http://www.egedesonsoz.com/yazar/baslik/9937
Hocayı; Kur’an’a Göre Tasavvuf ve Tarikatlar serisinin ilk kitabı ile tanıdım. Daha sonra “Kur’an’a Göre İslâm”a ilişkin çok sayıdaki makalesini, tv konuşmalarını ve kitaplarını izleme ve inceleme fırsatı buldum. Şahsen tanıştığım günlerde kendisi ile İzmir TV’de iki program da yapmıştım.
***
Sanıyorum, 1993 yılıydı. Yaşar Nuri Hoca, İzmir’e Sabahat Akşıray’ın öncülüğünü yaptığı İnsan Dost İhsan Vakfı’nın halka açık konferanslarına konuşmacı olarak gelmişti.
İzmir’de gelir düzeyi yüksek çevrelerde saygınlığı olan Akşıray, “vahiy” aldığını iddia ediyordu. Çok sayıda şiirimsi sözleri ve tebliğleri vardı. İlginç bir kişiliği olan Sayın Akşıray; Atatürk Kültür Merkezi’ndeki toplantılarda ilk konuşmayı o yapardı, ardından söz sırası Yaşar Nuri Hoca’ya gelirdi…
Hurafe, şirk ve sapık inançlara karşı amansız bir mücadele veren Hoca, nedense vahiy aldığı iddiası karşısında Akşıray’ya karşı sessizdi! Halka açık konuşmalarında ne lehinde ne de aleyhinde konuşuyordu; aralarında organik bir ilişki olduğu da çok açıktı.
***
Yaşar Nuri Hoca; sorulara çok ilginç bir pedagoji ile yanıt veriyordu: Her soruyu cevaplamaya önce sakallı, şalvarlı, çarşaflı, cahil, ter kokan… gelenekçi Müslümanı eleştirerek başlardı. Eleştirileri, inancı zayıf sanılan sosyetik dinleyiciyi öyle etkilerdi ki, “Meğer gerçek Müslüman benmişim de haberim yokmuş,!” demekten kendini alamazdı. Dinleyicinin kıvama geldiğini gördüğünde “soru”nun yanıtına geçerdi ki, dinleyici Yaşar Nuri’nin İslâm’ını adeta damardan alırdı!
Bu konferansların bazılarına izleyici olarak katıldım. Gördüğüm şuydu: Hoca, hiçbir tarikatın ve cemaatin ulaşamadığı, Diyanet’in ve İlahiyat fakültelerinin ise ilgi alanına girmeyen gelir düzeyi yüksek, şık giyimli, tahsili ve görgüsü ileri, siyasal tercihleri sosyal demokrat ve laiklikten yana olan bu kitleye İslâm’ı en iyi anlatan kişiydi.
Cahil, görgüsüz ve şekilci Müslümanları eleştirmesi Hocayı geleneksel Müslümanlardan uzaklaştırıp modern ve çağdaş kişilere yaklaştırıyordu. Hoca bu pedagojik yöntemi ölümüne kadar ısrarla sürdürdü.
***
Yaşar Nuri Hocanın hedef kitlesi üzerinde 1991 yılında İzmir’de bir araştırma yapmıştım; “Kimin evinde Kur’an meali var” diye! Kimse “Bende var” demiyordu ve ben şaşırıyordum. Dünya klasiklerini okuyanların evlerinde Kur’an meali yoktu ve doğal olarak kimse de okumamıştı.
Bu araştırmaya yaklaşık 6-7 yıl devam ettim. Yıl 1997’e geldiğinde İzmir sosyetesinde Yaşar Nuri Hoca’nın Kur’an mealini okumayan kalmamıştı. Aralarında “İki-üç kez okudum” diyenler bile vardı! Sonraki yıllarda Hocanın yayımlanan her yazısı ve kitabı, tv programları tiraj ve reyting rekorları kırmaya başladı.
***
28 Şubat’a giden yıllarda ve sonrasında geleneksel Müslümanlar ile sol ve laik çevreler arasındaki uçurum hızla büyüyordu. Demokrat ve laik insanların İslâm ve Kur’an’la tek bağlantı noktası ise Yaşar Hocaydı. Hoca, Cumhuriyet tarihinde kimseye nasip olmayan İslâm’ı çağın idrakine anlatma becerisi gösteren tek kişiydi.
Aslında o yıllarda; Hüseyin Atay, Mehmet Sait Hatipoğlu, Süleyman Karagülle, Hayrettin Karaman… gibi bir çok kişi bu misyonu üstlenebilirdi ama olmadı!
Bu noktada Hocayı topluma servis eden bir Piar stratejisinin olabileceğini düşünmek gerek. İrtica ile mücadele edenler veya bazı odaklar, geleneksel Müslümanlar arasında “yobazlığı” hormonlarken; Hoca aracılığı ile de sosyal demokrat ve laik çevrelere Modern İslâm’ı tanıtıyordu! Bu koşullarda Hoca, gittikçe yobazlaşan gelenekçilerin açık hedefi oluyordu; o da her türlü tepkiyi göğüslemeye hazırdı.
***
Yaşar Nuri Hoca’nın kitapları baskı üstüne baskı yapıyordu, bunlardan hatırı sayılır paralar da kazanıyordu. Hak hukuk tanımaz, helal haram bilmez bazı yayınevleri Hocanın kitaplarını izinsiz basıp üzerinden ciddi paralar da kazanmaktaydılar…
Piar’ın bir parçasında bu da var mıydı, yorum yapmak istemiyorum: Bir noktadan sonra bir lobi Hoca’yı siyasete pazarladı. Laikçi yönünün törpülenmesine katkısı olur diye CHP’den milletvekili yapıldı.
Çok geçmeden CHP’den ayrıldı ve Halkın Yükselişi Partisi’ni kurdu. Hoca siyasete girmekle bir yanlış yapmıştı; ikinci yanlışı da, daha önce kullanılmış bir tüzük ve programla halkın huzuruna çıkmasıydı.
Henüz seçime girmemişti. Siyasal görüşlerinin “yaratıcı” olmadığını ve çok sıradan ve acemiliklerde dolu bir yol tuttuğunu kendisine anlattığımda sinirlenmeden dinledi! Hoca; kitaplarını satın alanların sayısına bakarak en az %10 oy alabileceğini tahmin ediyordu.
Sonuç malum!
Hocayla başka anılarımız da oldu. Aslında Hoca İzmirli değildi ancak uzun süre İzmir’e düzenli olarak gelip-gitti. İzmir’deki arkadaşlarını ve partiyi nasıl kurduğunu, kimlerin tüzük ve programa… yardımcı olduğunu bir bir anlattı. Araştırdığımda anlattıklarının doğru olduğunu da gördüm. Yeri geldiğinde başka bir yazımda bunlara değinmek istiyorum.
***
Yaşar Nuri Hoca, hayatının hiçbir döneminde İslâmcı olduğunu söylemedi ancak gördüğünüz gibi ben onun İslâmcı yanını anlatmaya çalışıyorum! O söylemese de hakikaten çok ilginç ve etkili bir İslâmcıydı. Çünkü;
-Çağdaş kavramları ve Batının yükselen değerlerini, ilk dönem İslâmcıları (1865-1942) gibi benimsemişti.
-Çağdaş sorulara İslâmî ve Kur’anî yanıtlar veriyordu.
-Siyasetle ilgileniyordu.
-Medyayı iyi kullanıyordu.
-Genelkurmaya dini konularda danışmanlık yapan 20 ilahiyatçıdan biriydi.
-Kendi ifadesi ile masondu. Tıpkı ilk dönemin bütün İslâmcılarının; İttihatçı ve mason olduğu gibi.. İslâmcılar, 1945’ten sonra Mason localarına tekrar alınmıştı. Bugün de hatırı sayılır sayıda İlahiyatçı akademisyen; Rotary, Lions ve Mason Locası üyesi. Başından beri loca üyesi olmak, İslâmcı olmaya da engel değildi.
-Gizli servis İslâmcıları Hoca’yı sevmezdi; Hoca da onları!
Hoca hakkındaki son sözüm şu olacaktır; Allah rahmet etsin!