"Demokrasi sözcüğü Yunancadan gelir. Eski Yunancada "demos’ halk, ‘kratos’ iktidar ya da egemenlik anlamında kullanılırdı...
M.Ö. 450: Atina'da Aristo, Eflatun ve Sokrates gibi düşünürlerin düşünce olarak katkıda bulundukları bir çeşit halkın egemenliğine dayalı bir yönetim sistemi, siyasi tarihteki yerini aldı. 375:Roma İmparatorluğunda yurttaştık ve insan haklan kavramı gelişme gösterdi...
İngiltere'de Kral I. John'un imzaladığı “Magna Carta” kralın yetkilerini sınırlarken halka da bazı hak ve özgürlükler tanıyordu. 1215 tarihinde “Magna Carta” ile kralın sınırsız yetkilerine son verildi. “Kimsenin yargılanmadan cezalandırılmayacağı ilkesi” getirildi...
Alman Johann Gutenberg modern matbaayı geliştirdi. Matbaanın geliştirilmesiyle birlikte insanlar duygu, düşünce ve bilgilerini birbirleriyle paylaşmaya başladı. Bu da demokratik hak ve talepleri hızlandırdı. Matbaanın geliştirilmesi Avrupa'da Rönesans ve Reform hareketlerinin başlamasına neden oldu...
Tarihler 1450 yılına geldiğinde Avrupa aydınlanma felsefesiyle anayasal demokrasinin düşünce temelleri atıldı. “Montesqieu güçler ayrılığını” savunuyordu. Jean Jacgues Rousseau "özgürlük, eşitlik ve kardeşlik" sloganıyla 1762 - 1763 yıllarında "Toplumsal Sözleşme"yi yazdı. John Locke ise yaşama hakkı, özel mülkiyet hakkı gibi insanların sahip olması gereken belirli özgürlükleri savundu...
1776 tarihinde “Virginia Haklar Bildirgesi'nde” yaşam, hürriyet ve mülkiyet haklarıyla beraber mutluluğu arama hakkından söz edildi...
1789 yılında Fransa halkı Kral'a karşı ayaklandı. Bunun sonucu olarak Fransız İnsan Bildirgesi yayımlandı..." Her yerde bulabileceğiniz, demokrasinin kısa bir özgeçmişinden sonra
şimdi biz gelelim asıl derdimize/derdimizin dermanına;
Geçmiş yıllarda bir Cumhuriyet Bayramı Cumartesi gününe denk gelmiş ve bir gün önce kılınan Cuma namazının vaazında imam; “demokrasiyi övebilmek” maksadı ile birkaç hadis okumuş sonra da eline yazılı olarak tutuşturulan kağıttan 1789 Fransız ihtilalinden aydınlanma/insanlığın yükselişi olarak bahsedince kızıp, namazı yarım bırakıp çıkmıştım camiden. Kızgınlığımın sebebi kesinlikle imam değildi. Kızgınlığımın tek sebebi;
Batılıların bize iyi diye yutturduğu lakin aslı zilletten başka bir şey olmayan illetin artık yalnız kahvehanelerde değil camilerde de konuşuluyor/kutsanıyor hale gelmesidir. Müslümanlar olarak çok yüksek fikirlere sahip olmamıza rağmen böyle alçakta olan “demos” “kratos” gibi kelimelere ve içi boş süslü laflara tav olmamızdır.
Batılı adamın bütün tarihi “Ne yaparsa insan yapar, Tanrı! etkisiz/tepkisiz bir elemandır. Tanrı her şeyi sadece yaratmıştır. Hiç bir şeye müdahale etmez, karışmaz” Felsefesi üzerinden bir süreç ile geçmiş ve hala yaşanıp/geçmektedir.
Batılıda ki Tanrı/İnsan ilişkisinin biz Müslümanlarda ki versiyonu Allah/Kul ilişkisidir. Ve birbirine taban tabana zıttır. Biz Müslümanlarda ki iman şudur: "Allah istemez ise yaprak bile kıpırdamaz."
Batılı insan yapacağı hiç bir sosyal/yönetsel düzene Tanrı!yı dahil etmez. Biz Müslümanlar olarak dolmayı da tam burada yutuyoruz. Ve inanın bu tarihi süreci, hinliği maalesef Aziz Milletimizin çoğu da bilmemektedir. Aynı, eline demokrasi ve Fransız ihtilali vs konulu hutbe tutuşturulan imam gibi.
1989 tarihinde Berlin duvarının yıkılması ile birlikte ABD'den borç isteyen!, bütün dünyaya 2. Süper güç diye yutturulan Sovyetlerin o meşhur, kapitalist kafalı, sermayenin kiralık katil olarak tuttuğu Gorbaçov siyaseti ile Sovyetler Birliği ile Doğu Avrupa ülkelerinin dağılması bu ülkelerde “Demokrasinin” yayılmasına zemin hazırlandı...
Hazır sırası gelmişken; Şunu aklımızın en hatırlanabilir yerine iğneleyelim. “Batı bir yanlışını bir diğer yanlış ile düzeltmeğe!/örtmeğe çalışır.”
Demokrasi anlamında tarihin en büyük gelişmesi ise,1990’lı tarihlerden itibaren milyonlarca Müslümanın öldürülüp/sağ kalanların da mülteci durumuna düşürüldüğü burnumuzun dibindeki Irak ve Suriye diye isimlendirilmiş topraklara getirilen demokrasidir. Bir de Arap Baharı! safsatasının diğer kurbanı ülkeleri var onları buraya yazmıyorum.
Demokrasi denen murdar şey ve Demokrasinin diğer dünya ülkelerine getiriliş biçimi artık Müslüman olmayan ülke ve insanlar arasında bile ciddi ciddi sorgulanmaktadır. Bu sorgulama “Demokrasiden sonra hayat var mıdır?” benzer soru/serzenişleri ile yazılı ve görsel medyada yerini almıştır.
Peki nasıl oldu da yıllarca bize iyi olan kötü, kötü olan ise her daim iyi olarak gösterildi?
Bunun Cevabı da şudur: "1960 yıllarda Sovyet tankları Prag’a girdiği zaman Sosyalizm’in ipi çekildi/defteri dürüldü. Sıra artık İslam'a gelmişti. Sermaye sahipleri, “Nasıl ederde şu İslamın da icabına bakarız/itibarını/ederini Müslümanların gözünde bozuk/çapsız bir anlayışa getirebiliriz” diye toplanıp/konuşup/düşündüler. Ve çözümü buldular da. Başka hiçbir Müslüman ülkeye sıçramasın diye “İran İslam Cumhuriyeti” fikrinin temellerini atmaya başladılar. Malumunuz 1979 yılında da bu süreç tamamlandı.
Bu şu anlama gelmektedir.
Sermayeyi elinde tutan şer güçler; Biz ve bizim gibi ülkelere pohpohladıkları “demos, kratos” İnsan hakları vs şirinlikler ile boyalı lakin aslı ucube/murdar fikirlerin karşısına dikilebilecek helal fikirleri; “İran şeriat sopası” vb afişane laflar ve sanal korkular ile asla düşünülemez, yönetilemez fikirler haline getirdiler. Tabi ki bu bir yılda olmuyor. Bu, çok uzun zaman sürdürülerek/yazılı ve görsel medyada sürekli gündemde tutularak bu günlere getirilen bir süreçtir.
Şimdi biz gelelim Demokrasinin beşiği/salıncağı veya kaydırağı olan ülkelere.
İngiltere, Hollanda, İspanya vs gibi daha birçok Avrupa’nın en önde gelen ülkeleri monarşi (krallık) ile idare edilirken; Biz Müslümanlara “kötülerin içinde en iyisi” olarak yutturulmaya çalışılan ve çoğumuzun da maalesef bile isteye yuttuğu “demos, kratos” aslında nedir? ne değildir? tartışmalarını daha fazla da uzatmak istemiyorum. Bu nedenle yazımı, Aziz Milletimizin olayı net algılaması açısından şu çok net/anlaşılır cümleler ile bitiriyorum.
Bir Müslümanın nazarında Demokrasi demek; “Domuz etini, Besmele çekerek yemeye çalışmak demektir.” Çoğumuzun hoşuna gitse de gitmese de Allah’ın hoşuna giden Hakikat budur.
"Demokrasi nöbeti/demokrasi yürüyüşü/demokrasi şehidi! vs söylemler bu kısa dünya hayatında çok taraftar bulur gözükür ise de; Hesap gününde başımıza çok beter belalar açacak kelime ve kavramlardır." Aslolan ise bizim kendi dinimize/örfümüze ait kelimeler kullanmaktır. Ben uyarımı yaptım, Sen şahit ol ya Rabbelalemin.
Bir Müslüman ancak Allah’ın rızasını kazanmak, Vatanına, namus ve şerefine musallat olan Gavuru/düşmanı bertaraf etmek niyeti ile çarpışarak ölünce şehit olur.
Hiç “Demos, kratos şehidi!” olur mu? Olur diyenler var ise şayet, bu da onların hüsnü kuruntusu/Kur-an'ın deyimi ile bir nehrin üzerinde kaybolup giden kıymetsiz bir köpük veya Hz Ali’nin (ra) dediği gibi, “Daldığı hülya/gördüğü seraptan” başka bir şey değildir…Saygılarımla