Bir ülkenin barış üretebilme kabiliyeti
İsviçre’yi beğeniyorum. Birinci ve İkinci Dünya Savaşında tarafsız kalabildi. Dünya sorunlarına ilgi duydu bununla beraber tarafsız kalmayı da başarabildi. Avrupa tarihinin en büyük uzlaşması sayılan Avrupa Birliği’ne de katılmadı.
Avrupa’nın ortasındaki İsviçre’nin topraklarının çoğu Alpler’le kaplı.
Yönetimi 26 kantonundan oluşan bir konfederasyondur. Üç resmi dil kullanılmakta. Her kantonun kendi anayasası, parlamentosu, hükümeti, mahkemeleri ve iç güvenlik teşkilatı var.
Başkenti Bern, ülke nüfusu ise yaklaşık 8.5 milyon.
İsviçre’nin en önemli markaları saatleri midir yoksa çikolataları mı, biz bu sorular üzerinde düşüne duralım; ülkenin dünya sistemindeki en önemli markaları “sırdaş hesapları”yla ünlü bankalarıdır.
Halk, askerliğini yapsa da her yıl bir ay kadar askeri eğitimden geçiyor. Kadınlar da asker olabiliyor. Her İsviçre vatandaşı, askerliğini bitirse de silah ve mermi taşıyabiliyor. Evler adeta cephanelik gibi.
İsviçre’de ülke savunması böyle planlanmış.
***
İsviçre 1815’ten beri Avrupa’daki gürültülerden olabildiğince uzak kalabilmiş. Bu özelliğinden dolayı da bankacılığın merkezi olmuştur. Bankalarının güvenilirliği bayağı abartılmış olmalı ki, dünyada vergiden kaçırılan, rüşvet ve yolsuzlukla elde edilen, kayıt dışı ne kadar nakit varsa bunların uzun yıllar saklandığı ülkedir.
“İsviçre daha beyaz yıkar” sözü buradan gelmektedir.
Dünyada garip ve gurebanın, tüyü bitmemiş yetimlerin… hakları İsviçre’de saklanmıştır.
Son dönemlerde bazı uluslararası rüşvet, yolsuzluk, kayıt dışı kazançlarla mücadele antlaşmaları İsviçre’yi güvenilir ülke olmaktan çıkarmıştır. İsviçre’nin üstünlüğü Luxemburg, Panama gibi kozmopolit ülkeciklere ve yarı özerk adacıklara taşınmıştır.
Ülkesine ve halkına acımayan kimi yöneticilerin bankalarına para yatırmasına göz yumduğu için İsviçre’ye kızacak değilim!
Halk sevmiş başına koymuş; zalim yöneticiler ise yönettikleri ülkelerin kaynaklarını İsviçre gibi ülkelere taşımışsa suçlu kim?
İsviçre mi?
Neden İsviçre olsun ki?!
Bir yönetici veya usulsüz servetler biriktiren bir iş adamı halkını acımasızca soymuşsa İsviçre ne yapsın?!
Ülkelerini batma noktasına getiren yöneticiler utanmadan bir de dış borç almışlar.
Bununla da yetinmemişler örneğin %3 ile alınabilecek borcu %10’la almışlar. Bu yetmezmiş gibi ödenmesi oldukça zor borçları harcarken de yolsuzluk yapmışlar ki, bunun sorumlusu ben de ikna odum artık, sanıyorum İsviçre olmalı!
Kimsenin engel olamadığı mali suçları İsviçre neden koruyor?!
Şu anda dünyada sanki başka çare yok gibi!
O zaman ya İsviçre’ye savaş açalım ya da kâğıt paraları tedavülden kaldıralım! Benim önerim bu!
Para sadece “digital” olsun!
Nedense bunu söylediğim için en büyük tepkiyi ben alıyorum!
***
O zaman anlaşalım:
İsviçre gibi özgürlükleri 26 kat, hatta daha fazla büyütelim. İl ve ilçe meclislerinin yetkilerini artıralım. Halk onaylıyorsa isteyen istediği beldeyi, bir İsviçre kantonu gibi örgütlesin.
Beldeler/kantonlar iskân ve üretim siteleri ile gelişmiş bir ekonominin ve maksimize edilmiş bireysel hakların ve adil yargının rekabetini yapabilsinler.
Belki geleceğin yönetim modelleri ve ideolojileri ülkemizden çıkacak. Dünyanın en adil yargısı Türkiye’de hayata geçecek; kim bilir?
Böylece dil, din, mezhep, ideoloji, baskı, şiddet gibi sorunlar gündemimizden çıkmış olur. Her iddialı taraf, hayatın gerçekleriyle yüzleşir. Kaç para olduğunu o insanlara hayat gösterir!
Ben kimseye, kimse de bana nasihat etmesin!
… …. ….
Sistemi değiştirecek isek böyle değiştirelim, derim.
***
Bu ülkenin yabancısı değilim: Biz ne “digital” parada anlaşabiliriz ne de “özgürlükler”in artırılmasında!
Biz ancak bağırış çağırış içinde sonu gelmeyen cenazeler kaldırırız.
“Bu ölümler neden oluyor” sorusuna da bir yanıt bulamayız!