı Va eLFaGLıva MAv FaGLaHuMAv)

“Semavatın, arzın ve ikisinin beyninde olanların Rabbi”

رَبُّكَ kelimesini burada beyan etmemektedir. Senin rabbin değil, O yalnız tüm göklerin, yerin ve aralarında bulunanların rabbidir. Semavat ve arz addır, bizim kâinat dediğimizin adıdır. Yedi semanın adıdır. Arz gezegenimizin adıdır. Bütün gezegenleri, diğer yıldızlardaki gezegenleri ifade eder. Sema ise yıldızları ifade eder. Her bir yıldız bir güneştir.

بَيْنَهُمَا(ikisinin arasında) deyince de gezegenlerle yıldızlar arasındaki alanları kapsar. Bu alanlar kat değil tabakadır. Yani yüzeyler değil hacimlerdir. Evin katları vardır. Yer ve denizler, atmosfer kat değil tabakadır. Kur’an bunları طِبَاقًا kelimesi ile açıkça ifade eder.

Sema enerjiyi, arz maddeyi ifade etmiş olur. Aralarında olanlar ise ışığı anlatmış olur. Tekrar hatırlatmış olacağım. c ışık hızını ifade eder, boşlukta saniyede 300 000 kilometre kadardır. Bütün diğer cisimlerin iki hızı vardır. Biri kendi hızlarıdır ve bu hız ışık hızından düşüktür. Diğeri dalgasının hızıdır ve bu ışık hızından daha büyüktür. “v” kendi hızını, “u” dalgasının hızını gösteririz u*v=c^2 dir. Burada “u” semayı, “v” arzı, “c” de ışık hızını gösterir. 7 ise elektronların dizilişindeki 7 tabakayı temsil eder. Kâinat atomlardan oluşur ve her atom çekirdeğinde bir güneş vardır, çevresindeki 7 semasında elektronlar vardır. Sema katlar arası hacmi, fulk katları ayıran yüzeyleri ve arz yüzeydeki yörüngeleri gösterir. İşte o senin rabbindir. Yani insanın Rabbidir çünkü semavat ve arz insan için var edilmiştir.

فَاعْبُدْهُ

FaGBuDHu (Fa uFGuLHu)

“O’na ibadet et”

Sen ey insan, bu kitabı sana inzal ediyorum, muhatabım sensin. Kâinatı senin için yarattım. Sen orada görevlisin. O halde görevini yap. Semavat ve arzda senin görevlerin var, o görevlerini yerine getir.

İnsanın görevi nedir?

İnsanın görevi insanlığı oluşturmaktır. Yani senin görevin senin gibi insanları yetiştirmektir. Evlenme ve çocuk sahibi olmaktır. Unutma, Sermaye’nin oyunlarına uyma, birinci görevini yerine getir. İkinci görevin ise insanların çoğalabilmesi ve yaşayabilmesi için yeryüzünü imar etmektir. Çalış ve kendi aldığın ücretle yaşa. Bu, emeğinin karşılığıdır. Sana fazla zaman tanınacak. Sana ve çocuklarına yeteceğinden fazlasını üretecek zaman vereceğim. Onu da çocuklarına işyeri bırakman için harca. İçkide, kumarda, fuhuşta ve spor seyretmede zamanını harcama. Telefonda oynayıp zamanını israf etme.

وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهِ

Va ıÖOaBiR LiGiBAvDaTiHIy (Va ıFTaGıL LiFiGAvLaTiHIy)

“Ve O’nun ibadetine istibar et”

Boş zamanını harcama, sigara içme. Sen, bu sayede insanları ibadetleri dışında iş yapmaya teşvik ediyor, onları finanse ediyorsun.

صَبَارَة Granit taş demektir. Gelecek etkilere karşı direnme sabırdır. Bu sabır iki türlü tezahür eder. Biri gelen musibetlere karşı ümitsizliğe kapılıp çökmemek, beklemek suretiyle sabretmektir, dayanmaktır. Diğeri ise, gelecek etkilere karşı çıkmak, ameli salihte direnmektir. Zorlukları yenmektir. Bugün buna sebat denir.

Sülasi (2. bab): Sabretmek (يَصْبِرُ-صَبَرَ)

İftial babı: Sabırlı olmak (يَصْطَبِرُ-اِصْطَبَرَ)

Müfaale babı: Sabırlaşmak (Birbirine sabretmek) (يُصَابِرُ-صَابَرَ)

صبر Kur’an’da 103, صبو ise 1 defa geçmektedir. Toplam 104 (23*13) eder.

ص dayanıklılığı, بgeçidi, ر tekrarı ifade eder.

اصْطَبِرْ iftial babındadır. Sabretme lazım bir fiildir. İftial babı müteaddiyi lazım yapar. Oysa burada lazım fiili lazım yapıyor. Kendi nefsinde sabret demektir. Kur’an’da üç defa geçmektedir. Birinde sadece اصْطَبِرْ diyor, birinde عَلَيْهَا, burada ise لِile teaddi etmektedir. Oysa önce لِ ile teaddi ediliyor sonra da iftial babından lazım hale getiriliyor. Allah’ın sana verdiği görevi yerine getirirken kendi nefsine sabret وَاصْبِرْ نَفْسَكَayetinde (Kehf, 18/28) vardır. Bu da nefsine sabretmektir. İnsanlar ibadeti aşıp görevlerini hükmederek yapmaya kalkışırlar. Sen görevini yapacaksın. Başkasının görevine karışmayacaksın. Onu ibadete zorlamayacaksın. Herkes kendi hesabını kendisi verir. Yargısız infaz olmaz ilkesi buradan çıkmaktadır.

Amir memura emreder. Memur amire değil Allah’a ibadet eder ve hesabını da amire değil Allah’a yani Allah ve resulüne (hakemlere) verir.

Sabır iki türlüdür. Biri gelen afetlere ve kötülüklere sabretmedir. Diğeri ise iyi işlere devam etmede sabır gerekmektedir. Başladığın işi yarım bırakmayacaksın.

İslamiyet’te birçok ibadet ihtiyaridir, yaparsan sevap alırsın, yapmazsan günahı yoktur ama nezredersen artık onu yapmak sana farz olur. Fıkıhçılar kıyasla “bir ibadeti yapmaya başlarsan onu tamamlamak farzdır, tamamlayamazsan kaza edersin” derler. Bu ayet işte bu hükümleri içermektedir. Kötülükler sabırla, iyilikler sabırla teaddi eder.

هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا (65)

HaL TaGLaMu LaHUv SaMiyYan (Hal TaFGaLu Lahu FaGıyLan)

“O’na semiy ilim ediyor musun?”

وسمdamgayı, işaretlemeyi ifade eder. سميise bir şeyi ifade etmek için konan sözlerdir. سَمِيًّا aynı ismin altında toplananlar demektir.

Kur’an’da سمي 71, سجو1 defa geçmektedir. Toplam 72(23*32) eder.

هَلْ لَهُ سَمِيًّا demiyor, هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا diyor. Olmak başkadır, bilmek başkadır. Sonra أَتَعْلَمُلَهُ سَمِيًّا denmesi daha uygun görünür ise de هَلْ denmiştir. أَ inkâri, هَلْtasdikidir, قَدْ manasındadır. Sen onun semiyyini bileceksin, biliyorsun demektir.

Demek rabbimizin semiyleri vardır ve biz o semiyleri bileceğiz. سَمِيًّا demek bir isimde toplananlar, dayanışma ortaklıkları, aynı kıyafeti giyenlerdir. Allah’ın semileri mümin ordulardır. عَلِمْتَ demeyip de تَعْلَمُ demiş olması gelecekte bileceksin demektir.

Selçuklu ve Osmanlı orduları hep i’la-yı kelimetullah (إِعْلَاءُ كَلَمَاتِ اللَّهِ) için kurulmuşlar ve öyle savaşmışlardır. İstiklal Savaşımızı da o ordularla yaptık. Cumhuriyet döneminde ordumuz laikleşmiş ve İslamiyet’in dışında ulusçuluk ilkesini almış yani onun semiyi olmamıştır. 1960’lardan sonra önce tarafsız olmuş yani İslamiyet’in ne yanında ne de karşısında olmuştur. 1980’lerden sonra İslamiyet’in yanında yer almıştır.

Bugün Türk Ordusu henüz rabbinin semiyi olmamıştır ama adım adım ona doğru gitmektedir. Türkiye’de halk önce ikiye ayrılacak; nöbetliler ve bedelliler diye. Bedelliler bedel verecek, savaşa katılmayacak. Nöbetliler de 12 ordudan oluşacaktır. Bu orduların hepsi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yaşatma azminde olacaklardır. Bunların birleşme sebepleri değişiktir; kiminin ırkçılık, kiminin rejim, kiminin iman olacaktır.

Halk bunlardan istediğinin askeri olacaktır. Herkes kendi idealleri için devleti ölesiye savunacaktır. Ortak noktamız devletimizi savunmaktır. İslam devletinin felsefesi budur. Devlet herhangi bir ideale sahip değildir. Değişik ideallerin savunucusudur. Müheymindir.

Kur’an’a inanan Kur’an’ın dayanışmasına girer, onun semiyi olur. Kimlerin semiy, rab olacağını da herkes bilecektir. قَدْ demeyip هَلْ demiş olması ile bu bilme insanın kendi içtihadı ile olacak, kimse ona dayatmayacaktır. Herkes ordusunu kendisi seçecektir.

 

YORUM

Kur’an’a dayalı Adil Düzen Anayasası dayatma düzenini önermez. Tam tersine önce yüz lojmanlı semtler kurar ve oralarda çalışmada ve yaşamada anlaşmış olanlar yerleşir. Kendi istedikleri düzende birlikte yaşarlar. Böylece ekseriyet demokrasisi yerine hicret demokrasisi ortaya çıkar. Sonra bucaklarda sosyal gruplar oluşur, bunlar da ayrı ayrı dayanışmalar oluştururlar. Herkes kendi idealleri içinde birlik oluşturur.

Yani…

İslam devleti barış devletidir. Kimse kimseye kendi rejimini ve inancını dayatmaz. Tam tersine birliktelik her gurubun kendi inancını yaşaması için vardır. Herkese özgürlük, bu arada Allah’ın hizbine de özgürlük. Bundan dolayıdır ki ekseriyet kararı yoktur. Semt ve dayanışma sistemi birliği sağlar.

Mümin Okuyucularım;

Kur’an’ı doğru anlamaya çalışalım. O zaman göreceksiniz ki Batı demokrasisi ve laikliği güneşe karşı bir mum bile değildir. Hem ekseriyetin dediğini yapacaksın hem de laik olacaksın; biriniz çıkın da bana bunu açıklayın bakalım, bu nasıl olacak? Eskiden İslamiyet’te demokrasi ve laiklik olduğunu savunurdum; şimdi ise biliyorum ki demokrasi ve laiklik yalnız İslâmiyet’te vardır, diğerleri hep sahtedir ve aldatıcıdır.

Bu seminer notlarını sadece ben yazmıyorum. Bir cemaatin çalışması sonunda oluşmuştur. Bizim semiyyimiz de bu seminerlerin etrafında toplananlardır.

Bugün Millî Görüş ve Nur Risalelerinin semiyleri semiyyimizden koptular ve geliştiler. Hıristiyanlık gibidir. Onlar Kur’an’a yol açtıkları gibi Kur’an düzeninin gelmesi için Gülen Cemaati ve AK Parti de yol açmışlardır. Onlar taviz vermeselerdi dünyada bu kadar etkin olamazlardı. Şimdi ufukta Kur’an düzeni vardır. Hıristiyanlarla Müslümanlar birleşecek, Millî Görüşçülerle Nur Risalelerine hizmet verenler birleşecek ve üçüncü binyıl uygarlığının Kur’an düzenini birlikte getireceklerdir.

 

Öz Türkçe ile:

“Yer ile göklerin ve aralarında olanların düzenleyicisidir. O’na kulluk et. O’nun kulluğu için dayan. Sen O’na dayanışma bilir misin?”

Kur’an kelimeleri ile:

“Semavatın, arzın ve ikisinin beyninde olanların rabbidir. O’na ibadet et. O’nun ibadetine istibar et. O’na semiy ilmeder misin?”

 

RabBu elSaMAvVAvTi Va eLEaRWı VaMAv BaYNaHuMAv Fa uGBuDHu VaÖOaBiR Lı GıBAvDaTiHIy HaL TaGLaMu LaHuSaMiyYan

رَبُّ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهِ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا (65)

***

 

وَيَقُولُ الْإِنْسَانُ

Va YaQUvLu eLEiNSAvNu (Va YaFGaLu eLFıGLAvNu)

“Ve insan kavl eder”

Ok yayının iç tarafına أُنْس, dış tarafına وَحْش denmektedir. إِنْس kelimesi buradan gelmiştir. Cins isim olarak da “insan” olarak kullanılmaktadır. Ünsiyet ‘alışmak, alışmış olmak’ anlamındadır. Vahşi de yabani demektir. Sonunda insan kelimesinin kökü olmuştur. Cin karşılığı da kullanılmıştır.

 إِنْس’in çoğulu أُنَاس ‘tır. Sonraları harf-i tarifle kullanımında baştaki hemze düşmüş, bağımsız kelime olmuş, النَّاس  olmuş, çoğulluk manasını korumaktadır. Kişilerin bir arada bulunmasına delalet eder. Kişiliği olmayan toplulukların adıdır. Hitapta mevcut olan halkı veya bütün insanları içine alır. Kuran da beş vakit namaz topluluklarına, cuma namazı topluluklarına veya bütün insanlara hitap etmek için kullanılır. Burada bütün insanlar kastedilmektedir ve “herkes” anlamındadır. İnsan cins isimdir.

ء gücü, نbelirsizliği, س mekânda diziyi ifade eder.

الْإِنْسَان cins isimdir. Kur’an’da hep marife olarak gelir. Sadece bir ayette كُلَّ إِنْسَان(İsra, 17/13) denmektedir. Burada insan cins isim değildir. O halde الْإِنْسَان kelimesinin cins isim olması sonradan gelen bir özelliktir. İnsan yaratılış itibariyle kavl edecek.

İnsan beyni daima tereddüttedir, “Acaba gerçekten dirilecek miyim?” demektedir. Bugün ben Kur’an’ın Allah sözü olduğunu kesin olarak biliyorum, asıl hayatın öldükten sonra başlayacağını Kur’an’la biliyorum ama zaman zaman ölümü görünce de dirilip dirilmeyeceğimi sorar hale gelirim.

Demek ki insan bir daha dirilme hususunda fikren kani olsa da hissen daima “Acaba?” demektedir. İbrahim ölü nasıl dirilecek diye rabbine soruyor. O da “İnanmıyor musun?” diyor. İbrahim cevap veriyor, “İnanıyorum ama kalbim mutmain olsun.” diyor. (Bakara, 2-260)

Bu ayet bize diyor ki; siz dirileceksiniz gibi amel edeceksiniz. Aklınızda dirileceğinize dair deliller bulacak ama içiniz bir türlü tatmin olmayacak. Siz bunu kalbinizle ve ilminizle aşın diyor. İnkâr amacıyla sormuyor, öğrenmek için soruyor.

أَئِذَا مَا مِتُّ

Ea EiÜAv MAv MitTu (Ea EÜAv MAv FaGıLTu)

“Mevt ettiğimde mi?”

Kış uykusundan uyanmış yılana حَيّ, kış uykusundaki yılana ise مَوْت denir.

Kur’an’da  موت165,فوت5 defa geçmektedir. Toplam 170 (2*5*17) eder.

م suyu, genişliği, و birliği, ت seni belirtir.

“Mevt” “Hayy”ın karşıt anlamlısıdır. Ölüm kış uykusuna yatmadır. Kıyam gününe kadar ruhun bedenle bağlantısının kesilmesidir. Mekân ve zaman dışı olmadır. Uykudaki rüya benzeri, insan ölürken de fiili değil ama hayali alemi yaşamaktadır.

إِذَا مِتُّ denmeyip إِذَا مَا مِتُّdenmektedir.

إِذَا أَنْزَلَdendiği zaman bir defa ineceği zamanı içerir. أَنْزَلَإِذَا مَاile her indiğinde manası çıkar. مَا genelleştirmek içindir. م suyu, dalgayı, enginliği ifade eder. Yani öldükten uzun zaman sonra yeniden dirilecek miyim? Bedenin çürüyüp dağılması, ona bir daha dirilemez görünümünü verir. Oysa bizim atomlarımız her an değiştiğine göre zaten dağılıyor. Dağılan atomlardır. İlk şeklinde durmamaktadır.

لَسَوْفَ أُخْرَجُ حَيًّا

La SaVFa EüPRaCu XayYan (La SaVFa UFGaLu XayYan)

“İlerde hay olarak ihraç edilecek miyim?”

خُرُج,خَرْج duvarın dışına sürülen harçtır. Sonra dışarı anlamı kazanmıştır. Mastar olarak dışarı çıkmak demektir. إِخْرَاج ise ‘çıkarmak, kusmak’ demektir.

أَخْرَجَ: Çıkardı demektir. Bir şeyi bir yerden çıkarmaktır. (İf’al babı)

اِسْتَخْرَجَ: Denizden, topraktan, kutudan bir şeyi çıkardı anlamındadır. (İstif’al babı)

خ dağılmayı, ر tekrarı, ج ise toplanmayı ifade eder.

Kur’an’da öldükten sonra dirilme إِحْيَاء ile,بَعْث ile, إِخْرَاج ile ifade edilmektedir. Buradaki إِخْرَاج tan maksat bedenimizin tekrar dirilmesidir.

İnsan bedeni devamlı yenilenmektedir. Bugünkü moleküller bir sene önce bizde yoktu. İnsan vücudu bir gölden ibarettir. Nasıl göle devamlı akan su vardır ama gölün şekli değişmiyorsa, bizim bedenimizden de sürekli olarak moleküller gelip geçmekte, atomlar ve moleküller devamlı değişmektedir. Ölümle bedenimizin değişme hali durmaktadır. Sonra yeniden değişme hali başlamaktadır. Bunlar dört boyutlu uzayda olmaktadır.

 

YORUM

İnsan daima şu soruyu tekrar tekrar sormaktadır: Bir daha dirilecek miyim?

İnsan beyninde bu sorunun var olması insanın dirilmeyi arzu etmesindendir.  İnsan dört boyutlu, beş boyutlu uzayı düşünmediği için ölümü yok sanmaktadır. Hâlbuki ölüm diye bir şey yoktur. Bizim bu dünya treninden inmemizden ibarettir. Ne var ki trenimiz tekrar dönüp gelecektir. İkinci gelişinde tekrar bineceğiz. “Mezardan ihraç edileceğim” diyor.

Burada insan bunu sormalıdır yani düşünmeli ve tartışmalıdır demektir.

Bir şey üzerinde düşünmeye başladığımız zaman yavaş yavaş onu kavramaya başlarız.

Evet, ben yeniden dirilecek miyim diye kendime sormalıyım ve dirilip dirilmeyeceğim üzerinde düşünmeliyim. İnsanların çoğu düşünmemekte, araştırmamakta ve dirilmeyeceğini de araştırmadan kabullenmektedir. Oysa hayvan böyle bir şeyi düşünemez. İnsan olan ise düşünebilmektedir. Öyleyse insan için yeniden dirilme tartışılmaktadır. Bu tartışma bile yeniden dirilmeye bir delildir. İnsanlar her zaman öldükten sonra dirilmeyi ümit etmiş ve o sebeple ölünün hatıratını yaşatmıştır.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve kişi öldüğümde ilerde diri olarak çıkarılacak mıyım diyor.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve insan mevt ettiğimde ilerde hay olarak ihraç olunacak mıyım diye kavleder.”

 

Va YaQUvLu el EiNSAvNu Ea EiÜAv MitTu La SaVFa EuPRaCu XayYan

وَيَقُولُ الْإِنْسَانُ أَئِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ أُخْرَجُ حَيًّا (66)

***

 

أَوَلَا يَذْكُرُ الْإِنْسَانُ

Ea Va LAv YaÜKuRu elEinSAvNu (Ea Va LAv YaFGaLu elFiGAvLu)

“İnsan zikr etmez mi?”

الْإِنْسَانُ kelimesi burada yeniden tekrar edilmiştir. Sadece يَعْقِلُveya يَذْكُرُdiyebilirdi. Demek ki birinci الْإِنْسَانُile ikinci الْإِنْسَانُ farklıdır.

Birincisi bütün insanlardır.

İkinci insan, soran sonra da ona cevap veren insandır.

İnsan kendi kendine konuşmalıdır. Düşünürken şöyle düşünmelidir. Önce soru sormalıdır. Yani ne öğrenmek istediğini ortaya koymalıdır. Örnek olarak; ben tekrar dirilecek miyim, dirilmeyecek miyim? Bu soruyu soran insan şimdi cevap veren insan olacaktır.

Bu insanlardan biri ‘evet, dirileceksin’ cevabını vermekte, diğeri ise ‘hayır, dirilmeyeceksin’ cevabını vermektedir.

“Dirilmeyeceğim” diyen insana delil gerekmez.

“Dirileceğim” diyene delil gerekir.

İşte, Kur’an bu tartışma usulünü burada bize öğretmektedir. Tartışmanın devam etmesi için ‘hayır, dirilmeyeceğim’ demeyeceksin, ‘evet, dirileceğim diyeceksin’ der. Sonra başta soran kişi delil getirir. Ona cevaben delil getirir.

“Tezekkür etmek” kendi kendine anlatmak anlamındadır. Ancak düşünme kuralları içinde ilerleyeceksin.

أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ

EinNAv PaLaQNAvHu MiN QaBLu (EinNAv FaGaLNAvHu Min QaBLu)

“Daha önce onu halk ettik”

Bunu zikretmiyor mu?

Ben biliyorum ki ben bundan yüz yıl önce yoktum ve ben var edildim.

-Nasıl var edildim?

-Niçin var edildim?

-Uzun çileli ömrü niçin yaşadım?

-Neden ölüyorum?

Bunları sorup cevaplarsa, bir daha dirileceğine kendisi karar verir.

Benim ömrüm kâinatın ömrünün içinde yok mesabesindedir. Birileri getiriyor, sonra alıp götürüyor. Yoktum, var oldum; şimdi de yok olacağım.

Evvela düşünmeye buradan başlamalıdır.

Sonra, ben bir fabrika ürünü değilim, herkesin ayrı kişiliği vardır, hiçbir insanın DNA zinciri diğerlerine uymaz; öyle ise ben özel olarak yaratıldım. Ben bir kum yığını değilim, her şeyi uygun olarak yerleştirilen bir yapıyım, benim yapım başkalarının yapısından farklıdır.

Ben de düşüncelerimle, zevklerimle, fikirlerimle farklıyım. Özel bir varlığım. O halde benim tekrar dirilmemem için ne engel vardır?

وَلَمْ يَكُ شَيْئًا (67)

Va LaM YaKu ŞaYEan (Va Lam YaFGuL FagLan)

“Ve bir şey olmadı.”

Aslında bedenim hiçbir şey değildi, madde idim, toprak idim; şimdi insanım. Topraktım, çünkü benim annem ve babam topraktan biten bitkileri yediler ve onlardan elde ettikleri ile ben var oldum. O halde ben bir şey değildim dediğim zaman bedenimden hiçbir şey değildim demiyorum. Dağınık halde idim, bunlar hiçbir ortak mana taşımıyordu. Şimdi ise birleşerek yapı oluştu. Artık yeni bir şey oldu. O da yetmez. Ben şimdi düşünüyorum, tezekkür ediyorum, bilinçli varlığım. Ben benim, bir başkasına benzemiyorum. O halde beni bu bağımsız varlık olarak var eden elbette bir daha beni diriltebilir.

 

YORUM

İnsan düşünmelidir. Bunun için ilimleri öğrenmeye çalışmalıdır. Allah insanları farklı yaratmıştır. Herkesin ayrı yetenekleri vardır. Asıl olan dört yetenek mevcuttur.

-Sevme veya nefret etme yeteneği ileri gitmiştir. Duygusal yetenektir.

-Diğeri tartışma ve düşünme yeteneğidir.

-Üçüncü yetenek yapma yani teknik yetenektir.

-Dördüncü yetenek ise diğer insanlarla ilişki kurma yeteneğidir.

Az veya çok her insanda bu yetenekler vardır ve birbirinden faklıdırlar.

-İlim adamları düzenleme yeteneğine sahiptirler.

-İş adamları yarışma yeteneğine sahiptirler.

-Ahlak adamları sevme yeteneğine sahiptirler.

-Siyaset adamları güç yeteneğine sahiptirler, dostlarına güven düşmanlarına korku salarlar.

Bu yetenekleri ile her insan farklı yaratılmıştır. Yapılan işler de farklıdır. İnsan düşünmelidir. Kendisi düşünemiyorsa düşünen biri ile düşünmelidir.

Yenibosna’daki Cumartesi sohbetlerine katılanlardan tartışanlar vardır. Aynı şekilde düşünüyorlar. Bunların hepsi öldükten sonra dirileceklerine inanıyorlar.

Sermaye düşündürmemek için bir tuzak kurmuş. Benim konum budur. Allah varmış veya yokmuş, ben bilemem; tekrar ya dirileceğim ya dirilmeyeceğim, onu da bilemem; ben ilim adamıyım, onlar benim yasak bölgem!

İşte, Kur’an bu yasak bölgeyi açıyor ve “insan isen düşüneceksin” diyor. “Geçmişini ve geleceğini düşüneceksin” diyor.

 

Öz Türkçe ile:

“Kişi hiçbir nesne değilken daha önce onu yarattığımızı düşünmez mi?”

Kur’an kelimeleri ile:

“İnsan hiçbir şey değilken onu daha önce halk ettiğimizi zikr etmez mi?”

 

أَوَلَا يَذْكُرُ الْإِنْسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْئًا (67)

***

 

فَوَرَبِّكَ

Fa Va RabBiKa (Fa Va FaGLiKa)

“Rabbine and olsun ki”

Burada mahzuf cümleler vardır, فَ onlara atfeder.

 İnsanların çoğu tezekkür etmiyor, yanlış yapıyorlar. “Rabbine and olsun” diyor. Yemin teminattır. Rabbin eğer rab ise ve bu dünya düzeni varsa ve bu düzen içinde yürüyorsa, bunun gibi öldükten sonra dirileceksiniz.

Niçin “Rabbin” demektedir de diğer isimleri ile beyan etmemektedir.

Çünkü bu dünyayı Allah “Rab” sıfatıyla var etti. Oraya hazırlık yapman ve insanları eğitmen için burasını okul olarak açtı. Yani burası gaye değildir. Asıl gaye ahirettir.

Nasıl okula giden çocukların gayesi orada öğrendikten sonra iş hayatına atılıp iş yapma ise bu dünyanın gayesi de insanları eğitmedir, ahirette yaşayacak seviyeye ulaştırmaktır. Sınıfta kalanları da bütünlemeye almak, orada yani cehennemde yoğun eğitime tabi tutmaktır.

Bu dünyada Allah nasıl insanları eğitmekte ise ve ona göre iş vermekte ise ahirette de eğitecek ve ona göre iş verecektir.

لَنَحْشُرَنَّهُمْ

La NaXŞuRanNaHuM (La NaFGaLanNaHuM)

“Onları haşredeceğiz”

Yukarıda insandan bahsetti. Şimdi burada هُمْ dedi, çoğul ve gaip sigasını getirdi. O halde insan kelimesi cins için değildir, çoğul da değildir. الْإِنْسَانُ‘daki harfi tarifi (الْ) istiğrak için alırsak, “bütün insanları haşr edeceğiz” anlamı çıkar. O sebepledir ki burada هُمْ zamiri gelmiştir. “İhraç edileceğim” sözüne karşılık burada “haşr edeceğiz” diyor. Haşr etmek demek birlikte ihraç etmek demektir.

Evet, ihraç edilecekler ama ayrı ayrı değil birlikte haşr olunacaklardır.

كُمْdemeyip هُمْdemiş olması, onu söyleyeni haşr edeceğiz demektir.

Peki, söylemeyeni haşr etmeyecek midir?

İşte, mefhumu muhalefet ile diğerleri haşr olmayacak demektir. Kıyasta ise evleviyetle diğerlerini de haşr edeceğiz manası çıkar. Öyle olduğunda ittifak vardır. Demek mefhumu muhalefet ile mana vermek sahih değildir.

وَالشَّيَاطِينَ

Va elŞaYAvOIyNa (Va eL FaGAvLIyNa)

“Ve şeytanları”

Cinden ve insandan olan şeytanları da haşr edecektir.  Cinler ve şeytanlar da insanlar gibi sorumludurlar, günah işlerler. Cinlerin cennete gideceğini zikretmiyor.

ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ

ÇümMa La NaXWuRanNaHuM (ÇümMa LaNaFGaLanNaHuM)

“Sonra onları ihdar edeceğiz”

Kıyamet günü olduğu zaman insanlar hemen ayaklanmayacak, uzun veya kısa muhakeme edilecek, yargı karar verdikten sonra cehennemde ihdar edileceklerdir.

Soruşturmada ihdar yoktur. Adil Düzen’de yargılama soruşturmadan sonra yapılmaktadır. Soruşturmada dört safha vardır, başka vesilelerle bunları yazdık.

حَضْر inşaat için kullanılan taş, tuğla demektir. Hayvanların sulandığı su kenarında oturmak için konan taşa denmektedir.

حضر‘sofa’, ‘su başında oturulan yer’ demektir.

Kur’an’da حضر25, حضض 3 defa geçmektedir. Toplam 28 (22*7) eder.

‘Hazır bulunmak, orada olmak’ demektir. Getirilecek demektir. Cehennemin olduğu yerde oturtulurlar.   

حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّا (68)

XaVLa CaHanNaMa CiÇiyYan (XaVLa FaGalLaLa FiGLiyYan)

“Cehennemin havlinde cissiy olarak”

جثوdiz üstü çökme anlamındadır, Kur’an’da 3 defa geçer. جَاثِمِينَ ise 5 defa geçer. جثث 1, جثو3 defa geçer. Toplam 4 (22) eder.

 فِي جَهَنَّمَdemiyor, حَوْلَ جَهَنَّمَ diyor.  

حَوْل çevredir, حَوْر ise dönmedir.

Kuran’da أُمَّ الْقُرَى وَمَنْ حَوْلَهاَ(Şura, 42/7)denmektedir. Yani çevre sonsuza gitmez, sınırlı daire parçasıdır. Buna göre cehennem küçük bir yerdir, insanlar onun çevresinde oturmaktadır.

Oysa cennetin arzı semavat ve arz kadardır. Bununla beraber عَرْشkelimesini biz beş boyutlu uzay olarak tanımlıyoruz. Oysa “melekler arşın havlinde hafiyelik yaparlar” (Zümer, 39/75) diyor.  Onun da küçük olması gerekir. Beş boyutlu uzaya الْعَرْشِ الْعَظِيمِdenmektedir.

Cehennemin havlinde ihdar olunacaklardır.

 

YORUM

İnsan ‘dirilecek miyim?’ diyecek, sonra dirilecek ve bütün insanlar cehennemin yanından geçirileceklerdir. Orada kalanlar kalacak, geçenler cennete gideceklerdir. Kelam kitaplarında buna “sırat köprüsü” demektedirler.  Bütün insanlar cehenneme uğrayacaklardır deniyor. Cehennemin girişinde insanlar molekül yapısından atom yapısına geçeceklerdir. Molekül yapıda çekirdek var, onun etrafında elektronlar dönmektedir. Böylece birkaç molekül birleşmekte, sonra da moleküller birleşmektedir. Bu hususu bugün çok iyi biliyoruz. 

Bir de iki atom birbirine çok yaklaştıkları zaman birbirlerini çekiyorlarsa iterler, itiyorlarsa da çekerler. Böylece yüksek sıcaklıkta moleküller oluşmaktadır. Moleküler kimya gibi atomik kimya da aynen oluşmaktadır. Yani atomlar elektronları uzaklaştırırlar ve kendileri birleşirler.

Bu olay kuantum teorisi ile izah edilmektedir. Elektronların kütleleri sayısal olduğu gibi hızları da sayısaldır. Bunun anlamı şudur; uzunluk da sayısaldır, zaman da sayısaldır ve bunlar buçuklu sayılar olarak çoğalırlar. 0.5, 1.5, 2.5, …. Çekme veya itme uzaklığının karesi ile ters orantılı olduğu için n(0.5-1) (0.5+1) çarpımı negatif olur. Oysa ondan sonraki sayılar hep pozitiftir. Yani çok yaklaştığı zaman çeken iter, iten çeker.

Cehennemdeki hayat atomik hayattır. Bugün cinler Güneş’te atomik hayatı yaşıyorlar. Cennetteki hayat ise molekülerdir.  Cennete uyum sağlamak için moleküler hayat atomik hayatı geçmek zorundadır. Ancak ondan sonra ölümsüz olurlar. Dört boyutlu uzayda dolaşma da ondan sonra mümkün olacaktır. “Orada ne ölürler ne de yaşarlar” ayeti bu durumu anlatmaktadır. Krizalit devreden sonra cennete veya cehenneme gidilecektir.

 

Öz Türkçe ile:

“Yetiştiricine and olsun ki onları ve şeytanları toplayacağız. Sonra sobanın çevresinde onları çökertmiş biçimde bulunduracağız.”  

Kur’an kelimeleri ile:

“Rabbine and olsun ki onları ve şeytanları haşr edeceğiz. Sonra cehennemin havlinde onları cisiyyen ihdar edeceğiz.”

 

Fa Va RabBUKa LaNaXŞuRanNaHuM Va elŞaYAOIyNa ÇümMa LaNaXWuRanNaHuM XaVLa CaHanNaMa CiÇiyYan

فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاطِينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّا (68)

***

 

ثُمَّ لَنَنْزِعَنَّ

ÇümMa LaNaNZiGanNa (ÇümMa LaNaFGıLanNa)

“Sonra nez’ edeceğiz”

نزعGerilmiş yay demektir. Sonradan çekme, Mufaale babından (نِزَاع) da çekişme anlamı kazanmıştır.

ن belirsizliği, ز zamanda sarsıntıyı, ع etkiyi ifade eder.

“Nez’ etme” çekip çıkarma demektir, تَنَازُعise çekişmedir. Herkes kendisine çeker. “Nez’ etme” bir yerden birilerini ayırmadır. Esas olan cennete gitmedir. Cehenneme gönderilecekler onlar da çekip çıkarılırlar.

Topraktan fidanı sökmeye نَزْعdenmektedir. Cehennemin çevresinde bütün insanlar toplanıyor. İçlerinden cennete gidemeyecek olan çürükler ayıklanıyor. Bunlar pirinçteki taşlar gibi az kimselerdir. Allah’ın rahmeti ise her şeyi kaplamıştır. Topladıktan sonra başka haller oluyor. Onlar cehennemin havlinde diziliyorlar. Orada kalıyorlar. Bir geçiş hali vardır. Bize göre bu hal molekül yapıdan atom yapısına geçme halidir.

مِنْ كُلِّ شِيعَةٍ

MiNKülLi ŞIyGaTin (MıN KulLı FiGLaTin)

“Her şiadan”

 شيعSarmaşık demektir.

ش birden oluşmayı, ي kolaylığı, ع etkiyi ifade eder.

Toplulukta mekânda birbirlerinden ayrılmadıkları halde sosyal grup oluşturma ve çekişmeden her biri bir şiadır. İyilikte organize olmak ne kadar iyi ise kötülükte organize olmak da o kadar kötüdür.

İslam’da particilik var mıdır tartışması 60’larda yapılmıştır.

İslam particiliği iyilikte dayanışmadır ve vardır. Kötülükte birleşme veya kötülükte dayanışma İslamiyet’te yoktur. Biz iyilik yapmak isteyen her parti ile beraberiz. Kötülerden hicret edeceksin ve kendini savunacaksın. İçinde dağılmış iken kötülüğü önleme yoktur.  Kötüler ancak yargı yoluyla cezalandırılabilirler.

أَيُّهُمْ أَشَدُّ عَلَى الرَّحْمَنِ عِتِيًّا  

EyYuHuM EaŞadDu GaLay elRaXMAvNı GaTıyYan ( EaFGaLuHuM EaFGaLu GaLa elFaGLavNı FaGIyLan)

“Rahman’a ı’tiyde hangisi eşed ise”

Seçmeye أَشَدُّolanlardan başlanır. Önce en çok günah işleyenler toplanır. Sonra daha az sonra daha az. Belli bir sınıra gelince diğeri affedilir.

15 Temmuz’da (2016) yapılması gereken de bu idi. 15 Temmuz’dan sonra istisnasız herkes sorguya çekilecek ve 15 Temmuz’a etkilerinin ne olduğu belirlenecektir. “Biz çıkarırız” dendiğine göre, Allah bunları soruşturmacılar tarafından çıkarır demektir.

Diyelim ki 15 Temmuz’un failleri 20 kişi kabul edilecek. Kamera yoluyla bu kişiler belirlenecek ve bunların muhakemesi yapılacak, diğerlerinin muhakemesi yapılmayacak. Hakemlerin kararı ile bu 20 kişi cezalandırılacaktır.

Burada Rahman’a atiylikten bahsedilmektedir. Demek ki Allah’ın rahmetini engelleyenler suçludur. Allah’ın rahmeti kişinin ömrü kadar yaşamasıdır. Siz eğer daha önce öldürmüş iseniz Allah’ın rahmetine mani olduğunuz için cezalandırılırsınız.  Bir annenin ve babanın çocuk yapması Allah’ın rahmetidir. Zina ile buna mani olduğunuz için suçlusunuz. عَصِيًّا kelimesi ile değil de عِتِيًّا  kelimesi ile ifade edilmiştir. عَصِيّ’de verilen bir emri yerine getirmeme vardır. Burada ise Allah’ın rahmetini engelleme vardır.

عتو köküعصيden özelleşmiştir. “İsyan” sopa kaldırma demektir yani iktidara karşı silah kullanmaktır. عِتِيّ‘da ise emri yerine getirmeme vardır. Yetkili size bir şey emrettiği halde siz onun sözünü dinlemiyorsanız bu عِتِيّdir.

عetkiler,  ت oluşturur, وbirleştirir.

Madem ki Allah bizi Rahman sıfatı ile var etti, O’na borcumuz var, emirlerini yapmalıyız, yasaklarını yapmamalıyız. Bir iş yaparsan Rahim sıfatı ile onun ücretini verecektir.

Sınıflarda imtihan yapılmaktadır. Başaramayanlar sınıfta kalacaklardır. Adil Düzen’de bunun yüzdesi bellidir. En çok bilenler sınıflarını geçerler. Üçte birine diploma verilecekse onlar seçilirler. Bir toplulukta suç işleyenler suçlu değildirler. Topluluk onlara o suçu işletmiştir. Gaye bütün suçluları cezalandırmak değildir. Ceza başkalarını suç işlemekten caydırmak içindir. Ne intikam amacıyla ceza verilmektedir ne de yaptığına karşı onun yaptığını dengelemek için ceza verilmektedir. Kardeşimi öldüreni öldürürsem ben ne kazanırım?

Cezada gaye halkın suç işlenmesini önlemektir. Bu sebepledir ki suçlular cezalandırılmıyor, en çok suçsuzlara ceza veriliyor, diğer suçlular cezasız kalıyor.

Cehenneme kim şiddetli ise o götürülecektir. Peki, bu kimleri caydırmaktadır? Araf’ta olanları caydırmaktadır. Cehennemi, felsefesini bu ayeti anlamadan anlamak mümkün değildir.

ثُمَّ لَنَحْنُ أَعْلَمُ

ÇümMa LaNaXNu EaGLaMu (ÇümMa LaNaXNu EaFGaLu)

“Sonra biz a’lemiz”

Burada yine ثُمَّ gelmiştir. Cennetlikler cennete gittikten sonra kalanlar da yine cehenneme sevk edilmiyorlar. Aradan bir zaman geçiyor. Araf’ta bunlarda iyi hal görülmediği ortaya çıkıyor, ondan sonra Allah kendisi cehenneme gidecekleri belirliyor.

15 Temmuz’dan sonra ne yapılacağı şimdi iyice anlaşılır hal almıştır. Önce diyelim ki yüz kişiyi cezalandırmaya karar verdik. En çok suçlu olanlardan yüz kişiyi seçeriz ve bunları çalışma evlerine yerleştiririz. Bunların tövbe etmelerini bekleriz. Suçlu sayısını ona indiririz. Onları da asarız. Allah da sonunda cehenneme kimlerin konacağına bizzat karar veriyor.

بِالَّذِينَ هُمْ أَوْلَى بِهَا صِلِيًّا (07(

Bi elLaZİyNa HuM EaVLAv BiHAv ÖıLıyYan (Bi elLaÜIyNa HuM EaFGaLu BiHAv FıGıyLan)

“Sılıy olarak ona kimlerin daha iyi veli olduğunu”

صلي Güneşte eti kurutmak için kullandıkları taştır. صلو ise eğitilmiş attır. Buna yorga atı denmektedir. Koşu atıdır.

Kur’an’da صلو 99, صلي25 defa geçmektedir. Toplam 124 (22*31) eder.

ولي‘arka’ demektir. Türkçedeki “bel” kelimesi ile akrabadır. Çocuk dolaşırken velisi de onu kollar. Ortak savunma sırt sırta vererek sağlanır. Hayvanlar bu yeteneği kullanır.

وليKur’an’da 233, وني1 defa geçer. Toplam 234 (2*32*13) eder.

و birliği, ل belirliliği, ي kolaylığı ifade eder. Dayanışma anlamındadır.

Cehennemde kimin daha iyi terbiye olacağını O bilir. Böylece cehennemin bir velayet yeri olduğunu ifade etmiş oluyor.

 

YORUM

İnsanlar haşr olunacaklar, muhakeme edileceklerdir. Burada bu muhakemenin cehennemin havlinde olduğunu ifade etmektedir. Sorguya çekilecekler ve en çok suçlu olanlar ayıklanacak. Diğerleri affedilerek cennete gönderilecek. Azgın suçlular orada tekrar eğitilecekler. Daha cehenneme girmeden tekrar eğitilecekler, ondan sonra uslanmayanlar Cehenneme atılacaklardır.

Cezalarını çektikten sonra kimileri oradan çıkarılacak ve Araf’a veya cennete gidecekler. Kimileri de artık cennet ehli olup ahretin ahireti geldiğinde orada yeni hayata geçeceklerdir.

Bunlar Kur’an’ın bize bildirdikleridir. Akla aykırı bir şey yoktur. Beş boyutlu uzay kavrandıktan sonra bunların olması basit şeyler olur.

 

Öz Türkçe ile:

“Sonra kimlerin orada olgunlaşmaya daha uygun olduğunu biz daha iyi bileniz.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Sonra kimlerin sıliy olarak ona evla olduğunu biz a’lemiz.”

 

ÇümMa NaXNu EaGLaMu bilLaÜIyNa HuM EaVLAv BiHAv ÖıLıyYan

ثُمَّ لَنَحْنُ أَعْلَمُ بِالَّذِينَ هُمْ أَوْلَى بِهَا صِلِيًّا (70)

***

 

وَإِنْ مِنْكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا

Va EiN MiNKuM EilLAv VARiDuHAv (Va EiN MiNKuM EilLAv FaGıLuHAv)

“Ve sizden ona varid olmayan yoktur”

وُرْد demek su içmek için develerin suya varması demektir. Develer su içtikten sonra ayrılıp giderler.

Biz de bir şeyler almak için cehenneme uğrayacağız. Cennet ehli olmamız için orada geçme durumundayız. Yani cehennemin çevresinde muhakeme olduktan sonra cehenneme uğrayıp cennete gideceğiz.

Neden uğruyoruz?

Ölümlü yapımız ölümsüz yapıya orada dönüşecektir. Nasıl doktorlar ameliyat etmek için hastayı ameliyathaneye alıyorlarsa, Allah da insanları ameliyat yerine alacak ve tedavi olanları cennete sevk edecek, tedavi olmayanları yoğunbakıma alacaktır.

كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَقْضِيًّا (71)

KAvNa GaLAv RabBiKa XaTMan MaQWıyYan (FaGaLa GaLAv FaGLiKa FaGLaN MaQWıyYan)

“Rabbin üzerine maqdıy hatm oldu.”

ختم‘mühür’ demektir.  خHarfi حya dönüşerek حتم‘kesinleşmiş karar almak’ anlamında olmuştur.

خَتَم mühür mumu demektir. Yüzük anlamında da kullanılmaktadır.

Kuran’da حتم 1, حدبde 1 defa geçer. Toplam 2 eder.

حدب arazilerdeki tümseklerdir. Tarlaların sınırları orada biter.

 

YORUM

Ayetlerde hep “Rab” olarak zikredilmektedir. Çünkü Allah bütün yaratılışta rab sıfatı ile tecelli etmektedir. İnsanları, melekleri, ruhları, cinleri yarattı. Kâinatı insanların emrine verdi. Onlar burada çalışmaktadırlar. Tüm kâinatı onlar inşa ediyorlar. Arşı da kürsüyü de ilerlemeleri için onların emrine verdi. Böylece onlara var olma zevkini tattırdı. Hepimiz var olmak istiyoruz. Bu kâinat planı O’nundur.

Yani evrimleşme ve uygarlaşma sünnetullahtır, değişmeyecektir. Hilkat felsefesi budur. Bizim uygarlaşmamız için her şey vardır. Ne zaman bitecek? Hiçbir zaman bitmeyecek. “Nasıl oluyor da sonsuz zamanda sonu gelmezmiş?” diyeceksiniz.

Bunu kavramanız için matematiği bilmeniz gerekir. Birine diyorsunuz ki; birinci gün bir adım, ikinci gün yarım adım, üçüncü gün dörtte bir adım atsanız, kaç günde bir odanın bir kenarından öbür kenarına varırsınız? Sonsuz zamanda adımları hep atacaksınız ama hiçbir zaman bir kenardan diğer kenara varamayacaksınız.

Bir daire üzerinde yürüyen bir kimse eğer üzerinde ise hiçbir zaman merkez doğrultusuna gelemez. Yani tan90 (90 derecenin tanjantı) sonsuzdur. Oysa açı 90 derecedir.

Allah bu surede Yahya’nın tekkesinden başladı ve bizi cennete kadar götürdü.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve oraya uğramayacak sizden biri yoktur. Yetiştiricinin yerine gelmiş dileği oldu.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve ona varid olmayacak sizden biri yoktur. Rabbine makdıy hatm oldu.”

 

Va EiN MiNKuM EilLAv VAvRiDuHAv KAvNa GaLAv RabBiKa XaTMan MaQWıyYan

وَإِنْ مِنْكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَقْضِيًّا (71)

 

İstanbul; 17 MART 2018

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

resatnurierol@gmail.com

www.akevler.org (0532) 246 68 92

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
18.03.2018
05:59


ADİL DÜZEN 956

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 956. Hafta - 17 Mart 2017 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 956. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”      (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.”      (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ,  Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASI, ANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

Kur’an Erdoğan’a ve Gülen’e diyor ki

-Süleyman Karagülle olarak onlara önerim var-

***

İkinci Makale: neLER yapacağız?

-üçüncü binyıl uygarlığı nasıl gelecek; biliyoruz-

Süleyman KARAGÜLLE

 

***

 

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

Bir rüya, Erdoğan Hoca, SP ve Balkan ülkeleri

İslam’ı güncellemek dendi ya; okuyun bakalım!

HAK yani ‘ADİL DÜZEN’ gelinceye kadar…

Evet… Asrın idrâkine söyletmeliyiz İSLÂM’ı…

Reşat Nuri EROL

 

***

 

MERYEM SÛRESİ - 12. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

كهيعص (1) ذِكْرُ رَحْمَةِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّا (2) إِذْ نَادَى رَبَّهُ نِدَاءً خَفِيًّا (3) قَالَ رَبِّ إِنِّي وَهَنَ الْعَظْمُ مِنِّي وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ شَيْبًا وَلَمْ أَكُنْ بِدُعَائِكَ رَبِّ شَقِيًّا (4) وَإِنِّي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِنْ وَرَائِي وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا فَهَبْ لِي مِنْ لَدُنْكَ وَلِيًّا (5) يَرِثُنِي وَيَرِثُ مِنْ آلِ يَعْقُوبَ وَاجْعَلْهُ رَبِّ رَضِيًّا (6) يَازَكَرِيَّا إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ اسْمُهُ يَحْيَى لَمْ نَجْعَلْ لَهُ مِنْ قَبْلُ سَمِيًّا (7) قَالَ رَبِّ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِيًّا (8) قَالَ كَذَلِكَ قَالَ رَبُّكَ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْئًا (9) قَالَ رَبِّ اجْعَلْ لِي آيَةً قَالَ آيَتُكَ أَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلَاثَ لَيَالٍ سَوِيًّا (10) فَخَرَجَ عَلَى قَوْمِهِ مِنَ الْمِحْرَابِ فَأَوْحَى إِلَيْهِمْ أَنْ سَبِّحُوا بُكْرَةً وَعَشِيًّا (11) يَايَحْيَى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍ وَآتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِيًّا (12) وَحَنَانًا مِنْ لَدُنَّا وَزَكَاةً وَكَانَ تَقِيًّا (13) وَبَرًّا بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّارًا عَصِيًّا (14) وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَيًّا (15) وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَ إِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا (16) فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَابًا فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا (17) قَالَتْ إِنِّي أَعُوذُ بِالرَّحْمَنِ مِنْكَ إِنْ كُنْتَ تَقِيًّا (18) قَالَ إِنَّمَا أَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا (19) قَالَتْ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا (20) قَالَ كَذَلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّا وَكَانَ أَمْرًا مَقْضِيًّا (21) فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِهِ مَكَانًا قَصِيًّا (22) فَأَجَاءَهَا الْمَخَاضُ إِلَى جِذْعِ النَّخْلَةِ قَالَتْ يَالَيْتَنِي مِتُّ قَبْلَ هَذَا وَكُنْتُ نَسْيًا مَنْسِيًّا (23) فَنَادَاهَا مِنْ تَحْتِهَا أَلَّا تَحْزَنِي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا (24) وَهُزِّي إِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًا جَنِيًّا (25) فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنْسِيًّا (26) فَأَتَتْ بِهِ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُ قَالُوا يَامَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْئًا فَرِيًّا (27) يَاأُخْتَ هَارُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا (28) فَأَشَارَتْ إِلَيْهِ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَنْ كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا (29) قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيًّا (30) وَجَعَلَنِي مُبَارَكًا أَيْنَمَا كُنْتُ وَأَوْصَانِي بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيًّا (31) وَبَرًّا بِوَالِدَتِي وَلَمْ يَجْعَلْنِي جَبَّارًا شَقِيًّا (32) وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدْتُ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيًّا (33) ذَلِكَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذِي فِيهِ يَمْتَرُونَ (34) مَا كَانَ لِلَّهِ أَنْ يَتَّخِذَ مِنْ وَلَدٍ سُبْحَانَهُ إِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ (35) وَإِنَّ اللَّهَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ هَذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ (36) فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْ فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ مَشْهَدِ يَوْمٍ عَظِيمٍ (37) أَسْمِعْ بِهِمْ وَأَبْصِرْ يَوْمَ يَأْتُونَنَا لَكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ (38) وَأَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ إِذْ قُضِيَ الْأَمْرُ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ (39) إِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْأَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ (40) وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَبِيًّا (41) إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ يَاأَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْنِي عَنْكَ شَيْئًا (42) يَاأَبَتِ إِنِّي قَدْ جَاءَنِي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْنِي أَهْدِكَ صِرَاطًا سَوِيًّا (43) يَاأَبَتِ لَا تَعْبُدِ الشَّيْطَانَ إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلرَّحْمَنِ عَصِيًّا (44) يَاأَبَتِ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِنَ الرَّحْمَنِ فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِيًّا (45) قَالَ أَرَاغِبٌ أَنْتَ عَنْ آلِهَتِي يَاإِبْرَاهِيمُ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ لَأَرْجُمَنَّكَ وَاهْجُرْنِي مَلِيًّا (46) قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَ سَأَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبِّي إِنَّهُ كَانَ بِي حَفِيًّا (47) وَأَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَأَدْعُو رَبِّي عَسَى أَلَّا أَكُونَ بِدُعَاءِ رَبِّي شَقِيًّا (48) فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَكُلًّا جَعَلْنَا نَبِيًّا (49) وَوَهَبْنَا لَهُمْ مِنْ رَحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِيًّا (50) وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسَى إِنَّهُ كَانَ مُخْلَصًا وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا (51) وَنَادَيْنَاهُ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ الْأَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِيًّا (52) وَوَهَبْنَا لَهُ مِنْ رَحْمَتِنَا أَخَاهُ هَارُونَ نَبِيًّا (53) وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا (54) وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُ بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ وَكَانَ عِنْدَ رَبِّهِ مَرْضِيًّا (55) وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِدْرِيسَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَبِيًّا (56) وَرَفَعْنَاهُ مَكَانًا عَلِيًّا (57) أُولَئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيِّينَ مِنْ ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِنْ ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَنِ خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا (58) فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا (59)

 

***

DİKKAT! 60-63. AYETLER SEHVEN UNUTULDU; GELECEK HAFTA TAMAMDIR, İNŞALLAH.

 

وَمَا نَتَنَزَّلُ إِلَّا بِأَمْرِ رَبِّكَ لَهُ مَا بَيْنَ أَيْدِينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذَلِكَ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا (64) رَبُّ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهِ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا (65) وَيَقُولُ الْإِنْسَانُ أَئِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ أُخْرَجُ حَيًّا (66) أَوَلَا يَذْكُرُ الْإِنْسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْئًا (67) فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاطِينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّا (68) ثُمَّ لَنَنْزِعَنَّ مِنْ كُلِّ شِيعَةٍ أَيُّهُمْ أَشَدُّ عَلَى الرَّحْمَنِ عِتِيًّا (69) ثُمَّ لَنَحْنُ أَعْلَمُ بِالَّذِينَ هُمْ أَوْلَى بِهَا صِلِيًّا (70) وَإِنْ مِنْكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَقْضِيًّا (71)

 

***

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3472 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2666 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2636 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2154 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2535 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2553 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2284 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2175 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2183 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2596 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2484 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1993 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2345 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2295 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2433 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2436 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2267 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2442 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2402 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2624 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2445 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3048 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2679 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2992 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2676 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2754 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2959 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3147 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3035 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3432 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5491 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3556 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3082 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3870 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3720 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3425 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3879 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3841 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4119 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4630 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3021 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3120 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3976 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3853 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2859 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2951 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3963 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7734 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5618 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4181 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3583 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3718 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4739 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4459 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4752 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4675 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4828 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4556 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3404 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4485 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3630 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5184 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3861 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5157 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5019 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4942 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3545 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3487 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3697 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5158 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4214 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5430 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4096 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5277 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4425 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4437 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4576 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4773 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5321 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4121 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5269 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4533 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3853 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4390 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4599 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4125 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4106 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4092 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4544 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5658 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9831 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4654 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3708 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3855 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3358 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3387 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3752 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5709 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4248 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3452 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler