Harun Özdemir
Hilkatin Mebdei ve Adem
24.06.2012
6197 Okunma, 5 Yorum

Sayın Süleyman Karagülle ve Sayın Süleyman Akdemir yeni yayımladıkları "Yeni Anayasaya Geçiş Önerisi – Anayasal Sistemde Ortak Görüş Arayışı" kitabının birinci bölümünde, insanlık tarihinin geçirdiği evrelere değinmekteler. İki imzalı kitaplaştırılmış bu çalışmanın beni aşan bölümlerinde sessiz kalacağımı, bazı bölümlerini içtenlikle onayladığımı belirtip, bazı bölüm ve konuları da kritik edeceğimi belirtmek isterim.

 

Söz konusu kitabın 22. sayfasında yer alan “İnsanlığın Menşei” paragrafının son cümlelerinde “… Kullanılan araçlarda evrimleşme varsa da çağa ait taş kültürünün benzer olduğu ve bir merkezden geliştiği ortaya çıkmıştır. Bütün bunlar insanların bir anne ve babadan türediklerini kanıtlamaktadır” denilmektedir.   

 

İnsanlık Tarihi verilerine göre dünyanın her döneminde aynı çağda birçok farklı topluluğa rastlanmıştır. “Hilkatin bidayeti”ne, yazarların dediği gibi “insanlığın menşei”ne dönüldüğünde, Adem ve eşine ulaşılıyorsa, bu konuda bazı kuşkularım var!

 

Antropolojinin verilerine göre insanın fiziki gelişmesini belgelemek bir ölçüde mümkün. Ancak akıl ve duygu gelişmesini belgelemek o kadar kolay değil. Bundan dolayı antropoloji ile Kutsal metinleri birlikte değerlendirmek gerekiyor.

 

Doğayı çözümleyenlerin işini kolaylaştıran analoji, antropoloji ile Kutsal metinler arasında da kullanılabilir.  

 

Görüşümüz çoğunluğa uymasa da Tevrat ve Kuran’ın bildirdiğine göre Adem, fiziki gelişmesi ile beraber akıl ve duygu gelişmesini de tamamlayan bir topluluk içinden seçilen bir kişidir. Adem; Ahmet ve Mehmet gibi bir isim değildir. Aksine akıl ve beden gelişmesini tamamlayan ilk üye olmanın yanında nasıl bir fiziki özelliğe sahip olduğunu da göstermek için Adem denmiştir.

 

İnsanın akıl, duygu ve beden gelişmesini tamamlayıp içlerinden birinin Adem olmasına kadar geçen sürelerin ayrı ayrı ele alınması gerekir.

 

Antropoloji bu verileri Tevrat, özellikle Kuran kadar net ayıramıyor.  

 

“E ve lem yerav keyfe yübdiüllahu’l halke sümme yuî’duh. İnne zalike a’laallahi yesîr.” (Ankebut.19)

Görmüyorlar mı Allah nasıl “yaratmayı başlatıyor” sonra da onu iade ediyor. Bu Allah’a kolaydır.”

 

“Kul sîrû fîl ardı fânzurû keyfe bedeel halka, summ Allâhu yunşîun neş’etel âhırete, innallâhe alâ kulli şey’in kadîr”. (Ankebut-20)

Yerde dolaşın ve böylece “ilk yaratılışın” nasıl olduğuna bakın. Sonra Allah, ahiretin yaratılışını inşa edecek Muhakkak ki Allah, her şeye kadirdir, de.”

 

Ankebut Sûresi’nin 19 ve 20. ayetlerinde yaratılışın başlangıcı ile Adem arasında herhangi bir ilişkilendirme yapılmamıştır. Adem, yaratılış devam ederken bir aşamada ortaya çıkmaktadır. Allah, insanın var ama Adem’in olmadığı bir dönemde, Adem diye muhalif bir varlığın ortaya çıkışını meleklerle müzakere ediyor. Müzakere konusu olan varlık, bedenen var ama fonksiyon olarak henüz yoktur.

 

“Ve iz kâle Rabbuke lil melâiketi innî câ’ilün fil ardi halîfe…” “Hani Rabbin Meleklere “Ben yerde bir muhalif” varedeceğim deyince…” (Bakara-30) ayetinde Allah var olan yani halk edilmiş bir canlıya “halîfe - muhalif” fonksiyonunu yüklemek istediğini meleklere anlatmaktadır.

 

Savunduğum teze gelince:

 

Adem’den önce yeryüzünün değişik bölgelerinde insan olmaya aday çok sayıda topluluk vardı. Bu toplulukların her birinin beden, duygu ve akıl gelişmişlik düzeyi farklıydı. Her toplulukta insanların inanma ve ahlak algısı da farklıydı. İnsanlar topluluk halinde bir din ve ahlak sahibi olmaya çalışıyordu. Veya yaşadıklarına anlam verme denemeleri insanları, Tanrı ve ahlak sahibi yapıyordu. Bu aşamada elde edilen ahlak ve inanç değerlerinin tamamı insanlara aitti, hiçbiri vahye dayanmıyordu.

 

Geçen sürede elde edilen sonuçların bir önemi yoktu ama insanın beden, duygu ve akıl gelişmesini tamamlaması ve vahyi anlar duruma gelmesi açısından önemliydi. Bu dönemin uzun sürdüğünü düşünüyorum.

 

Adem öncesindeki insanlar, Allah’ı ve ahireti anlayabilecek düzeye gelinceye kadar bir birinden ilginç pek çok Tanrı ve ahlak düşüncesine sahip oldular. Bu dönemde dağı, taşı, gök gürültüsünü, yırtıcı bir hayvanı kutsamış olabilirler. Oldukça uzun sürdüğünü tahmin ettiğimiz bu dönemi “dindarlık egzersizlerinin yapıldığı bir dönem” olarak görebiliriz.

 

Yeryüzünde bir çok topluluğun dini değerler edinme egzersizleri yaptıkları bu dönemde, Adem ve birlikte yaşadığı topluluğun üyeleri beden, duygu ve akıl gelişmesini tamamlamış ve vahiy alma aşamasına gelmişlerdi.

 

Adem vahiy almaya başladığında anatomik olarak bugünkü insandan tek farkı, uzun tüylerinin olmasıydı. Tüyleri dışında Adem ve topluluğu, bugünkü insandan farksızdı.

 

Günümüzde bile ormanda yaşayan çıplak insan topluluğuna rastlanabiliyorsa, biri bilgisayar teknolojisini geliştirirken diğeri çıplak yaşamaya devam ediyorsa, bu iki uç arasında gelişmişlik düzeyleri bir birlerinden çok farklı çok sayıda topluluk varsa ve bu uçurum da modern zamanlarda ortaya çıkmadıysa... Adem’e gelinceye kadar insanda gittikçe netleşen duygu ve akıl gelişme farkı, sonra da devam etti ve günümüze kadar geldi.

 

İşte Ankebul Sûresi 19-20’de belirtilen “yeri gezip gördüğümüzde” karşılaştığımız gerçek, insandaki duygu, akıl ve algı farklılığının taa yaratılışın başlangıcına dayandığını ve bunun izlerinin bugüne kadar geldiğini göstermektedir.

 

Özetlersek;

 

1-Yeryüzünde birçok insan olmaya aday topluluk vardı. Adem’in içinde bulunduğu topluluk da bunlardan biriydi.

2-Toplulukların her biri farklı beden, duygu ve akıl gelişme seviyesine sahipti. Ancak Adem’in içinde bulunduğu topluluk diğerlerinden öndeydi.

3-Adem’in topluluğunun yaşadığı süreci diğerleri de üç-beş yüz, bazıları bin yıl farkla benzer şekilde yaşadılar.

4-Dini değerlere sahip olma açısından tüm insanlar tam bir karanlık çağ içindeydi. Dindar olmayı deniyorlardı ama başaran yoktu. Tabiattaki nesnelerin tanrı olduğunu düşünenler olduğu gibi bunu bile başaramayan insanlar vardı.

 

 


YorumcuYorum
Süleyman Karagülle
24.06.2012
19:24

Özetlersek; H.O. 1-Yeryüzünde birçok insan olmaya aday topluluk vardı. Adem’in içinde bulunduğu topluluk da bunlardan biriydi. S.K. İnsanın bedeni memeli bir hayvandandır. En yüksek memeli olan pirimatlardandır. Bu bakımdan insan bedeni tüm canlıların kademe kademe gelişmesi sonucu elde edilmiştir. İnsan diğer hayvanlardan temel farkları vardır. Hayvanların beyni göz kulak gibi simetrik olup birbirinin benzeri fonksiyonları ifa ettiği halde insan beyni asimetriktir. Bir tarafı canlılarla ilgili fonksiyonlar ifa ettiği halde diğer taraftan Allahın ruhu ile irtibat kurmaktadır. Yalnız onun görevlisi olarak iş yapmaktadır. Allah adına karar alıp tanrının halifesi olmaktadır. Ondan öncekilerde böyle bir özellik yoktur. Bunu bilgisayarla izah edebiliriz. Kullandığınız hesap makinesi bilgisayardır. Siz onun üzerinde çarpma yaparsınız. Ama onun programına müdahale edemezsiniz. Oysa biz bazik programları ile bilgisayarda yeni programlar koyabiliyoruz. Bir canlının yapabileceği her şeyi biz bilgisayara yaptırabiliriz. Bir şey yaptıramayız. Program yapan bir program yazılamaz. İşte insan bilgisayarların üstünde program yapan bir bilgisayardır. Ve biyolojik bir olay değildir. Bu ademden önce kimse de yoktur. Dolaysıyla ademden önce yeryüzünde insan yoktu. Diğer yıldızlardaki gezegenlerde vardı. Melekler bu nedenle insandan haberdar idiler. H.Ö 2-Toplulukların her biri farklı beden, duygu ve akıl gelişme seviyesine sahipti. Ancak Adem’in içinde bulunduğu topluluk diğerlerinden öndeydi. S.K. İnsandan önceki canlıların da toplulukları vardır. Kuralları vardır, uygarlıkları vardır. Uygarlaşmaları yoktur. Maymun, maymun olarak en mükemmeldir. Ondan daha iyi maymun oluşturulamaz. İnsan ise zayıf ve cehul yaratılmıştır. En uygar değildir. Ama uygarlaşacak yapıdadır. Bu da yalnız insan böyledir, insan oğlu böyledir. Diğer canlıların araçları mükemmeldir ama çeşitli değildir. Farklı değildir. İnsanın araçları ise mükemmel değil ama farklıdır, çeşitlidir, Bu özelliği taşıyan insandır. Adem oğlundan başka yeryüzünde insan oğlu yoktur. H.Ö. 3-Adem’in topluluğunun yaşadığı süreci diğerleri de üç-beş yüz, bazıları bin yıl farkla benzer şekilde yaşadılar. S.K. Adem bir hayvanın oğludur. Eşiyle birlikte aynı anneden ikiz olarak doğmuşlardır. Kendisinin topluluğu yoktur. Topluluk zamanla oluşmuştur. İlk insan topluluğun ferdinden ziyade bağımsız olarak yaşamıştır. İlk olarak aşiret olarak oluşmuştur . Sonra aşiretler bölünmüş farklı aşiretler ferdi olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Kendileri üretip kendileri tüketiyorlardı. Uygarlaşma ortak üretip ferdi tüketme şeklinde olmuştur. Uygarlaşma ancak yirminci yüz yılda tamamlanmıştır. Şimdi herkes ürettiğini satıyor, tüketeceğini satın alıyor. Yani adem topluluk halinde yaşayan bir canlı değildir. İnsan topluluklaşan varlıktır. H.Ö 4-Dini değerlere sahip olma açısından tüm insanlar tam bir karanlık çağ içindeydi. Dindar olmayı deniyorlardı ama başaran yoktu. Tabiattaki nesnelerin tanrı olduğunu düşünenler olduğu gibi bunu bile başaramayan insanlar vardı. S.K. Harun Özdemir ve diğer kardeşlerimizin hataları nerden gelmektedir: 1- Kuranı uslu fıkıh kuralları ile değil de diğer müfessirlerin tefsirleri ve tercümeleri ile anlamaya çalışmaktadırlar. Onların hatalarını görüşlerinde taşımaktadırlar. 2- Batıyı müspet ilmin matematiğin denetimi ile değil de batı düşüncelerin kitaplarından öğrenmektedirler. Yirmi birinci yüzyılın ikinci yarısına kadar batıda ortaya atılan varsayımların temelden yanlış olduğu bugün ortaya çıkmıştır. Bu gün ademin 60 bin yıl önce bir anadan babadan türedikleri ve DNA ları ve beyin yapılarının günümüze kadar değişmediği batıda müspet ilimle sabit olmuştur. Kuran ve diğer mukaddes kitapların hepsi de bu hususta bilgi vermişlerdir. Bu hususta dinler arası icma vardır. Müteşabih ayetlerin tevili ise yapılabilmektedir. Yapılmasa bile onlara tabi olunamayacağı Kuranda açıkça ifade edilmektedir.

Hüseyin Kayahan
24.06.2012
20:23

Harun ilim meclisine hoşgeldin.

az önce yazdığım iki cümlelik selamlamayı; senin değil Karagüllenin makalesinin altına yazmışım.

Mete Firidin
24.06.2012
22:31

Harun beye genel olarak katılıyorum. fakat ademin de içinde bulunduğu zeki insan toplulukları vardı. Bunu İnsan suresi 1. ayetten anlıyoruz. Fakat bu insanların soyut düşünce yetenekleri çok azdı. Bunu duvarlara çizilen resimlerden anlıyoruz. Neandertal ve Denisov insanlarında resim çizme yoktur. Yani "kalemle öğrenme" yoktur. Bu özellik adem oğlunda vardır.

Kısacası ademoğlunu diğer insanlardan ayıran özellik soyut düşünce ,"günah,sevap,güzel ahlak" kavramlarıdır.

Peygamber efendimiz "ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" demiştir. Güzel ahlakı başlatan ise Adem dir.

Harun Özdemir
25.06.2012
20:37

Kuran’da olmayan ama Arapça sözlüklerde yer alan ŞA’RANİ kelimesi, keçi kılı uzunluğunda kılları olan adam demektir. Yine Kuran’ın sıklıkla değindiği İSRAÎL(oğulları), bacak tüyleri uzun paçalı kuş, tavuk, horoz anlamına geldiği gibi “tüyleri uzun adam” anlamına da gelmektedir. Bununla beraber Tevrat’ta uzun uzun anlatılan İshak’ın baba bir, anne ayrı kardeşi Esev’in de keçi kılı uzunluğunda kılları olduğu detaylı bir şekilde tasvir edilir.

Kuran’da “Adem”oğullarından sonra “insan” ve “beşer” de anlatılıyor. Buna rağmen beden, duygu ve akıl gelişmesini tamamlamış “Beni Adem”, “insan - nâs” ve “beşer”i siyah, buğday ve beyaz tenli insan diye anlamak varken, hepsinin Beni Adem olduğunu düşünmek kanaatimce doğru değil.

İnsanlığa bugün gelmiş olduğumuz noktadan bakarsak hepsinin beden, duygu ve akıl gelişmesini tamamlamış olduğunu söyleyebiliriz ve insanın menşeine veya hilkatin bidayetine açıklık getirmekte zorlanabiliriz. Buna rağmen insanlığın eski çağlarına ait kanıtların hala ortada olduğunu ve sorunun ise kanıtları ciddiye almamaktan kaynakladığını dikkatlerinize sunuyorum.

İnsanın menşei” ile “Hilkatin bidayeti” arasındaki farkın çok önemli olduğu konusundaki iddiamı sürdürüyorum ve aradaki zaman farkı çok uzun olduğu için de, yeryüzünde ilginç insanî yaşam tecrübelerinin geride, bizleri derin düşüncelere sevk edecek kadar kalıntı bıraktığında ısrar ediyorum.

Dünyanın değişik yerlerinde yaşayan insan topluluklarının bilinen tarih içerisinde kültür ve görgü açısından birbirlerinden ne kadar farklı olduklarını biliyoruz. Ben bu farklılığın aynı zamanda hilkatin bidayetinden de kaynaklandığını bir kez daha söylüyorum.

İnsanların vahiyle muhatap olmalarının en önemli nedeni, akıl ve duygu gelişmişlik düzeyleriyle ilgilidir. Vahiyle yüzleşen topluluklar hem ileri kavrama düzeyine sahiptiler hem de aklı vahiyle besleyerek dini kurallardan bir medeniyet yaratabilecek seviyedeydiler. Bu toplulukların yüksek kavrama becerileri de hilkatin bidayetiyle ilgilidir. Adem’den önce yeryüzünde çok sayıda insan olmaya aday varlık vardı ve küçük topluluklar halinde yaşıyorlardı. Bunların çoğu; beden, duygu ve akıl gelişmesini tamamlamadıkları için “insan” olamadılar, diyebiliriz.

Zamanla Adem ve topluluğu insan olduğu gibi, diğer bazı topluluklar da insan olmayı becerebildi. En azından siyahlar, beyazlar ve buğday tenliler insan oldu. Bir kısmı da tüylerini dökecek bir gelişmeyi yaşayamadıkları için buzullar eridikçe ve iklim ısındıkça uzun tüylü insanımsı varlıkların soyları yavaş yavaş tükendi.

Kuran “Gezin görün…” diyor. Gezip görenler, yeryüzündeki izlerin çoğunun batıl inanış ve pagan kalıntılardan oluştuğunu yazıyor. Bunların önemli kısmı hakkın tebdil, tağyir ve tağşişi ise geri kalanın da hakikate ait izler olması gerekiyor. Oysa eski çağ kalıntılarında hakikati ancak cımbızla ve teville bulabiliyoruz.

Bize kadar kalmış bulgulardan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz sanırım: İnsanın hak dinle muhatap olabilecek olgunluğa ulaşması çok uzun zaman aldı. İnsanlar akıl ve duygularını geliştirmek için uzun yıllar egzersiz yaptılar. Sonun da vahyi anlayabilecek seviyeye geldiklerinde de hakikatle tanıştılar. Uzun yıllar elçiler ölünce her şey hızla eskisi gibi olmaya yüz tuttu. Bir süre sonra da elçilerden geriye çok az şey kaldı. Bu olay yeryüzünde çokça tekrar etti.

İbrahim’e kadar küçük topluluklarda tikelleri tebliğ eden nebileri ve resûller, yavaş yavaş yerini tümelleri tebliğ eden Musa, İsa, Muhammed gibi elçilere bıraktı.

Antropolojik veriler şunu gösteriyor ki, hala tümelleri kavrayamayan çok sayıda küçük topluluk var. Birileri bunu dert edinmeli ve bu insanların dünyasına girip onları tümel hakikatlerle tanıştırmalı.

Reşat Nuri Erol
26.06.2012
04:29

HARUN KARDEŞ;

ÖZLEMİŞTİK...

HOŞ GELDİN...





Son Yorumlanan Makaleler
Harun Özdemir
İslamofobinin kaynağı
9.08.2017 4888 Okunma
1 Yorum 09.08.2017 13:09
Harun Özdemir
Müslümanın adı ne olmalı
9.08.2017 5076 Okunma
1 Yorum 09.08.2017 12:53
Harun Özdemir
İslamcılık üzerine
9.07.2017 5442 Okunma
1 Yorum 09.07.2017 09:20
Harun Özdemir
İncire ve zeytine yemin olsun mu?!
14.06.2017 6022 Okunma
1 Yorum 14.06.2017 18:49
Harun Özdemir
Kur'an ve bedeni cezalar üzerine
6.06.2017 5877 Okunma
2 Yorum 08.06.2017 11:10
Harun Özdemir
Zor günlerdeyiz...
16.05.2017 5704 Okunma
1 Yorum 16.05.2017 10:26
Harun Özdemir
Fatih kaç yaşında cumhurbaşkanı oldu
12.04.2017 5136 Okunma
2 Yorum 12.04.2017 19:25
Harun Özdemir
Anayasa değişikliğinde neler var
3.04.2017 5041 Okunma
1 Yorum 03.04.2017 23:10
Harun Özdemir
Avrupa'dan vazgeçebilir miyiz?!
20.03.2017 5361 Okunma
1 Yorum 20.03.2017 20:37
Harun Özdemir
Kılıçdaroğlu gıybeti ile sonuç almak
13.03.2017 5564 Okunma
2 Yorum 13.03.2017 21:07
Harun Özdemir
Egemenlik kimin
21.02.2017 6140 Okunma
5 Yorum 23.02.2017 00:29
Harun Özdemir
Cumhuriyet'in kuruluş felsefesi
14.02.2017 5604 Okunma
1 Yorum 15.02.2017 17:05
Harun Özdemir
Kur'an neden tahrif olmadı
31.01.2017 5783 Okunma
1 Yorum 31.01.2017 22:47
Harun Özdemir
Anayasaların öncüsü Hz.Muhammed'dir
23.01.2017 7491 Okunma
1 Yorum 26.01.2017 10:28
Harun Özdemir
Sayın Cengiz DEMİRCİ -2-
22.01.2017 5377 Okunma
1 Yorum 23.01.2017 21:39
Harun Özdemir
Bu terör değil; başka bir şey!
7.01.2017 5868 Okunma
1 Yorum 08.01.2017 01:12
Harun Özdemir
Bir ülkenin barış üretebilme kabiliyeti
2.01.2017 6728 Okunma
8 Yorum 07.01.2017 00:10
Harun Özdemir
Savruluyoruz!
14.06.2016 6327 Okunma
1 Yorum 15.06.2016 01:50
Harun Özdemir
Ahlâk-ı Hamîde mi dedin?!
29.04.2016 7701 Okunma
1 Yorum 30.04.2016 00:58
Harun Özdemir
Beytü'l Hikme ve Nizamiye Medreselerinin etkileri
21.04.2016 8544 Okunma
1 Yorum 22.04.2016 09:08
Harun Özdemir
Müslümandan Burjuva olur mu?!
19.04.2016 7188 Okunma
1 Yorum 19.04.2016 22:36
Harun Özdemir
Ya yenilik ya da çürüme!
14.03.2016 7467 Okunma
5 Yorum 17.03.2016 17:56
Harun Özdemir
Fetva ekonomisi
29.02.2016 7291 Okunma
1 Yorum 29.02.2016 20:58
Harun Özdemir
Karagülle İslâmcı mı?
22.02.2016 7667 Okunma
1 Yorum 22.02.2016 22:17
Harun Özdemir
Parlamento Dışı İslâmcı anayasa çalışmaları
18.02.2016 7482 Okunma
6 Yorum 20.02.2016 23:32
Harun Özdemir
Her şey çok farklı olabilirdi
16.01.2016 7075 Okunma
2 Yorum 21.01.2016 14:57
Harun Özdemir
Yeni İslam felsefesi mümkün mü
31.07.2012 5749 Okunma
9 Yorum 03.08.2012 09:08
Harun Özdemir
Zina, fuhuş ve azgınlık
13.07.2012 11107 Okunma
13 Yorum 20.07.2012 23:07
Harun Özdemir
Evlenme hakkı üzerine
11.07.2012 11941 Okunma
30 Yorum 18.07.2012 19:12
Harun Özdemir
Şahitlik üzerine
15.07.2012 6390 Okunma
4 Yorum 15.07.2012 14:41
Harun Özdemir
Tüketme Hakkı
30.06.2012 5853 Okunma
5 Yorum 08.07.2012 10:58
Harun Özdemir
"... ve hadîdi inzâl ettik..."
30.06.2012 6190 Okunma
3 Yorum 08.07.2012 10:24
Harun Özdemir
Yeni Anayasanın kapsamı ve öngörüsü
3.07.2012 4976 Okunma
3 Yorum 07.07.2012 01:50
Harun Özdemir
Biyolojik ata ve hukukî anne ve baba
4.07.2012 8206 Okunma
13 Yorum 06.07.2012 14:24
Harun Özdemir
Adem Tiflis'te insan oldu!
26.06.2012 10412 Okunma
17 Yorum 05.07.2012 21:40
Harun Özdemir
Yeni bir Anaysa mı yoksa yeni bir Teşkilât-ı Esas
30.06.2012 5832 Okunma
3 Yorum 01.07.2012 11:03
Harun Özdemir
Hilkatin Mebdei ve Adem
24.06.2012 6197 Okunma
5 Yorum 26.06.2012 04:29
Harun Özdemir
Sünnî İslâm ve Demokrasinin Geleceği
30.11.2015 6010 Okunma
Harun Özdemir
Umarım oyun içinde oyun yoktur
4.12.2015 6142 Okunma
Harun Özdemir
Ahlâksız İslâmcılık Olur mu?!
7.12.2015 5654 Okunma
Harun Özdemir
İlahiyat Fakülteleri kapatılmalı!
14.12.2015 5796 Okunma
Harun Özdemir
İslâmcılığın Sezai Karakoç aşaması
18.12.2015 7200 Okunma
Harun Özdemir
Alevî İslâmcılık mümkün mü?
22.12.2015 6551 Okunma
Harun Özdemir
Masonluk ve İslâmcılar
28.12.2015 6140 Okunma
Harun Özdemir
Mason olmanın dayanılmaz faydaları?!!!
1.01.2016 7229 Okunma
Harun Özdemir
İslâmcıların gelecek beklentisi
8.01.2016 6035 Okunma
Harun Özdemir
Gizli Servis İslâmı Loca İslamını Yendi mi?!
11.01.2016 6240 Okunma
Harun Özdemir
İslâmcıların ekonomiden ne anladıkladıklarına dair
26.02.2016 5702 Okunma
Harun Özdemir
Fıkıh Ekonomilerinin Teorisi
5.03.2016 6163 Okunma
Harun Özdemir
Seçim sizin; hangi İslâm?!
9.03.2016 5810 Okunma
Harun Özdemir
Dinimiz işleri; dinleri işimiz mi olmuş?!
13.03.2016 5750 Okunma
Harun Özdemir
Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof.Dr.Mehmet GÖRMEZ'e...
21.01.2016 5660 Okunma
Harun Özdemir
Ulemanın "İlm-i siyaset" ile imtihanı
25.01.2016 5778 Okunma
Harun Özdemir
Modern Kadın Müslüman mı?!
2.02.2016 5605 Okunma
Harun Özdemir
Fransız kadın Müslüman olur mu?
7.02.2016 5171 Okunma
Harun Özdemir
İslâmcıların Anayasa rüyası!
9.02.2016 6069 Okunma
Harun Özdemir
1921 Anayasasına İslâmcıların katkısı
13.02.2016 5660 Okunma
Harun Özdemir
Atatürk Anayasası, ABD Anayasasına nasıl yenildi?!
16.02.2016 5562 Okunma
Harun Özdemir
ÖSYM Başkanı Sayın Prof.Dr. Ömer DEMİR'e açık mektup
21.03.2016 6422 Okunma
Harun Özdemir
Kadına eziyet dini bir vecibe midir?!
23.03.2016 5779 Okunma
Harun Özdemir
Kıskançlık öldürücüdür!
28.03.2016 6681 Okunma
Harun Özdemir
İki kadını şahit yapmak!
4.04.2016 5414 Okunma
Harun Özdemir
Kur'an'ın şaşırttıkları!
8.04.2016 5203 Okunma
Harun Özdemir
İslâmcıların sanata bakışı üzerine
13.04.2016 6694 Okunma
Harun Özdemir
Bilim bizim neyimize!
25.04.2016 5516 Okunma
Harun Özdemir
Türkiye neden demokratikleşemez?!
7.01.2017 4046 Okunma
Harun Özdemir
Sayın Cengiz DEMİRCİ
8.01.2017 5180 Okunma
Harun Özdemir
Müslümanın özgürleşmesi mümkün mü?
16.01.2017 3873 Okunma
Harun Özdemir
Müslümanın Darwin'le imtihanı
6.02.2017 4724 Okunma
Harun Özdemir
Kim daha akıllı?!
10.02.2017 3800 Okunma
Harun Özdemir
Laiklik mi demokrasi mi?!
3.05.2016 5547 Okunma
Harun Özdemir
Modernleşmeye Müslümanların etkisi oldu mu?
8.05.2016 5964 Okunma
Harun Özdemir
Cumhuriyet ne kadar kalıcı?!
16.05.2016 5643 Okunma
Harun Özdemir
İslâmcı şehir olabilir mi?!
20.05.2016 4144 Okunma
Harun Özdemir
Alem-i İslâm'da özgürlük sorunu
28.05.2016 4148 Okunma
Harun Özdemir
Marjinal İslâmcıların özgürlük arayışı
30.05.2016 4158 Okunma
Harun Özdemir
Köylü İslâm marjinal İslâm'a karşı
3.06.2016 3967 Okunma
Harun Özdemir
Devlet neden açık hedef?
5.06.2016 4708 Okunma
Harun Özdemir
Bu ne yaman çelişki!
8.06.2016 4058 Okunma
Harun Özdemir
Batı gerçeği!
20.06.2016 4574 Okunma
Harun Özdemir
Doğu gerçeği!
23.06.2016 5130 Okunma
Harun Özdemir
Direnç eğitimi nedir?
27.06.2016 4400 Okunma
Harun Özdemir
İsyan günlerinde zekât!
8.07.2016 4274 Okunma
Harun Özdemir
Kur’an’ı anlama çabaları
8.07.2016 4308 Okunma
Harun Özdemir
Yaşar Nuri İslâmcılığı
17.07.2016 4340 Okunma
Harun Özdemir
Darbenin devamı var mı?
24.07.2016 5002 Okunma
Harun Özdemir
Adalet yönetimin temelidir.
25.07.2016 4332 Okunma
Harun Özdemir
Neden böyleyiz?!
9.08.2016 5062 Okunma
Harun Özdemir
Karanlık çağa doğru
9.08.2016 4749 Okunma
Harun Özdemir
Türkiye'nin Adil Düzen İhtimali -1-
19.12.2016 4447 Okunma
Harun Özdemir
Türkiye'nin Adil Düzen İhtimali-2-
21.12.2016 4691 Okunma
Harun Özdemir
Türkiye'nin Adil Düzen İhtimali-3- Son şansa zaman yok
27.12.2016 3962 Okunma
Harun Özdemir
Milli uzlaşma uluslararası kararlarla çelişirse
28.02.2017 3716 Okunma
Harun Özdemir
Darbeler önlenebilir mi?
3.03.2017 4035 Okunma
Harun Özdemir
Milli Mücadelede Yahudiler
7.03.2017 4251 Okunma
Harun Özdemir
Terörle bağlantılı seçmen sayısı
15.03.2017 3235 Okunma
Harun Özdemir
1'e karşı 27
27.03.2017 2900 Okunma
Harun Özdemir
Askerlik neden önemsiz olsun ki
10.04.2017 2996 Okunma
Harun Özdemir
Milli Bayramların konsepti değişebilir mi
26.05.2017 2512 Okunma
Harun Özdemir
Atatürk'e annesi üzerinden saldırmak
31.05.2017 2475 Okunma


© 2024 - Akevler