Yaklaşık elli yıllık bir AB macerasının içine bu ülkeyi sokanlar bu ülkeyi gerçekten dert edinen insanlar değildi (gazeteci, uzman ve aydınlar!da dahildir buna). Bunun altını kalın bir çizgi ile çizelim öncelikle.
Yani bu maceranın içine ülkemizi sokanlar, ekonomik, ticari ve toplumsal anlamda bir yükselişin olacağı iddaası!nı pazarlayarak velhasıl Muasır Medeniyet! denen bir mavalın sloganları ile Aziz Milleti tava getirenlerdir. Çok şükür ki; Muasır! Medeniyet için Merhum Akif'in şu sözü, bu günlerde tekrar eski kıymetini ve ederini buldu Milletimizin yüreğinde; “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar.”
Yukarıda bahsettiğim zatlar ile beraber Aziz Milletimizin azı müstesna büyük bir çoğunluğu da, konforlu güzel bir hayat, iş imkanı ve sınırsız bir Avrupa (vizesiz değişik ilginç ülkelere seyahat etme ve gezme, gönlünü eğleyeceği değişik insanlar vs.) hayali ile AB’nin çıkmaz sokağına girmede bir sakınca görmediler.
AB denen Yalan Rüzgarı dizisinin her bölümünü büyük bir zevkle izlemeye devam ederken; Dizinin sezon, aslında son final bölümü tarihler 6 Mart 1995’i gösterdiğinde yayınlandı. Dizinin bu son bölümünde ne oldu? Murat Karayalçın ve Tansu Çiller’in birlikte imzalayarak sebep oldukları Gümrük Birliği anlaşması ile AB ülkelerinin bizi asıl niyetlerine getiren yani bu dizinin son bölümüyle hakiki anlamda bittiğini velhasıl sonumuzu getiren hançeri; Sırtımıza, tam omurilik bölgesinin olduğu yere sapladılar. Ondan sonra izlediğimiz dizinin bütün bölümleri (fasıllar, bablar, ilerleme raporları, müzakereler vs.) sağır ve körün döğüşüne döndü. Yani dizinin bu son bölümünde Batılılar, bizden almak istedikleri her şeyi aldılar.
Oy benim Cennet Vatanım oy. Oy ki oy. Vay ki vay.
Aslında Gümrük Birliği anlaşmasının tek cümle ile izahatı şuydu. “ Biz sizi bu saate kadar oyaladık. Zaten gerçek niyetimiz bu anlaşmayı imzalamaktı.” Bu ne demek? Bu şu demektir. AB ye karşı elimizde bulunan tek ve ciddi silahımızın içine, içimizdeki birilerine kum doldurtuldu. Kum dolduranlara bu zahmetin karşılığı için her kum tanesine ne kadar mark, dolar verildi ben onu bilemem. Aynı Lacivert akımda kardeşinin ve abisinin litre başına ve sonrasında evlere kurulacak elektrik makineleri başına ne kadar dolar verdiklerini bilmediğim gibi. Komik olmayan ise şudur; Zelzele parası, gaz ve elektrik parası ve gümrük parasını; O işin başındaki insanların yediğini herkesin biliyor olmasıdır. Aman neme lazım yenen yendi. Ört üstünü gitsin.Yüce divandan yırtarsın yırtarsın da; Yarın kurulacak olan EL Kahhar olan Allah’ın Yüce Divanından asla yırtamazsın.
Çok şükür Allah'a; Bu hesaplaşmada ben ve çocuklarımda özellikle olacağız, neden? Çünkü; Bu Aziz Milletin hakkını yemiş ve yemeye devam eden kim varsa kendi adıma söylüyorum; benim ve çocuklarımın bütün hakları haram, zehir, zıkkım olsun duasını ettim de ondan.
Şimdi gelelim bizlere;
Müslüman olarak, başımıza kendi kendimize açtığımız her türlü belanın sebebinin, başlangıç cümlesi “Ben de Müslümanım lakin;…” diye başlayan ve noktalı virgülden sonra devam eden diğer cümleler olmuştur.
Yani 15 Temmuz gecesine kadar; Başkalarına karşı kendi varlığımızı devam ettirmek ve onların bize yaptığı ve yapacağı isnatları bertaraf etmek için böyle bir psikolojinin içinde yaşadık yıllarca. Bu çuvaldızı kendi etimize iyice batıralım. Canımız yansın, yansın ki; Bundan sonraki hayatımızda, bu Cennet Vatanın gerçek sahipleri olan bizler değil de, başkaları girmek zorunda kalsın bizim girdiğimiz bu psikolojiye.
Sonuç olarak;
Geldiğimiz an itibarı ile; Hakikatte 1995 Gümrük Birliği anlaşması ile bizden istediği her şeyi alan AB’nin, 95 ten sonraki bütün hamleleri blöften başka bir şey değildi. Ticari ve ekonomik anlamda istediği her şeyi Hanfendi! Tansu Çiller ve Beyfendi! Murat Karayalçın aracılığı ile almış olan Avrupalı, bu saatten sonra Türkiye’yi alıpta başına belamı etsin. Böylelikle, AB bakanlarının onca görüşmeleri, uğraş ve zahmetleri de havada kalmış oldu. Yani bütün emeğimiz bir böceğinin emeğine dönmüş oldu.
Sakın ha! Şöyle bir gerekçe ile de teselli bulmayın. Zaten AB kriterleri ülkemiz için gerekli idi. Böyle bir hurafeye kapılmış olanınız varsa şayet, şöyle bir Allaha ve Resulüne olan inancını muhasebeden geçirsin derim ben. Gerek toplumsal düzen ve gerek günlük yaşam tarzı anlamında; Haram üzerine inşa edilmiş bir sömürü, gasp ve katliam medeniyetinden alacağımız hiçbir şey yoktur bizim. Avrupalı ve Amerikalıların en basitinden kırmızı ışıkta durmaları veya yere çöp atmamaları ahlaki bir düsturdan kaynaklanmıyor. Bunu anlamak için yaşadıkları toplumsal olayların, kriz ve travmaların kökeninin, tarihinin iyi bilinmesi gerekiyor. İzah edebiliyor muyum?
Papa'nın, Tanrının çocukları ile verdiği o meşhur fotoğraf karesi sıcak gündem olduğu için birkaç cümle yazayım isterim. Papa'nın AB liderlerini bir araya toplayıp poz vermesi neyin mesajı idi?
Şunu net olarak yazıyorum. Ne vakit ki bu topraklardan, bize benzeyen veya benzemeyen Alçak ve Hainler uçaklarla gitmeye başlar, O vakit Papa ve Teranesinin verdiği pozun niyetini net olarak anlamış olacağız. Ve beraberinde gelecek muhtemel bela ile de Milletçe yüzleşmiş olacağız. Gelmesi muhtemel bu belaya karşı göğsünü siper edeceklerde, gözle görülür dünyalık ganimeti olmayan iman sahibi Milletimizin yiğitleri olacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın: “15 Temmuz gecesi öyle kelli felli adamlar yoktu tankların, mermilerin, bombaların velhasıl ölümün karşısında.”sözü müthiş bir tespittir. Bu ne demektir? Bu şu demektir. Dünya malı korkaklığı artıran bir beladır. Kaybedecek bir servetin, makamın, meşhurluğun varsa ve bunun zevki sefasını sürüyorsan şayet, ölüm denen sonun asla kendini bulmasını istemezsin. Fazla mal, yenen haram paralar ve liyakatsiz elde edilen koltuklar, yalakalıklar cesareti kıran ve korkaklığı artıran bir illettir.
Yazımı, şu son uyarı ile bitiriyorum
İsrail'de en küçük çocuktan, en yaşlısına kadar; Dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı bir eğitim veriliyor. Vakit geçirmeden bizimde ciddi ciddi sivil ve askeri olarak bir plan ve strateji belirleme zamanımız geldi de geçiyor derim ben. İnşallah Devlet Erkanımız ve Şanlı Ordu mensuplarımızın böyle bir plan ve stratejileri vardır. Askeri olarak mutlaka vardır vardır da; Sivil olarak yapılmış planların Millet tarafından bilinmesi ve anlaşılması şarttır…Saygılarımla
saymayansayilmaz@gmail.com