Başta ABD olmak üzere hatırı sayılır dünya ülkelerinin ekonomilerine şöyle bir bakın, hemen hepsinin ekonomik olarak çok ciddi sıkıntıların içinde olduğunu görürsünüz...Yazımızın bu giriş cümlesini okuduğunuzda aklınızda şöyle bir soru ışığının yanması gerekiyor;
-Bütün ülkeler borçlu ise bu paralar kimdedir..?
Bu sorunun cevabını bulunca da bu cevabın içinden şöyle yeni bir cevaba daha ulaşıyorsunuz;
-Para kimde ise dünyayı o yönetiyordur..!
Ülke halkları olarak fark ettiğimizde düşürüldüğümüz tezgahı ifade eden realitede şudur; BU BORÇLAR, ÜLKELERİ İDARE EDEN GÜRUHUN BORÇLARI DEĞİLDİR. BU BORÇLAR, O ÜLKE HALKLARININ BORÇLARIDIR.
Yani, ABD borçlandıkça Donald Trump borçlanmıyor, Amerikan halkı borçlandırılıyor. Yaninin de yanisi, ABD borçlandıkça Donal Trump zenginliğinden hiç bir şey kaybetmiyor. Bu örneği diğer dünya ülke liderlerine ve ekiplerine genelleyince ülkeler arasında itina ile örülmüş çok büyük bir örümcek ağı çıkıyor karşımıza...
Dostlarım, nasıl bir dünya düzeni içinde yaşadığımızı idrak edebilmek için şu lacivert renkli alıntı bilgileri biliyorsak bile tekrar okumakta çok fayda vardır diye düşünüyorum;
((( Büyük bir zenginlik, gelişme ve ekonomik kalkınma dönemi olan (1836’dan 1913’e kadar) neredeyse 80 yıl boyunca ABD’nin bir merkez bankası olmamıştır.
1906 San Fransisco depremi ve 1907 finans paniğinin enkazı üzerinden bir merkez bankası kurmak üzere güçlü bir gayret oluştu. Halkın bu fikre olan güvensizliği göz önüne alınarak J.P. Morgan, J.D. Rockefeller, J. H. Schiff gibi para babaları ve Wall Street firmaları tarafından halkı bunun faziletlerine inandıracak yoğun bir eğitim kampanyasına girişildi. Senato Finans Komitesi başkanı Cumhuriyetçi senatör N.W. Aldrich’in politik ön ayak olmasıyla 1908’de geçirilen yasayla bir Milli Para Komisyonu oluşturuldu. Bu komisyon prestijli profesyonel kuruluşlar, ünlü ekonomistler, politika bilimcileri ile düzenlenen sayısız araştırma çalışmaları, konuşmalar vb etkinlikler yürüttü.
Peki, amaç neydi? Amaç; Halkı, güçlü bir merkez bankası kurulmasının ne kadar yararlı olacağına ikna etmekti.
1909 yılı eylül ayında başkan W. H. Taft halkı biran evvel güçlü bir merkez bankası kurulması fikrini desteklemeye davet etti. Aynı ayda Wall Street Journal bir dizi yazı ile merkez bankası fikrine destek verdi. Ertesi yılın yaz aylarına gelindiğinde kurumlaşmış popüler ve politik yapılanması ile artık fiilen bir merkez bankası kurulmasının önü açılmıştı.
1910 yılı kasım ayında senatör N. W. Aldrich Wall Street Bankerleri, Rockefeller kontrolünde ki CityBank of New York, Morgan kontrolundaki First National Bank of N.Y. yetkilileri J.P. Morgan’a ait Jekyll Island Club’da gizlice bir araya gelerek yasa tasarısını birlikte hazırladılar. Federal Reserve Yasası 23 Aralık 1913’de onaylandı, Kasım 1914’de yürürlüğe girdi.
Neredeyse yüz yıl kadar önce FED yasasını hazırlamak üzere Jekyll adasında yapılan toplantıda yer alan birkaç bankanın birleşmesiyle ortaya çıkan bir banka olan Citibank 2008 yılında ABD merkez bankasının düzenlediği (ve dünyanın şimdiye kadar gördüğü en büyük meblağda olan) bir kurtarma operasyonuyla kurtarıldı..))) ...
GÖRÜNÜŞTE demokratik seçimle iktidara gelen siyasilerin kontrolünde gibi olan bu yapı hissedarlarının seçtiği müdürler kurulu ve başkan dolayısıyla aslında bankerlerin tam kontrolündeydi. Yani kuruluşundan beri FED içinde FED vardı ve esas görevi bankerlerin ihtiyaçlarına hizmet etmek, ihtiyaç olduğu zamanda onlara kolay kredi sağlayarak finans kuruluşlarını kurtarmaktı…!!!???
En başta ABD hükümeti olmak üzere, Dünyanın en büyük parasını idare eden kuruluş olan FED aslında kreditörlerin ihtiyaçlarına göre sürekli hayali para üreten ve kıymet balonlarının şişmesine yol açan bir tür alşimist olarak düşünülebilir mi…???
Kimilerinin “üst akıl”, kimimizin de “sermaye” dediği bu sistem yıkılmadıkça, çok küçük istisnalar hariç dünya halklarının ve bu halkların ait oldukları ülke ekonomilerinin rahata/huzura kavuşma şansları yoktur.
Peki bu sistem, her ülkede bu kadar nasıl diri kalabiliyor/güçlü durabiliyor..?
Bu sistemi diri ve güçlü tutan en önemli özelliklerden biri şudur; Her ülkede sermayenin yani paranın, yine kendilerinin belirlediği belli başlı insanların elinde olmasına aşırı özen gösterilmesidir. Bizde TÜSİAD, herkes tarafından adı en çok bilinen figürlerdendir.
Bir de bu sistemin finanse ettiği çeşitli kuruluşların başkanları, siyasetçiler, bürokratlar, köşe yazarları, uzmanlar, yorumcular, aydınlar, tarihçiler, edebiyatçılar vb. her alanın en popüler en önde giden muhafızları vardır.
Sermaye tarafından, gereken biatin sağlanması ve biatin güçlü olması için bu muhafızlara her daim gereken konforlu hayat, para, makam, mevki ve itibar sağlanır. Bu muhafızların kontrolünde, halklar hep bir hipnozla yaşatılır. Gündem, sürekli onların idaresinde belirlenir/şekillenir. Görülmesi/idrak edilmesi gereken hakikatler, gözlerden/akıllardan kaçırılır...
Sonuç olarak;
-Çözüm nedir?
-Öyle ya, bu devasa örümceğin ağından dünya nasıl kurtulacak?
- Bu örümceği izlemekten başka bir çaremiz/bir yolumuz var mıdır?
Evet, bir çare vardır. Lakin bu çare de, çoğumuzun nefsine/hesabına gelmez. Neden? Çünkü;
Çok çok azımız müstesna Konfor, para, makam ve mevki belası kendi çapımızda hepimizi bu sistemin küçük birer muhafızı haline getirmiştir…Yazı bitti. Bin selam.
saymayansayilmaz@gmail.com