Bismillah;
Kur’ân-ı Kerîm anlaşılmaya çalışılsın diye gönderilmiş bir kitap değildir. Evet, yanlış duymadınız. Neden? Çünkü İlahi Kitabımız her Müslümanın anlayacağı şekilde apaçık gönderilmiş bir hayat rehberidir. Yani biz Kur’ân-ı Kerîmi anlamak ile değil “İşitip, İtaat etmekle” mükellefiz.
“O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.” ayetini Allah Resulü(SAV) Sahabelere söyleyince, Sahabeler; “Ey Allah’ın Resulü, “gazaba uğrayanlar ve sapmışlar” derken Allah, Yahudi ve Hıristiyanları mı kastediyor?” diye sormuşlar. Allah Resulü de onlara hitaben; “Daha kimler olaydı.” Yani “evet” cevabını vermiştir. İşte tefsir dediğimiz açıklama bu kadardır. Yani tefsir dediğimiz şey Müslümanların içinde işitme bozukluğu veya algılama sorunu çekenler için, “Bu böyle değildir, bu şöyledir” diye yapılan düzeltmedir. Tefsir; Müslümanların bir ayeti veya ayette geçen kelimeyi yanlış anlamalarına meal vermemek için yapılır. Bu sebeple imanı güçlü olan Ulema tefsir işinden Allah korkusu nedeni ile hep kaçınmışlardır.
Tabi ki şimdi Allah korkusunun yerini şaklabanlık, lafazanlık, Cengaverlik!, makam, şan, şöhret ve konforlu bir hayat tutkusu alınca işler birdenbire değişiverdi. Onca samimi ilahiyatçı kardeşimiz durur iken bir bakıyorsunuz aradan birden biri fırlıyor, eline kalemi alıp başlıyor meal ve ciltler dolusu tefsir yazmaya. Etrafına da halka halka anlama! bozukluğu olan adamları da toplayıp buğulu bir sesle ayetleri saatlerce, günlerce, aylarca hatta yıllarca başlıyor anlatmaya. Bir de bunların Yahudi dönmesi olanı vardı. Sonradan Müslüman olan bu adam! Maşallah Müslüman olunca da boş durmamış bir de tefsir yazayım demiş. Müslümanlar bu kitabı anlamaz, ben anlatayım diye!!! Şaka gibi bu adamın tefsir!i bu topraklarda yıllarca binlerce Müslümanın elinde, dilinde dolaştı. Hala da itibar edenler var içimizde. Çünkü bazılarımız asıl durur iken böyle sınırların dışında macera aramayı çok seviyor. Sonra kendini fazla kaptıranlar da başlıyor Yunus’u şirk ile Mevlana’yı edepsizlikle suçlamaya. Tanıdığım biri vardı bu Yahudi dönmesi tefsir!cinin müdavimi. Allah bu zatı, Mevlana’ya attığı iftiranın aslını yaşattı ve rezil oldu gitti bu şehirden. Bir arada İran fırtınası esmişti bu topraklarda. Bu fırtına da az ağaç, dal kırmamıştı bu topraklarda. Hala da estirenler var. Her neyse;
Bu ehil! Bey!lerimize, “Arkadaş zamanında bu işi sizden daha imanlı, sizden daha çok Allahtan korkan ve sizden daha donanımlı Ulema yapmış neden bunları anlatmak yerine, yeniden bir tefsir ve yahut yorum yazma, anlatma ihtiyacı duydunuz, bir eksiklik mi, bir şüpheniz mi var? Ulemanın eserlerinde ” diye sorduğunuzda; “Efendim şey” diye başlıyorlar kıvırmaya. Bu işi tefsir yazmadan Kur’an-ı anlayalım! adı altında yapmaya çalışan bey!leri de bu arada atlamayalım.
Haşa haşa Allah, insanlar bunu anlamaz diyerek ciltler dolusu bir Kur’an göndermeyi sanki bilmiyordu. Ya da Haşa haşa Allah, anlaşılması zor bir kitap indirdi de bunlar bize izah etmeye çalışıyorlar. Çok çok af buyurun, ya da biz çok salak, anlama özürlü insanlarız, bunlar bize, “Bakın ey ahali! bu kitabı siz anlamazsınız, biz size anlatıyoruz” demeye getiriyorlar.
Neden tefsir ve Kuranı anlama çalışmaları çok hassas, çok ince ve tehlikelidir? Her tefsir yazma veya İlahi Kitabı yeniden anlama girişimi aslında bir iddaa ile başlar da ondan tehlikelidir. Sen söylemesen de, aslında bu girişim, öncekileri beğenmeme veya eksik bulma iddaasıdır . Ya da bildiği tek işi ilahiyat, Arapça olduğundan, “Ben de bir şeyler yapayım, insanlar görsün, beğensin, göz önüne geleyim, insanlar benden bahsetsin, benim de şu fani dünya da bir kitabım olsun” nefsi hevesidir. Aksini iddaa eden kim varsa yalan söylüyordur sakın inanmayın.
Başka bir tehlike de, Niyeti belirli! adamların bu sayede yavaş yavaş yeni bir düşünce adı altında insanlarımızı, gençlerimizi toplaması ile başlar. Bunu da, hakikatin dışında hakikatmiş gibi yutturmaya çalıştığı değişik süslü, cümlelerle yapar. Tabi konuşmaların da sürekli Allah ve Peygamberi hiç eksik etmediği için sinsi niyetini asla ele vermez. Eleştirmek mi? Eleştirmek ne mümkün! Eleştirmeye başladığın anda muhafızları “Adam, Allah Kuran diyor, insanları Allaha çağırıyor kardeşim. Hem bak! TV si, yardım derneği, vakfı, okulu, yurdu vs var,” der ve sözü ağzına tıkar.
İzahatımın daha kolay anlaşılması bakımından buna en canlı örnek FETÖ dür. Hain ne yaptı? Hain, yıllarca vaazlarında, sohbetlerinde sürekli Allah, Kitap ve Peygamberden bahsederek, yeri gelip ağlayarak önce bir güven sağladı. İşte fırıldaklık önce güven sağlama ile başlıyor zaten. Güven sağladın mı, artık seni dinden çıkaracak laflarda söylesen müritler onu hedefe giden bir zorunluluk ya da Fetö’nün deyimi ile füruat (olmasa da olur) olarak görmeye başlar. Cennet Vatanımız için en büyük tehlike de işte tamda buradan itibaren başlıyor zaten. Koyun sürüsünün başında ki hain ise şayet; Uçurumdan atlama vakti gelince, Hainin kendisini boşluğa bırakması yeterli olacaktır. Hiç şüpheniz olmasın diğer binlerce koyun!da hiç tereddüt etmeden toplu halde uçurumun boşluğuna kendilerini bırakacaktır.
İşte bu sebeplerden dolayı Batılıların işi çok kolaylaşıyor. Baştakini satın aldın mı ya da devşirdin mi gerisi artık çocuk oyuncağına dönüşüyor. Ve film başlıyor. Yaklaşık elli yıla yakın “Warner Bros yapımı Fetö filmi” ni Milletçe izledik. Allah bir daha bu Millete böyle bir ihanet filmi izletmesin.
Şimdi siz okuyucu dostlarıma yalnızca iki örnek vereceğim;
1/Taberi; doğum tarihi hicri 224, miladi (839) . Şimdi buraya dikkat kesilin. “Rivayete göre tam 3 yıl yani 36 ay yani takriben 1095 gün boyunca istihareye yatıp Allahtan yardım dileyerek, ağlayarak ve korkarak tefsir işine başlamış; Gereksiz açıklamalardan kaçınmış, ayetleri çok kısa bir şekilde açıklayarak tefsirini tamamlamıştır.” (Küçük boy 6 cilt bende de mevcuttur.)
2/ “TEFSÎRÜ’l-CELÂLEYN” Celâleddin el-Mahallî’nin (ö. 864/1459) yarım bırakıp öğrencisi Celâleddin es-Süyûtî’nin (ö. 911/1505) tamamladığı Kur’ân-ı Kerîm tefsiri. ( 2 cilt)
Bir Müslümanın gayesi gerçekten Kuranı anlamak ise, bu iki tefsir bile fazla gelir inanın.
Şimdi ve yakın zamanda ki Gardaşlarım 10 değil, 15 değil, 20 değil, değil oğlu değil. Cilt cilt tefsirler yazmışlar maşallah. Bir yorum, bir yorum sormayın gitsin.
Allah korkusunu iliklerine kadar hissetmiş, geceleri kan ter içinde Cehennem korkusundan yatağından fırlayıp namaza durmuş, hayatları boyunca mal, şan, riya, böbürlenme ve konforun “k” sine bile rastlayamayacağınız O mübarek Ulemayı beğenmeyenleri de var bu yeni nesil hocaların! için de. Aslın da çok ağır ifadeler var yazılacak lakin edebimden yazmıyorum. Bu tip, ölmüş veya yaşayan 10/15 bey! var isimlerini yazmadığım.
Bir Müslüman olarak tavsiyem, derhal tövbe edip kitaplarınızı yakın. Önce Allah’tan af, sonra da takipçilerinizden özür dileyin ve aslınıza dönün yolunuza öyle devam edin. Şunu iyi bilesiniz ki İblis, sınırın dışına çıkıp, macera peşinde koşanlara bayılır beyler. Siz neyse de arkanızdan sürüklediğiniz insanların vebali de sizi Cehennem ateşinde yakmaya tek başına yetecektir. Mahşer yerine varınca da, “Allah’ım! bizi hiç uyaran olmadı” da demeyin.
Din apaçık ortadadır. Helaller haramlar, farzlar sünnetler bellidir. Müslüman olanlarda bu dünyada nasıl yaşaması gerektiğini “Cin” gibi bilmektedirler. Sorun bilmemek, anlamamak da değil sorun bizim ne kadar Müslümanlığımız olduğundadır. Ne demiş Karacaoğlan; “Er isen, erliğini meydana getir.” Herkesin Müslümanlığının bir erliği vardır. Onun ki şuraya kadar, bunun ki buraya kadardır. Benim ki de isimleri yazamadığım için bu buraya kadardır.
Bir Müslümanın görevi Allah’ın emirlerine “işitip, itaat” etmektir. Yaklaşık son dört yüzyılımız İlahi Kitabımızın “işittik, itaat ettik” kısmını bırakıp , “Eskiler bu işi bilmiyormuş! veya eksik anlamışlar, anlatmışlar eda ve cilveleri ile” hele şu İlahi kitabı bir daha, bir daha, olmadı bir daha yorumlayalım, anlayalım anlayışı yüzünden başımıza türlü türlü belalar geldi, gelmeye de devam ediyor. Bu kafa ile devam eder isek şayet gelmeye de devam edecektir, bundan hiç şüpheniz olmasın.
Sonuç olarak;
Saygıdeğer dostlarım! lüzum üzerine tekrar diyorum ki;
Eğer ki “Din” adına bir Batılı dolması yutmak istemiyor isek şayet, Milletçe düsturumuz kesinlikle şu olmalıdır;
“Bir yanlış dokuz doğruyu götürür.”
Bir topluma bir yanlışı veya sinsi niyeti ancak doğrular ile süsleyerek yutturabilirsiniz.
Daha da anlaşılır olması bakımından bir de şöyle söyleyeyim. Dokuz defa Allah, Peygamber dersin, onuncu da araya yanlışı sıkıştırırsın. Sürekli Allah Peygamber dediği için de hoca bey!; Sende “Hocanın bir bildiği var” deyip yanlışı görsen bile göz yumar geçersin.
Yazının sonunda;
Gençlere ve genç adaylarına naçizane tavsiyem şu olacaktır; “Eğer ki derdiniz Allah’ı, Peygamberi anmak ve bunun üzerine sohbet etmek ise şayet; Ulema zamanında din adına her şeyi yazıp ortaya koymuştur. Bu eserler üzerinden konuşun muhabbet edin. Gençliğin en tehlikeli vasfı, diğer insanlardan farklı görünme duygusudur. Radikalizm ve içi boş hülyalara dalma tutkusu bu çağlarda yoğun olarak aklı işgal eder. Bu düşünceler nisan yağmuruna benzer. Sabırlı ve mantıklı hareket ederseniz zarar görmezsiniz. Kolaya alışmayın, okuyun ve araştırın. Ey Genç arkadaşlar; En başta kendi kendinizin doğru, dürüst, “şahsiyetli” birer hocası olun. Bu tip şarlatanlara, çokluğunuz ve hayranlığınız üzerinden prim yaptırmayın. Şunu da asla unutmayın ki; “Şeytan, insanı Allah ile de kandırır.” Samimiyetinden emin olduğunuz şahsiyetleri dinleyin, izleyin, fikir alış verişinde bulunun. Çok şükür ki, bu kadar karamsarlık ve keşmekeşliğin içinde düzgün, şahsiyet sahibi yazarlar ve fikir insanları da yok değil bu Memlekette.”
Ben 46 yaşımdayım. Babam 51 yaşında vefat etti. Eğer ki Mevla, babamın üzerinden bir yaş hesabı ile canımı almayı düşünüyorsa, (önce de, sonra da olabilir) 5 yılım kalmış demektir. Kusura bakanlar, özellikle kusuruma bakabilir. Kırılanlar, kırılabilir. 5 yıllık bir yarısı sıkıntılı, diğer yarısı şirin kısa bir hayat için, yazılarıma Münafıklık bulaştıramam ben. Hele ki mevzu Allah, Peygamber olunca kimse de kibarlık beklemesin benden. Beğenilmesini umarak ta yazmadım bu yazıyı. Allah niyetimi biliyor, ben sadece hakikati yazdım. Samimi bir şekilde İslam’ı yaşama ve anlatma gayreti içinde olan Müslümanlara da bin selam olsun…Yazı bitti.
saymayansayilmaz@gmail.com @hikmetguvel
Not; Mübarek Ramazan Ayı, bütün Müslümanlara hayırlı olsun. Zalimin zulmü altında ezilen Müslüman kardeşlerimize de, Allah sabır ve huzur ihsan eylesin. -Amin-