بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم
يَسْتَفْتُونَكَ قُلْ اللَّهُ يُفْتِيكُمْ فِي الْكَلَالَةِ إِنْ امْرُؤٌ هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُ أُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَ
وَهُوَ يَرِثُهَا إِنْ لَمْ يَكُنْ لَهَا وَلَدٌ فَإِنْ كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَ وَإِنْ كَانُوا إِخْوَةً رِجَالًا وَنِسَاءً فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنثَيَيْنِ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ أَنْ تَضِلُّوا وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ(176)
يَسْتَفْتُونَكَ (YaSTaFTUvNaKa) “Senden fetva istiyorlar.”
“Fetv” kefeye dengelemek için konan taş demektir. “Feta” evlenme çağına gelen ve kadını dengeleyecek erkek demektir. “Fetva” kıyas vermek, kıyas yapmak demektir. Domuz etinin haram olduğu biliniyorsa, ona kıyas yapılarak maymun etinin de haram olduğunu beyan etmek fetvadır.
Kur’an şeraitinde dört temel delil vardır. 1. Kitap, istishap yani eski kitaplar buna dahildir. 2. Sünnet, mesalih buna dahildır. 3. İcma, örf buna dahildir. 4. Kıyas, istihsan buna dahildir. Kuran, birer örnek vererek hükümlerini koyar. İlletlerini de belirtir. İnsan içtihad yaparak, o illetin bulunduğu örnek dışındaki benzerlerde aynı hükmün olduğunu öğrenmiş olur.
Fıkıhçılar birincisine “asl”, ikincisine “fer’” ve alâmete “illet”, sonuca “hüküm” demekte; bunu yapmaya yani benzetmeye de “kıyas” demektedirler.
Kur’an bunu başkası için yapmaya “İFTA” demektedir.
“İSTİFTA” ve “İFTA” kelimeleri Kur’an’da aynı âyette iki defa geçer. İkisi de Nisâ Sûresi’nde geçmektedir. Biri sûrenin sonunda 176’ıncı âyette, diğeri de 127’inci âyette geçmektedir. 128’inci âyette de konu devam etmektedir. Bu yaş insanın en uzun ömrü kabul edilmekte, kaybolan kişi bu yaşta ölmüş kabul edilmektedir. Mirası bölüşülmektedir. Bu âyet 176’ıncı âyettir. Bu âyet ile o âyet arasında 48 veya 49 âyet vardır. 48=3*16’dır. 49=7*7’dir.
وَيَسْتَفْتُونَكَ فِي النِّسَاءِ قُلْ اللَّهُ يُفْتِيكُمْ فِيهِنَّ
(يَسْتَفْتُونَكَ قُلْ اللَّهُ يُفْتِيكُمْ فِي الْكَلَالَةِ)
Birinci istifta âyetinde “Va” harfi ile başladığı halde, burada “Va”sız başlamaktadır. Orada vasl, burada fasl vardır. Orada kadınlar hakkında istifta var. Burada genel istifta sözkonusudur.
Fasl yapılmış yani “Ve” getirilmemiş, çünkü yakın âyetlerle kemali infisal var. Aralarında alâka yok. Ama bütün sûre göz önüne alındığında, burada kıyas öğretildiği ve kıyas sûredeki her konuda geçerli olduğu için sûrenin bir açıklaması mahiyetindedir ve dolayısıyla kemali ittisal vardır. Onun için “Va” harfi getirilmemiştir.
“Fetva istediler” denmiyor da, “fetva isterler” veya “fetva isteyecekler” deniyor. Çünkü kıyas kıyamete kadar devam edecek ve her zaman fetva istenecektir. İçtihat babının seddi, içtihat kapısının kapatılması bu âyete muhaliftir.
-Buradaki fetva kimden istenecektir? Resuller fetva makamı değildir. Fetva makamı nebilerdir. Dolayısıyla buradaki muhatap nebidir; yani müçtehitlerdir, âlimlerdir. Bir müçtehidin fetvası yalnız ona tâbi olanları bağlar. İcma ise bütün topluluğu bağlar.
“Allah size fetva veriyor” ifadesi her iki âyette aynen tekrar ediliyor. Fetvayı Allah veriyor. Kamu hukukunda her kabile, her bucak kendi kamu hukukunu kendisi hazırlar. Ama kamu hukukunda içtihatlar değil, icmalar yer alır. Kadın ve miras hukuku içtihatla değil, icma ile sabit olur. Fetvayı Allah veriyor denmektedir. Yani, içtihad geçerli değildir, icma şarttır. Kamu hukuku zorunlu uygulanacak hukuktur. Bu içtihatlarla sabit olamaz.
İTTİFAK NASIL SAĞLANACAKTIR?
- Bucak içinde ehli zikr olanlar, yani orta ehliyetliler içtihad ehlidir. Bunlar fakihlerine danışarak içtihat yaparlar. Eğer bütün bucak âlimleri aynı sonuca varmışlarsa, o zaman o bucağın fetvası ortaya çıkar.
- Fetvalarda birlik olmaz, ancak bütün bucak âlimleri bir kararın alınması gerektiğine ittifak ederler. Bu takdirde başkan âlimlerle istişare eder ve bir hükme varır. Bu da o bucağın kamu hukukunu oluşturmuş olur. Bu karara karşı âlimlerin hakemlere gitme yetkileri vardır. Bu da o bucağın fetvalarındandır.
- Bir bucakta herkes aynı hareketleri yapıyor ve aykırı davranışlarda bulunmuyorsa, o da o bucağın ortak fetvasıdır. Bunun aleyhine her bucaklı hakemlere gidebilir.
- Hakemlerin bağımsız kararlarında benzerlik varsa, bu da halk ittifakı gibidir.
İl ve ilçe merkez bucaklarında il ulema meclisinin ittifakı ile sabit olan kamu hukuku uygulanır. Bunlar fakihlerden oluşur.
Ülke ve bölge merkez bucaklarında ülke meclisinin ittifakı kamu hukuku olur. Bunlar rasihlerden oluşur.
Mekke ve kıta merkezleri bucaklarında Mekke ulemasının ittifakı kamu hukuku olur. Mekke uleması her ülkeden gönderilen âlimlerden oluşur.
يُوصِيكُمْ اللَّهُ
(اللَّهُ يُفْتِيكُمْ)
Birinci âyette “Allah fetva veriyor” denmektedir. Burada “Fetva veren Allah’tır” denmektedir. Birinde “Allah” fiilden sonra, burada ise “Allah” kelimesi önce gelmiştir.
Buradan şunu öğreniyoruz ki, bucak kamu hukuku icma ile sabit olur.
Başta “vasiyet”, burada “fetva” kelimeleri kullanılmıştır. Vasiyet ile asıl olanlar tesbit olunmuştur. Burada ise fer’lerdeki hükümler ortaya konuyor. Asıl olan çocukların vârisleridir. Çocukları olmayanlara anne baba vâris olur. Anne baba önce ölmüşse, kardeşler anne ve babanın yerine geçer, mirası çocukları gibi paylaşırlar. Anadan kardeşlerin mirası eşit paylaştıkları halde, babadan kardeşlerin mirası çocukları gibi bire iki paylaşırlar.
Demek, asıl ola. çocuklardır. Fer’i babadan kardeşlerdir. İllet, soyun devam ettirilmesidir. Aileyi ekonomik bakımından kurma görevi erkeğe, sosyal bakımından kurma görevi kadına verilmiştir. Bu sebeple kadın sadece yakınlık payını aldığı halde, erkek ekonomik yükü yükleneceği için iki misli almaktadır. Yakınlık payları birbirine eşittir. Anne ve baba eşit olarak altıda bir alırlar, anadan kardeşler altıda bir alırlar. Çünkü onlar aile kurma görevi ile görevli değiller.
فِي أَوْلَادِكُمْ
(فِي الْكَلَالَةِ)
Asılda “evladiküm” dendiği halde, fer’de “kelale” denmiştir.
Demek ki “kelale” evlatsız ölenin değil, evlatsız ölenlere vâris olan kardeşlerin adıdır.
“Raculün yuresu kelalen” denmemiş de, “kelaleten” denmiştir. Mastar hâl yapılmıştır.
لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنثَيَيْنِ
(فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنثَيَيْنِ)
Asılda “Fa”sız getirilmiştir, burada “Fa” ile getirilmiştir. Böylece kural tamim edilmiştir. Kadında azlık değil de, erkekte çokluk ifade edilmiştir. Kadında eksik olduğu için değil, erkekte fazla yük olduğu için artırılmıştır. Asıl olan eşitliktir.
Bu kural usulde ve fer’de aynen ifade edilerek kuralın değişmediği ifade edilmiştir. Görev, yetkiyi beraberinde getirir. Birine bir görev yükleyecekseniz, onu yapabilecek imkanı da verilir. Bu kuralın aslı böyle ifade edilmiştir. Kur’an’da birçok kural sadece birer örnekle verilmiş olur.
فَإِنْ كُنَّ نِسَاءً فَوْقَ اثْنَتَيْنِ
(فَإِنْ كَانَتَا اثْنَتَيْنِ)
Asılda “ikiden fevkinde iseler” denmiş, iki zikredilmemiştir. Onu kıyasla bilmemiz gerekir. 2’yi 1’e mi, yoksa 3’e mi benzeteceğiz? 2 ile 3 arasında 2/3’tür. 2’nin 3’e benzerliği 1’den fazladır. Dolayısıyla 2’nin hükmü 3’ün hükmü gibidir. Böylece kıyaslarda tercihin daha çok benzer ile yapılacağı öğretilmektedir. Burada 2 3’e kıyas edilmiştir. Aksi olsaydı beliğ olmazdı.
فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ
(فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَ )
Her ikisinde “terk edilen” nekiredir. Çünkü herkesin terekesi farklıdır. Üçte iki asılda nekire, fer’de ise marife getirilmiştir. Taksimde paylaşma başladığında pay nekire olarak getirilir. İlk paydan sonra gelen paylar o paylara ait olduğu için marife getirilir. Kazancın beşte bir Ahmet’indir. Burada beşte bir nekire olur. Tüm içinde payın hangisi olduğu belirsizdir. Hasan’ın payı ikidir, marife olur. Çünkü daha önceki payın aynıdır. Yani burada agd garşçdşr.
وَإِنْ كَانَتْ وَاحِدَةً
(وَلَهُ أُخْتٌ )
Asılda ‘evlat vahide ise’ deniyor. Fer’de ‘onun bir uhtu (kızkardeşi) varsa’ deniyor. Her ikisi de nekire olarak söylenmektedir. İkili ifade nekire gelmiştir. “İn kâne lehu bintün’ denmemiş, çünkü evlat kelimesinde zikredilmiştir. Burada ise kelâle tanımlandığından zikri gerekmektedir.
فَلَهَا النِّصْفُ
(فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَ)
Asılda “nısf” marifedir. Çünkü daha önce paylardan bahsedilmiştir. Burada ise ilk defa taksimata başlandığı için nekire gelmiştir. Kız kardeşle kız tek başlarında iken yarımşar alırlar. Kıyas bunu gerektirir.
وَإِنْ كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلَالَةً
(فِي الْكَلَالَةِ)
Asılda “kelâle” hâl olarak ve nekire gelmiştir. Burada ise marife zarf olarak gelmiştir. Buradaki “kelâle”nin marife olması, burada atfedilen kelâledir. Asılda hâl olduğu için nekiredir. Bu kelâleden farklıdır. Asılda anadan kardeşlerden, burada ise babadan kardeşlerden bahsedilmektedir. Kıyas anadan kardeşe değil, çocuklara kıyas edilmiştir.
Burada öğrendiğimiz şey şudur. Görünüşte benzerlikle kıyas yapılmaz, illetle kıyas yapılır. Kıyas teşbihten farklıdır. Zahire göre değil, hakikate göre amel edilecektir.
Diğer taraftan “Kelâle” bir yerde başka anlamda, başka yerde başka anlamda kullanılır. Usulde bu çok önemli kuraldır. Bir asılda iki ayrı hüküm varsa ve bunlar zıtsa, asıl iki gruba ayrılır. Bu gruplardan birine bir hüküm, diğerine diğer hüküm verilir. Burada bu kural öğretilir. Bu kuralın en önemli uygulama yeri, dâr-ı harb ile dâr-ı İslâm arasındaki hükümlerin farklı olmasıdır. Hükümler arasında zıtlıklar görülünce, uygun olmak üzere biri savaş hâline, diğeri barış hâline uygulanır. “Nerede bulursanız” âyeti savaşta, “kimseye saldırmayın” âyeti barışta uygulanır.
. وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ
(وَلَهُ أُخْتٌ)
Anadan kardeşte erkek ve kadın ayırdetmeksizin altıda bir verilmektedir. Babadan kardeş anadan kardeşe daha benzer olduğu halde, babadan kardeşlere eşit paylar verilmemekte, babadan kardeşler mirası çocukları gibi paylaşmaktadırlar. Onun için burada “uht/kızkardeş” zikredilmiştir.
وَهُوَ يَرِثُهَا إِنْ لَمْ يَكُنْ لَهَا وَلَدٌ) فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ (فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَ
Anadan kardeşler, erkek olsun kadın olsun altıda bir aldıkları halde, babadan kardeşlerin mirası bire iki bölüşülür. Tek kız çocuğu gibi tek kız kardeş terekenin yarısını alır. Altıda bir marife gelmiştir. Çünkü daha önce bu mirastan bahsedilmişti. Burada ise kızkardeşin payından başlıyor. Böylece erkek-kız ayırımının olmadığına işaret etmektedir. Payın az olması hakkın olması kadın erkek arasında üstünlükten değil, görev farklılığından gelmektedir Erkek kardeş ise altıda bir değil, tamamına vâris olmaktadır.
فَإِنْ كَانُوا أَكْثَرَ مِنْ ذَلِكَ فَهُمْ شُرَكَاءُ فِي الثُّلُثِ
وَإِنْ كَانُوا إِخْوَةً رِجَالًا وَنِسَاءً فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنثَيَيْنِ
Anadan kardeşler ikiden fazla iseler onlar üçte birinde eşit olarak pay alırlar. Bu pay da analarına düşecek payın bölüşülmesidir. Oysa babadan kardeşlerde kız ve erkek gibi aralarında mirası bölüşürler. Böylece babadan kardeşlerin mirasını örnek olmak üzere kıyas yoluyla bize öğretmiş oluyor. Bunun için yani aslın hükmü olarak değil, fer’in hükümleri olarak kıyası örnekle anlatmaktadır. Kıyas için asıl olmaktadır.
Burada önemli olan iki husus vardır.
Birincisi, kıyas sistem içinde yapılır. Sadece iki şeyin karşılaştırılması yerine sistem karşılaştırılması sözkonusudur. Çocuğu olmayan bir anne veya babanın mirasının taksimi, çocuğu olan bir anne veya babanın mirasının taksimi gibidir. Değişik durumlar karşılıklıdır.
İkincisi ise, kıyasın özel hukukta geçerli olması gibi, kamu hukukunun icmalarında da geçerlidir. Yani delilsiz ittifak icma değildir. O olayda uygulanır ama kural olmaz. Kural ancak Kur’an’daki nassa kıyas yoluyla delâlet olan yerde olabilir. Bu sebepledir ki icmalara karşı da hakemlere gidilerek icma feshedilebilir.
Hakemler kıyas kurallarına bakarak hata varsa içtihatları feshedebilirler. Kıyas bütün nâs için geçerli olduğu için bu âyet sona alınarak sûreyi böyle yorumlayın denmiş olmaktadır. Kıyas yoluyla tüm Kur’an’ı böyle yorumlayın denmiş olmaktadır. Demek ki kıyasla sabit olan Kur’an’la sabit olmuş olmaktadır. Bu nedenle orada hüküm olarak her şey vardır. Kamu hukuku bucaklarda uygulanır. Merkez bucakların kuralları sadece merkezde uygulanır, taşrada uygulanmaz.
Kur’an’da mevcut hükümlerin bir kısmını ancak bugün anlamış bulunuyoruz.
MİRASLA İLGİLİ HÜKÜMLERİ TEKRAR ÖZETLEYELİM.
- Roma’da kişisel mülkiyet yok gibidir. “Domus” denilen geniş aile mülkiyeti vardır. Batı hukukunda bunun izleri hâlâ sürmektedir. Evlilikte aile birliği ve aile ortaklığı buradan gelmektedir. İslâmiyet’te aile mülkiyeti yoktur, onun yerine akdî mufavada şirketi yani kollektif şirket ikame edilmiştir. Ortaklar bütün mallarını karzı hasen olarak ortaklığa koyarlar ve birlikte üretim yaparlar. Harcamalar da birlikte yapılır. Şirket sözleşmesinde bunun şeklini belirtirler. Bu şirketin en önemli hususiyeti, kişinin kadın akrabaları şirketin akrabaları olurlar. Kişin erkek akrabaları da şirketin akrabaları olurlar. Akrabalık hak ve görevleri şirkete intikal etmiş olur. Şirketin tasfiyesi son ortağın ölümü ile olur. Sözleşmeye göre kadın akrabalar ayrı paylar alırlar, erkek akrabalar ayrı paylar alırlar. Ana mallar, konan mallar ise miras hukukuna göre bölüştürülür. Bu şirket fıkıhta “mufavada şirketi”, Batı hukukunda “kollektif şirket” olarak incelenmiş, ancak Kur’an hükümleri yerine getirilmemiştir. Ayrıca aile yurtları gibi müesseselere ihtiyaç hasıl olmuştur. Bu miras taksimini sözleşmeye göre taksim şeklinde anlayabiliriz.
- Kur’an mülkiyeti ikiye ayırmakta, yararlanma yani intifa mülkiyeti ve kıyam mülkiyeti vardır. Yararlanma mülkiyeti, bir de işletme mülkiyeti. Kıyam mülkiyeti parçalanmaz, ancak ehliyetliler münferiden veya kollektif olarak malik olurlar. Ancak ehliyetliler malik olur Vasiyet yoluyla intikal eder. Mülkü layıkıyla işletemezse bu mülkiyet elinden alınır. Bu mülkiyet fıkıhta da anlaşılmamıştır. Batı’da hiç yoktur.
- Batı hukuku ile İslâm hukuku arasındaki başka bir önemli fark, Batı’da ölen kimsenin malları vârislere intikal eder, borç ve alacakları onlar tasfiye eder. İslâmiyet’te ise borç ve alacakları tasfiye ve vasiyetleri yerine getirme kamuya veya merhumun vasiyet ettiği kimseye ait olur. Miras ondan sonra taksim edilir.
- Vasiyet ancak kıyam mülkiyetinde geçerlidir ve vasiyet yapılması gerekir. Bir de anne veya baba daha önce ölmüş iseler onların malları vasiyet edilebilir.Etmezse vârislerin vârislerine değil, ölenin vârislerine kalır. Bu da en çok üçte birdir. Fıkıhçılar ölme şartı olmadan üçte birinde vasiyeti meşru saymışlardır. Bize göre bu hatalıdır. Batılılar her hisseye bir mahfuz pay ayırmışlardır.
- Eşlerin asıl hakları altıda birdir. Ancak boşanma tazminatı olan mihir geri iade edilmez, onun yerine kadının payı sekizde bire düşürülür. Erkeğin payı ise dörtte bire yükseltilir. Buna göre nominal mihir erkek servetinin yirmide biridir, kadın servetinin onda biridir. Eşlerin payında borç kraşımı olduğu için mihir borçtur, öncelik vardır. Önce eş sağsa onun sekiz veya dörtte bir pay verilir, kalan miras hükümlerine göre taksim edilir. Bu husus ne Batı’da ne de fıkıhta yer alır. Bizim içtihadımızdır. Birden fazla karısı olanın eşleri mirasını eşitlik içinde bölüşürler.
- Ondan sonra sağ iseler anne ve babanın altıda birleri verilir. Sağ değilseler, babanın babası sağsa, altıda bir ona, ananın anası sağsa altıda bir onlara verilir. Onlar da yoksa vasiyet yapılır. Vasiyet de yapılmamışsa miras kalır, yani çocuklar paylaşırlar.
- Çocuklar bire iki bölüşürler. Kız bir pay, erkek iki pay alır. Yalnız iki kızı varsa bunlara üçte ikisi verilir. Yalnız bir kız varsa buna yarısı verilir. Diğer kısım çocukları yoksa o şekilde bölüşülür.
- Fıkıhçılar, kızlar çok olduğu takdirde toplam olarak üçte ikiden fazlasını vermektedirler. Biz ise kadınların toplam payı üçte ikiden fazla olmaz diyoruz. Bir erkek sekiz kız olsa, fıkıhçılara göre beşte bir alır, bize göre üçte bir alır.
- Erkek çocuk daha önce ölmüş ise onun çocukları onu tam olarak temsil ederler. Eşleri, anne ve babaları bir şey almazlar. Torunun annesi bir şey almaz. Oğulun anası da o paydan bir şey almaz. Temsil sadece mirasta olur. Ferizde olmaz. Torunların çocukları da vâris olur.
- Kız çocuk daha önce olmuşsa onun çocukları bir ise yarısı ona kalır. Erkek kadın fark etmez. Birden fazla ise onlara bütün paylar kalır, eşit olarak bölüşürler. Eş ve anne veya babaları bir şey almazlar. Daha önce ölmüş kızın daha önce ölmüş çocuğunun çocuğu da vâris olmaz.
- Çocukları olmayan kadın veya erkeğin anne babası sağsa, eşin payı verildikten sonra anne babası, kızı ve oğlu imiş gibi vâris olurlar. Baba üçte iki, anne üçte bir alır. Ne var ki annenin üçte bir alabilmesi için babanın çocukları ananın çocuklarından çok fazla olmamalıdır. Şöyle ki, ananın erkek veya kız çocuğu bir sayılır. Babanın ise kız çocuğu bir sayılır, erkek çocuğu iki sayılır. Buna göre babanın çocuk sayısı ananın çocuk sayısının iki katından daha fazlası ise anne üçte bir değil de altıda bir alır. Annenin bir çocuğu varsa, babanın üç kızı veya bir kızı bir oğlu varsa, anne altıda bir alır. Annenin iki çocuğu var, babanın beş kızı varsa veya bir oğul iki kızı varsa, anne altıda bir alır.
- Anne daha önce ölmüşse, anneannesi sağsa, altıda bir ona aittir. O da yoksa, onun payından vasiyet edebilir. Ölenin çocukları yok, daha önce ölen annenin bir erkek veya kız çocuğu kalmışsa, altıda bir, iki veya daha fazla kalmışsa üçte bir onlara kalır.
- Erkek ölmüş, babası daha önce ölmüş, çocukları varsa ve baba bası varsa altıda bir ona kalır. Yoksa vasiyet edebilir, etmezse çocuklarına kalır. Çocukları yoksa, babası da daha önce ölmüşse, üçte ikisini kardeşleri bire iki paylaşırlar.
- Hem anne babadan kardeşler hem annenin hem de babanın mirasına ayrı ayrı iştirak ederler.
- Anneden kardeşlerin çocukları mirasa iştirak etmezler. Babadan kardeşlerin çocuklar baba mirası gibi paylaşırlar.
- Kardeşleri ve babadan kardeşleri olmayan miraslarına amca ve halaları, teyzeleri kardeş imiş gibi vâris olurlar.
- Ana ve kardeşlerin mirasına arada erkek girmişse kendisi hayatta değilse vâris olmazlar. Babadan mirasa da arada kadın girmişse kedn ileri sağ değilse vâris olmazlar. Mirası önce doğrudan anne veya babaya kadınlar yoluyla akraba olanlar alır.
- Eğer mahrem olanlar için de bunlar yoksa, o zaman kadın-erkek ayırımı yapılmaksızın miras kadın mirası şeklinde bölüşülür.
- Bunlar da yoksa, azat ettiği köle varsa bunlar arasında miras intikal eder. Neseb yakınları imişçesine paylaşırlar.
- Bunlar da yoksa, vasiyetle mirasçı nasbedilebilir.
- Vasiyet edilmemişse, biliniyorsa yakınlık derecesine göre uzak akrabalar vâris olur.
- Uzak akrabaları da yoksa, o zaman komşuları vâris olur.
- Her ne suretle olursa olsun ocak, bucak, il, ülke ve insanlık vâris olmaz. Fıkıhçılara ve Batılılara göre olur. Veraset intikal vergisi fıkıhçılarda yoktur, Batı’da vardır.
- Miras, hayatta iken dayanışma veya soyu sürdürme karşılığıdır. Eğer biri kaybolmuş haber alınamıyorsa, o yakınlık ilişkilerini sürdürmediği için vâris olamaz. Onun malları da 127 yaşına kadar bölüştürülemez.
- Savaşta işgal edilmiş topraklar, sonra geri alınsa da mirasa konu olmaz. Savaş hükümlerine göre paylaştırılır.
- Katiller maktullere vâris olmazlar.
- Her site kendi hukukunu kendisi belirler. Her bucak da kendi miras hukukunu kendisi belirler. Taşınmazlarda o hukuk geçerlidir. Taşınırlarda tüm insanlar birbirine vâris olurlar.
- Kişinin hukukunu kamu korumaktadır. Hissî haklarını dinî, fikrî haklarını ilmî, amelî haklarını meslekî, sosyal haklarını siyasî dayanışma ortaklıkları korurlar. Yaşama hakları ocakta, çalışma hakları bucakta, kişi güvenliği ilde, topluluk savunmaları ülkede, uygarlaşma hakları insanlıkta korunur. Buna karşı bunlar vergi alırlar. Mirasa iştirak etmezler.
- Kamuya karşı kişiyi doğal yakınları korurlar. Bu sebeple birbirine vâris olurlar. Kamu vâris olmaz.
- Mirasın taksimini dini dayanışma sorumlusunun yetkili kıldığı kimseler yapar. Diğer dayanışma sorumlularının hakemlere gitme yetkisi vardır. Vârisler de hakemlere gidebilirler.
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم
يَسْتَفْتُونَكَ قُلْ اللَّهُ يُفْتِيكُمْ فِي الْكَلَالَةِ إِنْ امْرُؤٌ هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُ أُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَ وَهُوَ يَرِثُهَا إِنْ لَمْ يَكُنْ لَهَا وَلَدٌ فَإِنْ كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَ وَإِنْ كَانُوا إِخْوَةً رِجَالًا وَنِسَاءً فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنثَيَيْنِ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ أَنْ تَضِلُّوا وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ(176)
يَسْتَفْتُونَكَ (YaSTaFTUvNaKa) “Senden fetva istiyorlar.”
Yeryüzü insanlığındır. Yaşayan insanlar atalarından devraldıkları yeryüzünü imar karşılığı kullanarak yaşarlar. İmar demek, daha çok insanın yaşayacağı bir hâle getirmek demektir. İnsanlar anne babaları tarafından insanlığa (Allah’a) borçlanarak büyürler. Sonra borçlarını anne babalarına değil, çocuklarına öderler. Bunun yanında anne baba ve diğer akrabalar arasında bir dayanışma vardır. Bu dayanışma hayattaki yakınların birbirine yardım zorunluluğudur. Çocuk anne babasına bakmakla mükellef olduğu gibi, anne babası da çocuklarına yaşlı olsalar da bakmakla mükelleftir. Eğer anne ve baba yoksa yerlerine annenin kadın akrabaları, babanın erkek akrabaları yerlerini alırlar. Onlar da yoksa diğer bütün akrabalar bu görevleri yüklenmekle mükelleftirler.
Demek ki mirasın iki sebebi vardır. Biri yeryüzünden yararlanma karşılığı onu imar edip gelecek nesle devretmedir. Bu aile müessesesi ile mümkün olmaktadır ve bu görev erkeğe verilmiştir. Diğeri ise yeni neslin yetiştirilmesidir. Bunun bedenî hizmetini anne, mâlî hizmetini baba yüklenir. Çünkü baba çocuk doğuramaz ve süt veremez.
Burada bir noktaya işaret etmemiz gerekir. İmar gelecek nesle devir olduğu için uzak akrabalara da mesela amca çocuklarına da geçebilir. Oysa nesli büyütme ise çocuk ve kardeşleri olmayanların bir mükellefiyeti kalmaz bu sebeple bu mirasa mâlik olmak için iki tarafın birbirleriyle evlenmemeleri şarttır. Yeter değildir, şarttır. Bu âyette çocukları olmayan kimselerin vârisleri üzerinde durulmaktadır. İmar yükümlülüğünden doğan mirasın bölüşülmesi şekli anlatılmaktadır.
قُلْ اللَّهُ يُفْتِيكُمْ فِي الْكَلَالَةِ (QuLi elLAHu YuFTIyKuM FIy eLKaLALaTi)
“Kelâle hakkında Allah size fetva vermektedir.”
“Kelâle” kızı veya oğlu olmayan kimse demektir. Anne veya babasının ikisi sağ ise bunlara kelâle denmiyor. Anne ve babası vâris oluyor. Anne veya babasından biri de ölmüşse o anne bakımından kelâle, babası ölmüşse baba bakımından kelâle, yetimler içinde de anadan veya babadan veyahut her ikisinden yetim olabilir.
Burada babadan kelâle olanın hükmü açıklanmaktadır. Anadan kelâlenin hükmü sûrenin başında miras âyetlerinde açıklanmıştır.
“Allah fetva vermektedir” sözü ile kıyasın da Allah’ın şeriatı olduğu ifade edildiği gibi, İnare karşılığı olan mirasın vasiyetle intikal etmeyeceğine de işaret etmektedir. Bu sebepledir ki burada “min ba’di vasiyetin” denmemiştir.
إِنْ امْرُؤٌهَلَكَ (EiN iMRuEun HeLeKe) “Eğer bir erkek helâk olursa.”
Daha önce miras âyetlerine recul veya kadın ise denmiş, burada sadece “imree” denmiş. Recul dendiğinde ergin kimsenin mirası kastedilmiş olmaktadır.
Burada bir sorun ortaya çıkmaktadır, Neseb mirası doğrudan doğruya vârislere temsil yoluyla intikal ettiği halde, yakınlık mirası ancak fiilen yakın olanları ilgilendirir. Neseb mirası ülkeler arası bölüşüldüğü halde yakınlık mirası mevcut olanlar arasında bölüşülür, gaib olanlara verilmez. Ana mirası nasıl bölüşülecek; neseb mirası gibi mi, yoksa yakınlık mirası gibi mi? Bu âyete kadar sorun tartışmalı idi. Artık ben de açıkça şu kanaate vardım ki, anne mirası çocukları arasında eşit olarak paylaşılacaktır. Çünkü yalnız yakınlık mirasıdır. Neseb mirası değildir. Fıkıhçılar aksi görüştedirler. Eğer fıkıhçılar haklı olsaydı “İn imruun heleke ev imreetun heleket” olurdu. Çağın modasına uyarak Kur’an’ı tahriften korktuğum için görüşlerimde mütereddit idim.
Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası”nda ana mirası baba mirası gibi taksim edilir demiştim. Bu değiştirilmeli, ana mirası yakınlık mirası olarak bölüşülür denmelidir.
لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ (LaYSa LaHUv VaLaDun) “Veledi yoksa.”
“Bint” kız, “Ğulam” erkek çocuk demektir. “Veled” kız veya erkek çocuk demektir. Dolayısıyla “veledet” kelimesi kullanılmaz; nefs, zevc, kabil gibi her iki cinsin ortak adıdır.
Demek sadece bir kızı olsa bile o kelâle sayılmaz.
وَلَهُ أُخْتٌ (Va LaHUv EuPTun) “Bir kız kardeşi varsa.”
Kişi öldü. Anası sağ veya ölü ama babası da daha önce ölmüşse yani babadan kelâle ise ve bunun hayatta kızkardeşi varsa, mirasın yarısı onundur. Tıpkı kızı gibidir. Kızkardeşi daha önce ölmüşse, eğer onun çocukları varsa, mirasın tamamı onlarındır. Bir çocuğu varsa yarısı onundur. Kızkardeşinin torunlarına miras intikal etmez.
فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَ (FaLaHAv NıÖFu MAv TaRaKa) “Terekenin nısfı onundur.”
Ölenin babasına ait payı ölen erkek ise babası oğlu yerine geçer, çocukları torunları gibi vâris olur. Kız ölürse onun mirası anne babasına eşit olarak intikal eder. Onların çocukları da kızdan torunları gibi olur.
Kur’an baştan kabul ettiği varsayımlara sonuna kadar uyar ve aralarında çelişki bulunmaz. Oysa fıkıhçılar bin yıldır hata içinde olabilmektedir.
وَهُوَ يَرِثُهَا إِنْ لَمْ يَكُنْ لَهَا وَلَدٌ (Va HuVa YaRıSUvHAv EıN LaM YaKun LeHa VaLaDun)
“Veledi yoksa erkek kıza vâris olur.”
Kızın babadan erkek kardeşi oğlun oğlu yerine geçer. Ona vâris olur. Bütün malları alır. Burada kız kardeş erkek kardeşe, erkek kardeş de kız kardeşe mirası anlatılmış, ama kız kardeşin kız kardeşe, erkek kardeşin erkek kardeşe mirasçı olma hususu belirtilmemiştir. Ancak imruun kelimesi kadını da içine almakta olduğu görülüyor. Erkek babadan kız kardeşine vâris olur. Bu ifade ise anne mirasının da baba mirası gibi taksim edileceğini gösterir.
Demek ki teşabüh devam etmektedir. Kız çocuğuna babası vâris olur. Yanı neseb yakınlığı ile vâris olur. Dolayısıyla erkek kardeş de kız kardeşe neseb yakınlığı ile vâris olur. Bu yorumla teşabüh kalkar ve ana mirası yakınlık mirası ile bölüştürür hükmü yerinde kalır.
Allah rahmetiyle bazı hususlarda insanları kendi isteklerine göre hüküm koymakta serbest bırakır. Bu da teşabühle mümkün olmaktadır. Bucak miras hükümlerinde bazı tercihler yapma serbestliğine sahiptir.
فَإِنْ كَانَتَا اثْنَتَيْنِ (Fa EiN KAvNaTa iSNaTaYNı) “Eğer iki iseler.”
Burada “Fa” harfi ile getirilmiş olması tamim içindir. Yani çocuklar da iki kız ise anlamını da ikinin üçe benzetilmesi kıyas yoluyla değil de delalet ile sabittir ve ona kıyas caizdir.
فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَ (Fa LeHuMAv elÇuLüÇAyNı MınMAv TaRaKa)
“Terekeden üçte iki onlarındır.”
İki kızın yerini iki kızkardeş almaktadır. Baba mirası taksim edilirken baba önce ölmüş olsa da oğlunun yerine geçer. Anne de öyledir. Annenin mirası eşitlik içinde bölüşülür. Babanın mirası ise ikili, birli olmak üzere neseb mirası olarak bölüşülür.
وَإِنْ كَانُوا إِخْوَةً رِجَالًا وَنِسَاءً (Va Ein KANUv EiPVaTan RiCAvLan Va NiSAEan)
“Eğer erkek ve kadın olmak üzere kardeşler iseler.”
Burada “erkekler” kelimesi geçmektedir. Erkek çocuklar girmez ama “nisa” içine erkek çocuklar da girer. “Rical ve Nisa”nın tercümesi, büyük küçük kadının hepsi anlamındadır. “Semâvât ve arz” gibi bu da bir deyimdir. “Semâvât ve arz” nasıl Kâinatı gösteriyorsa, “Rical ve Nisa” her çeşit insanı içine alan bir deyimdir.
فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنثَيَيْنِ (Fa Lı elÜaKaRı MiÇLu XajJı eLEuNÇaYaYNı)
“Erkek için ünsanın iki misli vardır.”
Burada “zeker” ve “ünsa”nın kullanılmasından anlıyoruz ki, miras yaşa göre değişmez ve “ricalen ve nisaen” kelimeleri her yaştaki insanı içermektedir.
Demek ki bu âyetten iki yeni şeyi daha öğreniyoruz. Ananın mirası eşitlik içinde ve yakınlık mirası olarak bölüştürülür. Babanın mirası gibi bölüşülmez. Bir de “rical ve nisa” tabiri küçük erkekleri de içerir.
Kur’an’da böyle yeni bir şey öğrendiğimizde dönüp bütün Kur’an’ın buna göre gözden geçirilmesi gerekir. Ben tefsir anlatmıyorum. Ben tefsirin nasıl yapılacağını örneklerle anlatıyorum. Benim anlattıklarım Kur’an’ın manâsının yanında sıfır gibidir. Çünkü onun manası sonsuzdur. Bütün sayılar sonsuzun yanında sıfırdır.
يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ (YuBayYiNu elLAHu LaKuM) “Size bu kıyası Allah beyan etmektedir.”
Kıyası size öğretmektedir. Aslında kıyas yoluyla bu hükümler sûrenin başındaki âyetlerden bilinebilir. Ama kıyasın yollarını da göstererek kıyası öğreterek kıyasta hata yapmamamızı temin etmektedir.
Fıkıhçılar bu âyetleri yorumlayarak kıyas yaptılar. Sünnete dayanarak akılları ile kuralları koydular. Çünkü kurallar konmadan âyetleri anlamamız mümkün değil, ama koyduğumuz kuralların doğru olduğu Kur’an’ın o kuralları kullanarak yaptığımız varsayımları tasdik etmesi gerekir. Yoksa kurallar kendi kendilerini tekzib etmiş olur. Evet, usulün kuralları defidir, yani varsayımlarla oluşturulur. Ama eğer çelişki olursa defedilir. Varsayımlar sonuçlarla ispat edilir. Sonuçlar arasında çelişki olmamalı, icmaa muhalif sonuçlara varılmamalı, sonuçlar uygulanabilir olmalı ve içtihat yararlı sonuçlara götürmelidir.
أَنْ تَضِلُّوا (EaN TaWilLUv) “Dalâlet edersiniz diye.”
Açıklamazsak siz şaşırırsınız diye Allah açıklıyor. “Lin LAv Tadilluv” demektir. Baştaki talik Lamı hazf edilince sonraki nefy Lamı hazf edilmiştir. Böylece “En” kelimesi menfi manâyı da içerir. Hattâ “La” geldiği zaman müsbet manâ çıkabilir. Şaşırmamamız için Allah bize kıyasın nasıl yapılacağını örnek vermek suretiyle anlatmaktadır. Kıyas nass kadar önemlidir. Hattâ nasslar içindir. Kıyası ortadan kaldırdığımızda nasslar devede kulak bile olmazlar. Kesinlikte nasslar ne kadar önemli ise şümulde yani kapsamda da kıyas o kadar şümullüdür. 600 sahifede bu sebepledir ki bütün hükümler sığmıştır.
وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ(176) (Va elLAHu Bi KulLi ŞaYEin GaLIyMun)
“Allah her şeyi alimdir.”
Burada “Alimun” kelimesi nekire gelmiştir. Çünkü kıyas yoluyla insanlar da her şeyi bilebilir. Tam kıyası yapabilseydik, Kur’an’da çözümü olmayan hiçbir şey kalmazdı.
“Alimun” kelimesi bilen anlamında olduğu gibi bildiren anlamındadır. Kıyasla insanın her şeyi bilebileceği anlamındadır. Bizim ilmimizin azlığı bilemeyişimizden çok, bilmeye vaktimizin olmayışıdır. Bir de unutma hastalığımız vardır. Burada icmaa işaret vardır.
A- Bütün birinci derece vârisleri var. Baba veya babası, anne veya annesi, karı veya koca, oğul veya oğlun oğlu.
1) Bu taktirde paylarda vasiyet geçersizdir. İşletmelerde vasiyet geçerlidir. Bölüştürmede vasiyet geçerlidir. Diğerleri bedellere sahip olurlar. Kocanın payı 1/4, karının payı 1/8, baba veya baba babasının payı 1/6, anne veya annenin payı 1/6’dır.
Çocuklar için
- Çocuk bırakıp daha önce ölen yoksa ve kızların sayısı erkeklerin sayısının dört katından fazla değilse, kıza 1, erkeğe 2 pay verilerek bölüştürülür.
- Kızların sayısı erkeklerin sayısının iki katından fazla ise üçte ikisi kızlara eşit, üçte biri erkeklere eşit bölüştürülür.
2) Daha önce ölen kız veya erkek varsa ve bunlar kız veya erkek çocuk bırakmışlarsa yukarıdaki bölüşmeler aynen yapılır.
- Ölen kızın iki veya daha fazla kız veya erkek sağ çocuğu varsa, kendisi sağmış gibi pay sahibi olurlar.
- Ölen kızın kız veya erkek sağ bir çocuğu varsa yarısı ona verilir.Yarısı diğerlerinin mirasına eklenir.
- Ölen kızın ölmüş çocuklarının vârislerine torunlarına bir şey verilmez.
- Oğlun oğlu veya oğlunun oğlu varsa kendisi sağmış ve sonra ölmüş gibi payı bölüştürülür.
- Ölen oğlun daha önce ölmüş oğlunun veya onun oğlunun bir kızı varsa, yarısı o kıza verilir, diğer yarısı diğer mirasçılara kalır.
- Ölen oğlun veya oğullarının kızlarının sayısı iki veya daha fazla ise iki pay onlara bölüştürülür, bir pay diğer mirasçılara kalır.
B- Oğlu veya oğlunun oğlu varken daha önce ölen varsa:
- Karı veya koca daha önce ölmüşse vârisleri hiçbir şey almazlar. Onun payı vasiyette yapılamaz.
- Anne daha önce ölmüşse ve anne annesi varsa altıda bir ona verilir. Onun annesi de annesi gibidir.
- Anne ve onun anneleri de ölmüşlerse onun payı vasiyet edilebilir. Vasiyet etmezse çocuklarına kalır.
- Baba daha önce ölmüşse onun babası sağsa veya onun babası sağsa altıda bir ona verilir.
- Baba babası ve onun babaları daha önce ölmüşlerse payı vasiyet yapılabilir. Yapmazsa çocuklarına kalır.
C- Oğlu veya kızı yoksa, anne babası mirasın tamamına vâris olurlar.
- Babanın kızları ile oğullarının iki katı annenin çocuklarından iki katından fazla değilse, anne bir baba iki alır.
- Babanın kızları ile oğullarının iki katı annenin çocuklarından iki katından fazla ise anne altıda bir alır. Kalanı babanın olur.
D- Ölenin kızları varsa payları kendilerine verilir, artana anne babası vâris olur.
- Ölenin bir kızı varsa, yarısı anne babasına kalır.
- Ölenin iki kızı varsa, üçte iki anne babasına kalır.
E- Baba veya anne daha önce ölmüşlerse annenin payı sağ iken ne ise o şekilde bölüşülür. Sonra ölenin payı bölüşülür.
- Baba daha önce ölmüşse baba mirası gibi paylaşırlar.
- Ana mirası anne mirası gibi paylaşılır. Torunları miras almazlar, babaya kalır.
- Anne babası ikisi de ölmüşse, sağmış gibi bölüşülür ve vâris olurlar.
- Hem anneden hem babadan varis olanlar her ikiden aynen varis olurlar.
F- Birden fazla eşle evlenmiş olanlar için:
- Kadın birden fazla eşle evlenmiş ise daha önceki kocalar bir şey almaz.
- Erkek birden fazla kadınla evli ise öldüğünde payı eşitlik içinde bölüştürülür.
- Daha önce ölen kadınlardan bu kocadan çocukları yoksa bir şey almazlar. Bu kocadan bir çocuğu varsa yarım, iki veya daha fazla çocuğu varsa anne mirasına benzetilerek verilebilir.
G- Baba ölmüşse, ne ölenin ne de babanın çocukları yoksa, baba babası babanın yerine geçer. Onun çocukları vâris olur.
H- Kişinin evlenemediği akrabaları yakınlık mirası onlara gider. Neseb mirası evlenebileceği erkekten erkek akrabalarına gitmeden önce varsa azadlılar akrabadırlar. Hem neseb, hem yakınlık mirasına mâlik olurlar.
Buna göre bilgisayar programını yazmalıyız. Bilgisayar sormalıdır. Oğlu veya oğlunun oğlu var mı, anası var mı? Bunlar soruşturmacılar tarafından doldurulur. Hakemler onaylarlar. Baş hakem bölüştürmesine başlar. Herkesin payını bilgisayar verir. Gelecekte bütün yargılamada hükümler böyle bilgisayar mantığı içinde olacaktır.