Batılı alçaklar bu topraklarda; Atın önüne et, itin önüne ot koydular. At eti, itte otu yemez.
Yani vatan, millet, Türklük gibi kavramlar bizim önümüze koyulmadı. Bunun yerine, bir batılı sinsiliği ile tek İslam olsun da, Hatay kadar bir toprak parçası olsun yeter fikri bizatihi, Müslümanlık adı altında aklımıza bir şekilde sokuldu. Maalesef biz de, yıllarca bunun Müslümanlık olduğu zannı ile yaşadık.
Fetö alçağının “Yeryüzü Allah’ın mescididir” sözünü anlamından çıkararak ifade etmesi de yuttuğumuz bu batılı dolmasının en büyük ispatıdır.
Üstüne birde, Müslümanlık anlamında hiçbir vasfı ve ciddiyeti olmayan, ederi yalnızca fitne ve fesat olan İran denen vebanın, bu topraklara bulaştırdığı Mezhepsizlik, Darülharp vb. mikroplar, bizi bu cennete eşdeğer topraklara yabancılaştırdı ve bizi "vatansızlık" gibi dangalakça bir fikrin dipsiz kuyusunun karanlığının içine itti.
Batılı aklı bu, sana Müslümanlığın ne olduğunu, nasıl düşünmen gerektiğini bir şekilde öğretiyor.
Sen de, bende Kuran var, ben asla oyuna gelmem zannı ile nasıl bir girdabın içinde döndürüldüğünün farkında olmadan, ben o girdabın dışındayım zannı ortalıkta gezdin/gezdik/gezdiler...
O kadar ilahiyatçı dururken, bir bakıyorsunuz bir adam çıkıyor ortaya, "Efendim, eskiler bu işi bilmiyormuş, ben Kuranda eski ulemanın da fark edemediği yeni bir şey buldum" edasıyla, kendine oynadığını da çaktırmadan, sürekli bu milleti bir yerlere çağırıp duruyor.
Tabi ki de sünnete sarılacağız. Tabi ki de Kur'ana sımsıkı sarılacağız. Sarılacağız, sarılacağız da;
Bu aziz millete çağrı yapanların kendine mi, yoksa gerçekten Allah’a mı çağırdığının her daim uyanıklığı içinde olacağız.
Bir de, Batılı alçakların bizi bizden daha iyi tanıdıklarını, bizim üstümüze, bizi benzeyen adamlar ile geldiklerini, aklımızın en hatırlanabilir yerinden asla çıkarmayacağız.
Başımıza getirilen ihanetler, tarihimizi ve dinimizi iyi kavrayamadığımızdan değil, Batılı aklı ve o sinsi aklın nasıl işlediğini bilmediğimizden gelmektedir.
Vatan ve millet kavramları; Halk tabiri ile namaz kılmayan, içki içen, kız peşinde gezen, kendisi oruç tutmadığı halde, oruç tutmayanlara saldıran insanların dilinde oyuncak haline getirtilip sakız gibi çiğnettirildi. Muhafazakar kesimde bu kavramları haram bir lokma gibi görüp, diline hiç değdirmedi. Bu kavramları hep bir öcü, hep bir Irkçılık olarak algıladı.
Burada batılı alçakların kısa vadeli hedefi; Sağ ve sol görüşlüleri çatıştırarak, bir anarşi ortamı oluşturmaktı.
Uzun vade de ise; Gözümüzden kaçırarak saman altından yürüttükleri, devletimizin ve milletimizin 1980’li yıllardan beri uğraştığı, ekonomik anlamda büyük kayıplara da mal olan PKK belasının alt yapısını oluşturmaktı.
Bu hin taktikleriyle Batılılar; Vatan ve Millet kavramlarını sakız yapıp çiğnettirdikleri adamlarla öne çıkarıp, başka bir grubun aklına Kürdlüğün gelmesini sağladılar.
Başarılı oldular mı?
Bu, 1960 yılından bu güne kadar aşama aşama devam ettirildi. Batılı alçaklar öyle ya da böyle bu gün ülkemizin uğraştığı PKK belasından da anlaşılacağı üzere başarılı da oldular.
Bu topraklarda tabi ki hep birlikte yaşıyoruz, ama batılılar projelerini tamama erdirebilmek için belli grupları, onlara bile çaktırmadan çok rahat kullanabilmektedirler. Baştaki adamı halledince, ardından gelen sürü de hallolmuş oluyor zaten. Neden? Çünkü, baştan aşağı herkes, menfaat adındaki bir göbek bağı ile birbirine bağlıdır.
Getirildiğimiz an itibarı ile işin en vahim ve yürek acıtan yanı ise ; Çok değil, 50/60 yıl önce bir Kürt kardeşimize, direk Kürt diye hitap edildiğinde, o kardeşimiz aynen şu muhteşem cevabı verir idi: “Ayıp olmuyor mu gardaşım? Ayrımız, gayrımız mı var? Biz de Türk’üz”... İşte böyle bir millet ve onu oluşturan asil insanlarımız. Bu cümleyi ne zaman söylesem/yazsam tüylerim diken diken olmuş ve gözlerime de bir türlü hakim olamamışımdır.
Batılıların her türlü çevirdikleri entrikalara rağmen, tuzak kuranların en hayırlısı olan Allah, bu batılı alçaklar ve dolar beslemeli yerli işbirlikçilerine, bu iş buraya kadar diyerek son noktayı koydu.
Kader bu ya;
15 Temmuz istila girişiminden şer bekleyenlerin sakladıkları ot, Allahın yardımı ile güçlü ve aydınlık bir şekilde At’ın önüne geldi.
Sonuç olarak;
Yaşadığımız an itibari ile öyle olaylara, öyle haberler ve görüntülere şahit oluyoruz ki;
Atlar;
15 Temmuz gecesi ve sonrası meydanlarda, daha sonra da Yeni Kapı’da, esaslı bir şekilde ortaya çıkarak vatan adına gerekeni, şanına ve şerefine yakışır bir şekilde yapmıştır.
İtler ise;
Cesaretlerinden değil, sırf sahiplerine ayıp olmasın diyerek, ara sıra bir araya gelip sokaklarda havlama ayinleri yapmaktadırlar.
Bu bir dil sürçmesi değil,
Bizatihi bilerek söylüyorum, adeta it izi, it izine karışmış, Vatan hainleri, ben senden daha güzel, daha yakışıklı bir hainim edası ve cilvesi ile kırıtarak ve sırıtarak bir hainlik yarışı içine girmişlerdir.
Bu hainlikler, ne geçmişimizde, ne yaşadığımız an, ne de gelecekte hiç modası geçmeden, her zaman canlı ve diri bir şekilde bu topraklar üstünde hep var oldu, var olmayada devam edecektir, bundan kimseninde hiç şüphesi olmasın.
İtler sokaklarda, batılı alçakların önlerine koydukları kemikle meşgul ola dursunlar.
Bizler ise; 15 Temmuz gecesi, Allahın bize altın tepside lütuf ettiği o değerli otu bir daha elimizden kaybetmeme çabası ve gayreti içinde olalım.
Akladebilirsek 15 Temmuz, Bu millete Allah tarafında yapılmış çok sert bir uyarıdır. İlerleyen zamanlarda belli olacak bu uyarıyı idrak edip etmediğimiz.
Bir nevi 15 Temmuz, şapkamızı önümüze koyup düşünme ve ders çıkarma vaktidir.
Ben akıllı bir adamım. Hayvan severlerle başımın bir belaya girmesini istemem. Onun için şu hatırlatmayı da yapıp yazıma son vereyim.
Bu yazıda zikrettiğim it = köpek değildir…Saygılarımla
saymayansayilmaz@gmail.com @hikmetguvel