Yeni yıl ve yeni üç aylar iyiliklere vesile olsun - 4
Önceki yazıyla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…
Yeni yılda iyiliklerin yapılabilmesi için önce yapılan bir kötülüğü hatırlayalım…
‘Vatandaşa (çalışana, emekliye vs.) verilmeyen zam kimin cebine gitti?’
Bugünkü yazıma bu ‘soruyla’ başlayalım ve ‘sorunun’ cevabını bulmaya çalışalım…
İstanbul Planlama Ajansı (İPA) Başkanı Buğra Gökçe, Resmi Gazete’de yayımlanarak sona erdirilen Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulamasına ilişkin sert eleştirilerde bulundu. Gökçe, KKM'nin mali yüküne dikkat çekerek, “Vatandaşa verilmeyen zam kimin cebine gitti?” sorusunu gündeme getirdi. Paylaştığı videoda, KKM'nin Türkiye ekonomisine getirdiği ağır yükleri detaylı bir şekilde açıklayan Gökçe, uygulamanın bütçeden devasa kaynaklar tükettiğini ve bu durumun dar gelirli kesimler üzerindeki etkisini vurguladı. Gökçe, KKM’ye harcanan bütçenin sosyal yardımlara, emekliye ve kamu çalışanlarına aktarılamadığına dikkat çekti.
Merkez Bankası'ndan yeni karar! Kur korumalı destek kalktı
Gökçe, KKM için harcanan toplam miktarın 1 trilyon 200 milyar TL’yi bulduğunu ifade etti. Bu rakamın Türkiye’nin son iki yıldaki toplam yatırım bütçesine eşit olduğunu belirtti; “Eğer bu kaynak KKM’ye aktarılmasaydı, Türkiye iki katı yatırım yapabilirdi. Parayı nereye gömdük? Emeklinin, çalışanın, asgari ücretlinin hakkını zenginin cebine koyduk,” dedi.
“HAKSIZ DAĞITIM” ELEŞTİRİSİ / Uygulama kapsamında zengin kesimlerin menfaatine olan bir dağıtım yapıldığını belirten Gökçe, “Kur korumalı mevduat ile zengine, parasını dövize çevirmemesi karşılığında Türk lirasında tutması için ödeme yaptık. Bu, akıllara ziyan bir şey,” ifadelerini kullandı. Bu haberin videosu var… https://www.karar.com/ekonomi-haberleri/ipa-baskani-gokceden-kkm-tepkisi-vatandasa-verilmeyen-zam-kimin-1922085
‘Faizci zalim kapitalist ekonomik düzen’ uygulamasının bir örneği de işte böyle…
***
‘Faizsiz Adil Ekonomik Düzen’ akademik çalışmasına kaldığımız yerden devam…
GİRİŞ / “İslam ülkeleri ham madde veya düşük katma değerli ürünler ihraç ederken karşılığında katma değeri yüksek ürünler ithal etmektedir. Pek çoğu imalat sanayinde katma değeri yüksek bir ürün üretememektedir. Bu durum gelişmekte olan ülkelerin gelir gider makasının açılmasına sebep olduğu gibi, fırsatçı ülkelere karşı ekonomik bağımsızlıklarını ellerinde tutmalarını da zorlaştırmaktadır. Dünya genelinde ekonomik sömürü düzeninin kurulmuş olduğu konusunda yaygın bir kanaat vardır. Üçüncü dünya ülkeleri olarak adlandırılan ülkelerin büyük çoğunluğu ekonomik bağımsızlıklarını 20. yüzyılın ikinci yarısının ortalarında kazanmıştır. Bu tarihe kadar dünyanın büyük bir kısmı yüzyıllarca emperyalist ülkelerin kolonisi olarak kaldı. Bugün de fakir olarak görülen ülkelerin yer üstü ve yer altı kaynakları değişik yöntemlerle yine emperyalistler tarafından kullanılmaktadır. Üçüncü dünya ülkeleri bağımsızlıklarını kazansalar bile emperyalistlerin her türlü tehdidi altında karar almakta ve büyük kapitalist ülkelerin lehine olan ekonomik anlaşmalara imza atmak zorunda kalmaktadırlar. Dünyanın en büyük petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahip olan Orta Doğu’daki İslam ülkeleri, askeri anlaşmalar karşılığında doğal kaynaklarını Amerikan doları ile satmaktadır. Türkiye, AB’ye kabul edilmemesine rağmen, AB ile Gümrük Birliği Anlaşması imzalamıştır. Bunun yanında, emperyalist ülkeler yakın zamanda Irak işgalinde olduğu gibi zengin doğal kaynakları olan yoksul ülkeleri uydurdukları çeşitli bahanelerle işgal ederek ekonomik kaynaklarını sömürmekte ve ülkelerin ahalisini bu uğurda katletmektedirler. Kapitalizmin yol açtığı insani ve ekonomik sorunlar o kadar ağır olmuştur ki alternatif ekonomik sistem arayışı içine giren akımlar olmuştur. Kapitalizmin karşısına çıkan sosyalizm, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra etkisini yitirmiş olmasına rağmen, bugün Çin Halk Cumhuriyeti gibi hızla gelişen büyük bir ülkenin resmî ekonomik sistemidir. Yakın gelecekte Çin Halk Cumhuriyeti’nin dünyanın en büyük ekonomisine sahip olacağı tahmin edilmektedir.”
Bir ‘tespit ve teşhis’ ile başladık, bir ‘tedavi’ yani ‘çare ve çözüm’ ile devam ettik…
(Güzel bir borç vermek anlamına gelen ‘karz-ı hasen’ ile devam edeceğiz…)