(Politik Ekonomist ve Devrimci *Yahudi asıllı* Alman filozof) Karl Marx ve Marksizm teorisyenlerinin öngörülerine göre Sosyalist devrimin ilk önce kapitalizmin çok güçlü olduğu yani gelişmişlikte çok ileri düzeyde olan İngiltere’de; Daha sonrada hızla gelişip büyüyen Almanya da gerçekleşeceği yönündeydi! Lakin ikisinde de gerçekleşmedi. Çok ilginçtir! Sürpriz bir şekilde! Sosyalist devrim; Sanayisi çok zayıf, tarım ekonomisinin güçlü olduğu yarı feodal Rusya’da gerçekleşmiştir.
Bundan daha da ilginç olan ise;1920’li yıllarda dünya çok büyük bir ekonomik buhranın içine girmiş ve Avrupa’da birçok şirket batmış ve fabrikalar kapanmıştı. Batık şirketlerin iş makineleri Ruslar tarafından çok ucuz fiyatlarla alınmış ve ondan sonra SSCB’de sanayileşme çok hızlı bir şekilde çok ileri seviyelere gelmiştir. Aslında bu hızlı gelişme ve büyüme bir süre sonra SSCB’nin ve akabinde de Sosyalizmin sonunu da getirmiştir.
“Çok iyi bir din eğitimi almış siyonist yahudi Karl Marx, Sigmund Freud (1856-1939) ve Charles Robert Darwin (1809-1882) vb.filozoflar her şeyi hesap ediyordu.” Karl Marx! ve Sosyalizm savunucusu filozof ve teorisyenlerinin hesap edemediği şuydu aslında; Sanayileşmenin, büyüme ve gelişmenin ileri seviyede olduğu ülkelerde insanların refah seviyesinin de artıyor olmasıdır. Refah seviyesi yükseldikçe bir toplumda, o toplumun fertleri başka bir ideoloji, rejim ve iktidar arayışı içine girmezler. Sosyalist filozoflar zannettiler ki; Önce patronlara karşı bir işçi ayaklanması olacak ve akabinde bir devrim gelecek. Öyle olmaz, olmadı da zaten. İşi olanın az çok aşı da var demektir. Devrim, terör vb. hareket ve eylemler işi gücü olmayan adamlarla çok daha kolay bir yere gelir ve kendi çapında başarıya ulaşır.
Yarı feodal tarım ülkesi Rusya’da gerçekleşen Sosyalist Devrim bir nevi Marksizmin öngördüğü ilkelerin boş bir hayalden ibaret olduğunu da göstermiştir. Ne Almanya ne de İngiltere’de beklenen Sosyalist devrim gerçekleşmedi. Tabi burada Kapitalizmin “SENDİKACILIK” hamlesi, hinliği de böyle bir dönüşümün olmasını engelleyen en büyük hamle olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri’nde de “ÇEVRECİLİK” denen lelilop şekeri, Amerikalıların kendi rejimlerini ve liderlerini sorgulamalarının arttığı yıllarda patronlar tarafından Amerikalıların eline verilmiştir.
Büyük puntolarla yazdığım iki kelime için ilerleyen günlerde çok detaylı bir yazı yazacağım inşallah. "Kapitalizmin çatal uçlu hançeri; Çevrecilik ve Sendikacılık.." yazımızın başlığı olsun.
Meselenin sendika aidatlarını devletin ödeyip ödememesi olmadığını sizde apaçık anlayacaksınız inşallah. Bir konu, sırf "yazdım" demek için kaleme alınmaz. Birilerine göz kırparken, kırptığınız o gözü başkalarının da gördüğünü asla unutmayın. Bir yazıyı yazmayı planlarken ilk önce, kulların değil Allah'ın rızasını kazanmayı ummak ve bu yazı ile Aziz Milletimize faydalı olacak ne verebilirim olmalıdır.
Gel gelelim Cennet Vatan Türkiyemize.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak Doğu ve Güneydoğumuzda yaşadığımız en büyük sıkıntımız, o bölgelerde bir işçi sınıfının hiçbir vakit olmamış olmasıdır. İşçi sınıfı yoksa terör olması da kaçınılmazdır. İş olursa, bir işçi sınıfı olur değil mi? İş içinde fabrika lazım. İzah edebiliyor muyum?
İnsanlar bir fikrin sahibi olurken o fikrin pek doğruluğuna bakmadan tamamen yaşadığı günlük hayatları ile örtüşen insanların hayat tarzlarına ve fikirlerine bakarak bir fikrin sahibi oluveriyorlar. (İstisnalar hariç)
Hem DHKP-C, MLKP hem HDP , hamisi PKK ve benzerlerinin mensupları Marksist Leninist bir düşüncenin doğru müspet bir fikir olup olmamasından çok heyecan, el kol işareti ve eylem şeklinden dolayı bu örgütlerin ağına düşmektedirler. Kendini bir şekilde çevresine ve ait olduğu topluma ispatlama yöntemidir bu. Bu içi boş maceraperestlik, insanın en çok gençlik yıllarında kapıldığı bir açmazdır. İşte burada işsizlik, aşsızlık ve başıboşluk devreye giriyor. İşsizlik, umutsuzluktur bir nevi. Hayattan bir umudu, beklentisi kalmamış insan çok büyük tehlikeleri barındırır bünyesinde. Devletimiz bölge ile ilgili net tahlillerini yapmış ve olumlu anlamda hamlelerde bulunmaya çalışmış lakin devletimiz hangi olumlu hamleyi yaparsa yapsın örgüt faydasına bakmadan onu toplumla buluşturmamak için her şeyi yapmıştır. Yatırımcıların tehdit edilmesi, Mühendislerin öldürülmesi iş makinelerinin yakılması vb.
Silahlı ve silahların gölgesindeki siyasetçi ve düşünürler özellikle bir işçi sınıfı oluşmasın diye debelenmişler ve üstüne bir de Marksist, barışçıl ve halkçıl olduğunu falan filan söyleyerek! İkinci bir dünya inancına sahip olmayan adamlar yapacakları eylemleri ahlaksızlıkları dini öteleyen Marksistlik, komünistlik falan filan kılıfı ile perdelediler ve halada perdeliyorlar. Hani Marksist, Komünist olunca vicdanlarını rahatlatıyorlar sözde. Haram bir dava için namaz kılıp oruç tutmaları da beklenemezdi zaten.
Kim ne derse desin devlet en ciddi adımını çözüm sürecinde net olarak atmıştır. Karşı taraf bu hamleye kalleşlikle yanıt vermiştir. Hayra karşı verilen şer karşılık, başka bir hayra vesile olmuştur. Bölge halkı, devlet ile örgüt arasında ki bu hayr/şer ikileminde hayrdan yana tavır göstermiş ve şer bir kez daha kaybetmiştir çok şükür. Bunu, ele başların eline kelepçe takılırken bölge halkının bir reaksiyon göstermemesinden anlıyoruz.
Yaşasın Halkların Kardeşliği..!? sözünü devlet ve bölge halkı yürekten söylemiştir. Marksist, Sosyalist olduğu iddiasında olan diğer şer güçler niyetlerinin kardeşlik olmadığını uzatılan her zeytin dalını bizatihi kırarak göstermiştir.
Sonuç olarak;
“Elin adamı, elin adamı,
Hindir, sinsidir elin adamı..”
20. yüzyılın başlarında bizim Doğu ve Güneydoğumuz için çok ince bir hesap yaptı elin adamı. Elin adamına fazla kızmıyorum ben. Çok yaşayanın bile en çok 100’e kadar yaşadığı, Türkiye’nin en zenginlerinden Mustafa KOÇ’un 52, arkasında 4,5 trilyon dolar servet bırakan David Rockefeller’in 102 yıl yaşamasına izin verildiği şu üç kuruşluk dünya hayatı için elin adamına vatanını satan, yaptığı işi savsaklayan bay ve bayanlara kızıyorum ben. Neden? Çünkü içeriden yerli adamını bulmadan planlarını uygulayamaz elin adamı. Bu ihanet işleri için eleman bulmak için çok fazla yorulmuyor, terlemiyor elin adamı.
Oy.
Cumhurbaşkanımız Sayın R. T. Erdoğan: “Sırbistan’dan 5 bin ton et ithal edeceğiz.” Açıklamasını yaptığında yüreğim, canım çok acıdı inanın. Neden?
Çünkü yıllar önce öğretmenimiz: “Çocuklar! Hayvancılık hangi bölgemizde yapılır?” Sorusunu sorunca, heyecanla parmak kaldırırdık “Doğu Anadolu” diyebilmek için…Yazı bitti. Bin selam