15 Temmuz 2016, öğlen vakti Moskova’da saatler süren KERRY-LAVROV gündüz görüşmesi ve gecesinde ülkemizde başlatılan Fetö maşalı NATO ve ABD operasyonunu çok iyi irdelemeden ve aşağıdaki sorunun cevabını bilmeden ve daha da ötesi idrak etmeden S/400 alımı, dolayısıyla Türkiye-Rusya yakınlaşmasını ((An itibarı ile İran’da dahil oldu)) anlamak, çözmek mümkün değildir. Esasen üstünde düşünmemiz ve cevap aramamız gereken en öncelikli soru şu olmalıdır: Planlı ve çok hızlı bir şekilde NATO, dolayısıyla ABD ve AB’den neden uzaklaştırılmaya mecbur bırakılıyoruz? ((15/09/2017 tarihli “S/400 Ve Kral Öldü” yazım))
Yapılan her acil kan anonsuna farklı siyasi görüşten birkaç samimi yazar- düşünür, koşup, yetişip, grubuna göre kan veriyor, yaralara derman olmaya çalışıyorlar. Asla şunu da unutmayın, yazılan yazının, söylenen sözün şahsiyetle direk bir irtibatı vardır. Profesör dahi olsa şahsiyeti olmayan birinin söyleyeceği, anlatacağı veya yazacağı hiçbir şeyin Millet üzerinde olumlu bir etkisi veya derde dermanlığı olmaz.
İdrak için sözü söyleyenin Şahsiyetli olması şarttır. Bereket böyle bir şeydir. Bereketsizlik, her akşam aynı adam!!!larla konuşulan ve program program devam ettirilen kuru laf kalabalığıdır.
Şimdi yersiz, yurtsuz bir cümle yazıyorum buraya: Çok şey bilir dediğimiz koca koca adamların hiçbir şeyden haberinin olmadığını görmek beni çok üzüyor ve aynı zamanda çok acayip bir şekilde korkutuyorda.!? Bu cümle bizim aklımızı meşgul etsin. Akıl karışıklığı her daim iyidir.
Ve gelelim sıcak gündem SOÇİ Zirvesine;
Soçi’de, Türkiye/Rusya/İran liderlerini TV ekranında birlikte görünce Vizontele Filmi’nin bir sahnesinde, belediye başkanının söylediği sözlerin giriş cümlesi düştü hemen aklıma. Neydi o cümle: “İnsan memleketini niye sever? Başka çaresi yoktur da ondan. .”
Ben bu birlikteliğin Türkiye adına bir mecburiyet, çaresizlik olduğu kanaatinde olanlardanım. Dışardan ilk bakıldığında, bu birlikteliğin bölgede bulunan üç büyük ülke açısından: “Hah işte! Olması gereken tam da budur.” İzlenimi veriyor olsa da durum hiçte öyle göründüğü gibi basit ve şirin değildir maalesef. Neden?
Beni korkutan Rusya ve İran’ın bizden habersiz diğer cephe ile anlaşmış olmasıdır. Neden mi böyle düşünüyorum. Rusya’nın Suriye de üssü bulunmasına rağmen ABD geldi ve kafasına göre bombalayıp gitti değil mi? Pardon pardon! ABD güneyimizin dışına yerleşiyor, kurup beslediği DAEŞ gitti gidici değil mi?
Hele Trump’un, Esed ve Putin’in gözünün içine baka baka denizden fırlattığı Tomahawk Cruise füzeleri ile bir Suriye hava üssünü vurma olayı var ki akıllara zarar. Kimse ciddi anlamda sorgulamadı bile. Neyi sorgulamadı, düşünmedi insanlar? ABD ile Rusya’nın kuzu sarması olduklarını veya ABD’nin düşündüğünü yapmak için kimseyi dinlemediğini.
Ya Putin’in koruma kalkanı Trump’un füzeleri karşısında bir işe yaramadı ya da Putin eğildi (Savunma Sistemlerini kapattı), Trump vurdu. (C) şıkkı da var diyen varsa buyursun. Bu demek oluyor? Bu şu demek oluyor; Ya Rus’un bize sattığı/satacağı koruma kalkanı (Nato) ABD’ye karşı çaresiz. Ya da Putin, himayesinde bulunan dostlarına, adamlarına karşı kalleş veya vurdumduymaz.
Oy.
Rus, başımıza bir iş geldiğinde eğilecek adamın adıdır. İsrail’e karşı her fırsatta ağız dolusu höyküren lakin Söz konusu hakiki Müslümanlar, mazlumlar olunca ağzını bıçak açmayan, tam karşılıyla Ehli Sünnet düşmanı, Münafık, fitneci İran’ı hiç saymıyorum bile. Allah göstermesin; Başımıza bir bela gelmesi durumunda ilk alkışlayacak adamın adı da İran’dır. Bundan zerrece şüpheniz olmasın.
“ABD’nin Bağdat saldırısı başlayınca Saddam Hüseyin can havliyle Fransız savunma sistemlerine başvurmuş lakin sistemlerin ekran görüntüsü sıfırlanmış yani kaybolmuştur. Yaninin de yanisi; Saddam Hüseyin’in Milyon dolarlar harcayarak aldığı silahlar hiçbir işe yaramamıştır. Bakın buradan uyarıyorum devletimizi; Zora düşünce, Türkiye için de en vahim senaryo bu olur. Tahmin etmiyorum, kesinlikle bu olur. Ruslar, beğenmesekte, katilde olsa Esad'ı satmıştır..”
Organizatörler öylesine organizasyonlar tezgahlamışlar ki;
Birinden kurtulayım desen (AB-ABD),
Bir diğerinin kollarına düşüyorsun (Rusya-İran).
Yeri geldi, şu paragrafı nakarat etmeden geçip gitmek, bu yazıyı bitirmek istemiyorum.
“Batılı Alçaklar, senin ile dostmuş gibi görünen dostluklarını bir gecede bitiriverirler. Ülkeler arasında çok gizli anlaşmalar vardır. Sen devlet olarak anlaştığını sanırsın lakin senden de gizli, senin üzerinde yapılan anlaşmalar vardır. Uğratılacağın beladan haberin bile olmaz..”
Bu paragrafa ek olarak;
“Beyaz adam kendisini alt edecek hiç bir silahı katiyen sana satmaz. Eğer satıyorsa da şunu bilin ki, elinde o silahı etkisiz bırakacak daha etkili ve güçlü bir silahı vardır..”
Sonuç olarak;
Elbette ki ülke olarak böyle bir mecburiyet karşısında elimiz armut toplamaz.
Elbette ki devletimizi idare edenler gerekli tedbirleri alıp ona göre bir strateji belirlemişlerdir.
Lakin işimiz hiçte kolay değildir, biliriz.
İşte şimdi tamda bu zamanlarda Bir Merhum ABDÜLHAMİT HAN Aklının devreye girmesi şart olmuştur. Olayların çok hızlı ve seri geliştiği şu kritik zamanlarda iktidarı ile muhalefeti ile hep birlikte Sayın Cumhurbaşkanımıza ve Ekibine gece gündüz dua edelim derim ben.
Peki, senin çözümün nedir? Diye bir merakın içinde iseniz şayet. İşimiz hakikaten duaya, dua ettiğimiz sonsuz güç sahibi Allah’a kalmıştır. Peki duamız kabul olur mu?
Bu soru, Cennet mekan İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin zamanında kabul etmediği makamı, an itibarı ile işgal eden ve işgal edenlere benzeyen şık giyimli üfürükçülerin üfürdükleri, gelip geçici süslü lakin sonu ateş olan, klima tarzı serinliklere değil en önce “Vicdanımıza” sonra da sahip olduklarımızın helalden mi yoksa haramdan mı olduğuna bakmamız ile cevabını bulacaktır. Bu vicdani muhasebenin makamı, soyu sopu ve boyu posu yoktur.
Evet, ülke olarak beşeri anlamda yalnızız lakin Türkiye’nin bu yalnızlığı, Müslümanlığından ileri gelmektedir…Yazı Bitti. Bin selam.