NÎSÂ SÛRESİ TEFSİRİ(4.sure)
Süleyman Karagülle
4555 Okunma
NİSA 23-24

 

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ أُمَّهَاتُكُمْ وَبَنَاتُكُمْ وَأَخَوَاتُكُمْ وَعَمَّاتُكُمْ وَخَالَاتُكُمْ وَبَنَاتُ الْأَخِ وَبَنَاتُ الْأُخْتِ وَأُمَّهَاتُكُمْ اللَّاتِي أَرْضَعْنَكُمْ وَأَخَوَاتُكُمْ مِنْ الرَّضَاعَةِ وَأُمَّهَاتُ نِسَائِكُمْ وَرَبَائِبُكُمْ وَرَبَائِبُكُمْ اللَّاتِي فِي حُجُورِكُمْ مِنْ نِسَائِكُمْ اللَّاتِي دَخَلْتُمْ بِهِنَّ فَإِنْ لَمْ تَكُونُوا دَخَلْتُمْ بِهِنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ وَحَلَائِلُ أَبْنَائِكُمْ الَّذِينَ مِنْ أَصْلَابِكُمْ وَأَنْ تَجْمَعُوا بَيْنَ الْأُخْتَيْنِ إِلَّا مَا قَدْ سَلَفَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا(23)

 

حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ (XurRıMaT GaLaYKuM)  “Size haram kılınmıştır.”

Haram” kelimesi “Helal” kelimesi ile karşılıklı olarak kullanılır. “Hulul etmek” içine girmek demektir. “Harb” silahların saklandığı kapalı oda demektir. Özel odalara “Mihrab” denmektedir. “Harem” de yabancıların girmesine kapalı bulunan yer anlamına gelir.

Kur’an’da bu kelime “Helal” karşılığı kullanılmaya başlanmıştır. İnsanın yapması istenmeyen şeylere “Haram” denmiştir. Hukuki hükmü kamu tarafından korunmamış, yani mahkemeler o tür davalara bakmamıştır. Haram ve helalin sonuçları Allah’a aittir. Onun hesabını dünyada ve âhirette Allah görecektir. Emir ve nehyin hükümleri ise kazaidir, yani devletçe uygulatılır.

Bundan önceki âyette nikâhlamayınız diye nehy edilmiştir. Burada arada atıf harfi de getirmeden nikâhlamayınız denmektedir. Daha önce kadınlara vâris olmayı yasaklamıştır.

Buradan şu sonuç çıkmaktadır. Kur’an’da mirasçı olarak sayılan kimseler birbirleri ile evlenemezler.

“Anneleriniz size tahrim edilmiştir.” deniyor. Bu “Haram” kelimesinin iki anlamı vardır.

Biri, onlarla evlenmeniz yasaklanmıştır demektir. Diğer manâsı da, onlarla mahremsiniz demektir. Yani, haremde beraber kalabilirsiniz demektir. O halde mahrem olanlar birbirleriyle evlenemedikleri gibi, onlarla birlikte bir yerde yalnız bulunabilirler demektir. Her mahrem mirasçı değildir, ama her mirasçı mahremdir.

Burada şöyle bir kural getirebiliriz. Eğer bir kadının amca çocuklarından başka kimsesi yoksa ona amca çocukları vâris olurlar. Ama onlarla evlenmeleri de haram olur. Onlar kıyas yoluyla vâristirler. Daha yakın akrabaları varsa, kardeşi varsa, amcası varsa, o takdirde amca çocukları ile evlenilebilir. Bu baldızı ile evlenmeye benzer. Evli iken evlenemiyorsun ama ayrılmış isen o takdirde evlenebilirsin.

أُمَّهَاتُكُمْ (EumMaHaTuKuM)  “Analarınız size haram kılınmıştır.”

Anne” anne olduğu gibi annenin annesi de annedir. “Valide” ise yalnız öz annesidir.

Burada “Ümm” kelimesi kullanıldığına göre, demek ki anaların anası da haram kılınmıştır. Kıyasen veya nass ile babaların anaları da haram kılınmıştır. Nassan diyoruz, çünkü bundan sonra “kızlarınız” diyecektir. Kızların kızları da dahildir. Oğulların kızları da dahildir.

 

Yakın evlilik neden haram kılınmıştır. Bunun sebeplerini şöyle sıralayabiliriz:

  1. Biyolojik sebepten dolayı yakın döllenme haram kılınmıştır. Bunun için canlılarda istisna yoktur. Bitkiler de eşleşirler ama başka çiçeklerin tozları ile eşleşirler. Anaç arılar da başka kovan erkekleri ile eşleşirler. Bunun sebebi şudur. Eşleşme ne demektir? Elimizde proje olmasın, ama atölyemiz olsun. Atölyeye parça versek imal edebilirler. Sağlam bir arabamız olsa, onun parçalarını versek, bezerini yapabilirler. Sonra o parçaları monte ettiğimiz zaman araba ortaya çıkar. Bir parçadan istediğimiz kadar üretebileceğimiz için artık bizim fabrikanın o arabayı üretmesi çok kolaydır. Ama elimizde sağlam parçalar yoksa, bir parça bile yoksa, kendimiz proje yapamadığımız için veya ustalarımız proje okumayı bilmedikleri için araba üretemezler. Şimdi elimizde sağlam arabamız olmasa arabalar üretmeyiz. Ama şöyle bir şey yapabiliriz. Elimizde iki sakat araba varsa; sağlam parçalarını birleştirip sağlam araba üretebiliriz. Ancak yeni ürettiğimiz arabanın sağlam olması için arabalarda aynı tip arızalar olmamalıdır. O halde parçaları arabadan üretilmiş arabalardan değil de; değişik arabaları, birleştirilmiş arabaları birleştirirsek, gittikçe sakat parçalar elenmiş olur. İşte canlılarda bundan dolayı başka başka hücrelerden üretme zorunluluğu vardır. Nitekim bugün yakın evliliklerin çocukları üzerinde görülen sakatlıklar herkes tarafından görülmekte ve bilinmektedir. Hattâ amca çocuklarında, teyze çocuklarında bile bu yakın evlilik kusuru görülmektedir. Bunun için yakın evlilik haram kılınmıştır.
  2. Yakın evliliğin başka bir zararı da topluluğun oluşmamasıdır. Uzak evlenme sayesindedir ki bir kabilede yaşayanlar hep birbirinin akrabasıdırlar. Böylece irsî yapı bakımından kabile halkı ortak bir nesil oluşturmaktadır. Farklı kabileler farklı yapılara sahip olmaktadırlar. Her kabile kendi içinde bir  birlik oluşturmaktadır. Bu biyolojik birlik oluşturmakla kalmaz, aileler ve aşiretler birbirine akraba hâline gelmekte, birbirine gidip gelmekte ve böylece sosyal dayanışma ortaya çıkmaktadır. Aşiretler arası kavgalar dostluklarla sona erdirilmektedir. Bu sebepledir ki dıştan evlenme önemli sosyalleşme aracıdır. Bugün büyük şehirlerde bu yapı zayıflamıştır. Halk birer yığın hâline gelmiştir. Bucak yapıları kalkmıştır. Oysa 3.000 ile 10.000 nüfuslu bucaklar oluşturulmalıdır. Bunlar Cuma namazlarını birlikte kılmalıdır. Hukuk düzenleri kendilerine ait olmalıdır. Bunlar ortak sosyal faaliyetleri sayesinde birbirleriyle tanışmalıdır. Bunlar arasında dıştan evlenmeleri bunları aynı zamanda biyolojik ve sosyolojik topluluk hâline getirir. Birçok sorunlar böyle çözülür. Demokrasi de ancak böyle kurulur. Bu kuralın şeriatını ve yönetimini beğenmeyenler başka bucağa hicret ederek istedikleri şeriata ve yönetime katılmış olurlar. Asrımız “tarım dönemi”nden “sanayi “dönemi”ne geçmekte olduğu için daha istikrarlı bir düzen kurulamamıştır. “Adil Düzen” bunu çözecektir. Başka bir çözüm de yoktur.
  3. Diğer taraftan eğer hukuk bakımından birbirlerinin evine gitmek ve baş başa kalmaları gerekli kimseler varsa, onlar arasında da evlenme haram kılınmıştır. Onlar arasında cinsi ilişki zina cezasını gerektirir. Böylece birbirine akraba olanlar birbiriyle evlenemeyen kimseler olmaktadır. Onlar kardeş gibi olma durumunda bırakılmıştır. Bunları da şöyle sayabiliriz: Eşlerin akrabaları. Eşlerin akrabaları eve gelip gideceğinden bunlar arasında evlilik olsaydı zinaya gidilirdi. Birbirlerine gidip gelmede çekingenlik olurdu. Süt akrabaları. Bunlarla arsında da böyle akrabalık tesis edilmiştir. Evlenmeleri yasaklanmıştır. Bir de köle ile efendi arasında da böyle akrabalık tesis edilmiştir. Kadın kendi kölesi ile evlenemez, çünkü mahremdir. Onunla beraber baş başa evinde kalacaktır. Bunlar doğal akrabalıklardır. Mahremdirler. Kur’an akdî akrabalığı kabul etmektedir. Çünkü akrabalık sadece birbirini akraba sayanlar arasında diğer insanları da ilgilendirmektedir. Bu sebepledir ki evlat edinme yoktur. Karısının çocukları onun da çocuklarıdır. Kocasının çocukları da onun çocuklarıdır. Süt annenin çocukları da çocuktur. Kölelikte de bu tür akrabalık vardır. Mirasın taksimine gelince, vasiyet yoluyla bunlara pay bırakılabilir. Hayatta iken de mal verilebilir.
  4. Psikolojik olarak, cinsel sevgi ile yakınlık sevgisi farklıdır. Evinizde bir tabakta güzel elma olsa, ona karşı ruhi bir his duyar, onu yemek istersiniz. Oysa saksıda bir gül olsa, onu korumak, onu devamlı öyle görmek istersiniz. Burada eşyaya duyulan duygu budur. Karı-koca duygusu yabancıları yaklaştırma duygusudur. Yakınlar zaten yakın olduğu için onlara karşı yaklaştırma duygusu yoktur. Eşler arasında cezbetme duygusu hakimdir. Yakınlar arasında ise kaybetmeme duygusu hakimdir. Bu iki duygu bir arada yaşamaz. Biri varolunca diğeri yok olur. Biri doğal olarak varsa diğeri oluşmaz. Zorla oluşturulmaya kalkışılırsa yenisi teessüs edemez, eskisi de kalmaz. Böylece tatsız bir hayat olur. Eşlerin gözleri dışarıda olur. Bu sebepledir ki suni akrabalık veya suni yabancılık meşru kılınmamıştır. Evlat edinme bu sebeple meşru sayılmamıştır.

وَبَنَاتُكُمْ (Va BaNATuKuM)  “Ve bintleriniz,”

Veled” kız olsun erkek olsun öz çocuğun adıdır. “Bint” ise kız ve kızların kızları, hattâ oğulların kızları da dahildir. Anneleriniz haram kılındığı gibi kızlarınız da haram kılınmıştır.

Aslında kıyas yoluyla “kızlarınız” denmesi gerekmeyebilirdi ama, babalarının anası ile anaların babaları da dahil olsun, kızların oğulları ile oğulların kızları da dahil olsun diye böylece bunu zikretmiş oluyor.

Evlilikte şu kuralı getirmiş oluyoruz. Kız erkek erkek kız olsaydı, haram ise onlar da birbirine haramdır. Bu kuralın teşrii için zikredilmiştir. Bunlar usul ve fürudur. Miras da yakını varken uzağa gitmez, ama nikâhta ne kadar uzak olursa olsun usul da füru’ da birbirine haram kılınmıştır.

وَأَخَوَاتُكُمْ (Va EPaVaTuKuM)  “Ve uhtlarınız,”

Usul sayılmış, füru’ da sayılmış, bundan sonra civar akrabalığa geçilmiştir. Bunlar da kardeşlerdir. Erkek kardeş kız kardeşe haramdır. Mahremdir. Burada karşı tarafı söylemeye gerek yoktur. Çünkü zaten ifade kendiliğinden erkek kız kardeşe haram olunca, zorunlu olarak kızkardeş de erkek kardeşe haram edilmiş olur.

Burada şu sorulabilir. Neden erkekleri muhatap almış da kadınları muhatap almamıştır?

Bunu şöyle izah edebiliriz.

Erkeklere yapılan hitap kadınlara da yapılmış olur; ama kadınlara yapılan hitap erkeklere yapılmamış olur. Bu sebeple ortak hitap Arapçada erkek sığası ile yapılmış olur.

İkincisi de, hukuk düzeni tesis etmek erkek cemaate farz kılınmıştır. Kadınlar katılabilirler ama katılma zorunlu değildir. Dolayısıyla hitap erkek sığası ile yapılmaktadır. Çoğul olarak da bunun için getirilmiştir.

Annelerin sana haramdır denmiştir. Kızların sana haramdır denmiştir. Kardeşlerin sana haramdır denmiştir. Bunun hikmeti ise; evlilik işi sosyal bir olaydır. Sığa içinde kadınlar da dahildir. Emir onlara da gitmektedir. Yani, böyle bir haram işlenmiş olsa, kadın da erkek kadar günah işlemiş olur, zina cezası ona da uygulanır. Yoksa eğer bu hitap sadece erkeğe ait olsaydı, o zaman onlar yani kadınlar günah işlememiş ve zina cezası onlara uygulanmamış olurdu.

Bu âyetler bize aynı zamanda şunu öğretmektedir.

Hitapta “Küm” dediğimiz zaman kadınlar da bu hitabın içindedirler. Bu yalnız erkeklere ait bir hitap değildir. Bu sebepledir ki “EhevatuKum” ifadesi ile yetinmiştir. “Va’l-Ihvanu Lehum” denmemiştir.

Kardeşler üç türlüdür. Anadan kardeşler, babadan kardeşler, hem anadan hem babadan kardeşler. Mahremlikte bunlar arasında bir fark yoktur. Zaten miras âyetinde de anadan kardeşleri kastederken anadan demeye gerek görülmemiştir. Çünkü “Uht” kelimesi ile her iki kardeşe de aynı derecede kardeş denmektedir. Bu açıkça gösterir ki akrabalıkta anadan veya babadan akraba olma arasında fark yoktur.

وَعَمَّاتُكُمْ (Va GamMAvTuKuM)  “Ve bibileriniz. Va baba kardeşleriniz.”

Arapçada “Amm” babanın erkek kardeşine, “Amme” de babanın kız kardeşine denmektedir.

Hâl” annenin erkek kardeşine, “Hâle” de annenin kız kardeşine denmektedir.

Türk toplumu aşiret toplumudur. Aşiret toplumlarında baba ile amca veya anne ile teyze arasında ayırım yapmazlar. Gençler onları hep aynı derecede yakın olarak görürler. Amca çocukları da birlikte yaşarlar. Dolayısıyla birbirleriyle evlenmezler. Bundan dolayı Türkçede bunların ayrı adları yoktur. Buna karşılık Türkçede başka dillerde olmayan “abla” ve “ağa” kelimeleri vardır. Büyük kardeşlere denmektedir.

Türkler bu kelimeleri başka uluslardan aldıkları için “hala” yanlışlıkla babanın kardeşine denmektedir. Doğuda ise babanın kızkardeşine “bibi” derler. Annenin kızkardeşine doğru olarak “hala” derler. Benim köyümde bu böyledir.

Babalarınızın kızkardeşleri de haram kılınmıştır. Önce babaların kız kardeşlerinden başlamıştır. Çünkü amca dayıyı da içerebilir ama dayı amcayı içermez.

وَخَالَاتُكُمْ (Va PAvLAvTuKuM)  “Ve halalarınız,”

Annenin kızkardeşleri de haram kılınmıştır.

Şöyle söylenebilirdi; halalarınız ve erkek kardeşin kızları, böylece karşılıklı getirebilirdi. Öyle yapmadı.

Önce bibi ve teyzeyi saymıştır. Sonra erkek ve kız kardeşin kızlarından bahsetmiştir. Böylece erkekle kadın arasında yani bibi ile teyze arasında akrabalıkta fark olmadığını ifade etmiştir.

Burada kıyas yoluyla dedenin kız kardeşi ile üvey anneannenin kız kardeşi ile de evlenmek haram kılınmıştır. Bunlar da mahremdirler.

Usul, füru’, usulün kardeşleri haramdır. Kardeşlerin füruu da haramdır denmiş olmaktadır.

وَبَنَاتُ الْأَخِ وَبَنَاتُ الْأُخْتِ (Va BeNAvTu elEaPı Va BaNAvTu eLEuPTı)  

“Ve kardeşinizin kızları ve kızkardeşinizin kızları da mahremdir.”

Benât” kelimesi “Bint”in cem’i yani çoğuludur. Yukarıda söylediğimiz gibi, kızın kızlarını da içine almaktadır. Kız kardeşinin oğullarının kızları da bunlara dahildir. Çünkü kızla erkeğin akrabalıkta fark etmediğini burada kızkardeşin kızları ifadesi ile de teyit etmektedir. Tamamen simetrik olarak erkek ve kadın ikisi de ifade edilmektedir. Erkek kardeşin kızları gibi oğullarının kızları da böylece dahil olmaktadır.

Kur’an bunları ayrı ayrı saymakla her birine ayrı bir konum vermektedir. Çünkü yasalarda kural şöyledir. Bir ad geldi mi o kavram yasal olur. Ona varlık izafe edilmiştir.

Kur’an için bu çok önemlidir. Eğer bir kelime geçmekte ise o asıldır. Mesela, Kur’an’da “domuz eti haramdır” denmektedir. Böylece “domuz” hayvanlar arasında örnek olmaktadır. “Kurt” da geçmektedir, ama ayı geçmektedir. “Esed” yani aslan geçmemektedir. Demek ki onlar bunlara kıyas edilecektir.

Akrabalar arasında erkek kardeşin kızları, kız kardeşin kızları demekle; erkek kardeş ile kız kardeşe ayrı örnek yaratık olarak aldığını ifade etmektedir.

Biz bu sebeple “Kur’an Lügati” yazmaya başladık. Önce “kökleri” sıraladık. Sonra da müştak ve harflere geçeceğiz. “Adil Düzen Uygarlığı”nı kurmak isteyenlerin önünde yığılmış görevler vardır. Kur’an’daki kelimeleri ayrı ayrı asıl kabul ederek bütün ilimleri ona göre kurmamız gerekmektedir.

Mesela, elektron ile pozitron “eh ile uht”durlar. Hidrojen ile oksijen “ezvac”dırlar. Toplulukta kişi atoma benzer. Aile ise moleküldür. Molekülde her atomun başka atom ile ilişkisi farklıdır. Ailede de fertlerin diğer fertlerle ilişkisi tamamen farklıdır.

Analoji ilmi geliştirilerek bütün terimler Kur’an Arapçası ile ifade edilmelidir.

Eğer “Adil Düzen”in erken gelmesini istiyorsanız, artık gece gündüz Kur’an’a göre bu ilimleri ifade etmek için çalışınız.

وَأُمَّهَاتُكُمْ اللَّاتِي أَرْضَعْنَكُمْ (Va EumMaHAvTuKuMu elLAVTı EaRWaGNaKUM)  

“Ve sizi irda eden umlarınız.”

Neseb akrabalığını bitirdikten sonra, süt akrabalığına gelmiştir. Süt akrabalığını sıhri akrabalıktan öne almıştır. Süt akrabalığı nedir? Onu açıklamaya çalışalım.

Bugün bildiğiniz gibi organ nakli yapılmaktadır. Çift ikiz kardeşlerin organları birbirine uymaktadır. Çift ikiz olmayanlar da uymaktadır. Ancak onlar kadar garantili değildir.

Bir beden oluştuğu zaman tamamen kendine ait aminoasitler üretir ve har tarafta onları bulundurur. O vücuda ait olmayan bir yabancı madde geldiği zaman o DNA faaliyete geçer ve vücuda haber verir, ‘yabancı var’ der. Canlı onu dışarı atar.  

Arılarda da böyle antikorlar vardır. Kovandaki her arının kokusu kovanın içine sinmiştir. Yabancı arı gelirse hemen kokusu ile tanınır, bütün arılar harekete geçerek onu yok ederler.

İşte organ naklindeki zorluk buradadır.

Tıpta süt kardeşliği en iyi bir şekilde kanıtlayan bir keşif olmuştur. Eğer çocuklar doğar doğmaz organ nakli olursa bunu kabul etmektedir. Yani yeni besin almamış, sadece anne sütü ile beslenmiş ise, henüz antikorlar teşekkül etmemiş veya az etmiş ise. Dolayısıyla bebeğin vücudu başka bebeğin organını dışlamaz. Ama biraz sonra başka annelerin sütünü almışsa veya dışarıdan gıda alarak beslenmişse onu dışlar.

Çok önemli bir tesbit de, doğan çocuklardan organ veren veya alan diğer bebek, ikisi büyüdüklerinde artık bunlar yine organlarını kabul etmektedirler.

Bu durum şunu gösterir.

Demek ki süt bedende değişiklik yapmaktadır. Süt annenin bedeni ile akraba olmaktadır. Hattâ küçükken yediği besinler de onun besini olmaktadır. Herkes kendi memleketinin yiyeceklerini özler ve sever. Çünkü kendi bedeni ona göre kodlanmaktadır. Kur’an bunu ifade ederek kendilerine haram ettiklerinden başkasını haram etmedik diyor. Hazreti Peygamber de keler (kertenkele) yiyen Selman-ı Farisi’ye “kavmimin yiyeceği değildir” demiştir.

Süt anne dediğimiz zaman sadece bir defa süt vermiş anne demek değildir. Kur’an’ın başka yerinde de ifade edildiği gibi, süt anaya verilen çocuk o annenin sütü ile büyür. Daha ilk günlerde süt anneye verilirse çocuk o annenin sütüne alışır, sonra anne sütü gibi yararlanır. Sonra, mesela bir yaşında iken başka kadının sütü ona haramdır. O halde süt anne dediğimiz zaman devamlı olarak süt veren anne demektir.

Kur’an bunlara anne demektedir.

İşte bu konuda ilmî araştırmalar yapılıp süt annenin çocuğa ne etkileri olduğu tesbit edilmelidir.

Serbest cinsi ilişkiyi meşru gören zinacı batı şimdi AİDS ile karşı karşıyadır. Ama buna rağmen hâlâ zinayı takdis etmektedir. Bunlar gark olacaklardır.

Yarın süt kardeşle veya süt anne ile evlenmenin de ne kadar kötü bir şey olduğu çok kesin delillerle ispatlanacak, ancak kâfirler âyetin küllisini görseler bile iman etmeyeceklerdir.

Ummehatukum”da herkesin kendi annesi olduğu gibi herkesin kendi süt annesi de olacaktır. İşte kirvelik müessesesi gibi boş akrabalık müessesesi yerine süt annelik ve kardeşlik gibi doğal müessese getirilmiştir. Bundan dolayıdır ki Kur’an’daki hükümler kıyamete kadar değişmeden sürecektir.

وَأَخَوَاتُكُمْ مِنْ الرَّضَاعَةِ (Va EaPaVAvTuKuM MıNa elRaWAGaTı)  

“Ve radaadan olan uhtlarınız da size haram edilmiştir.”

Anneden bahsedilmiş, sonra da anneden kardeşler denmiştir. Bunlarda hem sütten dolayı biyolojik yakınlık doğmakta, hem de bir arada büyüyen çocuklar kardeş kabul edilmektedir.

Yetim kalan çocuklar için bu çok önemlidir. Küçük çocuk süt annesine verilmektedir. Orada büyüyünce onların kardeşi hâline gelmektedir. Bilhassa herhangi bir sebeple başka kadın tarafından büyütülen çocuklar sonra gerçek annelerini öğrendikleri zaman şok olurlar. Süt anne ve babaları ile olan akrabalıkları sanki yalanmış gibi gelmektedir.

Oysa Kur’an süt anneden anne olarak bahsetmekte, süt kardeş olarak bahsetmektedir. Dolayısıyla akrabalıklar devam etmektedir. Yetim çocuklar da büyütüldüklerinin akrabası hâline gelmektedir.  

Burada kabul edilen şey budur. Süt annesi ve süt babası oluşmaktadır. Süt verirken evli bulunduğu koca da süt baba sayılmaktadır. Kur’an’da “süt kardeşler” denerek yetinilmiştir. Süt halalar, süt teyzeler, süt yeğenlerden bahsedilmemektedir. Kıyas yoluyla onlar da haramdır.

Mefhumu muhalefetle onlar haram olmayabilir. İşte mezhep farkı böylece ortaya çıkmaktadır. Hanefilerin usûlüne göre haramdır. Şafiilerin usûlüne göre helal sayılabilir. Şafiilerin görüşü bu değildir. Çünkü Hz. Peygamber neseble ne haramsa sütle de o haramdır diyor. Ebu Hanife Kur’an’a bu şekilde aykırı hadisi kabul etmez, Şafiiler kabul etmektedirler. Bizce de kıyas mefhumu muhalefetten öncedir. Dolayısıyla haramdır. İllet bir arada bulunmadır.

وَأُمَّهَاتُ نِسَائِكُمْ (Va UmMaHJaTu NiSAEıKuM)  

“Ve kadınlarınızın ümleri de haram kılınmıştır.”

İllet tamamen birlikte olmadır. Ayrıca akrabalıklarda çatışma oluşur. Çünkü yeğen kardeş olur.

Sütte anneleriniz ve kardeşleriniz diye bahsettiği halde, burada haram olanın değil de eşinin kardeşi olarak zikredilmiştir. Eşin bütün akrabaları neseb akrabaları gibi sıhri akrabalardır. Damat kayınvalidesi ile evlenemediği gibi, gelin de kayınpederi ile evlenemez. Bunu ileride “ebnalarınızın halaları” ifadesi ile anlatmaktadır. Kayınvalideyle evlenmek veya gelinlerle evlenmek mutlak haramlığı ifade etmektedir. Yani, boşansalar veya ölümle dul kalsalar da yine evlenemezler. Bir defa evlenmiş olsalar haram kalmaya yeterlidir.

İhtilaf şurada vardır. Zina yapsalar da haramlık doğar mı? Hattâ sevişme de bu haramlığı getirir görüşünde olanlar vardır.

وَرَبَائِبُكُمْ (Va RaBAEıBuKUM)  “Ve rabaibinizi. Ve terbiye edenlerinizi.”

Rab” terbiye etme demektir, yetiştirme demektir. Üvey kızlarınız demektir. Eşlerin kızları demektir.

Çocukları büyütme annenin hakkıdır ve anneye aittir. Başka koca ile evlense bile anne çocuğunu yanında bulundurma durumundadır. Gerçi bazı mezheplere göre hıdane hakkını evlenmeyle kaybeder diyenler varsa da, buradaki “Rabib” kelimesi bunu ortadan kaldırır. Sizin yetiştirdiğiniz denmektedir. Üvey kızlar üvey babalara haram olduğu gibi üvey oğullar da üvey analarına haramdır.

وَرَبَائِبُكُمْ اللَّاتِي فِي حُجُورِكُمْ (Va RaBAEıBuKUM elLaTIy FıY XuCUvRıKuM)  

“Ve hücrelerinizde olan rebaibleriniz.”

Burada aynı odalarda yaşadığınızı üvey kızlarınız denmektedir.

Bu kayıt illeti göstermektedir. Yani, neden haram kılınıyor? Çünkü birlikte yaşama hukuku içindedirler. Hukuken birlikte yaşayacaklardır. Yoksa fiilen veya akdî birlik hürmeti doğurmaz. Akitlerle helal haram hâle getirilemez, haram da helal hâle getirilemez. Fiilen hücrede olma şartı yoktur. Seferde de oruç bozmak için meşakkatte olma şartı yoktur. Başka zaman meşakkatte olsa da yine oruç bozulamaz.

Buralarda ismen illetler, manen illetler hâline getirilmiştir. Tesbiti mümkün olmayan hususlar şer’î hükme bağlanmıştır.

مِنْ نِسَائِكُمْ اللَّاتِي دَخَلْتُمْ بِهِنَّ (MiN NıSAEıKuM elLAvTıY DaPaLTuM BiHinNa)

“Duhul ettiğiniz nisalardan olan hücrelerinizeki rabibler de haram kılınmıştır.”

Nisaiküm” demek, duhul ettiğiniz eşleriniz demektir. Nişanlılar duhul edilmiş sayılmazlar. Dolayısıyla onlarla evlenmek meşru kılınmıştır. Yani, üvey anneler için duhul şartı getirilmemiştir. Çünkü onlar üvey annedir. Zaten duhul vardır. Üvey kızlar için ise duhul şartı getirilmiştir. Aynı şekilde kızlar da üvey babaları ile evlenemezler. Ama üvey kızlarından annelerine duhul varsa evlenemezler.

فَإِنْ لَمْ تَكُونُوا دَخَلْتُمْ بِهِنَّ (FaEıN LaM DaPaLTuM BıHınNa)  “Duhul etmemişseniz.”

Yukarıda duhul etmemişseniz eşlerinizin kızları size helal edilmiştir. Eğer mefhumu muhalefet geçerli olsaydı bu âyetin getirilmemesi gerekirdi. Demek ki mefhumu muhalefetle hüküm caiz değildir.

Buna karşı şu söylenebilir. “Fa” harfi getirilmiştir. “Fa” harfi tafsil harfidir. Mefhumu muhalefetin meşruluğunu ispat için getirilmiş olabilir.

Biz şunu söylüyoruz. Üvey Anne için de aynı şart koşulmamıştır. Oysa üvey kız için koşulmuştur. Hangisi asıldır, hangisi istisnadır. Kıza ait hükmün asıl olduğunu göstermek asıldır. Yani haramlığa ait hükümler başka delil yoksa duhul şartı vardır demektir.

Bir örnek verelim. Bir kimsenin baldızıyla evlenmesi meşru değildir. Nişanlının kızkardeşi ile nikâh yapabilir mi? Bu kuralı çalıştırdığımızda yapabilir. Hangisi duhul ederse diğeri fasit olmuş olur demektir.

Bu anlatım da hikmete uygundur. Halvet olmayan kardeşle halvet zorunluluğu olmayacağı için bunun mahremiyeti doğurmaması gerekir.

Hukuk duyguların üzerinde oturmaz. Hukukta kutsiyet yoktur. Her şey şeriata ve akla göre tanzim edilmiştir. Gerekli olanlar haram kılınmış, gereksiz olan tamamen serbest bırakılmıştır.

فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ (FaLAv CuNAXa GaLaYKuM)  “Sizin için bir cunah yoktur.”

Üvey anne için duhul şartı getirilmediği halde, üvey kız için duhul şartı getirilmiştir. Yaşlı kadınların evlenme ihtiyaçları yerine kendilerine bakacak akrabaya ihtiyaçları vardır. Dolayısıyla damatları olunca yakınları olmaktadır. Oysa genç kadının evlenmeye ihtiyacı vardır. Dolayısıyla genç kadının kocasız kalmamasını sağlamak için böyle istisnai hüküm getirmektedir.

Evlenmede bütün gaye çocuk yetiştirmedir. Yaşlı kadının evlenmesi bu ana hedefi taşımamaktadır.

Allah’ın helal ettiğini helal, haram ettiğini haram kabul etmek, O’nun koyduğu sınırlar içinde yürümek, her türlü nizaları ortadan kaldırır. Aklen veya hissen daha iyi olan bizim için daha iyi olabilir, ama başkaları için olmayabilir. Şartlar zorunlu kılabilir. O zaman kavgalar başlar.

Mesut hayat, herkesin şeriata teslim olması ile başlar.

وَحَلَائِلُ أَبْنَائِكُمْ (Ve XaLAiLu EBNAEıKuM)  “Ve oğullarınızın halâili de”

Karılarınızın kızları, öbür taraftan oğullarınızın helalleri denmektedir. Burada da “Halail” denmiş, “Ezvac” denmemiştir. Dolayısıyla nasıl damat duhul etmemişse de kayın validesine haram olmakta ise; aynı şekilde oğlu ile nişanlı olan kız da kayınpederine helal değildir. Helal olması yeterlidir.

Nikahlanmak demek, helali olmak demektir. Yalnız nikahlanmak değil, cariye de böyledir. Onunla cinsi ilişki meşru olan hiçbir kadınla evlenmek caiz değildir.

Buradaki “Ebnâ” içinde oğulların oğulları girdiği gibi, kıyasla kızların oğulları da girmektedir.

Burada bir soru akla gelir. Erkeğin nişanlısının kızı ile evlenmek caiz midir? Tabii ki nişanlısından ayrılmış olması gerekir. Kadın da nişanlısının oğlu ile evlenebilir mi? “Ma nekaha abaukum” âyetinde nikâhladığı tabiri kullanıldığı için haram hâle gelmektedir. Ama arkasından “Min’e-Nisa” dendiği için kayıt altına almıştır. O zaman duhul yoksa oğlu evlenebilir manâsı çıkar. Kıyas da bunu gerektirdiği için, kadın nişanlı kocasının oğlu ile ayrıldıktan sonra evlenebilir demektir.

الَّذِينَ مِنْ أَصْلَابِكُمْ (elLaÜIyNa MıN EaWLABıKuM)  “Sülbünüzden olan”

Sülbünüzden olan evladınıza” demek olur.

Burada öz evlat olması gerektiğine işaret etmiştir. Evlat edinilen kimseler arasında böyle bir akrabalık ve mahremlik doğmadığı gibi, üvey evlat veya süt evlat ve kölelikten gelen akrabalıklar böyle haramlığı ortaya çıkarmaz. Yani, kişi süt evladının boşanmış ve dul kalmış eşiyle evlenebilir. Kadın da süt kızının boşanmış veya dul kalmış oğlu ile evlenebilir.

Toplayıcılık dönemlerinde insanlar yakınları ile evleniyordu. Çünkü küçük aile tipi vardır. Avcılık döneminde kadınlar ava gidemediler. Eşlerini ava gönderince kendileri kayınpederleri ile birlikte kalma durumunda kaldılar. Büyük aile tipi doğdu. O zamanki şeriat yakın evliliği hattâ amca çocukları ile bile evlilik yasaklanmıştır. Dolayısıyla avcılıkla geçinen topluluklarda veya ona yakın birlikte yaşanma zorunda olan topluluklarda uzak akrabalarla dahi evlenme haramdır.

Kur’an sanayi toplumunu hedeflemiştir. Dolayısıyla haramları asgariye indirmiştir. Zorluk olmasın diye sınırları en aza indirmiştir. Bu sadece evlenme meşruiyeti nedeniyledir. Yoksa kimse buna zorlanamaz.

Acaba bir bucak amca kızları ile evlenmeyi yasaklayabilir mi? Yasaklayabilir. O bucakta oturanlar o evliliği yapmamak durumundadırlar. Ancak böyle bir evlilik yaptıkları takdirde zina cezası verilemez. Sadece ilçelerinden sürülebilirler.

وَأَنْ تَجْمَعُوا بَيْنَ الْأُخْتَيْنِ (Va EaN TaCMaGUv BaYNa elEuHTaYaYNı)  

“Ve iki uht arasını cem etmek de size haram kılınmıştır.”

Şimdiye kadar süresiz haram olanlar sayılmıştır. Bir defa haram olduktan sonra şartlar değişse de artık haram devam eder. Boşansa da insan kayınvalideleri ile evlenemez. Gelinleri ile de evlenemez. Onlar artık birbirlerinin akrabaları olmuşlardır.

Şimdi ise erkeğin akraba olan iki kadını birlikte alması haram kılınmıştır.

Bunun için iki kız kardeşi cem etmek de haram kılınmıştır.

Burada fazla açıklamalar yapmamıştır. İki kızkardeşin cemi caiz değildir. Ama teyze ile yeğenin cemi caiz midir? Kıyas yoluyla caiz olmaması gerekir. Mefhumu muhalefetle caiz olması gerekir.

Kur’an yukarıda haramları sayarken kardeşle teyzeyi aynı grupta toplayarak saydı. Dolayısıyla burada fark itirazı yapılamaz. Çünkü Kitap onlar arasında fark vazetmedi. O halde kadının neseben akrabası ile evlenilemeyeceğini kesin kıyasla sabit olarak görebiliriz.

Uht” demesi, yukarıda zaten teyzelere de bintlere de “Uht” demiştir. Yani, “Uht” kelimesi onları da içine almaktadır.

Süt kardeşlerle de evlenmek caiz midir? Onlarla da caiz değildir. Çünkü onlar için de “Ehevatukum Mine’r-Redaa” denmiş, orada onları da kardeş olarak zikretmiştir. İki süt kardeşi birleştiremeyeceğine göre hüküm onlara da şamildir. Hattâ kıyasla değil nassla şamildir. Çünkü burada “Uht” mutlak olarak kullanılmıştır.

Bütün bunlar göz önüne alınarak şöyle kural getirmişlerdir. Bunlardan biri bir erkek olsaydı birbirleri ile evlenemeyecekler ise onların cemi caiz değildir. Burada tahfif şurada yapılmış, birinden ayrıldıktan sonra evlenebilme tahfifi yapılmıştır. Ondan başka tahfif yapılmamıştır. İkinci, üçüncü evlilik asıl olmadığı için orada kolaylık aranmamıştır. Demek ki haramlık hususunda çok net ve açıklık sözkonusudur.

إِلَّا مَا قَدْ سَلَفَ (EilLAv MAv QaD SaLaFa)  “Selef edenler bunun dışındadırlar.”

Şimdi haram kılınanları yukarıdan aşağıya doğru sıralayalım:

  1. Usul. Bunlar birinci derecede yakındırlar. Sıhri akrabalıkta duhul olsun olmasın birinci derecede yakındırlar.
  2. Füru’. Bunlar da usul ile aynı derecededirler. Ancak duhul yoksa bunların boşanmış eşleri ile daimi haramlık doğmaz. Demek füru’ ile akrabalık usul ile akrabalıktan sonra gelir.
  3. Kardeşler, usulün kardeşleri ve kardeşlerin füruu. Bunlar Kur’an’da eşitlik içinde sayıldığı, farklı herhangi bir hüküm getirilmediği için haramlıkta eşit uzaklıktadırlar.
  4. Süt anneler ve süt kardeşler. Süt anneleri ayrı saymıştır. Süt kardeşleri ayrı saymıştır. Dolayısıyla fark yapmıştır, ama farklı hüküm getirilmemiştir.
  5. Eşlerin usulü.
  6. Eşlerin füru.
  1. Eşlerin mahremlerinin cemi.

Şimdi soru şudur. Bu “İllâ Mâ Kad Selef/ Selef edenler bunun dışındadır” istisnası nereden sonra geçerli olacaktır. Eğer hepsi için geçerli sayacak olursak, insan bilmeden kızıyla evlenmiş olsa bile, hattâ bilerek evlenmiş olsa bile haram işlemiş olur, ama evlilik meşru olur. Zina cezası verilmez. Aralarında tefrik yapılmaz. Bunu böyle kabul ettiğimizde fuhuş içine girmemiş olur.

Bunu meşru saymamız mümkün değildir. Çünkü sıhri akrabalık bile müebbet haramlığı getiriyor. Müebbet haramlık demek, şartlarla helal kılınmayacaktır demektir. Tesbit nasla olduğuna göre istisnayı oraya kadar götürmemiz meşru olmaz.

Biz bunu nereye kadar götürebiliriz? Duhul şartına kadar götürürüz. Yani, usul ve füru’, kardeşler ve yeğenler, süt yakınları ile evlilik gerçekleşmiş olsa bile feshedilir. Bilerek nikâhlanıp cinsi ilişkilerde bulunsalar bile zina cezasını veririz. Bu istisnayı oraya kadar götüremeyiz. Duhul şartı koşulan evliliklerde, iaw işw surm ne olacaktır?

Eğer bir kimse karının kızı ile de nikah yapsa ve evlense ne yapacağız? Önce bu zinadır, cezası verilecektir. Anası haram hâle gelecektir. Çünkü kaynana olmuştur. Kızı ile nikâh devam edecektir. Eğer “İllâ” istisnasını buraya kadar götürürsek. Yok eğer bu istisnayı buraya kadar götürmezsek her ikisiyle akraba olduğu için mahremiyet doğmuştur, artık evlilikleri sona erer.

İşte mezheplerin oluşmasına bunun için gerek vardır. Değişik bucaklarda değişik hükümler uygulanacak. “İllâ”nın değişik yerlere kadar götürülmesi denenecek. Hangisinde başarılı sosyal yapı oluşursa o hüküm üzerinde icma olacaktır.

Biz zorlama yapmadan istisnayı sadece vemetem üzerinde kabul ediyoruz. Ancak bu bizim için nass mertebesine yükselmiş içtihat değil, zâhir mertebesinde olan içtihattır. Yani, şimdilik bununla amel edeceğiz ama, belki bu hatalı olabilir. Araştırmamıza devam edeceğiz.

O halde eğer bilmeden iki yakınlı cem olmuşsa, bunlar arasında birisiyle müebbet haramlık da yoksa artık bu evlilik sürdürülür. Müebbet varsa o zaman ondan ayrılınır. Diğeri ile nikâh sabit kalır. Bilerek böyle bir evlilik gerçekleşmişse zina cezası uygulanır ama nikâh sahih sayılır ve artık evlilik devam eder. İki kız kardeşle yapılan nikâh haram ama nikâh sahihtir. Bu gasp edilmiş bir toprakta namaz kılma hükmünün benzeridir.

إِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا(23) (EınNa EalLAHa KAvNa ĞaFUvRan RaXIyMan)  

“Allah gafur ve rahim bulunmaktadır.”

Haram âyetlerden sonra mağfiret ve merhamet ile ilgili ayet ile kapatılmaktadır. Nekire olarak kullanılmıştır. Topluluk hukukunda gafur ve rahim olunması gerekmektedir.

Genel olarak, ceza hukukunda kesin ispat külfeti getirilmiştir. Kesin olarak sabit olmayanları cezalandırmama bir mağfirettir, bir merhamettir. Zina duhulle tamamlanır ve ceza o zaman verilir. Sevişme ise zina suçu ile cezalandırılmaz. Belki nefye (sürülmeye) sebep olur. Bu da mağfiret ve merhamet gereğidir. Haram evliliklerin de sahih sayılması mağfiret ve merhamet gereğidir.

Bunun dışında hakemler kararlarını verirken katı kuralların uygulanması yerine adil olana karar vermeleri gerekir. Özel hallerde kurallar adil olmayabilir. O zaman o kuralları adil olan yeni kurallarla tahsis veya takyid edeceklerdir demektir. Bu sebepledir ki İslâmiyet’te kanun sistemi yoktur. Bütün deliller hakimler için bir danışma mahiyetindedir. Hakimler kanunlara uymadılar diye sorumlu olmazlar. Hakimler içtihatlarından sorumlu olmazlar, kasıtlarından sorumlu olurlar. Kararları kesindir. Temyizi caiz değildir. Onun için atanmış hakimin yargılama görevi vardır. Ama ispat soruşturmacılar tarafından yapılacak, kararlar da hakemler tarafından verilecektir. Kendisi resen ne soruşturma yapabilir, ne de karar verebilir. Kararları kabul edip etmeme yetkisi üzerinde değişik durumlar vardır. Adil olan şahidin ve hakemlerin kararlarını kabul etmek durumundadır. Mecruh olanları kabul edemez. Meçhul olanları kabul edip etmeme yetkisine sahiptir. Ama kendisi ancak yeni şahit yeni hakem ister, kendisi karar veremez. Şahitlerin şehadetini değerlendirecek olan tarafların seçeceği hakemlerle, onların seçeceği baş hakem tarafından karara bağlanacaktır. Kadı sadece davaları yürütür, kararları infaz eder. Hakemler ise en üst karar merciidirler. Adaletin gereği olarak konmuş olan kurallara istisna getirebilirler. Buradaki “İllâ” ile bu teşri edilmiştir. İllet olarak da mağfiret ve merhamet getirilmiştir.

Bugün yapılan hata şudur. Karar hakemlerce verilmiyor, soruşturma şahitlerce yapılmıyor. Hakimin verdiği karar da kesin olmuyor. Yargıtay başkanı devlet içinde devlet oluyor.

Bunun sonucunda yargı etkin, saygın, yansız ve bağımsız olmuyor.

 

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

وَالْمُحْصَنَاتُ مِنْ النِّسَاءِ إِلَّا مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ كِتَابَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَأُحِلَّ لَكُمْ مَا وَرَاءَ ذَلِكُمْ أَنْ تَبْتَغُوا بِأَمْوَالِكُمْ مُحْصِنِينَ غَيْرَ مُسَافِحِينَ فَمَا اسْتَمْتَعْتُمْ بِهِ مِنْهُنَّ فَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ فَرِيضَةً

وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا تَرَاضَيْتُمْ بِهِ مِنْ بَعْدِ الْفَرِيضَةِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا(24)

وَالْمُحْصَنَاتُ (Va elMuÖaNATu) “Ve muhsanât”

Buradaki “Va” “Hurrimet” fiiline atfetmektedir, yani haram kılınmıştır.

Bununla beraber “Cem”e de atfedilmiş olabilir. Yani bir erkek iki kızkardeşi cem edemediği gibi bir kadın da herhangi iki erkeği cem edemez. Çünkü onun rahmi ondan doğması muhtemel olan çocuk adına korunmuştur. Bir yumurtayı ayrı iki erkek dölleyemez. Bu hususta ilkel canlılarda bile tedbir alınmıştır. Çiçekler kendi çiçeklerindeki erkeklerle döllenmezler. Arılar kendi kovanındaki erkek arılarla eşleşmezler. Canlılar birbirine benzerler. Ancak her canlının DNA’sı ayrıdır. Bugün DNA testleri ile her canlı birbirinden ayrılabilmektedir. Babası veya anası veya kardeşi tanınabilmektedir.

Yumurta başka erkek ile döllenecektir. Çocuğun genleri artık anneye de tesir etmektedir. Bu sebepledir ki kadın zamanla kocasına benzer hâle gelir. Çünkü o çocuğun faal olan genleri kadının bedeninde faaliyet göstermeye başlar. Baba anneye yalnız sperm vermez, aynı zamanda o sperm ile uygunluğun sağlanması için hormonlarını da akıtır. Hattâ milyonlarca erkek hücreden yalnız biri annenin yumurtasını döller. Geri kalan milyonlarca sperm rahimde sindirilerek kadının tüm vücuduna dağılırlar. Oradaki asitler tüm vücutça tanınır ve hücreler haberdar edilir, buna göre hazırlıklı olun denir. Eğer değişik erkeklerin hormon ve menileri rahimde sindirilirse hücreler hangi genlere göre hazırlık yapacaklarını bilemezler. Böylece burada çocuk ile anne arasında âhenkli bir yaşama tarzı gelişemez. Hattâ bu zıt hormon ve sperm asitleri birbirini etkileyerek vücutta bulunan kromozomları bozarlar ve yeni tür virüsler faaliyete geçer.

Muhsenât”ın manâsı budur. O halde kadın hamile ise veya hamile olma ihtimali varsa, her ne olursa olsun erkekten korunmalıdır. Bunun içindir ki boşanmada “iddet” konmuştur. İddet için şunlar söylenmiştir:

  1. Kadın son cinsi ilişkide bulunduğu tarihten itibaren üç defa hayızdan temizlenmelidir. Şafii’ye göre üç defa kirlenme yeterlidir. Ebu Hanife’ye göre yeterli değildir.

                                       Ebu Hanife’ye Göre                Şafii’ye Göre

Temizken boşanmıştır       : Kirlenecek Temizlenecek Kirlenecek Temizlenecek

 Kirlenecek Temizlenecek   Kirlenecek Temizlenecek

 Kirlenecek Temizlenecek   Kirlenecek (Gerekmez)

Hayızlıyken boşanmıştır    : Temizlenecek Kirlenecek Temizlenecek Kirlenecek

 Temizlenecek Kirlenecek   Temizlenecek Kirlenecek

 Temizlenecek Kirlenecek   Temizlenecek (Gerekmez)

  1. Aybaşından kesilmişse bir üç ay (89) gün beklerler.
  2. Kadın hamiledir.Üç ay içinde doğurdu. Üç ayı dolduracak. Hamiledir. Üç ay sonra doğurdu. Doğurduğu tarihten itibaren evlenebilir.
  3. Koca öldü. Dört ay on gün (128 gün, ikili sistem) beklerler. Psikolojik ve sosyolojik ara gerekir.

Sonuç olarak rahmi korunmuş kadın demektir.

Bu kadın kız olabilir. Bu kadın evli olabilir. Bu kadın başkasının cariyesi olabilir.

Kadının “muhsen” olması için nikâhlı olması gerekir mi?

Bunun cevabı bundan sonraki kelimede verilmiş olacaktır.

مِنْ النِّسَاءِ (MıN enNıSAEı)  “Nisâdan muhsanât olanlarla evlenmeyiniz.”

Buradan “Nisânızdan” denmemiş, “Nisâdan” denmiştir. Dolayısıyla din ve ülke gözetilmeden başkasının eşleri ile evlenmek haram edilmiştir. İddet talak vuku bulduktan sonra geçmelidir.

Uzakta bulunan bir kimse boşama yapsa da boşama tarihinden itibaren iddet başlayacaktır. Çünkü iddet sadece çocuğun olup olmadığının belirtilmesi için değildir. Boşayan üç ay içinde vazgeçebilir. Yeniden nikâh yapması gerekmez, yeniden mihir vermesi gerekmez. Üç ay sonra ayrılık tamamlanmış olur.

İşte bu pişmanlık dönemi cinsi ilişkiden sonra değildir. Boşanma vuku bulduktan sonra başlamış olur. Kadın boşanmak isterse yine iddet mutlaka beklenecektir. Kadının rücu etme hakkı vardır.

Nisâ” kelimesi daha çok evliler için kullanılır. Mefhumu muhalefetle evli olmayan kızlara elbette talip olunacaktır. Onlar da muhsendir, ama kadın değildir.

Kadının iffetine erkekler sahip çıkmalıdır. Erkekler kadınları korumalıdırlar. Bu sebepledir ki kadınlara iki erkekle evlenmeyin denmiyor da; erkeklere evli kadınla bir daha evlenmeyin deniyor.

Şimdi bazı sorular sorabiliriz.

-Nişanlı birisi kadın mıdır, yoksa kız mıdır?

Nişanlı olan kimse bir başkası ile nişanlansa, hattâ evlense caiz midir?

-Önce haramdır. Ancak zina cezası uygulanmaz ve nikâh sahihtir. Ama kişi günah işlemiş olur.

Bu âyetlerin özelliği haram ve helalden bahsetmesidir. Zina cezası başka âyetlerde geçerlidir. Hangi nikâh olursa olsun, kiminle yapılmış olursa olsun, kim olursa olsun, bir erkekle nikâh olmuş olan yani sahip olunan kimse muhsendir. Onunla evlenilmesi, sözleşme yapılması haramdır.

Meşruluğu bir örnekle ifade edelim. Kırmızı ışıkta geçmek yasaktır. Ama geçen kimseyi polis geri çeviremez. Sadece kırmızıda geçme cezasını yazabilir. Eğer geçmesi meşru olmasaydı, polisin onu geri çevirme yetkisinin olması gerekirdi.  

إِلَّا مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ (EilLAv MAv MaLaKaT EaYMaNuKuM)  

“Yeminlerinizin mülkü böyle değildir. Yeminlerinizin mülkü helaldir.”

Yemin” sağ eldir. Bunun mülkü ne demektir? Kur’an’da, “sağ elinizin mülkü helaldir” ifadesi geçmektedir. Kadınlar kocasız bırakılmaz. Bunun için tüm tedbirler alınmıştır. Çok evlilik getirilmiştir.

Satan kimsenin cariyesi olabilmektedir. Olmazsa onun evlenmesine izin verilmektedir. Ancak erkekler için böyle mutlaka evlenebilme imkânı getirilmemiştir. Bunun için istimna imkânı sağlanmıştır. Erkek kendi kendisini tatmin edebilmektedir. Bu âyet bunun da helal olduğunu ifade etmiş olmaktadır. O zaman sağ elin mülkü gerçek anlamda kullanılmış olmaktadır.

Kur’an’da ayrıca köleler için sağ elin mülkü tâbiri kullanılmaktadır. Buradaki âyette bunlar için cariye olarak alınması hususu için boşanma şartı aranmamaktadır. Esir düşen kimse ile boşanma vuku bulmadan da evlenilebilir demektir. Bunun ifade ettiği başka manâ ise esir düşen eşler cariye yapılmazlarsa evlilikleri devam eder demektir. İstisnanın asıl manâsı budur. Karı-koca esir olmuşlarsa, bunların evlilikleri ve akrabalıkları devam eder demektir. Sadece eğer sahipleri isterlerse onlarla evlenebilirler demektir.

Burada sorulacak bir soru vardır.

-İddet beklenmesi gerekir mi?

-Âyetin zahiri delâleti gerekmemesi doğrultusundadır. Böylece eski kocasından olan çocuğu da kendi çocuğu olur. Kadın da ümmi veled olur. Yani böyle hamile kadını cariye olarak alabilir. Doğacak çocuğu da kendi çocuğu olarak tescil ettirebilir. Çocuk soy ile olmasa da hukuken yeni sahibi olan kimsenin olur.

Bu hüküm esirleri fazla mağdur etmemek içindir. Yoksa böyle kadınları kim kendisine alır?

Bununla beraber esir edilen bir kadın erkeğe verildiği zaman, sahip olan erkek bir tarafını tercih etmek durumundadır. Ya onu kendisine cariye yapar ve onunla cinsi ilişkide bulunur, ya da kendisine akraba yapar ve artık onunla evlenemez. Cinsi ilişki de kuramaz. Azad ederse onu akrabası olarak azad etmiş olur. Azat ettiği ile evlenmesi haramdır, ama eğer böyle biriyle nikâh yapılırsa geçerli olur.

İstisna ile getirilen ifadelere kıyas caiz olmadığı için “MâMeleke”ye herhangi başka birisi kıyas yapılamaz. Mesela, muta nikahlılar kıyas yapılamaz.

كِتَابَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ (KiTABa elLAHı GaLaYKuM)  

“Size Allah’ın kitabı olarak mâlik olduğunuz müstesnadır.”

Bu hâldir. Acaba neyin hâli olarak böyledir? Tâ başa kadar götürülerek bunlar size haram kılınmıştır. Allah’ın kitabı olarak haram kılınmıştır.

Bu haramlar “Ey iman edenler” içinde anlatılmıştır. Bu hususta değişik mezhepler değişik haramlar getirebilirler. Süt kardeşi yasaklamazlar da evlatlığı yasaklayabilirler. Bizim onların bu husustaki haramlarına karışmamıza yetkimiz yoktur.

Oysa fuhuş ile ilgili hükümler “Ey Nâs” hitabının altında verilmiştir.

O halde zina cezası geneldir. Zinayı meşru yapan topluluklarla savaşma hakkımız vardır. Çünkü zina bulaşıcı hastalık gibidir. Eğer serbest bırakacak olursak bizim erkeklerimiz oralara gider. Evlenmezler. Bu sefer bizim kızlarımız da zina yapmak zorunda kalırlar. Bu da aile müessesesini çökertir.

Yahudiler insanlığa işte bu oyunu oynamaktadırlar. Zinayı meşrulaştırarak insanları aşağı ırk hâline getirmekte, sonra kendileri seçkin ırk olarak dünyayı yönetmek istemektedirler. İmam nikâhını bunun için yasaklamakta; zina yasağını bunun için kaldırmakta; çok evliliği bunun için suç saymaktadırlar. Hattâ eşcinselliğe de teşvik koymaktadırlar.

İmam nikâhı yapmayı yasaklamak insan haklarına aykırı değildir de, eşcinselliği yasaklamak insan haklarına aykırıdır, öyle mi?!.

İnsanlar gelecekte İsrail oğullarını takdir edeceklerdir; ne güçlü adamlarmış diye!..

Yahudiler de diğer din mensuplarına güleceklerdir; ne aptal adamlarmış diye!..

Bu nesiller lânetle anılacaklardır... Torunlar dedelerinden utanacaklardır...

Yahut bu hâl sağ elin mülkü için söylenmiştir. Yani, köleliği Allah teşri etmiştir. Kimse bunu ortadan kaldıramaz. Bunu kaldırmanın tek yolu vardır, savaşları ve terörü ortadan kaldırmak.

Bunun kalkmayacağını Kur’an haber veriyor. Bugün de kimse bu doğrultuda adım atmıyor. Her devletin ordusu vardır ve devlet terörle savaşmaktadır.

Gerçi sermaye bu oyunu da oynamaktadır. Her ülkede paralı asker olacaktır. O askerleri sermaye kendisi finanse edecektir. Tek para sistemi ile bunu sağlayacaktır. Tabii o zaman köleliğe gerek kalmayacaktır.

Batı’da köleliğin kaldırıldığını sanmayın. Önce iki çeşit köle anlayışı vardır.

Bu kölelik konusunu çok iyi bilmemiz gerekmektedir.

  1. Roma’da kölelik çeşitli nedenlerle oluşturulabiliyordu. Alacaklı borcunu alamadığı zaman borçluyu köle yapabiliyordu. Oysa İslâmiyet’te sadece savaş esiri köle yapılabilir. Biz Adil Düzen Anayasasında recm cezası yerine köleleştirme müessesesi getiriyoruz. Bu husus istenirse kabul edilmeyebilir. Kimse savaş dışı köle yapılamaz.
  2. Roma’da kölenin kişiliği yoktur. Köleyi öldürmek, kısas şöyle dursun, cezayı bile gerektirmez. Köle sahibinin devesi gibidir. İster bağışlar, ister istediği cezayı verir. Kölenin mahkemeye başvurup dava açma hakkı yoktur, kimse de onun aleyhine dava açamaz. Çünkü insan değil, eşyadır. Oysa İslâmiyet’te köle insandır. Her zaman hakemlere giderek herkese karşı dava açar; sahibine karşı da dava açabilir. Evlenme, kiralama, satın alma gibi bütün kişilik haklarına sahiptir. Köle mülk de edinebilir. Ama öldüğü zaman mülkü akrabalarına değil sahibine kalır.
  3. Roma’da köleye herhangi bir hak tanınmamıştır. Sahibi dövebilir, aç bırakabilir. Hasta olursa tedavi etmeyebilir. Oysa İslâm hukukunda köle yaşamada aile ferdi gibidir. Kendisi ne giyiyor ve ne yiyorsa, onları kölesine de kölenin çocuklarına da giydirmeli ve yedirmelidir. Yani kölenin tüm yaşama hakkı sahibinin seviyesinde tutulmuştur. Bu ne sağlıyor? Köleye sahip olanlar halktan daha müreffeh yaşıyorlar demektir. Bu haklar yargı tarafından teminat altına alınmıştır.
  4. Roma’da kölenin herhangi bir statüsü ve hukuku yoktur.

Oysa İslâmiyet’te köleler dört sınıftadırlar:

1- Akraba köleler. Bunlar esir alındıkları gün eve alınırlar. Cariye veya akraba olur ve bu akrabalık azad edilinceye kadar sürer. Satmaları hâlinde sıhri akrabalıklar gibidir.

2- Mezun köleler. Bunlar efendileri ile aynı evde yaşamazlar. Akraba da sayılmayabilirler. Bunlar hür insanlar gibi bağımsız çalışır ve yaşarlar, sadece efendilerine aylık veya senelik ücret öderler. Bu statü ilk esir alındığı zaman veya satın alındığı zaman kabul edilebildiği gibi sonra da verilir. Akrabalık devam eder. Mezun olandan izin geri alınamaz. Satılırsa düşer.

3- Mükatep köleler. Bunlar da mezun köleler gibidir. Bir fark vardır. Belli miktarda ödeme yapıldığı zaman kölelik kalkar ve hür olur. Mükatep olmak isteyen hakemlere giderek bu hakkı talep edebilir. Ölünceye kadar doldurmazsa köle olarak ölür. Malları eski sahibine kalır. Mükatep kölelere bütçeden pay verilir. En az borcu kalanlar her yıl hür hâle getirilir.

4- Mdebber köleler. Bunlar sahibi ölünce hür hâle gelen kölelerdir. Bir şey ödemeden hür olurlar. Bunun için ya sahibi böyle bir beyanda bulunur, artık geri dönemez; ya da cariye ise veya hür ile evli ise çocuk hür olacağından sahibinin ölümü ile hür hâle gelir. Akraba köleler hemen hür hâle gelir.

Avrupa’da kaldırılan kölelik Roma tipi köleliktir.

İslâm tipi köleliğin çağımızda ismi yoktur ama kendisi devam etmektedir. İşçiler böyle köledirler. Kadınlar ve kızlar böyle köledirler. Kocadan ayrılmış kızların emekli maaş almaları bu kölelik zihniyetinin devamıdır. Batı ‘köleliği kaldırdık’ demişse de; ne köleliği tarif etmiş ne de yeni statüler hakkında, işçi statüsü hakkında bir hukuk geliştirmiştir. Köleliğin yasaklanması sadece siyasi bir olaydır.

-Asıl hedef ne idi?

Tarım döneminde köylü toprak ağalarının kölesi durumunda idi. Topraklar ağalarındı, halk ise İslâmiyet’teki mezun işçi durumunda idi. Efendilerine belli haraç ödüyordu. Amerika’da güneyde tarlalar verimli olduğu için tarım dönemi devam ediyordu. Kuzeyde ise tarım elverişli değildi. Ama sanayileşme başlamıştı. Zenginler işçi bulamıyordu. Fabrikalar çalışmıyordu. Hıristiyan ağaların elinde olan köleleri karşılıksız alabilmek ve kendilerine işçi yapmak için köleliği yasakladılar. Amerika’daki güney halkı buna karşı çıktı. Savaş oldu. Güneyliler mağlup oldu. Böylece köleler zorla halktan alınarak kuzeylilerin fabrikalarına işçi yapıldı.

Sonra Amerika’daki bu usul önce Avrupa’da, ondan sonra tüm dünyada yaygınlaştı.

Tarihte ekonomi evreler geçirmiştir.

  1. Toprak kapitalizmi. Kapitalizmin ilk devresidir. Halk topraklarını tamamen kaybetti.
  2. Tüccar kapitalizminde topraklar halka satıldı ve altın para tekeli doğdu. Böylece yine ekonomide kriz başladı. Köleliğin kaldırılması bu dönemde başlar.
  3. Sanayi kapitalizminde halktan toprak alınarak halka para iade edildi. İşyerleri kuruldu. Sanayi tekelleri oluştu.
  4. Banka kapitalizmi. Fabrikalar halka iade edildi. Banka tekeli doğdu. Kâğıt para icat edildi.

Bugün bu banka tekeli de can çekişmektedir. Ortaklık ekonomisi doğmaktadır. Halk ekonomisi doğmaktadır. Böylece sermaye uygarlığının çökmesi de başlayacaktır.

Demek ki, her şeyden önce kölelik insanlık adına değil, sermaye sömürüsü olarak kaldırıldı.

Sonra, kaldırılan Roma köleliğidir. İslâm köleliği ise her yerde “işçilik” olarak devam etmektedir. Yani, İslâmiyet’in savaşla meşru saydığını, Batı hukuk düzeni olarak her şey için meşru saymaktadır. Cariyeliği kaldırmış, genel evler tesis etmiştir.

“Adil Düzen” bütün bunları silip süpürecektir.

وَأُحِلَّ لَكُمْ مَا وَرَاءَ ذَلِكُمْ (Va EuXılLa LaKuM Ma VeRaE ZaLıKuM)  

“Bunun dışındakiler size helal edilmiştir.”

Mefhumu muhalefet yeterli olsaydı burada bunun dışındakiler helal edilmiştir denmezdi.

Burada bir sorun ortaya çıkmaktadır. Kıyas geçerli olacak mıdır?

Dışındakilere bir asıl örnek verilmemiştir. Oysa haram kılınanlar tadat edilmiştir.

O halde, demek ki evlenmesi haram olanlara kıyas yapılabilmektedir. Helal kılınan kıyasla sabit olanların dışında olanlar demektir. Yani, bu ifade ile kıyas da kitabın içindendir demektir. Kıyas kitabın içinde olmasaydı, mesela süt teyze haram olmayacaktı. Kızdan torunlar veya onların çocukları helal olmayacaktı. Onların haramlığında ittifak ettiğimize göre mefhumu muhalefetin delil olamayacağını istidlâl edebiliriz.

Kıyas ile sabit olanların da Kur’an’la sabit olduğunu öğrenmiş oluruz. Buna göre kitap ve sünnet şeklinde tasnif yerine; lafzan delâlet, kıyasen delâlet şeklinde ifade edebiliriz; yahut nass ve kıyas olarak delâlet şeklinde anlamamız gerekir. Re’yen delâlet veya cemaan delâlet diyebiliriz. Sünneti de fiilen delâlet şeklinde yorumlayabiliriz.

أَنْ تَبْتَغُوا بِأَمْوَالِكُمْ (EN TaBTaĞUv Bı EaMVAvLıKuM)  

“Mallarınızla ibtiğa etmeniz size helal kılınmıştır.”

Evlilik çocuk yetiştirme ortaklığıdır. Ortaklığın hükümleri şeriatça belirtilmiştir. Taraflar akit yapıp yapmamakta serbesttirler. Ama akit yaparlarsa şeriatın ortaya koyduğu hukukla yapacaklardır.

Bunlar Allah’ın insanlar üzerindeki kitabıdır. Hangi çeşit evlenme olursa olsun, mutlaka kadın rahmini koyacaktır. Erkeğin de malını koyması gerekir. Kadın doğuracak ve büyütecektir. Erkek ise nafaka temin edecek ve koruyacaktır. Bu sebepledir ki cizye sadece erkeklerden alınmaktadır. Yine bu sebepledir ki askerliğe yalnız erkekler zorlanmaktadır. Diyetin taksitlerini kadın ödememektedir.

Ortaya mal konmasa da nikâh sahih olur. Âyetle sabittir. Mihri misli gerektirir. Mihrin veya mutada yani muta nikâhında bedeli ödenmelidir. Bu bedeli asgari miktardan az ise sözleşme ne olursa olsun o miktar ödenir. Bu asgari miktar nedir? Vasat gelirin yarısından az olamaz. Ücret ve nafaka bu olmalıdır. Mihir ise mihrin yarısından az olmamalıdır. Mihir de kadının aile servetinin onda biridir.

مُحْصِنِينَ (MuXSiNiYNa) “Muhsin olarak yani rahmi koruyarak.”

Kocası izin verse de zina zinadır. Yapanlar tecziye edilir.

Batı’da zina eşlerin sadakat borcu olarak görülmektedir. Kadın kendisini koruyacağı gibi erkek de karısını korur. Dolayısıyla karısının dengesiz hareketini gördüğünde hakemlere giderek hacrettirilir ve artık hareketleri denetim altına alınır. Çünkü rahim topluluk için doğan çocuk için korunmalıdır.

Balıklar yumurtalarını suda döllerler. Yani, önce yumurtaları dişi balık bırakır. Sonra erkek balık spermleri bırakır. Spermler suda yumurtaları döllerler. Başka bir balığın spermleri karışmasın diye erkek önce bir yer ayarlar, bir-iki hafta bekler, başka erkek balıkları yanaştırmaz.

Kadınların iffetini korumak da erkeklere aittir; yalnız kocalara değil, tüm erkelere aittir.

Artvin Borçka’nın Camili bucağında örfe göre evlenme veya öldürme ile sonuçlanır. Yalnız kadına dokunulmaz. Bu işi yapan erkek öldürülür. Karısını veya kızını koruma erkeğin görevi sayılır.

Nikâhta rahmin korunması şarttır. Bir kimse eşinin başkası ile ilişki kurmasına göz yumamaz. Ona haram olur. Bu evlilik için ikinci şarttır.

غَيْرَ مُسَافِحِينَ “Müsafihsiz.”

Safh etmek” demek, kan akıtmak demektir. Hayvan kesildiği zaman atar damarlardan çıkan kan demi mefsuhtur, mefsuh kandır. Meninin dışarı akıtılmasıdır. Evlenmelerde kadına sen çocuk doğurmayacaksın diye bir şart getiremezsin. Çocuk doğurma kadının yalnız hakkı değil, aynı zamanda görevidir.

Yalnız karı koca anlaşır da çocuk yapmak istemezlerse sorun yoktur. Ama kadın veya erkek çocuk yapmak istediği zaman diğer taraf itiraz edemez. Baştan sözleşmeye de koyamazlar. Böyle anlaşmalar yapsalar, nikâh sahih olur ama şart bâtıldır. Çocuk yapmak istemeyen kocayı kadın boşayabilir. Kusur erkekte olur. Aynı şekilde kadın da boşayabilir. Demek ki nikâhta çocuk yapmama şartı konamaz. Bu da üçüncü kayıttır.

Burada ‘müttehizatı ahdan’ dememiştir. Gizli ilişkiler zinadır. Ancak gizli nikâh zina değildir. Yani, ilişki kuruncaya kadar nikâhlarını gizli tutabilirler. Bunda bir günahlık yoktur. Kocasından ayrılacağını söz vererek anlaşma yapan kadın kocasından ayrılmayı sonra talep eder. Eski kocasından ayrılmayı istemeyebilir.

Gelecek dünyanın nikâhı Kur’an hükümleri üzerinde kurulmak zorundadır. Yoksa Avrupa’nın düştüğü fuhuş çukuruna tüm insanlık düşer.

فَمَا اسْتَمْتَعْتُمْ بِهِ مِنْهُنَّ (FaMAv EıSTaMTaGTuM BiHi MiNHunNa)  

“Ne ile istimta’ etmişseniz.”

Burada “Men” yerine “” getirilmiştir. Çünkü ödenen ücrettir. Kiralanan veya ortaklığa konan insan değildir. Nefis değildir. Sadece rahimdir. Veya bedenin bir kısmıdır. Onun için “Men” dememiş de “” demiştir. “Minhunne”deki “Min” teb’iz içindir. Yani, kadınların hangi cüzlerinden yararlanmış iseniz onun ücretini onlara veriniz.

Burada “Ellezî” değil de “” gelmiş olması, cinsi ilişkiler dışında da yararlanma olmuşsa, onun da ücreti verilmelidir. Böylece iki muta anltılmaktadır. Biri kadınla muta nikâhı yapmaktır. Diğeri kadınla cinsi ilişki kurmadan sevişmedir. Önce böyle bir sevişme zina değildir. Gizli de yapılsa zina suçunu oluşturmaz. Ancak “Zinaya takarrub etmeyin” âyeti ile sevişme de haram edilmiştir. Ancak akitle yapılabilir. Akit de açık olmalıdır. Sözleşme yapıp birbirine teslim ettikten sonra sevişmeye başlayabilirler. Duhul olursa ilân etmekle yükümlüdürler. Gizlerlerse zina olur ve zina cezasını giymiş olurlar.

Şimdi çağımızdaki olayları tahlil edelim ve neyin helal neyin haram olduğunu ortaya koyalım.

Önce bir kadın bir doğurma devresinde iki erkekle buluşuyorsa bu zinadır. Eğer bu sanat hâline gelmişse fuhuştur. Genel evler fuhuştur. Genel eve giden erkek haram işlemiştir. Namuslu kadınla evlenmesi ona haram kılınmıştır. İster resmi ister gayri resmi olsun, genel evlere asla müsaade edilmez.

Kadın arkadaş varsa ve cinsi ilişkiler kurmuyorlarsa; birden fazla da olsa zina değildir. Onunla evlenmek haram olmaz. Ancak biri ile duhul olunca hemen aleniyete çevrilmelidir ve tekleştirilmelidir.

Kadın ile erkek cinsi ilişkide bulunuyorlar ama bir kadın iki erkekle bulunmuyor. Bunu açık yapıyorlar. Bu muta nikâhıdır. Haramlığı yoktur.

Kadın ile erkek İslâm nikâhı ile evleniyorlar. Bu nikâh ibadettir.

Şimdi muta nikâhı ile İslâm nikâhı arasındaki ayrılıkları ve birliktelikleri sıralayalım:

  1. Helal ve haram olma bakımından İslâm nikâhı ile muta nikâhı arasında hiçbir ayrılık yoktur. Her iki nikâhta aynı kimseler haramdır.
  2. Sıhri akrabalıklar arasında da hiçbir ayrılık yoktur. Aynen birbirlerine akraba olurlar. Doğan çocuklarla olan akrabalıklar arasında da bir fark yoktur. Aynı nafaka ve mirası istihkak ederler.
  3. Zina cezası bakımından da her iki nikâh arasında fark yoktur. Aynı şartlarda aynı cezalar verilir.
  4. İslâm nikâhı ile muta nikâhı arasında sadece mâlî bakımdan farklar vardır.
    1. İslâm nikâhında erkek ne yerse karısı da onu yer. Miktar artar veya eksilebilir. Muta nikâhında ise nikâh esnasında nafaka olarak ne tesbit edilmişse odur. Sonra ne erkek ne de kadın değiştiremez.
    2. İslâm nikâhında mihir alındığı halde, muta nikâhında mihir yoktur. Kadın ücret olarak ne gibi sözleme yapmışsa ondan fazlasını isteyemez. Erkek de eksiltemez. İslâm nikâhında nafaka ve mihir âkilenin teminatındadır. Oysa muta nikâhında adi alacak mahiyetindedir. Yani, kadın alamadığı halde devam ederlerse âkile sorumlu olmaz. Ama geçmiş borçlar çocukların nafakasına âkile teminatı vardır. Oysa İslâm nikâhında kadın boşanmaz ve nafakayı âkilesinden almaya devam eder.
    3. Muta nikâhında mihir olmadığı için sonunda karı koca arasında miras da yoktur. Basit işçi ve işveren akdinden başkası değildir.
    4. İslâm nikâhında erkek karısı ile beraber yaşama hakkına sahiptir. Dolayısıyla karısının yaptığı yemeklerden yararlanır ve temizliğinden istifade eder. Oysa muta nikâhında kadın evini paylaşma durumunda değildir.

Görülüyor ki, muta nikâhı ile İslâm nikâhı arasında mâlî ve hissî fark vardır.

İslâm nikâhı ibadettir. Muta nikâhı mübahtır.

Burada bir hususu daha belirtelim.

Müçtehitler muta nikâhını kabul etmiyorlar. Muta nikâhını da İslâm nikâhı olarak sayıyorlar. Mihri ve mirası zorunlu kılıyorlar. Ebu Hanife mefhumu muhalefeti kabul etmediği göre ‘ücretlerini veriniz’ demekle mihirleri vermeyiniz manâsı çıkmaz. Muvakkat nikâh geçerlidir ama muvakkatlik şartı bâtıldır.

Müçtehitlere biz diyoruz ki; muta nikâhı haram bile olsa sahihtir. Bu hususta Ebu Hanife ile aynı görüşteyiz. Mihir ve miras ise bucaklara kalmış bir sorundur. Bucaklar istedikleri gibi tedvin edebilirler.

Bana sorarsanız, her iki türlü bucak olmalıdır. Halk istediği bucakta oturmalıdır.

فَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ (Fa EATUvHunNa EuCVuRaHunNa)  “Onlara ücretlerini veriniz.”

Verilen ücret rahmin hapsine karşılıktır. Sizinle muta yaparken rahimlerini başka erkeklerden korumuşlardır. O halde iştirak ediniz ve rahme hizmet verdiği için onlara ücretlerini veriniz.

Bu âyet bize sevişen kimsenin de başka erkekle sevişmeye hakkı olmadığı, dolayısıyla ücreti istihkak ettiğini bildirmiş olmaktadır.

Kur’an bütün olarak okunmadıkça ve bütün olarak tefsir edilmedikçe sağlıklı sonuçlara varılamaz.

Yukarıda bir kadının birden fazla erkekle sevişebileceği hükmünü çıkarmıştık. Oradaki âyette ona delâleti mefhumu muhalefetle yapmıştık. Buradaki âyette ise iktizayı delâletle buna cevaz olmadığı ortaya çıkmaktadır.

Ücretin verilmesi rahmin hapsi demektir. Yoksa iki taraf da aynı zevki almıştır.

فَرِيضَةً (FaRıYWaTan)  “Fariza olarak.”

Baştan belirtilerek. Bu belirtme iki şekilde olur.

Ya erkek ve kadın baştan anlaşırlar. Ne var ki bu asgari ücretten az olmayacaktır.

Ya da o bucakta misil ücret belirlenmiştir. O ücret anlaşmış olmasalar kararlaştırılmış olmaktadır.

Bu durum her bucakta değişir. Ne var ki muta bucakları kurulmalıdır. İslâm nikahı ile yaşayan kimseler arasında farklı statüler oluşmamalıdır. Her ilde veya bölgede bir muta evi kurulabilir. Genel evlerin yerini bunlar alacaktır. Bu beldelerde kadınların yapabilecekleri işyerleri tesis edilir. Burada tesisler olur. Kadın istediği işi alarak burada çalışır ve hayatını sürdürebilir. Muta nikahı ile nikâhlanması nedeniyle aldığı ücret ise ayrıdır.

Muta evinin statüsü şöyledir.

  1. Önce, yalnız kadınların çalıştıkları işyerleri olacaktır. Zorunlu çalıştırma olmayacaktır. İsterlerse çalışacaklardır. Çalışma kredilerini alacaklardır.
  2. Sonra, her kadına mutfağı, tuvaleti ve banyosu olan tek odalı ev tahsis edilecektir. Burada kocası ile birlikte yaşayabilirler. Eğer çocukları olursa; 7 yaşından küçük her iki çocuk için ek olarak bir oda verilir. 7 yaşından sonra kız ve erkek çocuklar için ayrı odalar verilir. Bu çocukların aynı kocadan olması da gerekmez. Bunların ücretleri erkeklerin dayanışma ortaklıklarınca giderilir. Böyle dayanışma ortaklığının teminatı yoksa o kişi muta nikâhı ile evlenemez.
  3. İki ayrı salon bulunur. Yahut farklı elbise giyerler. Kocalı kadınlar o salonda otururlar. Kocasız kadınlar ise diğer salonda otururlar. Erkekler bu salona gelerek kendilerine muta nikâhı yapacak kadınları seçebilirler. Kocalı kadınların olduğu yere erkekler giremezler. Kadınların her tarafa gitmeleri serbesttir. Ancak kocalı olduklarını gösteren elbiselerinin olması gerekir.
  4. Evlenecek erkek sağlık muayenesinden geçirilerek evlenmeye mani hastalıkları yoksa, bulaşıcı hastalıkları yoksa talip olabilirler. Kadınların normal sağlık muayeneleri yapılır. Her kadının bir doktoru vardır. Bu doktor kadın olabilir. Onun sorumluluğunda sağlık korunmuş olur.

Muta nikâhı ile evlenenlerin veya böyle nikâh yapmak isteyenlerin başörtülü olmaları gerekmez. Yani, onlar için başlarını açma günah değildir. Giyim şeklini her bucak kendisi belirler.

Muta nikâhında kasame var mıdır? Yani, koca eşit şartlarla mı karıları ile beraber kalacaktır?

İslâm nikâhı ile evli olan bir kimse dört geceden birini karısının yanında geçirmek durumundadır. Diğer gecelerini muta nikâhlı karılarına bölüştürür veya bölüştürmez. İslâm nikâhı ile evlendiği kimseden daha fazla geceyi ona tahsis edemez. Ederse kusurlu olur. Kadın tam mihrini alarak ayrılır.

وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ (Va LAv CuNaXa GaLaYKuM)  “Üzerinizde bir cunah yoktur.”

Cenah” kanat demektir, koltuk demektir. İnsan bir suç işlediği zaman onu gizlemeye çalışır. İşte “Cunah” demek, koltuk altında saklanan demektir. “Zenb” ise kuyruk demektir. O da arka tarafta gizlenen demektir. “Zenb” daha çok bedenî suçlardır. “Cunah” ise sosyal suçlardır.

Kur’an’da “cunah yoktur” tâbiri ile meşru olduğunu ifade etmiş olur.

İsm” ise içki gibi kişisel suçtur. Kendine yapılan zulümdür.

Aslında geri alınmaması gerekir. Ancak müsaade edilmiştir. Çünkü mihir veya ücret sadece kadını korumak için değildir. Erkeğin erkek olduğunu göstermek için kadına ikramda bulunması gerekmektedir. Bunun sadece maddî değeri yoktur. Kazanabilen erkek evlenmek veya muta yapmak durumundadır. Düğünlerde yapılan israf da bunu sağlamaktadır. Düğün masraflarını karşılayamayanlar evlenmesin, çocuk yapmasın. Bu da doğum kontrolünü sağlar. Eğer yeter derecede zenginlik varsa, bu demektir ki o topluluğun daha fazla nüfusa ihtiyacı vardır. Yeter zenginlik yoksa çocuk yapılmamalıdır. Evlenenlerin çocuk yapmamasından çok, evlenemeyenler çocuk yapmamalıdırlar.

Bununla beraber bazı ilim veya sanat adamları, din adamları zengin olmayabilirler ama gösterdikleri sosyal faaliyetlerden dolayı evlenmeyi hak etmiş olurlar. O zaman işte bu şekilde fedakârlık yapacak kadınların kocalarına mihri ve nafakayı bağışlamaları sevap bile olur. Nitekim Hazreti Peygamber (s.a.v.) için bu özel olarak teşri edilmiştir.

Ama bu baştan kararlaştırılamaz. Kararlaştırılsa bile geçerli olmaz. Ertelenmiş mihir ve o günkü nafakayı almamaktır. Bağışlarsa sonra isteyemez. Mihir tecil edilir. Bağışlanamaz. Çünkü her zorluğun bir kolaylığı vardır.

فِيمَا تَرَاضَيْتُمْ بِهِ (FıYMAv TaRaWaYTuM BıHı)  

“Teradi olduklarınızda sizin için cunah yoktur.”

Arapçada kök fiillerden yeni filler üretmek için kalıplar vardır. Türkçede nasıl “görmek”ten “görüşmek” yapıyorsak; Arapçada “reyetmek”ten “reyleşmek” yapılmaktadır. Arapçada ikili sığa çoğul kabul edilmektedir.

Buna benzer ikili görüşme ile çoklu görüşme de farklıdır. Tefaul bâbı çoklu görüşme içindir. Fâale bâbı ikili görüşmedir. Burada çoklu razı olma kullanılmıştır.

Buradan öğreniyoruz ki bu karı-koca arasındaki alış-veriş veliler arasındaki müsaadeye bağlıdır. Çünkü sonra meydana gelecek sorunlar velileri ilgilendirecektir.

Bir de bu artık yalnız karı-kocayı değil, aynı zamanda çocuğun hukukunu de ilgilendirir. Bu sebeple yakınların müdahale hakları vardır. İzin alınmaz. Anlaşmalar yapılır, geçerli olur, ama diğer yakınları anlaşmaya itiraz ederek bu tür bağışlamaları iptal ettirebilirler. Yani, bu tür anlaşmalar yargı denetimindedir. Ancak yargı re’sen karar alamaz, mutlaka davacı olması gerekir. Bu davacılar da kadının yakınları olur veya siyasi velisi olur.

. مِنْ بَعْدِ الْفَرِيضَةِ (MıN BaGDı eLFaRIyWaTi)  “Farizadan sonra.”

Yani ücret, nafaka veya mihir tesbit edilirken tam olarak tesbit edilir. Asgari veya misl kurallarına uyulur. Borç ve alacak belli olur, ondan sonra istenirse karşılıklı ikramlarda bulunulabilir. Mihirde tecil yapılır. Peşin istenmez. Ücret ve nafakada ise o günkü haklardan feragat edilir veya daha fazlası verilir. Geleceğe ait kararlar alınmaz.

Fariza”dan maksat tahakkuk eden alacak demektir.

Burada çok önemli bir hukuk kuralı ortaya çıkmaktadır. Tahakkuk etmemiş bir alacak bağışlanmaz. Borç yoktur ki bağışlansın. İnsanın böyle hayali borçları silmesi kişilik üzerinde etki eder. Kısasa mahkum etmeden yapılan aflar da geçerli değildir. Dolayısıyla maktul ‘ben affettim’ dese bile, öldükten sonra kardeşi affetmeyebilir. Çünkü kısas ölüm üzerine tahakkuk etmiştir. Hattâ daha mahkeme karar vermeden kardeş afv etse bile mahkeme bittikten sonra affedecektir. Daha önceki aflar geçersizdir. Doğmamış haklar üzerinde tasarruflar yapılamaz. Genel af olsa bile soruşturma devam eder, suç sabit olur. Ondan sonra affedilir veya edilmez. Af ancak sabit suçlar için geçerli olabilir.

إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا(24) (EinNa elLAHa KAvNa GaLIyMan XaKIyMan)

“Allah alîm ve hakîm bulunmaktadır.”

Yani, yukarıda konmuş olan hükümler hep topluluk için geçerli ve gerekli kurallardır. Konan kurallar ilim ve hikmete dayanmaktadır.

İlim” tabiî ve sosyal kanunlardır. Bunu bilerek ona göre kurallar koyacaksınız.

Hakim” de yararlı kurallar koyan demektir. Sonunda topluluğu saadete ulaştıracaktır.

Bucaklar oluşturacağız ve bu bucaklarda farklı şeriat hükümleri olacaktır. Sonra da bu bucağı diğer bucakla kıyas edeceğiz.

Acaba bir bucak ile diğer bucak arasında nasıl bir fark ortaya çıkacaktır?

  1. O bucakta bir günlük yiyecek olan bir fitrenin tutarı kaç saatlik çalışmaya tekabül eder? Yani, o toplulukta ücretler ne kadar yüksektir? Ancak bu ücretler buğday ile ölçülecektir.
  2. Ortalama ömür nedir? Yani, nüfusun o yıl ölenlere oranı nedir? Nüfusa göre ne kadar az insan yılda ölmektedir. Bu ortalama ömrü verir.
  3. Nüfusa göre suç işleme oranı nedir? Ne kadar az suç işleniyorsa o topluluk o kadar ileridedir. Faili meçhul cinayetlerin azlığı da ileriliğe delâlet eder.
  4. Kişi başına buğday cinsinden kamu geliri nedir? Yani ne nisbette zekât toplanabiliyor? Toplanan zekâtın kişi başına değeri nedir? Başka bir şekliyle, o bucaktaki nisab nedir?

İşte, görülüyor ki, objektif kurallarla bucakların seviyeleri görülebilir. Bunların değişmesi de önemli rol oynar. Sonunda enflasyonun tesbiti gibi bucakların ilerilik veya ilerleme dereceleri ortaya çıkar.

İşte o şeriat daha iyi bir şeriattır.

 

 


NÎSÂ SÛRESİ TEFSİRİ(4.sure)
1-NİSA 1-5
3162 Okunma
2-NİSA 6-10
2179 Okunma
3-NİSA 11-12
5609 Okunma
4-NİSA 13-17
1937 Okunma
5-NİSA 18-22
1885 Okunma
6-NİSA 18-22
1573 Okunma
7-NİSA 23-24
4555 Okunma
8-NİSA 25-30
1961 Okunma
9-NİSA 31-35
3358 Okunma
10-NİSA 36-40
2081 Okunma
11-NİSA 41-46
2307 Okunma
12-NİSA 47-56
2183 Okunma
13-NİSA 57-62
2046 Okunma
14-NİSA 63-70
1896 Okunma
15-NİSA 71-76
2358 Okunma
16-NİSA 77-80
1985 Okunma
17-NİSA 81-87
2186 Okunma
18-NİSA 88-91
2120 Okunma
19-NİSA 92-94
2083 Okunma
20-NİSA 95-101
1945 Okunma
21-NİSA 102-106
2147 Okunma
22-NİSA 107-113
2099 Okunma
23-NİSA 114-116
2498 Okunma
24-NİSA 117-125
2102 Okunma
25-NİSA 126-130
1957 Okunma
26-NİSA 131-137
1917 Okunma
27-NİSA 138-143
2058 Okunma
28-NİSA 144-152
1933 Okunma
29-NİSA 153-158
1984 Okunma
30-NİSA 158-162
2377 Okunma
31-NİSA 163-170
2057 Okunma
32-NİSA 171-175
2154 Okunma
33-NİSA 176
3146 Okunma