Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 439
BAKARA SÛRESİ 284.-AYETLER TEFSİRİ
29.12.2007
2645 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN 439

“BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/ AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

-DEĞERLİ ADİL DÜZEN ÇALIŞANI! BU HAFTA KAÇ KİŞİYE TEBLİĞ YAPTIN?-

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi                            29 Aralık 2007                                         Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 439. SEMİNER

“HİÇ BİLENLERLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (Kur’an; Zümer Sûresi, 39/9)

“İLİM TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Hedefimiz; “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunmasıdır. S. KARAGÜLLE, Reşat EROL

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ

SOSYAL GÜVENLİĞE GEÇİŞ

SOSYAL GÜVENLİK VE …

ABD NE YAPIYOR?

 

***

 

Hâsılı;

Batı düzeninde esas olan “devlet”tir; yahut “sermaye”dir; yahut karma ekonomide “ikisinin ortaklığı”dır; ama bu düzende halk yoktur, halk onların sadece işçisidir.

İslâmiyet’te ise esas olan halktır, insandır, insanın yaşamasıdır; insanın kendisinin yaşaması yanında neslinin de yaşamasıdır. Bu doğa kanunudur, sünnetullahtır. Bütün canlılar yaşamaya ve nesillerini yaşatmaya çalışırlar; hattâ gerektiğinde yavruları için kendilerini feda ederler.

O halde devlet ne için vardır?

Devlet “kişi”yi ve “aile”yi desteklemek için vardır.

Kişiler birleşiyorlar “aşiret”i oluşturuyorlar, buna “ocak” diyoruz. İnsanlar burada günlük yaşam hayatlarını sürdürüyorlar. Ocaklar birleşiyor ve “kabile”yi oluşturuyorlar, biz buna “bucak” diyoruz. İnsanlar burada birlikte üretim yapıyorlar. “İl”de iç güvenliği sağlıyorlar, “ülke”de dış savunmayı sağlıyorlar, “insanlık”ta uygarlığı oluşturuyorlar. Böylece kendilerinin ve ailelerinin yaşamasını garanti altına alıyorlar.

Devletin görevi “kişiler”e ve “aile”ye hizmet vermekten ibarettir.

 

***

 

 

 

BAKARA SÛRESİ TEFSİRİ - 101. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَإِنْ تُبْدُوا مَا فِي أَنفُسِكُمْ أَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُمْ بِهِ اللَّهُ فَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (284)

 

لِلَّهِ (Lı elLAHı)  “Allah’ındır.” 

Bu sûre büyük Kur’an’ın ilk sûresidir. Sûre insanları gruplara ayırarak ve muttakilere hidayettir diyerek takdim etti. Sonra Hazreti Âdem’in yaratılışını anlattı, sonra İsrail oğullarının görevlerini tadat etti; o görevlerin mü’minlere intikal ettiğini bildirdi ve arada İslâm’ın hükümlerini tadat etti. Bu hükümler eski kitaplarda da vardır. Son olarak insanlığı en çok ilgilendiren para ve yazışma konusu ile hüküm âyetlerini sona erdirdi.

Sûrenin ilk âyetlerinde yeryüzünde ne varsa Allah sizin için yarattı diyerek insanın değerini ortaya koymuş ve insanı yeryüzünde halife kılmıştır. Hüküm âyetlerinden sonra tekrar yaratılış hikmetine dönülmüştür. Yerlerde ve göklerde ne varsa hepsinin Allah’a ait olduğunu ve insanın gizli veya aşikâre olarak ne yapmışsa hepsinden hesap vereceğini ifade etmiştir.

Burada şu soruya cevap verilmiştir.

Allah kâinatı şuurlu varlıklar için yaratmıştır. Şuurlu varlıklar dört çeşittir; insan, melek, ruh ve cin. Allah bunları kendisine kul yani işçi yapmıştır; daha doğrusu yine kendilerine kul yapmıştır. Çabaları nisbetinde onları taltif etmekte ve onların derecelerini yükseltmektedir. Başta insanlar olmak üzere daha çok ona yaklaşmaktadırlar. Kötü işlerin cezasını çekerek, iyi işlerin de mükâfatını alarak Rablerine yaklaşmaktadırlar. Rabbe yaklaşmak demek, daha çok Allah’ın halifesi olmak demektir, daha çok güç kazanarak işler yapabilmek demektir.

Burada konu değiştiği için fasl yapmamıştır, “ve” harfi koymamıştır. Ayrıca bu âyet tüm sûrenin özeti olduğu için de “ve” koymamıştır.

İnsanlar tek tanrıya inanmaktadırlar.

a) Allah’ın verdiği işleri yapan insanı tanrılaştırarak yaratana değil de yaratılana tapmışlardır.

b) Değişik işleri yaptıklarını ve bunlar arasında da tezat bulunduğunu görünce bunları başka başka varlıkların yaptığına inanmışlardır. 

c) Yılana kurbağayı yakalama gücünü vermiştir. Kurbağaya da savunma ve gizlenme imkânlarını sağlamıştır. O halde kurbağanın tanrısı ile yılanın tanrısı aynı olamaz. Peygamberlerin tanrısı ile şeytanın tanrısı aynı olamaz. Bunun için değişik tanrılara taptılar, ikili tanrıya taptılar.

d) Tek Tanrı’nın değişik dillerde farklı adlarının olması ve her topluluğun kendilerini Tanrı’ya başkalarından daha yakın bulması sebebiyle, farklı tanrılar varmış gibi ihtilafa düştüler.

Gelen peygamberler ve kitaplar insanlığı bu hatalardan kurtarmak için cihat yaptılar.  Bunların hepsi Allah’ın takdiri ile olmuştur. Kâinat tek Tanrı’nın eseridir. Farklılıklar ve zıtlıklar O’nun var ettiği düzen gereğidir. İnsan ancak orada kendi iradesini kullanabilmektedir. Bu sayede insan Tanrı’sına yaklaşabilmekte ve kıymetli varlık olmaktadır. Eğer bu farklı zıtlarla dolu âlem olmasaydı insan iradesini kullanamaz, insan yücelemezdi.

Li” harfi temlik içindir. Her şey O’na aittir demektir.

Şimdi besmelenin mânâsını hatırlayalım.

“Hu” O demektir. Tanrı var, başka bir şey yok, yani yalnız O var.

Hiçbir şey yapmayan, kimseyi yaratmayan bir tanrı, tanrı sayılmaz. Tanrı demek mahlûku olan varlık demektir. Buradan şu çıkar, haliksız mahlûk olamayacağı gibi mahlûksuz da halik olmaz. O zaman halik ile mahlûk arasında bir kumaşın iki yüzü gibi bir ilişki vardır.

Halik yüzünün özellikleri şunlardır.

a)      Halik tektir. Ve başka tek de yoktur. Mahlûk ise çoktur.

b)      Halik vacibu’l-vücuttur. Kimse onu yaratmamıştır. Onda değişme olmaz. Mahlûk ise yaratılmıştır. Mümkünu’l-vücuttur. Mahlûkun çokluğundan gelir.

c)      Halik mahlûka muhtaç değildir. Oysa mahlûk halikın lütfü ile varlığını sürdürmektedir.

d)      Halik istediğini yoktan var eder, yok eder de. Mahlûk ise ancak O’nun var ettiklerinden yararlanır. Onları kullanır.

İşte buradaki “Li” harfi Allah’ın dışındaki her şeyin mahlûk olduğunu, O’nun mahlûku olduğunu, dolayısıyla O’na ait olduğunu ifade etmiş olur. Bir fabrikanın sahibi var, işvereni var, işçileri vardır. Fabrikada işveren vekili de fabrika sahibidir, işçi de. Ama işçiler işveren vekilinin emriyle hareket ederler. İnsan Allah’ın işveren vekilidir. Kâinattaki diğer bütün canlılar (melek, cin, ruh hariç) Allah’ın işçileridir. İnsanın yönetimine verilmişlerdir. İnsanın yetkisi işveren vekilinin yetkisi kadardır. İnsan yeryüzünün mâliki değil kayyumudur, kâinatın patronu olan Allah’ın halifesidir, vekilidir.

مَا فِي السَّمَاوَاتِ (MAv FIy elSaMAvVATı)  “Semavatta olanlar.”

” zarftır. Her yeri kaplaması gerekmez; kaplayabilir de.

Semavatta olan her şey. Yani semavatta başkasının herhangi bir ortaklığıdır.

Semavatta neler vardır? a) Mekân vardır. b) Zaman vardır. c) Parçalanmaz atomlar vardır. d) Bir de enerji parçacıkları vardır. Bunlar bir araya gelmiştir. Yıldız yığınları oluşmuştur. Her kümede yüz milyarlarca yıldız vardır. Bu yıldızların çevresinde gezegenler dolaşmaktadır. Güneşimiz de bir yıldızdır, biz yıldızımızın canlı gezegeniyiz. İşte bütün bunlar göklerde olanlardır.

Semavat” kurallı dişi çoğuldur, sistemi ifade eder. Yedi tabaka gök vardır.

a) Yağmur tabakası yaklaşık 10 000 metre yüksekliktedir. Uçaklar bunun üstünde uçar. b) Hava tabakası. Sulu tabakanın katıdır. c) Işıklı tabakadır. Bu tabaka gökten gelen kötü ışıkları yutar. Yerin yarıçapı atmosferle birlikte bunun 7 katıdır. d) Ay yerin atmosferli yarıçapının ellinci katında durmaktadır. e) Güneş yer uzaklığı birim alınırsa, güneşe en yakın gezegen 4, ikinci gezegen 7 mesafededir. Ondan yer uzaklığının onda biri esas alınır. (10+6) (10+12) (10+24)  300,  (10+48) (10+96)  mesafelerde yerleşmiştir. f) Ondan sonra yıldızlar seması gelir.  g) Ondan sonra galaksiler seması gelir. “Semavat” işte bu gökleri ifade eder.

“Men”  akıllı olanları, “Mâ” ise akıllı olmayanları içerir. Ama ortak olarak “Mâ” kullanılır. Dolayısıyla buradaki “” insanları, melekleri, cinleri ve ruhları da içermektedir.

Kâinatın büyüklüğünü anlamamız için şunu bilelim ki, ışık yeri saniyede 7.5 defa dolaşır. Aya 1.2 saniyede gider. Güneşe sekiz dakikada, en yakın yıldıza dört senede, galaksiye 2 milyon yıl sonra varır. Biz 2 milyon yıl önceki kümeyi görebiliyoruz. Kâinatın yarıçapı ise 13.7 milyar ışık yılı büyüklüğündedir.

İşte buradaki her şey O’nun mülkündedir.

وَمَا فِي الْأَرْضِ (Va MAv FIy elEaRWı)  “Yerde olan her şey de O’nundur.”

Yer” soğuk cisimdir. “Gök” ise sıcak cisimleri içerir. Başka bir ifade ile gök boşluklardan ibarettir yıldızlar ve gezegenler vardır. Güneş de bir bakıma yerdir, cinlerin yeridir.

Kur’an bize bizim bulunduğumuz yeri anlatmaktadır.

Yer” yuvarlaktır. Çevresi kırk milyon metredir. Kendi ekseni etrafında döner. Üstü semalarla örtülüdür. Yer de döşek gibi toprak ve su ile döşenmiştir. Canlıların yaşaması için gerekli özellikler sağlanmıştır. Bunun için şunlar gerekmektedir. a) Sıcaklığı soğukluğu 0 ile 50 derece arasında değişmelidir. b) Hava tabakası yeter kalınlıkta olmalıdır. c) Su tabakası yeter kalınlıkta olmalıdır. d) Elementlerin ve birleşiklerin miktarı uygun olmalıdır. e) Gece ve gündüzün uzunluğu bu miktarda olmalıdır. f) Yaz ve kış arasındaki farklar bu kadar olmalıdır. Dağların ve karaların yerleşmesi bugünküne uygun olmalıdır. İşte bu âlemde canlılar yaşarlar.

Canlılar ikiye ayrılır, bitkiler ve hayvanlar. Bitkiler yeşil, hayvanlar kırmızı kan taşırlar. Bitkiler üretir, hayvanlar tüketirler. Ayrıca bakteriler vardır. Bunlar çekirdeksiz varlıklardır. Görevleri canlıların artıklarını parçalamaktır. Bunları da virüsler parçalar. Virüs canlı değildir ama canlının parçasıdır. İşte insan da bunlar arasında yaratılan hayvanlar sınıfından bir canlıdır. Bunların hepsi yeryüzünde olanlardır. Bunların hepsi O’nundur, yani insanlar da Allah’ındır.

Allah kâinatı yaratmıştır. Kendi düzenini kurmuştur. Melekleri var, onlarla kâinatı idare ediyor. İnsanları da yeryüzüne göndermiş ve yeryüzünde halife yapmıştır. İnsanların şeriat düzeni kâinatın düzeni gibidir. Aynı kanunlara tabidir. Kâinat kendi kanunları içinde ikili sisteme göre var edilmiştir. Matematikle düzenlenmiştir. Bu âyetle her şeyin O’na ait olduğunu belirleyerek buna işaret etmektedir. Kâinatta her şey Allah’a aittir. Ama Allah bunları kendisi için değil insan, melek, cin ve ruh için var etmiştir. Yoksa Allah’ın bunlardan bir yararı yoktur, bunlara da ihtiyacı yoktur.

İnsanlara döndüğümüz zaman diyoruz ki; yeryüzündeki Allah’ın halifesi insanlıktır, topluluktur. Her şey topluluğa aittir. Kişilerin mutlak olarak mâlik oldukları bir şey yoktur ama topluluk bunlara kişiler için mâliktir. Bunların kişilerin yararına ve çıkarına göre düzenlenmesi gerekmektedir. İşte böylece bu âyet bize devlet felsefesini de getirmiştir. Her şeye devlet hâkimdir. Ancak devleti temsil eden de kişilerdir. Hâsılı, Allah nasıl kendi kendine bir iş yapmamakta, yarattığı kulları aracılığı ile işleri yürütmekteyse, devlet de işleri vatandaşları ile yürütecektir. Başkan kendi işlerini yapacaktır. Kapıcı da kendi işini yapacaktır. Herkes Allah’a karşı, topluluğa karşı sorumlu olacaktır. Topluluğa karşı sorumlu olma ise hakemlere teslim olma demektir. Hakemler neye karar verirlerse ona razı olma demektir. Kişilerin birbirine tahakküm etmesi, kişinin topluluk yerine geçip ‘devlet demek ben demektir’ demesi büyük günahtır, Hınsı azimdir.

وَإِنْ تُبْدُوا (Va EiN TuBDUv)  “İbda ederseniz.”

Badiye” açık alan, çöl demektir. “İbda etmek” açıkta yapmak demektir.

Kur’an’da amellerin açık veya gizli olmasından bahsedilmektedir. “İbda” kelimesine karşılık “ihfa” ve “ketm” getirilmekte, “ısrar” etmeyi de zikretmektedir. Bunlardan birinin iyi olması veya kötü olması dışında bu iki olayın varlığından haberdar etmektedir. Bunlardan herhangi birisini yapmanız Allah için fark etmemektedir. Şimdi ibda nedir, ihfa nedir, ketm nedir, ısrar nedir?

Kur’an’da geçen kelimeleri ne kadar tahlil edersek ilmimiz o nisbette artar.

Ketm, sağılamayan süt demektir. Hayvanlar yavrularına saklamak için süt vermezler. Ama yavrusu emince o zaman süt verirler. Ketum meme denir. Sır kelimesi serirden yani sedirden gelir, altına koyup saklamak demektir. Kadının dış elbisesidir.

Bunlar arasında şu sıralama yapılabilir.

a)      İbda etmek, bir şeyi herkesin gözü önünde yapmaktır.

b)      İhfa, olduğunu bildiğimiz bir şeyin sadece görünüşünü önlemedir.

c)      Ketm etmek, olduğunu herkesin bildiği bir şeyi inkâr edip yanıtlamaktır.

d)      Israr ise kimseyi varlığından haberdar etmemektir.

Yazılı düzende “ibda etmek” ise, bütün tasarruflarınızı yazıya geçirmek ve bunu herkese açık tutmaktır. İsteyen senin tasarruflarını internete girerek öğrenebilir, çünkü bunlar açık olanlardır.

İkincisi ise yazılı ve açık değildir. İnternete girip öğrenemezsin. İsteyenlere özel olarak yaygara yapmamak şartı ile gösterirsiniz. Hakemlere ve şahitlere açık olan yazılardır. Göstermek zorundasınız. Ama onlar da bunu sır olarak saklamalıdırlar.

Üçüncü olarak yazılı hâle getirirsiniz ama istediğinize gösterirsiniz, istediğinize göstermezsiniz.

Dördüncü olarak kayda geçirmeyip gizlersiniz veya kaydı kimseye göstermezsiniz.

“Her şeyi yazın” emrinden sonra bu âyetin gelmesi bize yazıda iki grup olacağını göstermektedir. Biri herkese açık olan yazılardır. Diğeri ise ancak yetkililerin göreceği yazılardır. Genel hizmet muhasebesini tutarken bu kurala uyulacaktır. Buna göre, ibdanın, ihfanın, ketmin ve ısrarın hükümleri Kur’an’da tesbit edilmelidir.

مَا فِي أَنفُسِكُمْ  (MAv FIy EanFuSiKuM)  “Nefislerinizde olanı”

“Nefislerinizde olanları ibda etseniz de” yani sizde olanı ibda etseniz de, ihfa etseniz de Allah onun hesabını yapar. “Enfüs” şahsiyetler demektir. Kâinat, bilen ve yapan şuurlu varlıklar ile bilinen ve yapılan şuursuz varlıklardan oluşur. Her iki tarafın görüneni var, görünmeyeni var. İnsan da küçük kâinattır, ruh ve bedenden oluşur. Beden görünen, ruh görünmeyendir. Görünen bedenin ruhla ilişki kurma özelliği vardır, buna hayat diyoruz. Görünmeyen ruhun da bir özelliği vardır. Bununla bedenle ilişki kurar. Onunla bilir ve yapar. Ona da nefis diyoruz. Nefis demek, insandaki bilme ve yapma kabiliyeti demektir. Ruhsal olaydır ama bedenle beraber olduğu zaman bu gerçekleşir.

İnsanın nefsi neyi sağlamaktadır?  

a)      İnsanın hisleri var, üzülüp sevinmektedir. Acı çekmekte veya zevk almaktadır. Bu melekesi ile iyiyi kötüden ayırt etmektedir. Hayvanlarda da hisler olduğunu zannediyoruz.

b)      İnsanda fikir vardır, bilinçlidir. Kendi varlığından haberdar olmaktadır. Kendi çocukluğundan beri ben varım demektedir. Doğruyu yanlıştan ayırt etmektedir. Yani dışarıda olan olaylarla beyinde oluşan fikirlerin uyumluluğunu bilmektedir.

c)      İnsanda irade vardır. Zekâsı ile kararlar vermekte ve sorunları çözmektedir. 

d)      Nihayet insanda ünsiyet vardır. Diğer insanlarla diyalog içindedir. Onlarla anlaşmakta, işbirliğine girmektedir.

İnsan bütün bunları bedeni ile gerçekleştirmektedir. Beden ile ruh arasında ilişki kurduran varlık da nefis olmaktadır. Burada “enfüs” çoğuldur, “siz” de çoğuldur, yani herkesin kendi nefsi vardır. Sizde olan her şey demektir.

Nefis” kelimesinin iki mânâsı vardır. Biri ruhtaki bedenle ilişki sağlayan melekedir. Ruh tek olduğu halde nefis değişik cihetleri olan bir varlıktır. Zevk, şuur, zeka ve diyalog, Kur’an’daki ifadesiyle muhavere bunlardandır. Bir de nefsin geniş mânâsı vardır. Bu takdirde insan kastedilir. Ruhu, nefsi, hayatı ve bedeni içerir. Buradaki mânâsı geniş mânâsıdır, yani sizin kendinizde insan olarak neyiniz varsa demektir.

” zarftır, “” tamim içindir. Tüm hayatımızı ifade etmektedir. Yukarıda yer ve göklerden bahsetmekte, burada ise insandan yani bizden bahsetmektedir. Yukarıda her şey O’nundur denmiş, burada ise sizi de onlardan açık olarak veya gizli olarak yaptıklarınız ile muhasebe edecektir demektir. 

Karşılaştırma yaparsak:

a)      Her şey Allah’ındır. O’nundur deniyor, “Li” harfi kullanılıyor. Burada onun yerine “Fî” harfini kullanıyor, sizde ne varsa diyor. Böylece bizde olanların O’nun mülkünden bir parça olduğunu ifade ediyor. Bizde olanların bir kısmı bizim emrimizde değildir. Bizim emrimizde olan nefsimizin hâkim olduğu şeylerdir. Parmağımı ben var etmem ama onu ben kullanırım. İşte bizde olan onu kullanmadır. Onun için “Fîküm” denmemiş de “Fî Enfüsiküm” denmiştir. Kâinat, insan ve insanda da insanın emrine verilen imkânlar. Beden ve bedenin hâkim olduğu çevremiz, mülkümüz, eşyamız.

b)      Gök ve yerden bahsedilmiştir. Burada da ibda ve ihfadan bahsedilmiştir. Gök ve yer ile açık ve kapalı karşılaştırılmıştır. Gök ibdaya yer ihfaya tekabül etmiştir. Görünürde aksidir. Bunun üzerinde fazlaca durulmalıdır.

c)      Kâinatı ve insanı böyle tanımladıktan sonra, insanın muhakeme edileceği, hesabının görüleceği ifade edilmiş, mağfiret edeceği veya azab edeceği bildirilmiştir. Ondan sonra da Allah’ın her şeye kadir olduğu ifade edilmiştir.

أَوْ تُخْفُوهُ (EaV TuPFUvHUv)  “Veya ihfa etseniz.”

Burada yaptığımız fiilleri topluluktan saklamamız veya açıkça yapmamız ifade edilmiştir. Yoksa Allah’tan saklamamız veya aşikâr yapmamız kastedilmiyor. Çünkü Allah’tan hiçbir şeyin saklanamayacağı açıktır. O halde burada Allah için önemli olan nedir?

Bizim yaptıklarımızı insanlardan saklayıp saklamamamızdır. İnsanlardan bir şeyi gizlememiz derece derecedir. Biri, kendimizden başka kimse bilmez. Diğeri, sadece kendisi ile ilişki kurduğumuz kimseler bilir. Bir de muhasebeye geçer ama o kayıtlar kapalı olur.

Burada bir hususu belirtelim.

Kur’an’da her insanın yaptıklarını kaydeden iki görevli vardır. Ne yaparlarsa onu deftere geçiriyorlar, daha doğrusu onun filmi çekiliyor. Melekler burada olayları kaydetmiyor, sadece olaylara sevap ve günah bakımından değer biçiyor ve muhasebeye geçiriyor. Günahları bir melek takdir ediyor. Sevapları başka bir melek değerlendirip kaydediyor. Birine şehid, diğerine saik denmektedir. Âhirette insan dirilir dirilmez bu iki melekle beraber mahkemeye getirilecektir. Bir de üçüncü melek vardır. Bunlar arasında niza çıkarsa o da hakemlik yapmaktadır.

Burada şu soru sorulabilir: Sevap ve günah insanın kastına göredir. Yazıcı melekler acaba insanın ne kastettiğini bilmekte midirler ki ona göre onun hakkında karar verip sevap veya günahı değerlendirsinler. İnsan beyninde oluşan kayıtları melekler görmekte ve ona göre takdir etmekte, ama insanın ruhunda olanları bilmemektedirler. Bunu yalnız Allah bilmektedir. Bu sebeple sonunda muhasebe defteri Allah’a arz edilir, son kararı O verir.

İki meleğin yazdıkları, bir meleğin hakemlik yaptığı başka âyetlerde anlatılmaktadır.

Biz buraya bunu niçin aldık?

Allah âhirette ne yapacaksa, bizim de bu dünyada benzerini yapmamız gerekir. Bizim borç ve alacaklarımızı yazan muhasiplerimiz olacaktır. Borçlunun muhasibi, alacaklının muhasibi, bir de yevmiye muhasibimiz olacaktır. Sonunda hesaplar ona göre tutulacaktır. Ayrıca yılsonuna kadar hakemler nizalı konuları çözeceklerdir.

Adil Düzene göre muhasebeyi kurduğumuz zaman birtakım sorunlarla karşılaşacağız.

Bu âyetlerde o sorunlar çözülmektedir.

Hesaplarımızda iki türlü kayıtlarımız olacaktır. Biri, ‘bu gizli olsun’ diyeceğiz, muhasibimiz onu ‘gizli’ maddesinde yazacaktır. Diğeri, ‘bu açık olsun’ diyeceğiz, muhasibimiz onu ‘açık’ maddesinde yazacaktır. Yani, bizim isteğimize göre maddeler açık veya kapalı olacaktır. Biz istediğimiz zaman bizim gizli maddelerimize gireceğiz. Muhasibimize de biz izin verdiğimiz zaman girebilecektir.

Burada önemli bir hususu öğrenmiş oluyoruz. “Siz nefislerinizde olanı ibda ederseniz veya ihfa ederseniz” deniyor. O halde her hesap sahibi kendi hesaplarından istediğini gizli yapar, istediğini açık yapar demektir. Bir hastayı düşünelim. Hastalığını açıklarsa onun mükellefiyetliği o kadar azalır, haklarında da o kadar fazlalaşma olur. Mesela verem hastası şu şu görevlerden muaftır. Ayrıca o hastanın tedavisi için daha fazla imkânlar ayrılır. Bu açık bütçede olacağı için bu hizmetler gizli olana yapılmaz. Ama diğer taraftan da çevreye hastalığını duyurmak istemez. O onun tercihidir.

Bunun gibi; bankadaki hesabında ne kadar çok parası varsa insanlar onunla o kadar ilişkiye girerler, kredi limitleri o kadar çok olur. Ama bunu gizlerlerse bundan yararlanamaz, çünkü krediler buna göre verilmektedir. Hâsılı, her iki taraf açısından ibdanın veya ihfanın yararları ve mahzurları vardır. Kişi kendisi karar versin.

Kişi kayıtları isterse açık yaptırır, isterse kapalı yaptırır. Sonra bazı maddeleri kapalı hâle getirir, bazı maddeleri açık yapar. Ancak eski kayıtları değiştiremez. Yeni madde olarak yazılır ve ibda edilir veya ihfa edilir.

Adil Düzen muhasebesi niçin farklıdır? Neden bu kadar zamandır uğraştığımız halde kolay çözemiyoruz? İşte bunun gibi bugünkü muhasebe ile çözülemeyen problemlerle karşılaşıyoruz.

يُحَاسِبْكُمْ بِهِ (YuXASiBKuM BiHi)  “Sizinle onu hesaplaşır.”

“Tedayün” âyetinde kayıtlardan ve yazılmasından bahsedilmiştir. Sonra gelen âyette ise eşyanın hareketinden bahis yapılmaktadır. Bu âyette de muhasebeden bahsetmektedir.

Kayıtlar sonunda muhasebe için vardır. Borç ve alacakların belirlenmesi içindir. Muhasebe yazılmadan farklıdır. Yazılma fıkıh içindir.

Adil Düzen muhasebesinde ne yapıyoruz, şimdi de onları sıra ile ele alalım.

a)      Önce herkes yaptığı anlaşmaları bir kâğıtta yazar ve karşılıklı imzalar. Bu hukuki ilişkilerin başlangıcıdır. Esas olan budur. Çünkü bunlara dayanılarak tüm kayıtlar yürütülecektir. Ne var ki bu muhasebeye girmeye yeterli değildir. Çünkü muamele yapan kişiler fıkıh bilmezler. Dolayısıyla bunun fıkhî mânâsı yoktur. Onlar kendi günlük dilleri ile yazarlar.

b)      Fıkıhçılar bu yazılanı alıp içtihatları ile fıkıh diline çevirirler. Tip sözleşmeler vardır. O sözleşmelerde, o muamelelerde geçen kelimelerin mânâları bellidir. O yazılır. Mesela, kadınla erkek sözleşme yapıp biz hayatımızı birleştirdik deseler, bu muhasebeye geçmez. Çünkü bunun hukuku yoktur. İslâm nikâhı ile veya muta nikâhı ile birleştirdik diyeceklerdir. Bu kavramlar hukukta tarif edilmiştir. O zaman bunların fıkıh danışmanları olsa, siz nasıl birleştirdiniz, onlara izah ederler. İşte o izaha göre fıkıh diline çevrilerek hangisi ise o yazılır.

c)      Şimdi eşler nikâhlanmak suretiyle karşılıklı borçlu ve alacaklı hâle gelirler. Muta nikâhında erkek kadına her ay veya hafta sözleşmede belirtilen ücreti borçlanmış olur. Bu süreli veya süresiz olur. İslâm nikâhında ise karı koca ortaklık kurmuş olur, ev harcamalarını birlikte yaparlar. Koca beyan eder ve onu ortaklığa borçlu olur. Muhasipler buna göre maddeleri işlerler. Sonra maddeler buna göre yapılır.

d)      Önce anlaşma, sonra fıkıh diline çevirme, sonra muhasebe diline çevirme işlemleri hep yazışma işlemleri ve ödeme hizmetleridir. Bir de bunun sonunda yine sözleşmelere dayanarak muhasebe yapmadır. Kâr ve zarar hesapları yapma, vergi ve kredi hesapları yapma, sosyal hakların muhasebesini yapma. İşte bu da tarafların yazdıkları belgelerle değil, kayıt muhasiplerinin girdiği maddelerle değil, fıkha göre yazılmış sözleşmelere dayanarak genel muhasiplerin hesap yapıp girdikleri maddelerle belirlenir. Bu maddeler açıktır. Bunu kamu muhasipleri yaparlar. Bu hesaplara ilgili herkes itiraz edip hakemlere gider.

İşte, buradaki âyette genel muhasebenin kamu muhasiplerince yapılacağı ve bu muhasebede ilgililerin hakemlere gitme hakkının olduğunu ifade etmiş olur. Çünkü “yahsibuküm” denmemiş de “yuhasibuküm” denmiştir. Yani karşılıklı hesaplaşma vardır. Kişi bunu ancak kendi muhasipleri ile hakemlere gitmek suretiyle yapar.

اللَّهُ (elLAHu)  “Allah muhasebe eder.”

Âhirette Allah sonunda hesapları teker teker kontrol edecek ve son hükmü O verecektir. İnsanın kalbinde olan kasıtları O değerlendirecektir. Son söz O’nundur; cehenneme veya cennete diyecektir. Dünyada da son hesaplar kamu muhasiplerince yapılıp herkesin ekstresini çıkararak kişilere verecektir. Nizalar da hakemler kararı ile çözülmüş olacaktır.

Böyle bir bucakta yaşıyorsunuz. Sizin yirmi beş genel hizmetiniz bedava görülüyor. İşsizlik korkunuz yok, çünkü krediniz cebinizde. Hangi işverene gidiyorsanız sermayenizle gidiyorsunuz. İşverenlerin sermaye dertleri yoktur. Sadece işi bilip bilmemeleri sözkonusudur. Serbest rekabet var. Sermayesiz de iş yapabildikleri için herkes işveren; işi bildiği kadar işveren. Dolayısıyla işsiz kalmanız sözkonusu değildir.

İş bulamasanız da, iş yapmasanız da açlık korkunuz yoktur. Çünkü kimse kira vermediniz diye sizi evden çıkaramıyor. Ayrıca sosyal hakkınızı alıp kullanıyorsunuz. Çalıştığınız kadar refah içinde değilsiniz. Ama aç da değilsiniz, çıplak da değilsiniz. Isınma gibi birçok hizmetler bedavadır. Su ve elektrik bedavadır. Seyahat bedavadır. Adil Düzen Sitesi cennet benzeri bir sitedir. Farkı, bunu kurmak ve korumak için sizin çabanız gerekmektedir.

Bir gün gelecek, yaptığımız tefsirleri birleştirecek ve siz de katkılarda bulunup güncelleştireceksiniz. Değişik mezhepler oluşacak. Herkes Kur’an’ı kendi mezhebine göre güncel olarak yorumlamaya başlayacak. Bizim yaptıklarımızı yapacak.

Müslümanlar eskiden yalnız Arapça Kur’an okuyorlardı. Kur’an’ı mealle birlikte okumaya başladığımızda herkes karşı çıkıyordu. Bugün mealsiz Kur’an okuma yerine mealli Kur’an okuma revaçta. İşte yarın da mealler değil, günlük yorumları yapan tefsirler okunacak ve yazılacaktır. Bir gün gelecek, herkes Kur’an’ı yorumlamakla yetinmeyecek, zalim düzenin yanında Kur’an düzeni işletmelerini ve sitelerini kurmaya başlayacak, bunlar arasında yarış başlayacak... Herkes Kur’an’ı kendi anladığı gibi uygulayacak... İslâmî gruplar arasında Kur’an’ı uygulama yarışı başlayacak...

Bu yarış birçok seneleri içerecektir.

Yarışlarda elemeler olacak, sonunda birkaç mezhep kalacaktır. Birkaç asır o mezheplerin uygulamaları olacaktır. Sonunda uygarlık yaşlanacak ve çökecektir. İnsanlar yeniden Kur’an’a sarılacak ve yeni uygarlık kuracaklardır. Bin yıl sonra böyle olacaktır.

Bunları ben söylemiyorum; Kur’an söylüyor, ilim teyit ediyor.

Bizim görevimiz nedir?

Bizim görevimiz işte bunları yazıp internette yayınlamaktır... Bilgisayarlara geçirmektir… CD’lere yükleyip isteyenlere vermektir...

فَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ (Fa YaĞFıRu LıMaN YaŞAEu)  “Meşieti olanı mağfiret eder.”

Mağfiret etmek” demek, yapılan hataların düzeltilmesi demektir. “Afv etmek” demek, hatayı yapılmamış kabul etmek demektir. Allah’la hesaplaşır. Sizin hatalarınızı kapatır. Yaptığınız kötülüklerin yerine kendisi iyilikler yaparak sizi kurtarır demektir.

Mesela, siz birisine haksızlık yaptınız, onun parasını çaldınız veya gasbettiniz. Haksızlığa uğrayan kimseye âhirette hakkını verir ve sizi günahtan kurtarır. Demek ki Allah yapılan zulümleri âhirette böylece düzeltecektir. Haksızlığa uğrayanlar ‘âh daha fazla haksızlıklara uğrasaydım da şimdi benim derecem daha fazla yükselseydi’ diyeceklerdir.

Adil Düzen Çalışanları bu dünyada ne kadar çok sıkıntı çekerlerse, ne kadar zulme uğrarlarsa, bundan üzülmesinler, aksine sevinsinler. Âhirette onun mükâfatını göreceklerdir. Belki de bu dünyada olduğu gibi ya kısas ya da diyet demeyecek, size zulmeden kimseyi bağışlayacaksınız, sizin günahlarınız silinecek, dereceleriniz yükselecek. İsterseniz; hayır, ben derecemin yükselmesini istemiyorum, cehennemde yansın diyeceksiniz. Ben âhirette hasat etmeyeceğim demek, bunu yapacağım demektir.

Bu âyette çok önemli bir haber verilmektedir.

Sizinle hesaplaşacaktır, suçlarınızı bağışlayacak veya azap edecektir diyor. Bizim sevaplarımız ne oldu? Yaptığımız iyiliklerin karşılıkları ne oldu? Ondan bahsetmiyor. Çünkü biz iyilik yapmamış olsak da, günahımız yoksa cennete gideceğiz. O zaten bize Allah’ın lütfüdür, onun hesabını sürmeyecektir. Onu hesapsız bize lütfedecektir. On misli, yirmi misli verecektir. Orada hesap yok, ihsan vardır. Onun için burada ondan bahsetmedi.

Burada çok önemli şeyler öğreniyoruz.

Peki, daha baliğ olmadan ölmüş veya akıl hastası olarak ölmüş veya kendisine tebliğ ulaşmadan bilmeyerek iyi işler yapamamış olanların durumu ne olacaktır? Bunların hepsi eksiksiz cennette olacaklardır. Bir kâfirin çocuğu ölmüş veya baliğ olmuş ama kötü işler yapmamış herkes, iman etmemiş ama kâfir de olmamış herkes cennettedir: Bu âyetin delâlet ettiği mânâ odur. Çünkü insanın cennette olması asıldır. İnsan cehenneme gitmek için yaratılmamıştır, insan cennete gitsin diye yaratılmıştır. Günahı yoksa cennettedir. Bu âyetten çıkan mânâ budur.

وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ (Va YuGaüÜiBu MaN YaŞAEu)  “Meşieti olana azab eder.”

Muhasebesini yaptı, hesaplaştı. Sonunda borçlu çıkarsanız, isterse azab eder, isterse muhasebe eder. Eğer günahınız fazla değilse siz cennettesiniz. Müjdeler olsun.

Günahları kapatacak çalışmalara devam etmeliyiz...

Şimdi, burada ‘âhirette de af ve diyet müessesesi var mıdır’ diye sormuştuk ve ‘vardır’ diye cevap vermiştik. Zorunlu diyete geçme var mıdır? Evet, Allah uygun görürse, mağdur olan kısas istese de, Allah, hayır bu diyete dönüşecektir diyecek ve mağfiret edecek. İsteyene azab edecektir. Kararı Allah verecektir. Buna mukabil kişi affetse de bazı cezaların affını Allah kabul etmeyecek ve cehenneme gönderecektir. Nitekim bu dünyada da böyledir. Hırsızın cezası affedilmemektedir.

Bunlar bize şunu anlatmaktadır ki âhirette olacaklar bu dünyada olanların benzeridir. Sonunda, yılsonunda muhasebe yapılınca insanlar borçlu veya alacaklı çıkarlar. Alacaklı iseler sorun yoktur, normal faaliyetlere devam ederler. Borçlu iseler o zaman onların borçlanma ehliyetleri iptal edilir. Artık onlar işveren kredisini alamazlar. Önce alacaklı olurlar. Sonra ödeme yaparlar. Devlet isterse bunlardan bir kısmının borçlarını kapatarak iflas durumuna sokmaz.

Dünya hayatında tazip borçlanma ehliyetinin kaldırılmasıdır. Cebri icra yapılmaz, çalışma kredisine dokunulmaz, yeryüzündeki kira payı hakkına dokunulmaz. Ancak devlet bunların borçlarını kapatarak onları bu borçlanma ehliyetinden kurtarır. Bunu garimin faslından yapar.

Bu âyet başka bir şeye daha delâlet ediyor. İnsanların iflas durumuna düşmeleri geçici olabilir. O yıl hastalanmıştır, çalışamamıştır. Yahut kamu görevi almıştır, iş yapamamıştır. Yahut yangın geçirmiştir. Sele uğramıştır. Bu tür geçici durumlarda da iflas eden kişi hakemlere başvurarak borçlanma ehliyetinin kaldırılmasını isteyebilir. O halde dünyada Allah’ın meşieti, Allah’ın dilemesi hakem kararları ile ortaya çıkacaktır.

Bu âyetin yukarıdaki tedayün ve emanet âyetleri ile ne kadar iç içe olduğu bu yorumlardan çok açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Kur’an ormandaki ağaçlara benzer. İçeriye girdiğiniz zaman değişik ağaçlar ve otlar bir aradadır. Hayvanların yuvaları iç içedir. Bunların birbirleriyle ilgisi ne ki Allah böyle yarattı dersiniz. Ama eğer biyolojiyi okursanız, bunların böyle olmasının doğal denge gereği olduğunu çok kolay anlarsınız.

Kur’an’ın âyetleri de böyledir. Birbirleriyle ilgisi olmayan âyetler yan yana gelir. Baştan, bu ne, burada yeri ne dersiniz. Sonra araştırma yapınca, burada bu olmasa Kur’an eksiktir dersiniz.

Biz borçlanma ve emanet âyetlerini okurken muhasebeyi istihsanla koyuyorduk. Şimdi ise Kur’an nass ile bunu ifade etti. Daha pek çok şeyleri ifade ediyor. Hakemler uygun görürlerse iflas kararlarının kaldırılacağı belirtilmiş oluyor. Bugün buna benzer konkordato müessesesi var. Hâkim uygun görürse zor durumda olan firmayı faizden kurtarır. Borçları taksitlere bağlar, borçlarını öderse firma yeniden faaliyete geçer. Kur’an’a göre ise; önce firmasına el konmaz, borçlanmaksızın faaliyetine devam eder. İkincisi, devlet isterse borçlarını kapatır, iflastan da korur. Bunu konkordatoda olduğu gibi mahkeme kararı ile yapar. Faiz zaten yoktur.

Adil Düzen ekonomisini anlayabilmek için bugünkü faizli düzen ekonomisini de bilmek gerekmektedir. Muhasebesi ile sistematik bir ekonomi ilmi gelişmemiştir. Bizim onları öğrenmemiz, anlamamız ve anlatmamız gerekiyor.

وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (284) (VaelLAHu GaLaY KülLİ ŞaYEiN QADIyRun) 

“Allah her şeye kadirdir.”

Bu ifade Kur’an’da çokça geçer. Ya “İnnellahe” olarak ya da “Vallahu” olarak geçmektedir.

Buradaki “Va” va-i haliyedir. Allah her şeye muktedir olarak bunu yapar.

Allah zulmetmektedir ama zulüm yapmaz. O halde zulüm yapmada muktedir olma gerekmektedir. Allah suçluları affettiği halde mağdurlara da zulüm yapmaz demektir. Yani Allah zalim değildir ama affa da muktedirdir.

Şimdi yine af meselesine geçelim.

a)      Biri diğerine zulmetmiştir. Mazlum zalimi affetmiştir. Bu aftan dolayı sevabını kat kat almıştır. Âhirette derecesi yükselecektir. Ama âhirette artık onun cezalandırılmasını isteyemez. Bu dünyadaki aftan geri dönemez.

b)      Affetmeyeceğini beyan etmiştir. Affetme sevabından mahrum olmuştur. Âhirette de artık affettim diyemez. Affedip etmeyeceği artık ona sorulmaz. Ondan o yetki alınmıştır. Kısası talep ettikten sonra dönemez. Allah isterse onu affedebilir. Yine ona sevabını verebilir, çünkü o adildir.

c)      Bu dünyada affetmemiş, affetmeyeceğini bildirmiştir. Âhirete geldiği zaman affedebilir. O zaman yine sevap almış olur. Affetme yetkisi vardır. Affederse; hayır, kabul etmiyorum, onu cehennemde yakarım demez, Allah.

d)      Âhirete geldiği zaman dünyada affetmediği gibi orada da affetmiyor ve tazibini istiyor. O zaman Allah isterse azab eder, isterse affedip affetmeyenin cennetteki yerini yükseltir veya cehennemdeki azabını tahfif eder.

Kadir” kelimesi nekre olarak kullanılmıştır. Yani Allah’ın yerine devletler de, kamu da affetme yetkisine sahiptirler demektir. Mağdur daha muhasebe esnasında aynı hayatta iken olduğu gibi borçluyu temerrüde geçirmez, alacağını erteler veya bağışlayabilir. Yahut mahkemeden hemen iflas kararının çıkmasını ister. Mahkeme durumu değerlendirir; ya yılsonuna bırakır yahut hemen iflasına karar verir. Bu, bu dünyadaki muhasebedir. Yılsonuna geldiğinde iflasını isteyen artık erteleyemez. Hakemler isterlerse erteler. Ertelemişse iflasını talep etmez. Yıl içinde hakemlere gitmemiş ve iflasını talep etmemişse, yılsonunda muhasebesi yapılır. Kendisine sorulur. İflasını talep ederse, iflasına karar verilir. Yahut devlet öder ve durdurur. Veyahut hakemlere gider ve iflası durdurabilir.

“Allah her şeye kadirdir” ifadesinden bunlar anlaşılmaktadır.

Bu âyetten bu mânâları anlayabilmemiz için tedayün âyetini doğru anlamamız gerekmektedir. Bunun için de on dört asrı beklememiz gerekmiştir. Muhkem ve müteşabihin mânâsı budur.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-439 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-269 İstanbul, 29 Aralık 2007

 

SOSYAL GÜVENLİĞE GEÇİŞ

Bugünkü faizli düzen içinde devletin varlığını sürdürmesi için bazı sorunların acilen çözülmesi gerekir. Bunların başında sosyal güvenlik gelmektedir.  Türkiye’de herkes emekli olmak istemektedir ama çalışmayı kimse istememektedir. Bunun sebepleri şunlardır.

a)      Türkiye’de çalışmak çok ağır şartlarda olmaktadır. İşçi olarak çalışan herkesin işverenle her gün problemi vardır. Bu sıkıntıları çekeceğine emekli olup rahat etmek istiyor.

b)     İşçi her gün işten  çıkarılacağından korkmaktadır. İşveren de her gün iflas korusu içindedir. Emekli olup dinlenmek istemektedir.

c)      İşveren olarak çok ağır yükler içinde ezilmektedir. Vergi borcu, sigorta borcu, işçi bulma sıkıntısı; elektrik, su, telefon ve diğer giderler insanı bunaltmaktadır. Bunlardan kurtulmak istiyor.

d)     İşçi fazla mesai yapmaktan, işveren işlerinin sıklığından sosyal faaliyetlere vakit ayıramıyor. Artık diğer insanlarla buluşup sohbet etmek ve sosyalleşmek istiyor.

Bu durum bir taraftan üretimi düşürmekte, diğer taraftan sigorta yükünü devlet kaldıramadığı için durmadan borçlanmaktadır. Bunun sonu çöküştür. Bunun için önereceğimiz tek çözüm “genel sosyal güvenlik”tir.

1- Devlet yıl başında nüfus başına herkes için maaş belirlemeli, bunu haftalık olarak halka ödemeli, halk bununla geçinmelidir. Bu miktara hiçbir suretle el konmamalı, her ne olursa olsun kesinlikle icraya konu olmamalıdır.

2- Devlet her aile sorumlusuna ailedeki nüfus kadar miktarı ile orantılı olarak bir kira bedeli ödemelidir. Bu bedel de haftalık ödenmelidir. Aile reisinin kendi evinde oturuluyorsa kendisine verilmeli; değilse ev sahibine verilmelidir. Kira bedeli pazarlıkla tesbit edilmelidir. 

3- Devlet sosyal güvenlik kuruluna haftalık ödemenin yarısı kadar bir bedeli haftalık olarak aktarmalıdır. Sosyal sigorta bununla sağlık işlerini yapmalıdır. 

4- Çalışanların yaş ve tahsillerine göre resmi baremleri olacaktır. Bu dereceye göre her çalışana faizsiz kredi açılmalıdır. İşçi işverenin yanında bu kredi ile çalışacak ve işveren borçlanacak, işçi ücretini alacaktır. Bu kredi işçinin ücreti ile üretimdeki ham maddenin alınması için kullanılacaktır.

5- İşçi ile işveren arasında serbest pazarlık olacak, işçi istediği işverenin yanında istediği fiyatla çalışabilecektir. Devlet ücretlere müdahale etmeyecek, fiyatlara müdahale etmeyecektir. Ancak işverenin faizsiz ve icrasız kredi alabilmesi için işçi çalıştırmak zorunda olduğu aşikardır. Sadece inşaatta çalışan işçilerin ücretleri “resmi ücret” olacak, bu ücretler de kredi baremleri ile orantılı olarak tesbit edilecektir.

6- Devlet resmi fiyatlar tesbit edecektir. Ham madde olsun, mamul madde olsun, her malın resmi değeri olacaktır. İşveren teminat olarak mamul maddeyi gösterecektir. Ambarda stok edilen mal kadar işverenlere kredi verilecektir. Bu krediyi kullanabilmesi için o miktarda işçiyi de çalıştırması gerekmektedir. Taşınmazların değerleri ise resmi malzeme fiyatları ve resmi inşaat işçi ücretleri toplamı ile belirlenecektir. Denetim bankalarca yapılacaktır. Mamul madde fiyatı serbest olacaktır. İnşaat ise maliyetle satılacak, işverenlerin azami kredi limitleri olacaktır. Satıldıkça kredisi açılmış olacaktır.

7- Serbest fiyatlar ve serbest ücretlerin oluşmasına göre devlet yılbaşında şunları tesbit edecek ve yıl sonuna kadar değiştirmeyecektir.

a)      Nüfus başına ödenecek haftalık YTL.

b)     Ailelere ödenecek haftalık kira bedelleri.

c)      İşçilere baremlerine göre verilecek “faizsiz-icarsız kredi” miktarı.

d)     Ham ve mamul maddelerin kredi teminat değerleri. Bu suretle her yıl ortaya çıkan enflasyonla bu değerler ayarlanmış olur, yıl içinde değiştirilmez.

8- Bu krediler bankalara Merkez Banaksı tarafından verilecektir. İşçilere verilen kredilerden dolayı bankalara bir ücret ödenmez, faiz de istenmez. İşletmelerden alacakları hizmet paylarını serbest olarak belirler. Devlet bu hizmetleri birbirine rakip on banka aracılığı ile yapar. İşverenlerin denetimi bankalara aittir. Bankaların usulsüzlük yapmaları hâlinde ellerinden bu hizmeti verme yetkisi alınır.

9- Beş misli kredi açıldığı için beş misli üretim olacaktır. % 20 KDV alındığında bu para devlete geri dönmüş olacak, yahut yılda % 20 enflasyon ile KDV’siz de bu döngü çalışır. 

10- Bu sayede bütün vatandaşlar “sosyal güvenlik” kapsamına alınmış olur. Böylece hem herkes çalışır hâle gelir, hem de herkes çalışmaya teşvik edilmiş olur.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-439 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-269 İstanbul, 29 Aralık 2007

 

SOSYAL GÜVENLİK VE …

Batı modelinde “devlet” vardır “sermaye” vardır; sermaye hakimse ona “kapitalizm” denmekte, devlet hakimse ona da “sosyalizm” denmektedir. Eğer uzlaşmış olarak birlikte idare ediyorlarsa ona da “karma ekonomi” denir. Batı modelinde “halkın” devlet içinde yeri yoktur; bu sebepten dolayı “ailenin” de devlet içinde yeri yoktur.

Onların yani Batılıların anlayışında çalışanlara “ücret” verilecek, çalışanlar kendileri yaşayacak ve “çocuklar” yetiştireceklerdir. Yetişenler “işçi” olacak ve böylece hayat devam edecektir. Devletin çocukların yetişmesinde bir görevi yoktur. İşçiler sigorta şirketlerine ortak olurlar, oraya aidat yatırırlar, çalışamadıkları veya hasta oldukları zaman kendilerine ve çocuklarına onlar bakar. Sigortaya aidatları yatıramayanların veya yatırmayanların yaşama hakları yoktur.

Kapitalistlerde ne kendilerinin ne de çocuklarının devlet üzerinde bir yükü yoktur.

Sosyalistlerde ise çocukları kreşlerde devlet büyütmekte; burada da anne babanın çocuk üzerinde bir sorumluğu yoktur; yetkisi de yoktur.

Karma ekonomide sigorta şirketlerine ortak olma zorunluluğu vardır. Herkes sigortalı olmaktadır. Burada da oynanan oyun şudur. Karma ekonomideki küçük müteşebbisler devre dışı bırakılmakta, küçük işletmelerin sahipleri işçi olmaya zorlanmaktadır.

Hâsılı; Batı düzeninde esas olan “devlet”tir; yahut “sermaye”dir; yahut karma ekonomide “ikisinin ortaklığı”dır; ama bu düzende halk yoktur, halk onların sadece işçisidir.

İslâmiyet’te ise esas olan halktır, insandır, insanın yaşamasıdır; insanın kendisinin yaşaması yanında neslinin de yaşamasıdır. Bu doğa kanunudur, sünnetullahtır. Bütün canlılar yaşamaya ve nesillerini yaşatmaya çalışırlar; hattâ gerektiğinde yavruları için kendilerini feda ederler.

O halde devlet ne için vardır?

Devlet “kişi”yi ve “aile”yi desteklemek için vardır.

Kişiler birleşiyorlar “aşiret”i oluşturuyorlar, buna “ocak” diyoruz. İnsanlar burada günlük yaşam hayatlarını sürdürüyorlar. Kişiler birleşiyor ve “kabile”yi oluşturuyorlar, biz buna “bucak” diyoruz. İnsanlar burada birlikte üretim yapıyorlar. “İl”de iç güvenliği sağlıyorlar, “ülke”de dış savunmayı sağlıyorlar, “insanlık”ta uygarlığı oluşturuyorlar. Böylece kendilerinin ve ailelerinin yaşamasını garanti altına alıyorlar.

Devletin görevi “kişiler”e ve “aile”ye hizmet vermekten ibarettir.

Bunun düzenlenmesi şöyle yapılmaktadır. Yeryüzü bütün insanların ortak malıdır. Çalışıp üretim yapanlar çalışmalarının yarısını kendi emeklerinin payı olarak alırlar, diğer yarısı ise yeryüzünün kira payıdır. Ortak fonda birleştirilir ve ortak işler görülür. Kişi çalışsın-çalışmasın, herkese kira payı bölüştürülür. Bu bölüşmede zorluk olmasın diye kamu payı beşe ayrılır. Üç pay çalışana verilir. Biri kendi geçinmesi için verilir, diğeri çocukları büyütmesi için verilir, üçüncü olarak da gelecekteki yatırımlara sermaye olsun diye verilir. Kalan iki payı kamu alır. Kamu bunun biriyle genel hizmeti yapar, diğeriyle de kamu görevlerini görür. Genel hizmet ortak işlerdir. Halk bunlardan bedava olarak yararlanır. Bunları şöyle sıralayabiliriz.

a) Her türlü evrak, zimmet, envanter ve demirbaş kayıtlarını genel hizmet tutar. Bedel kamuca ödenir. 

b) İlmî, dinî, idarî ve meslekî eğitimleri genel hizmet yapar; bedelini kamu öder.

c) Ambar, kasa, takip ve araştırma işlerini genel hizmet yapar, halk yararlanır; bedelini kamu öder.

d) Basın, yayın, ulaşım ve haberleşme genel hizmet tarafından yapılır, halk karşılıksız yararlanır; bedelini kamu öder.

e Planlama, bakım, sağlık ve güvenlik işlerini genel hizmet yapar, halk yararlanır; bedelini kamu öder.

f) Noter, kontrol, tahkik ve hakemlik hizmetlerini genel hizmet yapar ve bedeli kamuca ödenir.

g) Başkanların maaşları kamuca karşılanır.

Böylece kişiler birçok harcamalardan kurtulmuş olurlar. Sadece yemek, giyinmek, barınmak ve dolaşmak için gerekli ihtiyaçları karşılamak için çalışıp kazanmak zorundadırlar. Bunlardan da çalışamayanlara kamu payından maaş bağlanmaktadır.

a)      Fakirlere, yoksullara, yetimlere ve yaşlılara ortak fondan pay verilmektedir.

b)     Kamu görevi gören görevlilere de pay verilmektedir. Bunlar memurlar, alimler, sanatçılar ve seyyahlardır.

c)      Vakıflara ve vakıflarda çalışanlara da pay ayrılmaktadır. 

d)     Borçlulara ve göçmenlere yerleşmeleri için pay verilmektedir. 

Görülüyor ki, sosyal güvenlik aidatsız tam olarak sağlanmaktadır. Çalışan faizsiz ve icrasız çalışma kredisini almaktadır. Çalışamayan ise kamu payından pay almaktadır.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-439 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-269 İstanbul, 29 Aralık 2007

 

ABD NE YAPIYOR?

Sömürü sermayesinin bir hedefi vardır; tüm dünyayı tek sermaye devleti hâline getirmek. Bunun için önce feodal devletleri birleştirmiş ve millî krallıklar oluşturmuş, bunların dinlerini ayırarak kavmî dinler üretmiştir. Sonra demokrasi söylemi ile krallıkları yıkmış, dikta rejimli cumhuriyetleri oluşturmuştur. Sonra millî devletleri yıkarak dünyayı kapitalist ve sosyalist bloklar hâlinde yönetmeyi planlamıştır.

Kapitalist ülkelerde sermaye sömürüsü ile halkın elinden varlığını almış, sosyalist ülkelerde de halkın elinden zorla bütün varlıklarını gasp etmiştir. Arkasından Sovyetleri yıkmış, topraklarına kendisinin sahip olacağını ümit etmiştir. Diğer ülkelerde de özelleştirme bahanesi ile tüm ekonomik kuruluşları eline geçirmek istemektedir.

Evdeki hesap çarşıya uymuyor. Sovyetler topraklarını ve fabrikalarını sömürü sermayesine peşkeş çekmediler. Kendileri liberal ekonomi kurdular ve gittikçe gelişmektedir. Halk ekonomisi gelişmektedir. Türkiye gibi ülkelerde de kamu kuruluşları çökertiliyor. Haraç mezat sömürü sermayesine peşkeş çekiliyor. Ancak sömürü sermayesi yerine halk ekonomisi gelişmektedir.

Büyük sermayenin beklemediği dört olay olmuştur.

1)     Dünyadaki sağ-sol çekişmesi tutmamış, solcular da din düşmanlığından vazgeçerek barış tarafını tuttular.

2)     Sovyetler yıkılmış ve kutup olmaktan çıkmıştır. Yeni kutup henüz bulunamamıştır.

3)     Dünya üzerinde halk ekonomisi gelişmiş ve halklar tekrar liberal ekonomiye doğru ilerlemektedirler.

4)     Beklenmedik şekilde Avrupa Birliği dünyada etkin olmaya başladı. Çünkü gelişti ve liberalleşmeye doğru gidiyor. ABD halkı da artık uyanıyor.

İşte, sömürü sermayesi son ümidini Büyük Ortadoğu Projesine bağlamaktadır. Bununla ne yapmak istiyor?

a) Büyük Ortadoğu Projesi ile ilk yapacağı iş Hıristiyanlığın karşısına yine İslâmiyet’i koyup eski çatışmalardan yararlanmak. Böylece dinsiz dünya yerine sahte İslâm ve Hıristiyan dini dünyası oluşturmak.

b) Büyük Ortadoğu Projesi ile Ortadoğu’da İsrail imparatorluğunu kurma. Eski projeyi bu suretle diriltme. Ortadoğu ülkeleri küçük onar milyonluk devletlere ayrılacak. Bunlar silahtan tecrit edilecek. İsrail’e atom dahil her türlü silah verilecek. Böylece nüfusu İsrail’den az ve silahsız devletler kolayca yönetilecek.

c) Avrupa Birliği’nin Asya ile ilişkisini keserek Avrupa Birliği’nin ekonomik bakımdan çökmesini sağlayarak emrine almak.

d) Dünyayı iki büyük bloğa bölüp din savaşlarından sonra icat ettiği rejim savaşları tutmayınca şimdi bölge savaşları ile dünyayı dengede tutmak  Orta Asya, Afganistan, İran, Türkiye ve diğer Ortadoğu ülkelerle Doğu ile Batı’nın arasını keserek gelen geçenden haraç kesmek.

Bu hedefe ulaşması için İran ile Türkiye’nin savaşması gerekmektedir. Bu hedef 1960’lardan beri sistematik şekilde uygulanmaktadır. PKK bu savaşın çıkması için kurulmuştur. PKK’yı ABD ve Türkiye birlikte kurdular. O zamanki yöneticilerinin gafleti sebebiyle bugünkü duruma düşüldü. Uzun seneler Türkiye’deki PKK’nın komşu devletlerden beslendiği iddia edildi. İran, Irak, Suriye. İran’da konuşlayamadığı PKK’lıları CIA Suriye ve Irak’ta konuşlandırdı. ABD bunları Avrupa devletleri aracılığı ile destekledi. Sonunda Millî Görüş ve sol hükümetler sayesinde İran’la savaş yapılmadı.  

İşte şimdi ABD İran’la Türkiye’yi savaşa sokmak için yeni oyun oynamaktadır. PKK yedeğe alınacak, kamplar dağıtılarak teröristler kentlere indirilecek ve oralarda beslenecek. Filistin’deki gerginlikler bitecek, oradaki çatışma da kurulacak fabrikalarla durdurulacak. Türkiye böylece tüm Ortadoğu ülkelerini barıştırmış duruma getirilecek. İran izole edilecek. Sonunda İran’a Irak’tan saldırılacak. Ama tüm Ortadoğu ülkeleri İran’a karşı olacaktır. İran silahla takviye edilecek. Çin ve Sovyetler İran’a yardım edecek. CIA Türkiye’nin ikmalini kesecek. İran ve Irak’ı olduğu gibi Türkiye’yi işgale kalkışacak. İşte böylece Iran ve Türkiye arasında artık kaç yıl sürecek belli olmayan savaş başlayacak. Sonunda ikisi de yıkılacak, Büyük Ortadoğu hayalini gerçekleştirecektir.  

İşte son günlerde Filistin sorunlarının çözülmesi için yapılan toplantıların amacı budur. Barış tokalaşmaları budur. İran’ı izole ederek Türkiye ile İran’ı savaştırmak. Biz ne yapmalıyız.

Kur’an diyor ki barış elini uzatana sen de uzat. Hainlik yapıyorlarsa hesabını biz görürüz diyor. Bu çabanın sonu nereye varır biliyor musunuz. İran’la Türkiye’nin birleşerek Osmanlı İmparatorluğu’ndan daha büyük ve güçlü bin yıl yaşayacak bir İslâm birliğini ortaya çıkarır. Tek adil süper güç olur. Kimse korkmasın ve üzülmesin. Bunlar hep bizim hayrımızadır. Ortak düşman bellidir.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3464 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2147 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2526 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2545 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2169 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2173 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2586 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2478 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1984 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2339 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2285 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2425 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2258 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2437 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2393 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2434 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2670 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2980 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2669 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2744 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2952 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3134 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3027 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3422 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5478 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3541 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3072 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3857 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3710 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3420 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3870 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3832 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4108 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4618 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3012 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3112 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3965 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3822 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2850 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2942 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3950 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7713 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5602 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4173 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3574 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3715 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4732 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4443 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4741 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4663 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4815 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4547 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3395 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4475 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3622 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5173 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3853 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5148 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5007 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4933 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3536 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3477 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3688 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5150 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4205 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5418 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4087 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5268 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4417 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4429 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4569 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4765 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5314 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4116 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5260 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4524 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3843 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4380 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4590 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4112 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4097 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4086 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4540 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5648 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9814 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4645 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3703 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3852 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3355 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3382 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3742 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5696 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4244 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3445 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler