İSLAM-Devlet/Dünya-DÜZENİ-2-İlhan Arsele reddiye
Süleyman Karagülle
1639 Okunma
HIRİSTİYAN HAÇLILAR NE YAPTI?

Yazara göre;

Haçlı ordularındaki yenilmeler

Avrupalıları Tanrı'ya isyan ettirdi.

 

"A- Başarısızlığı ve yenilgiyi KADER dışında arama geleneğine BATI daha XIII cü yüzyılda Haçlı seferleri sırasında yönetilmiştir.(s. 462)

Kendi başarısızlıklarını ve yenilgilerini KADER'de, Tanrı'nın ilâhî kararlarında arama geleneğini BATI, daha XIII cü yüzyıllarda terketmeğe başlar. Haçlı seferleri bunun örnekleriyle doludur. Haçlı ordularının Türkler karşısında uğradıkları yenilgiler sonucunda oldukça ilginç durumlar ortaya çıkmıştır. Haçlı seferlerini düzenleyen liderler bu yenilgileri Tanrı'nın keyfi iradesinden ziyade hasımlarının güçlü ve becerikli oluşunda aramışlardır. Şeriat ülkelerinde olduğu gibi yenilgiyi kaçınılmaz bir kader işi gibi görüp Tanrı'ya kör bir teslimiyetle boyun eğmemişlerdir. Aksine başarısızlık sonucu olarak Tanrı'ya güven beslemenin doğru bir şey olmadığına inanmışlardır. Türkler karşısında uğranılan yenilgi Haçlı liderlerini Tanrı'ya karşı isyan ve hatta Tanrı'dan hesap sorma durumuna sokmuştur... 1270 yılına doğru bir Şövalyenin -"Türklere karşı hâlâ savaşmak isteyen varsa o mutlaka deli olmalıdır, çünkü İsa onların düşmanı değildir..., ve çünkü Tanrı. iyi bir koruyucu iken şimdi uykuya dalmıştır, ve (Türkler) güçlüdürler ve etkilidirler." sözleri de ilginçtir...

Bk. M. Seidlmayer, Currents Mediaeval Thought, (Almanca'dan İngilizce çeviri D. Berker, Oxford 1960, sh. 100)."(s. 463)

 

HIRİSTİYAN HAÇLILAR NE YAPTI?

BİZ MÜSLÜMANLAR NE YAPIYORUZ?

 

Müslüman, makul olmayan şeye inanmaz. Bir kitabın ilâhî olduğu ve peygamberin gerçek peygamber olduğu onun makuliyeti ile bilinir. Kur'ân'da ilme veya akla aykırı bir şey olsa Müslüman ona inanmaz. Müslüman, mü'min olduğu için Kur'ân'a inanmıştır; yoksa inandığı için Müslüman olmamıştır. Bu nokta çok önemlidir. Nitekim kâfir olduğu için Kur'ân'a inanmıyor; yoksa inanmadığı için kâfir olmuyor. İşte Kur'ân'da; 'Kâfirleri uyarsan da uyarmasan da birdir, onlar iman etmezler' âyetinin manası budur.

Haçlı Orduları, ilmî olmayan bir inanış içindeydiler. Hıristiyanların kendi kitapları Hz. Muhammed (s)'in geleceğini çok açık bir şekilde bildirdiği halde buna inanmadılar. Son Peygamber Hz. Muhammed, Hz. İsa'nın peygamber olduğuna bugün bile bir milyardan fazla insana inandırmıştır. O halde Haçlıların düşmanları neydi ve kimdi? Tek düşmanları vardı: Hatalı içtihat. O halde hatalarının cezasını çekecek ve yenileceklerdi. Çünkü yanlış yolda yürüyorlardı. Peki, ondan sonra yapacakları iş ne olabilirdi? Oturup, 'acaba biz İncil'i yanlış mı anladık, bir daha okuyalım bakalım, şu İslâmiyet'i bir daha tetkik edelim, onlar haklı olmasınlar', demeleri gerekirdi. Onlar öyle yapmadılar. İslâmiyet'e dost olmaktansa, tanrısız olmayı tercih ettiler. Sonunda ne oldu?

Siz sonunda ne olduğunu,

gidin de Avrupa tarihine ve 20. yüzyılın dünya tarihine sorun.

Ateist dünyanın,

20. yüzyıldan 21. yüzyıla neler getirdiğini siz gidin de insanlığa sorun.

O dünyada Hitlerleri, Mussolinileri, Stalinleri, Maoları, ...

bulacaksınız.

Bunlar büyükleri; irili ufaklı olanları saymaya kalkışsak bitiremeyiz.

Dünyadan Birinci ve İkinci Cihan Savaşları'nı sorun!..

Haydi durmayın siz de sorun.. sorun.. sorun!..

Evet, evet, sorun! Sormazsanız ne olur?

Dünyanın ve insanlığın sonu olur;

Dünyanın sonu olur!

Dünyanın sonu!

Sonu!..

Biz Müslümanlar ne yapıyoruz?

Biz Avrupalılara karşı yenildik. Neden yenildik?

Allah bize diyor ki;

Siz bozulursanız ve acze düşerseniz biz bu acze ceza veririz. Zalimlere müsade eder, onları size musallat eder ve zulmettiririz. Bu durumda da bizler; demek ki eksiklerimiz var, kusurlarımız var hatalarımız var ki bunlar başımıza geldi, diyoruz. Geçmişte olanlara rıza gösteriyor, suçumuzu ve kusurumuzu itiraf ediyoruz, hakettiğimiz cezayı çekmeyi kabul ediyoruz; ama bütün bunlardan sonra da gelecek için hazırlık yapıyoruz. Allah'a isyan etmiyor; aksine O'na dua ediyoruz. Bizleri afv ve merhamet etmesini ümit ediyoruz. Kusur ve hatalarımızı düzeltiyor, tevbelerin en ihlaslısı ile tevbe ediyoruz.

İşte bizimle Avrupalılar arasındaki biricik önemli fark budur. Onlar Allah'a isyan ettiler ve kendi kuru akıllarıyla ancak kan ve vahşet kusan bir canavar varettiler. Silahlar, savaşlar, katliamlar, intiharlar, cinsel hastalıklar, aile yıkılması, nüfus azalması, sosyal bunalımlar, çevre kirliliği, v.s. ile insanlığın ve dünyamızın adeta sonunu hazırlayan, kendinden başka bütün medeniyetleri yakıp yok eden bir 'düzen' ve 'medeniyet' kurdular.

Onlar kapan kurdular, biz de kurtarmaya çalışıyoruz.

Onlar kudurmuş gibi saldırıyor, biz de  savunmaya çabalıyoruz.

İnsanlığa saadet ve huzur getirecek olan hak medeniyetini,

bütün dünya ve insanlık için yeniden kuruyoruz.

Cehdimiz ve gayretimiz bu yöndedir.

 

*    *   *

 

Yazara göre;

Leonardo da Vinci de kuru akıl yerine deneyi öneriyor.

 

"B- BATI, Orta çağ karanlıklarında bile AKIL DIŞI kurallara uymayı zul saymıştır.(s. 463)

Leonarda de Vinci, bundan 500 yıl önceleri akıl dışı kurallar ile davranmayı, aklı kullanmamayı ve doğmatizme (otoriteye) bağlı olarak muhakeme yürütmeyi insan zekası için utanılacak bir şey olarak görürdü. L. de Vinci'ye göre "her başarı, her fikrî ilerleme, ve her şey, AKIL ve MUHAKEME ve DENEYLER yolu ile olumlu sonuç sağlayacak şekilde elde edilebilir."...

A. Toynbee'ye göre, de Vinci zamanının yazar ve düşünürlerine nazaran 150 yıl ileri bir zihniyeti temsil etmekteydi. Bk. A. Toynbee, An Historian's Approach to Religion, (New York 1956, sh. 192).

De Vinci için tabiatı din kitaplarından değil eleştiri, olayları izleme ve deneyler yolu ile anlamak ve kavramak mümkündür. "Deney, ki tabiat ile insan arasında bir aracıdır, biz fanilerin etrafında oluşan tabiatı bizlere öğretir. Zaruretlerin zorlaması deneyi akıldan gayrı bir çalışma sonucu kılmamaktadır... Basiret (hikmet) deney'in kızıdır. Gerçek ise zamanın tek kızıdır; deney bizi yanlış yola sürüklemez; bizi sadece muhakeme yanlış yola sürükleyebilir, ve bu da bizim denememizden çıkmayan bir deney sonucunu (deneye başvurmadan) öngörmüş olmamızdan olabilir..." Leonarda de Vinci'nin çeşitli konulardaki sözleri için bk. J. P. Richter, The Literary Works of Leonardo da Vinci, (Edited by. J. P. Richter, 2 nd. edition Oxford, 1939, vol. II, sh. 241)."(s. 464)

 

İNSANLIĞIN İLİMDE GEÇİRDİĞİ MERHALELER.

BİZİM BUGÜN YAPMAMIZ GEREKEN NEDİR?

 

İnsanlık ilimde dört merhale geçirmiştir:

Başlangıçta görenek, sonra tedris, sonra tartışma ve en sonunda deney sistemine gelmiştir. Deney sistemi nedir? Faraziye sistemidir. Siz bir şeyin sebebini başka bir şey kabul eder ve kendi kafanızdan onu vazedersiniz. Sonra onu denemeye başlarsınız. Aksi sabit oluncaya kadar onu doğru kabul edersiniz. Bir başkası daha doğru ve daha iyi izah edecek faraziyeyi getirmedikçe o sizin izahınız doğrudur. Oysa eski Yunan mantığına göre, iddia eden ispat etmek zorundaydı. Ne ile ispat edecekti? Kuru akıl ile ispat edecekti. Yani 'ilkeler' denen şeyler vardı. Akıl onları ispatsız bilebiliyordu. Onlara dayanarak ispat edilecekti. Oysa yeni sistemde iş kolaylaştı.

Meselâ, geri kalışımızın sebebi şeriattır deniyor ve maalesef hiç kimse bunu reddetmiyor.

Şeriattan ayrılmadır deniyor ve bunu da kimse reddetmiyor.

Sonra bunlar teker teker karşılaştırılıyor, mukayeseler yapılıyor ve görülüyor ki; her ikisi de olanları izah edemiyor. Çünkü şeriatta iken ilerliyorduk. Dolayısıyla sonuç yanlış oldu. Şeriattan niye ayrıldık? O da olayları ve olanları izah edemiyor. Daha iyi bir sistem ve açıklama getirilemezse, bu ikisi de doğru kabul ediliyor. Kimi geri kalışımızın sebebini şeriatla izah ediyor ve o onlar için doğru oluyor; kimi de şeriattan uzaklaşmamız olarak izah ediyor ve o da onlar için doğru oluyor.

Bu böyle devam edip gidiyor. Ne zamana kadar?

Birileri çıkıp da geri kalışımızın sebebi 'yaşlılıktır' deyip eksiksiz olarak izah edinceye kadar.

Meselâ, Avrupa'da 'ışık dalgadır' denmiş ve izahlar yapılmış ama eksik olmuş, 'ışık parçacıktır' denmiş ve izahlar yapılmış ama eksik olmuş; sonunda 'dalga parçacığı' teorisi ile iki iddia birleştirilmiştir. İşte bu metot 'tüme varım' metodudur; 'deney' metodudur. Bu metodu Batı dünyasına öğreten İslâmiyet olmuştur. İslâmiyet bu metodu hukuk ve dilde uygulamış, 'illet'mefhumunu üretmiş ve bunlara dayanarak farklı mezheplerin doğmasına neden olmuştur.

İslâmiyet;

Geçmişteki farklı bilgilere dayanarak,

gelecek dünyamız hakkında içtihat yapmaktır.

İçtihat hatalı sonuç verirse yeniden içtihat yapmaktır.

İslâmiyet'te içtihadı terketmek yoktur, kuru akıl ilkeleri yoktur.

Onun yerine icma ve sabit hükümler vardır. Muhakemede onlar isbatsız kabul edilebilir. Yani 'tümden gelim' de vardır, ama o 'tümden gelim' ya katı ilkelere dayanır ki onlar 'icma' ile sabit olan hükümlerdir, ya da faraziyelere dayanır ki o da insan için uyması gereken şeydir.

Kişi devamlı olarak faraziyelerini kontrol ederek,

içtihatlarını düzeltmek ve canlı tutmak durumundadır.

İnsan devamlı olarak karşılaştığı meselelerde içtihatlar yaparak,

ortak sonuçlara doğru giderek, icmaları oluşturma durumundadır.

Osmanlılar,

işte bu içtihat ve icma metotlarını bıraktıkları için çöktüler;

veya artık iyice yaşlanıp öldükleri için bıraktılar.

Bizim bugün yapmamız gereken nedir?

Bizim şimdi yapmamız gereken, bütün icmaları da silip yeniden içtihatlara başlayıp yeniden yeni icmalar oluşturmaktır. Çünkü eski icmalar da artık iyice eskimiş olup bugün için geçerliliklerini kaybetmişlerdir.

İslâmiyet bunu öneriyor ve böyle yapmamızı emrediyor.

İslâmiyet için önemli olan yeni ve çağdaş icmalardır.

Eski icmaların icmalığı da asrın icmaları ile sabit olacaktır.

Leonardo da Vinci, İslâmiyet'in etkisi ile o gerçekleri söylemiştir. O devirde çok ileri seviyelerde olan İslâm ulemasından etkilenmiş ve ger-çekleri bulmuştur.

Maalesef, yazarın anlamadığı da budur.

Ama öyle ümid ediyoruz ki, o da bu açıklamalarımızı okuduktan sonra anlayacak ve gerçekleri kabul edecektir.

O bizlere hep akıl yolunu tavsiye etmiyor mu? İşte buyrun aklî ve ilmî açıklamalar. Akıl için yol birdir. Elbette anlamak isteyen akıl için.

 

*    *   *

 

 

Yazara göre;

Silah imanı yendi.

 

"C- BATI kendi eksikliğini ve hasmının üstünlüğünü daha XVI cı yüzyılda AKIL yolu ile ortaya vurup gelişme çarelerini arar.(s. 464)

1539 yılında yayınladığı "Turcicarim Reform Commentarius"adlı kitabında Giovio adında bir yazar dönemler itibariyle askerî kuruluş ve güc bakımından üstünlük arzeden Osmanlı Ordusunu örnek alır ve bu örneği bütün yönleriyle eleştirir. Bu ordunun bir çok hususlarda taklit edilmek gereken yönleri vardır, fakat bir çok hususlarda da sakınca yaratan durumları...

Bu hususları belirttikten sonra yazar "Türkler bizim askerlerimize üç bakımdan üstünlük taşımaktadırlar. Bir kere kumandanlarının emirlerine harfiyen itaat etmektedirler. İkincisi, savaş sırasında kendi hayatlarına hiç önem vermemektedirler. Ve nihayet uzun süre açlığa tahammül edebilmektedirler ve sadece su ve kuru buğdayla yetinebilmektedirler".

Bu konuda bk. The Cambridge Modern History, (Edited by G. R. Elton, Cambridge 1968, Vol. II, sh. 485 ve d. Giovio, Turcicarum Reform Commentarius, sh. 83...(s. 465)

Yeniçerili kendisini Tanrı'nın ve Hükümdarın (Halife'nin) kulu gören zihniyettedir Tanrı ona din adına, Tanrı adına kutsal savaşlar emretmiştir... Batılı ise... körü körüne ölüme atılacak yerde, kendi hayatını koruyacak yollar aramış ve aklını kullanarak silah tekniğini geliştirmiştir...(s. 466)

Her ne kadar Giovio veya Busbeq veya R. de Lussing ve diğerleri Türk'ün askerî üstünlüklerini eleştirirlerken bazı nitelikleri ön plana alarak bunları yüceltmişlerse de bu öğütledikleri niteliklerin dahi sakıncalı yönlerini öngörmesini bilmişlerdir...(s. 467)

Biz ise... Kurulu düzene aykırı düşer, din verilerine ve Şeriat emirlerine saygısızlık olur korkusu veya inancı ile hiç bir zaman hiç bir şey için sesimizi çıkarmamış, sadece boynumuzu büküp oturmuşuzdur."(s. 468)

 

 

HAKKA İMAN BÂTILA İMANI YENDİ.

YAHUDİLER MAĞLUP;

HIRİSTİYAN VE MÜSLÜMANLAR GALİP.

 

Batı dünyası, Hıristiyan papaların kışkırtması sonucu Haçlı Seferleri'ne girişmiş ve iman gücüyle Tanrı'nın onları Müslümanlara karşı galip getireceğine inanmıştır. Ama savaş meydanlarında yenilince, silahın imana galip geldiğini görünce, Batı dünyası Tanrı'yı inkâr etti ve dinsizleşti. Bütün bu söylenenler doğrudur. Yalnız eksik bırakılan bir nokta vardır.

Doğu Batı'yı, Müslümanlar Hıristiyanları, silah ile yenmediler; ilim ile yendiler. Batılılar, bâtıla inanıyorlardı; İncil'e değil de muhteris papalara inanıyorlardı. Müslümanlar ise Allah'a inanıyorlardı, Kur'ân'a inanıyorlardı, onu okuyup anlıyor ve ona göre hareket ediyorlardı. Silah gücü imanı yenmedi; hakka iman bâtıla imanı yendi.

Daha sonra da Batı Doğu'yu yenerken bu sefer imansızlar çarpıştı. Batı Tanrı'ya inanmıyor, Doğu da Tanrı'ya isyan ediyordu. Kurtuluşu Allah'ın kitabında arayacaklarına, Batı'yı körü körüne taklitte aradılar.

Tanrısızların savaşında silah galip geldi.

Yani imanlıların savaşında hakka iman edenler galip gelir;

imansızların savaşında ise silahı üstün gelenler galip gelir.

Daha sonra veya şimdi ne oluyor?

Şimdi Doğu da Batı da, İslâm alemi ve Batı dünyası, yeniden inanmaya başlıyor. Kur'ân'ın haber verdiğine göre Hıristiyanlık ve İslâmiyet birleşecek ve imansızlığı boğacaktır.

Bu konudaki iki âyeti burada hatırlatmak istiyoruz:

"İnsanlar içerisinde, iman etmiş kimselere düşmanlıkta en şiddetli olarak Yahudileri ve Tanrı'nın yanında diktatörleri de tanrı kabul edenleri bulursun. İman etmiş kimselere meveddette de en yakın olarak 'Biz Hıristiyanlarız' diyenleri bulursun. Çünkü onların içinde adil devlet adamları var ve onların içinde din adamları var ve onlar büyüklenmezler." (Mâide[5]; 82)

"Allah demişti ki: "Ey İsa, ben seni öldüreceğim ve bana yükselteceğim. Seni küfredenlerden arıtacağım ve sana tâbi olanları (Hıristiyan ve Müslümanları) kıyamete kadar kâfirlerin üstünde tutacağım. Bana döneceksiniz, aranızdaki ihtilafları ben hükme bağlayacağım."(Âl-i İmrân[3]; 55)

Kur'ân'a göre;

Görülüyor ki, dinsizlikle dinsizliğe arka çıkan Yahudiler mağlup olacak, buna karşılık Hz. İsa'yı peygamber kabul edip birbirlerini seven Hıristiyan ve Müslümanlar kıyamete kadar galip olacaklardır.

Geçici mağlubiyetler, Allah'a inanmış kimselerin düzelmeleri ve yeni düzen kurmaları içindir. Tabii düzelen herkes Allah'ın rahmetine uğrar. Yalnız burada önemle vurgulamalıyız ki düzelme düşmanlıkta değil de uzlaşmakta aranmalıdır.

 

*    *   *

 

Yazara göre;

Batı ekonomisini de akıl yoluyla geliştirdi.

 

"D- XVI cı yüzyılda Fransız ilim adamı (Ekonomisti), din kitap-larına dayanarak değil başka ülkelerin (İngiltere'nin) durumunu örnek vererek Fransa için iyi hal çaresi ararken...

Batılı sadece askerî konularda değil fakat diğer bütün konularda kendi noksanlarını AKIL rehberliği ile gidermeğe ve gelişmeğe çalışmıştır... ekonomik alanlarda da A. de Montchrétien, Fransa kıralına, yabancı devletlerin ve özellikle İngiltere'nin güzel örneklerini, zenginliklerini, çalışkanlığını ve refahını örnek veriyordu...(s. 468)

"(Zenginlikler, çalışkanlıklar ve refah konusunda) bir örnek getirmek istiyor isek İngiltere krallığını ele alabiliriz" diyerekten o devrin ünlü hükümdarı Elizabeth'i gösteriyordu...

Böylece Montchrétien, kendi kralına bir başka ülkenin çalışkan hükümdarını salık ve örnek verebiliyor ve başka ülkelerin bu sayede ileri gidebildiklerini söyleyerek "İşte bu nedenledir ki başka ülkeler bize üstünlük sağlayabildiler" diyebiliyordu...

Bk A. de Montchrétien, zamanının en ünlü ekonomistlerindendi. 1576 yılında doğmuş ve 1615 yılında "Traicté de l'Economie Politique, dédié en 1615 Au Roy et à la Reine, mére du Roy" adlı yapıtını yayınlamıştır. Yukardaki hususlar için bk. sh. 110..."(s. 469)

 

İNSANLIK TARİHİNDEKİ EKONOMİK AŞAMALAR.

GELECEĞİN  EKONOMİK  DÜZENİ

 

İnsanlık tarihte çeşitli ekonomik aşamalar geçirmiştir:

Meyva Toplayıcılığı dönemi,

Avcılık dönemi,

Çobanlık dönemi,

Çiftçilik dönemi,

Pazar Mübadelesi dönemi,

Aracı Mübadelesi dönemi ve nihayet,

İşçilik dönemi.

Hukuk, ekonomik dönemlere göre düzenlenir. Akit ve mülkiyet anlayışları değişir. Vergi sistemleri ve para sistemleri değişir.

Tüccar Mübadelesi Dönemi:

Altının para olduğu dönemdir.

Sermayeden vergi alındığı dönemdir.

Faizin yasaklandığı dönemdir.

Büyük dinler bu devirlerde geldiler ve

ilk şeriatlarını buna göre düzenlediler.

İşçilik Dönemine gelince:

Eski tarihlerin şeriat düzenlemeleri yetmedi.

Bu dönemde insanlar Tanrı'yı inkâr edince,

kendi akıllarına göre ekonomiyi düzenlediler.

'Sermaye Vergisi' yerine 'Gelir Vergisi'ni getirdiler.

Faizi meşrulaştırdılar.

Altını para olarak kullanacakları yerde,

'Nakit Senetleri'ni para olarak kullandılar.

Bu sayede 'sermaye terakümü' oldu ve

'Büyük Sanayi' doğdu, ayrıca 'ileri teknoloji' gelişti.

Ne var ki, bu sistem tekelleri oluşturdu, pazar ve enflasyon problemlerini getirdi, sömürü düzenini kurdu, emperyalizmi dünyaya yaydı, sosyalizmi yavruladı, bütün insanlığı işçi olarak köleleştirdi, v.s. daha nice ekonomik hastalıklara sebebiyet verdi.

Sonuç: Kan, vahşet ve zulüm.

İşte kuru aklın yaptığı şey bu kadar olur.

Bir taraftan yapar; diğer taraftan yıkar.

Oysa bu akıl insanlığın geçmiş deneyimlerinden yararlanıp faizin neden haram edildiğini ilim yoluyla tesbit etseydi, Batı Medeniyeti ve düzeni bu kadar acımasız bir canavar olmazdı.

Kur'ân'da, tüm medeniyetlerin ekonomi düzenini düzenleyecek ilkeler vardır. İçtihatla bunun şeriata dönüştürülmesi gerekir.

Biz şimdi de sizlere farklı bir şey yapalım.

Geleceğin ekonomik düzeninin nasıl olacağını kısaca anlatalım.

Geleceğin Ekonomik Düzeni:

Devlet, vatandaşlardan ellerindeki mallarını satmak isteyenlerden mallarını satın alacaktır. Devletin elinde olup özel mülkiyete intikal edebilecek tüm malları isteyenlere satacaktır. Devlet alış ve satıştan kâr etmeyecek, aynı fiyatlarla alıp satacaktır. Böylece piyasada karşılıksız para olmayacak, piyasada para sıkıntısı da bulunmayacaktır. Çünkü bütün değerler likidite kazanıp para haline gelecektir.

Devlet, mali bütçeler gibi 'kredi bütçeleri' yapacak ve krediyi halka verecektir. Ancak insanlar bu krediyi alabilmek için ya bir 'işverenin yanında çalışmak' veya bir 'malı sipariş vermek' zorunda olacaklardır. Böylece 'müşteri bulan üretici' ile, 'işçiyi bulan müteahhit' sermaye sıkıntısı çekmeyecektir. Çünkü ekonomi dünyasının muhtaç olduğu sermaye 'devlet kredisi' ile karşılanmış olacaktır.

İşletmeler, 'ortaklıklar'dan oluşacak; 'tesis', 'sermaye', 'emek ortaklıkları' yanında devlet 'hizmet ortağı' olarak katılacak ve 'vergi'yi 'genel hizmet payı' olarak alacaktır. 'Nakit senedi' yani kâğıt para yerine 'mal senetleri' çıkarılacak, böylece 'enflasyon meselesi' kökünden halledilmiş olacaktır. Herkes ve her şey, devletçe sadece 'vergi karşılığı sigorta'lanmış olacaktır. Nakliye, depolama, kontrol gibi hizmetler, 'genel hizmetler'den olacaktır.

Mülkiyet meselesine gelince, iki çeşit mülkiyet olacaktır:

'Akraba mülkiyeti' miras yoluyla intikal edecek ve semere bunlara ait olacaktır. 'Kullanma mülkiyeti' ise vasiyet yoluyla intikal edecek, bu mülkiyet 'ehliyet'e dayanacak ve onun işletme hakkı olacaktır. Elinden ancak işletemediği zaman alınabilecektir.

'Faiz' yerine 'selem farkı' gelecektir. Geleceğin 'faizsiz ortaklık ekonomik düzeni'selem üzerine kurulacaktır.

Bakınız, Batı dünyasının Tanrı'sız kuru aklından, Doğu dünyasının Tanrı'lı aklı daha ilmî, daha iktisadî, daha insanî, daha ahlâkî, daha gerçekçi, daha istikrarlı değil mi?

Peki, insanlığın ve dünyamızın böyle bir akla ve o akıldan kaynaklanan yeni bir dünya düzenine ihtiyacı yok mu?

İnsanlık olarak bu konuda ittifak ediyor, bu düşünceyi icma haline getiriyor, topyekün bu konsesusta birleşiyorsak; artık hakka dayalı dünya görüşüne istinad eden bir düzenin kurulması zamanı gelmiştir demektir.

Dünya, 'Derin İslâmiyet'ten kaynaklanan 'Derin Müslümanlar'ın kuracağı sistem ve düzeni bekliyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 


İSLAM-Devlet/Dünya-DÜZENİ-2-İlhan Arsele reddiye
1-BESMELE VE İTHAF
1666 Okunma
2-KAPAKDETAYI
1391 Okunma
3-YAYIN VE REDAKTE KURULU
1347 Okunma
4-EDİTÖRDEN NOTLAR-REŞAT NURİ EROLDAN
1417 Okunma
5-Prof. Dr.ilhan Arsel kimdir?
4254 Okunma
6-TEŞEKKÜR-reşat nuri eroldan
1338 Okunma
7-S U N U Ş-Dr.SÜLEYMAN AKDEMİR
1287 Okunma
8-Ö N S Ö Z-YERİNE DAVET REŞAT EROL
1375 Okunma
9-İÇİNDEKİLER
1236 Okunma
10-CEHALET VE AKILSIZLIK MESELESİ
1441 Okunma
11-MERKEZÎ KUVVET SİSTEMİ TALANCILIĞA DAYANIR
1453 Okunma
12-'KADER' VE 'İRADE' NE DEMEKTİR?
1513 Okunma
13-HIRİSTİYAN HAÇLILAR NE YAPTI?
1639 Okunma
14-YENİLİK DÜŞMANLIĞI VE DEMOKRATİK DÜZEY MESELESİ
1296 Okunma
15-İSLÂMİYET'E GÖRE MEDİNE'DEKİ YÖNETİM ŞEKLİ
1860 Okunma
16-İSLÂMİYET VE KUR'ÂN KORKUTUCU DEĞİLDİR
1387 Okunma
17-'İSLÂM DİNİ' İLE 'İSLÂM DÜZENİ' AYRIDIR.
1309 Okunma
18-TÜRKLÜK İRSÎ, İSLÂMLIK KESBÎDİR.
1352 Okunma
19-RUH VE BEDEN, MİLLET VE DEVLET ARASI MÜNASEBET
1349 Okunma
20-İSLÂM DÜZENİNDE TUTUKLU YOKTUR
1388 Okunma
21-İKTİDAR - KİŞİ HÜRRİYETLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİLER
1327 Okunma
22-İSLÂM DÜZENİNDE RESMÎ DİNÎ KURULUŞ YOKTUR
1333 Okunma
23-İSLÂM DÜZENİNDE DEVLET YÖNETİMİ NASIL OLUR?
2719 Okunma
24-KUVVET VE HAK TEORİLERİNE GÖRE KÂİNAT
1271 Okunma
25-GELİŞMEMİŞ TOPLULUKLAR GELENEKLERİYLE YAŞARLAR
1370 Okunma
26-KUR'ÂN'IN EMİR VE NEHİYLERİ TEDBİRDEN İBARETTİR
1365 Okunma
27-İSLÂMİYET'TE YAHUDİ DÜŞMANLIĞI YOKTUR
1572 Okunma
28-KAYNAŞMA TÜRKLERE HAS BİR ÖZELLİKTİR
1321 Okunma
29-OSMANLILAR 'HÂDİM OLMA' İLKESİNİ GETİRMİŞTİR
1354 Okunma
30-İSLÂMİYET'TE GERÇEK DEMOKRASİ VARDIR
1302 Okunma
31-İSLÂMÎ SAVAŞLAR TALAN VE DİN SAVAŞI DEĞİLDİR
2275 Okunma
32-İSLÂM DÜZENİNDE SAVAŞA İSTEYENLER KATILIR.
1278 Okunma
33-İSLÂMİYET İDEAL BİR DÜZENDİR
1298 Okunma
34-İSLÂM DÜZENİNDE 'HAKEMLİK SİSTEMİ' VARDIR
1399 Okunma
35-MÜSLÜMAN ALLAH İÇİN SAVAŞIR, KÂFİR TAĞUT İÇİN.
1673 Okunma
36-'MİLLÎ HAKİMİYET' NE DEMEKTİR
1418 Okunma
37-İLMÎ ŞÛRA BAŞKANI İTTİFAKLA SEÇER
1278 Okunma
38-ANKARA MECLİSİ'NİN KURULUŞU ŞERİATA UYGUNDU
1318 Okunma
39-BATI CUMHURİYET SİSTEMİNİN EN BÜYÜK MAHZURU
1297 Okunma
40-İSLÂMİYET'E GÖRE CUMHURİYET YÖNETİMİ.
4296 Okunma
41-LOZAN'IN GİZLİ ŞARTLARI NELERDİR?
1550 Okunma
42-BATI ÇÖKMEKTEDİR BAŞARILI OLAMAYACAKTIR
1323 Okunma
43-ZAMAN YAZILARI-İSLAMI BİLMEK
1299 Okunma

© 2024 - Akevler