İstiklal Harbinin sonlarına doğru İngilizler :“Bu Grekler söz dinlemez, asi ve inatçı çocuklardır” yargısı ve “Biz İngilizler olarak, Türklerden mutlaka dediğimizi yapacak/yaptıracak insanları hiç zorlanmadan buluruz” anlayışı ile birlikte bizim lehimize geçmişlerdir. Bu fikirler, sebeplerinden biridir ki İstiklal Harbi’nin en kısa, bilindik tarifi şöyle yapılır:
1/ İngilizler ile uzlaştık,
2/ Fransızlar ile anlaştık,
3/ Yunanlılar ile savaştık.
Ruslar, Ekim 1917 Bolşevik ihtilali (Komünist Devrimi) ile birlikte bu tablodan çıkıp kendi iç meselelerine dönmüşlerdir.
İngilizlerin, hemşehrisi ve akrabası olan diğer beyaz adamlardan nasıl bir farkı, sinsiliği ve kurnazlığı vardır? Bu sualin cevabını öğrenmek için de şu sualin cevabını öğrenmemiz gerekmektedir: “Bir İngiliz kendisine, akrabalarına ve uzak ellerdeki insanlara nasıl bakar? İnsanlığı ve dünyayı nasıl algılar?” Bu sualin de üç maddelik bir cevabı mevcuttur:
1/ Tanrının yarattığı en mükemmel insanlar olan İngilizler.
2/ Beyaz derili Amerikalı ve Avrupalılar, bunlara da pek İngiliz gibi olmasa da saygı duyulabilir.
3/ Bir ve ikinci maddeler de tarifi yapılmamış, atıfta bulunulmamış diğer insancıklara kesinlikle itibar edilmez, saygı duyulmaz. Özgürlük, hürriyet vb. düşünceler bunlara göre değildir. Bu kategorinin insancıkları yerküreye İngilizler tarafından sömürülmek, aşağılanmak ve idare edilmek için gelmişlerdir.
Tabi bu tarifler yapılırken diğer batılı ülkelerinin de pek İngilizlerden aşağı kalır bir yanı yoktur. İngilizler bu özellikleri ile diğer batılılardan her daim bir adım öndedirler. Yoksa, Alman Nazizmi (Nationalsozialismus) belli bir tarih aralığında varlığını çok sert bir şekilde göstermiştir.
Ne hikmetse Adolf Hitler ve ekibi diğer din mensupları dururken, izahatı yapılamayacak kadar aşırı ve bunaltıcı bir şekilde Yahudi düşmanlığına başlamıştır...!?
(2 Mayıs 1860 – 3 Temmuz 1904), Politik Siyonizm’in kurucusu Thedor Herzl'in öngördüğü bir şeklide, rahatı yerinde Yahudilerin rahatı birdenbire bozulmuştur. Rahatı bozulan Yahudiler de bu günkü İsrail’in olduğu yere doğru göçe başlamak zorunda kalmışlardır. Yoksa rahatı yerinde olan bir adamı geleceği çok riskli ve karanlık olan belirsiz bir çöle, verimsiz topraklara götüremezsiniz.
Bir Siyonist Yahudi için, Yahudi ırkının geleceği ve yükselişi için her şey mübahtır. Kendi dindaşlarının öldürülmesi söz konusu olsa bile. O yıllarda da çok az istisnalar hariç ekseriyetle garip, zayıf, vasıfsız ve kültürsüz olan Yahudiler öldürtülmüştür.
Şimdi, bomboş hayalleri için kendi dindaşlarına bile acımayan, üstelik sermaye gücünün de sahibi manyakça bir saplantının dünyaya, özellikle Ortadoğu diye nitelendirilmiş topraklarda neler yapabileceğini ve neler yaptırabileceğini aklınız alabiliyordur herhalde...!?
"Adolf Hitler ve ekibi 1930/40’lı yıllarda garip Yahudileri katledip korku salarken, Yahudilerin zengin, akademisyen, bilim adamı ve düşünürleri başka şeylerin telaşı içindeydiler..”
İngilizlerin üstün ırk anlayışı, tarih sahnesinde ilk defa belirdiğinden bu güne kadar hiç eksilmeden, değişime uğramadan gelmiş bir özelliktir. Almanya örneğinde olduğu gibi saman alevi gibi parlayan, belli tarih aralıklarında kendisini gösteren bir hastalık değildir. İngiliz Irkçılığı ve İngiliz sinsiliği birer istikrar abidesidir.
Bu günkü modernleşmiş! hali ile bu özelliklerine en anlaşılır örnek; Üyesi olduğu AB’ye her daim mesafeli duruşu, yakın zamanda yaşanan AB’den ayrılma hamlesi ve krizi olmuştur. İzahatım anlaşılıyor değil mi?
(Ben 1995 yapımı ve Mel Gibson imzalı (Brave Heart ) “Cesur Yürek” filmini izleyenlerinde bir kere daha izlemelerinin İngiliz ırkçılığının ve sinsiliğinin daha iyi anlaşılması açısından faydalı olacağına inanıyorum..)
PEKİ, İNGİLİZ’İN DE BETERİ OLUR MU?
19 yüzyıl sonları ve 20. yüzyılın başına denk gelen yıllarda Sermayenin, İngiltere’yi terk edip Amerika Birleşik Devletlerine yerleşmeye başlaması ile birlikte; Alttan alta bir “IRK” daha dünya sahnesinde çok güçlü bir şekilde kendini göstermeye başlamıştır.
Zamanının itilmiş! ve kakılmış!ı, şu zamanların dünyayı çok güçlü bir şekilde kıskaçlarının arasına almış bu ırkçılık modeli; İngilizlerin ırkçılık anlayışından daha beter ve daha tehlikeli bir modeldir.
Bu sebeple diyorum ki, bu topraklarda gerek Türk, gerekse Kürd ırkçılığı yapan insanlar, bu iki ırkçı zihniyetin ırkçılığının yanında sütten çıkmış ak kaşıklardır..!? Lakin gene de aklımızı derhal başımıza almalıyız. Neden?
Çünkü; Bizim içimizdeki bazılarının yaptığı, kışkırttığı şey aslında, dünyanın eküri ırkçılıklarının ve yandaşlarının bu coğrafya üzerindeki emellerine ulaşmalarını hızlandırmak ve kolaylaştırmaktan başka bir şey değildir.
Yani aslında sen ne kadar ırkçılık yaparsan o kadar başkalarının ırkçılığının hegemonyasının altına giriyorsun demektir.
Bu topraklarda damar, kafa, burun ve çene yapısına bağlı kalarak yapılan bir milliyetçiliğin, ırkçılığın; Domuz bağı ile bağlanıp işkence altında boğularak katledilen bir insanın ölüm şeklinden bir farkı yoktur.
Şunu aklımızın en hatırlanabilir yerine iğneleyelim:
“Onlar yaptıkları ırkçılık ile kendi içlerinde bir ayrımcılık yapmıyorlar. Onlar bizatihi gösterdikleri ırkçılık sebebi ile bir birliktelik ve ortak bir duruş sergileyebiliyorlar." Onlarda birleşme etkisi yapan ırkçılık mayası tam tersine bizde fitne, ayrışma, dağılma ve akabinde yok olma etkisi yapıyor... İzah edebiliyor muyum? Yazı bitti...Bin selam.