“…Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Donald Trump ile telefonda görüştü. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trump'a, Türkiye’nin PKK-PYD-YPG terör örgütünün varlığı ve eylemlerinden kaynaklanan meşru güvenlik endişelerini aktardı. Erdoğan ve Trump, Suriye bağlamında daha etkin bir koordinasyon sağlanması konusunda mutabakata vardı...Beyaz Saray Sözcüsü Sarah Sanders, tarafından yapılan yazılı açıklamada: "Bugün Başkan Trump, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ile telefonda görüştü. İki lider, Türkiye ve ABD'nin Suriye'deki güvenlik endişeleri ve teröre karşı mücadele de dahil ikili meseleleri ele aldı. İki başkan, Suriye'de her iki ülkenin de güvenlik hedeflerinin gerçekleştirilmesi için koordinasyona devam etme konusunda mutabık kaldı." ifadelerini kullandı…” (14 Aralık 2018)
Haberinden sonra, “Allah, hiç kimseyi sananlardan eylemesin.” Duası ile bu günkü yazımıza başlayalım…
İster Fırat'ın batısı, ister Fırat’ın doğusu olsun, Güney sınırımızın dışında operasyon yapacağımız yer, her neresi olursa olsun en başta ABD ve Rusya ile bir mutabakat sağlamadan bu asla olmaz. Neden?
Vakti zamanında biz, güney sınırımızı orada yaşayan halklar ile değil, Fransızlarla anlaşarak/İngilizlerle uzlaşarak çizdik de ondan. Bu gün, bu coğrafyayı sömüren bazı ülkelerin adı değişmiş, üstüne bazı yeni ülke isimleri eklenmiş olsa da, zihniyetin niteliği bakımından aslında bu ülkelerin sadece ismi değişmiştir.
Sermayenin, ana gövdesini Londra’dan New York’a taşıması ile birlikte, İngiltere’ye bir de akrabaları ABD eklendi şimdi. ABD'yi anladık da, peki, bu Rusya nereden çıktı? diyeceksiniz.
Rusya, Beşar Esad’ın babası Hafız Esad’ın torbasından çıktı. “…1974 yılında Amerika Birleşik Devleti Başkanı Gerald Ford ile Sovyetler Birliği lideri Leonid Brejnev arasında imzalanan Vladivostok Antlaşması ile Suriye’nin işletme hakkı ABD’ye verilmişti…Lakin,
Bu zirveden hemen sonra, Beşar Esad’ın babası Hafız Esad, ABD'ye değil doğru Moskova’ya gitti. Suriye’nin, SSCB'nin bu günkü halefi Rusya ile beraber olmak istediği fikrini bir şekilde Sovyetlere kabul ettirdi. Rusların ikna olduğunu yani Vladivostok Antlaşmasında Suriye ile ilgili alınan kararların revize edilmiş olduğunu nereden anlıyoruz? Bunu, bu günlerde Suriye’de, ABD/Rusya arasında yaşanan köşe kapmaca oyunundan anlıyoruz…"
Sermaye sahipleri, hiç tahmin edemediğimiz kadar uyanık ve zeki adamlardır. Hafız Esad, sermaye sahipleri tarafından kendisine verilen direktife uyarak ABD'ye rağmen Rusları Suriye’ye yerleştirdi. Yoksa ki, Hafız Esad’ın, bir Sovyet aşkı yahut bir Amerikan gıcıklığı yoktu. Suriye’nin bu günkü perişan vaziyetine bakınca insan anlıyor sermaye sahiplerinin o günkü niyetlerini. Planlar yıllar öncesinden yapılıyor. Aktör veya aktrisler, haberli veya habersiz bizatihi isteyerek oynuyorlar bu kanlı ve vicdansız oyunu.
ABD ile Rusya birbirine numaradan efelendikçe kimler kazanıyor? Kimler kaybediyor?
Mazlumlar üzerinde hangi yeni silahlar deneniyor?
Silah şirketlerinin sahipleri, aynı zamanda Sermayenin de sahipleri midir?...
Diye devam eden onlarca soruya değil de "Nihai hedef nedir?" Sorusuna cevap verelim biz. Dinsel ve ırksal olarak bölgede küçük küçük kantonlar oluşturmak, özerk devletçikler kurmak ve hepsini, hem siyasi hem de ticari olarak İsrail menfaatlerine bağlamaktır.
Üstüne ısrarla basarak ve ısrarla altını bir daha çizerek diyorum ki;
“…Bizim güney sınırımızın dışındaki topraklar, Lozan’da, batılılar tarafından Irak, Suriye ismi verilerek numaralandırılmış topraklardır. Bu sebeple Irak’ın ve Suriye’nin toprak bütünlüğünden bahsetmek ya da böyle bir hayale dalmak; “Sosyalistlerin eşit bir dünya...azı müstesna İslamcıların, İslam bütün dünyayı saracak yani İslami bir dünya...ya da genel itibari ile hemen bütün insanların; "Barış içinde bir dünya” hayâlleri ile aynı şeydir. Adından belli olmuyor mu zaten, hayâl…"
Sonuç olarak,
Vakti zamanında Osmanlı, eğri ya da doğru nasıl ki dünyanın jandarmalığını yaptı ise, bu günlerde de ABD/İngiltere/Rusya ve İsrail bu görevi icra etmektedir. Daha doğrusu Sermaye sahipleri diyelim. Bu realiteyi böyle, doğru olarak kabullenmek bizden bir şey eksiltmez. Aksine ayağımızın yere daha sağlam basmasını ve üreteceğimiz politikaların daha sağlıklı olmasına yardımcı olur...Yazı bitti. Bin selam
saymayansayilmaz@gmail.com