NÎSÂ SÛRESİ TEFSİRİ(4.sure)
Süleyman Karagülle
5610 Okunma
NİSA 11-12

 

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

يُوصِيكُمْ اللَّهُ فِي أَوْلَادِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنثَيَيْنِ فَإِنْ كُنَّ نِسَاءً فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ وَإِنْ كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُ وَلِأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ إِنْ كَانَ لَهُ وَلَدٌ فَإِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُ أَبَوَاهُ فَلِأُمِّهِ الثُّلُثُ فَإِنْ كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ فَلِأُمِّهِ السُّدُسُ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَاؤُكُمْ لَا تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعًا فَرِيضَةً مِنْ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا(11)

يُوصِيكُمْ اللَّهُ  (YuvÖIyKuMu elLAHu)  “Allah size vasiyet ediyor.”

Burada fasıl yapılmıştır. Yani atıf harfi getirilmemiştir. Bu konunun ayrı olmasından ileri gelmiş olur. Ortaklıklara dayanan mirasın bölüşülmesinden sonra akrabalığa dayanan mirasın paylaşılmasına geçilmiştir. Bu sebeple birbirinden ayrılmıştır. Birini insanlar kendi sözleşme ve örfleri ile düzenlemektedirler, diğerini Allah tavsiye etmektedir. Birinin hükümleri değişmez, diğerinin hükümleri tamamen belirlenmiştir. Bu ayrılıktan dolayı atıf harfi getirilmemiştir. Bununla beraber, bundan önceki âyetlerde geçen erkeklerin nekire olan nasipleri içinde Allah’ın belirdikleri yorum olarak alınabilir. Bu takdirde şer’an miras hükümleri serbest bırakılmış, ancak Allah vasiyetini yapmış olur. Bu takdirde miras hükümleri bunun dışında olursa kazaen icra edilmiş olur.

Burada şu soru vardır. Buradaki hitap tüm insanlığadır. Miras âyeti de o hükümler içindedir. O halde acaba miras hükümleri tüm insanlar için bu şekilde midir? Yani, bizim mahkemelerimize başvurdukları zaman bizim miras hükümlerimiz ile mi, yoksa onların kendi miras hükümleri ile mi çözeceğiz?

Vasiyet olunca bu sadece tavsiyedir, zorlama değildir. Aksini yaparsınız sizin için kötüdür. Ama siz eğer bu vasiyeti tutarsanız, o zaman bu sizin için iyidir. Anlamı çok hukukluluktur. İşte fıkıhçılar böyle anladılar. Din ihtilafını veya dâr (yurt)ihtilafını mirastan mahrumiyet sebebi saymışlardır. Bizim görüşümüz şudur:

Miras konusu kamu hukukundan değil, özel hukuktandır. Miras mezheplerin içtihadına göre bölüşülür. Miras bırakanın mezhebi ne ise ona göre bölüşülür. Ancak burada yapılanın dışında bir taksim haramdır, âhirette mesuliyeti muciptir. Ayrıca, bu dünyada da fesada sebep olur. Bununla beraber size böyle vasiyet edilmektedir, demek suretiyle, mirasın özel hukuk yerine kamu hukuku mahiyetinde olduğu da ortaya çıkmış olur. O zaman da bize başvuranlara Allah’ın vasiyetine göre hükmetmemiz gerekir.

Bir hususa burada işaret etmemiz gerekmektedir. Bu hususa mufavada şirketinde işaret edilmesi gerekirdi. O da şudur. Mufavada şirketi doğal şirkettir. Yani, eğer fiilen mufavada içinde yaşıyorlarsa, ayrıca sözleşme yapılmasına gerek yoktur. 15 yaşına gelen çocuk artık kendi ehliyetini kendisi kullanmaya başlar. Evden ayrılmamışsa o mufavada şirketi teessüs etmiş olur. Eğer karı koca kazançlarını birleştirip harcıyorlarsa mufavada şirketi kurulmuş olur. Eğer 15 yaşını geçmiş kimseler evde varsalar ve eş onlara yemek pişiriyorsa, onların çamaşırlarını yıkıyorsa, mufavada şirketi kurulmuş olur. Eğer bunları, alıp verdiklerini ve çalışmalarını yazıp muhasebeye veriyorlarsa, sorun çok kolaylıkla çözülür ve ayrılmalar çok kolay olur. Ama böyle yazma ihtiyacını hissetmiyorlarsa, ondan sonra sorun başlar ve nizalarla biter. Kardeşler ve çocuklar bazen birbirine girerler. Kur’an’ın ‘yazın’ emrine uyulmadığı için dünyada cezası çekilmiş olur.

Miras, şirketi mufavadanın tasfiyesinden sonra doğan, ölünün payının bölüşülmesine aittir. Bu tasfiyenin fiilen yapılması gerekmez. Muhasebede tasfiyesi yeterlidir. Vârisler de şirketi mufavadaya paylarını karz-ı hasen olarak bırakmış olurlar. Bu konunun aydınlanması için uygulamalara başlanması ve sorunların içtihatlarla çözülmesi gerekir.

Şirketi mufavada hükümleri ile miras hükümleri birlikte çözülmek zorundadır. Bunun için “Ve” harfi âyetin başına getirilmemiştir.  

فِي أَوْلَادِكُمْ (Fıy EaVLADıKuM)  “Evlatlarınızda.”

Mirasın yakınlara intikal etmesidir. Şöyle ki, aile dayanışması vardır.

Eşleri ele alalım. Eşler birbirine dayanışma içindedirler. Dünyada yaşarken karşılıklı hak ve görevleri vardır. Baba ve çocuklar için de böyledir. Çünkü insan tek başına yaşayamamaktadır. Zayıf günleri ve yardıma muhtaç zamanları olmaktadır. O zaman yakınları ona yardım etmektedir. İşte bu karşılıklı yardımlaşma ilkesi sonucu hangisi erken ölürse onun bıraktığı mallarda karşı tarafın payı olur.

Mirasın ikinci sebebi de aile müessesesinin devam ettirilmesidir. İnsanların nesillerini sürdürmeleri için kendilerine miras bırakılmaktadır. Bu sebepledir ki miras üzerinde tasarruflar kısıtlanmıştır, sefih olanlara miras teslim edilmiyordu. Çünkü torunların ve onların çocuklarının o mirasta hakkı vardır.

Mirasçılarla soyu sürdüren miras arasında bazı farklar vardır:

  1. Yakınlardan biri öldüğü zaman artık onun payı da biter. Yakınlık mirasına ölenin vârisleri vâris olmazlar. Neseb mirasına ise ölenin yerine mirasçıları geçerler.
  2. Yakınlık mirasında kadın-erkek eşittir. Oysa neseb mirasında kadın-erkek eşit değildir. Neseb mirasında evin nafakasını temin etmekle yükümlü kılınan erkek kadının iki mislini alır. Oysa anne-baba eşit alır.
  3. Yakınlık mirasından artmış olanlar üzerinde vasiyet yapılabilir. Oysa neseb mirası üzerinde vasiyet yapılamaz. Vasiyet yapılmamışsa o pay da neseb mirasına katılmış olur.
  4. Neseb mirası ile yakınlık mirası birbirine eşittir. Yani mirasın yarısıdır. Altıda biri annenin, altıda biri babanın, altıda biri de eşindir. (Eşin dörtte bir veya sekizde bir alması mihrin bedelidir.)

لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنثَيَيْنِ (Li elÖaKaRı MıÇLu XajJı elUuNÇaYaYNı)  

“Zeker için ünsa için olanın iki misli vardır.”

Sadece neseb mirasında erkeğin payı kadının payının iki katıdır. Neden? Bunun sebepleri çok açıktır.

Önce neseb erkek tarafından sürdürülür. Bunun sebebi şudur. Kadında XX kromozomu vardır, erkekte XY kromozomu vardır. Birkaç nesil sonra bir kadın on göbek önce 1000 kadar büyük anne ve babalarının torunu görünür. Oysa o yalnız 48 dede ve ninelerin torunudur. O halde kimin torunu olduğu bilinemez. Oysa Y kromozomu erkekten geldiği için babasının babasının babasının kim olduğu, onun torunu olduğu kesin olarak bilinir. İşte bu sebepledir ki soy erkek üzerinden yürümüştür. Böyle olunca onun bundan pay alması gerekecektir. Kadınların da yakınlık payı olduğu için onlara buradan erkeğin yarısı kadar verilmiştir.

Buradaki erkek ve kadın olarak zikretmeyip erkeğin payı iki mislidir, denmiştir. Kadının payı erkeğin payının yarısıdır denmemiştir. Yani, bu kadınların erkeklerden aşağı olmasından dolayı değil, sadece erkeklere fazla görev yüklendiğinden dolayı bu pay verilmiştir. Ama anne-baba eşit miras aldıkları gibi, anadan kardeşler de eşit miras alırlar. Ananın mirasına çocuklar eşit olarak vâris olabilirler.

Küm” hitabı erkeklere alınabilir. Çünkü miras âyetlerinde erkek ve kadın ayırımı yapılmaktadır. Dolayısıyla ana mirası taksim edilirken sadece baba mirası böyle farklı bölünür, ana mirası eşitlik içinde taksim olunmasına mani olduğu buradan istidlal edilmez. Bu konuda fazla araştırmam olmadığı için benim reyim budur demiyorum. Ama böyle bir anlam verilmesinde şimdilik Kur’an’a aykırı bir şeye rastlayamadım.

Bir adamın on tane kızı, bir oğlu olsa, mirası nasıl taksim edilecek? Fıkıhçılara göre; on kıza 10 pay, bir erkeğe 2 pay olmak üzere toplam olarak 12 pay yapılır; ikisi erkeğe, bireri de on kıza bölüştürülür.

Bizim reyimiz şudur. Burada “Li’z-zekeri mislü hazzi’l-ünseyeyn” olayıdır, yani bu kelimeler nekire gelseydi biz bunu böyle anlayabilirdik. Ancak, bize göre erkeklerin payı bütün kızların aldığının iki katı olmalıdır. Çünkü bu miras neseb mirasıdır. Neseb mirası için zaten yarısı yakınlık mirasına gitmiştir. Dolayısıyla bizim içtihadımız şudur. Erkeğin payı üçte birinden az olmaz. Kızlar ikiden çoksa kadınların payı üçte ikisinden fazla olamaz. Şöyle diyelim;

Kızlar o kadar çoktur ki, kadınların payı üçte ikisinden fazla ise onlara verilmez. Onlara üçte ikisi dağıtılır ve erkeğe veya erkeklere üçte biri asgari olarak kalır.

فَإِنْ كُنَّ نِسَاءً فَوْقَ اثْنَتَيْنِ (Fa Eın KunNa NıSAEn FavKa iÇNaTayNı)

“İkinin fevkinde nisâ iseler.”

Aralarında erkek yoksa veya varsa ama erkeğe düşen pay kadınlara düşen payın yarısından az ise, yani üçte birden az ise, o zaman onlara üçte ikisi verilecektir. Burada ikinin üstünden bahsedilmektedir. Biraz sonra da bir kız ise denmektedir de iki hakkında hüküm verilmemektedir. İkiyi bir tek kıza da benzetebiliriz, ikiyi ikiden fazlasına da benzetebiliriz. Acaba hangi tarafa kıyas yapılacaktır? İkiden fazla olan pay terekenin üçte iki denmiş, marife getirilmiştir. Oysa bir kızın payı marife getirilmiş “el-Nısf” denmiş. Marifede tahsis vardır. Nekrede tahsis yoktur. “El-Raculü Kaimun” desen, bir tahsis yoktur.

“El-Raculü huve’l-kaimu/ Kaim olan racüldür”de hasr vardır. Dolayısıyla “Sülüsân”a kıyas, “el-Nısf”a kıyastan daha kolaydır. Onu tercih ediyoruz ve ikiyi de çok kızlar arasına koymuş oluyoruz. Nitekim bundan sonra sûrenin sonunda gelen âyette ikiden bahsedilecektir. Kıyasımızı doğrulayacaktır.

 

فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ (FaLaHunNa ÇuLuÇAy MA TaRaKa)  

“Onlar için terk ettiğinin üçte ikisi vardır.”

Annesi babası kalsa, kızları da kalsa, üçte biri onlara gidecek, üçte ikisi de onlara gitmiş olacaktır.

Şimdi şu soru ortaya çıkar. Ya bir de eşi de sağ ise durum ne olacaktır? İşte burada meydana gelen müşkül halifeler tarafından avliye olarak çözülmüştür. Hepsi toplanır ve miras ona göre fazlasına bölünür ve pay sahiplerine Kur’an’da zikredilenden daha az düşer, yani hükümde değişiklik olur. Kadın ölmüşse dörtte bir kocasına düşecektir. 2/3, 1/3 ve 1/4  15/12 eder. Miras 15’e bölünür, kızlara 12’de 8 değil de, 15’te 8 düşer. Bu hükümde değişikliktir. İfadede bir eksiklik var gibi görünüyor. İbni Abbas bunu kabul etmemiş, ama onu dinlememiş ve icma kabul ederek uygulamışlar.

Biz burada buna iştirak etmiyoruz. “Mâ Tereke”de, ne terk etmişse onun üçte ikisi denmiştir.

Terk ettiği nedir? Biz bunu şöyle açıklıyoruz:

  1. Karı-koca payları ne yakınlık payıdır, ne de neseb payıdır. Karı-kocalık payları İslâm nikahının sonucudur. Muta nikahında karı-koca birbirine vâris olmazlar, mihir de yoktur. Normal olanı da budur. Çünkü aralarında ne yakınlık vardır, ne de neseb vardır. Ancak evliliği kutsallaştırmak için birbirine mirasçı olmaktadırlar. Mihir borçtan mirasa dönüşmüştür. Yani, kadın öldüğü zaman mirası iade etmesi gerekir. Çünkü boşanma olmamıştır. Ama iade etmiyor da buna karşılık altıda bir pay alacağına sekizde bir pay alıyor. Koca öldüğü zaman da boşanma olmadığı için karıdan mihri geri alması gerekir. Almıyor da buna karşılık kadından dörtte bir alıyor. Yani aradaki fark mihirdir. Bu mihir kadının mallarının onda biridir. Erkeğin mallarının yirmide biridir. Erkek iki misli zengin farz edilirse eşit olmuş olur. Denklemleri kurar çözerseniz bunu bulursunuz. O halde karı-koca payı aynı zamanda borcu içerdiğinden tereke bu paylardan sonrasıdır.
  2. Buna göre miras taksim edilirken borçlar ödenecektir. Bu arada karı-kocanın payları ayrılacak, kalanlardan 6’da biri anneye, 6’da biri babaya, ve üçte ikisi de kızlara kalacaktır. Böylece avliyeye gerek kalmayacaktır. “Mâ Tereke”nin nekire olması bizi bu anlayışa götürmüştür.

وَإِنْ كَانَتْ وَاحِدَةً (Va EıN KavNaT VaPıDaTan)  “Eğer vahit ise”

Yani, erkek çocuklar yoksa, erkek yoksa, o zaman kız mirasın yarısını almaktadır.

Burada da aynı durum ortaya çıkmaktadır. Koca dörtte bir almakta, anne ve baba altıda birer almakta, kız da yarısını almaktadır. 1/2+1/4+1/6+1/6 = 17/12 etmektedir. Kocaya dörtte bir verilir. Kalanın yarısı kıza kalır. Kalanın yarısı anne ve baba arasında bölüşülür. Altı pay yapılır. Üçü kıza verilir. Kalan üçün birini anne alır, diğer ikisini baba alır. Eğe bu durumda iki kız iseler, kocaya dörtte bir verilir. Kalanın üçte ikisini kızlar, üçte birini de anne babası bölüşür.

Böylece bu âyet bize şunu öğretmektedir ki, anne baba ve çocuklar arasındaki miras eşin hakkı çıktıktan sonradır. “Mâ Tereke” budur.

فَلَهَا النِّصْفُ (Fa LaHAv elnNiÖFu)  “Onun payı nısftır.”

Buradaki marifelik zihni harici marifeliğidir. Yani, terekenin nısfıdır. Eşlerin payı çıktıktan sonra nısfıdır.

Şimdi bu anlayışa göre sürdürelim. Bakalım bundan sonraki âyetler bu varsayımımızı destekleyecek mi? Varsayımımız nedir? “Mâ Tereke” derken, eşin payı alındıktan sonraki paydır. Eğer ileride bu varsayımımıza uymayan bir durumda kalırsak bu varsayımımızı terk etmiş olacağız.       

وَلِأَبَوَيْهِ (Va LıEbaVaYHı)  “Anne babanın ise”

Yukarıda “Fî Evladiküm” denmiş, orada neseb mirasından bahsetmiş ve o neseb mirasında erkeklerin kadınlara göre iki kat hakları olduğu belirtilmiştir. Şimdi yakınlık mirasına geçti, yakınlık mirasını altıda bir altıda bir olarak belirledi. Altıda bir de eşlik payı olarak ayırdı. Neseb payına dokunmadı.

لِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا (Lı KulLı VaXıDın MiNHuMAy)  “Onlardan her biri içindir.”

Ebeveynin bedelidir. “Onlardan her birini” denmiştir. Bu ifade gelmiş olmasaydı, ikisine birden altıda bir olurdu. Burada “Valideyhi” denmemiş de “Ebeveyhi” denmiştir. Bu yakınlık mirasın dedelere de gittiğini ifade etmesi içindir. “Valideyhi” deseydi dede girmiş olmazdı. Böylece eğer baba ölmüşse onun yerine babasına da altıda bir verilir. Bu ne kadar yukarı giderse böyledir. Anne ölmüşse anneannesine de bu gitmektedir. Mirasçılara gitmez. Çocuklar varken de miras aldığı halde çocuklar varken kardeşler miras almazlar. Dede babayı temsilen değil, doğrudan sorumlu dede olduğu için almaktadır. Oysa neseb mirasında çocuklar öleni temsilen mirası paylaşırlar. “Li’l-ebi südüs ve li’lümmi südüs” de denebilirdi. İkisini birden zikretmiştir. Çünkü bunlar yakınlık payıdır. Hükümleri aynıdır. “Lı”ların tekrarı ile ayrı sınıftan olmuş olurlardı.

 

السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ (elSuDuSu MımMAv TaRaKa)  “Terk ettiğiniz altıda biri”

Yani, eşlerin payı verildikten sonra denmiş olmaktadır. “Tereke” ikiye ayrılmaktadır. Yarısı çocuklara kalmaktadır. Yarısı ise yakınlar arasında bölüşülmektedir. Yakınlar da üç tane kabul edilmiştir; anne, baba ve eştir. Bunlar sağ ise payları verilmektedir. Sağ değilseler miras payına eklenmektedir. Yani, bu paylar üzerinde vasiyet yapma hakkı doğmaktadır.

إِنْ كَانَ لَهُ وَلَدٌ (Eın KAvNa LaHuV VaLaDun)  “Eğer onun bir veledi varsa.”

Bir tek evladı da olsa ancak altıda bir almaktadır. Kızı varsa yarısını kız alır. Koca veya eş yoksa onların payını da baba alır. Kız burada neseb mirasını almaktadır.

Veled” nekire olduğu için kız veya erkek olması tesir etmediği gibi, o kocadan veya başka kocadan olması da etmez. Mirası taksim ederken sırayı iyi takip ederseniz sorunlar kolay çözülür.

فَإِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلَد (FaEıN LaM YaKuN LaHUv VaLaD)  “Eğer onun bir veledi yoksa.”

Neseb mirası çocuk şartına intikal eder. Bunun miktarı mihir payından sonra yarısından az olamaz. Hattâ bir kız varsa yarısı ona verilir. Bu bize şunu göstermektedir ki, çocukların payı yarısından az olamaz. Mihir payı düşüldükten sonra yarısından az olmaz. Anne-baba altıda bir aldığı halde, tek kız yarısını almaktadır. Evlat yoksa onun yerine anne-babası geçmektedir. Onlar vâris olmaktadır. Anne-baba ikiden fazla olamayacağı için onların payları baştan belirlemiş olacaktır.

وَوَرِثَهُ أَبَوَاهُ (Va VaRıÇaHu EaBaVAyHu)  “Ebeveyni vâris olacaktır.”

Yani, anne-babası vâris olacaktır. Vâris olmak demek, öldüğü zaman çocuklarının onun yerine geçmiş olması demektir. Bu durumda anne-baba ve eş vâris değil pay sahibidir. Onlara ashabı fariza denmektedir. Anne-baba çocukları imiş gibi miraslarını alır ve paylaşırlar. Eğer anne veya baba daha önce ölmüşse, onların yerine onların çocukları mirası paylaşırlar. Annenin mirası kızın mirası gibi paylaşılır. Babanın mirası erkek çocuğun mirası gibi paylaşılır. Erkek çocuğun mirası kardeşler arasında eşit paylaşılmaz, erkek kızın iki katını alır. Kızın mirası ise çocukları arasında eşit olarak paylaşılır.

فَلِأُمِّهِ الثُّلُثُ (FaLıEumMıHı elÇuLuÇu)  “Ümmisi için sülüs vardır.”

Annenin payı üçte birdir. Yani, ölenin bir kızı bir de oğlu kalmış, miras bunlar arasında paylaşılmış gibi olur. Burada babanın payı belirtilmemiştir. Ancak annenin payı üçte bir olunca ve başka vârisi de bulunmayınca, babanın payı kendiliğinden üçte iki olur.

Bu tür hesaplayarak yapılan açıklamalara “beyan-ı zaruret” diyorlar. Bu kıyas-ı aklidir. Kıyas-ı aklinin de meşru olduğuna bu âyet delâlet etmektedir.

فَإِنْ كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ (Fa EıN KAvNa LaHUv EıHVaTun)  “Eğer ehleri varsa.”

Yine burada çoğul gelmiştir. İki kardeşi varsa anlamını taşımaktadır. Yani, ikiyi de çoğula ekliyoruz ve ona kıyas ediyoruz. Miras taksimi yapılırken bir tarafta çok kimse varsa, diğer tarafta az iseler, o tarafa daha fazla pay verilmektedir. Bir kız olması ile çok kız olması arasında da böyle ayırım yukarıda yapılmıştır. Babaya vâris olanlar fazla, ana tarafı az ise onun tarafı çoğaltılıyor. Çocuklar arasında da bir kızın çocuğu bir ise düşen payın yarısını alır. İki veya daha fazla iseler tamamını alırlar.

Anne için de durum böyledir. Eğer annenin çocuğu tek, babanın çocukları iki ise anne altıda bir alır. Babanın çocukları annenin çocuklarının iki katından fazla değilse, üçte bir annenin olur. Yani, annenin üçte birini alabilmesi için çocukları babanın çocuklarının yarısından fazla olmalıdır.

Mirasın taksiminde demek ki şu husus da göz önüne alınacaktır. Birinin çocukları çok, diğerinin çocukları azsa, çocukları çok olanın payı kimi zaman artırılabilecektir. İşte bu sebepledir ki şirket-i mufavada hükümleri önce çalıştırılmalıdır. Yani, yetişkin erkekler ve gelin olmamış kızlar, kendi katkı paylarını önce almış olmalıdırlar.

Şirket-i mufavadada hükümler Kur’an tarafından belirtilmemiş, örf ve sözleşmelere bırakılmış olduğu için bu gibi dengesizlikler orada giderilecektir.

فَلِأُمِّهِ السُّدُسُ (FaLıEumMıHı elSuDuSu)  “Ananın payı altıda birdir.”

Babanın çocukları annenin çocuklarının yarısından fazla ise, baba çocukları üçte bir değil de altıda bir alacaklardır. Kız kardeşlerin çok olması hâlinde de erkek çocuğun payı korunmakta idi. Burada aksi olmaktadır.

مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ (MıN BaGDı VaÖıyYaTın)  “Vasiyetin ba’dinde.”

Yaptığı herhangi vasiyetten sonra. Vasiyetin ifasından sonra denmemekte, vasiyetten sonra denmektedir. Vasiyet âyetinde ise; siz bir hayır bırakırsanız vasiyet yapmanız emredilmiştir, denmektedir. Aşağıdaki âyetlerde; siz kimin size daha yakın olacağını bilemezsiniz deniyor. Allah taksim etmiştir deniyor

O halde bunlar arasında tearuz görünüyor. Bunlarda nesh vardır deniyor.

Biz Kur’an’da neshi kabul etmiyoruz.

Bir kimse öldüğü zaman önce iki çeşit mal bırakır. Biri tüketim mallarıdır. Diğeri ise üretim mallarıdır. Tüketim malları üzerinde kıyam mülkiyeti olmayabilir. Bu mallar doğrudan vârislerine teslim edilir. Oysa üretim malları kayyuma teslim edilir. Kayyum da ölen tarafından vasiyetle atanır.

O halde önce kayyuma teslim edilecek mallar ile mirasçılara verilecek mallar ayrılacaktır. Kayyuma teslim edilen mallar üzerinde mirasçıların sadece yararlanma payları olacaktır. İşte burada temas edilen husus budur. Yoksa mirasçıların payları üzerinde ölenin vasiyet etme hakkı yoktur. Sadece daha önce ölmüş bulunan annesi, babası varsa onların payları üzerinde vasiyet etme hakkı vardır. Eşin payı üzerinde ise bunun olup olmadığı tartışılabilir. Çünkü eşin payı borç mahiyetinde olup tereke eşin payı varsa ayrıldıktan sonra taksim edilmektedir. Eş yoksa o terekeye intikal ettiği için artık onun payı üzerinde vasiyet payı da kalkmaktadır.

Hazreti Peygamber’in “Üçte birinde vasiyet vardır.” sözü böylece uygulanmış olur. Bu hadis meşhur hadistir, fıkıhçıların icmaı vardır. Biz Kur’an’ı Sünnete göre anlamak durumunda olduğumuz için böylece vasiyeti sadece ölen anne veya babanın payları üzerine hasrediyoruz.  

يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ (YUvÖIy BıHAv EaV DaYNın)  

“Vasiyet ettiği vasiyetten veya deynden sonra.”

Burada ölenin vasiyet ettiği anlamında zamir göndermektedir. Oysa yukarıda müfret olarak ölüden bahsedilmemektedir. “Mâ Tereke”de olduğu gibi burada zamir mezkur olmayan ama mefhum olarak bilinen kimseye gönderilmektedir. O halde muhatap eğer bilmekte ise, konu belli ise, o zaman mezkur olmasa da zamir gönderilebilir demektir. Bu kaydı düşmek gerekmektedir. Çünkü yukarıda “Allah size vasiyet etmiştir.” denmektedir. O halde Allah’ın vasiyeti değil de, ölenin vasiyeti tasrih edilmektedir. Sonra vasiyetin ölen tarafından yapılmış olması gerekir.

Burada “Vassa biha” değil de, “Yûsî Bihâ” denmiştir. Bunun anlamı çok önemlidir. Ölü de öldükten sonra vasiyet yapabilmektedir. Yani, hayatında vasiyet yapabildiği gibi öldükten sonra da atayacağı vâsi veya vekil ile de vasiyet devam eder.

Buradan çok önemli bir hüküm ortaya çıkar. Bir kimse birine bir hususta vekâlet vermiş ise, öldükten sonra da o vekâlet devam eder. Mirasın taksiminden sonradır ki vekilin tasarrufu sona erer.  

Usulcüler, ceninin doğmadan önce hakları vardır, ama görevleri yoktur demektedirler. Biz de kıyasla ölen bir kimsenin de miras taksimine kadar hakları yoktur, ama görevleri vardır diyoruz. Borçlar ödenecektir. Mirasçılara olan hakları paylaştırılacaktır. Buradaki bu muzari sığası bizim kıyasla tesbit ettiğimiz hükmü Kur’an tansis etmektedir, yani nâs hâline getirmektedir.

Bu anlayışın manâsı şudur. Mirasçılar ölen kimsenin mallarına mâlik değildirler. Ölenin atadığı vâsi veya atamamışsa, yahut ehil değilse, dinî dayanışma sorumlusunun atayacağı görevli mirası taksim eder. Vârisler ondan sonra ona mâlik olurlar. Oysa Batı’da ölüm ile vârisler mirasa müşterek sahip olurlar. Borç ve alacak onlara intikal eder. İsterlerse mirası reddederler. Oysa İslâmiyet’te miras borçların tasfiyesinden sonra paylaştırılır. İşte burada vasiyetten sonra ifadesi bunu belirtmektedir.

Veya Deyn” denmiştir. “Ve Deyn” demesi gerekirken “Ev Deyn” denmiştir. “Ve” yerine “Veya” getirilmiştir. Bunun anlamı şudur ki, borçlunun vasiyet yapma yetkisi yoktur. İki çeşit borç vardır. Biri işletme borcudur. Bir mal alınmış ama henüz bedeli ödenmemiştir.

Böyle bir borç İslâmiyet’te meşru değildir. Çünkü veresiye satış yoktur. Onun yerine konsinye satış vardır. Yahut selem borcudur. Yani sipariş alınmıştır. Yahut, taksitli satış vardır. Bu tür borçlar üzerinde alacaklıların öncelik hakları vardır. Diğer taraftan alacaklıların belli mallar üzerindeki hakları olmaksızın alacakları vardır. Birinci tür alacaklar tamamen önce ödenir. Önceliğe sahiptirler. İkinci tip borçlar varken vasiyet yapılmaz. Daha önce ölmüş anne baba paylarından ödenir. Hattâ şu hüküm de getirilebilir. Eşin payı çıktıktan sonra kalanın üçte ikisi çocuklara kalır, ikinci tip alacaklılar, yani mallarda alacaklı olmayanlar, alacaklarını da almazlar.

Genel olarak kabul ettiğimiz kural şudur. Bir kimse ancak servetinin yarısı kadar borç yapabilir. Yani, üçte biri borç olabilir. Bundan fazla borç verenler bilmelidirler ki, alamayabilirler.

İslâm düzeninde kamuya borçlanma, faizsiz olarak borçlanma kolaylaştırılmış, buna karşılık kişilerin birbirine borçlanmaları zorlaştırılmıştır. Her alacağı kamu korumaz. Buna mukabil bazı alacaklara devlet kefildir. O ödemezse devlet öder.

Görülüyor ki, sanayi dönemine geçildiğinde Kur’an’daki müteşabih olanlar anlaşılır hâle gelip muhkem hâle gelmektedir. Bundan dolayı Kur’an’ı baştan sonuna kadar yeniden tefsir etmek zorundayız.

Önce “Adil Düzene göre İnsanlık Anayasası” iyi anlaşılmalı, ikmal edilmeli ve tefsirde onlara delil aranmalıdır. Ona göre tashih veya teyit edilmelidir.  

آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَاؤُكُمْ (EAvBAEuKuM Va EaBNaEuKuM)  “Ebleriniz ve ibnleriniz.”

“Vâlid ve Veled” sadece çocukları ve anne-babayı ifade eder.

Oysa “Abâ” baba ve onların babalarını ifade eder.

Ebnâ” da oğul ve onların oğullarını ifade eder.

Kıyas olarak “Ummehatukum ve Benatukum” da aynı anlamı taşır. Yalnız soy “Âbâ” üzerinde kurulmuştur. Çünkü Y kromozomu ile o belirlenmiştir. Nafaka mükellefiyeti bunun için baba üzerine tahmil edilmiştir. Şöyle açıklayabiliriz.

Anne doğuracaktır. Sonra emzirecektir. O halde babaya nafaka temin etme ve savunma düşecektir. Bunun için baba mirasına ihtiyaç vardır. O halde soy erkekler üzerinde sürmelidir. Bunun için erkekte farklı kromozom oluşturulmuştur. Yani, erkeğin çocuk doğurma ve süt verme kabiliyeti körleştirilmiştir. Zaten Y kromozomudur, X kromozomunun bazı genleri atılmış bir kromozomdur. Yani, eksik olan kadın değil erkektir. Ne var ki, kadında Y kromozomu yoktur. Onun için eski anlayışa göre kadının bir kaburgası eksiktir denmektedir. Eksek olan Y kromozomudur.  

Böylece mirasta daha önce olmuş olanların vârisleri vâris olur. Feraizde ise yani paylarda, daha önce ölenlerin hiçbir hakkı kalmaz.

لَا تَدْرُونَ (LAv TaDRUvNa)  “İdra edemezsiniz. Dirayetiniz yetmez.”

Dirayet” rivayetin karşılığı olarak kullanılır. “Derc etmek” yerli yerine yerleştirmek demektir. Burada “C” “Y”ye dönüşmüştür. Yani, beyninizde ona bir yer bulup yerleştiremezsiniz.

Acaba bir insan için hangisi daha yarayışlıdır. Mirasımı ben ona bırakayım diyemezsiniz. Sizin çok iyi takdir ettiğiniz bir kimse bakarsınız size en çok kötülük yapabilir. Allah insanlara burada takdir hakkı vermemiştir. Bu sebepledir ki insanın hislerine göre değil de, kurallara göre hareket etmesi gerekir. Yani, sizin vasiyet yoluyla bunlara faklı miras taksimi yapmanız yanlıştır. Mirasta mirasçılara vasiyet kaldırılmıştır. Hazreti Peygamber, mirasçılar arasında vasiyet yoktur demiştir. O bu âyetin bir açıklaması olmaktadır.

أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعًا (EayYuHuM EaQRaBu LaHuM NaFGan)  

“Onların içinde hangisi size menfaat olarak daha yakındır. Bunu bilemezsiniz.”

Burada şu tahlil yapılmış oluyor, miras menfaat karşılığı konmuştur. Çıkara dayanmaktadır. Dayanışma ortaklığıdır. Sen önce ölürsen ben mallarını alacağım; ben önce ölürsem malları sen al. Ama hayatta da bir bağlantımız olsun; ben hastalanırsam sen bana bak, sen hastalanırsan ben sana bakacağım.

Dayanışma ortaklığı budur. Dayanışma ortaklığında paylar girdilere göre değil de, ihtiyaca göre bölüştürülür. Aile doğuştan oluşmuş ortaklıktır. Akdî ortaklık değildir. Bundan dolayıdır ki mufavada şirketi için de akdilik yani akit yapma gerekmez. Birlikte yaşayanlar mufavada şirketini kurmuş oluyorlar.

فَرِيضَةً مِنْ اللَّهِ (FaRIYWaTan MıNa EalLaHı)  “Allah’tan feriza olarak.”

Yani, siz sizin için kimin daha yararlı olacağını bilemeyeceğiniz için Allah’ın taksimine tâbi olun. Kendiniz vasiyetle taksime kalkışmayın.

Farz etmek” bölüşmek demektir. Arsaların ifrazı bu demektir. Allah’ın bölüştürmesidir demek olur.

“Allah size vasiyet ediyor.” haberiyle başladı; burada da “Taksimin Allah tarafından yapıldığını” ifade ediyor.

Mirasın şartlara göre çok önemli etkisi vardır. Mesela, memleketim olan Borçka’nın Camili Bucağı halkının ekonomisi kızlara miras vermeye elverişli değildir. Şöyle ki;

Orman köylüleri toplayıcılık, avcılık, çobanlık ve tarımcılığı birlikte yaparlar. Değişik işler vardır. Kalabalık olmak zorundadırlar. Yoksa hayat olmaz. Bu sebepledir ki amca çocukları birlikte büyürler. Birbirleriyle evlenmezler, uzak kimselerle evlenirler. Karadeniz’de toprakların üzerinde ev yoksa o toprak yabanilere karşı korunamadığı gibi güvenli de değildir. Dolayısıyla uzak yerlerde tarım yapılamaz. İşte bu sebepledir ki kişi kız kardeşiyle toprağı paylaşmaz, annesinin veya karısının topraklarına da sahip olamaz. Kıza evlilik sebebiyle evden ayrılırken çeyizini verirler, orada kız hakkı biter. Bu kızlar yarım olarak da paya sahip olmazlar. Bunu ne İslâmiyet, ne de Cumhuriyet kanunları değiştirmiştir.

Bunun şeriata uydurulmasını ancak kıyam mülkiyeti ve şirket-i mudarabe hükümleri ile sağlayabiliriz. Kız topraktan pay almayacaktır. Ancak kızın intifa hakkı devam edecektir. Bu da ancak şirket-i mudarabe hükümleri ile sağlanabilir. Babasından alacağı mesela hayvanları gelin geldiği yerde nasıl değerlendirecektir? Bunların hepsi mufavada şirketinin hükümlerine tâbidir. Benzer kurallar vardır.

Kıyam mülkiyeti ile intifa mülkiyeti tefrik edilmedikçe sorunların çözülmesi mümkün olmaz, dolayısıyla şeriat hükümleri uygulanamaz.  

إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا (EınNa elLAHu KAvNa GaLIyMan XaKIyMan)

“Allah alim ve hakim bulunmaktadır.”

Hakimdir, hükmeden alimdir. “Hakimen alimen” denmesi bize daha uygun geldiği halde, hükmeden bilicidir denmiştir; bilici hükmedendir denmemiştir. Yani, bildiğini icra eden kimsedir demektir. Yani, siz O’nun hükümlerine uymazsanız başlarınıza gelecekleri bilmektedir. Dolayısıyla burada hükümlere uyun, yoksa yaptıklarınızı bilecek ve gerekli cezayı size verecektir. Daha bu dünyada çarpılacaksınız.

 

Bu âyetle miras âyetlerini bitirmiştir. Eşlerle ilgili hükümler bundan sonraki âyetlerde gelecektir.

Demek ki miras konusu şu şekilde paylaştırılacaktır:

  1. Birisi öldüğü zaman kişiliği bitmez. Bedenî varlığı sona erer, ama mâlî varlık devam eder. Mâlî varlık mirasın taksimi ile biter.
  2. Ölen vasiyet etmişse vasisi, varsa vekilleri, yoksa velisi onun yerine tasarruf eder. Bu mirasçısı olmalıdır. Vasiyet etmişse vasiyet edilen etmemişse, dinî velisi bir vâsi tayin eder.
  3. Vâsi ilk olarak ortak olduğu mufavada şirketi ile olan ilişkisini tanzim eder. Ona ait hükümler örfe ve sözleşmelere göre belirlenir. Mufavada şirketi hükümleri içinde ölenin payları belirlenir.
  4. Bundan sonra intifa malları ile kıyam malları birbirinden ayrılır. Kıyam malları kayyumlara teslim edilir. Mufavada şirketi içinde de bırakılabilir.
  5. Bundan sonra alacaklılara bakılır. Alacaklıların belli mallar üzerinde oluşmuş bir alacakları varsa önce bu alacaklar tasfiye edilir. Gerekirse bütün mallar bunlara verilir.
  6. Mallarla ilgili borçlar tasfiye edildikten sonra, geçinme borçları ödenmeden önce eşin alacağı 1/4 veya 1/8 olarak ödenir. Kalan mallar mamelektir. Bunun yarısı çocuklara miras olarak bırakılır. Geri kalanla borçlar ödenir.
  7. Anne-babadan biri daha önce ölmüşse, anne veya baba da kalmamışsa, yaşayan veya yerine geçen altıda bir alır, artan çocuklara kalır.
  8. Çocuklar kendilerine düşen payları erkekler iki kat olmak üzere bölüşürler. Ancak eğer kızlar çoksa, erkeğin payı üçte birden az olamaz.
  9. Çocuklara düşen pay yarıdan az olmaz.
  10. Şayet çocukları yoksa, eşinin payından sonra kalan anne ve babanın olur. Baba iki misli alır.
  11. Eğer annenin çocukları babanın çocuklarının yarısından az ise o zaman anne altıda bir alır. Altıda beş babaya kalır.
  12. Çocukları yoksa, anne veya baba da daha önce ölmüşse, annenin mirası annesinin çocuklarına, babanın mirası da babanın çocuklarına yani kardeşlere kalır. Bu ileride gelecektir.
  13. Erkek daha önce ölmüşse çocukları onun yerine geçerler. Bire iki olarak bölüşürler. Kız daha önce ölmüşse ve bir çocuk bırakmışsa, kendisine düşen payın yarısını alır. Daha fazla ise annelerine düşen payın tamamını eşit olarak bölüşürler. Bu hüküm bundan sonraki âyetlerde anlatılanlara kıyas edilerek tesbit edilmiştir.
  14. Baba ölmüş ise dede sağsa, altıda bir ona geçer, o da ölmüşse onun babası sağsa ona geçer. Annenin payı da anneannesine geçer. Kimse yoksa çocuklara kalır, miras gider.

Bu kurallar içinde mirasın taksimi karışık olmaktan çıkmış olur.

 

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ        وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ أَزْوَاجُكُمْ إِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُنَّ وَلَدٌ فَإِنْ كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمْ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِينَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ إِنْ لَمْ يَكُنْ لَكُمْ وَلَدٌ فَإِنْ كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُمْ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ وَإِنْ كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلَالَةً أَوْ امْرَأَةٌ وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ فَإِنْ كَانُوا أَكْثَرَ مِنْ ذَلِكَ فَهُمْ شُرَكَاءُ فِي الثُّلُثِ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصَى بِهَا أَوْ دَيْنٍ غَيْرَ مُضَارٍّ وَصِيَّةً مِنْ اللَّهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَلِيمٌ(12)

 

 

لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنثَيَيْنِ

يُوصِيكُمْ اللَّهُ فِي أَوْلَادِكُمْ

 

مَا تَرَكَ

فَلَهُنَّ ثُلُثَا

فَإِنْ كُنَّ نِسَاءً فَوْقَ اثْنَتَيْنِ

 

 

فَلَهَا النِّصْفُ

وَإِنْ كَانَتْ وَاحِدَةً

 

مِمَّا تَرَكَ

لِكُلّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ

                     وَلِأَبَوَيْهِِ

 إِنْ كَانَ لَهُ وَلَد

 

 

وَوَرِثَه أَبَوَاهُ فَلِأُمِّهِ الثُّلُثُ

فَإِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلَدٌ

مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ

 

فَلِأُمِّهِ السُّدُسُ

فَإِنْ كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ

 آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَاؤُكُمْ   لَا تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعًا    فَرِيضَةً مِنْ اللَّهِ   إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا(11)

 

مَا تَرَكَ اَزْوَاجُكُمْ

وَلَكُمْ نِصْفُ إ

 

اِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُنَّ وَلَدٌ

مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِينَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ

 مِمَّا تَرَكْنَ

فَلَكُمْ الرُّبُعُ

فَإِنْ كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ

 

 مِمَّا تَرَكْتُم

وَلَهُنَّ الرُّبُعُ

ْ

 إِنْ لَمْ يَكُنْ لَكُمْ وَلَد

مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ

مِمَّا تَرَكْتُمْ

فَلَهُنَّ الثُّمُنُ

فَإِنْ كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ

وَإِنْ كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلَالَةً أَوْ امْرَأَةٌ

 

 

فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ

وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ

مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصَى بِهَا أَوْ دَيْنٍ

 

فَهُمْ شُرَكَاءُ فِي الثُّلُثِ

فَإِنْ كَانُوا أَكْثَرَ مِنْ ذَلِكَ

غَيْرَ مُضَارٍّ       وَصِيَّةً مِنْ اللَّهِ      وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَلِيمٌ

 

Miras âyetleri şirketi mufavadadan sonra gelmektedir. İki âyettir. Çocuklar ile anne ve babanın miraslarından bahsetmektedir. Baştan size Allah vasiyet eder demektedir. Miras kısmında temsililik vardır. Baba ölmüş, babanın babası sağsa ona intikal eder. Anne ölmüşse, anne annesi sağsa miras altıda bir ona intikal eder. Onlardan kimse sağ değilse çocuklarına kalır. Çocuklardan daha önce ölen varsa miras çocuklarına intikal eder. Oysa bundan sonra gelen âyetteki miras kendileri sağsa alırlar, değilseler almazlar. Bunlar da iki grupta toplanırlar; eşler ve kardeşler. Bunlarda esas eşitlik olduğu halde, eşte de durum farklıdır. Koca eşine boşanma tazminatı olarak mihir vermiştir, Boşanma olmadığı için alacaklıdır. Dolayısıyla eşi ölmüşse mihiri geri alması gerekir. Zorluk olmasın diye mihir alınmaz, onun yerine miras altıda birden dörtte bire yükseltilir. Buna karşılık eğer koca ölmüşse mihri iade etmez, o sekizde bir alır. Dolayısıyla mirastaki hükümler dört grupta toplanmıştır.

  1. Anne, baba ve çocuklara ait mirasta temsil olunurlar.
  2. Kocanın karıdan alacağı miras, mihir dolayısıyla altıda birden dörtte bire çıkar.
  3. Karının kocadan alacağı mihir dolayısıyla altıda birden sekizde bire düşer.
  4. Anadan kardeşler eşit bölüşürler. Kız erkek arasında fark olmaz.

İşte bu dört grubun sonunda vasiyet ve borç hükmü tekrar edilmiştir.

Anne, baba ve çocukların mirasında ölünün vasiyet ettiğinden sonra denmektedir, kardeşlerin mirasında vasiyet olunan denmektedir. Eşlerin mirasında ise sizin veya onların vasiyet ettiği deniyor. Eşlerin mirasını siz ve onlar şeklinde taksim etmiştir. Baştan da size vasiyet olunur denmektedir. Bu mirasın kamu hukuku ile ilgili olduğunu ifade eder.

Bizim bucağımızda bizim şeriatın hükümlerini uygularız. Hitap nâsa olduğu için din ve ırk farkı gözetilmez. Ancak, maldaki kıyam mülkiyetinde ölenin vasiyet hakkı olduğu halde, yararlanma mülkiyetinde bu hak yoktur. Bu sebeple vasiyet hakkı olan yerde ölenin vasiyet ettiği diyor, diğerinde vasiyet olunan diyor. Böylece iki hükme işaret etmektedir.

Yine burada iki yerde “Nısfu Mâ Terek Sülüsü Mâ Terek” denmektedir. Diğerlerinde “Mimmâ Terek” denmektedir. Bunlar en büyük pay alanları göstermektedir. Mirası taksimde seçmede en son en çok pay alan seçer. Çünkü onun hakkı nekiredir. Diğerlerinin payı marife olarak gelmiştir. Yani, onların seçtikleri pay manâsına gelir.

Çocukların, tek  kızın, annenin altıda biri, anadan kardeşlerin payları sayılırken “Mimmâ Terek” kelimesini kullanmaktadır. Buna karşılık iki kız, anne baba payı ve eşlerinin payları sayılırken “Mimmâ Terek” kelimesi kullanılmamaktadır.

“Min” kelimesi tebizi ifade eder. Kullanılmayanların payları gözetilmektedir. Çocukların payları gözetilmelidir. Bu yarısından az olamaz.

وَلَكُمْ (Va LaKuM)  

Burada “Ve” harfi ile atıf edilmiştir. “Le” tekrar edildiğine göre, bundan önceki “L”ye gitmek gerekir. Bu “Ve Li Ebeveyhi” cümlesine atfedilmiştir. Yani, anne babanın payları orada anlatıldı. Onlar aynı zamanda mirasçı olduklarından o âyetin içinde zikredildi. Oysa eşler hiçbir zaman mirasçı değildirler. Sonra eşlerin paylarında mihir borç alacağı söz konusudur. Saf miras değildir. Bu sebeple eşlerin payı tamamen ayrıdır.

Bu âyetin içinde ayrıca anadan kardeşler de zikredildi. Eşlerle beraber onların hükmünü beraber zikretmesi, bunların sadece eshabı feraizden olup mirasçı olmalarıdır. Mirasçı olma sadece pay bakımından önemli değildir. Akrabalık hukuku bakımından da önemlidir. Velayet ve hıdane hakları bakımından önemlidir. Velayet babanın ve onun erkek akrabalarının çocuk, yaşlı veya akıl hastası, hasta üzerindeki hak ve görevleri ifade eder. Hıdane de annenin bu hak ve görevlerini ifade eder. Eşler arasında böyle bir yetki sözkonusu olmadığı gibi, sırf anneden akrabalar için de böyle bir görev ve yetki yoktur. Kız ve çocuklar ile anne baba ayrı bir grup oluşturmakta, eşler ve anneden kardeşler ayrı grup oluşturmaktadırlar.

نِصْفُ مَا تَرَكَ أَزْوَاجُكُمْ (NıÖFu MAv TaRaKa EaZVACuKuM)

“Zevcelerinizin terk ettiğinin yarısı sizindir.”

Bu ifadede iki özellik vardır. Biri normal çocuklu olanın hukukunun ortaya konması gerekirken, çocuğu yoksa denmiştir. Çocuksuz olmasından başlamıştır. Bu husus kadının mirasında da aynı şekilde ifade edilmiştir. Eşler arasındaki payın çocuksuz olması hâli esas alınmıştır. Bu tercihin sebebi şudur. Genellikle çocuklu olan kadın ve erkeklerin hukuku değil de, çocuğu olmayan eşlerin eş bulmaları istenmektedir. Çocuğu olmayan kadın veya erkekle evlenme zor olmaktadır. Boşanmalara sebep olmaktadır. Bunlarla evli kalma mal sebebiyle cazip kılınsın diye miras iki kata çıkarılmaktadır. Çocuğu yoksa mirası iki kata çıkarılan başka bir hüküm mevcut olmamaktadır. Anne babasına zaten miras olarak kalmaktadır. Normal olarak eşlerin borçlanma esası olduğuna göre çocuksuzla çocuklu arasında fark olmalıdır. Ancak Allah bunu teşri etmiştir. İşe buradan başlamıştır.  

Bir başka hususiyet de diğerlerindeki ifadeye göre “Elnısfu Mâ Tereke Ezvacüküm” olmalıdır. Burada “Vesulusa Mâ Tereke”de kızların payında izafe yapmıştır. Pay buralarda nekire yapılmıştır. Diğerlerinde ise paylar marife yapılmıştır. Bunu iki şekilde yorumlayabiliriz. İlk pay alanların payları nekiredir. Diğer paylar marife hâline gelir. Daha çok pay alanların payları bakiye mahiyetindedir. Önce diğerlerinin payları verilir. Bunların payları sonda kalır. Hangisi olduğu baştan belirsizdir. Köylerimizde baba mirasını büyük kardeş böler. Onların içinden onlar seçerler. Kalan bölene kalır. Demek ki bölecek olan en çok paya sahip olan kimsedir demektir. Bunu da kural olarak buradan çıkarabiliriz.

Bir başka karşılaştıracağımız nokta şudur. Kızlar ve çocuksuz kadının kocası için “Mâ Terek” denmektedir. Anne babanın ve eşlerin mirasında Mimmâ Terek” denmektedir. Annenin payında ve anadan kardeşlerinin altıda paylarında, bir kızın payında bu kayıtları getirmektedir.

İzafetin manâsını bölüşmede öncelik için manâlandırdık. “Mimma” getirilip getirilmeme hususunu ise “Min” teb’iz içindir. Dolayısıyla bunların payları Taksimden sonra kalan paylardır. Önce diğer belirlenen paylar çıkacaktır.

Anne altıda biri bütün terekede alacak, varsa anneden kardeşler altıda bir veya üçte bir paylaşacaklar. Kalandan yarım veya dörtte bir alınacaktır.

إِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُنَّ وَلَدٌ (Eın Lam YaKuN LaHunNa VaLaDun)  “Onların bir veledi yoksa.”

Yani kadın kısırsa ve çocuk doğurmamışsa, bu hâliyle vefat etmişse, bunun mallarının yarısı kocaya aittir.

Bu hüküm çocuk yapamayan kadınların da koca bulmasını sağlamaktadır.

Lehünne” çoğul olduğu halde “Veled” kelimesi tekil olarak getirilmiştir. Onlardan her birinin ayrı ayrı birer veledi yoksa demek olur. Buradaki siz ve onlar gerçekte eşler olduğu için tek veledden bahsetmektedir. Menfi nekire umumilik ifade eder, aynı zamanda cinsi ifade eder. “Mâ Raeytü Racülen” dersek, racülden kimseyi görmedim, yani racülü görmedim demek olur.

Anne babanın payları evlat varken önce, yokken sonra zikredilmiştir. Çocuk varken şart sona, çocuk yokken şart öne alınmıştır. Buna karşılık eşlerin mirasında önce çocuksuz hallerden sonra çocuklu hallere geçilmiştir ve çocuksuz hallerde şart sona, çocuklu hallerde şart öne alınmıştır. Böylece anne baba mirası ile eşler arasındaki mirasta bu şekilde de fark belirlenmiştir.

Sonra çocuklu durumdan çocuksuz duruma geçilirken “Faİn” ile geçilmiştir. Eğer şartlar birbirinin zıddı ise “Fain” ile getirirsiniz. Diplomanız varsa işe alınırsınız, yoksa alınmazsınız. Diplomanız varsa işe alınırsınız ve iş müsaitse müdür olursunuz. “Fain” yoksa anlamındadır. Çocuğu yoksa yarısı sizindir, varsa dörtte biri sizindir. Yarısı olamaz. Dolaysıyla ikinci cümle yarısının olamayacağını nefy etmektedir. Anne babada çocuğun olmaması mirası götürür. Burada çocuğun olması mirası yarıya indirir. Bu eşlerin mirasının önce verilmesi gerektiğini ifade eder. Yani, önce eşlerin mirasını dağıtırsınız, sonra onun altıda birini anneye ve altıda birini de babaya verirsiniz.

فَإِنْ كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ (Fa EıN KavNa LaHunNa VaLaDun)  “Eğer onların bir veledi yoksa.”

Yani, onlardan birinin evlâdı yoksa Terekeden dörtte bir sizindir. Yani eşinindir. Burada şart öne alınmıştır. Yani sizin payınız yarıya iner demektir. Asıl olan çocuğun olmaması, sizin yarısını almanızdır. Ama çocuk varsa sizin hisseniz dörtte bire iner yarısını almazsınız anlamı çıkmaktadır. Bu da kocanın öncelikle miras sahip olmasını ifade eder.

  فَلَكُمْ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ (Fa LaKuM elRuBGu MınMAv TaRaKNa)  “Terk ettiklerinin rub’u sizindir.”

Burada rub’ marife kılınmıştır. Daha fazla pay sahibi varsa, mesela kızı varsa, kendisinden fazla miras aldığı için o daha sonra seçer.  Önce payı seçme hakkı kocaya ait olmuş olur.

مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِينَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ (MıN BaGDı VaÖıyYatin YuvÖIyNa BiHAv EaV DaYNin)

“Vasiyet ettikleri vasiyyetten veya deynin ba’dinde.”

Burada zikredilen vasiyet diğerlerinde olduğu gibi kıyam mülkiyeti ile ilgili vasiyettir. Yani rakaba mülkiyetinin dağıtılması kıyam mülkiyetine tesir etmez. Önce kıyam mülkiyeti vasiyet üzerinde verilmelidir, sonra intifa mülkiyeti taksim edilmelidir. Çünkü hisseler ona göre seçilecektir. Sizin vasiyet ettiğiniz tabiriyle vasiyetin de resmi olması gerektiği anlaşılmaktadır. Resmilik yazılan yazının şahitlere teslim edilmesi ile sağlanır.

وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ(Va LaHunNa elRuBuGu MimMAv TaRaKTuM)  

“Sizin terk ettiğinizde de onlar için rubu’ vardır.”

Kadın öldüğünde çocuğu yoksa yarım almaktadır. Erkek öldüğü zaman çocuk olmazsa dörtte bir almaktadır. Yakınlık mirasında eşitlik vardır. Kadın erkek aynı payı alırlar. Anne baba mirasçı değilseler altıda bir alırlar. Anadan kardeşler de eşit olarak aralarında paylaşırlar. Buna göre karı koca birbirlerine vâris olurken de eşit almalıdırlar. Ne var ki erkek kadına mihir vermiştir. Mihir boşanma tazminatıdır. Ölümle boşanma olmamıştır. Mihirin iadesi gerekmektedir. Bu da zorluk doğurur, çünkü mal o esnada olmayabilir. Bu sebeple bu mirastan payı artırıp eksiltmekle sağlanabilir. Böylece eşler arasında dayanışma ortaya çıkar, evliliklerini ölüme kadar sürdürürler.

Buna göre mihir ne olmalıdır? Hesaplayabiliriz.

1/6 (Erkek Terekesi + Mihir) = 1/8 Erkek Terekesi + Mihir     Mihir = 1/20 erkek terekesi.  

1/6 (Kadın Terekesi – Mihir) = 1/4 Erkek Terekesi  - Mihir     Mihir = 1/10 kadın terekesi.

Kadının serveti erkeğin servetinin yarısı olarak düşünüldüğünde bu oranlarda büyük bir isabet vardır demektir.  

إِنْ لَمْ يَكُنْ لَكُمْ وَلَدٌ (EıN LaM YaKuN LaKuM VaLaDun)  

“Sizin bir velediniz yoksa. Sizin bir çocuğunuz yoksa.”

Burada görülüyor ki kocanın hakkında olduğu gibi önce çocuğu olmayan eşin hakkından bahsediyor. Oysa anne babanın paylarından bahsederken önce çocuğu olanların hakkından bahsetmektedir. Bu önce eşlerin paylarının verileceğine delâlet eder.

فَإِنْ كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ (Fa EıN KavNa LaKuM VaLaDun)  “Eğer sizin bir velediniz varsa.”

Buradaki “Veled” de kimin bir veledi varsa demektir. “Laküm” “Li Ehadin Minküm” demek olur.

Mirasın taksiminde erkek ve kadın için tamamen eşit bölüşme sistemi uygulanmıştır Sadece mihir farkı söz konusudur. Velediniz varsa artık o dörtte bir almaz. Veled onun dörtte bir payını sekizde bire indirir.  

فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُمْ (Fa LaHunNa elÇuMuNu MimMAv TaRaKTuM)  

“Terk ettiğinizin sekizde biri onlarındır.”

Sekizde bire inmesinin sebebi mihrin iade edilmemiş olmasından dolayıdır. Bundan yapılan hesapla bu sekizde biri kadardır. Mihir ise yirmide bir kadardır. Eşler önce ölmüşse hiçbir şey almazlar. Onlar temsil olunmazlar.  

مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ (MıN BaGDı VaÖıyYaTin TuvÖUvNa BiHAv Ev DaYMın)

“Vasiyet ettiğiniz vasiyet veya deynden sonra.”

Buradaki vasiyet kıyam mülkiyeti ile ilgili olarak vasiyettir. Borç da mal karşılığı borçlardır. Harcanmış borçlar bunların paylarından ödenir. Vârislerin yani çocukların terekede yarı payları daima korunur. Yani, terekede önce şirket-i mudarabe hükümleri belirlenir. Sonra mallar üzerinde alacaklı olanların payları ayrılır. Sonra mutlak borçlar eş, anne ve babanın paylarından karşılanır. Daha önce ölen varsa onun payı tamamen borca gider. Yetmezse sağ olanların payından tenzil edilir. Sonra ölenin payından intifa mülkiyetinden vasiyet ifa edilir.

Bu hükümlerin nasıl çıkarıldığı daha önceleri açıklanmıştır.

وَإِنْ كَانَ رَجُلٌ (Va EıN KaNe ReCuLun)  “Eğer bir reculse”

Burada “Va İn Kâne İmrüün” denmesi gerekirken “Racülün” denmiştir. Oysa, sûrenin sonunda “İmrüün” denmiştir. Çocuksuz kalma, kardeşler bırakma genel olarak yaşlılar için sözkonusudur. Bu sebeple burada “Racül” kelimesini kullanmıştır. Böylece kıyas yoluyla diğer miras bırakanlar için de aynı hükümlerin uygulanacağını öğretmiş olmaktadır. Mefhumu muhalefete kıyasın tercih edileceğini bize öğretmektedir.

Ebu Hanife mefhumu muhalefeti kabul etmez, kıyası tercih eder. Şafii ise mefhumu muhalefeti de kıyas kadar delil sayar. Burada “Racülün” kelimesi Ebu Hanife’yi teyit etmektedir.

يُورَثُ كَلَالَةً (YUvRaÇu KaLALaTan)  “Kelalete vâris olunur.”

Yani, çocuklar bırakmadan ve anne bırakmadan ölen kimse demektir. İlk âyette biri ölür de çocuklar bırakmazsa anne baba vâris olur, üçte biri annenindir denmişti. Sonra da kardeşleri varsa altıda bire düşer denmişti. Şimdi burada o durumu biraz daha açık bir şekilde anlatmaktadır. Ya annesi de sağ değilse, daha önce ölmüşse, üçte birinin vârisidir. Eğer anne annesi varsa altıda birini o alacaktır. Kalan altıda bir bölüşülecektir. İştebu durumda anneden kardeşler mirasçı olacaklardır.

أَوْ امْرَأَةٌ (EaV ıMRaEaTun)  “Yahutt mer’e”

Burada şu ifade ediliyor. Baba öldüğü zaman mirasın nasıl taksim edileceği yukarıdan beri anlatılmaktadır. Anne öldüğü zaman miras kızlar arasında, eşit mi dağıtılacak, yoksa yine erkek iki kız bir mi alacaktır? Daha önce ölmüş olan annenin mirası eşit paylaşıldığına göre buna kıyasla ölen kadının mirasının eşit bölüşülmesi gerekir. Kıyas bunu vermektedir. Ancak bu âyette anadan kardeşlere miras eşit verildiği halde, daha önce ölmüş anne ve babanın mirası aynı şekilde ya üçte bir anneye ve üçte bir babaya düşecek şekilde bölüşülmektedir. Burada bu hususta kadın ve erkeği ayırmamaktadır. Yani, ister kadının ister erkeğin fark ettirilmektedir. Fetva âyetinde de erkek kardeş kız kardeşe vâris olur denmektedir. Böylece artık kesin olarak diyebiliriz ki ölen kadının mirası ölen erkek gibi taksim edilir. Sadece eğer mirasçı kadın daha önce ölmüş ise onun vârisleri onu eşit şekilde temsil ederler. Oysa erkeğin varisleri bire iki olarak temsil ederler. Böylece icmaa uygun bir çözüme ulaşmış oluyoruz.  

وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ  (VaLaHUv EaPun EaV EuPTun)  “Onun kız ve erkek kardeşleri olursa.”

Burada kastedilen anneden kardeşlerdir. Anne ve babadan kardeş olanlar da dahil olduğu için tasrih edilmektedir. Ancak bölüşülen anne mirasıdır. Anne ölenin babadan kardeşleri varsa altıda bir alıyordu. Kalanı baba alıyordu. Şimdi anne önce ölmüşse getirilen hüküm şudur. Eğer iki çocuğu varsa mirasın tamamını alırlar. Daha önce ölmüş kızın çocukları buna kıyas edilir. Eğer bir çocuğu varsa anne mirasının yarısını altıda birini alır. Daha önce ölen kız da anne mirasının yarısını alır. Tek başına mirasın yarısını alıyordu. Kardeşlerde farklı durum ortaya çıkmaktadır. Bu da şudur. Anadan kardeşlerden her biri, babadan kardeşten daha fazla pay almamalıdır. Böyle bir durumda altıda bire düşer. Hem anneden hem babadan kardeşler iki taraftan da pay alırlar. Torunlarda da böyle durum olabilir, iki taraftan ayrı pay alırlar.

فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ (Fa LıKulLı VaXıDın MınHuMAv eLsSuDuSu)  

“Onlardan her birine altıda bir düşer.”  

Böylece burada bir tanesine ne düşeceği söylenmiyorsa da “Ev/Veya” kelimesinin ifadesinden altıda bir verilecektir. Çünkü “Ev”de ikisi beraber olabileceği gibi ayrı ayrı da olabilmektedir. “Bana kalem veya defter al” dense, ikisinin alınması geçerli olduğu gibi birialınsa da olabilir. Bu “Ve” ve “Ev” kuralı Batıya o kadar etki etmiştir ki, bütün kanunlarda buna riayet etmektedirler, ayrıca modern mantık “Ve” ve “Veya” ile matematik hâle getirilmiştir.

فَإِنْ كَانُوا أَكْثَرَ مِنْ ذَلِكَ (Fa EıN KavNUv EaKÇaRa MıN ÜavLıKa)  “Bundan fazla iseler.”

Bu ifadelerde neler yok. İkisi kızsa , ikisi erkek ise, yahut bunlar ikiden fazla iseler durum ne olacaktır. Genel hükmü koyacaktır. Aralarında eşit olarak bölüşeceklerdir. Görülüyor ki kıyas yapılmaksızın bizim şeriatın sorunlarına çözüm bulmamız mümkün değildir. Ama kıyas olunca tüm sorunlar eksiksiz çözülmektedir.

فَهُمْ شُرَكَاءُ فِي الثُّلُثِ (FaHuM ŞuRaKAEu Fıy elçÇuLuÇı)  “Onlar sülüste şeriktirler.”

Yani, kız erkek farkı gözetilmeksizin eşit olarak paylaşırlar. Lügat manâsıyla şeriklerin eşit paylara sahip olması gerekmez ve böyle bir şey anlaşılmaz. Ancak tercihun bila müraccah olmaması için eşit dağıtmak zorundayız. Eşit tektir. Oysa farklı dağıtma sonsuzdur. Gereksiz tercih yapmak zorunda kalırız. Oysa eşitlikte denge vardır.  

مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصَى بِهَا أَوْ دَيْنٍ  (MıN BaGDı VaÖıyYaTın YuvOAy BıHAv EaV DaYNın)

“Yapılan vasiyet veya deynden sonra.”

Burada vasiyet edilen diyor, halbuki çocuk ve anne baba ile ilgili âyette ölenin vasiyet ettiği denmektedir.Kıyam mülkiyetinde vasiyetçinin yetkisi daha fazladır.Oysa meta mülkiyetinde mal sahibi vasiyeti son derece daraltılmıştır. Bu vasiyet meta borçlar tasfiye edildikten sonra geçerlidir. Ölen anne, baba ve annenin payını vasiyet olarak kullanabilir. Ayrıca bir de vârisleri zaruret içinde olmamalıdır. Onun için bu vasiyete topluluğun müdahalesi fazla olduğu için meçhul sığası ile kullanılmıştır. Varislerin, kocanın, karının ve kardeşlerin miraslarını vasiyet kaydı ile birbirinden ayırmış olmaktadır.

غَيْرَ مُضَارٍّ (ĞaYRa MUWarRın)  “Mudar olmaksızın.”

Miras taksim edilirken zarar verilmiş olamayacaktır. Bu çok önemli bir kayıttır. Miras taksimi yapılmadan taksimden dolayı zarar olmamalıdır. Mesela, bir arsa yarıya bölünüp verilmez. Yahut bir araba parçalanıp verilmez. Kabili taksim olmayanlar bölünmemelidir. Bir de izale-i şuyu davasıyla tam fiyat bulunmadan mal satılmaz. Bu sebepledir ki izale-i şuyu davası İslâmiyet’te yoktur. Bölünebilen mallar bölünür, bölünmeyen mallar ortak kalır. Kıyam mülkiyeti ehliyetli olana kalır, meta mülkiyeti ise bölünür. Çünkü bunda zarar yoktur. Eğer ortaklardan her biri kıyam ehliyetine sahip ise sıra ile işletirler. Ortaklar kendi paylarını her zaman satabilirler. Toptan satışı asla isteyemezler. Kıyam mülkiyetine sahip olan işletemiyorsa hakem kararı ile ehliyeti elinden alınır.

Miras âyetinde bunun yerine babalarınız ve oğullarınız, ne de size kimin yakın olacağını bilemezsiniz denmişti. Burada ise zarar verilemez denmektedir. Zarar bir başka şekilde de vasiyet yoluyla yapılır. Öyle vasiyet yaparsınız ki gerek neseb, gerek yakınlık ilişkileri zarar görür. Bu sebepledir ki vasiyetin yerine getirilmesi borçların ifası zarara sebep olmamalıdır. Karşılıklı zararlaşma olmamalıdır. Hakemlerin kararlarına uymak gerekir. Yoksa iki taraf da zarar eder. Buna dayanarak biz diyoruz ki, vasiyet yapılırken mirasçıların durumları da göz önüne getirilerek yapılmalıdır. Yakınları muhtaç iken başkalarına yapılan vasiyetler hakemlerce iptal edilir. Taksimde yakın vesaillere de verin âyeti bunu ifade etmektedir.

وَصِيَّةً مِنْ اللَّهِ   (VaSıyYaTan MiNa alLAHı)  “Allah’ın vasiyeti olarak bu böyledir.”

Miras âyetinde “Farizaten Minellah denmişti. Yani, Allah tarafından taksim edilmiş ve farz edilmiştir. Ta baştan da Allah size böyle tavsiye eder demektedir. Burada da Allah’tan vasiyet denmektedir. Yani başta Allah size vasiyet eder. Bu Allah’tan gelen vasiyettir denmektedir. Bu ifadeler göstermektedir ki, âyetin içinde geçen vasiyetler kıyam mülkiyeti ile ilgilidir. Meta mülkiyeti son derece kısıtlıdır. Bununla beraber eğer bir topluluk Fıkıh kitaplarına veya Medeni Kanuna göre mirası bölüşüyorsa ona uyulur. Onun değiştirilmesi için çaba sarf edilir. Allah tarafından yapılan bu taksime uyulduğu zaman aile müessesesi huzur içinde olur. Miras çekişmeleri ortadan kalkar. Çok farklı bir miras taksimi hem aile müessesesini parçalar, hem de miras davaları bitmez.

Evet, şimdi biz Kur’an’a göre mirasın taksimini anlattık. Gelsinler şimdi bizimle tartışsınlar. Medeni Kanun yorumcusu bir profesörün görüşü şöyledir; eşe miras verip muhtaç olan anne babaya miras vermemek adil değilse de taksimi kolaydır demektedir. İşte bugünkü hukukçuların bütün mantığı budur. Kendileri matematik bilmiyorlar, kısa yoldan hükme varmak istiyorlar. Namaz kılan ama Akevler’i kapatma kararı veren Yargıtay üyesi uçakta Süleyman Akdemir ile konuşuyorlar, Akevler’in feshine karar veriyorlar; gerekçeleri şudur: Çok kabarık dosya vardır. Bir kooperatif bu kadar çok işlerle uğraşmaz diyor ve feshine karar veriyorlar! İşte bunların hukuk anlayışı budur. Kim okuyacak o kadar dosyayı! Siyasi rüzgâra göre ver kararı, gitsin! Aslında bu hakim doğru söylüyor, bütün dosyaları okusa sonu gelir mi? Bu emekli hakimin zulmü nerede? Üç tane en yüksek seviyedeki bilirkişi ittifakla kooperatifin konunun dışına çıkmadığına dair rapor yazıyor, İzmir’deki Ticaret Mahkemesi ittifakla kooperatifin herhangi eksiği olmadığına karar veriyor; Yargıtay bozuyor! Gerekçe; kabarık dosya! Ama asıl gerekçe Akevler düşmanlığı, şeriat düşmanlığı, hak düşmanlığı, İslâm düşmanlığı. Ama sonunda ne oldu? Akevler hâlâ devam ediyor. Ayrıca AK Parti de Anayasa ekseriyeti ile iktidardadır. Güçleri varsa gelsinler, Kur’an’ın bu hükümlerinde yanlışlık olduğunu söylesinler. Söyleyemezler, sadece dosya kabarık diye kapatırlar!

وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَلِيمٌ (Va elLAHu GaLIyMun XaLIyMun)  “Allah halim alimdir.”

Miras âyetinde Allah Hakîm Alîm bulunmaktadır. Burada “Halîm” sözü getirilmiştir. Hükmeden ama aynı zamanda halîm olan demektir. Şeriatın hükümleri adaleti gözetmek yani zalimlerin zulmünü önlemek, bir de muhtaçların ihtiyaçlarını gidermektir. Devlet bir taraftan güvenlik sağlar, diğer taraftan insanlar arasında hakça bölüşmeyi yani adaleti tesis ederler. Güvenlik ve adalet. İşte “Hakîm” demekle güvenliği, “Halîm” demekle de insanlar için sosyal dayanışmayı ifade etmektedir. Her ikisi de nekire gelmiştir. Dolayısıyla bu aynı zamanda Allah’ın halifesi olan devletin de görevidir.

* * *

Bu âyet uzun âyettir. Ancak tekrarlar çoktur. Biz onların üzerinde fazla durmadık. Ancak burada miras hükümlerinde güdülen esasın ne olduğuna kısaca işaret etmemizde yarar vardır.

Her canlının iki görevi vardır. Biri yaşamaktır. Bunun için rızkını temin ederken canlılar da hizmet eder.

Solucan toprağı midesinden geçirerek içindeki canlıların artıkları ile geçinir. Bu arada toprağı çapalayarak daha verimli hâle getirir. Bitkiler karbondioksiti alarak havanın oksijenini artırırlar, hayvanlar ise soluyarak havanın karbondioksiti çoğaltırlar. Böylece canlılar tabiattaki doğal dengeyi bozmadan yaşarlar.

Canlıların ikinci özelliği de ölümlü olmaktır. Canlılar birbirlerini yiyerek yaşadıkları için ölüm olmasaydı hayat da olmazdı. İnsanlar da ölümlüdürler. Ölümü dengelemek için de yeni nesil yetiştirmek gerekmektedir. Yeni nesil sayesinde canlılık sürüp gitmektedir. Demek ki insanların iki görevi var; biri yaşamak ve yeryüzünü imar etmek, diğeri de çocuk yetiştirip soyu sürdürmek. Allah diğer canlılar gibi insanları öyle yaratmıştır ki, yaşamak ve nesli sürdürmek çabası içindedir. Bu da aile müessesesi ile mümkün olmaktadır. İnsanlar tüm hayatları boyunca cinsi arzu duyarlar ve birbirlerine her zaman muhtaçtırlar. İnsan tek başına zor yaşmaktadır. En rahat yaşamını aile içinde sürmektedir. Çok konforlu huzur evleri bile hapishanedir. Oysa en yoksul aile yuvası bile daha çok birbirini sevme ve birbirine bağlanma aracıdır. Yoksul aileler büyük aile olarak birlikte yaşarlar. Ancak dünyaya bağlılıkları, sevinçleri ve üzüntüleri çok daha yüksek seviyededir. Köyde ölüm yalnız aileyi değil, aynı zamanda tüm köy halkını derin üzüntü içine gark eder. Kentte ise insanlar aralarındaki sevgi ve özlem bağlarını kaybetmişlerdir.

İşte bu şekilde ailenin sağladığı saadeti ve dayanışmayı hiçbir müessese sağlamamaktadır. Kur’an’ın ilk emri şudur. Bütün içtimai faaliyetler ve her şey aile içinde çözülecektir. Bu ilk ailede de böyledir. Ama aile tek başına bırakılmayacak, topluluk tarafından desteklenecektir. Aileye sermaye desteği yapılmaktadır. Bu destek fakirler faslından karşılanmaktadır. Diğer taraftan yoksulluk desteği yapılmaktadır. Böylece yaşama güvenliği sağlanmaktadır. Ayrıca küçüklere yetimler desteği, yaşlılara da yakınlık desteği yapılmaktadır. Yaşlı bir yakınını evinde bulunduran ailelere kamu gelirinden pay verilmektedir.

Genel kural şudur. Kamu hizmetini ailede erkek ve kadın yapar, kamu bütçesinden bunlara pay verilir.

Aileye başka bir destek de mufavada şirketidir. Aile tek başına başaramıyorsa ortaklık şeklinde işletme tesis edilir, ortak işletme aile fertlerini desteklemiş olur. Bunun dışında ocaklarda yaşama dayanışması oluşturulur. Kadınlar temizlik, erkekler bekleme nöbetleri tutarlar. Kadınların aile içindeki görevlerini yapabilmeleri için ocak içinde teşkilatlanmaları yetmektedir. Oysa erkekler gerek savunma, gerekse kazanma işlerini başarabilmeleri için daha büyük topluluklar oluşmuş, bu bucak, il, ülke ve insanlığa kadar yükselmiştir. Bunlar erkeklerin topluluklarıdır. Çünkü onların görevleri ile ilgilidir. Ancak hizmeti erkekler yapmakta, hizmet ise kadınlara yapılmaktadır. Çünkü çocuğu doğurup büyüten odur. Bu sebeple onların bu kamu hizmetlerine katılma yükümlülükleri yoktur, ama kamu hizmetlerine katılma yetkileri vardır.

Ailede kadın ile erkek arasında işbölümü yapılmıştır. Doğurup büyütme kadın, geçindirme ve koruma ise erkelere aittir. İşte miras buna göre taksim edilmektedir.

Terekenin yarısı çocuklara ittir. Bir çocuk olsa da ona verilecektir. Geri kalanın yarısı anne baba ve eşlere altıda birer olarak verilir. Sadece kadın mihiri iade ermez, terekenin dörtte birini verir. Erkek de mihiri geri almaz, buna mukabil sekizde bir verir. Yakınlık mirası karşılıklı mirastır, burada kadın erkek eşittir. Daha önce ölmüşse onun yeri varsa babası veya anne annesi alır. Yoksa çocuklara kalır. Eşin mirası daha önce ölmüşse doğrudan tereke sahibinin çocuklarına kalır. Bu taksimde adalet vardır. Çünkü yakınlık mirası ile neseb mirasını tercih ettirecek bir durum yoktur. O halde eşitlik içinde bölünmüş olacaktır. Bu bölüşmeden daha makul bir şey yoktur.

Baba veya anne daha önce ölmüşse babaannenin veya annenin bunların paylarına sahip olacağı da son derece makuldür. Burada uygulanan sistem ya hep ya hiçtir. Ya üçte bir, ya da ikide bir  paylara sahip olacaklardır. Başka oranlar kabul edilmeyecektir.

Bundan sonrası kıyasa dayanarak en makul bölüşme ortaya konabilir. Bundan daha ilmî bir bölüşmeye götürmek mümkün değildir.

Bilgisayar programı: Bilgisayar şunları sayar.

Envanter.

a) Terekede mevcut meta malları? (Liste)

b) Terekede mevcut kıyam malları? (Liste)

c) Mufavada ortaklığındaki mallar?

d) Mufavada ortaklığındaki paylar?

e) Mal ile ilgili borçlar?

d) Geçim ile ilgili borçlar?

f) Alacaklar?

g) Vasiyetleri?

Mirasçıları:

  1. Hayatta olan erkek veya daha önce ölmüş ancak en az bir erkek torun bırakan oğullar.
  2. Hayatta iki kız veya  daha önce ölmüş ama en az iki çocuk bırakan kızlar ve çocuklar.

 

 

 


NÎSÂ SÛRESİ TEFSİRİ(4.sure)
1-NİSA 1-5
3162 Okunma
2-NİSA 6-10
2179 Okunma
3-NİSA 11-12
5610 Okunma
4-NİSA 13-17
1938 Okunma
5-NİSA 18-22
1886 Okunma
6-NİSA 18-22
1573 Okunma
7-NİSA 23-24
4555 Okunma
8-NİSA 25-30
1962 Okunma
9-NİSA 31-35
3358 Okunma
10-NİSA 36-40
2082 Okunma
11-NİSA 41-46
2307 Okunma
12-NİSA 47-56
2184 Okunma
13-NİSA 57-62
2046 Okunma
14-NİSA 63-70
1896 Okunma
15-NİSA 71-76
2359 Okunma
16-NİSA 77-80
1985 Okunma
17-NİSA 81-87
2186 Okunma
18-NİSA 88-91
2120 Okunma
19-NİSA 92-94
2084 Okunma
20-NİSA 95-101
1947 Okunma
21-NİSA 102-106
2147 Okunma
22-NİSA 107-113
2099 Okunma
23-NİSA 114-116
2498 Okunma
24-NİSA 117-125
2102 Okunma
25-NİSA 126-130
1957 Okunma
26-NİSA 131-137
1917 Okunma
27-NİSA 138-143
2058 Okunma
28-NİSA 144-152
1933 Okunma
29-NİSA 153-158
1984 Okunma
30-NİSA 158-162
2379 Okunma
31-NİSA 163-170
2057 Okunma
32-NİSA 171-175
2156 Okunma
33-NİSA 176
3146 Okunma

© 2024 - Akevler