Öncelikle diyorum, bu yazımı lütfen yüreği fesat olan fitneciler okumasın. Muradımız, bu coğrafyada TürKürdü, Arabı ile birlikte kardeşçe yaşayabilmenin ipuçlarını bulmaya çalışmaktır, çabalamaktır…
Bir gazete haberinin çevirisi ve bir fotoğraf ile yeni yazımıza başlıyayım istedim...
“İsrail'den Ortadoğu'da bağımsız Kürt devleti kurulmasına yine destek geldi. Kürtlere yapılan haksızlığın düzeltilmesini isteyen Adalet Bakanı Şaked, uluslararası toplumun 'işini kolaylaştırıp' devletin nerede kurulması gerektiğine dair koordinat da verdi. Şaked'e göre: Kürdistan; Türkiye ve İran arasında kurulmalıdır...”
Bu da dört yıl öncesine ait,
Tarih: 16 Kasım 2013
Yer: Diyabakır’da ki buluşma ve bir fotoğrafın;
“Sayın R.Tayyip Erdoğan, Şivan PERVER, Mesud BARZANİ ve İbrahim TATLISES’in el ele, kol kola birlikte yer aldıkları görünürde” çok güzel bir karesi sebebi ile bu başlığı Allah yüreğime düşürdü…
“Yazılmadan Anlaşılan..!”neden böyle bir başlık koydum yazıma?
Çünkü, Barzani ve K.IRAK fotoğrafına bakınca;
-"Halklar arasında bir sorun yok, sorun Barzani ve ekibinde ve bağımsız devlet kurulma talebinde," diyecek büyük çoğunluğumuz.
-Başka bir grup, "Barzani'den daha kötüsü var, aman Barzani dursun devlet kurulmasın."
Sayısı çok az olsa da başka bir grupta, "Hem Barzani dursun hem de devlet kurulsun ve bizimle iyi geçinsin," diyecektir. Velhasılı bazen sadece bir fotoğrafa bakmanız olayları sezmek ve anlamak için tek başına yeterli olur..Bu açıklamalar ile yazıya giriyorum....
Barzani’nin Referandum kararı ile sular ısınmaya başladı ve tavukların lades kemikleri kırıldı. Çöpler çekildi. Kısa çekenlere 25’inden sonra nanikler yapılacak “baak ben bildim, yaptı” ya da yapmadı diyenler iddiayı kazanacak.
Şundan emin olun yurdumun bir köşesinde; “Referandum yapılacak veya yapılmayacak” diye gömleğine, pantolonuna iddialara bile girilmiştir çoktan. Lades kemikleri kırıla çöpler çekile dursun biz gelelim Meselemize,
Mesele nedir? Mesele, ne tarafından tutsan elinde kalacak cinsten narin! ve çok kırılgan olduğundan biz düğümlendiği yani kördüğüm olduğu yere odaklanalım.
Meselenin kördüğüm olduğu ve bizim kaygılarımızı artıran, uykumuzu kaçıran noktası tam da şurasıdır: “Arap ülkelerinde işini asla şansa bırakmayan beyaz adam, Kürtler dolayısıyla da Bağımsız bir Kürdistan’ın idaresi için de işini asla şansa bırakmayacaktır. Bırakmadığı da daha Devlet kurulmadan Barzani ve teranesinin zihniyet ve niyetlerinden belli olmaktadır..”
Zaten mesele devlet kurulması veya kurulmaması da değildir. Türkiye için muhatap alınacak, kardeşçe yaşayacak, gönül birliği yapacak ve birlikte hareket edecek bir K. Irak her zaman çok çok önemlidir.
Lakin ne içten ne de dıştan asla ama asla bırakmazlar,
Oy benim ülkem,
Oy benim coğrafyam oy.
Bu sebeple işimiz hakketen çok kolay değildir. Ne vakit böyle yüreğim daralsa Allah imdadıma yetişiyor hamd olsun. Ve dilimden hemen cankurtaran misali böyle dualar dökülüveriyor ve az da olsa bir umut ışığı sızıveriyor yüreğime, coğrafyamıza:
“Allah, her daim Türk’ün de Kürd’ün de helalini nasip etsin bu Cennete eş topraklara. Hain ve Necis olduktan sonra Türkün de, Kürdün de Allah bin belasını, helak’ını versin..”
Sonuç,
Yazının başında bir fotoğraf demiştim ya işte o fotoğrafta hakketen PKK ve beraberinde başlayan, başlatılan kanayan yarayı bitirmek için elinde neyi varsa sahaya süren bir Recep Tayyip ERDOĞAN ve Devlet vardı.
Hem HDP, hem de PKK; Devletin altın tepside sunduğu zeytin dalını alırmış gibi yapıp kalleşlik yapmışlar ve zilletin yolunu seçmişlerdir.
Bu bir yalakalık cümlesi değildir. Benim ne kadar dik yazdığımı bilenler bilir. Eğri otursa bile doğru konuşma, yazma karakterine sahip bir adamım ben.
Çözüm süreci, bir takım eksiklikleri olsa bile devletimizin; Türkiye ve bu coğrafya lehinde attığı en samimi adımıdır. Bunun altını simsiyah bir kalem ile çizmek boynumuzun borcudur.
O fotoğrafta ki Barzani’yi de boş geçmeyelim isterim.
"Yurt içinde" çözüm sürecinde HDP ve PKK nasıl bir suistimal ve kalleşlik göstermiş ise "Yurt dışında" da Barzani aynı tavrı ve sinsiliği göstermiştir.
O gün Barzani; “Kürt halkı asla Gavurun yanında olmayacaktır. Musul ne ise İstanbul, Diyarbakır da odur.” demişti. Bu gün ise o gün söylediklerinin kocaman bir yalan ve kandırmaca olduğunu Türkiye’ye kafa tutarak , tehdit ve laf göndererek velhasılı gavurun yanında yerini alarak ispatlamıştır.
Ah diyorum ah! Bizi bize bıraksalar şundan emin olun, eskiden olduğu gibi bu günde biz kardeşçe yaşar ve birlikte hareket ederiz, Allah’ın izni ile. Bu iyi niyet temennisi an itibari ile çok çok zor hatta imkansız görünmektedir.
“Eğer ki bir bölge için dört ülkenin menfaati çakışıyor yani işin içinde dört ülke var ise şayet bütün dünya vardır işin içinde.” demişti dün TV’de, Sevdiğim, dostum, ağbim, Star Gazetesi yazarı İlhami IŞIK.
"İnananlara de ki: Dua, yalvarma ve ibadetiniz olmasaydı, Rabbim size değer verir miydi? Ve inkârcılara da de ki: Gerçek şu ki siz, Allah'ın mesajını yalan saydınız, artık bu yüzden azap size sarılacak, yakanızı bırakmayacaktır.." (Furkan-77) diyen bir Allah'ın kulu;
Ve bir de,
"Sabır ve dua müminin ne güzel iki silahıdır." -(SAV)-Diyen bir Peygamber’in ümmeti olduğumuzu bir kere daha hatırlayalım,
Bu coğrafyanın Müslümanları olarak bu nasihatlere, uyarı ve telkinlere bu günlerde çok ihtiyacımız vardır bizim.
Diyorum madem bir kere dua kılıcı çıkmış yürek kın’ından; Bir de şöyle kessin isterim fitneyi ve fesadı: “Hem İstanbul’un, hem Diyarbekir’in, hem Musul’un, hem de Kerkük’ün Rabbi olan Allah; Hem Türk’ümüzün, hem de Kürd’ümüzün yar ve yardımcısı olsun..”
TV ve gazetelerde duyamayacağınız, okumayacağınız, düşünülsün diye bir soru cümlesi ile yazımı bitiriyorum; İngilizlerin şöyle bir özelliği vardır. Yaptıkları antlaşmalarda gizli kalmış maddeleri takriben 50 yıl gibi bir süre sonra ifşa ederler. Diyorum böyle maddeler Lozan’da da mutlaka vardır. 1974 yılı gibi ifşa edilmesi gerekiyordu lakin etmediler. Acaba bu yıllara (2017/18) yahut 2023/24 yıllarına mı sakladılar ne dersiniz..!? Saygılarımla