1/“Yolsuzluk başka hırsızlık başkadır”
Şu halde yolsuzluk da ayıp, günah ve suç olduğu halde tarifi ve hükmü bakımından hırsızlık değildir, hukuki sonuçları ve cezası farklıdır.
H.Karaman’ın savunması: Sözü kasten yanlış yere çekenler için bir daha tekrar edeyim: Ben asla yolsuzluğa ve bunun bir çeşidi olan rüşvete fetva vermedim ve veremem."Yeni Şafak 21/12/2014 Hayrettin KARAMAN
2/İthamlar ve gerçekler (2)
Yani burada epeyce bir insan Müslümanlarla birlikte cennete giriyor fakat bunlar Müslüman değil." (Hayrettin Karaman, Polemik Değil Diyalog, sayfa 24)
Karaman’ın Savunması: Müslüman olmadığı halde cennete girecek çok insan var, itham eden bunu bilmiyor mu? Allah Teâlâ kitabında “Peygamber gönderip dinime davet etmediğim kimselere azap etmem” buyuruyor…(02/01/2015)Yeni Şafak -Hayrettin KARAMAN-
3/“Baş Örtülü Sigara”
“Sigara içmeyi hiçbir kimseye yakıştıramam ve caiz görmem; ama bunların başında başörtülü Müslüman hanımlar geliyor. Ben başını örten ama göstere göstere sigara içen bir bayan gördüğümde şöyle bir intibaa kapılıyorum: Sanki farklı olanlara şunu diyor: “Siz benim başımı örttüğüme bakmayın, benden ümidinizi kesmeyin, sizinle paylaşacağım daha çok şeyim var.”…03/08/2017 Perşembe Yeni Şafak -Hayrettin KARAMAN-
Yazı sıcak olduğu için H.Karaman henüz bir savunma yapmamıştır. Diyorum son yazısı ile alakalı olarak, H.Karaman’ın savunmasından önce ben haklı yorum ve isnadlarımı yapayım: “Şu terbiyesizliğe, iftiraya, şu ahlaksız yakıştırmaya bakın. Farkında mıdır bilmem, gözden kaçmasın. İma ettiği bir başka facia da şudur: “Zaten başı açıkları ve başı açıkların sigara içenlerini konuşmaya gerek bile yok” demeye getiriyor. Yani başı açıkları ciddiye bile almıyor. Aksini iddia eden kim varsa yalancıdır. Bu kadar net söylüyorum. Geçen günler de, Atatürk’ün validesine, eşine yapılan lüzumsuz aşağılama/hakaret lafları ne ise bu yazı da o kadar aşağılık ve bir o kadar lüzumsuz; İftira, aşağılama ve zıkkımın kökünün de içine doğrandığı zehirli bir laf salatasıdır. Bu iftira ve aşağılama yazısı özür dileme ile geçiştirilecek bir olay değildir. Hatta bir adım ötesi bu şahsa hiç bir yerde görev verilmemeli ve mevcut görevleri elinden alınmalıdır.” dedikten sonra, biz gelelim esas mevzumuza;
Takriben on yıl önce şöyle bir dua etmiştim:
-Yarabbelalemin!
Beni, Fetö ve Fetöye inanmış/Fetöye gönül vermiş insanlar ile birlikte haşr etme,” diye.
Tarihler 04/08/200/17 mübarek Cuma gününü gösterirken şöyle bir dua daha edeyim isterim:
-Elhamdülillâhi Rabbil-'âlemîn. Vel-'âkıbetü lil-müttekîn. Vessalâtü vesselâmü 'alâ Rasûlinâ Muhammedin ve 'alâ âlihî ve sahbihî ecma'în.
Yarabbelalemin! Beni,
Karaman Hoca!vari, bu dünyanın şimdilik din popülistleri lakin Hesap gününün yüzsüzleri ile, bir de ismini sayamadığım aynı yolun yolsuzları ile beraber haşretme Allah'ım. Tövbe etmeden bu hal üzerine ölürler ise şayet, nereye gideceklerse ben tersi yere gitmeye razıyım Allah’ım. Şüphesiz sen duaları kabul edensin.…Amin…
İsteyen amin der, isteyen demez. Bu ülkede yaşayan insanların istediği duaya amin, istediği insanlar ile beraber haşr olmayı isteme veya istememe hakları ve özgürlükleri vardır. Kimse de bana kızmasın, H. Karaman iftira ve aşağılama hakkını kullanmıştır, ben de dua hakkımı kullanıyorum. Meselemiz aslında Karaman da değildir.
Bakın dostlarım! çok net anlaşılır bir hakikatten bahsedeceğim şimdi sizlere;
Diyorum sizler hiç peygamberliğinden geçinen! köşeyi dönen (haşa) tek bir Peygamber, tek bir sahabe veyahut tek bir ulema, evliya velhasıl genel adı ile bir Allah dostu ismi duydunuz mu? Söz savunmanın; Efendim, veriyorlar alıyoruz, almayalım mı? Mesai harcıyoruz!? Gırtlak teri döküyoruz!?
Ya da,
Vakti zamanında Hz Ömer’e(ra); “Ey Ömer! gel bize Allah’ı anlat sana bir miktar altın verelim,” deseydiniz; Bu teklifi yapan kelleniz yerinde kalır mıydı? Söz savunmanın; Efendim, o devir ile bu devir çok farklı!?!?...Diye başlayan kıvırmalarının, bahanelerinin arkasını siz okuyucular doldursun isterim.
Şunu net olarak belirtmek isterim ki; Aklı başında Medya sahibi insanların bu tip bay ve bayanların bırakın yazı yazmalarına, TV’lerde yorum/program yapmalarına müsaade etmelerini; Bir gram olarak dahi verilecek övgü ve itibarın bile, ben çok tehlikeli ve zararlı olacağı kanaati taşıyanlardanım.
Devletimizi idare eden seçilmişlerin ve atanmışların da bu tip insanları yanlarına yaklaştırmamaları; Kendi itibar ve saygılarını korumak ve daha da önemlisi, aldıkları kararlarda hata yapma ihtimallerini de minimuma indirmiş olmak açısından çok çok önemli buluyorum.
Türkiye’nin lehinde atılacak doğru bir adımla alakalı olarak, Peki ne yapılmalı? Sorusunun doğru cevabının başlangıç adımı da şudur;
“Yanıldık ve hata yaptık, Aziz Milletimizden özür diliyoruz diyenlerimizin; Yanılmamış ve hata yapmamışlarımızın sözlerine kulak ve yürek kesilmeleri şarttır…”
Hangi alanda olur ise olsun, Ben buradayım diyerek sırıtan, konuştukça saçmalayan, boş patırtılarla gündem oluşturmaya çalışan, kulu Allah edinmişlerin yerine; Yine aynı gazete (Yeni Şafak) nin kendi halinde işini yapmaya çalışan ekonomi yazarı sayın Dr. Hatice KARAHAN’ın Cumhurbaşkanlığı ekonomi danışmanlığına atanması örneğinde olduğu gibi şahsiyet ve liyakat sahibi hayretlerin bolca yaşandığı bir Türkiye’nin daha sağlıklı idare edileceğine inancım tamdır.
Bu çok ciddi bir konudur. Devletimizin oluşturacağı akıllı birimlerle, her alanda edebinden ve vakur'undan dolayı gizli saklı kalmış şahsiyetleri ortaya çıkarıp, ülke yönetiminde söz sahibi yapması hayati önem taşımaktadır.
Sonuç olarak diyorum, konuyu evirmeye/çevirmeye, uzatıp/sündürmeye gerek yoktur.
Önce şairin o güzel dörtlüğü gelsin;
Zenginin sözüne bel'i diyorlar,
Fukara söylese deli diyorlar,
Zemane şeyhine veli diyorlar,
Gittikçe çoğalır delimiz bizim.
Sonra da,
(Bütün salat ve selamlar O'na olsun) Öldüğü vakit hiçbir mal mülk bırakmadığı gibi borcu karşılığı mübarek zırhı bile bir Yahudide rehin olduğu anlaşılan, Son Peygamber ve aynı zamanda Devlet Başkanı Hz. Muhammed Mustafa (Sav)’ın biz Müslümanlara ders niteliğinde ki yaşadığı mübarek ömründen bir kesit gelsin; "
Bir gün bir adam, Resûl-i zîşân (sas) Efendimiz'in huzuruna gelince, onun mânevî heybetinden titremeye başlamıştı. Peygamberimiz ona;
-Kendine gel! Ben bir hükümdar değilim. Ben ancak, Kureyş kabîlesinden kurumuş et yiyen bir kadının oğluyum," diye buyurmuşlardır.
Üç beş yıllık bir yarısı sıkıntılı, diğer bir yarısı konforlu bir hayatı elde etmek uğruna her geçen gün yüreğimizden şahsiyetlerimizin kaydığı bu zamanlarda ders niteliğinde bir Peygamber örneğinden sonra;
Şimdi Allah'ın dinini kullanarak; TV'lerde, gazetelerde, lüks otellerde, günlerde, gecelerde ve reklamını yaptıkları kolyelerde, turlarda, umre/hac vb gibi daha aklıma gelmeyen ve sayamadığım onlarca işlerden milyarları ceplerine dolduran insancıklar size diyorum. Kıvırmadan, evelemeden/gevelemeden net bir şekilde cevap verin/söyleyin Aziz Milletimize: YA SİZ! KİMİN OĞLUSUNUZ!?...Saygılarımla
saymayansayilmaz@gmail.com 05058819030