RÛM SÛRESİ - 29. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ هَلْ مِنْ شُرَكَائِكُمْ مَنْ يَفْعَلُ مِنْ ذَلِكُمْ مِنْ شَيْءٍ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ (40)
Allah sizi yaratan sonra sizi rızıklandıran sonra sizi öldürecek olan sonra size hayat verecek olandır. Şeriklerinizden ondan herhangi bir şey yapan var mı? O tespihleri bilir ve onların ortak ettiklerinden yücedir. (40)
اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ
Allah sizi yaratan sonra sizi rızıklandıran sonra sizi öldürecek olan sonra size hayat verecek olandır.
İsim cümlesi |
Haber | Mübteda |
Sıla cümlesi | İsm-i mevsûl |
Ma'tûf Fiil cümlesi | Atıf harfi | Ma'tûf Fiil cümlesi | Atıf harfi | Ma'tûf Fiil cümlesi | Atıf harfi | Ma'tûfun aleyh Fiil cümlesi |
Fâil | Mefûlun bih | Fiil | Fâil | Mefûlun bih | Fiil | Fâil | Mefûlun bih | Fiil | Fâil | Mefûlun bih | Fiil |
هُوَ | كُمْ | يُحْيِي | ثُمَّ | هُوَ | كُمْ | يُمِيتُ | ثُمَّ | هُوَ | كُمْ | رَزَقَ | ثُمَّ | هُوَ | كُمْ | خَلَقَ | الَّذِي | اللَّهُ |
اللَّهُ: “Allah” demektir. Alemlerin rabbinin özel ismidir.
الَّذِي: “Kimse” demektir. Üçüncü şahıs eril tekil has ism-i mevsuldür.
خَلَقَ: “Yarattı” demektir. خلق kökünden birinci bâbdan üçüncü tekil şahıs eril mazi malum fiildir. Var olan başka bir şeyden yeni bir şey üretmek, biçimlendirmek manasındadır. Fâili müstetir هُوَ dir ve Allah’a racidir.
كُمْ: “Siz” demektir. Mensub muttasıl zamirdir. Kuran’ı okuyan kimseye hitaben insanlar ifade edilmektedir.
خَلَقَكُمْ: “Sizi yarattı” demektir.
ثُمَّ: “Sonra” demektir. Atıf harfidir. Cümleleri birbirine atfeder. Burada خَلَقَكُمْ cümlesine رَزَقَكُمْ cümlesini atfetmiştir. Bu atıf harfi ma’tûfun aleyhle ma’tûf arasında oluşun sırasını gösterir, buna “tertip” denir. Önce ma’tufun aleyh, sonra ma’tûf gelir. Bu nedenle sümme ile yapılan atıfta ma’tûf ile ma’tûfun aleyh yer değiştiremez. Zamansal olarak peşi sıra oluşu göstermez, arada belirli bir zaman geçmiştir. Bu nedenle “takip etkisi yoktur”. Bu arada boşluk olmasına “terahi” (تَرَاخِي) denir. İş yapmada ma’tûfun aleyh ile ma’tûf arasındaki boşluğun belirli bir süresi yoktur, duruma göre bu süre değişir. Kısa bir süre olabileceği gibi uzun bir süre de olabilir.
رَزَقَ: “Rızıklandırdı” demektir. رزق kökünden birinci bâbdan üçüncü tekil şahıs eril mazi malum fiildir. Fâili müstetir هُوَ dir ve Allah’a racidir. رِزْق “rızık” demektir. Yiyecek ve içeceklerden oluşur. Canlıların biyolojik olarak ihtiyacının olduğu maddelerdir. Giyecekler buna dahil değildir. Bu nedenle hayvanlar ve insanlar için rızık aynı anlamdadır.
وَعَلَى الْمَوْلُودِ لَهُ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ
Onun için veled olunan üzerinedir onların rızkı ve giyeceği marufla. (Bakara 233)
Bu ayette rızık ve giyeceğin ayrı olduğu anlaşılmaktadır.
كُمْ: “Siz” demektir. Mensub muttasıl zamirdir. Kuran’ı okuyanlara hitap etmektedir.
رَزَقَكُمْ: “Sizi rızıklandırdı” demektir.
ثُمَّ: “Sonra” demektir. Atıf harfidir. رَزَقَكُمْ cümlesine يُمِيتُكُمْ cümlesini atfetmiştir.
يُمِيتُ: “Öldürür” demektir. موت kökünden if’âl bâbından üçüncü şahıs eril tekil merfu muzari malum fiildir. Birinci bâbdan مَاتَ - يَمُوتُ şeklinde ölmek manasındadır. Lazım fiildir. Birinci bâb if’âl bâbına (أَمَاتَ – يُمِيتُ) tadiye etkisi ile gelir. Öldürdü anlamına gelir. Ancak قتل kökündeki öldürme ile bu öldürme farklıdır. قتل kökündeki öldürme hayatına bir müdahale ile son vermek anlamında iken, buradaki öldürme fiilinin fâili her zaman Allah’tır. Allah’ın bir canlının yaşamını bir sebeple sona erdirmesi manasındadır.
كُمْ: “Siz” demektir. Mensub muttasıl zamirdir. Kuran’ı okuyanlardır.
يُمِيتُكُمْ: “Sizi öldürür” demektir.
ثُمَّ: “Sonra” demektir. Atıf harfidir. يُمِيتُكُمْ cümlesine يُحْيِيكُمْ cümlesini atfetmiştir.
يُحْيِي: “Hayat verir, yaşatır” demektir. حيي kökünden if’âl bâbından üçüncü şahıs eril tekil merfu muzari malum fiildir. Fâili müstetir هُوَ dir. Allah’a racidir. Dördüncü bâbdan حَيَّ - يَحْيَى şeklinde yaşamak manasındadır. Lazım fiildir. Dördüncü bâb if’âl bâbına (أَحْيَا – يُحْيِي) tadiye etkisi ile gelir. Hayat vermek, yaşatmak anlamına gelir.
كُمْ: “Siz” demektir. Mensub muttasıl zamirdir. Kuran’ı okuyanlardır.
يُحْيِيكُمْ: “Size hayat verir, sizi yaşatır” demektir.
خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ: “Sizi yarattı sonra sizi rızıklandırdı sonra sizi öldürecek sonra size hayat verecek” demektir.
الَّذِي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ: “Sizi yaratan sonra sizi rızıklandıran sonra sizi öldürecek olan sonra size hayat verecek olan” demektir.
اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ: “Allah sizi yaratan sonra sizi rızıklandıran sonra sizi öldürecek olan sonra size hayat verecek olandır” demektir.
هَلْ مِنْ شُرَكَائِكُمْ مَنْ يَفْعَلُ مِنْ ذَلِكُمْ مِنْ شَيْءٍ
Şeriklerinizden ondan herhangi bir şey yapan var mı?
Soru cümlesi İsim cümlesi |
Mübteda | Haber | İstifhâm edatı |
Sıla cümlesi Fiil cümlesi | İsm-i mevsûl | Mecrur | Cârr |
Mefûlun bih | Fâil | Fiil | Muzâfun ileyh | Muzâf |
Sahibul hâl | Hâl |
Mecrur | Cârr | Mecrur | Cârr |
شَيْءٍ | مِنْ | ذَلِكُمْ | مِنْ | هُوَ | يَفْعَلُ | مَنْ | كُمْ | شُرَكَاءِ | مِنْ | هَلْ |
هَلْ: “-mı, -mi” demektir. İstifhâm (soru) edatıdır.
مِنْ: “-den” demektir. Harf-i cerdir.
شُرَكَاءِ: “Ortak edilenler, şerikler” demektir. Öncesindeki مِنْ harf-i ceriyle mecrur olmuştur. فُعَلَاءُ kalıbından çoğul sıfat-ı müşebbehedir. Tekili فَعِيل kalıbından شَرِيك dir. “Ortak edilen” demektir. İsm-i mef’ûl manasında sıfat-ı müşebbehedir. Kökü شرك dir. Dördüncü bâbdan gelmektedir. Birini bir işe, birisine ortak etmek manasından gelmiştir. مَشْرُوك (ortak edilen) manasındadır. Ancak مَشْرُوك ism-i mef’ûldür ve sübut değil, hüdus bildirir. Bu mef’ûllük sübut bildirir olduğu zaman شَرِيك şeklinde ism-i mef’ûl manasında sıfat-ı müşebbehe kalıbıyla gelir. Ortak edilen olma artık onun kalıcı bir sıfatı haline gelmiştir.
كُمْ: “Siz” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. Kuran’ı okuyanlardır.
شُرَكَائِكُمْ: “Sizin şerikleriniz” demektir.
مِنْ شُرَكَائِكُمْ: “Şeriklerinizden” demektir.
مَنْ: “Kimse” demektir. Umumi ism-i mevsuldür. “Her kimse” anlamına gelmektedir.
يَفْعَلُ: “Yapar” demektir. فعل kökünden üçüncü bâbdan üçüncü şahıs eril tekil merfu muzari malum fiildir. Fâili müstetir هُوَ dir. مَنْ ism-i mevsulünün aid zamiridir.
مِنْ: “-den” demektir. Harf-i cerdir.
ذَلِكُمْ: “Size söylüyorum, o” demektir. Uzak ism-i işarettir. Asıl ism-i işaret olan ذَا ve uzaklık lâmı olan لِ ve kâfu-l hitbe olan كُمْ den meydana gelmiştir. Muhatap كُمْ yani “siz”dir. İşaret edilen “o”dur. Burada uzak ism-i işaretle işaret edilen yaratmak sonra rızıklandırmak sonra öldürmek sonra hayat vermektir. Muhatap olan كُمْ (siz) Kuran’ı okuyanlardır.
مِنْ ذَلِكُمْ: “Ondan” demektir.
مِنْ: “-den” demektir. Te’kîd için gelmiştir. Soru cümlesi içinde nekre bir kelimeden önce gelerek kendisinden sonra gelen kelime için “herhangi”, “hiçbir” anlamını kazandırır.
شَيْءٍ: “Şey” demektir. شيء kökünden gelmiştir. Üçüncü bâbdan mastar olarak bir durumu, bir varlığı, bir işi dilemek, istemek manasındadır. Bu mastar manasından istenilen, dilenen manasında شَيْءٌ “şey” anlamında isimdir. Çoğulu أَشْيَاءُ dur.
مِنْ شَيْءٍ: “Herhangi bir şey” demektir.
مِنْ ذَلِكُمْ مِنْ شَيْءٍ: “Ondan herhangi bir şey” demektir.
يَفْعَلُ مِنْ ذَلِكُمْ مِنْ شَيْءٍ: “Ondan herhangi bir şey yapar” demektir.
مَنْ يَفْعَلُ مِنْ ذَلِكُمْ مِنْ شَيْءٍ: “Ondan herhangi bir şey yapan” demektir.
هَلْ مِنْ شُرَكَائِكُمْ مَنْ يَفْعَلُ مِنْ ذَلِكُمْ مِنْ شَيْءٍ: “Şeriklerinizden ondan herhangi bir şey yapan var mı?” demektir. Burada çok ilginç bir durum vardır. Bu ayet Kuran okuyanlara seslenmektedir. Hem de tek bir kişiye değil, topluluğa seslenmektedir.
شُرَكَائِكُمْ “sizin ortak ettikleriniz, sizin şerikleriniz” demektir. Kime ortak ettiklerinizdir? Allah’a ortak ettiklerinizdir. Birilerini nasıl Allah’a ortak ederiz. Biz Allah’ı gözle görmeyiz, O’nun da hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Ol der olur. Nasıl olacak da biz birilerini O’na ortak edeceğiz. Neyine ortak edeceğiz?
وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ
Mülkte (yönetimde) O’nun için bir ortak yoktur. (İsra 111, Furkan 2)
أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ شَرَعُوا لَهُمْ مِنَ الدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَنْ بِهِ اللَّهُ
Yoksa onlar için şerikler mi var da onlar için düzenden Allah’ın izin vermediği şeriat mı koyuyorlar? (Şura 21)
Şerikler yani ortak edilenler yönetimde ve kural koymada Allah’a ortak edilmektedirler. Allah’ın kurallarına aykırı kuralları koymakta, Allah’ın istemediği şekilde yönetmektedirler. Şerik müşriksiz olmaz. Müşrikler şeriklerini çok sevmektedirler. Şeriklerinin kurallar koymasını ve yönetmesini istemektedirler.
Günümüz çoğunluk demokrasisi şirke en müsait sistemdir. Referans noktası dalalete götüren çoğunluktur. Çoğunluğun desteğini almak için Allah’ın kurallarına aykırı kurallar koymak çok sıradan bir iştir.
Burada ilginç olan Kuran okuyanların şeriklerinin olmasıdır. Kuran okudum diye müşrik olmayacağını sananlara seslenmektedir. Namaz kılıyorum diye şerik veya müşrik olmayacağını sananlara seslenmektedir. Hacca gittim, sadaka dağıttım diye şerik veya müşrik olmayacağını sananlara seslenmektedir. Kuran okuduğu halde şerikleri olanlara seslenmektedir. Çoğunluk demokrasisi içinde namaz kılan birini seçerek imanına iman kattığını sananlara seslenmektedir. Namaz kılan birisi Allah’ın kurallarına aykırı kurallar koyduğunda, siz de onu seçtiğinizde hangi durumda olduğunuzu düşünün.
Bizim kurallarımızın referans noktası Allah’tır, Allah’ın kurallarıdır. Allah da bu ayette bize bizi yarattığını, rızık verdiğini, öldürüp yeniden hayat vereceğini söylemektedir. Bunu yapabilen kimse yoktur O’ndan başka. Hatta bunlardan herhangi birini yapabilen yoktur. İşte sizin şerikleriniz, O’na ortak ettikleriniz bunu yapabilir mi demektedir Kuran okuyana. Kuran okuyan ise bunu üstüne alınmamakta, çoğunluk demokrasisi içinde ben nasıl olsa namaz kılanlara oy veriyorum diyerek bu ayeti okuyup geçmektedir. Çoğunluk demokrasisinin batıl olduğunu düşünmemekte, günümüz şartları böyle demekte, onu benimsemektedir. Ondan sonra kendine Kuran ehli demektedir. Kuran’da çoğunluk hakkındaki ifadeleri bir kere bile okuyan o sisteme dahil olmaktan uzak durur.
سُبْحَانَهُ
O tespihleri bilir.
Fiil cümlesi |
Fâil Muzâfun ileyh | İsim fiil Muzâf |
هُ | سُبْحَانَ |
سُبْحَانَ: “Tesbihleri bilir” demektir. سبح kökünden fetha üzere mebni isim fiildir. İsim fiiller fiil olmadıkları halde fiil manası ve görevi ifade eden kelimelerdir. Bazıları çekimlidir, bazılarının çekimi yoktur. Çekimli olanlarda merfu muttasıl zamir yoktur. Çekimi merfu muttasıl zamirler içerirse isim fiil olmaz, câmid fiil olur.
سُبْحَانَ “Tesbihleri bilir” anlamındadır. Muzari manalı mastardan menkul isim fiildir. İsim fiil olması sadece izafetledir ve muzafun ileyhi fâili olmaktadır. Bu isim fiilin fâili sadece Allah olabilmektedir. Çünkü bir kök bu فُعْلَان kalıbından mastar olduğu zaman mübalağa kazanmaktadır. سُبْحَانَ de bütün tesbihleri mübalağalı olarak bilir anlamındadır. Tıpkı bir fiil gibi mef’ûlün bih, mef’ûlün bih gayr-i sarih ve mef’ûlün fih alır. Mastar-ı müevveli doğrudan mef’ûlün bih olarak alır, عَنْ harf-i ceri ile mef’ûlün bih gayr-i sarih alır.
إِنْ مِنْ شَيْءٍ إِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ وَلَكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ
Hiçbir şey yoktur ki O’nun hamdıyla tesbih etmesin ve ancak onların tesbihini anlamlandıramazsınız. (İsra 44)
Her şey tesbih eder ama biz onların tesbihini anlamlandıramayız. حَمْد “değerin yayılması, bilinmesi, değer verilmesi” anlamındadır. O’nun hamdıyla demek O’nun değerinin bilinmesiyle, O’na değer verilmesiyle tesbih etmek demektir. Her şey tesbihiyle Allah’ın değerini yaymaktadır. Yaydığı her şeyle beraber O’nun da değerini yaymaktadır. Ancak biz her şeyin tesbihini anlamlandıramayız. Bizim ölçemediğimiz, göremediğimiz bir şekilde tesbih etmektedirler. Bir tür dalga yaymaktadırlar. Biz bunu anlamlandıramıyoruz. Allah sübhan olarak bütün tesbihleri bilir ve anlamlandırır. Sübhan olarak Allah her şeyi bilir. Herhangi bir yaprağın bile yere düştüğünü bilir. Herhangi bir bakterinin, virüsün, molekülün, atomun her an nerede olduğunu bilir. Sübhan olarak bilir.
هُ: “O” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. Allah’a racidir.
سُبْحَانَهُ: “O tespihleri bilir” demektir. Sizin şeriklerinizi de bilir. Siz bunun farkında olmasanız da O bilir. Siz namazlar kılarak, oruçlar tutarak şirk içinde olabilirsiniz, bunu bilemezsiniz ama Allah bunu bilir, O sübhandır. Siz çoğunluk demokrasisi içinde Allah rızası için çalıştığınızı, Allah rızası için oy verdiğinizi sanırsınız ama O bilir.
وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
Ve onların ortak ettiklerinden yücedir.
Fiil cümlesi | Atıf harfi |
Mefûlün bih GS | Fâil | Fiil |
Mecrur | Cârr |
Sıla cümlesi Fiil cümlesi | İsm-i mevsûl |
Mefûlün bih GS | Fâil | Fiil |
Mecrur | Cârr |
هُ | بِ | و | يُشرِكُونَ | مَا | عَنْ | هُوَ | تَعَالَى | وَ |
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. سُبْحَانَهُ cümlesine تَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ cümlesini atfetmektedir.
تَعَالَى: “Uludur, yücedir” demektir. علو kökünden tefâül bâbından tekil üçüncü şahıs mazi malum fiildir. Normalde anlamı “ulu oldu, yüceldi” demektir. Ancak sadece Allah için kullanıldığından “uludur, yücedir” şeklinde geniş zamanlı olarak ifade edilmesi daha doğrudur.
عَنْ: “-den” demektir. Harf-i cerdir. Uzaklaşma ifade eder.
مَا: Umumi ism-i mevsuldür. Gayr-i akil varlıklar ve kavramlar için kullanılır. Gayr-i akil varlıklar ve akil varlıklar bir arada ise de bu ism-i mevsul kullanılır.
يُشْرِكُونَ: “Ortak ederler” demektir. شرك kökünden üçüncü şahıs çoğul merfu muzari malum fiildir. Kime ortak etmektedirler? Allah’a ortak etmektedirler. Bu ayette bu fiilin iki ayrı kıraati vardır.
Kıraat | Kari |
(يُشْرِكُونَ) بالياء | نافع المدني |
(يُشْرِكُونَ) بالياء | ابن كثير المكي |
(يُشْرِكُونَ) بالياء | أبو عمرو بن العلاء |
(يُشْرِكُونَ) بالياء | ابن عامر الدمشقي |
(يُشْرِكُونَ) بالياء | عاصم الكوفي |
(تُشْرِكُونَ) بالتاء | حمزة الكوفي |
(تُشْرِكُونَ) بالتاء | الكسائي الكوفي |
(يُشْرِكُونَ) بالياء | أبو جعفر |
(يُشْرِكُونَ) بالياء | يعقوب |
(تُشْرِكُونَ) بالتاء | خلف العاشر |
İkinci kıraat تُشْرِكُونَ (Ortak edersiniz) şeklindedir. Bu kıraat ayetin başındaki gibi Kuran’ı okuyanlara hitap etmektedir.
Şirkin manası zaman içinde kaymış ve alakasız bir şekle dönüşmüştür. Putlara tapınma, Allah’tan başkasını ilah edinme, Allah’tan başkasına ibadet etme şirk olarak anlamlandırılmıştır. Allah’la araya birilerini koymak da şirk olarak adlandırılmıştır. Bunların hiçbirisi Allah’a şirk değildir. Allah’a şirk “Allah’ın doğal ve sosyal kanunlarına aykırı kurallar, kanunlar koymaktır”. Bu kanun koyulduğunda insanlar Allah’ın koyduğu kanunlara aykırı hareket etmek zorunda kalırlar. Kendi iradesi dışında Allah’ın istemediğini yapmaya zorlanmış olurlar. Bu kanun mecliste oluşturulmuş bir yasa olmak zorunda değildir. Toplumsal kurallar, töreler, gelenekler de buna dahildir.
Allah’ın yarattığını değiştirirseniz günah işlemiş olursunuz ama Allah’ın yarattığını değiştirmeyi kural haline getirirseniz şirki gerçekleştirmiş olursunuz. Allah’ın helal ettiğine haramdır veya haram ettiğine helaldir derseniz günah işlemiş olursunuz. Allah’ın haram ettiğini yaparsanız günah işlemiş olursunuz. Allah’ın helal ettiğini haram eden kanunlar koymak, haram ettiğini insanlara yaptırmaya zorlayan kurallar, kanunlar koymak şirktir.
مَا يُشْرِكُونَ: “Onların ortak ettikleri” demektir.
عَمَّا يُشْرِكُونَ: “Onların ortak ettiklerinden” demektir.
تَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ: “Onların ortak ettiklerinden yücedir” demektir. تَعَالَى fiili Kuran’da hep Allah ile gelmektedir. Yüce olan, ulu olan Allah’tır, başkası olamaz. Herhangi birisi için “ulu”, “yüce” sıfatı kullanılamaz.
Kuran’da geçiş | Sayı |
تَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ | 6 |
تَعَالَى اللَّهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ | 2 |
تَعَالَى جَدُّ رَبِّنَا | 1 |
تَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ | 2 |
تَعَالَى عَمَّا يَصِفُونَ | 1 |
تَعَالَى عَمَّا يَقُولُونَ عُلُوًّا كَبِيرًا | 1 |
يُشْرِكُونَ fiilinin fâili iki kıraatte farklıdır:
Birinci kıraatte (يُشْرِكُونَ) fâil شُرَكَائِكُمْ (şerikleriniz) e racidir. Anlam “ortak ettiklerinizin ortak ettiği” (تَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُ شُرَكَائُكُمْ) şeklindedir.
İkinci kıraatte (تُشْرِكُونَ) fâil sizdir. Kuran’ı okuyanlardır. Anlam “sizin ortak ettiğiniz” şeklindedir.
İkinci kıraate göre dikkati çeken مَا تُشْرِكُونَ (sizin ortak ettikleriniz) ifadesidir. Zaten öncesinde bunun için şerikler kullanılmıştı. Şerikler için de مَنْ kullanılmıştı. مَنْ şuurlu varlıklar için kullanılır. Zaten şerik Allah’ın izin vermediği şeriatı koyandır. Allah’ın kurallarına aykırı kuralı koyandır. O zaman niçin تَعَالَى عَمَّنْ تُشْرِكُونَ denmeyip تَعَالَى عَمَّا تُشْرِكُونَ denmiştir ya da تَعَالَى عَنْ شُرَكَائِكُمْ denmeyip تَعَالَى عَمَّا تُشْرِكُونَ denmiştir. Kelime anlamı olarak hem şerikleriniz hem de مَا تُشْرِكُونَ ortak ettiklerinizdir. Kuran hiçbir zaman eş anlamlı ifade kullanmaz. Muhakkak aralarında fark vardır. Şerik sıfat-ı müşebbehedir. Ortak edilmiş olması onda sıfat haline gelmiştir. Şuurlu varlıktır. مَا تُشْرِكُونَ ise şuurlu varlık değildir ama o da ortak edilendir. Şerik Allah’ın kurallarına aykırı kuralı koyan şuurlu varlıktır, kanun koyucudur. مَا تُشْرِكُونَ ise Kuran’ı okuyanların koyduğu kuraldır. Bu durumda şerikler Kuran okuyanların içindeki insanlardır. Allah’ın kurallarına aykırı kuralları koymaktadırlar. Kuran okumakta ama şerik olarak şirk yasaları yapmaktadırlar.
Birinci kıraat de bununla uyumludur. مَا يُشْرِكُونَ konulan kuraldır, konulan sistemdir. Faili şeriklerdir. Bu nedenle مَا يُشْرِكُونَ şerik olamaz, konulan kurallardır. Ortak ettiklerinizin ortak ettiği kurallardır. Kuralı koyan ölmüş olsa bile onun koyduğu kural, çıkardığı kanun, getirdiği sistemli yapı varlığını devam ettirmektedir. İşte bu مَا يُشْرِكُونَ dir. Müşrik ise şerikleri kural koyucu olarak isteyen, seçen ve onların مَا يُشْرِكُونَ kurallarını koymasını sağlayandır. Şerikler bu kıraatte Kuran okuyanların içinden de olabilir, başkalarından da olabilir.
مَا يُشْرِكُونَ kurallar olduğundan aynı zamanda kuralları koyma kurallarıdır. Kural koyma kuralı da Allah’ın kuralı koyma kuralına aykırı olduğu zaman şirktir. Kuralları koyma kuralının çoğunluk olması مَا يُشْرِكُونَ dir. Bu durumda insanların ve bu ayeti okuyan Kuran ehlinin şerikleri, Allah’a ortak ettikleri çoğunluk demokrasisini üretenlerdir. Çünkü Allah bize açıkça çoğunluğa uymayacağımızı belirtmektedir. Bu nedenle çoğunluk demokrasisi de ortak edilendir. O sistem içinde çalışan, o sistem içinde çabalayan, o sisteme ucundan kıyısından dahil olan arkadaşlarımızı uyarıyorum. Eğer kendilerini kurtarmazlarsa kıyamet yevminde büyük bir pişmanlık yaşayacaklardır.
Siz Allah’ın istemediği, kabul etmediği çoğunluk demokrasisi içinde birisini, birilerini kural koyucu olarak seçtiğinizde, ona biat ettiğinizde ne tür bir durumda olduğunuzu düşünün. Mevcut sistem içinde Allah’ın kurallarına tam ters kuralları benimseyip savunduğunuzda, onların Allah’ın kurallarından daha iyi olduğunu iddia ettiğinizde de ne durumda olduğunuzu düşünün. Allah’ın kural koyma kuralına aykırı olan çoğunlukla kural koyma kuralına dahil olduğunuzda da ne durumda olduğunuzu bir düşünün.
Bu ayet Kuran okuyanlara seslenmektedir. Kimse kendisinin müşrik olmayacağını zannetmesin. Herkes çok iyi bir şey yaptığını sanarak şirk içinde yaşayabilir. Şerik olabilir, müşrik olabilir. İsterse beş vakit namaza beş vakit katsın, alnı secdeden kalkmasın, haccı umreyi su yolu yapsın fark etmez. Şirk çok tehlikeli bir çukurdur ve içine düşmek o kadar da zor değildir.
Teşvikiye, Yalova
29 Temmuz 2023
M. Lütfi Hocaoğlu