Bahaeddin Sağlam
Logos (evrendeki mantık ve bilim) ile Diriliş
2.01.2025
29 Okunma, 0 Yorum

 

Logos (evrendeki mantık ve bilim) ile Diriliş

 

Önce kısa beş temel bilgiyi kendimize esas ve temel yapalım. Ki gerçek varlık, bilinç ve hayat olan bu değerleri bulalım.

1- Yokluk gerçek manasıyla yoktur. Yokluk denilen hakikat ise soyut varlık boyutudur. Evet, fizik olarak bugün biliyoruz ki sonsuz uzay veya uzaylar, sonsuz enerji çeşitleri ile doludur. Enerjinin olmadığı yerde ise gerçek varlık olan bilgi, bilinç ve enformasyon vardır.

2- Bu sonsuz yapı ile beraber varlık sistemi üç ana elemandan oluşur.

a) Sonsuz enerji.

b) O enerjiye form veren sonsuz yazılım.

c) Ve bu ikili yapıyı sonsuza dek geliştiren evrim gerçeği.

Semavi dinler bu üçlü sacayağına kudret, ilim ve irade diyor.

3- Büyük patlama veya büyük genişleme sadece bir tane değildir. Varlık sisteminin sonsuz olmasından dolayı, onun numuneleri olan büyük genişlemeler de sonsuzdur. Ontoloji ve Fizik disiplinleri bize bunu dedirtiyor.

4- Logos, kelime olarak, mantık ve akıl demektir. Sonra söz manasında da kullanılmıştır. Çünkü her söz, beynimizin mantığından ve aklından süzülür. Bilimlere de logi ve loji denilir. Çünkü her bilim dalının kendine has bir mantığı vardır. Evet, gerek soyut ve gerek somut her varlığı var eden, onun içindeki bu mantık ve akıl yani bilgi ve yazılımdır. Bu bilgi ve yazılım varsa o şey canlıdır, yoksa kıyameti kopmuş yani ölüdür.

5- Varlık sistemi yazılım olduğundan, sonsuz bir ana dosya olarak vardır. Bir de sonsuz alt ve ara dosyalar olarak vardır. Ama sistem tamamen birlik içinde birbirine entegredir. Mesela atomlar, hücreler, bedenler, kişilikler ve kolektif kişilikler (arketipler) gibi sonsuz dosyalar olarak hem birbiriyle hem ana dosya ile bir bütündürler. Demek şirk ve bölünme mümkün değildir. Dinler, birer alt dosya olan bu kolektif kişiliklere ruh, cin ve melek diyor. Demek Allah birdir, hiçbir dosya ona ortak değildir. Ve kötü denilen bazı alt dosyalar bu sonsuz sistemde iyiliğe dönüşüyorlar. Şeytan Azazil (bilgi meleği) oluyor.

İkinci aşamada kendimize yine temel bilgi yapacağımız beş esas daha vardır.

1- Varlık, gerek ana dosya olarak ve gerek alt dosyalar olarak, sonsuz bilgi işlem içeriyor. Onun için İbn Arabi ve Mevlana gibi derin düşünen zatlar, varlık olarak her şey Allah’tır: La mevcude illa hu: O'ndan başka bir varlık yoktur, demişler. Eşyayı yani alt dosyaları Allah'tan gayr yapan onların vücudu değildir; onların içindeki sınırlı yazılım ve benliktir. Başka bir deyim ile ayan-ı sabiteleridir. Evet, Allah sınırlı ve somut olamaz. Dolayısıyla sınırlı ve somut şeylere tapılmaz.

2- İslam İnanç sisteminde (Kelam ilminde) üç ana akım vardır.

a) Mutezile, varlıktaki o üçlü yapıya özellikle yazılım ve bilince Allah dediler. Allah’ın kudreti, ilmi, kelamı ve iradesi onun özgün varlığı ile aynıdır dediler. Aristo da yazılım ve bilince yani Logosa Allah demişti. Fakat o heyüla (bir çeşit ham enerji) ve evrimi Allah’tan ayrı görmüştü.

b) Sünni kelamcılar, önce, Allah’ın isimleri, O'ndan ayrı varlıklardır, dediler.

c) Fakat çoklu ezeli varlık fikri ortaya çıkınca, Allah’ın isimleri, O'nunla ne ayındır ne de gayrdir, dediler.

3- İncil ise varlık ve Allah gerçeğini şöyle açıkladı: “Önce Söz (Logos) vardı. Söz Allah katında (metafizik âlemde ) idi. Ve Söz (Logos) Allah idi.” (Yuhanna, 1/1)

Buna göre insanlar, Allah deyince ondan, büyük patlamadan günümüze beş milyar hassas ölçüyü geçiren kâinattaki bilinç, yazılım ve mantıktır, diye anlarlar. Fakat bu Allah’ın tamamı değildir Sadece ilim ismidir.  Nitekim İbn Arabi, ilim, ism-i azamdır diyor.

İsa inanmak için başta bu anlayışı yeterli gördü. Sonra o da artık Baba, Oğul ve Ruhu’l-Kudüsü (yani metafizik, fizik ve ikisinin ortası olan ruhu) bir gördü, bütün varlık ve Allah birdirler ve bu üç sacayağından ibarettir dedi. (Matta, 28/19)

İsa varlığı böyle birledi, ama kötülük probleminden dolayı Kilise, bu birliği göremedi. Bu üçlü yapıyı, aşkın bir Allah, İsa ve Ruh olarak kabul etti. Onun için bilim adamları Hristiyanlık dinine bilimsel olarak inanamıyorlar. Çünkü Fizik ve Ontoloji böyle bireysel bir tanrıyı kabul etmiyor. Dolayısıyla Batı dünyasında Ateizm hızla gelişiyor.

4- Kur’an ise varlığın sonsuzluğunu, soyut varlığın aynı somut olduğunu ve somut varlığın aynı soyut olduğunu dillendirdi. Soyut ve Logos boyuta Allah dedi. Somut ve sürekli olan boyuta da Rahman dedi. Diğer alt dosyalar da Allah’ın isimleri yani belirlenmiş nokta görüntüleridir diye söyledi.  (İsra Suresi, 110)

5- Bugün bilim, evrenin ilk gelişmesinden ta bugüne kadar beş milyar sefer hassas ölçüleri aşıp, sonsuz ve dört boyutlu bir yazılımla bugüne gelip, önce canlılığı daha sonra sosyal ve manevi yapıları doğurduğunu görüyor.

Hulasa: İncil ve Kur’an bu dört boyutlu logosu gösterip, insanların yokluğa gitmediğini anlatıyor. Fakat bu iki kutsal kitabın Logos ve Diriliş ile ilgili metinlerini açmamız lazımdır. Yoksa bilimlerin reddettiği karanlık bir hurafeye girmiş oluruz.

Dolayısıyla Diriliş ve Logos ilişkisini doğru anlamak için, biri İncil hakkında diğeri Kur’an’ın kıyamet ve haşir meselesinde iki ciddi giriş yazmamız gerekiyor. Şöyle ki:

Hemen belirtelim ki: Bu iki kutsal kitabın dilini bilmek için, şu gelen beş semantik ve linguistik bilgiyi bilmemiz lazımdır. Yoksa eğer o metaforları ve o arketipleri sokak dili ile okursak çok büyük haksızlık yapmış oluruz.

A- Dini bilgilerin çoğu, kıyamet ve diriliş de dâhil birer kanun-u külli-i meşhutturlar. Bugünün deyimi ile Dini Bilgiler evrensel ve her yerde gözle görülen birer soyut yasadırlar. Bu yasalar Peygamberlerin bilinçaltında somut birer örnek olarak görünüyorlar. Kitab-ı Mukaddes’i okuyanlar bilir ki o kutsal kitap, bu görüntülere rüyet (görüntü) ve meşhut (görünen) vahiy diyor. İsa da evrendeki vahiy ve bilincin somut örneği olduğundan, onun havarileri de birer peygamberdirler; duru görü (keşfiyat) sahibidirler. (Yasin suresi, 36/13-27)

Mesela, elli milyar insanda gerçekleşen insanlık değerleri, altmış arşın (36 metre boyunda)  bir Âdem olarak görünür. Mesela dedikodu ve gıybet, çiğ et çiğnemek olarak gözükür. Çiçek, sevgi diye yorumlanır. Yılan, hıyanet ve düşmanlık olarak bilinir.

B- Evet, Logos denilen hakikatin aslı, evrendeki bu çok boyutlu yazılım ve bilinçtir. Hristiyanlar, bu bilincin canlı somut örneği ve özeti İsa’dır, onun için ölüleri diriltiyor, diyorlar. Müslümanlar, Logos ve âlemin aklı, vahiy yani Kur’an’dır, vahiy insanları ebediyen yaşatır, diyorlar. Kur’an, bu iki görüşü birleştiriyor. (4/171 ve 42/ 52 ve başka yerlerde)

C- Bu iki temel bilgi ile beraber evrende, sadece logos ve canlılık var değildir. Kaos ve karanlık da vardır. Dolayısıyla İsa ve vahiy olan her yerde düzen, logos ve canlılık olur. Ve eğer bunlar kişinin kalbinden çıksa, kişi ya hastalanır veya delirir. Bu değerler toplumdan çıksa, toplum Yecüc-Mecüc (anarşist) olur. Dünyanın son döneminde bu iki değer yok olduğu için, Allah insanları Armageddon (büyük savaş) ile yok eder. Sonra İsa, iman edenleri diriltir.

D- Demek sonsuz karanlıklar gibi sonsuz kıyametler vardır. Ve sonsuz bilinçler gibi, sonsuz dirilişler vardır. Bunlar bir tek seferde oluyormuş gibi göründüğünden kıyamet, bütün kâinatın yıkılışı olarak anlaşılmıştır. Ve sonsuz dirilişler gerçekleşirken bunlar, İsa’nın şahsında 12 Yahudi Kabilesinden (İsrail Oğullarından: İman ve bilimi birleştirebilen seçkin milletten) 144 bin kişinin dirilişi olarak anlatılmış Yuhanna’nın Vahiy (duru görü) kitabında. (Geniş bilgi için bu yazının İkinci Girişine bakın. Mesela 144 sayısı, mutluluk (said olanlar) sembolü ve ebcedi değeridir.) Evet, evren yıkılmayacaktır. Çünkü sonsuz kara enerji ile sonsuz kara madde ile dengelenmiştir. Zaten varlıkta asıl olan, dengedir. Denge, yazılım ile eşdeğerdir. Evrenimiz yıkılsa da bu yıkılış yirmi milyar yıl sürer.

E- Demek halkın anlaması için dini bilgiler, böyle bireysel ve somut numuneler olarak görünür ve anlatılır. Maalesef Yahudiler de Müslümanlar da böyle inanır. Ama bu anlayış, bilimleri zirvede bilenleri tatmin etmiyor. Evet, bahar da cinsellik ve besleme cennetidir. Ama bitkisel ve hayvani seviyededir. Nitekim İsa kendisi, bunları soyut ve manevi yasalar olarak görür ve anlatır. Mesela ona göre, Cennet, öyle somut bağ ve bahçeler değil de gerçek varlık olan Melekût (Metafizik) boyuttur. Orada insanlar melekler gibi yaşar. Dolayısıyla asıl lezzet, gerçeği bilme ve onu yaşamaktır. Yani orada beslenme ve cinsellik yoktur. Cinsellik ve beslenme, bireysel ve türün devamı içindir. Orada bunlara ihtiyaç kalmıyor. Hz. İsa, Kıyamet de Diriliş de benim dedi. Yani ben ve beni temsil eden din olmayınca kıyamet kopar. Ve ben olunca da maddi ve manevi diriliş gerçekleşir dedi. (Said Nursi, 30. Lem’a)

Anlaşılan, Kur’an’ın anlattığı maddi lezzetler ise, ilimden ve soyut bilgilerden lezzet almayan avam içindir. Avam yani halk kesimi büyük çoğunluğu oluşturduklarından, ahiret ve diriliş Hz. Muhammed’e öyle somut lezzetler olarak görünmüştür. Vahyin bu yönü ile beraber, vahiy saf ilim olduğu için arada bilimsel verileri de veriyor. Demek Batılı Oryantalistlerin iddia ettiği gibi Hz. Muhammed’in diriliş konusundaki bilgileri İncil’den kopya değildir. Yoksa tıpatıp aynı olurdu.

Yuhanna İncilinden On Altı Ayet:

“Ve Marta İsa’nın gelmekte olduğunu işitince onu karşıladı. Fakat kardeşi Meryem evde oturuyordu. Marta İsa’ya dedi: Ey Başöğretmenimiz, eğer burada olsaydın kardeşim Lazar ölmezdi. Şimdi de bilirim ki sen Allah’tan ne istersen Allah onu sana verecektir. İsa ona, kardeşin dirilecektir, dedi. Marta (ona cevaben), evet, kıyamette dirilecektir, dedi.

İsa (onun kıyameti ve dirilişi böyle bireysel bilmesini kınar gibi) ona, Kıyamet de Diriliş de benim; bana inanan ölmüş olsa da o diridir, dedi.

Ve her yaşayan kişi bana iman ediyorsa o ebediyen ölmez. Sen benim bu sözüme inanıyor musun, diye sordu. Marta, Evet ey Başöğretmenimiz,  inanıyorum ki dünyaya gelen Allah’ın Oğlu (canlı Logos) sensin dedi. Bunun ardından gizlice gidip kardeşi Meryem’i çağırdı, Rabb (Başöğretmen) buradadır dedi.

 Meryem bunu işitince çabuk kalkıp İsa’nın yanına gitti. İsa daha köye varmamıştı. Martha’nın onu karşıladığı yerde idi.

Evde Meryem’i teselli eden Yahudiler, onun hızla kalkıp çıktığını görünce, mezara ağlamaya gittiğini sanarak peşinden gittiler. İsa’nın bulunduğu yere varan Meryem onu görünce ayaklarına kapanarak, “Efendim” dedi, “Burada olsaydın kardeşim ölmezdi!” Meryem’in ve onunla gelen Yahudilerin ağladığını görünce İsa’nın içi burkuldu, çok sıkıldı. “Onu nereye yatırdınız?” dedi. “Efendimiz gel de gör” dediler. İsa’nın gözünden yaşlar boşaldı. O zaman Yahudiler, Gördünüz mü onu ne çok seviyormuş!  Demeye başladılar. Fakat bazıları, “Körün gözlerini açan bu adam onun ölmesini engelleyemez miydi?” dediler. İsa yine içi burkularak mezara geldi. Aslında bu bir mağaraydı, mağaranın önü taşla kapanmıştı.  İsa, “Taşı kaldırın” dedi. Ölenin kız kardeşi Marta, “Efendim bugün dördüncü gün, artık kokmuş olmalı” dedi.  İsa, “İman edersen Tanrı’nın yüceliğini göreceksin, dememiş miydim?” diye sordu.  O zaman taşı kaldırdılar. İsa gözlerini göğe dikerek, Baba, beni dinlediğin için Sana şükrederim, dedi.  Gerçi beni her zaman dinlediğini bilirim. Fakat etrafımdaki bu kalabalık, beni Senin gönderdiğine inansınlar diye böyle söyledim.” Bunları dedikten sonra, ‘Lazar! Dışarı çık!’ diye bağırdı. Ölü de, ayaklarında ve ellerindeki sargılarla dışarı çıktı; yüzüne bir bez sarılmıştı. İsa, “Onu çözün, bırakın gitsin” dedi. O zaman, Meryem’in yanına gelmiş olan Yahudilerin birçoğu İsa’nın ne yaptığını gördüler ve ona iman ettiler.  (11/20-45)

 

Önemli Küçük Bir Not: Yeni tercümede, Kıyamet de benim, Diriliş de benim sözü anlaşılmadığı için bu iki kelime, diriliş de yaşam da benim diye çevrilmiştir. Hâlbuki İsa o iki kelime ile diyor ki: Benim olduğum yerde diriliş olur, olmadığım yerde kıyamet ve ölüm olur. Evet, Hz. İsa asıldıktan 27 sene sonra Yahudilerin kıyameti koptu. Roma İmparatorluğu, onların bütün evlerini yıktı, her bir aileyi dünyanın ayrı ayrı şehirlerine sürgün etti.

BİRİNCİ GİRİŞ: Kur’an’ın anlattığı kıyamet ve dirilişin bütün detayları gerçekleşirse, dünya küremizde yer kalmaz. Onun için Üstad Said Nursi 32. Sözde: "Bunların hepsi gerçekleşmesi gerekmez. Kur’an bunları, Allah’ın kudretinin sonsuzluğunu bildirmek için kullanıyor. Ayrıca haşir sadece dünyada değil de dünyanın güneş etrafında dolaştığı büyük alanda olacak." diyor. (10. Mektup). Her ne ise biz bu gaybi konuları burada bırakıp, Kur’an’ın Logos ve Diriliş ilişkisi konusunda beş önemli, ilmi tespitine bakalım.

A-Kur’an ekolojiyi, özellikle ekoloji içindeki biyosferde saklanan bilinci, tekrarla dirilişe delil yapıyor. Şöyle ki:

Kur’an’ın 50. suresi, 45 ayettir. (50 + 45 = 95/19 = 5)

Kur’an saf vahiy olduğundan, vahiy de kâinatın derin katmanlarından ve dosyalarından deşifre edilen evrensel ve gaybî bilgiler olduğu için, Kur’an binler, belki de milyonlar matematiksel tevafukları içeriyor. Bu konuda Müslümanlar, reddedilmez onlarca çalışmayı ortaya koydular.

Evet, varlık, bilinç ve eşyanın özü, yazılım ve sayılar ile oluşum olduğundan, varlığın en gerçek boyutu olan vahiy ve diriliş gibi gerçekler elbette birçok matematiksel tevafukları içerecektir.

Saf akıl ise, bu derinliklere inemediğinden, bilincin gaybî mağaralarında ve dehlizlerinde dolaşamadığından bunları peşinen inkâr eder, birkaç aceminin yanlış hesaplarını bahane ederek bütün matematik ilmini ve elektronik teknolojiyi inkâr etmeye çalışır. Zaten Batı dillerinde saf akıl manasında kullanılan Rasyo ve Rast kökleri, dümdüz, pürüzsüz iş ve eylem ve saha demektir. Evet, insanın aklı böyledir, ama onun kalp ve ruhunun derinlikleri o kadar kıvraktırlar ki, bütün kâinattan daha zengindirler, denilebilir.

İşte Surenin 1. Ayeti:

“Kaf, Mecîd (Şanlı) Kur’an’a ant olsun!

“Kaf” harfi, kıraat, ilim, Kur’an, düzen ve Kaf Dağı manalarına gelen bir şifredir. Sayısal değeri 100’dür.

Kaf Dağı” bütün edebiyatlarda ve mistik bilinç ekollerinde, ebedîlik, sonsuzluk, ölümsüzlük manasına gelen bir deyimdir.

We’l-kur’âni’l-mecîd”: Yani Kur’an, kendisiyle yemin edilecek kadar önemlidir. Mecîd, yüce, şerefli demektir. Yani bilincin, kalitenin en zirvesi demektir. Bu deyimin sayısal değeri 475’tir. Bu da 19 sayısının 25 katıdır. 25 sayısı ise Kur’an’ın, dinin mucizeliğinin bir tevafukudur. 25. Söz, 25. Mektup gibi... Ayrıca Mecîd kelimesinin sayısal değeri 57’dir. Bu da 19’un 3 katıdır. Ve bütün Kur’an’da mecîd olarak 57 kere Kur’an kelimesinin tekrar edileceğine önceden işarettir.

Hemen hatırlatalım ki, Edip Yüksel Beyefendi gibi samimi insanların bu sayıyı yanlış kullanmaları, onların yani o sonsuz tevafukların gerçek olmadığına delil olmaz. 19 sayısı ve mucizesi ile ilgili kitabımıza bakabilirsiniz.

2. Ayet: “Bunlar bu vahyin açık deşifrelerini göreceklerine tam tersi, onlardan gerçeklerle uyaran biri geldi, diye şaşırdılar. Kâfirler: ‘Bu çok acayip bir şeydir’ dediler.

Bu ifadenin sayısal değeri 1102’dir. Bu da 19’un 58 katıdır. Araplarda, birlik, ondalık ve yüzlük basamaklar biliniyordu. Fakat milyon ve yukarısının adı yoktu. Onun için bu 19’lu sonsuz denklem ve diriliş onlara çok acayip geliyordu.

[Hâlbuki hiç de acayip değildir. Çünkü aynı bilgiler ve gerçekler onların bilinç katmanlarında da saklıdır, fakat açmak istemiyorlar.]

Ayet 3: “Biz öldüğümüzde, toprak olduğumuzda bu nasıl olur? Böyle bir dönüş ve diriliş akıldan çok uzaktır.

[Yani onlar, kendilerini sadece madde ve topraktan ibaret biliyorlar. Bedenlerinde ve beyinlerinde kaydedilen sonsuz bilinç dosyalarını görmüyorlar.]

Ayet 4: “Hâlbuki Biz maddi kayıtlarımız ile dünyada dahi toprağın onlardan (bilinçlerinden) ne eksilttiğini biliyoruz. Ayrıca metafizik âlemde (yanımızda) her şeyi kaydeden bir kitap (yazılım ve yasa) var.

[“Kaydeden” kelimesinin sayısal değeri 998’dir.]

Ayet 5: “Hayır, onlar inanamadıkları için değil tam tersi, hak, hukuk ve yasayı inkâr ettikleri için kâfir oldular; hak onlara açıkça geldiğinde (göründüğünde) işte onlar, hak, hukuk ve yasayı inkâr ettiklerinden, artık onlar serserilik, anarşizm ve karışıklık içinde boğuluyorlar.

Ayet 6: (Açık bilinç alanlarından 1. si.) “Onlar üstlerindeki göğe (uzaya) bakmadılar mı? Biz onu nasıl inşa etmişiz ve süslemişiz, onda hiçbir kusur ve gedik yoktur.

Ayet 7: (Bilinç alanlarından 2. si.) “Toprağı da yaymışız, dünyayı tutan direkler olarak onda dağlar atmışız. Onda her türlü güzel çifti yeşertmişiz.

Ayet 8: “Bunu gerçeğe, hakka yönelmek isteyen her bir kul için gözle görülebilecek bir belge ve hatıra yapmışız.

Ayet 9: “Gökten de bereketli bir su indirmişiz. Onunla bağ, bahçeler ve ekilebilir taneler yeşertmişiz.

Ayet 10: “Yüksek hurma ağaçlarını da yeşerttik. Onların düzenli salkımları vardır.

Ayet 11: “Kullara rızık olsun, diye... Ve o su ile ölü bir şehri dirilttik. İşte kabirlerden çıkış yasası da böyledir.

[Bu 6 ayette anlatılan sonsuz bilinç katmanlarını anlatmak için kütüphaneler gerektir. Zaten bu 6 alandaki gerçeklerle ilgili milyonlarca tez, belgesel ve kitap yazılmıştır. İşi onlara bırakıp sadece 5–6 kelimenin ince nükteleriyle ilgili bir hatırlatmada bulunacağız.]

a) Atmosferin yapısından tutun da en uzak galaksiye kadar hiçbir alanda anlamsızlık, çirkinlik, karışıklık ve kaos bulunmaz. Atmosfer, dünyaya yapışma ile uzaya uçma arasında sonsuz ihtimallerden bir ihtimal ile bugünkü dengede duruyor. Ayrıca dünyadaki canlılık ve biyosferi zararlı radyasyonlardan kuruyor.

b) Yerin milyonlarca şartları yerine getirip canlılara bir beşik olması, sonsuz ihtimallerden sadece bir ihtimal olduğundan yer, adeta somut bir bilinç olmuştur.

c) Biyolojik alan somut bir bilinç olduğu gibi; diyalektik ve sibernetik yapısıyla insanın doğal olarak Yaradan’a, ebediyete nasıl âşık olduğunu gösterir ve hatırlatır.

d) Bu 6 safhadaki sıralama da ancak bugünkü ilimlerle doğrulanabilmiştir. Yani önce uzay kurulmuş, sonra dünya hayata elverişli olmuş, daha sonra ziraatçılık ve bahçıvanlık gelişmiştir. Daha sonra hurma ile ve hurmanın mucizevî yapısıyla hatırlatılan İslam dini ile maddeten ve manen canlanma olmuştur.

e) “Onunla dirilttik” kelimesinin sayısal değeri de 87’dir. Başta 11. asırda Geylânî gibi binlerce mürşidin manevi feyziyle ölü kalpler dirilmiştir. İşte diriliş de insan bilincinin daha zengin ve daha berrak bir şekilde başka bir ufukta açılımıdır. 11. ayeti dikkatle okuyun. Sure’nin sonunda “Uyarımdan korkan” ifadesinin de sayısal değeri 90’dır. Bu gibi zatların kimler olduğuna ince bir işarettir. Evet, İslam Âlemi Moğol istilasıyla adeta ölmüştü. Rumî 840’ta dirildi. Ki “İşte çıkış (diriliş) de böyledir” ifadesindeki çıkış kelimesinin sayısal değeridir.

Ayet 12: (Açık bilincin 3. sahası: Gerçeği inkâr edenlerin başına gelen belâlar.)

“Bu müşriklerden önce Nuh’un kavmi, Ashab-ı Ress ve Semud da inkâr ettiler.

[Nuh’un kavmiekin arazisi olan Irak bölgesi ile açıklanabilirAshab-ı Ress de az imkânlar sahibi olan çöl ehli ile açıklanabilirSemud da dağ ehli ile açıklanabilir.

Bu isimlerin izahı mevzusunda tefsirlerde çok değişik görüşler var. Fakat biz bu yorumu seçiyoruz. Ki, kelimelerin ve ayetlerin özüne en yakın yorumdur.]

Ayet 13: “Ad, Firavun ve Lut’un kardeşleri (kavmi) de inkâr ettiler.

[12. ayette geçen 3 isim Doğu kültürünü temsil ediyorlarsa, bu ayetteki 3 isim de Batı kültürünü temsil ediyorlar. 89. sure ile ilgili tefsirimize bakınız!]

Ayet 14: “Eyke ehli de Tübba’ kavmi de... Hepsi de elçileri yalanladılar. Bunun üzerine bizim azap vaadimiz gerçekleşti.

[Eyke’ye, Ürdün yöresi ve Tübba’ için, Yemen yöresi denilmişse de bu iki kelimenin etimolojik kökleri, göçmen ve göçebe manasına gelirler. Eykeormanlık ve sulak bölge demektir. Tübba’ da peş peşe kervan ve kafile oluşturan göçerler, demektir. Yani 12. ayet, Doğu kültürünü; 13. ayet, Batı kültürünü; 14. ayet de göçmen kültürünü ve inkârlarını hatırlatır.

Burada vurgulanan gerçek, kim Varlığın ve kâinatın evrensel bilincine aykırı davranmışsa, sistem tarafından geri bildirim olarak cezalandırılmıştır.]

Ayet 15: “Acaba Biz, birinci yaradılışta bir yorgunluk, bir eksiklik mi gösterdik ki; onlar yeni bir yaradılış konusunda şüphe içindedirler.

[Bu son cümleyi şöyle meallendirenler de olmuştur: “Onlar sürekli yeni yaradılış elbiselerini giyiyorlar, neden şüphe içindedirler?”]

Ayet 16: “Ant olsun Biz insanı yarattık. Onun nefsinin ona ne şüpheler fısıldadığını biliyoruz. Biz, insana şah damarından daha yakınız.

Bu 16. ayetin üç önemli şifresi var. Bu şifreler, Allah’ın bütün varlığı ve zamanları kuşattığını gösterir.

a)    Bu ayet, surenin ve Kur’an’ın önemli bir şifresi olan 57 harftir. (19x3)

b)  İnsanın 16 yaşında çelişki ve vesveselere ve bunun sonucunda akli ergenliğe girdiğine bakar ki; bu 16. Ayetin Biz insanı yarattık cümlesi 16 harftir. Manevi yaratılışın özünü gösterir.

c) Biz, onun nefsinin gizlice ona ne fısıldadığını biliyoruz. Biz ona şah damarından daha yakınız cümleleri de (okunmayan elif sayılmazsa ve vesvesenin özüne özellikle işaret eden bihi deki “ya” sayılırsa (ki belagate bu şekil daha uygundur) 1824 (19x96) eder ki bu tarihte yeniden bilimlerle şekillenen (yaratılan) insanlık, dinsizlik ve pozitivizm fikirlerini kendi kendine, yeni yeni fısıldıyordu. 

[Allah, en ince duyuları, duyumları bilgi kesinliğinde biliyorsa ve insana öz bilincinden daha yakın ise demek O'nun özgün varlığı, bilinçtir. Ve sonsuzdur. İşte bunu bilmeyenler veya O'nu müşrikler gibi somut bir maddi varlık olarak bilenler, dirilişi anlamazlar. Metafiziği ve sonsuzluğu kavrayamazlar.

Allah sonsuz bilinç olarak büyük dosyadır, fizik ve metafiziği kuşatmıştır. İnsanlar ise küçük dosyadırlar, öğrenmeleri ve yaşamları periyodiktir. İşte bu periyodlardan metafizik âlemde cereyan eden bir gerçek ve bir konuşma:]

B) Logos ve Diriliş ilişkisi için, Kur’an’ın ikinci ilmi tespiti, cansızlardan sonsuz evrimle insan hakikatine kadarki süredir. Şöyle ki:

5. Ayet: “İşte ey insanlar! Eğer bilgisizlikten veya bu gibi şeytanî vesveselerden dolayı diriliş ve sonsuz yasalar hakkında şüphede iseniz; işte bilin ki: Biz sizi topraktan şekillendirdik. (Yani babalarınızın yediği toprak ürünlerinden DNA bilgilerini içeren nutfe (meni hücresi) yaptık. Sonra o DNA’li nutfeyi ana rahminde döllenen ve rahme asılan alaka yaptık.

Sonra şekilleri belli–belirsiz mudgaya (kök hücreye) çevirdik. En sonunda size açık bir biçim (beyin) verdik. Yani Biz istediğimiz şeyi rahimlerde belli bir süreye kadar yerleştiriyoruz. Sonra sizi bebekler olarak çıkarıyoruz. Sonra ergenliğe eriyorsunuz. Sizden bazıları erken vefat eder. Bazıları da hiçbir şey hatırlamayacak kadar ömrünün dibine vurur. ”

 Bu ayetin bu kısmında 12 önemli nükte var:

1)    Allah’a ve ahirete iman, bütün insanlık için temel bir değerdir. Ve gerçekten insan olan bütün insanlar bu değerlerde ortaktırlar. Onun için Ey bütün insanlar!  Diye hitap edilmiştir. 

 

2)    İnsan zihni, kıyaslar ile bilgi edinir. Hâlbuki genelin anlattığı tarzda, insan bir diriliş modelini görmediğinden, doğası (küntüm) gereği şüpheye düşebilir. Kur’an ise, açık ve herkesçe görünen ve bilinen bir örnek yasayı zikrediyor. Şüpheleri kökünden siliyor.

 

3)    El-ba’s kelimesi sayısal değeri ile Hz. Muhammed’in doğumuna ve gençliğine bir işaret yaparak maddi ve manevi diriliş örneğini somutlaştırıyor.

 

4)    Topraktan. Tevrat ve Kur’an’ın eski müfessirleri, bütün insanların toprak ürünlerinden yapılan meniden yaratıldığını hesaba katmadıkları için, bu topraktan yaratılma meselesini ilk insana yormuşlar. Hâlbuki anlatılan, evrensel ve meşhud (gözlemlenen) bir kanundur. Tarihî bireysel bir bilgi değildir. Tarihte bir insanın bildiğimiz tarzda toprak ve çamurdan yaratılması söz konusu değildir. Şöyle ki: Toprak, bitki, yağ ve şeker oluyor. Bunlardan da meni hücreleri yaratılıyor. Demek bütün insanlar âdemiyet kanunu üzere topraktan yaratılıyorlar. Diriliş demek olan el-ba’s ve türap (toprak) kelimeleri ikisi de 603 ediyor. 5) Evet, toprak çok sırlı şeyler barındırıyor. Fakat biz o sonsuz bilinci kuşatamıyoruz. O bilinç ancak beslenme zinciri ile kendini bir derece gösteriyor.

 

6) Nutfe meni hücresi (sperm) demektir. Evet, bu hücrenin 23 kromozomlu olması, akışkan davranması, belli bir hedefe doğru yönlenmesi, dişinin yumurtası ile bütünleşmesi başlı başına bir mucizedir.

 

7) Alaka (rahim duvarına asılan döllenmiş yumurta.) Mudga  (çiğnenmiş et; yani çiğnenmiş ete benzeyen kök hücreler.)

 

8) Şekilli, şekilsiz. Ana rahminde kök hücrelerin şekilsiz olduğu ve sonra iş bölümü sonucu her bir kısmın belli bir organ şeklini alması, yakın zamana kadar bilinmeyen bir gerçek idi. İnsanoğlu hala tam olarak o hücrelerin neden işbirliğini ve iş bölümü yaptığını tam bilmiyor. Elimizde çok kısa bir ölçü var. DNA yazılımı, deyip geçiyoruz.

9) Li-nübeyyine’deki lam, hem sonuç hem de amaç içindir. Yani bütün bu işlerin sonunda size, açık bir sima veriliyor. Veya bunları yapmamızın amacı, sizi ortaya çıkarmaktır.

10) Ergenlik ayrı bir değişim, ayrı bir âlem ve yeni bir diriliştir, diye ayetin son cümlesi şöyle diyor: Siz nihayet güce erişiyorsunuz.

11) İnsan bilgiden ve yazılımdan ibarettir; gerçek kişiliği ve varlığı budur. Az yaşamak, çok yaşamak, genç veya ihtiyar farkı yoktur. Çünkü bedenlerinden bu bilgi ve yazılım çıkınca, bedenlerin kıymeti kalmaz. Hiçbir şey bilmeyinceye kadar da yaşayanlarınız var, cümlesi, bu nükteye işarettir!

12)  İşte ömrün en rezili (aşağısı) budur.  Keşke insanlar ömür ve bedenlerine önem verdikleri kadar, kafa ve bilgiye önem verselerdi.

 Ayetin devamında:  Peki bütün bu işlerin yapı mantığı nedir, gibi bir soruya cevaben ayet şöyle diyor: İşte yeryüzünü kuru ve sönük olarak görüyorsun! Biz ona onun zıddı (eşi) olan suyu indirdiğimizde titrer, kabarır ve sonsuz güzel çiftler doğurur.

Demek kuru toprak ve su gibi sayısız zıtlar, Allah’ın iki eli gibi, birbirini tetikleyerek diyalektik süreç içinde sonsuz güzel yavrular doğurur. Said Nursi’nin tabiri ile Allah zıtları çarpıştırarak kanun-u tegayyürü (değişimi) ve kanun-u tekâmülü (gelişimi) sonuçlandırır.

C) Kur’an, sosyal ve psikolojik dirilişi de çok bilinç içeren bir katman olarak gösterir. Şöyle ki: Kur’an, gökten inen su ifadeleri ile aynı zamanda vahyi kast ediyor. Çünkü ikisi de dirilticidir.

Mesela bölge ve arazi dirilişlerini, beled dirilişi ile ifade eder. Fakat şehrin dirilişi söz konusu olunca, belde dirilişi ifadesini tercih eder. Mekke’ye de beledül-emin denmiş. Ama bu şehri kast etmiyor. Hac yasaklarının olduğu yaklaşık Mekke şehrinden dört kat daha büyük bir alanı kastediyor. Bu belde kelimesi iki yerde geçiyor. (50/11 ve 43/11)

Birincisi geçen Kaf suresindedir. Ayet 11: “Kullara rızık olsun, diye... Ve o su ile ölü bir şehri dirilttik. İşte kabirlerden çıkış yasası da böyledir.”

Evet, iman ve din olmazsa şehirler, yaşanmaz birer cehenneme dönerler. Fakat o şehirlerdeki bireyler eğer imanla dirilirlerse her bir birey bir evren kadar büyür. Sonsuz ve ebedi bir hayatı kazanır. Kur’an’ın sık kullandığı âlemler, öyle sanıldığı gibi bitkiler ve yıldızlar âlemleri değildir, Her biri bir âlem kadar bilgi-işlem içeren insan bireyleridir. Allah, benim insan bireylerine ihtiyacım yoktur diyor. Ama onları kendine dost ve arkadaş yapıyor. Dolayısıyla Türker Kılıç'ın; yaprak orman içindir, orman yaprak için değildir, metaforu üzerinden insan kâinat içindir, kâinat insan için değildir, iddiası, eksiktir. Çünkü her bir birey insan, tek başına bir ormandır. Özellikle soyut bilgileri ve manevi yapıları itibarı ile.

Üstad Said Nursi şehirlerin dirilişini şöyle tasvir etmiştir, Meyve Risalesinde.

“Hem her bir şehir kendi ahalisine geniş bir hanedir. Eğer iman-ı ahiret o büyük aile efradında hükmetmezse (egemen olmazsa) güzel ahlâkın esasları olan ihlas, samimiyet, fazilet, hamiyet, fedakârlık, rıza-yı İlahî, sevab-ı uhrevî (öte dünya ödülü) yerine garaz, menfaat, sahtekârlık, hodgâmlık (bencillik), tasannu (yapmacıklık), riya (gösteriş), rüşvet, aldatmak gibi haller meydan alır. Zahirî asayiş ve insaniyet altında, anarşistlik ve vahşet manaları hükmeder; o hayat-ı şehriye zehirlenir. Çocuklar haylazlığa, gençler sarhoşluğa, kavîler (güçlüler) zulme, ihtiyarlar ağlamaya başlarlar. Buna kıyasen, memleket dahi bir hanedir ve vatan dahi bir millî ailenin hanesidir. Eğer iman-ı ahiret bu geniş hanelerde hükmetse, birden samimi hürmet ve ciddi merhamet ve rüşvetsiz muhabbet ve muavenet ve hilesiz hizmet ve muaşeret ve riyasız ihsan ve fazilet ve enaniyetsiz (kibirsiz) büyüklük ve meziyet o hayatta inkişafa başlarlar.”

 

2. Ayet: “Allah O'dur ki belli bir ölçü ile gökten bir su (bilgi ve bilinç) indirir. Biz onunla ölü bir şehri diriltiyoruz. İşte insanların topraktan veya dünyadan çıkması da bunun gibidir.” (43/11)

D) Kâinattaki ve sosyal hayattaki bilinci görmek için imtihan mekanizmasına ve onun nasıl sonsuz bağlantısallıklar ile sonsuz hakikatleri meyve verdiğine baktırıyor Kur’an. Şöyle ki:

İmtihanı kazanmak yerine onu kaybetmenin birçok nedeni vardır. Kur’an en başta insanların kibrini gösterir. Ve bu konuda kırk ayet var. Biz yine sadece beşini buraya alacağız.

Evet, kibir matematiksel bir yanılgıdır, insanın sınırlı, ölümlü varlığını sonsuz Allah yerine koymasıdır. Haliyle hayal kırıklığına uğramasıdır. İşte bu konudaki beş ayet:

a) Ben (hakkaniyet yasası ile iş gördüğüm için), hiçbir gerçeğe dayanmadan kibirlenenleri, mucizelerim üzerinden atlatacağım. Bunlar kibirlerinden dolayı ahmaklaştıkları için, bütün mucizeleri dünya gözüyle görseler de onlara inanmayacaklardır. Bunlar akıl ve doğruluk (rüşd) yolunu görseler, onu yol edinmezler. Aldanma ve çukura düşme yolunu görseler, onu yol edinirler.

Çünkü bunlar peşinen, varlık ve hayatın absürt olmadığına dair hiçbir belge yoktur, dediler. Ve o belgelere karşı gaflette kaldılar. (Araf, 146)

b) Bütün güçleriyle yemin ettiler ki, eğer kendilerine bir peygamber gelse Yahudi ve Hristiyanlardan daha dindar olacaklar diye…  İmtihan gerçeğini ve Peygamberliğin mahiyetini bilmedikleri için, onlara peygamber gelince nefretlerini artırmaktan başka hiçbir işe yaramadı. Çünkü onlar yeryüzünde kibir yaptılar. Ve (müspet bir iş ortaya koyamadıkları için) kötü tuzak kurup benliklerini tahribat şeklinde gösterdiler. İşte bu tahribat ancak onlara döner.

 Onlar hakkaniyet yasası gereği, imtihanı kaybeden eski kavimlerin başına gelenlerden başka bir şey bekleyemiyorlar. İyi bil ki: Bütün yasalar değişir, fakat bu imtihan sonucu hakkaniyet yasası bedeline ne başka bir yasa olur ne de o yasada değişiklik olur. (Fatır, 42-43)

c) “İnsanlardan öyleleri var ki, hiçbir ilmi veriye dayanmadan, sonsuzluk ve ebediyet yolu olan Allah’ın yolundan saptırmak ve o yolu alay konusu yapmak için boş ve eğlendirici sözler satın alır. Bunlara (bir şey üretmedikleri için fakirlik gibi) alçaltıcı bir azap vardır. Böylelere gerçeklerle yüzleşmeleri için ayetlerimiz okunduğunda, sanki hiç işitmemiş gibi, sanki kulağında ağırlık varmış gibi kibirlenerek arkasını döner kaçar. Böyleleri acıklı bir azap ile müjdele.” (Lokman, 6-7)

d) “Tanrınız birdir. Siz varlığın ve hayatın anlamlı olduğunu ancak bununla bilebilirsiniz. Çünkü Allah inancı olmazsa ebediyet ve ahiret inancı olmaz. Dolayısıyla böylelerin bilinç katmanları, realite ve varlığı tanımaz. Döner, kibirle kendi benine tapar. Tek gerçeklik benim, diye tanrılık iddia eder. İşte varlığı ve hayatı absürt kılan, bu tip insanlardır. Fakat önemi yok, çünkü Allah, gizli açık her şeyi biliyor. (Yani gereğini yapacaktır.) Hiç şüphesiz Allah, müstekbirleri (büyüklük peşinde koşanları) hiç sevmez. (Onları başarılı kılmaz.) (Nahl, 22-23)

e) “Ya Rabbi onları bağışlayasın diye, onları doğruya her davet ettiğimde, parmaklarını kulaklarına tıkadılar; elbiselerini başlarına geçirdiler. Doğru yola karşı direndiler de direndiler. Büyük bir kibirle büyüklük tasladılar. Bunun üzerine, değersizlik tufanı her tarafı istila etti.” (Nuh, 7)

E) Logos ve Diriliş konusunda beşinci bilimsel tespit şudur. Aile ve insan gerçeği:

Rum Suresi 21. Ayet: “Haşir ve dirilişin bir delil ve belgesi de Allah’ın sizlere sizin cinsinizden eşler yaratmasıdır. (Eşey üreme.) Ki onlara doğru meyledip huzur ve sükûnet bulasınız. Ayrıca aranıza kuvvetli sevgi (meveddet) ve şefkat (rahmet) yerleştirmiştir. İşte burada, düşünen bir toplum için nice belge ve ayetler vardır.” Bu ayet diriliş hakkında 12 delil sunmak ile beraber, dirilişin temeli olan var oluşla ilgili 12 esas bilgiyi bize bildiriyor:

1) Ayet 20 ile 25’te altı sefer “Onun belgelerinden biri de” ifadesinin tekrar edilmesi ve yüklem (haber) olan bu kelimenin başa gelmesi işareten der ki, bu delil ve belgelerin her biri müstakildir, özelliklidir; hemen görünebilir ve anlaşılabilir.

2) “Sizin için yaratmış.” Yani somut varlıklar ve sınırlı canlılar fanidirler; sonsuz ihtiyaç içindedirler. Fakat Allah onlar için karşı cinsler yaratmış, onları bu şekilde sonsuz sistemine bağlamış, adeta bu eşleri onlar için sonsuz bir ayna ve makes yapmıştır. Onları bu sayede yalnızlık ve fanilikten kurtarmıştır.

3) Sizin cinsinizden… Evet, zıtlar ve eşler eşeylik ve üreme kanunu sayesinde bir derece ebedileşiyorlar. Erkek kadında kendi maddi canlılığını (animasını) görür; kadın erkekte manevî eril yönünü gözlemler, maddiliğini ve edilgenliğini o mana ile tamamlar. İşte eğer canlıların eşleri kendi cinslerinden olmasaydı; bu sonsuzluk ve aşk kapısı ve kanunu olmayacaktı.

4) “Eşler” yani kadınlar için erkek eşler ve erkekler için kadın eşler. Arapçanın eril dil yapısı buradaki eşitliğe aykırı değildir. “Nefislerinizden” ifadesi 251 ediyor. Eşitliğe, birliğe ve 5’li sisteme bir işarettir.

5) “Ki onların yanında sükûnet bulasınız…” Bu cümle, yaradılışın ilk iki harfi olan artı-eksi kanununun zirvedeki ifadesidir. Burada erkek, artı elektrik verir. Kadın, eksi elektriğiyle sükûneti sağlar. Eğer iş tersine dönerse, sistem çöker.

Ayrıca bu beş madde bize der ki:

1. Eğer varlıkta bir ayet ve gerçeklik varsa; 2. Eğer yaratma sonsuz bir bilinç ve yazılım içeriyorsa;  3. Eğer aşk ve nefis gibi manevî duygular ve ihtiyaçlar varsa; 4. Eğer eşeyli kanununun bir başka çeşidi olan dünya-ahiret, madde-mana ikiliğine inanıyorsanız; 5. Eğer artı-eksi kanununun sayısız mucizeliklerini görüyorsanız bilin ki, mutlaka ahiret olacaktır..

6) “Allah, aranızda sevgi ile şefkat kılmıştır.” İşte bu başlı başına diriliş ve ebediyetin delilidir. Çünkü canlı organizma bencildir. Fakat Cenab-ı Hakk, gen bazında bir mucizevî kılışla bu bencil bireyleri fedakâr ve verici kılmıştır. Bu İlahî müdahale bir derece soyut olduğundan ve özel bir işlem olduğundan, yaratma ile değil de kılmak ile ifade edilmiştir. Tıpkı insan biyolojisi söz konusu olunca “Allah, insanı yarattı” diyor. Fakat soyut olan, insanın yeryüzündeki hilafeti (yöneticiliği) için “Allah, dünyayı yönetmek için kendi yerine bir halife kıldı” deniliyor. (2/30).

7)  Aranızda… Yani yokluk yok; hiçbir şey boşluğa ve yokluğa düşmüyor. Sadece artıdan eksiye, erkekten kadına, dünyadan ahirete, şehadet âleminden gayb âlemine geçişler oluyor.

İşte bu var oluş kanununun akılcılığındandır ki; erkek kadını sever (meveddet); ona bağlanır; biyolojik ve medeniyet olarak bir derece ebedileşir; kadın da şefkat ve rahmetiyle hayatı bir cennet yapar. Bu iki kavram için, konumuz olan 9. Şua’nın mukaddimesini okuyun.

Meveddet kelimesi 55 ediyor. Rahmet kelimesi ise 253 = 10 ediyor. Eşler birbirini sevmekle sistem tamamlanır, diye işaret eder.

8) Meveddet ve aşk, varlığın kopmaz bir şekilde bir bağa tutunup ebedileşme iradesinin hablül-metinidir; kopmaz bir kulpudur. Acaba hangi şeytan, hangi vesvese ve evham bu kulpu koparabilir; insanlara ahiret ve ebedilik yoktur, dedirtebilir.

9) Rahmet, şefkat, aşk, sanat gibi dört manevi direk üzere kurulu olan ebediyet ve ahiret arşını kim kımıldatabilir.

10) Muhakkak bu yüce hakikatlerde, düşünen bir toplum için nice ayetler ve belgeler vardır. Bu kanunların ve bu gerçeklerin çok açık ve net olduklarına işareten, uzaklık ve görünürlük zamiri olan zalike kelimesi kullanılmıştır. Ve sosyal hayatta yaşayan (kavim olan) yani vahşi olmayan herkes bunları az bir düşünce ile görebilir, diye ayet fezleke yapmıştır.

11) Kavim (sosyal kolektif ruhlar ve kişilikler) bir derece soyut ve maddi dünyadan daha çok gelişmiş olan ahiretin küçük numuneleri olduğu gibi, soyut idrak demek olan fikir gerçeği de ahiretin açık bir merdivenidir. Evet, var oluş kavmi, varlık memleketinde yokluğa yer vermeyecektir.

12) Fikir Gerçeği. Fikir kelimesi etimolojik olarak, yeri deşmek ve derinliklerdeki besin ve değerli şeyleri çıkarmak demektir. Kavram olarak da derinlemesine düşünmek, sebep ile sonuçların birbiriyle olan ilişkilerini ve bunların etkinlik ölçüsünü hesap edebilmektir. Mantık ilmindeki ıstılah manası ise şudur:

“Fikir, benzerini ve taklidini yapmak için yaradılış sistemindeki zincirleme sebeplerin sırasını ve tesir derecelerini keşfetmek demektir. Yani insanoğlu önce sistemi çözer, yapısını öğrenir. Sonra sanat kabiliyeti ile yaradılış sisteminin kopyasını yapmak için onu geri monte eder. Yani önce yaradılıştaki birbirini netice veren sebepler zincirini ortaya çıkarır; sonra o zinciri kendi yapay sanatına aşılar.”

Demek eğer varoluştaki sonsuz nedensellik ve yararlılık (adalet ve hikmet) keşfedilse, bu varlık ailesinin ebedilik ve mutluluk ile hamile olduğu gerçeği fikir ultrasonuyla görülecektir.

 

*****

 

İKİNCİ GİRİŞ: Elçi Yuhanna’nın bilinç ve diriliş konusundaki duru görüleri:

[Önemli bir hatırlatma: İsa et ve kan olarak değil, mana ve misyon olarak saf, öz ve canlı vahiy olduğundan, onun havarileri de birer peygamberdirler. Dolayısıyla soyut mana ve yasaları, kalplerinin (bilinçaltlarının) duru görüleri ile somut animasyonlar olarak görürler. Mesela Allah saf bilinç ve bilgi iken Hz. Yuhanna O'nu, gökte taht üstünde oturan; bedeni akikten (çok değerli cevher) bir kral olarak görmüştür. Allah’ın tahtı (arşı) bütün varlık özellikle bütün canlılar üzerinde iken, o tahtı taşıyan biri insan, biri kartal, biri dana, biri aslan suretinde olmak üzere dört melek tarafından taşındığını görüyor.]

 

Y. VAHİY KİTABINDAN NUMUNE OLARAK BEŞ BAB VE ARA YORUMLARI:

7

1Bundan sonra yeryüzünün dört köşesinde duran dört melek gördüm. Bunlar karaya, denize ya da herhangi bir ağaç üzerine esmesin diye, yeryüzünün dört rüzgârını tutuyorlardı. 2Sonra gündoğusundan yükselen başka bir melek gördüm. Yaşayan Tanrı’nın mührünü taşıyordu. Karaya, denize zarar vermek için yetki verilen dört meleğe yüksek sesle bağırdı: 3“Biz Tanrımızın kullarını alınlarından mühürleyene dek karaya, denize ya da ağaçlara zarar vermeyin!” 4Mühürlenmiş olanların sayısını işittim. İsrailoğulları’nın bütün oymaklarından 144 000 kişi mühürlenmişti:

5Yahuda oymağından 12 000 kişi mühürlenmişti. Ruben oymağından 12 000, Gad oymağından 12 000, 6Aşer oymağından 12 000, Naftali oymağından 12 000, Manaşşe oymağından 12 000, 7Şimon oymağından 12 000, Levi oymağından 12 000, İssakar oymağından 12 000, 8Zebul'un oymağından 12 000, Yusuf oymağından 12 000, Benyamin oymağından 12 000 kişi mühürlenmişti.

9Bundan sonra gördüm ki, her ulustan, her oymaktan, her halktan, her dilden oluşan, kimsenin sayamayacağı kadar büyük bir kalabalık tahtın ve Kuzu’nun önünde duruyordu. Hepsi de birer beyaz kaftan giymişti, ellerinde hurma dalları vardı. 10Yüksek sesle bağırıyorlardı:

“Kurtarış, tahtta oturan Tanrımıza ve Kuzu’ya özgüdür!”  11Bütün melekler tahtın, ihtiyarların ve dört yaratığın çevresinde duruyordu. Tahtın önünde yüzüstü yere kapanıp Tanrı’ya tapınarak şöyle diyorlardı:12“Amin! Övgü, yücelik, bilgelik, şükran, saygı, güç, kudret, sonsuzlara dek Tanrımızın olsun! Âmin!”

13Bu sırada ihtiyarlardan biri bana sordu: “Beyaz kaftan giymiş olan bu kişiler kim, nereden geldiler?” 14 “Sen bunu biliyorsun, efendim” dedim. Bana dedi ki, “Bunlar o büyük sıkıntıdan geçip gelenlerdir. Kaftanlarını Kuzu’nun kanıyla yıkamış, bembeyaz etmişlerdir. 15Bunun için,

“Tanrı’nın tahtı önünde duruyor. Tapınağında gece gündüz O’na tapınıyorlar. Tahtta oturan, çadırını onların üzerine gerecek. 16 Artık acıkmayacak, Artık susamayacaklar. Ne güneş ne kavurucu sıcak çarpacak onları. 17Çünkü tahtın ortasında olan Kuzu onları güdecek Ve yaşam sularının pınarlarına götürecek. Tanrı gözlerinden bütün yaşları silecek.”

[Tevrat da Mucizedir kitabımda gösterdiğim gibi İsrail Oğulları, Yahudilere has bir isim değildir. Dindar ve medeni yani iman ve bilimi birleştirebilmiş bütün seçkin milletlere ıtlak edilen bir sıfattır. Hz. İsa dirilmeden önce, Yahudilere çok önem veriyordu, Beni İsrail kuzularını kurtarmaya geldim, diyordu. Fakat dirildikten sonra artık muhatap olabilecek her millet Beni İsrail’dir, dedi. Burada 144 sayısı mutluluk sembolüdür.  Dirilenler sadece 144 bin değil de belki 144 milyardır. Burada sayılar tamamen semboliktir. Yine Tevrat üzerine olan kitabımda gösterdim ki bu oymaklar tarih değiller. İnsanlığın diğer 12 milletini temsil eden arketiplerdir. Mesela Yahuda, Yahudileri; Yusuf, Arapları; Bünyamin, Türkleri anlatıyor.]

 

14

Sonra Kuzu’nun Siyon Dağı’nda durduğunu gördüm. Onunla birlikte 144 000 kişi vardı. Alınlarında kendisinin ve Babasının adları yazılıydı. 2Gökten, gürül gürül akan suların sesini, güçlü gök gürlemesini andıran bir ses işittim. İşittiğim ses, lir çalanların çıkardığı sese benziyordu.

3Bu 144 000 kişi, tahtın önünde, dört yaratığın ve ihtiyarların önünde yeni bir ezgi söylüyordu. Yeryüzünden satın alınmış olan bu kişilerden başka kimse o ezgiyi öğrenemedi. 4Kendilerini kadınlarla lekelememiş olanlar bunlardır. Pak kişilerdir. Kuzu nereye giderse ardı sıra giderler. Tanrı’ya ve Kuzu’ya ait olacakların ilk bölümü olmak üzere insanlar arasından satın alınmışlardır. 5 Ağızlarından hiç yalan çıkmamıştır. Kusursuzdurlar.

6Bundan sonra göğün ortasında uçan başka bir melek gördüm. Yeryüzünde yaşayanlara –her ulusa, her oymağa, her dile, her halka– iletmek üzere sonsuza dek kalıcı olan Müjde’yi getiriyordu. 7Yüksek sesle şöyle diyordu: “Tanrı’dan korkun! O’nu yüceltin! Çünkü O’nun yargılama saati geldi. Göğü, yeri, denizi, su pınarlarını yaratana tapının!” 8 Ardından gelen ikinci bir melek, “Yıkıldı! Kendi azgın fuhuş şarabını bütün uluslara içiren büyük Babil yıkıldı!” diyordu.

9-10 Onları üçüncü bir melek izledi. Yüksek sesle şöyle diyordu: “Bir kimse canavara ve heykeline taparsa, alnına ya da eline canavarın işaretini koydurursa, Tanrı gazabının kâsesinde saf olarak hazırlanmış Tanrı öfkesinin şarabından içecektir. Böylelerine kutsal meleklerin ve Kuzu’nun önünde ateş ve kükürtle işkence edilecek. 11 Çektikleri işkencenin dumanı sonsuzlara dek tütecek. Canavara ve heykeline tapıp onun adının işaretini alanlar gece gündüz rahat yüzü görmeyecekler. 12Bu da, Tanrı’nın buyruklarını yerine getiren, İsa’ya imanlarını sürdüren kutsalların sabrını gerektirir.”

13Gökten bir ses işittim. “Yaz! Bundan böyle Rabbe ait olarak ölenlere ne mutlu!” diyordu. Ruh, “Evet” diyor, “Uğraşlarından dinlenecekler. Çünkü yaptıkları onları izleyecek.”

14 Sonra beyaz bir bulut gördüm. Bulutun üzerinde “insanoğluna benzer biri” oturuyordu. Başında altın bir taç, elinde keskin bir orak vardı. 15 Tapınaktan çıkan başka bir melek bulutun üzerinde oturana yüksek sesle bağırdı: “Orağını uzat ve biç! Biçme saati geldi. Çünkü yerin ekini olgunlaşmış bulunuyor.” 16Bulutun üzerinde oturan, orağını yerin üzerine salladı, yerin ekini biçildi.

17Gökteki tapınaktan başka bir melek çıktı. Onun da keskin bir orağı vardı. 18Ateş üzerinde yetkili olan başka bir melek de sunaktan çıkıp geldi. Keskin orağı olana yüksek sesle, “Keskin orağını uzat!” dedi. “Yerin asmasının salkımlarını topla. Çünkü üzümleri olgunlaştı.” 19Bunun üzerine melek orağını yerin üzerine salladı. Yerin asmasının ürününü toplayıp Tanrı öfkesinin büyük masarasına[a] attı. 20 Kentin dışında çiğnenen masaradan kan aktı. Kan, 1 600 ok atımı[b] kadar yayılıp atların gemlerine dek yükseldi.

[Kuzu, Hz. İsa’nın lakabıdır. İsa ise, din ve vahiy demektir. Fakat uyum, barış ve bereket manasıyla. Siyon Dağı da dünya devletidir. Evet, dünyada asıl egemenlik dinindir. Maalesef çağımız dini kenara itti, dolayısıyla ne yapacağını bilmiyor.

Yahudi Tarihinde 13 rakamı ve katlarının tevafukları çok fazla var. Fakat Yahudilerin bahtı çok yaver gitmiyor. Onun için İsa 13’ü 14 yaptı. Nitekim Hristiyanlık tarihinde 13 ve katları uğursuz kabul ediliyor.]

 

18

1Bundan sonra büyük yetkiye sahip başka bir meleğin gökten indiğini gördüm. Yeryüzü onun görkemiyle aydınlandı. 2 Melek gür bir sesle bağırdı:

“Yıkıldı! Büyük Babil yıkıldı!

Cinlerin barınağı, her kötü ruhun uğrağı, her murdar ve iğrenç kuşun sığınağı oldu. 3 Çünkü bütün uluslar Azgın fuhşunun şarabından içtiler. Dünya kralları da Onunla fuhuş yaptılar. Dünya tüccarları onun aşırı sefahatiyle zenginleştiler.”

4 Gökten başka bir ses işittim: “Ey halkım!” diyordu. “Onun günahlarına ortak olmamak, Uğradığı belalara uğramamak için çık oradan! 5 Çünkü üst üste yığılan günahları göğe erişti Ve Tanrı onun suçlarını anımsadı.

6 Babil nasıl davrandıysa, karşılığını ona aynen verin, Yaptıklarının iki katını ödeyin. Hazırladığı kâsedeki içkinin İki katını hazırlayıp ona içirin. 7 Kendini yücelttiği, sefahate verdiği oranda Istırap ve keder verin ona. Çünkü içinden diyor ki, ‘Tahtında oturan bir kraliçeyim, dul değilim. Asla yas tutmayacağım!’ 8Bu nedenle başına gelecek belalar –Ölüm, yas ve kıtlık– Bir gün içinde gelecek. Ateş onu yiyip bitirecek. Çünkü onu yargılayan Rab Tanrı güçlüdür.

9 “Kendisiyle fuhuş yapan ve sefahatte yaşayan dünya kralları, onu yakan ateşin dumanını görünce onun için ağlayıp dövünecekler. 10Çektiği ıstıraptan dehşete düşecek, uzakta durup, ‘Vay başına koca kent, Vay başına güçlü kent Babil! Bir saat içinde cezanı buldun’ diyecekler.

11 “Dünya tüccarları onun için ağlayıp yas tutuyor. Çünkü mallarını satın alacak kimse yok artık. 12-13 Altını, gümüşü, değerli taşları, incileri, ince keteni, ipeği, mor ve kırmızı kumaşları, her çeşit kokulu ağacı, fildişinden yapılmış her çeşit eşyayı, en pahalı ağaçlardan, tunç, demir ve mermerden yapılmış her çeşit malı, tarçın ve kakule, buhur, güzel kokulu yağ, günnük, şarap, zeytinyağı, ince un ve buğdayı, sığırları, koyunları, atları, arabaları ve köleleri, insanların canını satın alacak kimse yok artık..

14“Diyecekler ki, ‘Canının çektiği meyveler elinden gitti, Bütün değerli ve göz alıcı malların yok oldu. İnsanlar bunları bir daha göremeyecek.’

15 Babil’de bu malları satarak zenginleşen tüccarlar, kentin çektiği ıstıraptan dehşete düşecekler. Uzakta durup ağlayacak, yas tutacaklar. 16“ ‘Vay başına, vay!’ diyecekler. ‘İnce keten, mor ve kırmızı kumaş kuşanmış, Altın, değerli taş ve incilerle süslenmiş Koca kent! 17-18 Onca büyük zenginlik bir saat içinde yok oldu.’

“Gemi kaptanları, yolcular, tayfalar, denizde çalışanların hepsi, onu yakan ateşin dumanını görünce uzakta durup, ‘Koca kent gibisi var mı?’ diye feryat ettiler. 19Başlarına toprak döktüler, yas tutup ağlayarak feryat ettiler:

‘Vay başına koca kent, vay! Denizde gemileri olanların hepsi Onun sayesinde, onun değerli mallarıyla zengin olmuşlardı. Kent bir saat içinde viraneye döndü.’

20 Ey gök, kutsallar, elçiler, peygamberler! Onun başına gelenlere sevinin! Çünkü Tanrı onu yargılayıp hakkınızı aldı.” 21 Sonra güçlü bir melek değirmen taşına benzer büyük bir taşı kaldırıp denize atarak şöyle dedi:

“Koca kent Babil de… İşte böyle şiddetle atılacak ve bir daha görülmeyecek. 22 Artık sende lir çalanların, ezgi okuyanların, kaval ve borazan çalanların sesi hiç işitilmeyecek. Artık sende hiçbir el sanatının ustası bulunmayacak. Sende artık değirmen sesi duyulmayacak. 23 Artık sende hiç kandil ışığı parlamayacak. Sende artık gelin güvey sesi duyulmayacak. Senin tüccarların dünyanın büyükleriydi. Bütün uluslar senin büyücülüğünle yoldan sapmıştı. 24 Peygamberlerin, kutsalların ve yeryüzünde boğazlanan herkesin kanı sende bulundu.”

[Babil burada, sadece Asurluların başkentinin ismi değildir. Kelime olarak, Allah’ın kapısı manasındadır. Dünyanın bütün başkentlerini kastediyor. Fakat bugün bu başkentler arkalarını dine çevirdikleri öyle İlahi gazaplara maruz kalıyorlar. Evet, Asurlular bazen Irak’ın güneydeki şehirlerini bazen de kuzeyde kalan Ninova’yı (Musul’u) başkent yapmışlardır.]

 

19

1Bundan sonra gökte büyük bir kalabalığın sesini andıran yüksek bir ses işittim.

“Haleluya!” diyorlardı. “Kurtarış, yücelik ve güç Tanrımıza özgüdür. 2 Çünkü O’nun yargıları doğru ve adildir. Yeryüzünü fuhşuyla yozlaştıran Büyük fahişeyi yargılayıp kendi kullarının kanının öcünü aldı.”

3 İkinci kez, “Haleluya! Onun dumanı sonsuzlara dek tütecek” dediler. 4Yirmi dört ihtiyarla dört yaratık yere kapanıp, “Âmin! Haleluya!” diyerek tahtta oturan Tanrı’ya tapındılar. 5 Sonra tahttan bir ses yükseldi: “Ey Tanrımızın bütün kulları! Küçük büyük, O’ndan korkan hepiniz,

O’nu övün!” 6 Ardından büyük bir kalabalığın, gürül gürül akan suların, güçlü gök gürlemelerinin sesine benzer sesler işittim. “Haleluya!” diyorlardı. “Çünkü Her Şeye Gücü Yeten Rab Tanrımız Egemenlik sürüyor. 7Sevinelim, coşalım! O’nu yüceltelim! Çünkü Kuzu’nun düğünü başlıyor. Gelini hazırlandı. 8Giymesi için ona temiz ve parlak ince keten giysiler verildi.” İnce keten kutsalların adil işlerini simgeler.

9 Sonra melek bana, “Yaz!” dedi. “Ne mutlu Kuzu’nun düğün şölenine çağrılmış olanlara!” Ardından ekledi: “Bunlar gerçek sözlerdir, Tanrı’nın sözleridir.” 10Ona tapınmak üzere ayaklarına kapandım. Ama o, “Sakın yapma!” dedi. “Ben de senin ve İsa’ya tanıklığını sürdüren kardeşlerin gibi bir Tanrı kuluyum. Tanrı’ya tap! Çünkü İsa’ya tanıklık, peygamberlik ruhunun özüdür.”

11 Bundan sonra göğün açılmış olduğunu, beyaz bir atın orada durduğunu gördüm. Binicisinin adı Sadık ve Gerçek’tir. Adaletle yargılar, savaşır. 12 Gözleri alev alev yanan ateş gibidir. Başında çok sayıda taç var. Üzerinde kendisinden başka kimsenin bilmediği bir ad yazılıdır. 13Kana batırılmış bir kaftan giymişti. Tanrı’nın Sözü adıyla anılır. 14Beyaz, temiz, ince ketene bürünmüş olan gökteki ordular, beyaz atlara binmiş O’nu izliyorlardı. 15 Ağzından ulusları vuracak keskin bir kılıç uzanıyor. Onları demir çomakla güdecek. Her Şeye Gücü Yeten Tanrı’nın ateşli gazabının şarabını üreten masarayı kendisi çiğneyecek. 16Kaftanının ve kalçasının üzerinde şu ad yazılıydı:

17-18 Bundan sonra güneşte duran bir melek gördüm. Göğün ortasında uçan bütün kuşları yüksek sesle çağırdı: “Kralların, komutanların, güçlü adamların, atlarla binicilerinin, özgür köle, küçük büyük, hepsinin etini yemek için toplanın, Tanrı’nın büyük şölenine gelin!”

19Sonra canavarı, dünya krallarını ve onların ordularını, ata binmiş Olanla O’nun ordusuna karşı savaşmak üzere toplanmış gördüm. 20 Canavarla onun önünde doğaüstü belirtiler gerçekleştiren sahte peygamber yakalandı. Sahte peygamber, canavarın işaretini alıp heykeline tapanları bu belirtilerle saptırmıştı. Her ikisi de kükürtle yanan ateş gölüne diri diri atıldı. 21Geriye kalanlar, ata binmiş Olanın ağzından uzanan kılıçla öldürüldü. Bütün kuşlar bunların etiyle doydu.

[Kuzu yani İsa, cinsellik manasında evlenmiyor. Onun evliliği, taşıdığı soyut mana ve yasaların pratize edilip somutlaşmasıdır. Evet, Halk yani insanların yüzde seksen-doksanı soyut şeyleri anlamıyor. Onlara göre din, cami ve kiliseden ibarettir. Dünya ziraat ve balıkçılık üzerindedir, önermesini anlamıyorlar. Çok büyük bir balık ve çok büyük bir öküz sanıyorlar. Tam soyut olan devleti, devlet başkanından ibaret biliyorlar.]

 

20

1Sonra bir meleğin gökten indiğini gördüm. Elinde dipsiz derinliklerin anahtarı ve büyük bir zincir vardı. 2 Melek ejderhayı –İblis ya da Şeytan denen o eski yılanı– yakalayıp bin yıl için bağladı. 3Bin yıl tamamlanıncaya dek ulusları bir daha saptırmasın diye onu dipsiz derinliklere attı, oraya kapayıp girişi mühürledi. Bin yıl geçtikten sonra kısa bir süre için serbest bırakılması gerekiyor.

4 Bazı tahtlar ve bunlara oturanları gördüm. Onlara yargılama yetkisi verilmişti. İsa’ya tanıklık ve Tanrı’nın sözü uğruna başı kesilenlerin canlarını da gördüm. Bunlar, canavara ve heykeline tapmamış, alınlarına ve ellerine onun işaretini almamış olanlardı. Hepsi dirilip Mesih’le birlikte bin yıl egemenlik sürdüler. 5İlk diriliş budur. Ölülerin geri kalanı bin yıl tamamlanmadan dirilmedi. 6İlk dirilişe dâhil olanlar mutlu ve kutsaldır. İkinci ölümün bunların üzerinde yetkisi yoktur. Onlar Tanrı’nın ve Mesih’in kâhinleri (âlimleri) olacak, O’nunla birlikte bin yıl egemenlik sürecekler.

7Bin yıl tamamlanınca Şeytan atıldığı zindandan serbest bırakılacak. 8 Yeryüzünün dört bucağındaki ulusları –Gog’la Magog’u [Yecüc-Mecucü]– saptırmak, savaş için bir araya toplamak üzere zindandan çıkacak. Toplananların sayısı deniz kumu kadar çoktur.

9Yeryüzünün dört bir yanından gelerek kutsalların ordugâhını ve sevilen kenti kuşattılar. Ama gökten ateş yağdı, onları yakıp yok etti. 10Onları saptıran İblis ise canavarla sahte peygamberin de (deccalın da) içinde bulunduğu ateş ve kükürt gölüne atıldı. Gece gündüz, sonsuzlara dek işkence çekeceklerdir.

11 Sonra büyük, beyaz bir taht ve tahtta oturanı gördüm. Yerle gök önünden kaçtılar, yok olup gittiler. 12Tahtın önünde duran küçük büyük, ölüleri gördüm. Sonra kitaplar açıldı. Yaşam kitabı denen başka bir kitap daha açıldı. Ölüler kitaplarda yazılanlara bakılarak yaptıklarına göre yargılandı. 13Deniz kendisinde olan ölüleri, ölüm ve ölüler diyarı da kendilerinde olan ölüleri teslim ettiler. Her biri yaptıklarına göre yargılandı. 14Ölüm ve ölüler diyarı ateş gölüne atıldı. İşte bu ateş gölü ikinci ölümdür. 15Adı yaşam kitabına yazılmamış olanlar ateş gölüne atıldı.

[Bin yıl tamam Ortaçağ süresidir. Evet, Antik Yunan Sofistleri ve materyalistleri Miladi 500’lü yıllarda çok aktif oldu. Varlık ve hayatın anlamı yoktur, varsa da hiç kimse bilemez dedi. İsa yani o günün Hristiyanları bu akımı durdurdular. Roma İmparatorluğunu Bizans İmparatorluğu yaptılar. Ve bin sene sonra o sofist ve materyalist şeytanlar Aydınlanma ismi ile ortaya çıktılar. Onların sonucu Komünizm ve Materyalizm deccalları çağımızı yuttu.

Bununla beraber Kilise yani o günün Hristiyanları o şeytanı hapsetmeyecekti. İslam Mutasavvıfları gibi onu kendine hizmetkâr yani bilgi meleği yapabilirlerdi. Bugün de eksik olan budur. Kilise bir şeyler yapmazsa bütün insanlık Yecüc-Mecüc olacaktır. Tanrı da Armageddon ile insanlığa son verecektir].

 

Üç Önemli Nota:

 

Birincisi: Bu Yuhanna Vahiy kitabında Allah’ın taht üzerine oturması, diriliş için sura (borazana) üflenmesi, yıldızların yere dökülmesi, insanların muhasebesi için ellerine kitapların verilmesi ve yecüc-mecüc (anarşistler) gibi konular Kur’an’da da vardır. Bu, Kur’an’ın buradan kopya olduğunu göstermez. Sadece Peygamberlerin kalpleriyle (bilinçaltlarıyla) soyut mana ve yasaları öyle somut gördüklerine delil olur. Nitekim peygamber olmadığı halde fakat kalbi açık olan Said Nursi, soyut zamanın geçmiş çağlarını, dereler; şimdiki kısmını, sahra ve düzlükler ve gelecek zamanı da yüksek dağlar; onların ardında da dizilmiş cennet sofraları ve ziyafetleri olarak görmüştür. (İşaratül-İ’caz)

İkincisi: İncillerin tamamından anlaşıldığı gibi, dünyanın son dönemlerinde İsa bir daha gelecek; yeryüzünü yönetecektir. Muhammed de buna benzer sözleri söylemiştir. Ümmetimi İsa İbn Meryem, Deccaldan kurtaracaktır, diye ferman etmiş. Said Nursi de ahir zamanda Hz. İsa din-i hakikisi hükmedecektir, diye mektuplarında tekrarla dillendiriyor. Acaba İsevilik ve İnciller, bugünkü medeniyetten daha güzel bir dünyayı nasıl kurabileceklerdir?

Cevap: İncillerde altı temel ilke var ki değil hepsi birden belki her birisi tek başına eğer dünyada uygulansa dünyanın bütün modern sorunları kendiliğinden çözülür.

1- İsa’nın lakabı kuzudur. Bu ise kurtlaşan günümüz dünyasında uyum, barış ve bereket egemen olacak demektir. Bu ilke bütün kötülüklerin kökünü ta baştan kesiyor.

2- Yuhanna İncilinde ifade edildiği gibi İsa, ben hakikati ispat etmeye geldim, diyor. Bu ise varlık ve hayatın anlamsız ve absürt olmadığı gerçeğinin herkesçe kabul edilmesi manasına gelir. Böyle bir dünyada artık kimse kötülük işlemez.  Hiç kimse hayatını heder etmez.

3- Bütün dünyada siyaset, insani teamüller ve yönetim, silah ve normal yasalara dayanır. Fakat bugün yönetimde yüzde elli fire var. İsa ise silah ve yasalar (şeriat) yerine şefkat ve sevgiyi koyuyor. Bu ise dünyayı cennete çevirir. Evet, düşmana dahi sevgiyi en birinci ilke yapan bir din, artık asla gerici olamaz. Evet, bu ilke, dünyamızın başından günümüze gelen bütün sorunlarını bitiriyor.

4- İsevilik, zengin fakir farkını, kadın erkek konumlarını eşitliyor. Dolayısıyla daha savaşlara gerekçe kalmıyor. Dünya her sene 20 trilyon dolar tasarrufa geçer. Açlık denilen şeytani işler yok olur gider.

5- Dinin birçok savaşlara sebep olan ontolojik izahları yerine İsa, sadece ahlak ve ruhaniliği esas alır. Kimsenin dindarlığıyla uğraşmaz. Fakat maalesef, Tarihte Hristiyan mezhepleri de dini izahlar konusunda birbiriyle savaştılar. Kur’an 2/253’te sırf imtihan, denenme ve sınav için biz bu savaşlara izin verdik, yoksa İncillerde savaş en büyük günahtır, diyor.

6- Tevrat insanlık için yasaları, olmazsa olmaz gösterir. İnciller de öyle söyler. Her iki kitap da yasalar asla değişmez, onlar insanlık için çok lazım şeylerdir, diyor. Fakat İnciller, yasalardan daha iyi bir şey varsa insan kendini o yasalarla hapsetmemelidir, diyor. Nitekim Kur’an 2/106. Ayette: Allah bir yasayı kaldırsa ya aynisini veya daha iyisini onun yerine koyar, diyor. İşte İnciller normal yasalardan çok daha yüksek ilkeler ve prensiplerdir.

Üçüncüsü: Evet, Kilise bütün bu altın altı ilkeye rağmen eğer bugüne kadar dünyayı düzeltememişse, kendi malı olan ve Âdem'in (insanlığın) biricik mucizesi bulunan bilimlere özellikle fen bilimlerine sahip çıkmamasındandır. Onları şeytanlaştırmasıdır. Hâlbuki Yuhanna İncilinde İsa onlar için iki kurtarıcı bırakmıştı. Biri Ruhul-Kudüs (mistisizm) Diğeri Nur yani varlığı ve hayatı aydınlatan bilimler.(Yuhanna, 12/36).

Burada Hz. İsa, bir müddet daha Nur yani bilimler içinizde olacaktır, diyor. Evet, ilk Hristiyanlar başta Logos kavramı olmak üzere Yunanın antik bilimini bir müddet daha kullandılar, sonra Sofistlerden ve Materyalistlerden kurtulalım derken bütün müspet ilimleri de sildiler. Yunan Felsefe Okulunu kapattılar. Ve bin sene süren karanlık Ortaçağ gelip insanları esir etti. Onun için çok aziz olan Hristiyanlık dini çoğu zaman gülünç duruma düşüyor.

Bir Not: Deccal, yanıltan demektir. Evet, materyalizm gibi, modern çağımızın birçok ideolojisi ve Nihilizmin israfa dayanan yaşam tarzı, yüzde yüz yanıltıcıdır. Nitekim Deccalın bir ismi de Antihıristtir. Bu kelime ise İsa, soyut değerler ve maneviyat düşmanı demek. 

 

Okuma Parçası, Evren

Antik Yunan Fiziği, varlığı şu üç sacayağından ibaret biliyordu: Heyula (Hyle) yani ham madde, o ham maddeye biçim veren form ve gelişme süreci. Bugünün modern bilimi de yaklaşık aynı üçlüyü okeyliyor. 1- Sonsuz bir enerji, 2-  Sonsuz bir yazılım, 3- Ve sonsuza dek evrim.

Semavi dinler bu üçlü sisteme Kudret, İlim ve İrade diyor. Albert Einstein’a kadar bilimler ve felsefe, kozmoloji olarak evreni ezeli biliyordu. Sonra evrenin genişlediği gözlemlenince sıfır noktadan başladığı, ezeli olmadığı anlaşıldı. Çok çeşitli ihtimaller içerse de bu Patlama Teorisi seksenli-doksanlı yıllarda tam kabul görüyordu. Fakat daha sonra yaklaşık on teori daha ortaya atıldı. Ayrıca büyük patlama kelimesinin yanlış olduğu, daha doğrusu enflasyonist genişleme denmesi gerektiği söylendi.

Özetle şu altı konudan dolayı, bu büyük patlama teorisi bugün artık rağbet görmüyor.

A) Patlamadan önceki tekil varlığın büyüklüğü bilinmiyor. Kimi bir ceviz kadar, kimi bir insan bedeni kadar, kimi bir protonun milyarda biri kadar ve daha nice tahminler söyleniyor.

B) Ala külli hal bu genişlemenin ömrü olan 13.7 milyar yılın ilk 370 milyon yılı hiç bilinmiyor.

C) Bütün evrende gözlemlenen arka-plan radyasyonun bu patlamadan mı başka daha eski patlamalardan mı veya ölen güneşlerden mi kaynaklandığı tam bilinmiyor.

D) Eskiden beri bilimler, yoktan var olunmaz derler. Sonra, yokluğun gerçekte var olmadığı, insanların hiçlik dediği soyuttan somuta varlığın renk değiştirdiği anlaşıldı. Bunu Hawking, Her Şeyin Teorisi diye dillendirdi. Fakat bu mekanizma henüz tam bilinmiyor.

E) Genişleyen evrenin fiziki izahı ancak sonsuz bir kara enerji ve kara maddenin varlığı ile bugün izah edilebilir. Bu ikili ise mahiyetleri hiç bilinmiyor.

F) Şu gelen yedi ilke esas alınmadıkça evren anlaşılmayacaktır.

1) Enerjinin sonsuzluğu ve ezeliliği.

2) Sonsuz bir yazılımın, 14 milyar yıl önceden hatta ta ezelden ebede kadar aktif olduğu.

3) Sonsuza dek evrim ve gelişmenin, işin motor gücü olduğu.

4) Zaman ve mekânın, bu ezeli üçlü sacayağı ile beraber ezeli olduğu. (Daha önce, bu zaman ve mekân büyük patlama ile başladı denirdi. Ama bu yanlış. Çünkü bunlar da varlığın olmazsa olmazıdır. Ve çünkü yokluk yoktur. Demek varlık sonsuzdur. Dolayısıyla aksiyom olarak zaman ve mekân gereklidir.)

5) Varlık aslında sonsuzdur, soyutluk ve somutluk sadece onun iki rengidir. Bilim henüz bunu göremiyor. Ama yazılım üzerinden galiba bu mesele de anlaşılacaktır.

6) Diyalektik yapı başka bir tabir ile sibernetik denge ve yönetim de varlığın olmazsa olmazıdır.  Demek varlık ve evren daima kendini dengeler; dolayısıyla sonsuz enflasyon da yoktur. Üzerine kapanma da yoktur.

7) Varlık ve varlığın derinlikli yapısı olan canlılık (Biyoloji), bir yasadır. Altında sonsuz uygulamalı örnekleri ve pratize şekilleri vardır. Demek evrenler de güneşler de dünyalar da ve her bir bireyi bir evren eden insanlar da sonsuzdurlar. Evet, eko sistemde nasıl sonsuz çiçekler açıyor. Varlık sisteminde de öyle sonsuz evrenler, gül goncaları gibi açıyor. Çünkü çekirdekler gibi yoğunlaşmak ve açılmak, varlığın birçok niteliklerinden iki temel niteliğidir.

Önemli Bir Hatırlatma: Dindarların, evrenin dışında bir tanrı tarafından bu işlerin var edildiği ve yönetildiği iddiası, ne dini ne de bilimsel olarak doğru değildir. Keşfi bilinçaltı bilgileri ise kuvvetli rüyalar ötesine geçmezler.

A- Çünkü böyle düşünülen yani dışardan bir tanrı sınırlı olur. Dolayısıyla kadir-i mutlak olamaz. Evet, Ulûhiyet (Tanrı olmanın temel nitelikleri) ve Ontoloji (Varlıkbilim) disiplinleri böyle bir Tanrının varlığını kabul etmezler.

B- Ayrıca hiçbir bilimsel yasa böyle bir sistemi desteklemiyor.

C- Zaten evren baştan bugüne tam incelense, işin içinde sonsuz bir yazılım ve ilim ile yaratıldığı ve yönetildiği görünüyor. Dindarlar illa da buna bir ad koymak istiyorlarsa, Allah İlimdir, diyebilirler. Nitekim İbn Arabi öyle söyledi. Evet, yazılım ve enformasyon filozofu olan Prof. Dr. Türker Kılıç, gerçek varlığın bilgi olduğunu kitabıyla ve videolarıyla belgeledi.

Bir İhtar: Bu yazının başından ta buraya kadarki izahlardan anlaşıldı ki: Vahiy (Yunanca logos) ötelerde ve cevherden olduğu hayal edilen bir Tanrının İbranice ve Arapça konuşması değildir. Allah'ın kudreti, ilmi, iradesi ve somut kelimeleri olan, Allah'ın Rahmaniyeti diye ifade edilen evrenin içindeki saklı bilgi ve bilincin Peygamberlerin kalbinde (bilinçaltlarında) dillenmesidir ve bazen de görünür hale gelmesidir. “Rahman olan Allah, Kur'an'ı öğretti: Yani insanı yarattı; ona anlama ve anlatma yeteneğini verdi.” (55/1-4)

 

 

28.12.2024

Bahaeddin Sağlam

 

 

 

 






Son Eklenen Makaleler
Reşat Nuri Erol
Yeni yıl ve yeni üç aylar iyiliklere vesile olsun - 5
6.01.2025 454 Okunma
1 Yorum 06.01.2025 09:20
Reşat Nuri Erol
Yeni yıl ve yeni üç aylar iyiliklere vesile olsun - 4
5.01.2025 452 Okunma
1 Yorum 05.01.2025 09:07
Reşat Nuri Erol
Yeni yıl ve yeni üç aylar iyiliklere vesile olsun - 3
4.01.2025 388 Okunma
Reşat Nuri Erol
Yeni yıl ve yeni üç aylar iyiliklere vesile olsun - 2
3.01.2025 339 Okunma
1 Yorum 03.01.2025 08:30
Bahaeddin Sağlam
Logos (evrendeki mantık ve bilim) ile Diriliş
2.01.2025 29 Okunma
Reşat Nuri Erol
Yeni yıl ve yeni üç aylar iyiliklere vesile olsun…
2.01.2025 406 Okunma
1 Yorum 02.01.2025 09:31
Reşat Nuri Erol
‘Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?’-9
1.01.2025 418 Okunma
1 Yorum 01.01.2025 11:01
Reşat Nuri Erol
‘Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?’-8
31.12.2024 469 Okunma
1 Yorum 31.12.2024 07:44
Reşat Nuri Erol
‘Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?’-7
30.12.2024 388 Okunma
1 Yorum 30.12.2024 09:50
Reşat Nuri Erol
‘Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?’-5
29.12.2024 425 Okunma
Reşat Nuri Erol
‘Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?’-6
29.12.2024 412 Okunma
1 Yorum 29.12.2024 10:15
Reşat Nuri Erol
‘Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?’-4
26.12.2024 380 Okunma
1 Yorum 26.12.2024 08:15
Reşat Nuri Erol
‘Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?’-3
25.12.2024 398 Okunma
1 Yorum 25.12.2024 10:44
Reşat Nuri Erol
‘Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?’-2
24.12.2024 481 Okunma
1 Yorum 24.12.2024 08:32
Özer Ataç
Makroda Bütünsellik, Mikroda Küreselleşme
23.12.2024 685 Okunma
Reşat Nuri Erol
‘Ya Rab bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?’
23.12.2024 407 Okunma
1 Yorum 23.12.2024 08:48
Reşat Nuri Erol
Son yaklaştı, İsrail ve yandaşlarının sonu geldi-3
22.12.2024 396 Okunma
1 Yorum 22.12.2024 09:59
Reşat Nuri Erol
Son yaklaştı, İsrail ve yandaşlarının sonu geldi-2
21.12.2024 396 Okunma
1 Yorum 21.12.2024 10:10
Hikmet Güveloğlu
PKK LAĞVEDİLECEK LAKİN HUZUR GELMEYECEK
20.12.2024 55 Okunma
Reşat Nuri Erol
Son yaklaştı, İsrail ve yandaşlarının sonu geldi-1
20.12.2024 434 Okunma
1 Yorum 20.12.2024 08:58
Reşat Nuri Erol
Adil Düzen’i çocuklara ve gençlere anlatmak - 4
19.12.2024 409 Okunma
1 Yorum 19.12.2024 09:11
Reşat Nuri Erol
Adil Düzen’i çocuklara ve gençlere anlatmak - 3
18.12.2024 427 Okunma
1 Yorum 18.12.2024 09:14
Reşat Nuri Erol
Adil Düzen’i çocuklara ve gençlere anlatmak - 2
17.12.2024 529 Okunma
3 Yorum 17.12.2024 09:55
Reşat Nuri Erol
Adil Düzen’i çocuklara ve gençlere anlatmak…
16.12.2024 476 Okunma
1 Yorum 16.12.2024 10:49
Reşat Nuri Erol
İnsan, aile, komşu ve Suriye’de bir Adil Düzen-2
15.12.2024 549 Okunma
1 Yorum 15.12.2024 12:49
Reşat Nuri Erol
İnsan, aile, komşu ve Suriye’de bir Adil Düzen-1
14.12.2024 612 Okunma
1 Yorum 14.12.2024 10:22
Reşat Nuri Erol
Lokman (9) ‘Aldatıcı sizi Allah’la aldatmasın…’
13.12.2024 533 Okunma
1 Yorum 13.12.2024 15:30
Yasin Kılar (Karar Danışmanı - Mentor)
HÜZÜN EĞİTİMİ
12.12.2024 84 Okunma
Reşat Nuri Erol
Lokman (8) ‘Kesinlikle Allah’ın vaadi gerçektir’
12.12.2024 504 Okunma
1 Yorum 12.12.2024 10:44
Reşat Nuri Erol
Lokman (7) ‘Ey insanlar, Rabbinize ittika edin’
11.12.2024 441 Okunma
1 Yorum 11.12.2024 09:16
Hikmet Güveloğlu
Amerikalılar Değil Ruslar Çekilecek Suriye'den 2018
10.12.2024 110 Okunma
Reşat Nuri Erol
Lokman (6) ‘Ey insanlar, Rabbinize ittika edin’
10.12.2024 511 Okunma
1 Yorum 10.12.2024 08:18
Özer Ataç
Negatif Hiyerarşi
9.12.2024 2306 Okunma
Reşat Nuri Erol
Lokman (5) ‘Ve mâ tedrî nefsun bi-eyyi ardin temût’
9.12.2024 568 Okunma
1 Yorum 09.12.2024 08:44
Reşat Nuri Erol
Lokman (4) ‘Ve mâ tedrî nefsun mâżâ teksibu ġaden’
8.12.2024 545 Okunma
1 Yorum 08.12.2024 08:56
Reşat Nuri Erol
Lokman (3) ‘Ve mâ tedrî nefsun mâżâ teksibu ġaden’
7.12.2024 574 Okunma
1 Yorum 07.12.2024 06:15
Reşat Nuri Erol
Lokman Suresi-2; “Allah bilicidir, haberdardır”
6.12.2024 632 Okunma
1 Yorum 06.12.2024 08:36
Reşat Nuri Erol
Lokman Suresi-1; “Allah bilicidir, haberdardır”
5.12.2024 601 Okunma
1 Yorum 05.12.2024 08:28
Reşat Nuri Erol
Allah seni cennetine davet ediyor; gelir misin?-2
4.12.2024 588 Okunma
1 Yorum 04.12.2024 08:48
Mete Firidin
Hanif Kelimesi
3.12.2024 231 Okunma
Reşat Nuri Erol
Allah seni cennetine davet ediyor; gelir misin?-1
2.12.2024 581 Okunma
1 Yorum 02.12.2024 08:51
Reşat Nuri Erol
Yeni anayasa, yeni sistem, yeni medeniyet…-24
1.12.2024 503 Okunma
1 Yorum 01.12.2024 12:53
Reşat Nuri Erol
Yeni anayasa, yeni sistem, yeni medeniyet…-23
30.11.2024 545 Okunma
1 Yorum 30.11.2024 10:45
Reşat Nuri Erol
Yeni anayasa, yeni sistem, yeni medeniyet…-22
29.11.2024 514 Okunma
1 Yorum 29.11.2024 11:36
Reşat Nuri Erol
Yeni anayasa, yeni sistem, yeni medeniyet…-21
28.11.2024 553 Okunma
1 Yorum 28.11.2024 09:29
Özer Ataç
5 Işık İhtar Etti...
25.11.2024 1504 Okunma
Reşat Nuri Erol
Yeni anayasa, yeni sistem, yeni medeniyet…-20
25.11.2024 533 Okunma
1 Yorum 25.11.2024 10:00
Reşat Nuri Erol
Yeni anayasa, yeni sistem, yeni medeniyet…-19
25.11.2024 569 Okunma
1 Yorum 25.11.2024 09:53
Bahaeddin Sağlam
İnsanlık Gerçeği
24.11.2024 465 Okunma
Reşat Nuri Erol
Yeni anayasa, yeni sistem, yeni medeniyet…-18
23.11.2024 528 Okunma
1 Yorum 23.11.2024 07:32


© 2025 - Akevler