Yeni yıl ve yeni üç aylar iyiliklere vesile olsun - 5
Önceki yazıyla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…
Yeni yılda iyiliklerin yapılabilmesi için bugün ‘teşhis’ olarak önce özellikle ‘ekonomide’ var olan hem kötü hem de zor kötülük haberine bakalım ve sonrasında ‘tedavi’ ya da ‘çare ve çözüm’ yani ‘Adil Ekonomik Düzen’ ile devam edelim…
Haber 2024 yılında yaşanan konkordato başvuruları ve iflas kararları ile ilgili…
Haber başlığı şöyle: Konkordato sayıları rekor sevİyede
Başlığın devamı… 2024'te 1723 dosyaya geçİcİ mühlet verİldİ
03.01.2025 tarihli haberin bazı detaylarına bakıp meseleyi anlamaya çalışalım… 2024 yılında konkordato başvuruları ve iflas kararlarında rekor seviyeler görüldü. Tekstil ve hazır giyim sektörü 130 başvuruyla ilk sırada yer alırken, toplamda 1723 dosya için geçici mühlet kararı alındı. 2025’te dış pazarlardaki toparlanmayla durumun iyileşmesi bekleniyor. Son yıllarda reel sektörün en büyük sorunlarından biri haline gelen konkordatolarda 2024 yılına ait veriler netleşti. Konkordatotakip.com tarafından Basın İlan Kurumu’ndan derlenen verilere göre, Aralık 2024'te mahkemeler 219 dosya için konkordato geçici mühlet kararı vererek aylık bazda son yılların en yüksek seviyesini kaydetti. Yıl boyunca toplamda 1723 dosyada geçici mühlet kararı verilirken, 132 iflas kararıyla da yıllık bazda en yüksek rakamlara ulaşıldı.
Mahkemelerden alınan verilere göre, konkordato süreçleri ortalama 3 yıl sürebiliyor. Tasdik kararı ortalaması 700 gün, iflas kararı ortalaması ise 423 gün olarak kaydedildi. 2024 yılında alınan 132 iflas kararı, yaklaşık 1,5-2 yıl önce başvurusu yapılan dosyalardan oluştu.
Söz konusu haberin detaylar bu likte… https://www.karar.com/ekonomi-haberleri/konkordato-sayilari-rekor-seviyede-2024te-1723-dosyaya-gecici-muhlet-1922180
‘Faizci zalim kapitalist ekonomik düzen’ uygulamasının bir örneği de işte böyle…
***
‘Faizsiz Adil Ekonomik Düzen’ akademik çalışmasına kaldığımız yerden devam…
GİRİŞ / “Allah’a (c.c.) güzel bir borç vermek anlamına gelen ‘karz-ı hasen’, İslam iktisadına özgü bir kurumdur. İslam’ın öngördüğü iktisat anlayışına aykırı bir ekonomik sistemde, karz-ı hasen müessesesinin varlık göstermesi mümkün değildir. İslam’a uygun olmayan bir ekonomik yapıya sahip toplumlarda, iktisadi aktörlerin davranışları, İslam’ın belirlediği ahlaki ve ekonomik prensiplerden farklıdır. Toplumun temel yapı taşı olan bireyler arasındaki bu farklılıklar, bireysel davranış ve eylemlerde değişikliklere sebep olmakta, bu durum da sistemsel farklılıklara yol açmaktadır. Dolayısıyla, ‘İslam iktisat nizamı’ ile kapitalist iktisat nizamının özneleri birbirinden ayrıştığından sistemler de ayrışmaktadır. Kapitalist iktisat nizamı kendi aktörüne bir isim vermiş ve ona “iktisadi özne” demiştir. Onun ayırt edici en temel özelliklerinin “şahsi çıkar” ve “rasyonalite” olduğunu belirtmiş ve iktisadi öznenin evrensel olduğunu iddia etmiştir. Tüm zaman ve mekânlarda geçerli kanunları bulmak olarak tarif edilen bilimsel aktivite için bu anlaşılabilir bir iddiadır. İktisat, bilim olma iddiasındadır ve bilimler değişmez kanunları bulma arayışındadır. Günümüz insanına ‘İslam iktisat düzenini’ tanıtmak ve bu düzenin temellerini açıklayabilmek için mevcut ekonomik sistemleri analiz ederek kapsamlı bir değerlendirme yapmak gereklidir. Günümüzde borç ilişkilerinin büyük bir kısmı, bankalar aracılığıyla ‘faizli kredi kullanımı’ şeklinde gerçekleşmektedir. Bankaların kolay kredi sağlaması, bireyleri borçlanmaya teşvik etmektedir. Bu sistemde, ihtiyaç sahibi kişiler, bankadan aldıkları krediyi belirli bir vade ve ‘faiz oranı’ üzerinden geri ödemek durumundadır. Ancak bu durum, İslam’ın kesin bir şekilde yasakladığı faizle işlem yapma anlamına gelmektedir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de faizin her türlüsü yasaklanmış, faiz alıp vermek kesin olarak haram kılınmıştır. ‘Faizsiz Finans Kurumu’ olarak bilinen katılım bankalarında ise finans kuruluşu tarafından bir malın o günkü bedeli üzerinden alınıp bedelinden fazla bir fiyat ile müşteriye satılması söz konusudur. Ancak bu yöntem de ihtiyaç sahibinin, malın piyasa değerinden daha yüksek bir bedel ödemesine sebep olmakta ve dolaylı bir şekilde borç yükünü artırmaktadır.” (Devamı var)