http://www.egedesonsoz.com/yazar/kur-an-in-sasirttiklari/9714
Bir kitabın kutsal olduğuna inanan Mümin, inancında kararlı ise onun her kelimesini anlamaya ve gereğini yapmaya çalışır!
Anlamadığı bir bölümle ile karşılaştığında ise bir kaynağa veya bir bilene başvurur.
Mümin ancak böyle olabilir…
Bilgi ve görgü düzeyi ne olursa olsun Müminden bu beklenir.
Kuran’ın sayfaları ilerledikçe Mümin sıklıkla ikilemlerle baş başa kalır:
-Kur’an’da sıklıkla geçen emirler kimedir?
-İnanan bireye mi?
-Resmi bir tüzel kişiliğe mi?
-Yoksa bir örgüte mi?
Bir orgeneralin bile anlamakta zorluk çekeceği veya karar vermekte zorlanacağı bir ayeti, herhangi bir kişinin okumasının doğurabileceği ikilemleri hesaba katmak gerekir!
İnsanların söz ve fiillerine bakıp, kolaylıkla “şirke” düşmekle itham edenlerin önlerine çok geçmeden “… Müşrikleri nerede bulursanız öldürün…”(Tevbe-5) ayeti çıkacaktır!
Bir başka surede de “… Sizin dininiz size, benim dinim bana!”(Kafirun-6) ayeti de çıkacaktır. Buna benzer, biri diğeriyle çelişiyormuş gibi görünen yüzlerce ayetle karşılaşacaktır!
***
Her okuma ve her akla gelen ilim değildir.
Hiçbir ilim yöntemsiz anlaşılamayacağı gibi Kur’an da yöntemsiz, usulsüz anlaşılamaz!
Soruyorlar;
-Sahabe bunları bilerek mi Mümin oldu?!
-Hayır!
O zaman!? Biz neden bilmek zorunda olalım ki?! Sahabenin bilmediğini benim bilmeme gerek yok!
Bu cehalet sloganları insanları ölüm tarlalarına götüren levhalardan sadece birkaç tanesi!
Bugünün Kafirleri, Peygamber dönemindeki Kafirlerden daha bilgili mi, değil mi?!
Peki, Sahabeden daha bilgili mi?!
Peygamberle mücadele eden Müşriklerin hiçbiri yüksek matematik, yüksek teknoloji, teorik fizik, mikrobiyoloji… bilmiyordu! Ama günümüzün Müşrikleri biliyor!
Bugün Kafirlerin çok iyi bildiği ve Müminlere de öğretmeye çalıştığı yüksek matematik, yüksek teknoloji, teorik fizik, mikrobiyolojiyi Sahabe bilmiyordu!
!!!
Sahabe bugün yaşasaydı bilmemekte ısrar eder miydi?!
!!!
***
1400 yıl önce Mümin ile Müşrik arasında dünyayı algılama açısından bir fark yoktu ama bugün var! O zaman her Müminin cihadı, öncelikle bu cehaletten kurtulmak olmalıdır!
Aradaki farkı kapatıp öne geçmek olmalıdır!
***
Mümin “Sahabe bilmiyordu!” deyip cehaleti kutsayamaz! Çağın ilimlerini öğrenme gücünü kendisinde göremeyen kişi, ne Kur’an’ı anlayabilir ne de gazete kağıdını!
Şu tespitte bulunmak hakaret sayılmaz: Mağarada uyuya kalmış Ashab-ı Kehf gibiyiz!
Yüz milyonlarız ama hiçbir şeyden haberimiz yok!
İktidar da olsak, muhalefet de olsak çok cahiliz!
***
Bir Mümin; Kur’an’ı ve hayata ilişkin her konuyu “çelişkisiz” düşünmek ve yaşamakla yükümlüdür. Bunu bir başkasından alacağı akıl ve emirle de yapamaz!
Her insan eşittir, “birbirimizin ürettiği” mala ve hizmete ne kadar muhtaç isek “birbirimizin aklına” da muhtacız. Mümine yakışan bu işi “KARŞILIKLI” yapmaktır.
Tek yönlü üretim ve başkasının aklı ile düşünmek bir Mümine yakışmaz!
Mümin bir iş yapar, o işten kazandığı ile istediği malı ve hizmeti satın alır. Bir Mümin kendi aklıyla öğrendiğini ve kazandığını, başkalarının aklı ve bilgisi ile tartışır. Hiç kimsenin malını emirle almaz, başkasının aklını da emirle kullanmaz. Bu işler karşılıklı olur. Tek taraflı olursa sömürü ve bağımlılık olur!
Bir Mümin yoksul olabilir, yeterli eğitimi alamamış da olabilir!
Kabul!
En azından Mümin, haddini bilerek yaşar ve ahlâkı ile çevresini aydınlatır!
***
Kur’an; yoksula zekât, sadaka gibi mali görevler yüklemez. 18 yaşındaki bir gence dört yıldızlı bir generalin görevini de yüklemez.
Yoksulun mali yükümlülüğü nasıl yok ise, cahil bir gencin savaş kararı verme gibi bir yetkisi de yoktur.
Ne yazık ki, binler değil, milyonlarca genç, henüz hayatın baharında üç öğün yemeğin parasını helalinden kazanabilecek bir yaşam birikimine sahip değilken…
Dünyada paralarıyla devletlere diz çöktüren insanların, neleri ve nasıl başararak bu güce ulaştıklarını kavrayamamış iken…
Öldürme ile barışma arasındaki farkı, fark edememiş iken…
Kur’an okuyarak neyi anlayabilir, ne yapabilir, neyi başarabilir?...
***
Kur’an okunmalıdır!
Ama bir yöntem belirlemeden anlaşılamayacağı da bilinmelidir.
İnsan her şeyden önce “çelişkiye düşmeden” üç cümleyi, sonra da üç konuyu birlikte düşünebilmelidir!
Yaklaşık 1400 yıldan beri üzerinde çok çalışılmış yöntemler günümüz insanını tatmin etmeyebilir! Eski metodolojileri yetersiz bulanlar, yenisini yazabilirler veya elde ettikleri bilgilere hangi yöntemle ulaştıklarını tartışmaya açabilirler!
Henüz hiçbir bilgi üretememiş bir kişinin “bu yöntemler çok eski” diyerek Kur’an’ı yöntemsiz anlamaya çalışması, bir süre sonra da her bilgiye ve kuruma isyana kalkışması ancak bir felaketin habercisi olabilir!