الْقَانِتِين مِنَ وَكَانَتْ وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرَانَ الَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فِيهِ مِن رُّوحِنَا وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِهِ
(Tahrim–12)
Kadın ve erkek arasında nikah akdi varsa akitte ismi anılanlar doğan çocuğun annesi ve babasıdır. Akit yoksa çocuğun annesi bellidir ve anne adıyla anılır. Baba belli de olsa akitte adı geçmediği için babasız sayılır ve baba mirasında hakkı yoktur! Akitsiz yapılan ilişkilerde, kadın evli değilse zina sayılmaz. Bu ilişki akitsiz yapıldığından batıl değildir; fasittir. Fasit olduğundan dolayı da taraflara zina isnadı yapılamaz!
Gelelim İmran kızı Meryem’in durumuna. Meryem’e nasıl hamile kalacağı vahyedilmiş, o da vahyedildiği şekilde hamile kalmıştır. Meryem’in hamile kalışı ve çocuğu doğuruşu, insanlığa örnek bir olaydır. Tarih boyunca akitsiz hamilelikler ve doğumlar hep sorunlu olmuştur. Bu olay şunu gösteriyor ki, akitsiz hamileliklerin peşine hafiyelerin takılması, kadının rahatsız edilmesi ve doğan çocuğun dışlanması yanlıştır. Kadına ve çocuğa sahip çıkılması topluluğun üzerine bir görevdir. Bu arada akitsiz ilişkiye giren erkek, bir an önce ilişkisine, kadına ve çocuğa sahip çıkması gerekir, bu da işin başka bir tarafı. Konu Meryem olduğundan şimdilik ilişkiye kadın ve çocuk açısından bakalım.
Kuran’da “Meryem oğlu İsa” veya “Meryem oğlu İsa Mesih” vs şeklinde babasız anılmaktadır. Meryem İsa’yı doğurduğundan beri kötü isnatlarla anılmaktadır. Vahyin haber verdiği o günlerin basit insani tepkileri, bugün bile geçerliliğini korumaktadır.
Tahrim-11’in başlangıcında yer alan "..آمَنُوا . لِّلَّذِينَ اللَّهُ مَثَلاً وَضَرَبَ" ibaresi, "vav" harfi ile 12. ayette de varmış gibi “ve Allah müminlere mesel olarak darbetti ki İmran kızı Meryem fercini ihsan ettiğinden ona ruhumuzdan nefhettik …” denmektedir.
Sevgili yeğenim, Meryem’in bakire olması ile fercini temiz tutması aynı anlama gelmez. Mesajında, yazımdan bir alıntı yapmışsın “…Adem de İsa da evveliyatsız kişilerdi” diye. Alıntıda sorun var çünkü ben “…evveliyatsız değillerdi” şeklinde yazmıştım.
“…Rûhumuzu ona irsal ettik de ona bir beşer seviyesinde temessül etti – Rûhumuzu ona gönderdik de ona bir beşer seviyesinde göründü”(Meryem-17) şeklinde çevirebileceğimiz ayette “Rûhumuz” denen varlığın ne olduğu bir yana, görünürken ve konuşurken bir beşer olması senin için olmasa da benim için oldukça önemli!
Bu ayetten yola çıkarak Meryem oğlu İsa dendiği gibi “Rûh oğlu İsa” da denebilir, kanımca. Ama Rûhla bir kadın şahitler huzurunda akit yapmadıklarına göre Meryem oğlu İsa diye anmak daha yerinde olacaktır. Bununla beraber Rûh ile Meryem’in ilişkisi akitle kayıt altına alınamadığından her hâlükârda Meryem “ferci ıslah” bir kadın olarak anılacaktır.
Soru şu: Ferci ıslah kadına, bakire denir mi?
Bakire olmasına gerek yok, evli kadın da fercini kocası dışındaki erkeklerden korursa fercini ıslah etmiş olur. Meryem’in durumu buna benzese de işin içinde bir sıradışılık var. Çünkü Rûh beşer olmadığı halde beşer seviyesinde görünmüş ve konuşmuştur. Rûh dokunduğunda da aslında rûh gibi değil de beşer seviyesinde dokunmuştur.
Bu kısa açıklamadan maksat şudur:
İsa da Adem gibi hukuki babadan yoksundur. Bu biyolojik baba olmadan doğma anlamına gelmez. İsa ile Adem arasındaki anne farkı, biyolojik nedenlere dayanmıyor. İsa’nın annesi akıl, beden ve duygu gelişmesini tamamlamış bir anneydi. Adem’in annesi ise doğuracak ve tehlikelere karşı onu koruyacak kadar bedeni ve duygusu gelişmişti ama akit yapacak kadar aklı gelişmemişti.
İsa’nı babası beşer seviyesindeydi ama beşer değildi; Adem’in babası da beşer gibiydi ama aklı akit yapacak kadar gelişmediğinden tam teşekküllü beşer değildi.
Bir başka konu da şu:
“Turab” toprak anlamına geldiği gibi “meme” anlamına da gelir. Toprak ile insan arasındaki milyonlarca işlemi bir-kaç işleme indirip buradan da teori üretecek kadar akıllı da bilgili de değilim, lütfen beni bu konuda mazur görün. Adem’in memeli bir canlıdan yani dişiden yaratıldığını düşünmek bana daha uygun geliyor. Bu konunun uzmanı Hüseyin Kayahan'a başvurula...
İnorganik elementlerin yapay ortamlarda elektrik verilmesi ve sağlanan rezonansla da organik maddenin elde edilmesi örneklemesine gelince… Söyleyeceğim şudur: Bu örneklemeyi turabın memeli olmadığını kanıtlamak için anlatıyorsan teşekkür ederim, almayayım…
Tek Adem’in varlığını başka bir arkadaş iddia etmiş olabilir, yeğenim. Benim görüşüm şu:
Yeryüzünde bir dönem yaşandı, o döneme en az üç, belki daha fazla yerde akil, baliğ kişiler Adem oldu. Biri de çıkıp bu Ademlerin de bir atası vardı ve o da bir tek kişiydi… derse ne diyeyim yeğenim “Eywallh!” derim. Çünkü bu kadarını açıklayacak ne ilmim ne de Google dan öğrenecek dolarım var! Olabilir de olmayabilir de!
Tiye alsan da ilk Adem’in memleketinin Tiflis olduğu tezimde ısrarlıyım. “İhbitû”dan maksat köyden indim şehire olamaz, bayağı uzaklara, hem de Üstadın hep arzuladığı askeri bir intikal halinde, oldukça farklı bir iklim ve coğrafyaya kadar gitmeyi anlatan bir kavram olduğu düşüncesindeyim ve Tiflis tezinin ciddiye alınmasından yanayım.
Bir de Adem’in Arnavut olduğu iddiasının dayandırıldığı pırasa ve ıspanak tezi var ki, yakındır o konuda da görüşlerimi kamuoyu ile paylaşacağım!
Sevgili Yeğenim, ben bir yazının azıcık kısmına cevap vereyim derken sen, maşallah peş peşe, uzun mu uzun, bir o kadar da karışık konu ve delil sunumları dolu maillerini sıraladın. Bunların hepsine ancak ömrümün izin verdiği kadar cevap verebileceğim.
Bitirmeden şunu hatırlatayım dedim. Sık sık tekrar ettiğin “şuub” ve “kebâil” kelimelerine sözlüklerden bir daha bak, ahir ömrümde bundan dolayı beni yorma!
Ama sözüm söz, üç günde gönderdiğin onca e-maile ömrümün elverdiği müddet içinde cevaplamaya çalışacağım.
Allah hep birlikte taksiratımızı af ve mağfiret etsin…
Amcan.