http://www.egedesonsoz.com/yazar/baslik/10378
Kur’an’ın Tanrısal bir metin olduğu görüşünde olmak, büyük bir iddia olmalı. Düşünen ve akleden bir insanın en azında “Allah ve onun mikro küçüklükler ve sınırları bilinemeyen büyüklükleri bilgisi ve gücü… ile nasıl yarattığı… kullarına yaklaşımı…” ve daha nice konuda bir fikrinin olması gerekir.
Allah Kur’an’da bir konuya değinmişse onun “doğru”sunu anlatmıştır, bir mümin böyle düşünür ve Allah’ın canı sıkılan Arapları eğlendirmek için masal anlatmadığına inanır.
Bu nedenle Kur’an mümine göre Allah’ın ciddiyeti ile eş değer bir kitaptır.
***
Gel gör ki, Kur’an hakkında yapılan yorumlara bakıldığında sanki Allah bir köy hocası düzeyinde bilmekten ve yaratmaktan aciz bir varlık!
Bir bilim insanı ile karşılaştırılamayacak kadar da cahil!
Nedense kimse Müminin aklından ve bilgisinden kuşku duymuyor!
Bütün kuşkular Allah’ın üzerinde yoğunlaşıyor!
***
Allah; evreni ve içindeki küçük, büyük, canlı, cansız varlıkları “ilmi ile yaratıyor”. Sorun da bu noktada çıkıyor:
Allah hakkında konuşanlar ikiye ayrılıyor. Biri her soruyu Kutsal Metinlerle açıklamaya çalışıyor. Diğeri de her araştırmayı yaratılmışları inceleyerek yapıyor.
Mümin her ikisini öğrenme ve araştırma zahmetinde bulunmadığından ilim diye gün boyu Allah adına yalan söylüyor!
Diğeri de Allah bu işlere karışmaz veya anlamaz… diyenler, inkârcı yaklaşımlar içinde araştırmaları ile Allah’ın varlığını, ilmini ve gücünü yüceltiyorlar!
Bu paradoksal durum nice yıllar da devam edecek gibi.
***
Mustafa Kemal Paşa’yı yetersiz gören 1.Meclis’teki İslâmcılar, Büyük Taarruz günlerinde bir hükümet kurup bir dizi ıslahat yaparlar:
Resim dersi, Çizgi dersi olur. Okul ismi de Medrese yapılır... Paşa Hazretleri, Büyük Taarruzdan zaferle dönmekte olduğu haberi Ankara’ya ulaştığında hükümet istifa ederek geri çekilir.
***
Bir işe Allah’ın ismiyle başlayanlar, kendilerini Allah’ın ilmini ve gücünü kullanamaya hak sahibi görüyorlar.
Oysa bir Mümin önce neyi bilip-bilmediğini bilir! Çünkü cehaletinin farkında olmayan kişi Mümin değildir.
Olsa olsa “cahildir”!
Serveti, makamı, rütbesi, kalabalık kabilesi, devletin gücü… ve daha bilmem neleri, insanın cehaletini gidermez. Aksine bu makamlar, kişinin cehaleti üzerinde çimento etkisi yapar.
Bugün Âlem-i İslâm’ın hali budur!
***
Müslüman Devletlerde arada bir Darwin sorunu yaşanıyor! Bildiklerinden mi?! Hayır!
Biyolojiye bir katkıda bulunduklarından mı?! Hayır!
Kur’an ilimlerinde bir gelişme mi oldu?! Hayır!
Peki neden bilgimizin olmadığı konularda devletin gücünü kullanarak Allah’ı köy hocası seviyesine düşünüyoruz?
Neden kafirin, ateistin yapmadığını Mümin sıfatımızla bir de zor kullanarak yapıyoruz?
İnandığımızdan mı yoksa cahilliğimizden mi?
***
Ankebul Suresi 20’de … قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ بَدَأَ الْخَلْقَ
“De ki: Yeryüzünde gezin ve yaratmaya nasıl başladığına bakın...”
Kur’an yaratılışın nasıl başladığını merak eden Müminlere “yeryüzünü geziniz” dediğine göre Müminler Darwin’den önce yeryüzünü defalarca gezmiş, araştırmış, bulguları toplamış ve ayetleri açıklamış olması gerekirdi!
Bunu yapan bir kişi bile çıkmadı! Merak edenler ise oturdukları yerde ayetleri yorumladı!
Bunu 1200 yıl boyunca hiçbir Mümin yapmadı.
Darwin’den önce yapmadığı gibi sonra da yapmadı!
***
إِنَّ مَثَلَ عِيسَى عِندَ اللّهِ كَمَثَلِ آدَمَ خَلَقَهُ مِن تُرَابٍ ...
“İsa’nın yaratılışı Adem’in yaratılışı gibi turab(memeli)’tandır” (Ankebut-20) denmesine rağmen de herhangi bir anlama çabası gösterilmedi.
Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar, Hz.İsa’nın bir memeli (turab)’den yaratıldığını / doğduğunu bilmekteler. Kur’an’da Adem’in nasıl yaratıldığını merak eden İsa’ya bakarak öğrenebilir denmektedir.
Peki biz ne yapıyoruz?
Bu ayetleri yok sayarak Adem’in topraktan, çamurdan, balçıktan… yaratıldığında ısrar ediyoruz. Kur’an’da yer verilen yaratılışa ilişkin “yüzlerce kelime”yi tahrif ederek anlatmaya çalışıyoruz.
İsa bir anneden yani memeli bir canlıdan doğdu ise Adem de bir memeliden doğdu! Çamur veya toprak denen turab, memeli demek ise İsa gibi Adem de bir memeliden doğdu.
***
Adem, tüyü dökülmüş siyah derili insan demektir.
Beşer, tüyü dökülmüş beyaz derili insan demektir.
İnsan, buğday tenli demektir.
***
İnsanın yaratılışına tîn(su üzerindeki yosun)’den başlandığı, yaratılış sürecine kromozomlar, DNA ve sperm ile devam edildiği… Secde-7, 8 ve 9’da anlatılır.
Hacc-5 ve Kehf-37’de insanların memeli(turab)’ın rahminde geçirdiği evrelerden sonra yaratıldığı ayrıntıları ile anlatılır.
Hicr-26 ve Rahman-14’te “insan”ın kromozomlardan ve DNA’lardan, İnsan-2 ve Kıyamet-37-39’da ise spermden … yaratıldığına değinilir.
Hicr-28-33’de “beşer”in de kromozomlardan ve DNA’lardan yaratıldığı anlatılır.
***
Kur’an insanın yaratılışında en fazla Adem’e yer verir. Ama yer yer aynı yasaların “beşer” ve “insan” için de geçerli olduğunu, farklı zamanlarda ve yerlerde birden fazla “ata”nın ortaya çıktığına vurgu yapılır.
Dikkatli araştırmalar sonunda insanın üç atadan değil de, çok daha fazla atadan çoğaldığı sonucuna varılabilir.
Ya da şöyle demek daha doğru olacaktır: Tek ata, Adem’den, beşerden ve insandan önceki canlıydı!
Adem’i evveliyatsız, öncesiz, ani bir varoluş şeklinde anlamaya çalışanlar, evrimi hiçbir bilimsel gerekçe ileri sürmeden inkâr kolaylığına sapıyor ki, bu ancak kıyamet alameti ile açıklanabilir!
Hiçbir Mümine yakıştıramayacağımız bu özellik nice zamandır kara leke gibi İslâm’ın ve imanın öncelikleri arasına girmiş ki, bunu anlamak çok zordur.