Efendim, olayımızın kısa özeti şudur;
“Arapça resmi dil olmaktan çıkacak ve ülkenin tek resmi dili İbranice olacak. Ülkede kendi kaderini tayin etme hakkı sadece Yahudilere aittir. İsrail bir Yahudi devletidir. İsrail dünyadaki tüm Yahudilerin tarihi ana vatanıdır. Hukukta bir boşluk olduğunda Yahudi şeriatı referans alınacaktır. Dünyadaki tüm Yahudilerin İsrail'e dönme hakkı vardır. Yahudilerin dini günleri resmi tatil olacak. İsrail'in başkenti Kudüs'tür. Yahudi yerleşimlerinin inşasına devam edilmesi ulusal bir çıkardır. ." Bu tepki çeken maddelere ek olarak,
Uygulaması üstteki diğer maddelerle imkansız hale getirilen yani göz boyaması olan; "Tüm İsrail vatandaşları eşit haklara sahiptir…" vs maddelerinin de yer aldığı tasarı, muhalefetin bütün karşı çıkmalarına rağmen 55 "hayır" oyuna karşılık 62 "evet" oyuyla İsrail meclisinden geçti….” Ve hemen ardından hükümet kanadında, selfiler, muhalefet ve Filistin yanlısı ülkelerden de çığ gibi tepkiler geldi. Gelmeye de devam ediyor…
Oysa, dananın kuyruğu bugün kopmadı. Dananın kuyruğu;
Birleşmiş Milletler Genel Meclisi 29 Kasım 1947’de Filistin’i birer Yahudi ve Arap devletine taksim eden kararı geçirdiği ve 14 Mayıs 1948 gece yarısı İngiliz Yüksek Komiseri’nin tüm kurmayı ile beraber Filistin’i terk ettiğ, buradaki yirmi sekiz senelik İngiliz mandasının sona erdiği…Esasında daha öncesinde, egemen bir güç olarak adaletin tarih sahnesinden çekilip zulmün sahneye çıktığı gün kopmuştu zaten…
İsrail’e ne kadar bağırırsak bağıralım, İsrail’i ne kadar kınarsak kınayalım durumumuz, karınca ile güvercinin düşmanlık/dostluk misalinden bir gram öteye gitmez….Bu sebeple siz değerli okuyuculara şöyle bir realiteyi fark ettirmeye çalışacağım…
İsrail’in 8 milyon 300 bine yaklaşan nüfusunun, ancak %75’nin Yahudi olduğu (6 milyon 200 bin) ve bu devlette 1 milyon 700 bin Arap kökenli İsrail vatandaşı yaşamaktadır.
Acaba diyorum; Bu arap nüfusu ve son zamanlarda İsrail vatandaşlığına geçen veya geçmek için çok sayıda başvuruda bulunan Filistinliler artık Filistin davasından vazgeçip İsrail’i, daha doğrusu ölmeden/yaralanmadan rahat yaşama yolunu mu seçtiler..?
Tabi ki de bu can alıcı soru benim bir elimde çay bardağı ile Türkiye gibi huzurlu bir ülkeden cevaplayabileceğim bir soru değildir. Aynı, atalarımızın çok yerinde ve bir o kadarda haklı olarak söylediği söz gibi; “Ateş düştüğü yeri yakar..”
Yani, an itibari ile hem ben hem de sizler; Filistinli kardeşlerimizin muhatap olduğu zulümlerle / gasplarla / yıldırmalarla / ölümlerle / işkencelerle vb. dolu zor bir imtihana tabi tutulmadık henüz...
Şu bir gerçek, tabi ki de İsrail’in acımasız baskısı, çoğu arap kökenli vatandaşı canından bezdirip/ yıldırmıştır. Lakin, bu arap nüfusun çok yüksek bir yüzdesinin hakikatte, taa en baştan beri Filistin diye bir davası yoktu zaten. Olanlarında kalmamıştır artık..!
İsrail’de tartışılan en ciddi meselelerden birisi, yahudi olmayanları düzene uydurma yani bir nevi kısmi asimile etme meselesidir...Fiili kavga ve sürtüşmeler de, İsrail vatandaşı olmayan ve büyük çoğunluğu İsrail'in dışındaki/sınırındaki Araplar (Filistinliler) ile yaşanıyor bu yüzden...Aşağıda ki şu makale alıntısı ne demek istediğimi tam olarak ifade ediyor anlayabilene.
“Mesele, İsrail Arap toplumunun ve siyasetçilerinin, İsrail ve Filistin kimlikleri arasında bir seçim yapıp yapmayacakları ve gerçek manada İsrailli Filistinli olup olamayacakları meselesidir..”
(Şalom Gazetesi)
Her ne kadar İsrailli Arap kökenli milletvekili ve siyasetçiler İsrail yönetimine yüksek telden bağırsalar da, çok çok acıdır ki bu insanlar Arap toplumunun gazını almak için sahnededirler…Çünkü ipin ucu hakikaten çok önceden kaçmıştır. Verilecek bütün tavizler verilmiştir…Bu tepkilerin/bu protestoların/ bu kınamaların tek hecelik tanımı şu olmuştur artık; “Tik”
Sonuç olarak;
İsrail ve Siyonizm’in emelleri ve niyetleri ile alakalı en ince ayrıntılarına kadar birçok yazılar yazdım/yazdılar.
Hepimizin bildiği gibi dünyada egemen güç Müslümanlar iken bir avuç askerle idare edilen bu kutsal topraklarda, egemen gücün gavurlara geçmesi ile kan/gözyaşı/gasp/haksızlık hiç eksik olmadı. Peki, bu sürede biz ne yaptık? Biz:
Ya;
Seni de vururlar bir gün ey acı
Filistin'de sapan taşlı çocuklar
dalın, kolun, fidelerin budanır
kuru bir kütükle kalakalırsın..!
şeklinde şiirler yazdık/okuduk/ağladık.
Ya da;
- Ey Müslüman, ses ver..!
- Sendikalar, sivil toplum kuruluşları..!
- O da (tatil) Pazar günü, İsrail’e lanet mitingi..!
Gibi sloganlar attık/duyurular/gösteriler yaptık…
Şundan çok iyi emin olun ki, her meselenin tek çözümü; Allah, nerede yaratıp, nerede sorumluluk vermişse bizlere, sorumluluğumuzu olduğumuz yerde yerine getirmemekten geçer.
Yani;
“Ol” deyince olduran sonsuz güç sahibi Allah’ın, önce bizim samimiyetimizi görmesi gerekiyor. Allah’ın emir ve yasaklarını, sağlığında ve huzurlu bir ülkede yerine getirmekten aciz bizlerin; “Kahrolsun İsrail..! Yaşasın Filistin..!” demesinin ne kadar samimi olacağını ve Allah’ın, bizi ne kadar ciddiye alacağını hep beraber düşünelim derim ben…Yazı bitti. Bin selam
Not; “Yaklaşık 20 günlük memleket ve akraba ziyaretimizi huzurlu bir şekilde bitirtip, beni, siz değerli dostlara tekrar kavuşturan Rabbime sonsuz hamd olsun..”
saymayansayilmaz@gmail.com @hikmetguvel